O zaman da yazmışım şimdi de yazayım, çok başarılı olmuş. Ama önceki yazı, başarılı amatör yazısı iken bu, kalfalık eseri belki ustalık eseri olmuş. Geçişler yumuşacık, karakter daha oturmuş ve betimlemeler bambaşka bir seviyede.
Ama neden bilmiyorum, durumu daha iyi aktarsanız hikaye daha akıcı olsa da bir önceki hikaye de verdiğiniz ani dehşet hissini bunda alamadım. Yani karakter adına kafamıza bir kurşun yemiyoruz bu hikayede.
Bence çok başarılı bir çalışma olmuş. Tebrik ederim. Tek olumsuz sayılabilecek eleştirim, tarzınızın bana, Chuck Palahniuk'ten çok yoğun bir şekilde etkilendiğinizi düşündürtmesi. Bu iyi birşey de olabilir tabii :) Feci bir şekilde yanılıyor olmam da mümkün ama öyle hissettim okurken.
İki öyküyü de ilkin eskisini olmak üzere art arda Black Rose Immortal eşliğinde okudum.
İkisini de çok beğendiğimi söylemeliyim. Ama vermiş olduğunuz haktan ötürü kıyas yapmadan duramıyor insan.
Eski filmler olur ya, yeni çekimleri yapılır. Daha büyük bir prodüksiyon eşliğinde teknik olarak daha ileri şartlarda çekilir. Ama o eski ruhu da çoğu zaman hissedemeyiz. Eskide bulunan o çiğliktir belki de bizde samimiyeti yakalayan ve ilgimizi çeken. Ben albümlerin remastered versiyonlarını dinlemeyi dahi tercih etmiyorum. Tabii bunda eskiye dair bulunan birikimimin etkisi de büyük. Benim için bir sanat eserindeki en büyük başarım teknik duruşu değil anlatısındaki değeri ve samimiyetidir.
Olumsuz gibi konuştum duruyor ama öyle değil. Bence DL-23 bu samimiyeti yakalayabilmiş. Gerçi mesajını direkt burnumuza yumruk olarak çakmış ama olsun.
Bir de Sanki'de öykü bittikten sonra gayet tatmin oldum ve düşünceye çekildim. Ama DL-23'te bir devam bekledim. Sonu belki de kullanılan samimi dilden ötürü ilk öyküde ki gibi vurmadı.
Böylesine güzel öyküler için tebrik ederim.
"Palahniuk'tan etkilenmek" kelimesinde gizli imalarım elbette yok. Kendine "yazar adayı" diyen birinin yazdıklarını okurken Palahnuik'in akla bir şekilde gelmesi(en azından benim), yazdıklarınızın en hafif tabiriyle, iyi olduğunu gösterdiğini düşünüyorum. Öyle söylememin yazım üslubunuzun dışında -ki,o da var-, hikayenizin daha ilk cümlelerinde, Gösteri Peygamberi'nin ıstakoz pişirme sahnesine farklı bir gözle yaklaşılıyormuş gibi hissetmemdi. Bu elbette ki ne "Tanrı" deyip övmek, ne de "Tanrıcılık oyunu" deyip yermek değil :)
Bir de Intestinal Incubation diyip kaçıyorum.