Freud'un aklı üçe böldüğü yapısal modele göre, ego, id'i tatmin etmek için gerçekçi yollar arar. İd, insanın içgüdüsel kısımlarıdır. Bir nevi, bencilliğin kaynağı denilebilir. Süperego ise id'in tersidir. Dıştan, özellikle ....
Osho'nun sözü bu yüzden bir yanlış anlamanın üstüne kurulu. Ego diye bahsedilen ve insanın arzuları ile toplumun beklentileri arasında denge bulan kısmı, insanın id'iyle karıştırıyor. Kaldı ki, id de olmazsa olmaz bir şey. İd diye bahsedilen, bizim hayatta bir şeylere atılmamızı sağlayacak güdüler (ister başarma isteği, ister cinsel açlığı doyurma isteği, isterse sevilme isteği) olmasaydı, hiç bir şey yapamazdık. Bir takım arzularımız var ve bunların gerçekçi şekilde karşılanması gerekiyor.
* Adı üstünde bir destek sadece; beyini bu hale getirecek örüntüler tekrarlandığı sürece, sorunlardan kurtulmak mümkün değil. Tabii, biyolojik kaynaklı bozukluklar ayrı bir durum; psikopati veya şizofreni gibi. Ancak bunlarda da bilişsel ve davranışsal terapi gerekli oluyor. Diğerlerinde ilaç kullanımına isteğe bağlı ve tedaviyi hızlandırıcı bir şey denilebilir. Bu tarz daha ciddi durumlarda ise mutlaka gerekli oluyor.
Bütün kötülükler ego değildir , dizginlenmemiş şımarık bir id kötüdür genellikle ama o da her zaman kötü değildir . Ego insandır . Ve kendini bilen eğitimli insanlar iyidir Ama kendini idinin eline teslim etmiş , sınırlarını bilmeyen , kendini tanımayan insan üzülmeye mahkumdur (bence) . O yüzden egoyu devre dışı bırakmak yerine , kendi sınırlarımızı iyi bilmek ve herseferinde bir adım üstünü hedeflemek ve buna göre çalışmak , başkalarını değil kendimizi geçtiğimizde de haz alacağımızı bilmek belki de tüm kıskançlıklarımızın önüne geçecektir diye düşünüyorum .
Bu yoruma katılabilirim. Başkalarıyla yarışma kısmında o kadar emin değilim. Elbette buna bağımlı olmamak gerek fakat insan sosyal bir canlı ve istesek de istemesek de, başkalarıyla kendimizi kıyaslıyoruz. Bunu kabullenmek ve sağlıksız bir aşırılığa varmadığı sürece, böyle davranmak en iyisidir, derim.
İlk olarak egodan bahsettiğin kısımdaki bilgilendirme iyi olmuş celebhol emek harcamışsın. Bu bilgilendirme ki yaklaışım günümüzde geçerliliğini sürdürüyor mu ?
2. Olarak aynı Uğur'la ayrıldığınız noktayı anlıyorum ikisini de makul buluyorum. Heralde rakip olarak doğayı yenince sosyal bir varlık olmamızdan kendi aramızda yaşantımıza bağlı rakipleşiyoruz ki hele kapitalizmin getirdiği yeni dünya düzeninde durum iyice kötü
3.
İlk mesajda bir soru sormuştum. Şuan bu soruyu doğru terimleri kullanarak daha anlaşılabilir şekilde sorabileceğim için mutluyum.
Sitemizde bilgisi bol ve entellektüel çok kişi var. Bazı fikirleri burdan tartışmak ufuk açıcı olacaktır.
''Kişinin ... olamazsın.'' OSHO
Osho sözlerini sağda solda gördüğüm genelde de sözlerini çok hoş bulduğum katıldığım bir düşünür. Ego ile yapabileceklerimizin arasındaki sınırını çizerken EGO'yu devre dışı tutmak için hangi kriterlere dikkat edersek iyi olur ? Bu kriterleri neye göre belirlemek doğrudur ?
İD'iniz tarafından size söylenen başarabileceğinizi söylediği eylemler konusunda kendi yerinizi(egonuzu) gerçekçi olacak şekilde belirlerken nasıl bir yöntem izliyorsunuz ?
Örnek : ( id ) Ben istersem gitar'da x parçasını çalmayı y sürede öğrenirim.
(gerçek) Gitarda x parçasını çalmayı öğrenmen y+2ay sürer.
1. Yapısal modelin kullanımı, şu an geçerli olan terminolojiye göre zaten.
2. Doğayı yenmek değil, tam tersine doğamızda sosyal varlıklar olduğumuz için kendi değerimizi, türümüzden başka kişilerin yargılarına göre belirliyoruz. Bunun ne miktarda olduğu, bireyin sağlıklı olup olmadığını belirliyor. Örneğin, rekabet bağlamında, yoğun şekilde herkesten üstün olma ihtiyacı duyan ve bir varlık olarak bütün değerini rekabetteki seviyesine dayandıran kişi sağlıksızdır. Ancak, kendi mesleki alanında ortalamanın altında bir performans göstermiş olduğu için kişinin kendisini kötü hissetmesi veya üstünde gösterdiği için iyi hissetmesi gayet sağlıklı şeylerdir. Kendimizi, sosyal çevremizden tamamen bağımsız olarak düşünemeyiz çünkü insan türü böyle bir şey değil.
Kapitalizmin de katkıda bulunduğu şu anki dünya düzeninde, yukarıda bahsettiğim anti-sosyal, sağlıksız davranışa sahip kişiliklerin arzu edilir bir pozisyonda değerlendirildiğini düşünüyorum. Sınırsız hırsa sahip ve patronluk taslayan kişilerin nasıl da "başarı hikayelerinin" özendirildiğine bakmak yeter. Alakalı olarak, anti-sosyal kategoriye giren sosyopati ve psikopatiye sahip kişilerin genel olarak insanlar tarafından karizmatik diye nitelendirildiğini de eklemek gerek. Hepimiz hayatımızda en az bir kere böyle bir kişi görmüşüzdür. Diğerlerinin hislerini ve düşüncelerini pek önemsemeyen, kendisini ön plana koyan fakat insanların nedense "havalı" diye değerlendirdiği kişiler. Belki de egonun kısıtlamasından kurtulduğu için bu kişilere özeniyoruzdur içten içe? Cevabını bilmiyorum ama her şeyi kapitalizme ve / veya şu anki düzene yüklemek adaletli olmaz.
Bu arada insan dışında da pek çok sosyal tür var. Kurtlar, su samurları, penguenler, filler vb.
3. Çok da kesin bir cevap verebileceğimi söyleyemem ama şunu söyleyebilirim; eskiden insanların ihtiyaçlarını çok daha ön plana koyar ve kendimi yok sayardım. Üç soruna yol açıyordu bu. İlk olarak, mutlu değildim. İnsan, sadece başkalarını düşünerek ve kendi id'ini yok sayarak mutlu olamaz. İkinci olarak, zaman içinde bayağı bir öfke biriktirdim. İnsan, başkalarını ön plana koyarak davranınca, diğerlerinin de aynı şeyi yapmasını bekliyor fakat böyle bir durum yok dünyada. Bu yüzden, kendini yok saymak bir öfke birikmesine yol açıyor ve alakasız yerlerde çıkışlar ya da "sızıntılar" yapabiliyor bu öfke. Üçüncü olarak, kendi isteklerini ifade etme yeteneği iyice köreliyor insanın ve kimi zaman, sadece iki uç olduğunu zannedebiliyor; ya diğerlerini ön plana koyacaksın ya da anti-sosyal davranışlarla, bencilleşeceksin.
İkisinin arasındaki dengeyi, kendimi daha iyi ifade ederek sağlamaya çalışıyorum. Aynı zamanda bunu yıkıcı bir biçimde değil, yapıcı şekilde yapıyorum. İnsanın sosyal çevresinde, çok büyük, hatta belki çözülemez diye gördüğü problemleri, düzgün bir şekilde kendisini ifade ederek çözebildiğini görmek bana çok şaşırtıcı gelmişti ilk başta. Aynı zamanda öfkemi bastırmıyorum fakat biriktirmiyor ve yanlış yerlere de yönlendirmiyorum. Kızgın olmak, haklı bir sebebi varsa, çok doğal fakat bir insan kızgın diye, bağırıp çağırması gerekmiyor. Agresif olunabilir ama konudan sapmayıp, derdini anlattığı sürece kişi, bir sorun yok.
İsteğim gerçekleşmiyorsa ve başkası bana bunun neden böyle olduğu konusunda bir açıklama yapıyorsa, eğer açıklaması gerçekler göz önüne alındığında mantıklıysa, içimden öyle gelmese bile denilene uyuyorum.
Tabii bunlar toksik kişilere karşı tutumu içermiyor. İnsanların çoğu bu ifade şekline olumlu dönüşler yapıyor fakat böyle yapmayanlar da var. Onlardan mümkünse uzak duruyorum, değilse de bir şekilde katlanıyorum