“Her şeyden üstün olduğunu bilmeyen hiçbir şey kendi olamaz.” (syf.134)
“Kendisi olmak isterdi çünkü dünyadaki en iyi şeyin kendisi olduğuna inanırdı.” (syf.133)
“Kadınlar bir şeydir – dişidir, öyle olmak istemelidirler; bunun en üstün, insan hayatının mümkün olan en yüce formu olduğunu düşünmek zorunda olmalıdırlar.” (syf. 134)
“Kadınlar, erkekleri memnun etme arzusunun vücut bulmuş halinden başka hiçbir şey değildir.” (syf.104)
“Özgür değildi ama belki de yaşlandığı için ruhsal olarak itaat etmekten uzaklaşmıştı. Erkek değildi, hayır ama kadın da değildi; son derece yaşlı, çirkin bir ağaçtı sanki. İnsan değildi ama dişi de değildi. Yine de Şövalye’nin hipnotizması onda geri tepmişti.” (syf.30-31)
Yine de bir yerlerden başlayabilmek için diyorum ki Alfred en az naziler kadar milliyetçi biri. Dikkatimi çeken kitap boyunca ülkesini, tarihini, kültürünü ve imparatorluğunu övdü.
“Artık her şeyi anlayacağım,” diye düşündü. “Von Hess’in kitabını alıp okuduğumda her şey açıklığa kavuşacak.” (syf. 124)
Güzellik, kadını tanımlayan bir şeyken, kitapta kadından alınıp erkeğe verilmiş durumda. Güzel erkekler… Günümüzde güzelliğin öne çıkarılması metalaşma ile bağdaştırıldığı için, güzelliği bir tür hak olarak görmekte zorlandım.
Kadınların tek tipleşmesini, kendilerini ifade etmelerinin engellenmesi olarak görüyorum, bunu güzel olmalarına izin vermemek olarak yorumladığımızda iş değişiyor.
-Onca Nazinin arasınsda iyilere de rastlamak hoş oluyor doğrusu. Gerçi bu durumu hep merak etmişimdir. Hitler onca soykırımı katliamı yaparken iyi insanlar neredeydi.-
Onca laf kalabalığından sonra sormak istediğim şu: En insani duygulardan olan kıskançlığı nereye koyacağız. Almanlar Naziler neden kıskanmıyorlar. Mesela Türk erkeği oldukça kıskançtır eşini müthiş kıskanır. Naziler neden delikanlıları kıskanmıyorlar ki...
Bir erkek eşini bir başka kadından kıskanır mı mesela? Bu kadının bir başka kadınla ilişkisi olsa, erkek aynı oranda kıskanır mı? Ben bundan ciddi şüphe duyuyorum.
AlıntıKadınların tek tipleşmesini, kendilerini ifade etmelerinin engellenmesi olarak görüyorum, bunu güzel olmalarına izin vermemek olarak yorumladığımızda iş değişiyor.
Kitapta bu kısmı okuduğumda aklıma gelen şeyi paylaşayım o halde.
Güzellik, kadının laneti olduğu kadar lütfudur da. Tek tipleşme durumunu ben de böyle görüyor ve bu çerçevede modayı da bir "indirgeme" aracı olarak kabul ediyorum.
Özetle, kadın erkeğin kafasını karıştırmamalıdır. Öyle bir halde gezmelidir ki(kitaptaki gibi) en aşağı olduğunu temsil edecek biçimde dış görünüşüne kadar yansımalıdır. Hatta bir ara kadınların ön dişlerinin çekildiğinden bahsediliyordu kitapta. Bu da ona bir örnek.
Onca laf kalabalığından sonra sormak istediğim şu: En insani duygulardan olan kıskançlığı nereye koyacağız. Almanlar Naziler neden kıskanmıyorlar. Mesela Türk erkeği oldukça kıskançtır eşini müthiş kıskanır. Naziler neden delikanlıları kıskanmıyorlar ki...
Kitaba dönelim. Burada sevilen erkek. Tek bir cinsiyet var. Aslında bir anlamda rekabet daha fazla, ama aynı oranda da az gibi. Üzerinde hakimiyet kurulacak, kavga edilecek bir kadın yok. Sahip olma tatmini yok. Karşısındaki de onun gibi üstün ırk olduğunu düşünerek yetişmiş bir hemcinsi.
Tam bu noktada kendime de bir anti tez sunayım. Cinsiyeti ne olursa olsun, zayıf ve güçlü karakterde insan her daim vardır. Bu nedenle yine baskı kuran ve kurulan ilişkisi olabilir. Ama ben yine de kıskançlığın bir erkeğin bir kadına duyduğu boyutlarda olacağını düşünmüyorum.
Şimdi erkekler açısından bakacak olursak bir şeyi göz ardı etmemek gerekir. Erkek (kıskanç yapıdaysa), eşini başka bir erkekten kıskanır genelde. Oysa (yani bunu açıkça diyeceğim) kadın-kadın ilişkileri fantezilerini süsler. Bir erkek eşini bir başka kadından kıskanır mı mesela? Bu kadının bir başka kadınla ilişkisi olsa, erkek aynı oranda kıskanır mı? Ben bundan ciddi şüphe duyuyorum.
Şimdi erkekler açısından bakacak olursak bir şeyi göz ardı etmemek gerekir. Erkek (kıskanç yapıdaysa), eşini başka bir erkekten kıskanır genelde. Oysa (yani bunu açıkça diyeceğim) kadın-kadın ilişkileri fantezilerini süsler. Bir erkek eşini bir başka kadından kıskanır mı mesela? Bu kadının bir başka kadınla ilişkisi olsa, erkek aynı oranda kıskanır mı? Ben bundan ciddi şüphe duyuyorum.
Alıntı yapılan: FırtınakıranŞimdi erkekler açısından bakacak olursak bir şeyi göz ardı etmemek gerekir. Erkek (kıskanç yapıdaysa), eşini başka bir erkekten kıskanır genelde. Oysa (yani bunu açıkça diyeceğim) kadın-kadın ilişkileri fantezilerini süsler. Bir erkek eşini bir başka kadından kıskanır mı mesela? Bu kadının bir başka kadınla ilişkisi olsa, erkek aynı oranda kıskanır mı? Ben bundan ciddi şüphe duyuyorum.
Bu tarz soruların amacı karşı cinsi küçük düşürmek bence. Hiçbir yönüyle elde tutulur yanı yok.
Yazının bundan sonrası genelleme biçiminde gidecek, kimseler alınmasın :). Dışarıdan bakarak düşünelim, özdeşleştirmeyelim.
Bana kalırsa teoride hayır, pratikte evet. Düşünme aşamasındayken erkek iki kadını da kendine ait olarak algılıyor olabilir, böyle bir şey gerçekleşirse iki kadının birden kendisinin uzağında oluşuyla yüzleşecektir, dolayısıyla kıskanacaktır.
Güzel olma ile erkeğin beğenisi birlikte çalışıyor. Erkeğin beğeni kriterleri değiştirilerek güzellik tanımı da değiştiriliyor sürekli ve kadın vücudu büyük bir pazara hizmet ediyor. Kadınlar güzel bir bedene sahip olmak için gösterdikleri çabayı, sağlıklı bir beden için göstermiyorlar. Dayatılan bu değil. Dahası şimdilerde erkekler de aynı çukura çekiliyor yavaş yavaş. Dünya genelindeki halimizi anlayabilmek için küçük ölçekte Adnan Oktar'ın kediciklerini inceleyebiliriz. Her yıl kendini yenileyen tek bir kadın ideasına benzememiz için teşvik ediliyoruz hepimiz.
Naziler delikanlıları kıskanıyor aslında. Hermann'ın işlediği cinayetin sebebi ilgi duyduğu delikanlıyı bir kadından kıskanmış olması. Gözü tamamen kararacak kadar kıskandı hem de.
Alfred onu kolundan tuttu.
“Hermann, arkadaşım, çok fazla düşünüyorsun.
Haydi biraz çapa yapalım.”
En sevdiğim alıntı. Bu muhteşem kitabın derinliğini ortaya koyuyor.
Bu kitabı hiç sevmediğimi söylemiş miydim? Beni çok sinirlendiriyor. Düşündükçe nefret etmeye başlayabilirim bile.
Rosemary; söylediklerine katılıyorum. Olaylara hep erkekler yönünden bakılmış. Keşke bir kadın kahraman olsaydı, olsaydı da onların nasıl bu duruma düştüklerini kendilerinden duyaydık. Nerede yanlış yaptıklarının özeleştrisini duyaydık. Gerçi bir ara Martha -galiba adı Martha'ydı- adında yaşlı bir kadın girdi romana ama derine inemedik. Ben böyle durumlard şu kuşkuya düşerim -acaba çeviri de kısaltmamı var.
Mesele kadınların hiçbir şey yapamamış, ezilmiş olması da değil. En büyük sorun, kadınlara dair gerçek anlamda bir anlatısının bulunmaması. Kadınlar, erkek muhabbetlerinin eğlencesi şeklinde işlenmiş. Hiçbir duygu, fikir, görü, samimiyet yok. Öyle ki eser boyunca tek bir kadın bile tanıyamadık. Fiziksel olarak karşılaştık lakin ruhlarına erişemedik. Almanların sanattaki tercihlerini yeterince öğrendik öğrenmesine ama keşke kadın ruhundaki sanata dair de bir şeyler öğrenip hissedebilseydik.
Eserin feminist çizgide sayılması için illa da kadın kahraman karakterlere ihtiyaç yoktur, sanırım bunda hemfikiriz. Yalnız yazar, gerek düşünmeyi gerekse de kurtuluşun ya da çözümün anahtarını erkeklere bahşediyor.
"Kadınları düşüneceksin, önermeyi değil. Elbette kendilerini üstün görmediler. Kendileri değildiler. Onlara dayatılan eril bir hayat tarzını yaşıyorlardı, şu anda olduğu gibi. Bizim kadınlarımızdan daha fazla kadın değillerdi, sadece öyle olmak için daha iyi bir konumdaydılar. Keşke aklı başında bir erkek sorunun ne olduğunu görse ve onlara anlatsaydı." (syf. 137)
Sonuç olarak, sizce de bu kitap feminist distopya sınıfına girer mi? Kitaptaki belirgin feminist yanlar ne idi? Özellikle kadın okuyucular, okurken kadına bakışta bir sığlık hissettiniz mi? Kendinizi gerçekten güçsüz hissettiniz mi? Ruhen mi yoksa bedenen mi güçsüzdünüz? Güç neydi kitapta?
Cevaplarınız sayesinde fikirlerimin daha doğru ve sağlam bir noktaya kayacağını düşündüğümden dolayı sormak istedim.
“Her şeyden üstün olduğunu bilmeyen hiçbir şey kendi olamaz.” (syf.134)
"Dışlamak, insanı değersiz hissettirmenin en iyi yoludur. İnandığınız dinde ve yaptığınız pek çok şeyde siz daima dışarıda kalanlarsınız." (syf.165)
"Almanların çılgınca kibri, kendi aralarındaki erkeklere yoğunlaşmıştı. Dünyayı yenip İmparatorluğu kuranlar kadınlar değildi. Kadınlar sadece çocuk doğurmuşlardı; bu bir Rus ya da İngiliz kadının yapabildiğinden daha büyük bir şey değildi." (syf. 106)
"Tanrı bir yana, kadınlar -her neye dönüşmüşlerse- asker olamazken, kendilerini nasıl üstün görebilirler?...... Bir kanunu desteklemek için daima bir kuvvet olmak zorundadır. Kadınlar kuvvet uygulayamazlar." (syf. 135)