Kayıp Rıhtım Arşiv Forum
Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: DarLy OpuS - 24 Temmuz 2008, 18:46:55
-
Ruhsuz Bedenler Ülkesi
Missundera çevre kasabalara göre yaşam dolu bir kasabaydı. Yaşam dolu’dan kastım, bedenlerinin içinde bir ruh barındırmalarıydı. Otuz yılı aşkın süredir Espada ülkesinde aynı lanet kol geziyordu. Ve ben, Arnold Widdlebone sıranın bize geldiğinin farkındaydım.
Missundera yoğun nüfusu ve dağınık yerleşim alanlarıyla ünlüydü. Ve on üç yıl önce, Longtoon halkının bedenlerinde hala ruh varken; ticaretle…
Kimse lanetin kaynağını bilmiyordu. Çoğu kişi artık tanrının kendilerini unuttuğunu düşünmeye başlamıştı. Ben ve dedem Thedor hariç. Gerçi dedem biraz çatlaktı. Eşini…yani büyük annemi on üç yıl önce Longtoon’da kaybetmişti. Ve o günden beri düzensiz aralıklarla gülme krizlerine giriyordu. Bu krizler esnasında ondan gerçekten korkuyordum.
Ama şu sıralar, korkmam gereken daha ciddi sorunlar vardı. Missundera’nın akıbeti yakındı…
13 Lend 258
Bugün sarsıcı bir haberle uyandık. Kasabanın sınırında kurulmuş olan Noondshout Malikanesi’nde ruhsuz bir beden görülmüştü. Haber tez yayıldı ve insanlar tam anlamıyla dehşete düşmüştü. Akıbetin bu kadar yakın bir süre içerisinde başlayacağını düşünmemiştim. Bedeni görmem gerektiğini düşünerek Noondshout Malikanesi’ne yolladım.
Sokaklar, nüfusa son derece ters düşecek bir şekilde boştu. Uzunca bir yürüyüşün ardından, malikaneye ulaştım ve gördüğüm sahne..şu an bunu yazarkenki titrememi affedin, dehşet tanımımı değiştirmişti. Kapının hemen dışındaki çardakta oturan, genç bir kadın olmalıydı. Onu tanıyordum, hafta sonları pazar yerinde antika eşya satardı.
Gözleri sınırsız bir dehşete şahit olmuş gibi açılmıştı, alnı kırış kırış olmuştu. Siyah olarak hatırladığı, ahenkli saçları süt beyazı kesilmiş, korkunç bir tabloyu tamamlarcasına dağılmıştı. Yumrukları sımsıkı kapalıydı ve tırnakları avuç içlerini kesiyordu. Dehşet, bedenin her yerindeydi…
Ve olayı, dehşetengiz kılan en büyük unsur…kadın yaşıyordu! Ulu Tanrım! Ruhunu her ne aldıysa, bedenin yaşamasına izin vermişti. Peki ruhsuz bir beden, nasıl varolabiliyordu? Acıyı hissediyor muydu? Saçları, yaşamış olduğu ve hala yaşıyor gibi gözüktüğü dehşet yüzünden mi beyazlamıştı? Ya şimdi? Onu bu halde bırakacak mıydım?
Sorular üstüme geldikçe, cevaplar uzaklaşıyordu benden. Ve sonra aklıma daha da korkunç bir fikir geldi. Evin diğer sakinleri… Onlarda aynı sona ulaşmış olmalıydılar. Bu düpedüz tanrıya hakaretti! Ruhlar çalınmış ve bedenler kirletilerek kullanılamaz hale getirilmişti! bir şeyler yapmalıydım.
Ve yaptım da… Koca malikaneyi bir güzel yaktım! Ruhların huzura kavuşamayacağını bilsem de; bedenleri için yaptım bunu!
21 Lend 258
Bu sefer gece geç saatlerde uyandık. Noondshout Malikanesi’nden Redel ırmağına kadar tüm evler, boş bedenlerle dolmuştu. Bu neredeyse kasabanın üçte biri demekti! Bu kez bakmaya gitmedim, korkmuştum evet. Ve dedem, korkmasaydım benimde kendisi gibi delirdiğini söylemekten çekinmeyeceğini belirtmişti.
Sabahın ilk ışıklarıyla, kasabanın üçte birini yakmak kesinlikle hiç huzur vermiyordu!
22 Lend 258
Kasabanın şerifi bütün halkı meydana toplamış, sonumuzun geldiğine dair gerçekçi bir konuşma yapıyordu. Kaçacak bir yerimiz kalmadığını ve huzur dolu bir ölüm için, herkesi intihara davet ediyordu. Teklif, farklı kesimlerden farklı tepkiler aldı. Ama aslında en mantıklısıydı…yoksa herkes ruhsuz kaldığında, bedenlerimizi kim öldürecekti?
26 Lend 258
Lanet ırmağı geçmişti ve artık belli bir sisteme tabi değildi. Farklı farklı yerlerde boşalan bedenler vardı. Hatta birisi hemen üç ev yakınımızdaydı. Halk çıldırmanın eşiğini çoktan geçmişti. İnsanlar çeşitli ilaçlarla kendilerini acısız bir şekle ölüme kavuşturuyordu. Dedemse bugünlerde gözde bir laf edinmişti:
“Alçaktan uçan kuşlar tehlikede!”
2 Thuld 258
Kasaba şerifimizde lanetten nasibini aldığında, ruhsuz beden görmek sıradan bir olay haline gelmişti. Belli bir sistem kurulmuştu. Her akşam ruhsuz bedenler yakılıyor ve insanlar dumanlardan kaçabilmek adına kendilerini evlerine kapatıyorlardı.
İssiz sokak kalmamıştı. Burada daha fazla kalmamalıydım.
3 Thuld 258
Dedeme buradan kaçma fikrimi sunduğumda, benimle alay etti. Gidecek bir yerimizin kalmadığını ve gitsek dahi lanetin peşimizi bırakmayacağını istekle belirtti. Haklıydı da. Üstelik ruhu ele geçirildiğinde, büyük annemin ruhuna yakın olacağı gibi paranoyakça bir düşünceye kapılmıştı! Onu burada bensiz bırakamazdım…
8 Thuld 258
Bir avuç insan kalmıştık. Peterson’un kileri hepimize yetecek kadar büyüktü. Ve kasabada, yanmamış ev kalmamıştı. Birlikten kuvvet doğar mantığıyla hareket etmeye çalışıyorduk. Ancak bir avuç sefil insanın birliği, hiçbir kuvvet doğuramayacak gibiydi. Gün ışığı varken ev sınırları dahilinde geziniyor, geceleri ise aynı kilerde birbirimizi korkulu gözlerle süzüyorduk.
Karar vakti gelmemiş miydi? Ya kaçacaktık, ya intihar edecektik, yada ruhlarımızın çalınmasını bekleyecektik!
9 Thuld 258
Sadece üç kişi kaldık! O şey, her ne ise herkes bir şekilde herkes gözünü kapadığında geliyor ve açtığımızda ruhsuz bedenlerle karşılaşıyorduk! O kadar sessiz ki… Dedem sabırsızlanmaya başladı bile. Çok yanlış düşünüyordu, ruhları çalan onlarla koleksiyon falan yapmıyor olmalıydı. Onlarla…besleniyordu!
Birkaç gün daha yaşamak için, gözümü kırpmayacaktım!
12 Thuld 258
Dedemi kaybettim! Kısacık bir an gözümü kapatmıştım ve o ortalıkta yoktu! Diğer yoldaşım ise, iki metre yanımda ruhsuz bir şekilde yatıyordu. Gözlerimi ondan kaçırarak, dışarı koştum. Dışarı çıktığımda ise, günün ilk ışıklarıyla küllerini savurduğu Missundera kasabasının akıbeti önüme serilmişti. Ve artık…yalnızdım!
Yanmamış hiçbir ev yoktu ve dedemin bu moloz yığınlarının arasına kaçmış olabilme düşüncesi beni çıldırtıyordu! Büyük annemi bu kadar mı çok özlemişti? Ona asla kavuşamayacağını anlayamıyor muydu? Dedemi bulup intihar edeceğiz! Umarım hala ruhludur.
***
Moloz yığınları arasında sırtı dönük bir beden gördüğümde, ay doğmak üzereydi. Az miktarda ışığın aydınlattığı zeminde gördüğüm bedeni tanıyordum. Nefes alış ritmim hızlanırken bedene yaklaştım. Elimi uzatırken korku her hücremdeydi…yaşlı ve kırılgan omuzdan tutup, yüzü kendime çevirdim. Sırt üstü dönen beden hareketsizdi!
Midem bulanıyordu. Dedemin kırış kırış yüzü lastik gibi gerilmiş, gözleri artık görmeye alıştığım bir dehşetle açılmıştı. Küçükken oynamayı çok sevdiğim gri ve gür saçları, bembeyaz ve seyrekti. Dişleri dudaklarını patlatmış, burnu sert bir yumruk yemişçesine içeri göçmüştü.
Daha fazla dayanamayıp öğürerek oradan uzaklaştım. Son ve az miktardaki yemeğimin hepsini dışarı çıkarıp, üstüne birde mide asidini kustuktan sonra doğrulup nefes almaya çalıştım. Göz yaşlarım hızla süzülürken, düğümlenen boğazımdan hırıltılı sesler çıkıyordu. Ve yaşlar yanaklarımdan yere düştüğünde, hafif bir cızırtıyla buharlaştı. İsleri dağıtıp kendisine bir yol çizen yaşları takip ettiğimde, ulaştıkları yer dedemin hala nefes alan bedeniydi.
Yakmalıydım! Önce dedemi, sonrada kendimi! Yakıp kurtulmalıydım her şeyden! Cebime elimi daldırıp kibrite ulaştığımda, yanarak ölmenin nasıl bir şey olacağını düşünmemeye çalıştım. Kibriti çakıp, dedemin sakince inip kalkan göğsüne bırakmak üzereyken bir not gözüme ilişti. Kağıtta tek bir satır yazıyordu.
“Yapmak zorundaydım, ona kavuşmalıyım. Elveda!
Önce kağıdı tutuşturdum, alevlenirken dedemin bedeninin üzerine bıraktım. Uzun süre sudan mahrum kalmış beden, çok kolay alev aldı. Alevler büyürken, bir esinti dikkatimi çekti.
Missundera’da rüzgar doğal karşılanmıyordu. Yüzüm hala alevlere dönükken, ateşin karşı tarafında iki sarı göz gördüm. Siyah bir kürenin içerisinde, iki sarı nokta. Hava katıksız nefretle doldu, dedemin dumanı yüzünden hassaslaşan genzim bu gerçek dışı olay karşısında isyan ediyordu.
İç bunaltıcı hisler, göğüs kafesimin içerisindeki kalbime baskı yaparken, iki sarı nokta gözlerini benden ayırmıyordu. Ve bende gözlerimi ondan ayıramıyordum. Sonra siyah küre, sürenin dolduğuna kanaat getirerek hareketlendi. Dönüyordu…dönüyordu…
Ve ben hipnoz olmuş gibi onu izliyordum. Küre yerinde dönmeyi bıraktı ve bir an sonra burnumun dibindeydi. Gözlerime son kez baktı ve temas başladı. Tüm duyularım silinerek sadece vakum gibi çekilen bir his bıraktı benden geriye. Aç bir sivri sineğin kanı emmesi gibi emiyordu ruhumu. Bilincimi kaybetmeden önce aklıma gelen ilk düşünce, ateşin içine düşmek oldu. Dizlerimin bağı çözüldüğünde ise, ateş beni kucaklamıştı.
Ruhumun beni tamamen terk etmesinden önce, kalbimin durduğunu hissettim.
Ölmüştüm…
SON
-
Ama ama bu çok güzel. Hiç durmadan, gözlerimi ekrandan ayırmadan okudum. Artık senin anlatımına da alıştım zaten. :P Gerçekten tebrik edilesi..
Cümlelerine de hayranım ayrıca. bkz: 'Sorular üstüme geldikçe, cevaplar uzaklaşıyordu benden.'
-
İlginç...Ama çok fazla soru işareti,güzel olmuş ama..
-
Ama ama bu çok güzel. Hiç durmadan, gözlerimi ekrandan ayırmadan okudum. Artık senin anlatımına da alıştım zaten. :P Gerçekten tebrik edilesi..
Cümlelerine de hayranım ayrıca. bkz: 'Sorular üstüme geldikçe, cevaplar uzaklaşıyordu benden.'
Çok sevindim beğenmene. :D Evet ilham doruğa ulaştığında, bazen öyle bir iki cümleye vuruyor. :D
İlginç...Ama çok fazla soru işareti,güzel olmuş ama..
Soru işareti.. Haklısın, bazı ihtiyaçları düşünmeden yazdım(yemek-içmek gibi). -Düşünmek istemedim.- Ve tabii bazı yerleri de belirsiz bıraktım, diğer kasabalara ne olduğunu yada Longtoon'da ki insanların yakılıp/yakılmadığı gibi.
Amacım ana olaydan kopmamak, okuyucuyu sıkmamak ve boşlukları hayal güçleriyle istedikleri biçimde şekillendirmelerini sağlamaktı.
Yorumlarınız için teşekkür ederim. :D
-
Çok beğendim Onur, cümlelerin falan çok güzel olmuş. =) Aslında ben birinci tekil şahısla yazmayı (özellikle karakter onunda ölecekse) çok tehlikeli bulan biriyim çünkü hikayede öldüğü kesinlikle belirtilmişse nasıl yazdı bunları gibi bir izlenim oluşturuyor insanda. Onun dışında anlatım gayet akıcı ve güzel, fikir oldukça yaratıcı. =)
-
Çok beğendim Onur, cümlelerin falan çok güzel olmuş. =) Aslında ben birinci tekil şahısla yazmayı (özellikle karakter onunda ölecekse) çok tehlikeli bulan biriyim çünkü hikayede öldüğü kesinlikle belirtilmişse nasıl yazdı bunları gibi bir izlenim oluşturuyor insanda. Onun dışında anlatım hayet akıcı ve güzel, fikir oldukça yaratıcı. =)
1.soru işareti.( o ölüm kısmı=)
-
Vayy be Onur, helal olsun. İşte edebiyat budur diyorum kısaca. Akşam odamda bu hikayeyi tek başıma okuduğumda gerçektende etkilendim.Bu tarz bir şey yazmamıştın daha önce ki hiç böyle bir yazı beklemiyordum. Beni gerçekten şaşırttın.
Olayları günlük şeklinde ele alman çok hoşuma gitti. Arnold Widdlebone'nin ağzından anlattığın hikayede enfes sözler vardı. Kısaca oradaki olayı çok iyi yansıtmışsın. Sanki yaşamış gibi hissettim olayı. Sanki o anda Arnold'un yanındaymışım gibi...
Genelde böyle bir durumda devamı gelsin, devamı gelsin diye ısrar ederdim ama bu değil. Bu mükemmel bir sonlama ile bitmiş. Eğer bir yarışma falan olsaydı emin ol oyumu bu yazıdan kullanırdım.. :) Tekrar tekrar eline sağlık.
(Bu arada dün msn'de söylediğim "gene döktürmüşsün." sözünü hakediyor bu. Gerçektende döktürmüşsün.. : ) )
-
1.soru işareti.( o ölüm kısmı=)
Kendi adıma farklı birşey denemek istemiştim. Hatta sonlara doğru kendimi bir anda 3. tekil şahısa döner buldum ve son 3 paragrafı düzeltmek zorunda kaldım. Ölüm kısmı ise.. Sonuçta insan ruhu tamamen alınmadan önce, kalbinin durduğunu fark edebilir gibi geldi. Yani olayda o zaten, hikayemi fantastik yapan önemli bir unsur diye düşünüyorum. Yorumlarınız için teşekkürler.
Ve magicalbronze harika yorumun için teşekkür ediyorum, bir etki uyandırabildiğim için mutluyum. :D
-
Cidden ürkütücü bir yazı,bayıldım yani ellerine sağlık. :P Çok kötü bir sonu olmuş kasabanın,hikayenin sonu ise muhteşem.Öldü işte ne bileyim ya. :P Çok hoş bir hikaye ama. :D
-
Çok beğendim, harika olmuş ve evet bazı soru işaretleri kalmış olsa bile bu hikayeye bi gizem havası katıp onu daha da güzelleştirmiş ayrıca güzel bi son olmuş.Tebrik ederim, ellerine sağlık. =)
-
Yorumlarınız için teşekkürler. :D
-
Darly, harika yazmışsın gerçekten tebrik ediyorum, tek eksik kısa olması diye düşünüyorum. Herkesin belirttiği gibi cümlelerin çok güzel. Sadece o küre hakkında biraz daha şey verebilirdin. Tebrikler.
-
Her yönden çok iyi, tebrik ederim gerçekten. Gösterebileceğim tek eksiklik, başlardaki etkili korku ortamını günlükte daha iyi aktarabilirdin.
-
Teşekkür ederim güzel yorumlar için. :)
-
daha felsefik olmalı izin verirsen benzer bir şey yazarım
potansiyalin var benc de
-
daha felsefik olmalı izin verirsen benzer bir şey yazarım
potansiyalin var benc de
Yorumun için teşekkürler. Benzer bir şey yazmak biraz saçma geldi bana.