Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Liman Kenti => Düşler Limanı => Gezginler Kamarası => Konuyu başlatan: Canina - 24 Ekim 2009, 00:30:03

Başlık: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 24 Ekim 2009, 00:30:03
“Kırmızı bir kapı görüyorum ve siyaha boyamak istiyorum.
Renk yok artık dünyamda her şey siyah….”

Müzik kulağında yankılanırken o yorganın altından ince biçimli bir sol bacağa bakıyordu. Sevdiğinin bacağıydı. Belki de evleneceği kadın. Seviyordu onun. Onunda kendisini sevdiğini düşünüyordu. Kadın onun gibi birini neden seviyordu bilmiyordu ama, pek umurunda da değildi. Anı yaşıyordu. Ölü Ozanlar Derneğinin kitabını okumadan filmini izlemiş ve Carpe Diem’in hangi dile ait olduğunu bilmeden yaşam felsefesi olarak kabul etmişi. Oysa kadın biliyordu. Kitabı da okumuştu. Geniş bir kitaplığı vardı. Raflardan taşıyordu. Adamınsa elinde olan tek şey mizah dergilerinden oluşmuş dağlardı.
Başlık: Ynt: Ekranda kelimelerim
Gönderen: Canina - 25 Ekim 2009, 19:45:42
Bulaşıkları yıkayıp bir kenara koyduktan sonra ellerini kurulayıp yaptığı işe baktı. Tam bir sanat eseriydi. Sanat eseriydi ama bu iğrenç görevi ona yıkan it herifler bunu bile takdir etmiyordu. İçeride bira içip Black Sabbath dinliyorlardı. Satanist domuzlar. Biraz parası olsa ayrı eve çıkıp bunları sapık ayinleriyle başbaşa bırakacaktı. Ama ailesi sürekli parasından kırıyor, ona baklava, sarma dolma gibi yemekler yollayıp bunların ona yeteceğini söylüyordu. Ama yetmiyordu. Zaten yolladıkları zeytinyağlılar eve girdiği gibi içeride ki ayılar tarafından miğdeye indiriliyordu.

Tişörtleri, pantolonları, donları, çorapları hatta kitapları bile bu pis herifler tarafından yürütülüyordu. Uzun pis saçları ve biçimsiz sakalları ile hepsi bir iblise benziyordu. Ama onun için önemli değildi bu. Okulunu bitirip gidecekti. Ama biraz para bulabilse bu evden çıkıp, okulunu rahat rahat bitirecekti. Öğrencilikten nefret ediyordu. Adeta tiksiniyordu ve bir an önce kurtulmak istiyordu.

Tam mutfak taburesine oturmuş rahatlamak üzereyken içerideki odadan bir ses geldi. "Ahmet bir bardak su getirir misin hazır oradayken?"

-Lan Can kalkıp kendin alsana mal herif beni niye uğraştırıyorsun?
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 13 Aralık 2009, 15:24:32
Hayatının anlamını düşünürken seneler geçiyordu. Hayatın anlamını bulmaya çalışırken, kendi hayatını yiyip bitiriyordu. Sürekli bir şeyler arıyordu. Ama bulamıyordu. Aradığı cevabın sadece öldükten sonra bulunabileceğini anlayınca, hiç düşünmeden vurdu kendini, bir miktar eroin ve bir pompalı tüfek ile.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 28 Aralık 2009, 22:55:14
Seneleri ellerinden kayarken o hiç bir şey yapmadan oturuyordu. Sınıfta, evde, otobüste oturuyordu. Hayat geçip gidiyordu. Sokaklarda gençler, yaşlılar, erkekler, kadınlar, satıcılar, pazarlamacılar, korsan dvd'ciler ellerinden geleni yaparken o sadece oturup rahat yaşantısını elinden geldiğince sürdürmeye çalışıyordu. Bundan başka bir hayatı hayal edemiyordu. Ona göre hayat buydu. Kendini dertsiz tasasız biri olarak görürdü. Başkalarına da böyle tanıtırdı. Az sayıda ki arkadaşlarında bu imajı bırakmayı severdi.

Ama gerçek bu değildi. Her gece uyumadan önce içini kemiren düşünceler vardı. Ertesi gün ne yapacağını veya şu anki hayat koşullarını sağlayan etmenlerin yok olması durumunda hayatını nasıl idame ettireceğini düşünüyordu. Eli bir iş tutmazdı. Çok şeyde bilmezdi. Bir iki kitap okumuşluğu vardı ama onun dışında bir bilgi birikimi yoktu. Bu yüzden içi içini yiyordu. Korkuyordu. Bilinmeyenden korkuyordu. Dalga geçtiği çöpçülerden biri olmaktan korkuyordu.

Korkuyordu çünkü onlardan biri olmak hayat standartlarını epey aşağı çekecekti. Alıştığı yerlere gidemeyecek, alıştığı şeyleri yapamayacaktı. Üstüne üstlük böyle bir işin toplum içerisindeki statüsüne zarar vereceğini düşünüyordu. Bazen geceleri ağlıyordu.

Ağlıyordu. Çünkü korkuyordu. Korkuyordu çünkü yetersizdi. Yetersizdi çünkü yıllarda olduğunu sandığı kişi aslında değildi. O kendisiydi. Bilgisiz, yetersiz. Vasat.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 07 Ocak 2010, 23:48:28
Ruastasının yeni maceralarını arkadaşlarıyla konuşurken bir yandan sigarasını keyifle tüttürüyor, bir yandan da yarın gireceği sınavı düşünüyordu. Daima arkasında duran geçmişinin hayaletiyle yüzyüze gelmekten korkar şekilde yüzünü ekrana yapıştırmıştı.

Arkadaşlarından birini arayıp halini hatrını sormak istiyordu, ama gecenin ilerleyen saatlerinde bu fikirler cereyan ettiği için kimseyi tatlı uykusundan uyandırmak istemiyordu. Yan odada uyanların homurtusunu bastırmak için müziğin sesini biraz daha açarak havasını bulmaya başladı. Dolaptan bir bira almak için kalkabilse çok iyi olacaktı ama bunun için fazla tembeldi sanki kahramanımız.

Yüzsüzlük ile Ruastasının son vukuatları hakkında dedikodu yaparken sırıtıyor adeta bundan zevk alıyordu. Sonuçta insan dediğin, hep başkasının başına gelsin ister. Ona değil başkasına. Bana bir şey olmasında kazık yanımdakine girsin ister.

Ama bazı "ruh hastaları" vardır ki, hep ona olsun ister. Hep ona, hep ona. Mazoşistlik derecesinde bütün olayların onun başına gelmesini ister. İster ki, bütün konuşmalar sonunda ona bağlansın, herkes yatmadan önce onu düşünsün, her şiirde ona atıfta bulunulsun, ister ki her kız yoldan geçince ona iki baksın, erkeklerse üç kez baksın.

Ama küçük ruh hastası ne yaparsa yapsın bencilliğin saf ve kötücül labirentinde kaybolmuştur. Çünkü yaşadığımız dünya bizi ve ruh hastalarını öyle bir hale getirdi ki, adeta bizleri yabancı iki ırka çevirdi. Sanki çok farklıymışız, sanki çok zekiymişiz gibi gösterdi. Kimsede aldırış etmedi. Çünkü çoktan yozlaşmış ahlaki sistemin çarklarına uyum sağlamıştık.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 25 Şubat 2010, 20:02:26
Arkadaşıyla muhabbet ederken aklı başka yerdeydi. Düşünüyordu. Herşeyi ve hiçbir şeyi.

Evini düşünüyordu, yatağını düşünüyordu, bilgisayarını, okulunu ve konuştuğu arkadaşını düşünüyordu. Telefonundan son aradığı numarayı düşünüyordu, annesiydi herhalde. Senelik ev kontrolünü yapacağını belirtmek için aramıştı en son.

Bardağını yavaşça havaya kaldırarak arkadaşına doğru uzattı, oda aynı şekilde karşılık verdi ve iki bardak havada bir çlink sesi ile buluştu. Yere dökülen ve arkasından ağıt yakılan kayda değer miktar biraya biraz baktıktan sonra yavaşça bardağından büyükçe bir yudum aldı ve gülümsedi. Her şey iyi olacak dedi kendine.  Annem geliyor değil mi? Ev temizlenir, kıyafetler yıkanır, ütülenir, yemek yapılır. Tek yapmam gereken bu hafta eve gitmemek...
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 13 Mart 2010, 22:01:15
Otobüste kulağında bangır bangır müzik eşliğinde yolu seyrediyordu. Kadıköy'den eve gelmek onun için daima bir işkenceydi. Kalabalık otobüs, kalabalık yol, kalabalık duraklar. Dahada önemlisi kalabalık zihinler. Sadece insanların yüzlerine bakarak bile herkesin bir sıkıntısı olduğunu anlayabiliyordu. Hayat şartları ve sistem insanları öyle bir noktaya gelmişti ki, insanlar en basit ihtiyaçlarını bile bir lüks olarak görmeye başlamıştı.

Kendini farklı kılan ne bilmiyordu ama farklı hissediyordu. Sanki yüz kişilik otobüste ki yüzelli kişiden farklı olarak, dünyevi sıkıntılarından uzaklaşmıştı ve Nirvana'ya ulaşmıştı. Orada kendi tanrılarıyla beraber zar atıyordu adeta. Evet belki basit bir öğrenciydi. İyi bir öğrenci bile değildi, ama biliyordu. Onu farklı kılan bir şey vardı. Belkide onun yaşındakilerin hepsi farklı olduklarını toplumun onları anlamadıklarını söylerdi. Ama o farklıydı. toplum onu anlıyordu anlamasına ama, yanlış anlıyordu çoğu zaman. Bu yüzdende soyutlamıştı kendini neredeyse. Kendi kafasında yaşıyordu adeta. Ne zaman kendini başkasına açsa, ufak bir yorum yapsa, grup içerisindeki hödüklerden biri onu yanlış anlıyor ve olmadığı bir şeyle suçluyordu. Suçladıkları şeyin anlamını bile bilmiyorlardı çoğu zaman. Bazende iyi şeyleri hakaret olarak kullanıyorlardı. Sevdiği şeyler oluyordu çoğunlukla. Asıl o kırıyordu onu ama ufak bir gülümsemeyle geçiştiriyordu. "Hayat..." diyordu kendi kendine. "Adamı öldürür."

Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 21 Mart 2010, 20:34:55
Dikkatlice etrafına bakınıyordu. Çevresinde ki her kişiyi ve objeyi dikkatlice inceliyordu. Kişilerin karakteristik özelliklerini belirlemeye çalışıyor, onları adeta fişliyordu. Ve bunu yirmisekiz yıldır her dakika yapıyordu.

Bir nesne veya bir kişi hiç bir zaman sadece bir nesne veya bir kişi olmamıştı onun için. Her zaman neden yapıldığını veya kim olduğunu öğrenmeye çalışırdı. Asıl eğlenceli olan ise yalan söylemeleriydi. Bu yüzden insanları incelemeyi seviyordu. Yalan söylediklerini anlıyor, gerçeği bulduğunda ise cümleleri  arasında ki ufak bir ima ile yüzlerine vuruyordu. Tabi çoğu bu ufak imayı anlamayıp ot gibi yaşamaya devam ediyorlardı.

Ama bazıları anlıyordu. Foyalarını ortaya çıkarttığını biliyorlardı. Başkalarına da söyleyeceğini düşünüyorlardı ama yanılıyorlardı tabii. Bildikleri ona aitti başkasına değil. Sadece ona.

İnsanları incelemek dışında, bariz olarak onların hayatıyla ilgilenmiyordu. Dedikodu yapmazdı. En sevmediği ve sıkıcı bulduğu işlerden biriydi hatta bu. O kendisine yetiyordu. İnsanlar hakkında öğrendiklerini ve varsayımlarını kendi için kullanıyordu. Çokda işine yaramıyordu, yani tabii ki bundan para kazanmıyordu, ama çoğu zaman analiz ettiği insanları bir daha görmüyordu. Yitip gidiyorlardı şehrin gereksiz kalabalığı arasında. Kimi zaman bir otobüste görüyordu onları, kimi zamansa kadıköyün kasvetli sokaklarında.

“İnsanları seviyorum” derdi bir iki bardak içtikten sonra. “Düşüncelerini seviyorum onların. Kendimi o kadar sevmiyorum aslında, ama diğerleri çok farklı” derdi. Herkes onun içkiyi fazla kaçırdığını düşünürdü ama belkide aralarında en mantıklı konuşan o olurdu hep.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 05 Nisan 2010, 20:33:44
Ellerinin arasında ki suya baktı. Gözlerini kapatarak suyu yüzüne çarptı ve uykunun etkilerinin biraz olsun vücudundan gittiğini hissetti. Bundan tamamen kurtulmak için tek ihtiyacı bir bardak kahve ve otobüs durağına giden kısa bir yürüyüştü. Gideceği yere vardığında zihni berrak ve durgun olacaktı.

Her sabah ki ritüeliydi bu. Hiç aksatmadan yapardı. Farkında olmadan yapardı. Hani bazı sabahlar olur bir bakarsınız çoktan giyinip kahvaltı masasına oturmuşsunuzdur ya. İşte o son dört yıldır hayatını böyle yaşıyordu. Farkında olmadan. Akıntıda sürüklenerek. Bir arabanın veya saksının ona çarpmasını bekleyerek. O zamana kadar sürüklenecekti.

Bunu isteyerek yapmıyordu tabii. Bu bir hastalık mı onuda bilmiyordu. Tam olarak doğru mu onuda bilmiyordu. Sadece kendini boşlukta hissettiğinden emindi çünkü tek yapabildiği aslında var olmayan "şu an" içerisinde yaşamaktı.

Evet yoktu "şu an". Ama var diyordu. Diretiyordu. Elimde olan tek şey bu diyordu. Anlık tepkiler ve reflekslerle yaşıyorum diyordu. Eğer herkes gibi geçmişine ağlayıp, geleceğe umutla baksaydı ne olurdu hali? Basit biri olur çıkardı. Bir eylemi gerçekleştirmekten aciz ve mutsuz.

Şimdi de mutsuzdu gerçi.  Ama bazı anlar vardı, dünyada tek sevdiği kişinin yanında olduğu anlar, o zaman gerçekten mutlu oluyordu işte. Saf mutluluktu o anda ki. O an ki aslında var olmayan.

Her şeye rağmen vardı. Evet vardı. Var olmaya da devam edecekti. Bir serseri kurşun veya bir halk otobüsü onun anlığını bitirene kadar. İşte o zaman bir "şu an" var olacaktı onun için. Gözlerini son kez kapadığında, zaman duracaktı ve o an onunla kalacaktı. Eğer ki varsa gökyüzü krallığı...
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 13 Nisan 2010, 00:21:29
Yavaşça nefes alıp veriyordu. Göğsünün her inip kalkışında bir ayin havası vardı sanki. Bu onun tapınma şekliydi belkide.

Gözlerini tavana dikmiş, ellerini kafasının altında birleştirerek kendine yastık yapmıştı. Nefes alıp veriyordu sadece. Gözleri bile hareket etmiyordu. Bir yere sabitlenmişti. Beyaz tavanda ki ufak bir sinek kalıntısına. İki yaz önce bir uykusuzla ezilmiş zavallı bir sinek. Lekelenen uykusuza daha çok üzülmüştü. Biriktiriyordu onları. Değerliydi onun için.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 16 Nisan 2010, 22:58:50
Hayatın anlamını aramaya devam ediyordu küçük. Küçüktü. Öyle görüyordu kendini. İçine kapanmıştı. Kimseyle konuşmaz, kendi işiyle uğraşırdı. Gezerdi. Kimi zaman bir hobo gibi trenlerin yük vagonlarında, çoğu zaman ise çevreyolunda bir yabancının arabasında.

Kitap okumazdı. Gerçek bilginin sadece diğer insanlardan geleceğini söylerdi bazen. Şiir yazardı ara sıra. Üşenirdi hikaye yazmaya. Uğraşamazdı. Üşengeçti.

Hayat fazla uzundu ona göre. Her sabah kalkar, babadan kalma silahına tek mermisini takar ve elinde beklerdi. Horozu arkaya bile çekerdi bazen. Bir keresinde tetiği bile çekmişti ama zil zurna sarhoş olduğundan kendini öldürmeyi bile becerememişti. Kurşun yanağından çıkmıştı. Ağzında pis bir tat ile kalakalmıştı ucuz otel odasında.

Otelde değil ya aslında. Ne olduğunu herkes biliyorda kimseye söylemiyor. Hayatı böyle yerlerde geçiyordu. Gittiği her yerin yerel barlarından birinde pis bir moruk ile bir kadeh içtikten sonra şehrin en ucuz otelini bulup bir oda tutuyordu. Lükse ihtiyacı yoktu. Vasat onun için yeterliydi. Onu öldürmeyen her şey iyiydi. Evet ölmek isteyen biri için garip.

Yollar benim derdi bazen. Karşısındakini dinlemekten sıkıldığında çok konuşkan bir insan olur. Özellikle bir iki kadeh yuvarlamışsa. Konuşur konuşur sonra hiç bir şey olmamış gibi kalkar giderdi ucuz otel odasına. Kırış kırış bir kağıt parçası çıkarır devrik cümleli boktan şiirler yazardı.

Yazmayı da sevmiyordu aslında ama seneler sonra "Bu şiiri bilmem nerenin sidik kokulu otellerinde yazdım" demeyi seviyordu. Yapamıyordu gerçi. Şişenin dibini görünce sızıp kaldığından kaybederdi kağıtları. Aylık ucuz dergilere yolladıkları duruyordu gerçi. Bir iki şiiri yayınlanmıştı. Deli gibi sevinmişti. Olmayan parasıyla herkese birer içki ısmarlamış, ödemeyince fena bir dayak yemişti.

Pis moruk. Onu bilirdi. Başkasını tanımazdı. İlah derdi. Bir gün o olacağım derdi. Pis bir moruk. Şarap bir defterden şiir okuyan bir bunak. Alkolizmin etkisinde bir beyin. Tanrı kadar yaratıcı, ıslak fare kadar tiksindirici.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 02 Mayıs 2010, 01:03:12
Neden kimse onunla değildi? Neden tek başına savaşıyordu? Yolda onunla gelenlere ne olmuştu? Beraber hayatını paylaştığı kişilere ne olmuştu? Nerede kaybetmişti onları? Yoksa onlar mı onu kaybetmişti?

Bir tek savaşan oydu. Ama yorulmuştu artık. Bunun umutsuz bir dava olduğunu biliyordu. Ne söylerse söylesin, suya yazı yazmak gibi ertesi gün uyanıldığında unutuluyordu söyledikleri. Boşa uğraştığını düşünmeye başlamıştı. Görevinin hayatına patlayacağını fark eden Frodo gibi cayma düşünceleri yerleşmişti kafasına.

Eskiden ne güzeldi her şey. Kan emen, parıltılı ibneler gelmeden önce.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 02 Mayıs 2010, 22:15:28
Bir kır düğünü. Askısız gelinliği ile duruyor gelin orada. Oturma sıralarının oluşturduğu kırmızı halılı koridorun ortasında. Eli karnında. Bütün gövdesine dağılmış kırmızı lekenin çıktığı yere bastırıyor. Gözleriyle etrafa bakıyor, diğerlerini arıyor. Konuklarını, ailesini, "evet" diyemediği kocasını arıyor. Yok...

Sanki o büyük patlamayla birlikte hepsi yok olmuş gibi. Koltukları devirerek ve birbirlerini ezerek belki. Pastada ziyan olacak ne yazık.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 04 Mayıs 2010, 23:50:01
Suya bakıyorum. Su. Temiz. Saf değil belki ama arındırıcı en azından. Su. Çamurlanmış bir zihnin kurtarıcısı su. İçtiğin sıcak kahveyi soğutmak için kullandığın kurtarıcı su. Kurtarıcı.
Etrafım dolu. Ama üstüm boş. Saatlerce oturabilirim kulağımda basit bir tıngırtı ve elimde sigaramla. Aklımda birkaç kişinin resmi ile duvara bakabilirim bütün gün. İhtiyacım yok kimseye. Ben böyle iyiyim. Aşık olduklarıma bile ihtiyacım yok. Söylememde onlara. Biliyorlar zaten. Onlar dediğime bakma bir tane vardır her zaman.

 Ben onların hayalimde sevdim zaten. Çekip çıkaramazlar beni bu düşüncelerden. Başka biri olurum o zaman. Eğer ki masamda bira şişeleri yoksa ben değilimdir. Birkaçının içerisinde sigara külü yoksa ben zaten nefes almıyorumdur.

Karamsarım. Şu sıralar özellikle. Okuduğum pis heriften olsa gerek. İntihara meyilli zihnimi daha da bulandırıyor pis şarapçı. Okudukça okuyorum. Pısırık birde herif var gülüyorum okudukça. Kötü olduğundan değil. Kara bir mizah var yazdıklarında. Bir cümlesi bir kitaba bedel gibi. Bir sayfası ile bir destan sanki.

Bu yazdığım belki dördüncü yazı. Sildiğimde olacak belki birazdan. Silmek istemiyorum. Yazılarımı sildim demek istemiyorum. Çünkü biliyorum ertesi gün kendime “Neden” diye soracağım. Cevap bulamayacağım. Sonra düşecek jeton. Tangır tungur. Utanıyorum belki de yazdıklarımdan. Büyük hevesle başkalarına gösterdikten sonra utanıyorum. Onlar okurken utanıyorum. Aşağılık kompleksi başlıyor. Ya olmazsa demiyorum. Olmamıştı zaten diyorum. Bakalım nesi kötüymüş…
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 05 Haziran 2010, 18:01:54
Kafasında çok şey vardı. Meşguldü sürekli. Bir işi yoktu belki. Ama düşünmekle meşguldü. Kötü bir dönemindeydi kendi hayatının. Çok fazla şey olmuştu. Çok fazla şeyde olacaktı. Olacak olanların onun vereceği tepkiye bağlıydı. Bu yüzden düşünüyordu sürekli. Ne yapacağını düşünüyordu. Ne yapmış olması gerektiğini de düşünüyordu bazen. “Yanlış yaptım mı acaba?” korkusu sarıyordu bazen. Böyle olmamıştı daha önce. Otuzbeş senelik hayatında bir kere bile keşke başka bir şey yapsaydım dememişti. Hep arkasında olmuştu yaptıklarının.  Mutluydu da seçimlerinden. Seçimleri onu bu ana getirmişti. Ve mutluydu bu andan. Bu an onun hayatıydı
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 11 Haziran 2010, 14:45:34
Hiç bu kadar yalnız olmamıştım hayatımda. Yanımda birileri olmuştu daima. Kalmadı kimse. Değiştiler ve gittiler. Bazen düşünüyorum acaba ben mi değiştim yoksa? Hayır değişmedim. Biliyorum bunu. Son arkadaşlık bağlarımı da kopardım. Dayanamadım artık. Arkadaş bile denemezdi ya ona.

Sevdiğim var bir tek. Başka da bir şeyim yok. Geleceğim bile yok onunla olandan başka. Şikayetçi değilim yetiyor bana. Ama mutlu anıları anlatacak bir kanat adamı olması lazım be abi. Bira içecek, sigara paylaşacak biri lazım adama. Tuvalette hocalardan saklanarak yapılan muhabbetler lazım. Cebinde beş kuruş olmadığı zaman düşünmeden çıkarıp cebinde ki tüm parayı verecek arkadaşlar lazım. Biliyorum bunları. Ben yaptım çünkü. Arkadaşımdı onlar. Şimdi ise koridorda görünce başımı çevirdiğim kimseler.

Herkes yalnız ölür demişti biri. Başka arkadaşlarım olacak tabii ama yalnızlık zor be abi. Canın sıkıldığında hadi içmeye gidelim diyecek biri olmaması zor.

Sevdiğiyle avunmalı böyle durumlarda. O da uzaklarda gerçi, göremiyorum. Birde sikindirik doğum günüm var yakında. Tek başıma votka ve camel ile geçecek bir gün. Baş ağrısıyla uyanacağım ertesi sabah tüm yalnızlığımla. Yalnızlık zor be abi. Yazması bile zor.

İşte şimdi bir delinin karamsar günlüğüne benzedi burası. Mutluyum gene de. Gitmeleri gerekiyordu ve gittiler. Yalnızım belki, koyuyor bana. Sahte arkadaşlarım var birde ki... Neyse onlara da başlamayayım şimdi...
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 20 Haziran 2010, 15:01:50
Şimdi böyle farklı bir şey anlıyor musun? Yani tam anlatamıyorum belki. Çok farklı daha önce kimse deneyimlemedi belkide böyle bir şeyi. Bende tam olarak yaşamış sayılmam aslında çok köşesindeydim olayın ama ne derler bilirsin "küçük şeyler, büyük şeyleri yaratır" buda onun gibi bir şeydi. Oradaydım duruyordum, hiç bir fikrim yoktu ne olduğu hakkında hiçbir şeyde yapmıyordum sadece ellerim cebimde duruyordum orada. Tam bir hödük gibiydim anlıyor musun? Sonra o olay oldu işte ağzım açık kalmıştı ne yapacağımı bilemedim. Hızlı mı gidiyorum? Beni anlıyorsun değil mi? Hey Joseph artık onu dönmeye ne dersin bütün dumanı sen aldın dostum... Her neyse cebimde ki çeyrekliklerle oynuyorum oracıkta ve BAM. Lanet şey geldi ve tam önüme düştü anlıyor musun?....

Dediğim gibi ne yapacağımı bilemedim anlıyor musun?...

Pufff... Öhö-öhö neyse altıma sıçıyordum neredeyse. korkudan hemen sokağın karşısındaki benzincinin tuvaletine saklandım. Hani James ve Yugor geçende az kalsın patlatıyordu mekanı orası işte hatırladın mı? Hatırlamadın mı? Balık hafızalı amcık. Hani Cris'den aldığımız malı iki hatunla birlikte arka tarafında ki parkta çekmiştik hala hatırlamıyor musun dostum? Nasıl ne önemi var? Çok önemi var. Mekanı hatırlaman önemli. Yeter artık ve şunu. Hayır ikisinide. Evet lanet şişeyi de istiyorum yarısını ben ödedim onun. Götümden ter aktı o para için benim...
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 27 Haziran 2010, 19:01:27
Sıcak. Hem de çok sıcak. Eğer yapacak işiniz yoksa, sıcağa odaklanırsınız. Bu da havayı sizin için daha da sıcak yapar. Yanınızda biri varsa, ama konuşacak bir konunuz yoksa, “hava ne kadar sıcak” dersiniz. Bir amacınız yoktur belki. Sadece muhabbet kurmaya çalışıyorsunuzdur. Ama en sonunda giderek daha sıcak olduğunu hissedecek ve karşınızdakinin iğrenç ter kokusundan uzaklaşmak için odayı terk edeceksiniz.
 
Eğer buz gibi bir şişe suyu kafanıza dikme hayaliyle buzdolabının kapağını açtıysanız, puştun birinin şişeyi boş şekilde dolaba koyduğu gördüyseniz, ve bu puşt kendiniz iseniz, hava artık sizin için dayanılmaz bir hale gelmiş demektir. Evden çıkmalı ve apartman boşluğunun serinliğine kavuşmalısınız. Yanınıza bir kitap birde seloteyp alın. Koridorda ışığı yakan düğmeyi yapıştırdıktan sonra serin seramiğe oturun ve kitabınızı okuyun.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 02 Temmuz 2010, 22:36:40
Pis hissediyordu kendini. Kirli. Ağzında ki kül tadı ve ter kokan tişörtü ile. Boşboş evde yürüyordu. Salona gidiyordu. Balkona çıkıyordu. Bir sigara içiyordu. İçeri geçip biraz daha evi dolaşıyor sonra tekrar balkona çıkıyordu.

Telefonu da elinden düşmüyordu bütün bu süre zarfı boyunca. Önce ki gecede öyleydi. Balkonda sırtını duvara dayayarak oturmuş, akşam serinliğinin huzurunun tadına varırken elinde ki telefon onu hayata bağlayan şeylerden biriydi.

Dünyayla tek bağlantısı. Hayır. Ona tek bağlantısı. Gerçek olan tek şey oydu çünkü etrafında. Okulu, arkadaşları hepsi imajineldi ona göre. Gelip geçici belki de. Yada kendisiydi geçici olan. Emin olamıyordu artık. Gerçeğin ne olduğunu bilemiyordu. Bilemediğinden bile emin değildi. Belki de biliyordu ama sadece farklı görünmek için böyle bir kılıf bulmuştu kendine.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 02 Temmuz 2010, 23:03:03
"Adam müzik işinde, sana dövmelerini gösterebilir. Ama en sonunda sana Ahbap diyecek bunu bilmelisin" dedi elinde viski bardağıyla. Uçmuştu iyice. Tanımadığım bir adamdan bahsediyordu. "Ahbap" diyordu anlaşılan herkese. Kendi dinini yaratmış, duvarları kaldırmış, katlar eklemiş hayatına. Ama gene de herkese "Ahbap" diyor.

Ne fark eder ki? Saçma adamı içkisiyle bırakıp yan masaya geçtim. Daha mantıklı insanlar vardı burada. Artık bu bok deliğinde ne kadar mantıklı olunabilirse. Bana "Ahbap" demeyecekleri kesin ama başka bir şey diyeceklerini de sanmıyorum. Basit insanlar. Gerçekten basit. İki sözü bir araya getirmekten aciz. Belki de aslında onlar "Ahbap" demeli başkalarında. Onların basitliğine yakışıyor bu. Çocukluğu altyazı filmlerde ki küfürleri "lanet olsun" diye okumuş olan neslimiz için normal sayılır bu.

Bira söyledim iki tane. Bana ve arkadaşıma. Beş para yoktu yanında. Olsun. Benimde olmaz çoğu zaman. Arkadaşım sonuçta. Geldiği gibi bitirdik biraları. Sıkılmıştık. Yapacak bir şey yoktu. Diğerlerinin sohbeti bizi açmıyordu. Param kalmamıştı.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 02 Temmuz 2010, 23:08:26
Düşüncelerimi açıklamaktan çok korkardım eskiden. Çocukken. İlkokuldayken özellikle. Tanrıya inanmıyorum demiştim bir keresinde. Bütün sene boyunca tepeme binmişti çocuklar. Satanist bile demişti bir iki tanesi. Bunun çok etkisi olmuştu sanırım. Ondan sonra başladı her şey.

Benim düşüncem yüzünden bana böyle davranıyorlarsa onlar benim düşüncelerimi anlayamıyor olmalılar demiştim kendi kendime. Biraz içime kapandım sanırım ondan sonra. Yazarken bile düşüncelerimi dile getirmiyordum. Kendi kendimi sansürlüyordum. Kötü bir dönemdi benim için. Bastırılmıştı bütün düşüncelerim. Asıl kötü olan tarafı ise kendimi sınırlayanın gene kendim olmasıydı.

İlkokulu bitirip liseye geçince okuduğum kitapların etkisidir herhalde uzaklaştım insanlardan. Bu sefer düşüncelerimi sakınmadan dile getiriyordum ama küçük görüyordum insanları. Hala böyledir bu benim için. Ben ve diğer insanlar. Bir de o var tabii ama konumuz o değil şimdi. Bencilce bir yazı bu.

İzledikleri dizilerle ve tıvaylayt saçmalığı ile gelirlerdi yanıma. Kitap okuduğumu görünce onlarla parlayan vampirler hakkında konuşacağımı sanırlardı. Siyasi düşünceleri duyunca ise kurtlar vadisi izlediğimi sanırlar ertesi gün konuşmak için gelirlerdi yanıma. Terslerdim hepsini. Hayır derdim. Şu kusurundan dolayı ilgilenmiyorum onlarla derdim. Açıklardım uzun uzun. Anlamayan bakışlar atarak "Tamam o zaman" der ve giderlerdi.

Kendimle kalırdım. Uzun süre kendimle.

Sonra şu bölüm seçme olayı geldi ve o sınıf da değişti. Daha yeni kişiler vardı bu sefer. Bende farklıydım. Gelişmiştim bir nevi. Daha iyi anlıyordum artık dünyayı. Tabiri caiz ise Farkındalığım artmıştı. Duvarlarımı kaldırmıştım. Ama diğer insanların ki oradaydı hala. Ve yıkması zordu. Bilmiyorlardı. Fark etmiyorlardı. Okumuyorlardı çünkü. Ama onlardan nefret etmeyi bırakmıştım.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 03 Temmuz 2010, 17:07:35
Yazdıklarım gerçek olan tek şey belki de. Geri kalanı bir rüya. Nasıl emin olabiliriz ki gerçeklikten? Varlıktan veya yokluktan. Yokluk gördünüz mü hiç? Olmayan bir şey.

Tek yoldu benim için yazmak. Tek önemsediğim şey. Okuduklarım zevk vermemeye başlayınca, hayır bu böyle olmalıydı dedikçe, fikirler kafamda oluştukça yazardım ve bu hiç durmazdı. Çıkmazdayım şimdi. Üç beş kelimeyi zor getiriyor bir araya. Yazan her insanın bir dönem başına gelmiştir belki bu. Kötü bir şey. Bir kolunu kaybetmek gibi. Bunca zamandır benliğinin bir parçası olan yazma işlemini artık getirememek. Fikirlerini dökememek bir hikayeye. Zor yahu.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 20 Temmuz 2010, 17:30:57
Gece sigara içmek karamsarlaştırır insanı. Düşünürsün pek çok şeyi, genelde kötü şeyleri. Kötü ve karamsar şeyler düşündükçe bir sigara daha yakasın gelir. Yalnızken böyle olur en azından. Tehlikelidir gece sigara içmek. Yalnız değilsen sorun yoktur. Konuşursun birileriyle. Sigara yakınlaştırır insanları. Bir dayanışma vardır sigara içenler arasında. Gizli bir örgüt gibidirler. Leş gibi kokan nefesleri ve sararmış bıyıklar sayesinde ayırt ederler birbirlerini.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 02 Ağustos 2010, 18:36:40
Bitmişti artık. Sıfırı tüketmişti. İstediklerini yapamamış. İstemeden yapmaya çalıştıklarında da başarısız olmuştu. Dibe vurmuştu artık. Hem gülüyor hemde ağlıyordu kendi haline. Her şeyini kaybetmişti. Kaybedecek bir şeyi kalmadığından istediği her şeyi yapabilirdi. Mutlak özgürlüğe ulaşmıştı. Ama bu özgürlüğün bedeli, özgürlüğünü paylaşmak istediği yegane insanlar olmuştu. Tek başınaydı. Ve özgürdü. Özgürlük tutkusunun kölesi haline gelmişti ve neler olduğunu anlamadan kaybetmişti her şeyini. Hızlı olmuştu. Bir anda. Bir telefon açılır, bir yerde bir bomba patlar, iki üç yerde silah sesleri duyulur, klavyelerde bir iki tıklama ve biter. Artık yoktur. Sadece sahip oldukları değil kendisi de yoktu artık. Bu yüzden özgürdü ya zaten. Artık olmadığı için. Tanrım, onu dava bile açamazlardı. Öyle biri hiç yaşamamıştı.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 07 Ağustos 2010, 18:39:27
Bir insanla aynı genleri paylaşmanız o insanla yakın olduğunuzu mu gösterir? Ona güvenebileceğinizi? Akrabalıktan bahsediyorum, anlamışsınızdır zaten. Bilmiyorum bana pek bir şey ifade etmiyor açıkçası. Eğer babamı hiç tanımasaydım, sokakta ki herhangi bıyıklı bir adamdan bir farkı olmayacaktı.Yabancı olacaktı benim için. Kan bağının bir önemi olmayacaktı. Bir yabancı. Basitçe bir yabancı.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 17 Ağustos 2010, 23:59:12
Sarmasını arkadaşına geçirerek kafasını arkaya attı. Epeyce uçmuştu. Zaman mefhumunu yitirmişti artık. Etrafında olup bitenin de farkında değildi. Sadece sırtüstü durmamaya çalışıyordu. Çünkü sarmayı tüttürmeden önce aldığı eroin uyumasına neden olursa, uykusunda kusabilirdi. Ve Jimi Hendrix gibi kendi kusmuğunda boğularak ölmek istemiyordu. En azından o şu an istemiyordu. Ama bir gün tanrısal bir rock yıldızı olduğunda, efsanevi bir şekilde ölmek istiyordu. Müthiş olacaktı. Sahnede belki, elinde sigarasıyla. Veya hayatının filmi çekilirken,o da kendini oynardı ve son sahnede gerçekten ölürdü kameralar önünde. Ahh işte bu esaslı bir ölüm olurdu.

Ama şimdi gitar çalmaya mecali yoktu. Hele yanında ki şu sarmayı bir uzatsında, sonra bakardı olacaklara. Çok büyük biri olacaktı. Çok... Hatta pazartesi günü bırakacaktı tüm bunları. Sadece müziğe odaklanacaktı. Sadece müziğe.

Telefonun çaldığını söyledi yanında ki. Kimin aradığına bakmadan, üstünkörü bataryasını çıkarıp evin bir köşesine fırlattı. Kendini de sırtüstü yatağa atıverdi öylece. Çok yorgundu. Bitkindi. En iyisi biraz uyumaktı. Ve tavanı bir kaç dakika izledikten sonra yavaşça kapandı gözleri. Geleceğin rock yıldızı. Bugünün intihar meyillisi. Kolu delikli.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 07 Eylül 2010, 23:52:13
Kendimi bildim bileli yazıyorum. Sürekli biri yada bir şey hakkında yazıyorum.

Yazma amacım hiçbir zaman popüler olmak veya birilerini etkilemek olmadı. Birileri okusun diye de yazmadım hiç. Birileri yorum yapsın diye de dökmedim bunca satırı.

Sadece yazdım ben. Bütün hayatım boyunca. Kalemi elime aldım veya klavyenin başına geçtim ve yazdım. Sadece yazdım. Başka bir şey yapmadım. Tek amacım yazmaktı. Yazıyorum çünkü yazmak istiyorum. Bilmiyorum başkaları yazılarını kaleme alırken ne gibi amaçlar güdüyor ama benim pek bir amacım olmadığını söyleyebilirim.

Yazmak bir terapi bile sayılabilir benim için. Sadece düşündüklerimi aktarıyorum. Çoğu zaman benim düşündüklerim olmuyor belki. Ama başka biri olsaydım nasıl düşünürdüm, onu düşünerek aktarıyorum o zamanda. Kimi anlattığım veya neyi anlattığım önemli değil. Nasıl anlattığım önemli. Eğer yazdıklarımı okuyorsanız. Satırlardan çok, aralarına bakın. Ben orada, ayrıntıda gizliyim.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 17 Mart 2011, 16:26:04
İçeri giren kadını baştan aşağı süzdü. Güzel bir kadındı. Dolgun bacakları, ince bir beli, yuvarlak kalçaları vardı. Sarı uzun saçlarını gözlerinin önünden çekip etrafına bakındı kadın. Birini arıyor gibiydi. Acaba evli miydi? Hayır saçını sol eliyle düzeltmişti ve bir yüzük yoktu parmağında. Fark etmeden nelere dikkat ettiğine şaşırdı gözlemci. Kendini bir avcı gibi hissediyordu. Tek fark kadını öldürmek yerine numarasını almak istemesiydi.

Kadın biraz daha etrafına bakındıktan sonra yavaşça bara geçirip tek parmağıyla bir işareti yaptı barmene. Bir tane istemişti. Demek ki burada tanıdığı biri yok. Bir süre boyunca kendi içecek. Tek başına içki içen kadınlar her zaman hoşuna gitmiştir. Acaba alkolu midesinde nasıl tutuyor? Gece evine kusarak mı gidiyor yoksa kendi arabasını kullanacak kadar cesur mu? Votka mı içecek yoksa bira mı? Rakı mı yoksa viski mi? Söylediği içkiye göre bir insan hakkında pek çok şey tanıyabilirsiniz evet.

Kadının önüne viski gelmişti. Buzlu. Sert içici. Ama o kadarda değil. En azından içkisini yudumlarken yüzünü ekşitmiyor. Bu her zaman itici gelmiştir ona. Eğer bir içkinin tadını sevmiyorsan veya boğazını çok yaktığını düşünüyorsan içki içmemelisin. Portakal suyu söyle ve hayatına devam et. Sürekli olarak içki içen biri numarası yaparak sadece kendini rezil edersin.

Fakat adam sağlam bir içici idi. Bu pub’ın müdavimleri arasında sayılırdı. Haftanın neredeyse her gecesi buradaydı. Ah tabi Cumartesi geceleri hariç. Cumartesi geceler eski karısının evine gidip güzel kızını alıyordu. Ve tabii ki onu buraya getirecek hali yoktu. Çoğunlukla sinemaya gidiyorlardı. Karanlıkta kolanın içine votka karıştırmak daha kolay.

Tam ayağa kalıp kadına doğru gidecekken içeriye giren kaslı ve genç bir adam kadına doğru hızlıca yürüdü ve dudaklarına vatoz balığı gibi yapıştı. Fazla hevesliydi genç adam. Böylesi bir kadını hak etmiyordu.

Omuz silkti. Siktir et dedi. Tıpkı bütün hayatı boyunca söylediği gibi.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 20 Mart 2011, 17:49:38
Karamsarlığın içinde boğulduğum günler oldu. Yazıya vurdum kendimi. Her karanlık düşüncemi attım beyaz sayfanın ortasına. Kustum içimdekilerin hepsini. Kirlettim beyazlığı. Beyazlığın ortasında bir delinin düşünceleri. Kağıdın üzerinde bir şer.

Bu satırlar ki beni kurtaran. Bu satırlar ki sizi sıkan.

Ben hala benim. Sadece biraz daha boş. Yazdıkça unutuyorum yazdığım şeyleri. Her satırda birkaç kelime daha siliniyor dertli beynimden. Kendimi yazmıyorum bu yüzden pek. Ne hakkında yazdığımı da hatırlamıyorum, yazıp yazmadığımı da. Yıllar sonra tozlu bir sayfa bulup çıkardığımda el yazımdan anlıyorum yazanın ben olduğunu.

İç karartıcı berbat yazıları. Amatörce ve zevksiz. Sonuna kadar okunmayacak kadar sıkıcı. Çarpık zihnin hikayeleri ve saçma düşünceleri. Kimsenin dinlemek için para vermeyeceği bir şeyi bedavaya vermeye çalışan birinin sözleri. Okutmak dinletmekten daha kolaydır her zaman. Benim için ikisi de kolaydır. Zor olansa beni konuşturmak.


Yalnızlığım bir kişi tarafından bölünebilir sadece. Diğer kişiler basitçe cehennemin dibine gidebilir. Tahammül edebildiğim kişiler çok az şu dünyada. Merhaba dedikten sonra kafasına bir kurşun sıkmak istemediğim kişi sayısı çok az. En sevdiklerim tanımadığım insanlar. Çünkü henüz onlardan nefret etmeme neden olacak bir şey yapmamış oluyorlar.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 10 Nisan 2011, 11:53:31
Gece benim.

Bana ait. Sadece benim. Herkes uyuduğunda ben geceyi dinlerdim. O sessizliğin içinde huzur bulurdum. Benim. Gece sadece benim.

Tavana bakarım gecelerce. Bütün gece izlerim tavanı. O tavan benim için 107 ekranlık bir plazma ekrandan daha eğlencelidir. Hayatımın yarısını tavanları izleyerek geçirdim. Herkes çok uyuduğumu sanır. Yanlış. Çok az uyurum. Bazen hiç uyumam. Su yerine kahve içtiğim günler olur. Kahve bana bir etki etmez. Sadece tadını seviyorum. Votka’yı hiç sevmem.

Sabaha karşı uyurum genelde. Bir belki iki saat. Çoğunlukla onu da yapmam. Tavanıma bakarım. Gece sessizdir. Beni rahatsız etmez gece. Gece beni sever. Gece benim.

Bu yüzden geceyi bozanlardan nefret ederim. Su içmeye veya işemeye kalkanlar. Kapıları sertçe kapatır, ışıkları açarlar. Bozarlar gecenin sessizliğini ve karanlığını. Nefret ederim onlardan. Gece benim. Gece sessiz.

Geceleri yazmayı severim. Kimse rahatsız etmez. Sadece yazmama yetecek kadar ışık vardır. Yada belki bilgisayar ekranın yayılan mavimsi ölü ışık doldurur odayı. Hiç sevmem güneşi. Gözlerimi acıtır. Gece sever beni. Gece benim.

Geceleri okumayı severim. Sadece etrafını aydınlatan ufak bir gece lambası ile okurum bazen. Gecenin karanlığında ufak bir delik açarak. Onu rahatsız etmeyecek kadar. Saygısızlık etmeyecek kadar. Gece benim. Gece sadece benim.

Sabaha karşı sigara içerim. Kuşlar uyanır hafiften. Ben hiç uyumamış olurum. Sigaramı yakarım ve onları dinlerim. İnsanlardan farksızlar. Bütün hayatları boyunca aynı melodiyi mırıldanıp duruyorlar. Onların işi göç etmek. İnsanların işi ise ölmek. Gece benim. Getirdiği sabah herkesin.

Sabahları da severim. Kimse konuşmaz sabahları. Konuşmak istemezler. Konuşanlardan ise nefret ederim. Sabahları konuşulmaz. Sabah sessizdir. Kadıköyü severim sabahları. Martılar uçar. Sanki kontrol eder kadıköyü. Her köşesine bakarlar. Sabahları Kadıköy değişiktir. Kan ve kusmuk dolu bir kaldırımın hortumla yıkanmasına benzer. Esnaflar dükkanlarını açar, barlar kapatır. Sevgililer barlardan çıkar sevişmeye gider. Sarhoşlar barlardan çıkar bir yerlerde sızmaya gider. Polisler barlardan çıkar, silahlarını bellerine takmaya. Gece benim. Sabahlar bizim.
Gündüzleri sevmiyorum. Çok aydınlık. Herkes konuşur gündüzleri. Hele öğlenleri. Çok enerjiktir herkes. Sevmem. Baygın gibiyimdir ben hep. Dışarıdan pek görünmem öyle. Ama gözümün altından asla ayrılmamış olan iki dostum anlatır karşımdakilere her şeyi. Gündüzleri sevmem. Çok gürültülü olur. Hoşuma gitmez. Güneş gözümü acıtır. İnsanlar kulaklarımı. Gereksiz bir kargaşa vardır her yerde. Sokaklara dökülür insanlar. Devasa otoyolları yapmış bu yüzden bazıları. Yüzlerce araba bir yere gitmek için orada bekleyebilsin diye. Hayır. Arabayla hiçbir yere gidemezsiniz sevgili insanlar. Araba gider. Siz oturursunuz. Eğer gerçekten bir yere gitmek istiyorsanız yürüyün. O zaman bir yolcu olursunuz. Yol boyunca düşünme fırsatı bulmuş, kendi hayatını değerlendirmiş ve gecenin tadına varmış bir yolcu. Gece benim. Gündüz sizin.


Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 27 Mayıs 2011, 14:18:58
Ben pek umursamam. Hiçbir şeyi demek istiyorum. Her zaman böyleydim. Benim için önemli olan sadece  tek bir şey var. O da zikredilmeyecek kadar kutsal benim için. Dini bulmuş falan değilim hayır. Dini umursamıyorum. Tanrı cehennemde yanmadığı sürece benim için ilginç bir şey yok din ile ilgili. Kuran veya incil. Benim için Yüzüklerin Efendisinden daha kötü birer kitap sadece. Pek bir önemi yok.

Bazıları beni anlayamadıklarını söylüyorlar. Bunu seviyorum. Düşüncelerim basit değil demek ki. Ha tabi deliriyor da olabilirim. Delirmek… Hoş değil. Özellikle en son duyduğum seferinde hoş değildi. Söyleyenin dudaklarından çıkmasını istediğim son şeylerden biri.

Pis herifin biriyim ben. Umursamam. Arkadaşlarım sadece yanımdayken önemlidir. Sadece yanımda olan arkadaştır.

Herkese göre farklıyımdır. Herkese göre farklı davranırım. Herkese göre ben tek  değilimdir.

Ama bunlar bile umurumda değil ki benim. Ben umurumdayım. Birde o. Gelecek? Peh. Pek önemli değil. Sürekli değişen kahpe bir şey. Oynak. Ben sevmem öyle. Safımdır biraz. Biri bana bir şey dediğinde inanırım. İnanırım evet. Köküne kadar sorgularım. Ama gene de inanırım. Din hakkında farklı düşünmem ne yazık. Harika bir imam veya papaz olabilirdim. Veya bir haham. Haham evet. Sakal bana yakışır.

Ne yapacağımı düşünmeyi sevmem. Ne yapıyor olduğumu düşünmeyi severim ama. Ben şu an ne yapıyorum? Ne bok yiyorum? Başka bir şey mi yapsam? Neyse siktir et. Eninde sonunda gideceğin yer evin. Günlerce içeride tıkılı kalıp bundan memnun olabilirim. Evcimen bir yapım var.

Sıkılmam evde. Pek çok insan dışarı çıkıp gezmeyi bir ihtiyaç olarak görüyor nedense. Katılmıyorum. Benim için dışarı çıkmak basit bir angarya. Sadece insanları evine gelmeye ikna edemediğinde başvurulan bir yöntem. Ev iyidir. Sıcak. Özellikle buzdolabında bira varsa. Bira iyidir. Serin.

Serin ve sıcak isteğimizin sürekli değişmesi, insan ırkı olarak ne kadar kaprisli orospu çocukları olduğumuzun bir göstergesinden başka bir şey değil.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 27 Mayıs 2011, 14:19:26
İnsanlar her boku yiyip sonra suçu alkole atıyorlar. Oysa alkol size ne kötülük etti ki?

Çok içtim, çok sarhoş oldum. Çok kustum. Çok düştüm. Az çok biliyorum demeye getiriyorum yani.

İçkinin size bir şey yaptırdığı yok. O akıl almaz şeyleri yapan sizlersiniz. Alkol sadece sizi özgür kılıyor. Duvarlarınızı yıkıyor. Aklınızdan geçeni söylemenize ve istediğiniz şeyi yapmanızı sağlıyor. Ona kızmayın bence minnettar olmalısınız.

Olmadığı biri gibi davranan insanları sevmem. Hayır onlardan nefret ediyor değilim ama onlar etrafımda olmadığı zaman daha rahat ediyor gibiyim.

Jimi Hendrix severim.

Ben sarhoş olunca pek bir şey değişmez. Huyum suyum aynı kalır. Sadece fazla konuşmam. Susarım. Çünkü bilmelisiniz ki ben insanlardan pek hoşlanmam ve genellikle hoşlanmadığım kişilerle zorla konuşurum. Ve sarhoş olduğumda bu ortadan kalkıyor. Çenemi kapatıp daha fazla içiyorum sadece. Etrafı izliyorum. Ukala bir yazar bozması olduğum için yazacak malzeme arıyorum.

Ve emin olun, içki sofrası kadar melankolik bir yerde her zaman yazacak hikaye bulabilirsiniz. Özellikle de türkiye gibi bir yerde. Herkes anılarını anlatmaya başlar ne olduğunu şaşırırsınız. Çoğu basit şeylerdir, ama güzelliği de burada. Çünkü siz ne yazarsanız yazın abartılı kalacak. Halbuki gerçek o kadar basit bir şey ki. İnsanlar basitçe yaşıyor. Kitaplarda veya filmlerde gösterilen abartılı şekillerde değil.


Basitlik işin özü. Bana göre en azından. Sadelik önemlidir. Göze batmaz. Ama güzeldir. Bakakalırsın öylece. Daha fazlasını istersin. Gerçekten birkaç parça daha. Kendi hayatının çürümüşlüğünü unutmak için başkasının acısına odaklanırsın. Odaklanırsın ki, başkasının acısının seninkinden daha çok olduğunu göresin. Göresin ki kendi boktan egonu tatmin edebilesin.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 27 Mayıs 2011, 14:21:40
Yazdıklarım ne olacak bilmiyorum. Ben yazarım. Bıraksınlar. Kapatsınlar bir odaya. Sabahtan akşama içki içerim. Akşamdan sabaha da yazarım. Evet gece yazarım. Çok düşünürüm. Birazını yazarım. Çoğunu unuturum.

Yazdıklarım ne olacak bilmiyorum. Belki bir gün toparlanıp bir iki kişiye okutulur. Belki öylece kalır bir köşede. Sessizce. Sanki hiç yazılmamış gibi. Sikten çıkan sperm gibi tarafımdan beyaz kağıda attırılmamış gibi.

Kötüyüm.

Geçenlerde biri bana iğrenç biri olduğumu söyledi. Nedenini hatırlamıyorum. Son zamanlarda pek çok şeyi unutmaya başladım. Genelde üstüne bir daha düşünmediğim şeyleri unutuyorum. Bu yüzden derslerde hiçbir zaman başarılı olamadım. Günün sonuna kadar her soruyu çözerdim. Ama ertesi gün bilgisayarın başında öldürürdüm o bilgileri saklayan beyin hücrelerimi.

Neyse. Geçende birisi bana iğrenç biri olduğumu söyledi. Çok sağ ol. Bende seni seviyorum.

Hakaret etmek garip bir şey. Bana istediğiniz kadar söyleyebilirsiniz sanırım böyle şeyleri. Pek önemsemem. Anneme veya ebeme küfretmeniz beni rahatsız etmez. Annemi sevmem, ebemi ise tanımıyorum ama erkek bir doktor olduğunu biliyorum. Bu da sizi gay yapar. Her neyse. Birine küfretmek. Garip bir şey bence. Evet bende küfrederim sürekli. Ama birini kızdırmak için yapmam. Zaten bana garip ve saçma gelen küfürlerin bir takım insanları kızdırması durumu.

Çünkü birinin bana orospu çocuğu demesi beni neden kızdırmalı anlamıyorum. Sırf o insan dedi diye benim annem bir hayat kadını mı oldu? Hayır. Bu kendi düşüncesi, ve söylemeliyim ki zerre umurumda değil. Belki de bu yüzden sporu sevemedim hiç.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 10 Haziran 2011, 19:39:14
Yalnız olduğumu kucağımda ki sıcaklığın bir kadından değil de, dizüstü bilgisayarımdan geliyor oluşundan anladım. Konuşuyorum mesela. Bazılarıyla. Biriyle. Yetmiyor. Konuşmak her şey değil.

Önemli evet. Ama gerek yok konuşmaya. Gözlerinin içine bakmak varken. Dudakların tadına bakmak varken. Yersizdir bazen konuşmak. Konuşmadan da olmaz gerçi. Ama sadece konuşmak olmuyor. Yetmiyor. Acıtıyor. Ekranlarla yaşanan ilişkiler hiçbir zaman iyi ilerlemez.

Kendimi kandırıyorum çoğu zaman. İyi olacak her şey. Güzel olacak. Hayır olmayacak. Gece burada. Ben buradayım. Sadece gece, ben ve tavanım var. Tavanım. Kim bilir kaç geceyi bu boş tavana bakarak geçirdim. Elimde artık sadece kül olmuş bir sigara, kimi zaman düşünerek, kimi zaman ise sadece bakarak.

Meditasyon budur aslında biliyor musunuz? Sadece bakmak. Bakmadan da olur. Önemli olan düşünmemek. Çünkü düşünen adam her zaman kendine bir dert bulur. Düşünen adam için kolaydır kendine bir dert bulmak. Kadınları düşünür, hayatını düşünür, işini düşünür, tuttuğu takımın yenilgilerini düşünür, ülkesini düşünür. Siktir, bunları düşünmese bile yedekte her zaman küresel ısınma ve afrikada ki açlık var.

Dertlere ihtiyacı var insanoğlunun. Ben? Benimde var ya. Kendime bile yalan söylüyorum. Çarpık zihnim beni kandırıyor. Kendi çaresizliğimi anlatırken birden konuyu değiştirdim. Siktir.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 18 Ağustos 2011, 06:28:02
Ne yapacağını bilemediğinde, basitçe hiçbir şey yapmayan insanlardanım. Bir köşeye çekilir ve izlerim. olayların gelişmesini ve büyümesini beklerim. Ta ki benim devreye girebileceğim bir noktaya gelene kadar. İşlevsel değilseniz gereksizsinizdir, ortamda bulunmanız lüzumlu değildir. Eğer bahsettiğimiz şey direkt olarak insan ilişkileri ise o zaman oyun değişiyor. Çok daha farklı oluyor. Bu sefer bekleyişimi kontrollü bir şekilde yaparım. Olayın kahramanlarını bir şekilde kullanmaya ve "olayı" kendi lehime çevirmeye çalışırım.

Ama bu ne zaman yaparım?

Hiç bir zaman. Böyle şeyler için fazla tembelim. İsterse savaş çıksın, beni odamda sigara içerken bulabilirsiniz.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 23 Ağustos 2011, 21:14:17
Balkonda oturuyor ve sokak lambalarını seyrediyorsun. ışık bir kere titreyip düzeliyor. Saat sabahın dördü ve sen, ailen seni seviyor olsa bile ihtiyacın olan tek şeyin umursayacak ve sevecek biri olduğunu fark ettin.

Ve balkonunda oturmaya, sokak lambasını izlemeye devam ediyorsun. Belki bir veya iki tane sigara içiyorsun, ama aslında onlara bile ihtiyacın yok. Sokak lambasının yanında ki ağacın rüzgar ile hayattan korkarcasına titrediğini görüyorsun.

Belki hayatında bir kız olmuş olabilir zamanında, ama bir şeyler ters gitti. Senin hatan olabilir ama büyük ihtimalle değildi. Büyük ihtimalle o seni terk etti, çünkü sadece senin yanında olmak bile onu karamsarlaştırıyor. Ve fark ediyorsun ki, hayatını değiştirmek için sana verilen harika şansı kaybettin.

Balkonunda oturuyorsun.

Sokak lambasına bakıyorsun.

Hatta belki bir veya iki damla gözyaşı döküyorsun. Ama bunlar silince geçen türden gözyaşları değil.

Bu insanın ruhunu ezen, üzüntünün verdiği kapkaranlık bir boşluk. Korkmuş ve yalnız bir şekilde oturuyorsun ve tek istediğin birinin gelip;

“Her şey güzel olacak. Benimle gel.” Demesi.

Ama bunun yerine balkonda oturuyorsun.

Sokak lambasını izliyorsun.

Ve içten içe ölüyorsun.

İyi geceler.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 29 Ekim 2011, 20:10:25
Bazen hiç bir şey yapmadığım anlar oluyor. Bütün aktivitelerim ve düşüncelerim bir süreliğine duruyor ve bedenim nefes almak dışında hiç bir şey yapmıyor. Bir kaç saniye süren bu anlar geçtikten sonra kendimden ve dünyada ki diğer her şeyden ne kadar tiksindiğimi hatırlıyorum genel olarak.

Bir mükemmeliyetçi bir insan değilim. Hatta buna fazlasıyla uzağım. Ama gene de saf olmayan her şeye karşı bir nefret besliyorum içimde. İnsanları düşünüyorum, doğayı ve hayvanları düşünüyorum. Birbirleri ile karşılaştırıyorum ve insanların kesinlikle bu şekilde olmaması gerektiğini fark ediyorum. Darwin bir yerlerde yanlış yapmış olmalı. Bu kadar acınası bir varlık doğanın bir parçası olamaz. Hayır hayır insan bu gezegende yaşayan bir canlıdan evrimleşmiş olamaz.

Kocaman binalar, metal taşıtlar, aşırı hızlı uçan kanatlı arabalar. Doğal değil. Medeniyet doğal değil. Uzak bir galaksiden gelmiş olmalı insan. Belkide koca bir şehirden ibaret olan, dev bir gezegenden. Metropol hayatın doğal olduğu bir gezegen. Evet evet. İnsan doğanın bir parçası olamaz. Bu kadar iğrenç ve şer dolu varlıklar doğal olamaz.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 19 Aralık 2011, 20:33:42
Hayatından bıktığın anlar ve bu anlar birebir zıttı olan hayatını kısa gördüğün anlar vardır. Ruh hali sabit olmayan biri için bu anlar tehlikeli ve değişkendir. İnsanın kişiliğine göre bu değişkenlik hem iyi, hem de kötü olabilir. Çoğu kişi bu anları ve düşünceleri göz ardı eder. Pek üzerine düşmezler çünkü hayatlarından sonra başka bir hayatları olacağı inancına sahiptirler. Bildiklerini düşünürler. Bu yüzden “Hayatın anlamı.” veya “Öldükten sonra ne olacak?” gibi klasik felsefe sorularıyla ve bu soruların standart olarak beraberinde getirdikleri depresif ruh hali ile uğraşmazlar. Bunların hepsinin bir kitapta yazdığını söylerler ve gündelik işlerine devam ederler. Çalışırlar, iş bulurlar, para kazanırlar, mutlu olurlar.

İnanmayan veya öyle olmadığını bildiğini düşünen insanlar için olay biraz daha farklıdır. Onlar biraz daha fazla düşünür diğerlerinden. Yaşlı birini gördüklerinde karamsarlığa kapılırlar. “Bir gün bende böyle olacağım, ve bir gün öleceğim.” derler kendi kendilerine. Etraflarında ki pek çok şeyin farkında olurlar. Hatta istemedikleri şeylerin bile. Hayatın gerçek yüzünü biraz daha fazla görmüş olduklarından bir şeyi kötü ve tiksinç bulmaları biraz daha zordur. Hayatları boyunca yalnızlık ve karanlıkla boğuştukları için onları incitmek hem çok zor, hem de çok kolaydır. Basit değillerdir ama karmaşık da değillerdir.

“Daha şimdiden hayatımdan 20 sene eksildi. Yaşayacak 60 senem var. Ve bunun 30 senesi vücudu randımanlı çalışmayan bir yaşlı olarak geçecek. Diğer 30 senesi ise bir iş bulup, köpek gibi çalışarak. Yani ben 20 yaşında ölmüş adamım. 20 sene boyunca eğitim gördüm, okullardan mezun oldum. Ve ödülüm 30 senelik bir kölelik oldu.”

Sistemin kokuşmuşluğu ve hayatın boşluğu arasında kıvranırlar. Her şeyin ne kadar manasız olduğunun bilincindedir kişi, ama bütün dünya bu manasızlığa göre yaşadığı için onlara hafiften ayak uydurur. Okuluna, işine gitmeye devam eder. Ama asla tam olarak orada olmaz. Asla başarılı olmaz. Olmak istemez. Olmasına gerek yoktur. Olması manasızdır. Gereksizdir. Boştur.

Kestirme yolları bilir. Paranın çok büyük bir gereklilik olmadığını söyler. Kimisi para kazanmaz, ama asla aç kalmaz. Bir yerlerden hayatını devam etmesini sağlayacak kadar yiyecek ve diğer şeyleri bulur sürekli.

Yalnızdır, perişandır, sefildir, mutsuzdur, fakirdir, karamsardır, akıl sağlığı tam olarak yerinde değildir. Ve bunların karşılığında aldığı şey bilgidir. Farkında olduğu için bunlara mahkum olmuştur.

Ve bütün bu sefaletin sonunda, her şeyin en sonunda fark edecekti ki cennet ve cehennem gerçekten var. Çünkü kendisi hayatı boyunca cehennemden geçmişti, diğerleri safça cennette dolaşırken.

Ve ben böyle anladım ki,

Cehalet gerçekten mutluluk demekmiş.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 11 Temmuz 2012, 23:35:32
Başını hafifçe yukarı kaldırdı ve konuştu;

“Bana bir kahve yapar mısın?”

Kadın adama döndü ve yüzünde şaşırmış bir ifade ile, “Bu sıcakta kahve mi içeceksin?” dedi. Adam sakallarını kaşıdı. Dudaklarını bir kere yaladıktan sonra; “Soğumasını beklerim, sen yeter ki getir.” Dedi. Kadın omuz silkerek mutfağa gitmek için yerinden kalktı. Tam o sırada adam kadının bileğinden tutup, “Bir dakika, bir dakika. Bekle biraz. Şimdi değil. Yani daha değil. Sonra belki hı? Birlikte yani.” Dedi dalgınca. Kadın adamın tuttuğu bileğine ve adamın bileğinde parıldayan saat camına baktı. “Ben...” diye başladığı cümleyi adam kesti, “Bir şey söylemek zorunda değilsin. Benim  yanımda en azından. Otur şimdi sen. Bir şey ister misin?” deyiverdi. Kadın başını iki yana salladıktan sonra, adam kadının bileğini bırakana kadar bakıştılar. Nazik bir tutuştu adamın ki. Amacı kadını zorla tutmak değil sadece dikkatini çekmek hatta belki de orada olduğunu hatırlatmaktı. Kadın sakince adamın sol çaprazında ki kanapeye oturdu. Bacak bacak üstüne atarak telefonuna göz attı. Tam gelen mesajlarını kontrol edecekken adam öne doğru uzanıp telefonu kadının elinden aldı. Kadın telefonunu geri almak ve bağırmak için tam ağzını açmıştı ki, adam boşta ki elini kadının omuzuna bastırarak oturduğu yerde kalmasını sağladı. Canını yakmadan ona istediğini yaptırabilmesine sinirlenen kadın, adam telefonunu sağ tarafında ki sehpaya yavaşça bırakırken bir an önce bulundukları evden çıkıp gitme planları yapıyordu.

Adam başını iki yana salladı. “Özür dilerim öyle ani hareket ederek seni heyecanlandırmak istememiştim. Sadece iki kişi başbaşayken birinin sürekli telefonuna bakması ve mesaj yazması çok ama çok kaba gelmiştir bana hep.” Dedi. Kadın alt dudağını ısırarak “Neyi ne zaman yapacağımı sana soracak değilim benim hayatıma karışamazsın” dedi hırsla. Adam başını sola doğru hafifçe eğip kadına baktı. Üzülmüş belki de kırılmış görünüyordu. “Senin hayatına karışabilirim. Ki az önce zaten karıştım. Benimleyken telefonunu kurcalamamanı defalarca söyledim sana daha önce. Senin hayatına karışabilirim çünkü sen hem benimle birlikte olup, hemde beni engelleyecek kadar güçlü değilsin.” Dedi tane tane. Kadın şoka uğramış bir şekilde ağzını açıp kapadı. Eliyle saçlarını sol kulağının arkasına attı ve konuştu. “Telefonumu verir misin artık gitmek istiyorum.” Diyerek elini uzattı. Adam dudak bükerek “Hayatımdan mı yoksa sadece evimden mi?” dedi. Kadın cevap vermeden uzattığı elinin parmaklarını ver dercesine hareket ettirdi. Adam omuz silkerek telefonu nazikçe kadının avuzuna bıraktı ve kapıya kadar geçirmek için ayağı kalktı. Fakat kadın adama bakıp başını iki yana sallayınca fark ettiği ayrılık onu gerisin geri oturttu koltuğuna.

Artık kahvesini kendi yapması gerekecekti.
Başlık: Ynt: Delinin günlüğü
Gönderen: Canina - 11 Aralık 2013, 13:59:14
Her şey çoğu zaman olduğu gibi bir sigarayla başladı. Tanrı masasının başına oturdu ve sigarasını yaktı. Tanrı önce kağıdı yarattı. Önce kağıdı yarattı ki diğer yaratımları kağıdı kullanarak bir şeyler üretsinler. Tanrı sanatı yarattı. Kendi yarattığı sonsuz boşluk içinde sıkıntıdan yıldızları öldüren Tanrı, sanat yapsın diye insanı yarattı. Ve sanat, Tanrı'nın koyduğu fizik kurallarını bozdu. Bir şeyi sadece Tanrı'nın yoktan var edebileceği veya yok edebileceği kuralı, sanat ile bozuldu. Daha önce hiç bir yerde ve mekanda bulunmayan resmi tuvale işleyen ressam Tanrı oldu. İnsan yarattı. Tanrı izledi. İnsan önce Tanrıyı yarattı, ihtiyacı kalmayınca yok etti.