Hadi "Bismillah" diyerek, her ne kadar; Ataist olduğunu söyleyen bir yazarın kitabını eleştirmeye Tanrı adıyla başlamak ne kadar doğruysa ilk taşı, pardon ilk lafı atıyorum...
Öncelikle yapacağımız tartışmayı ciddiye aldığımı söylemeliyim. Öyle, "Valla çok güzeldi... Fena değildi" tarzından bir kaç kelamla sıramı savuşturmak istemiyorum. Kitabı yirmi gün önce falan bitirdim. İstediğim önce bir okuma yapmak, daha sonra dikkatli bir şekilde ve alışkanlığım olmadığı halde önemli kısımların altını çizerek okumaktı. Kitabın bende bıraktığı ilk etki bu romanın benim tarzım olmayışıydı. Bilim Kurguyu sevdiğimi her zaman her yerde söylemişimdir. Bir kaç yıldır da Fantastik Kurgu okumaya başladım. Karanlığın Sol Eli beklediğim ve daha önceleri okuduğum bilim kurgulara benzemiyordu. Maalesef okumakta zorlandım ve inanın -Ursula Hanım hayranları beni bağışlasın- okumaya tekrar başlayamadım. İşyerim ile evim arası uzun sayılabilecek bir yol. Genellikle bir kitap olur yanımda, yolda, minibüslerde okumak için. Karanlığın Sol Eli kaç gündür yanımda ve açıp tekrar okumak içimden gelmiyor.
Bu yazdıklarım sonucunda tartışmalara katılmayacağım anlamı çıksın istemiyorum. Bu nedenle Mayıs ayının dördü olduğu halde hala birşeyler yazılmamış, tartışmalar başlamamış olduğunu gördüğüm için bir yerden başlamak için yazıyorum.
hadi bakalım sıra sizde...
“Hode yanıtladı, ‘burası tipinin içindeki yer. Biz, kendi canına kıyanlar burada kalırız’”
Kitabı okuduk ve bir şeyler kazandık, belki birtakım fikirlerimiz değişti. Bunların üzerine tartışmak çok tatlı olacaktır.
Dolayısıyla ben özellikle bizlerin, kitapta cinsiyet/cinsellik konusunu nasıl gördüğümüz, ne düşündüğümüz, Le Guin'in işleyişine nasıl baktığımızı pek merak ediyorum.
"Arkadaşlık" ve "sevgililik" arasındaki "boşluk" anlamsızlaşmış; insan düşüncesini belirleyen düalizm eğilimi azalmış; insanlığın güçlü/zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan... ve benzeri ikiliklerini oluşturan temeller zayıflamış gibidir. Cehaletin, şimdinin, mevcudiyetin ilerlemeden daha gözde olduğu bir gezegendir Kış.
Çocuklarına, onları hemen hiç sahiplenmeksizin büyük ve etkili bir şefkatle davrandıklarına tanık oldum. Herhalde “analık içgüdüsü” dediğimiz içgüdüden farklı olan, bir tek bu sahiplenmeme tavrı. Analık ve babalık içgüdüsü arasında sözünü etmeye değer bir fark olduğundan kuşkuluyum: Anababalık içgüdüsü, koruma, kollama isteği cinsiyete bağlı bir özellik değil…
s.92
İkinci değinmek istediğim nokta cinsiyet ayrımının olmadığı bir sistemi ne kadar iyi anlatırsa anlatsın bizim bunu algılama şeklimizin hiç de kitaptaki karakterler gibi olmadığı. Tamam, Ai'nin olaylara bakış açısı bizim bakış açımıza oldukça yakın, fakat bir noktadan sonra (doğal bir süreç içerisinde) o bu duruma ayak uydurmaya başlıyor. Peki biz de onunla birlikte bu çift cinsiyetli topluluğa alışabiliyor muyuz? Estraven'i kitabın son sayfalarına kadar bir kadın ya da erkek olarak düşünmeye devam ettiniz mi? Yoksa Le Guin'in anlatımı, fikirleri ve dünyası sizi içine çekerek tıpkı Ai gibi Kış halkını sadece insan kimlikleriyle görmenizi sağladı mı?
"Sanatçıların özel bir görme gücüne sahip olamayacaklarını, esinle dolup ötelere uzanamayacaklarını, Tanrı'nın onlar aracılığıyla konuşamayacağını söylemiyorum. Bütün bunların olduğuna inanmasalardı, kim sanatçı olurdu ki? Tanrı'nın kendi dillerini, kendi ellerini kullandığını hissettikleri için bunların olduğunu bilmeselerdi? Belki sadece bir kere, bütün hayatları içinde bir kere yapar Tanrı bunu. Ama bir kere yeter." diyor Le Guin ve üstünde çok fazla düşünülmesi gereken bir cümleye imza atıyor. Nitekim düşündüm de.
Le Guin burada sizce ne demek istiyor? Eğer bu cümle bir çeviri kurbanı değilse, Le Guin tam olarak "bir" yazarı işaret ediyor. Bu güce sahip tek bir yazar olduğunu söylüyor. Düşündüm ve ben bu sonuca vardım. Bu yazar kim peki? Le Guin kendini mi işaret ediyor? Le Guin gibi büyük bir yazar, kendini herkesten üstün olarak görebilir mi gerçekten? Kendini kast etmiyorsa kimi kast ediyor peki? Kim bu yazar?
Eğer insanı yalnızca insan olarak, tüm etnik ve cinsi farklılıklardan ayrıştırarak göremiyorsak bu bizim hümanist yanımızın eksikliğindendir sanıyorum.
Evet insanları elinde olmayan sebeplerden ayıplamayı, ayrıştırmayı ve yargılamayı yanlış, eksik ve ahlaksız buluyorum.
Yorum yazma isteği hissettim:Evet insanları elinde olmayan sebeplerden ayıplamayı, ayrıştırmayı ve yargılamayı yanlış, eksik ve ahlaksız buluyorum.
Estraven'i kadın ve Eskimo olarak görerek ona hakaret ettiğimi düşünmüyorum. Sıfat atamak ile ayrıştırmak, ayıplamak ve yargılamak aynı şey değildir.
Bir insanın farklılığının bilincinde olmak ve onu bu farklarla değerlendirmek mutlaka olumsuz anlamlar içerecek gibi bir kural yok. Daha tarafsız bakabiliriz. Değerlendirme aynı anda olumlu veya olumsuz ve hatta nötr pek çok fikir taşıyabilir.
Lisede değiliz, matematik dersi işlemiyoruz ve "mantık" konusunu " ve/veya" bağlaçlarına indirmen senin sözcüklerinle çok "sığ". Anlamı pekiştirmek değilen şeyi mantık konusuyla nasıl ilişkilendireceğimi inan bilmiyorum.
Ayrıca aynı noktada buluştuğumuzu da sanmıyorum. Sığ olduğumuzu da sanmıyorum. İstediğin konuda bir kaos yaratılmasıysa sığ olmaya devam edebiliriz.
Herhangi bir varlığın niteliğini belirlemek gibi bir amaç da gütmüş değilim, hiçbirimiz biyolog değiliz bildiğim kadarıyla ve bir canlıyı parçalara ayırıp sınıflandırdığımızı da sanmıyorum. Kimse kesin bir yargı belirtme yetkisine sahip değil. Ve kimse kesin bir yargı belirtme çabasında değil. Herkes kendi doğrularını ve düşünme sistemlerini belirtiyor.
Yazılarımızdaki açıkları aramak yerine kitapla ilgili bir analiz yazarsan sığlıktan kurtulmuş oluruz.
Benim şu ana kadar kitapta en çok hoşuma giden ve ilgimi çeken bölüm Kış'da daha önce hiç savaş olmaması. Bu nedir yaa?
O değil de ben bildiğin bitiremiyorum bu kitabı. Etkinlik başladığında alıp okumaya başlamıştım ama bir yerde bıraktım. Tartışma başladıktan sonra tekrar başladım, yine gitmiyor. Olmuyor yani. Okumasına okurum da bir şey anlamam istemeden okursam, okuma isteğini de yaratamadı bu kitap bende.Le Guin'in zorlayıcı bir yanı var bu inkar edilemez. Kendine özgü bu tarzına herkes alışamaz ama Le Guin de bu tarzından vazgeçmez. Örneğin kelime uydurmayı pek sever. Benim de kitabı okurken en zorlandığım şey kelimeleri telaffuz etmeye çalışmak oldu. Çünkü okumadan geçince rahatsız oluyordum ; okumaya gayret edince de tekrarlar ve zorlanmalar oluyordu haliyle.
...
Pekala, savaş yok diyelim. Savaşı tetikleyecek bir ayrım yok deniyor. Peki bizim, insanoğlunun tarihi boyunca savaşa ayırdığı güç, zaman ve düşünce Kış'ta ne şekilde ortaya çıkıyor? Sanat olarak mı? Bilim olarak mı? Felsefe mi? Savaşa gerek olmayacak kadar ayrımın ortadan kalktığı bir sistemde bu 'ırksal birliktelik' o saf insanlara ne sağlıyor? Negatif etkileri engellemesi anlaşılır, savaşın yıkımı, ayrımcılığın gereksiz ve mantıksız getirileriyle cebelleşmek zorunda değiller. Ama bir şeyleri engellemesinin yanı sıra, engellediği şeylerin yapılacağı zamanda bu insanlar neyle uğraşıyor?
...
Savaş aslında düşünüldüğü kadar kötü bir şey değil bilimsel ve kültürel gelişme açısından.