Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: azizhayri - 15 Ağustos 2014, 09:47:49

Başlık: Kırmızı
Gönderen: azizhayri - 15 Ağustos 2014, 09:47:49
   KIRMIZI
   Uzun zaman işsiz kaldıktan sonra bulduğum bu iş beni oldukça sevindirmişti. Bu devirde işsiz kalmanın ne kadar zor olduğunu benim gibi aylarca boş ve parasız kalan bilir. Verilen adrese gidip kapıyı çaldığımda beni orta yaşlı sayılabilecek bir kadın karşıladı. Saçına ve kıyafetlerine bakınca iyi bir eğitim almış olduğunu ve ciddi saygın bir işte çalıştığını hemen anlardınız. İstediğim ücrete hiç itiraz etmediğinde “Niçin biraz daha fazla istemedim” diye kendime kızmıştım., üstelik yapacağım işte oldukça basitti. Yaşlı kadının bakımını yapacak, yemeğini yedirecek, ilaçlarını tam zamanında almasını sağlayacaktım. Daha önce çalıştığım üç çocuklu aileyi ve onlardan gecikmeli olarak neredeyse zorla aldığım düşük ücreti anımsayınca işimin ne kadar harika olduğunu bir kere daha anlamıştım. Ha bir de söylemeyi unuttuğum saçma bir kural vardı. Eve gelirken gri renkli elbiseler kıyafetler giyecektim, parlak renkler katiyetle yasaktı. Pek bir mana veremesem de kabul ettim. Evin hanımı bu kuralı söylerken “Olmazsa olmaz kuralımız” demişti.
   Sabah, ben gelince evin hanımı yola çıkıyordu. Ne iş yaptığını sorma cesareti bulamamıştım kendimde. Olsun, ay ortasında avansım, ay sonunda maaşım tıkır tıkır yatacaktı banka hesabıma. Bu kadar iyi ücret için daha neler yapılmazdı ki. Evi baştan aşağı temizlemeye, yemek hazırlamaya hazırdım. Gerçi zaman zaman temizlik yaptığım oluyordu ve akşamlık bir tencere yemek yapıyordum aklıma esince benden olsun diyerek. Evde ilk yalnız kaldığımda dikkatimi çeken bir şey vardı. Hani bazen kafanıza takılır ne olduğunu anlayamazdınız ama ters giden bir şeyler olduğunu hissederdiniz. İşte o duyguyu uzun süre yaşadıktan sonra, dikkatimi çekmeyenin ne olduğunu anladım. Evde kırmızı yoktu. Duvarlarda, duvardaki tablolarda, halılarda, kapılarda, süslerde hiçbir yerde kırmızı yoktu. İnanamadım önce ama bütün evi dolaştım bir fırça izi dahi olsa kırmızı bulamadım. İnanmayacaksınız ama dolapta ketçap bile yoktu. O zaman bana ilk görüşmemizde dikte edilen kuralı anımsadım. Gri elbiseler giyecek makyaj yapmayacaktım. Bunları düşünürken gayri ihtiyari baktığım aynada zayıf olduğumu ve belki kansızlıktan belki doğal nedenlerden dolayı tenimin bembeyaz olduğunu fark etmiştim.
   Kaç gün ya da kaç hafta geçtiğini anımsamıyorum. Sabah erken geliyor, bir devlet memuru gibi akşam erkenden çıkıyordum. Düzenli bir işim vardı. Yorulmuyordum, temiz çalışıyordum. Bizimkiler de mutluydu. Askerden geleli bir sene olduğu halde hala bir iş bulup çalışmayan oğlum memnundu, endüstri meslek lisesine giden küçük oğlumun cebine harçlık verebiliyordum,  emekli maaşıyla ev geçindirmekte zorlanan babam mutluydu. Benim için en zor olanıysa evde televizyon olmamasıydı, dolayısıyla vakit geçmiyordu. Yok aslında eksik söyledim, mutfakta, tüplü otuzyedi ekran bir tv vardı ama Nuh Nebiden kalma siyah beyaz televizyondu. Buna da katlanabiliyordum ama asıl zor olan merakımı yenmekti. Neden kırmızı yoktu. Neden… Neden. Bu soru sahip olmaya başladığım her şeyin önüne geçiyor, beynimin içini bu soru daha fazla meşgul ediyordu. 
   Birkaç gün daha geçti ama kafamdaki merak büyüdü büyüdü, her şeyin önüne geçmeye başladı. O sabah bir plan yapmıştım. Birkaç defa sormaya yeltendiğim ama kaçamak cevaplar aldığım soruya cevap bulacaktım. Bir keresinde soruma “Annem hasta o nedenle kırmızdan uzak duruyoruz” demişti ev sahibim. Bir başka seferindeyse “Artık, işini eskisi kadar sevmiyorsun herhalde” demişti. Verilen cevaptaki mesajı gayet net anlamama rağmen içimdeki merak canavarı her şeyi göze almaya hazırdı. Kırmızı neden yok bu evde; bu soruya cevap bulmalıydım. O nedenle o gün çantama kırmızı bir elbise kattım. Yıllar önce rahmetli kocamın aldığı o pazen elbiseyi bir kere giymiştim geceden. Hoşuma giden formumu korumam olmuştu. Yıllar önce giydiğim elbiseye hala ve rahatlıkla girebiliyorsam kilo almamışım demekti, neyse bu da konumuzun dışında.
   Patronum Necla Hanım gittikten bir saat sonrasında büyük hanımın çorbasını içirdim. Ardından serbest saat diyebileceğim zaman gelmişti. Her zaman olduğu gibi oyalarımı çıkardım, örmeye başladım. Komşu kızını çeyizi için kocaman masa örtüsü örüyordum.    Bir zaman ördüm sonra yerimden doğruldum, her hareketimi izleyen yaşlı kadına “tuvalete gideceğim” dedim. Belli etmeden çantamı aldım ve içeriye koridorun sonundaki tuvalete yöneldim.
   Döndüğümde yaşlı kadın her zamanki yerinde oturmaya uyuklamaya devam ediyordu. Geldiğimi görünce göğsüne dayanmış başını ilgisizce kaldırdı. Yumuk gözleri hafif aralıktı. Önce bendeki değişikliği kavrayamadı. Bir saniye süren bu bakışın değişmesi çok daha kısa sürmüştü. Ben salonun ortasında görücüye çıkmış genç kız ürkekliğinde elimde tepsi “Büyük hanım çay içer misiniz?” diye soruyordum. Canlı kırmızı renkli rujla boyadığım dudaklarım kasıldı, gözlerim faltaşı gibi açıldı. Ölü bakışlı yaşlı kadının çıldırdığını sandım bir an. Önce keskin bir çığlık attı, orada olmasam sesi uzaktan duysam komşularımın bir yerlerde vahşi bir kaplan beslediklerini düşünürdüm. Uykulu veya şaşkın bir şekilde bazen gözlerinizi kırparsınız ya saniyenin küçük bir kesri süren bu istem dışı hareket süresinde yaşlı kadını yanımda gördüm. Sarhoş gibiydim veya günlerce uykusuz kalmış biri nasıl gözlerini açmakta zorlanır ya bende öyleydim ama büyük hanımın ağzının kokusunu duydum, yıllarca hava almamış mahzenin iğrenç kokusu vardı soğuk nefesinde. Parıldayan dişlerinin boynuma battığını hissettiğimdeyse tatlı ve tuzlu suyun birbirine karışmadığı o durgun sular gibiydim, tarifsiz acının ve sonsuz huzurun zirvelerini yaşıyordum… 
Başlık: Ynt: Kırmızı
Gönderen: - 15 Ağustos 2014, 10:09:38
Hızlı bir okuma sunan ilginç bir öykü.

Birinci tekil şahıs anlatıcı öyküyü bize anlattığının farkında, "Hani bazen kafanıza takılır...", "İnanmayacaksınız ama...", "...neyse bu da konumuzun dışında" gibi ifadeler bunu gösteriyor. Bu tür samimi ifadaler geçince öykü anı şeklinde yazılmış gibi geldi bana. Eğer öyleyse, anlatıcının buna dair daha çok ipucu vermesi gerekir. Değilse, gerçekçiliği zedeliyor bu durum. Öykünüzü üçüncü tekil şahısla anlatıp, yukardaki ifadeleri çıkardığınızda etkinin artacağını düşünüyorum.
Başlık: Ynt: Kırmızı
Gönderen: umutlu_kurgucu - 18 Ağustos 2014, 11:58:03
Hikaye karakterin ağzından anlatılıyor ama karakter tam oturmadığı için sanki beş farklı kişi tarafından anlatılıyor gibi... Olay ilerledikçe karakterin konuşma tarzı, hatta hareket tarzı bile değişiyor. Bu yüzden parça parça bir his veriyor ve odaklanmayı zorlaştırıyor. Yine de sonuna kadar okuttu kendini...   ;)
Başlık: Ynt: Kırmızı
Gönderen: maviadige - 26 Ekim 2014, 11:14:10
Kısa öykünü beğendim. Birinci tekil kişi ağzından yazılan hikayeleri daha samimi ve güzel buluyorum. Evde kırmızının niye bulunmadığını ben de merak ettim. Gerçi kırmızıyı pek sevmeyen insanlardan biriyim. :)
Başlık: Ynt: Kırmızı
Gönderen: Stormholder - 26 Ekim 2014, 21:46:41
Spoiler: Göster
Sanırım teyzemiz bir vampir. Kırmızı rengi kanı çağrıştırdığı için yasak. Aksi takdirde teyzemiz bu şekilde deliriyor.

Ama sonlara doğru teyzeye ikram edilen çay, eminim çoğu okurda da olduğu gibi, zihnimde kırmızı çayı canlandırdı. Aksi belirtilmedikçe yazılan bir şeyin en yaygın kullanılanı akla gelir. Fakat evde çay olması ilk yazdıklarımı çürütüyor. "Ne taktın sen de çaya!" diyeceksiniz ama bu tür küçük ayrıntılar, hikaye üzerinde ne kadar uğraş verildiğini gösteriyor bence.
konuyla ilgili yorum

Bundan ayrı olarak betimlemeler daha fazla olabilirdi. Hikayenin olay örgüsünü anlayabildim sanırım ama yalnız kalmış gibi. Artı yön olarak hikayeyi sonuna kadar okuyabilmiş olmamı söyleyebilirim. Kaleminize sağlık.
Başlık: Ynt: Kırmızı
Gönderen: azizhayri - 28 Ekim 2014, 13:11:33
Merhaba arkadaşlar
Okuduğunuza ve eleştirilerinize çok teşekkür ederim. Öyle uzun zaman kafamı meşgul etmiş ve yine uzun yürüyüşlerde planlanmış bir şey değildi. Anlık sayılabilecek bir duygu aktarımı gibiydi. Tekrar teşekkür ederim...