King'in parmaklarından 'aşk'ı okumanın, bu kadar görkemli olacağını asla tahmin edememiştim. Ve "Kuş ve ayı ve tavşan ve balık, sevgilime en çok istediği şeyi ver..." sözünün beni bu kadar ağlatabileceğini de tahmin edemezdim. Susan ve Roland'ın aşklarının bir çocuk misali büyüyüp olgunlaşmalarını 'izlemek' inanılmaz bir keyifti.
Kasabada dönenleri, Tabut Avcıları'nı ve İyi Adam'dan bahsetmiyorum bile. Büyücü Rhea, Gökkuşağı Küresi, Cordelia Delgado...
Kitapta bir film misali aklıma kazınan o kadar çok sahne var ki... Şimdi saymaya çalışsam mutlaka unuttuklarım olur. Ama ben yine de sayacağım.
Rhea'nın Susan ile ilk karşılaştığı sahneye bayıldım. Cuthbert'in Roland'ı kendine getirmek için attığı yumruğa öldüm. Ka-tet'in onlarca adamı yararak Jonas'a ulaştıkları ve Roland'ın Jonas'ı öldürdüğü ana bittim. Susan'ı Hasat ateşinde yaktıkları sahnede yıkıldım. Charyou Ağacı... Korkunçtu... Küre'nin attığı 2 aldatmacaya da bayıldım. Gerçekten, korkunçtu...