Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: mit - 22 Kasım 2009, 23:59:33

Başlık: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 22 Kasım 2009, 23:59:33
Başlangıç

Genç adam aşağıdan gelen bir tıkırtı ile gözlerini hızla açtı. Yanı başında hazır tuttuğu Desert Eagle marka tabancasını kaptığı gibi yatağından doğruldu. Köpeğinin de tedirgin bir şekilde hırıldamasına bakılırsa endişelenmekte haklıydı. Aşağıda gerçekten de biri vardı. Ya da daha kötüsü, bir şey… Muhtemelen dost canlısı da değildi. Son yıllarda hiçbir şey dost değildi ki… Başını hızlıca silkeleyip uykunun sersemliğini üzerinden atmaya çalıştı. Neredeydi? Ah, tabii ya… Terk edilmiş bir otel odasında… Hâlbuki dün gece ne kadar da harika bir yer gibi görünmüştü burası gözüne. Özellikle de günün yorgunluğunu da hesaba kattığında tozlu yataklarda uyuma fikri daha da çekici gelmişti. Bu, göründüğü kadar da iyi bir fikir değildi anlaşılan.

Sessizce kapı eşiğine yaklaştı ve koridora göz gezdirdi. Görünürde hiçbir şey yoktu. Köpeğine sessiz olmasını işaret ederek hızlıca yattığı yere geri döndü. Çantasını sırtına taktı. Tabancasını kılıfına sokup duvara yaslı duran pompalı tüfeğini aldı ve dikkatli bir şekilde odadan ayrıldı. Hızlı ama temkinli bir şekilde koridoru geçtiler. Üzerinde yürüdükleri uzun ve tozlu koridor halısı yer yer parçalamıştı. Önlerinden geçtikleri sıra sıra odalar ise darmadağındı. İçlerindeki eşyalar çürümeye yüz tutmuş, üzerilerini kalın bir toz tabakası kaplamıştı. Bazı yatakların üzerinde son konuklarının iskeletlerini görmek bile mümkündü.

Koridorun sonuna vardıklarında yavaşladı. Şimdi lobiyi tepeden gören bir asma kat üzerindeydiler. Dikkatlice aşağı baktı ve dün gece sıkıca kapattığına emin olduğu çift kanatlı otel kapılarının ardına kadar açık olduğunu fark etti. Lobiyi gözleriyle iyice taradı fakat başka bir şey göremedi. Tam o esnada köpeği hırıldamaya başladı. “Ne var kızım?” diye fısıldadı adam. Köpeğin odaklandığı noktaya daha dikkatli baktı ve belli belirsiz bir hareket yakaladı. Tam altlarında, resepsiyon masasının ardında insana benzer bir gölge hareket ediyordu. Fakat kulaklarına gelen insanlık dışı homurtu öyle olmadığını gösteriyordu. “Lanet zombiler…” diyerek öfkeyle homurdandı.

(http://lh6.ggpht.com/_GIKy1oGKYGs/SwmxqSWbhuI/AAAAAAAABS4/LZWyU58vx9E/fallout-3-trog.jpg)

Köpeğine kendisini takip etmesini işaret ederek lobiye inen basamakları dikkatle indi. Yaratık, yere çömelmiş vaziyette adamın göremediği bir şeylerle meşguldü. Kendisini fark etmemiş gibi görünüyordu. Genç adam resepsiyon ile arasında güvenli bir mesafe bırakmaya özen göstererek sessizce çıkışa doğru yöneldi. Neredeyse çıkışa varmıştı ki merakına yenik düşüp yaratıktan tarafa şöyle bir baktı ve anında buna pişman oldu. Yaratığın önünde köpek boyutlarında ölü bir sıçan yatıyordu ve görünüşe göre kahvaltı vazifesi görüyordu. Adam öğürmemek için kendini zor tutarak kapıya doğru aceleyle birkaç adım attı. İşte ne olduysa o anda oldu ve dikkatsizce yerdeki döküntülerden birine çarptı. Çıkan ses tüm lobide uğursuzca yankılandı. Yaratık anında kafasını kaldırdı ve vahşi bir hırıltıyla adamın olduğu tarafa baktı. Bir anlığına hayatta kalan ve ölü olan iki insanoğlu birbirlerine bakakaldılar. Sonra zombi hızla ileri atıldı. Genç adam tereddüt etmeden pompalı tüfeğini ateşledi. Ama yaratık hızlıydı. Ve de çevik… Silah tam ateşlendiği sırada hızlıca duvarlardan birine sıçrayıp tüfeğin ölümcül saçmalarından kurtuldu. Ardından da duvarda dört ayak üzerinde koşarak delikanlının üzerine atladı. Her şey o kadar hızlı olup bitmişti ki adam tüfeğini ikinci kez ateşlemeye fırsat bulamadan kendini yerde buluverdi. Tüfeği elinden fırlayıp odanın öteki ucuna sürüklendi. Yaratık vahşice bir çığlık atarak dişlerini adamın boğazına doğru götürdü. Tam o esnada köpek hızla ileri atıldı ve lanetli yaratığı sahibinin üzerinden devirmeyi başardı. Zombi ve köpek hırıltı ve homurtularla yerde boğuşurken adam hiç vakit kaybetmeden tüfeğine doğru emekledi. Bu esnada zombi, köpeğe okkalı bir şamar atarak hayvancağızı karşıki duvara uçurdu. Ardından vahşice hırlayıp tekrar delikanlının üzerine uçarcasına atladı. Pompalı tüfek bir kez daha ateş aldı ve duvarlar kanlı beyin parçalarına bulandı.

Adam soluk soluğa yaratığın cansız bedeninin altından çıktı ve yüzündeki radyoaktif kanı tiksinerek temizledi. Kan bütün giysilerini kaplamıştı. Köpeğinin hareketsiz bir biçimde yattığını görünce “Lanet olsun!” diye homurdandı korkuyla. Çabucak köpeğin yanına koşturdu ve çömelip hayvanı kontrol etti. Yaşıyordu. Sahibinin varlığını hisseden hayvan, hafifçe inleyerek kımıldadı. Adam çantasına yöneldi ve içinden bir anti-radyasyon iğnesi çıkararak ilacı kendisine zerk etti. Ardından bir iğne daha çıkarıp bunu da köpeğe yaptı. Köpek yavaşta olsa toparlanmaya başlamıştı bile. Görünürde ciddi bir yarası ve kırığı yoktu. Adam “İyi misin kızım?” diyerek memnuniyetle yoldaşının başını okşadı. Köpek ise minnetle adamın elini yaladı. Köpek, bir Alman Kurduydu. Hemcinslerinin çoğu gibi o da sahibine çok düşkündü. Sahibi de ona… Ne de olsa bu acımasız dünyada birbirlerinden başka kimseleri yoktu.

Az sonra adam tekrar otelin üst katlarındaydı. Üzerindeki kanlı giysileri çıkarıp yerine yenilerini giymişti. Şansı yaver gitmişti doğrusu. Hiç açılmamış bir valizin içinde plastik poşetlere sarılı kıyafetlerle karşılaşmıştı. Şimdi üzerinde mavi bir kot ve beyaz bir tişört vardı. Dolaplardan birinde bulduğu deri bir ceketi sırtına geçirip kıyafetini tamamlamıştı. Tam odadan çıkacakken kırmızı bir fular dikkatini çekti. Gülümseyerek fuları aldı ve köpeğin boynuna doladı. Yavaşça merdivenlerden indiler ve oteli terk edip Bostancı’nın harabelerine karıştılar.

(Devam edecek...)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş
Gönderen: Malkavian - 23 Kasım 2009, 09:11:39
Ellerine sağlık öncelikle resime bakıp yine fantastik bir dünya bekledim ama okumaya devam ettikçe karşıma çıkan Resident Evil tarzı dünya hoşuma gitti. I' am Legend ve Resident Evil'in güzel bir harmanı gibi olmuş. Köpekleri oldum olası sevmişimdir bu tarz filmlerde ve işin ilginci bu tarz konular hep filmlerde işlenmiş hiç yazılı örneğini okumamıştım daha önce bu da güzel bir değişiklik olmuş. En güzel süpriz de sondaki Şehir ismi olmuş. Merakla bekliyorum devamını...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş
Gönderen: Berre - 23 Kasım 2009, 11:08:00
Gayet güzel olmuş.Yazarken olayların tek bir düşünceden çok bir kaç düşünceyle ilerlemesi çok önemli benim için.
Bir de ben okurken aklıma direk ''Ben Efsaneyim'' filmi geldi.Acaba aralarında bir bağlantı var mı?
Başlık: Ynt: Eve Dönüş
Gönderen: mit - 23 Kasım 2009, 15:26:34
Yorum ve beğeniniz için teşekkürler öncelikle. Bu hikayeyi Türk Fantazya Birliği'nin düzenlediği "Kıyametten sonra" temalı yarışma için yazmıştım. Arka plan olarak da Fallout evrenini ele alıp, Türkiye'de geçen bir hikaye tasarlamıştım. Ne ilginçtir ki ilk bölümü okuttuğum tüm arkadaşlarım "I'm Legend / Ben Efsaneyim" benzetmesini yaptılar. Tıpkı sizin gibi... Halbuki yazıyı planlarken ya da kağıda dökerken o evren aklımın ucundan dahi geçmemişti. Yani yazının ben efsaneyim ile hiç bir bağlantısı yok. Hikayem dereceye giremedi, dereceye giremeyen hikayeler de gün yüzü göremedi. Ben de buradan sizlerle paylaşayım dedim. Tekrar teşekkürler...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş
Gönderen: Vinrael - 23 Kasım 2009, 18:36:11
Ellerine sağlık öncelikle resime bakıp yine fantastik bir dünya bekledim ama okumaya devam ettikçe karşıma çıkan Resident Evil tarzı dünya hoşuma gitti. I' am Legend ve Resident Evil'in güzel bir harmanı gibi olmuş. Köpekleri oldum olası sevmişimdir bu tarz filmlerde ve işin ilginci bu tarz konular hep filmlerde işlenmiş hiç yazılı örneğini okumamıştım daha önce bu da güzel bir değişiklik olmuş. En güzel süpriz de sondaki Şehir ismi olmuş. Merakla bekliyorum devamını...

 Bende ''Ben Efsaneyim'' benzettim. Daha ilk cümleden bu film aklıma geldi.
Başlık: Ynt: Eve Dönüş
Gönderen: Fırtınakıran - 23 Kasım 2009, 19:04:52
Dereceye giremeyen öykülerin yayınlanmasını düşünmüyorlar. Soranlar oldu da hayır dendi jüri üyelerince.(bence yayınlanmalıydı. yazık oldu)

Bir TFB üyesi olarak söylüyorum bunu :)


Başlık: Ynt: Eve Dönüş
Gönderen: mit - 23 Kasım 2009, 20:32:51
Bence de yayınlanmalıydı. Bunu yarışmaya katıldığım için değil, oylamaya girmeye hak kazanan öykülerin okunmaya değer olduğuna inandığım için söylüyorum. Sonuçta ortada bir sürü kişinin emeği var. Herhalde "Bence bu öykü daha iyiydi." ya da "Bence birinci bu olmalıymış." gibi yorum ve tepkilerle uğraşmamak için böyle bir karar aldılar. Sonuçta dediğiniz gibi, yazık oldu...

Desteğiniz için çok teşekkürler ;)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş
Gönderen: kusad - 24 Kasım 2009, 09:41:01
İstanbul'da ve bugün geçiyor olması güzel fakat bu adam polis mi?Fakat ben kendi halime yanıyorum bu resimleri nerden buluyorsunuz.
Başlık: Ynt: Eve Dönüş
Gönderen: mit - 24 Kasım 2009, 10:08:47
İstanbul'da geçtiği doğru ama bugün değil. Adamın mesleği ve hikayenin geçtiği zaman dilimi ilerleyen bölümlerde yavaş yavaş ortaya çıkacak, merak etmeyin.

Resim Fallout 3 isimli bilgisayar oyunundan alınmış bir kare. Biraz şans biraz bilgi...
Başlık: Eve Dönüş (Bölüm 2)
Gönderen: mit - 28 Kasım 2009, 22:53:58
Bölüm 2

Eskiden Bağdat Caddesi bugünlerde ise sadece Cadde olarak anılan yer son 150 yıldır olduğu gibi ıssızdı. Bir zamanlar caddenin her iki yanında sıralanan lüks binaların çoğu şimdi harap haldeydi. Sadece tek katlı olanların bazıları ve birkaç sağlam yapı kalabilmişti ayakta. Cadde ve yan sokaklar ise yer yer molozlar ve bina yıkıntıları ile kapanmış olsa bile hâlâ yürünebilir durumdaydı. Bu da caddenin önemini korumasını sağlamıştı. Bu önem ise Yağmacılar ve Düzenleyiciler arasında hiç bitmeyen bir üstünlük kurma mücadelesinden ve sonu gelmeyen çatışmalardan ibaretti. Aklı olan hiç kimse elini kolunu sallayarak caddeden yürümeye cesaret edemezdi. Genç adamın yıkıntıdan yıkıntıya saklanarak ilerlemesinin sebebi de buydu.

(http://lh3.ggpht.com/_GIKy1oGKYGs/SxGNtU7wNcI/AAAAAAAABUw/QxXIOUaMsqM/screen47b.jpg)

Ayakta kalan sayılı alış-veriş binalarından birine dikkatle yaklaştı. Binada hiç kimse olmadığından emin olduktan sonra sessizce içeri girdi. Köpeği okşayıp “Ne dersin kızım? Tehlike var mı?” diye fısıldadı ama köpek oldukça sakin görünüyordu. Bu, herhangi bir şeyin kokusunu almadığına işaretti. Tatmin olan adam çabucak raflara yönelip işe yarayacak bir – iki şeyi çantasına tıkıştırmaya başladı. Yiyeceklere dokunmuyordu. Bozulmuş olduklarından değil, hayatında hemen hemen hiç taze yemek yememişti zaten. Büyük olasılıkla radyasyon kaynıyorlardı ve radyasyon açlıktan daha ölümcüldü. Birdenbire, tam arkasındaki raflardan bir şeyler devriliverdi. Tabancasını çekip telaşla o tarafa döndü ve son anda gölgelere karışan bir kıpırtı yakalar gibi oldu. Köpek hırıldamaya başladı. Diğer eline de tüfeğini alarak güvenli bir pozisyon bulma umuduyla kapılara doğru geriledi. Birkaç tangırtı daha duyuldu. Anlaşılan karşısındaki ya çok beceriksizdi ya da böyle şeyleri düşünemeyecek kadar insanlığını kaybetmişti.
“Kim var orada?” dedi adam ihtiyatla.
Kısa bir sessizliğin ardından hiç umulmadık bir ses duydu. “Lütfen ateş etmeyin.” diyen küçük bir kız sesi…
Adam, şaşkınlıkla yüzünü buruşturdu. Fakat tedbiri elden bırakmaya hiç niyeti yoktu. Bir tuzak olabilirdi. Bu kokuşmuş zamanda her şey mümkündü. “Ellerini kaldır ve seni görebileceğim bir yere çık.” dedi adam, emrivaki bir ses tonuyla.
“Lütfen ateş etmeyin.” dedi kız çocuğu yine. Yavaşça, elleri havada olduğu halde saklandığı yerden çıkıp ışığa yürüdü. Siyah saçlı, zayıf, en fazla 16 yaşlarında bir kızdı bu. Cildi oldukça solgundu, gözleri ise masmavi… Üzerindeki yırtık pırtık bir elbisesinden başka bir şeyi de yoktu üstelik. Ne bir ateşli silah ne de kesici bir alet…
Adam, “Bu kız nasıl hayatta kalmış böyle?” diye düşünmeden edemedi. “Sana zarar vermeyeceğim, merak etme.” diyerek tüfeğini indirdi ama tabancasını hemen kaldırmadı.
Kız “Siz… Siz Yağmacılar’dan değilsiniz, değil mi?” diye sordu ürkekçe.
“Hayır, ben Yağmacı değilim.” dedi adam, güven verircesine. “Yağmacılarla işin ne? Hem burada tek başına, üstelik silahsız vaziyette ne yapıyorsun söyle bana.” diye sordu ardından.
“Üzgünüm, sizi korkutmak istememiştim. Size öyle arkadan sessizce yaklaşmamam gerekirdi. Ama onlardan biri olmadığınızdan da emin olmak istedim. Yani Yağmacılar’dan…” dedi kız.
“Bana hâlâ burada ne aradığını söylemedin.” diye üsteledi adam. Karşısında bir kız çocuğu olduğuna mı şaşırsın yoksa kızın hiç ağlamamasına mı, karar veremiyordu.
“Ben… Kaçtım.” dedi kız ürkekçe. “Yağmacılar birkaç hafta önce şehrimize bir baskın düzenlediler. Beni ve annemi kaçırdılar. Bizi kamplarına götürdüler ve… Ve bize…” Kız sessizleşti ve devam edemedi. Ama adam için bu kadarı yeterliydi. Kızın yırtık pırtık elbiselerine bakarak bile Yağmacılar’ın onları ne tür amaçlarda kullandıklarını anlamak basitti.
“Aşağılık pislikler…” diye mırıldandı.
Kız anlatmaya devam etti. “Biz… Bir plan yapmıştık. Annem bir kaçış yolu bulmuştu. Kanallardan geçecektik. Birkaç gece önce kaçmak için bir fırsat yakaladık ve hemen harekete geçtik. Tam kanala girmiştim ki bir Yağmacı bizi buldu. Beni görmemişti. Annem beni kurtarmak için kendini feda etti. Onun yalvarışlarını ve patlayan silahın sesini duydum. Ama hiçbir şey yapamadım. Sadece saklandım. Sonra… Sonra saatlerce süründüm ve sonunda bir çıkış yolu buldum. Birkaç gündür ise burada saklanıyordum. Hiç umudum yoktu. Ta ki siz kapıdan içeri girene kadar…”
Adam hiçbir şey söyleyemedi. Ne diyebilirdi ki? Orada öylece durup kıza acımaktan başka bir şey gelmiyordu elinden.
Kız, adamın gözlerinin içine bakarak “Tek istediğim evime dönmek. Lütfen yardım edin.” diye fısıldadı.
“Adın ne?” diye sordu adam.
“Siyem…” dedi kız utangaç bir biçimde.
“Siyem mi? Bu garip bir isim… Sinem olmadığına emin misin? Başka bir adın yok mu?”
Küçük kız başını olumsuz anlamda salladı. “Sadece Siyem.”
Adam köpeğine dönüp “Seninle sonra hesaplaşacağız. İçeride kimsenin olmadığını söylediğini sanıyordum.” dedi şakayla karışık takılarak. Köpek ise küskün bir şekilde homurdanmakla yetindi. Sonra da “Pekâlâ Siyem. Haydi, kalk bakalım.” diyerek kıza elini uzattı. “Evine gidiyoruz…”

(Devam edecek...)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 2)
Gönderen: Malkavian - 30 Kasım 2009, 23:01:42
Yine güzel bir anlatım eline sağlık. Olaylar yavaştan merak uyandırmaya başladı ve devamını sabırsızlıkla bekliyorum. Yalnız neden bilmiyorum bende tırnak işaretlerin soru işareti halinde görünüyor. Firefox kullanmamla alakalı mı acaba...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 2)
Gönderen: mit - 01 Aralık 2009, 11:15:54
Teşekkür ederim dostum. Yorumlarını duymak ve okunduğumu bilmek gerçekten de güzel bir duygu oluyor benim için. Sağolasın.

Tırnak işaretleri bende düzgün görünüyor. Explorer ve Chrome'da öyle en azından. Firefox'tan kaynaklı olabilir. Tekrar teşekkürler...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 2)
Gönderen: deanna - 01 Aralık 2009, 17:46:52
Alıntı
Yalnız neden bilmiyorum bende tırnak işaretlerin soru işareti halinde görünüyor. Firefox kullanmamla alakalı mı acaba...
bende de öyle gözüküyor Firefox'tan olabilir.

anlatımını çok beğendim ilk önce bunu söyliyim  (: sonra bende biraz Ben Efsaneyim kokusu aldım. şehirde tek kalması, insanlıktan çıkan yaratıklar falan.. Ama sen onu düşünmeyip yazdığını söylüyorsan doğrudur bi çok insanın aklıdan dünyada tek kalma düşüncesi geçebilir (: ilk bölümde Bostancı diye okuyunca bir garip oldum genelde bu dünyanın sonu şeklindeki hikayeler hep yabancı ülkelerde geçer. kendi memleketi olunca garipsiyor insan :D
'Siyem' gerçekten garip ama hoş bi isim olmuş (:
devamını merakla bekliyorum..
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 2)
Gönderen: mit - 01 Aralık 2009, 22:38:37
Teşekkürler, beğenmenize sevindim. Hikayenin başında adam tek kalmış gibi görünse de ilerleyen bölümlerde başka insanların varlığı da ortaya çıkıyor aslında. Yağmacılar ve düzenleyiciler gibi... Ama o tarzdaki bir başlangıç ister istemez çağrışım yapıyor herhalde. Neyse, daha önce bir dostuma da dediğim gibi; istemeden de olsa "I'm Legend'"a gönderme yapmışım :) Yorumunuz için tekrar tekrar teşekkürler.
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 3)
Gönderen: mit - 10 Aralık 2009, 14:25:11
Bölüm 3

Genç adam, Alman kurdu ve kız çocuğundan oluşan sıra dışı üçlü, dikkatli bir şekilde Cadde’ye çıktılar. Uzaktan gelen silah sesleri ve bağrışmalara bakılırsa Yağmacılar ve Düzenleyiciler yine birbirlerini yiyiyorlardı. Grup, sesleri arkalarına alarak daha tenha olduğunu umdukları bir yöne doğru ilerlemeye başladı. Bir taraftan yürürken bir taraftan da fısıldayarak konuşuyorlardı. “Evin nerede demiştin?” diye sordu genç adam, yıkık bir binanın köşesinden önlerindeki yolu gözetlerken.
“Bilmiyorum…” diye fısıldadı kız.
Genç adam şaşkınlıkla “Ne?” diye bağırdı. Köpek hafif bir homurtu koyuverince ne yaptığının farkına vardı ve alt dudağını ısırarak hızlıca etrafına bakındı. Gelen giden yok gibiydi. “Evinin nerede olduğunu bilmiyor musun yani? Peki, seni oraya nasıl götürmemi bekliyorsun, söyler misin bana küçük hanım?” diye çıkıştı, cesaret edebildiği kadar yüksek sesle.
“Ben… Evimin adını biliyorum. Kayıp Şehir…” diye mırıldandı küçük kız. “Nerede olduğunu biliyorsundur diye umuyordum.” diye ekledi ardından.
Genç adam inanamayan bakışlarla genç kıza bakakaldı. “Kayıp Şehir mi? Sen oradan mısın yani?” dedi şaşkınca.
“Yani nerede olduğunu biliyor musun?” dedi kız umutla.
“Hayır, bilmiyorum. Lanet olsun! O şehir kayıp! Adı üzerinde, Kayıp Şehir… Kimse nerede olduğunu bilmez. O şehrin bir efsaneden ibaret olduğunu sanıyordum.”
Kızın yüzü asıldı ve bakışları önüne düştü.
Adam sıkıntılı bir şekilde iç geçirdi ve “Merak etme. Bilebilecek birini tanıyorum.” dedi.

***

Büyük Savaş olarak adlandırılan felaketin ardından tüm dünya çorak topraklar ile kaplanmıştı. Savaş sırasında atılan nükleer bombalar hemen hemen tüm bitki örtüsünü yok etmiş, tüm dağları, tüm yerleşim birimlerini yerle bir etmişti. Cadde gibi bazı şehir kalıntıları dışında her yer çöl halindeydi. Su, içilemeyecek derecede radyasyon kaynıyordu. İnsanoğlu kendi sonunu kendi getirmişti. Şimdi bu sonu gelmeyen çöl ikliminde, orada burada kurdukları küçük yerleşim birimlerinde yaşamaya gayret ediyorlardı. Aşırı radyon sebebiyle mutasyona uğramış yaratıklarla uğraştıkları yetmiyormuş gibi, bu kanunsuz ve başıboş düzeni kendi çıkarları için kullanan insanlara karşı da mücadele etmeleri gerekiyordu.

(http://2.bp.blogspot.com/_GIKy1oGKYGs/SyDidjjlgcI/AAAAAAAABY0/T7eS6KlknVY/s1600/fallout-3.jpg)

Gece hızla çöktü. Grup, birkaç saat önce Cadde’den ayrılmış, çorak topraklar üzerinde yolculuklarına devam etmeye başlamıştı. Güvenilir bir yer bulup kamp kurmaya karar verdiler. Sonunda taşlık bir yamacın eteklerine oturdular. Genç adam çantasından çıkardığı battaniye ile yatacak bir yer hazırlayıp kızı yatırdı. Kendisi ise bağdaş kurup nöbet tutmaya hazırlandı. Köpeği de hemen ayaklarının dibinde, yarı kapalı gözlerle uzanıyordu. Ateş yakmaya cesaret edememişlerdi.
“Bana yardım ettiğin için teşekkür ederim.” diye mırıldandı Siyem. Adam cevap vermek yerine kafasını sallamakla yetindi. “Henüz adını bile bilmiyorum.” diye devam etti kız.
“Benim bir adım yok.” dedi adam. Kızın soran gözleriyle karşılaşınca devam etti. “Annem doğum esnasında ölmüş. Bana bir isim veremeden önce… Babamı ise hiç tanımadım. Eğer tanısaydım onu kesin öldürürdüm.”
“Neden?” diye sordu Siyem.
“Çünkü babam olacak piç, pisliğin tekiymiş. Bir Yağmacı… Köyümüze yapılan bir baskın sırasında anneme tecavüz etmiş. Annem, her şeye rağmen beni sahiplenmiş ve doğurmuş. Bense annemin bu vefasını onun hayatına mal olarak ödemişim.” dedi hüzünle. “Şimdi sana neden yardım ettiğimi biliyorsun.” diye ekledi ardından.
Kız anlayışlı bir şekilde kafa salladı.
“Beni tanıyanlar bana Cesur der. Lakabım bu… İstersen bana böyle seslenebilirsin. İşim gereği de Arayıcı derler. Ben buyum çünkü, bir Arayıcı.”
“Arayıcı nedir?” diye sordu Siyem bu kez de.
“Senin uyumaya niyetin yok galiba.” diye gülümsedi adam. “Arayıcıları bilirsin. Belki de bilmezsin. Araziyi dolaşırız, harabelere dalarız. Büyük Savaş’tan önceki zamana ait şeyleri toplarız. Kullanılabilir durumdaki haritalar, kitaplar, arşivler… Arazinin haritasını çıkaranlar da var, benim gibi. Sonra da bunları yiyecek ve ilaç karşılığında satarız.”
“Heyecanlı bir hayat olmalı…”
“Öyledir. Ve de tehlikeli…”
“Peki ya köpeğin? Onun bir ismi var mı?
“Evet, var. Kartal…”
“Kartal mı? Dişi bir köpek için biraz garip bir isim değil mi bu?”
“Aslında öyle… Bu ismi onu Kartal’da bulduğum için verdim. Aslına bakarsan o beni buldu. Hatta hayatımı kurtardı.” Sonra köpeğin başını okşayarak “Eh, Şaşkın bakkal’dan iyidir herhalde.” diyerek güldü.
Siyem yattığı yerde dönerek bir müddet sessizleşti. Sonra da usulca “Cesur… Güzel bir isim.” diye mırıldandı.
Adam karanlıklara bakarak gülümsedi… “Evet, sanırım öyle.”

(Devam edecek...)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3)
Gönderen: deanna - 10 Aralık 2009, 16:16:36
güzel bir bölüm olmuş tebrikler :)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3)
Gönderen: mit - 10 Aralık 2009, 22:47:32
Teşekkürler :)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4)
Gönderen: mit - 15 Aralık 2009, 19:04:22
Bölüm 4

Cesur, gözlerini açtığında gün doğmuştu. Uyuyakalmış olmalıydı. “Kahretsin!” diyerek ayağa kalktı. Siyem’in yatağının boş olduğunu gördüğünde ise okkalı bir küfür savurdu. Fakat az ötede kızın ayakta dikildiğini görünce sakinleşti. Köpeği de kızın hemen yanındaydı. “Anlaşılan birileri benden daha iyi nöbet tutmuş.” dedi kendi kendine. Yavaş adımlarla onlara yöneldi. Siyem başını kaldırmış, bakışları sabit, kolları iki yana açık vaziyette güneşe bakıyordu.
“Ne yapıyorsun?” diye sordu Cesur merakla.
“Hiç bir şey.” diye yanıtladı kollarını indiren kız.
“Güneşin altında fazla kalmamalısın. Tehlikelidir. Açık alanda bu şekilde kendini belli etmek de öyle…”
Siyem hiç cevap vermedi. Onun yerine uzaktaki bir yapıyı göstererek “Orası neresi?” diye sordu.
“Orası eski Göztepe trafo merkezi. Düzenleyiciler’in üslerinden biri.”
“Orada kaç kişi yaşıyor?
“En fazla 10. Eğer bize yardım ederler mi diye merak ediyorsan hiç umutlanma. Onlar sadece kendi amaçlarına hizmet eder. Haydi gel, bir şeyler yememiz gerek.”

Ama Siyem hiçbir şey yemedi. Hatta Cesur’un tüm ısrarlarına rağmen su dahi içmedi. “Sen uyanmadan önce bir şeyler atıştırmıştım.” dedi. Cesur buna pek ihtimal vermese de fazla üstelememeye karar verdi.

Bir günlük bir yürüyüşün ardından Kadıköy meydanına vardılar. Meydanın etrafı demir levhalardan ve dikenli tellerden oluşan bir duvar ile örülmüştü. Duvarın bazı kısımları ise üst üste yığılmış araba hurdaları ile kapatılmıştı. Tam duvarın ortasında ise kapı görevini gören metal-ahşap karışımı bir barikat vardı. Kapın her iki yanında da yine metal-ahşap karışımı, derme çatma iki kule vardı. Kulelerde ise eli silahlı nöbetçiler… Nöbetçiler Cesur’u görünce onu selamladılar ve kapıları açtılar. “Hoş geldin Arayıcı. Çabuk girin. Kum fırtınası yaklaşıyor.” dedi nöbetçilerden biri.
“Hoş bulduk. Kadı burada mı?” diye sordu Cesur, içeri girdiklerinde.
“Evet, her zamanki yerinde.” dedi nöbetçi, işaret parmağıyla yıkık dökük iskelenin yanındaki vapuru işaret ederek. “Dikkat etsen iyi olur. Bu aralar çok öfkeli.” diye ekledi.
“Neden? Bir sorun mu var?”
“Sorun mu? Bu lanet yerde sorunsuz bir gün geçmiyor ki! Mutant kertenkelelerle uğraştığımız yetmiyormuş gibi şimdi bir de cyborglar çıktı başımıza!”
“Cyborglar sonunda burayı buldular demek.”
“Evet ve kökümüzü kazımaya her zamankinden de niyetliler. Kadı sana anlatır. Benim nöbete devam etmem lazım.” dedi nöbetçi ve onları selamlayarak nöbetine döndü. Grup da vapura doğru yürümeye başladı. Etrafta bir sürü baraka vardı. Silahlı adamlar sağa sola koşuşturup duruyordu.
“Burası neresi?” diye sordu Siyem.
“Kadı’nın köyü. Ya da eski adıyla Kadıköy. Ufak bir yerleşim birimidir. İlk başta sadece Kadı ve arayıcıları vardı. Fakat kısa zamanda insanlar buraya yerleşmeye ve Kadı’nın önderliğinde yaşamaya başladılar. Cesur insanlardır.”
“Burada kaç kişi yaşıyor?”
“Çok fazla değil. En fazla 100. İşte geldik…” Vapurun hemen yanında duruyorlardı. “Şimdi… Kadı… Nasıl desem? Biraz farklıdır. O yüzden onu gördüğünde korkma, tamam mı?” Siyem başını tamam anlamında salladı ve içeri girdiler.

Kadı, terk edilmiş vapurun üst katında yaşıyordu. Gemiyi kendi zevkine göre düzenlemişti. Yer kilimlerle kaplıydı. Orada burada savaş öncesinden kalma bir sürü eşya görmek mümkündü. Tablolar, posterler, mobilyalar… Hatta çalışmayan bir plazma TV bile vardı. Hoş, çalışsa da alabileceği bir yayın yoktu.

(http://lh6.ggpht.com/_GIKy1oGKYGs/Sye_T69fkrI/AAAAAAAABZE/1DrrnE0D5HU/kadikoy-iskelesi.JPEG)

İçeri girdiklerinde pencereden dışarıyı seyreden birini buldular. Sırtı dönük olduğundan yüzü görünmüyordu.
“Merhaba ihtiyar. Sana bir misafir getirdim.” dedi Cesur.
“Hoş geldin Cesur.” dedi titrek bir ses. Kartal, adamın yanına koşup Kadı’nın elini yalamaya başladı. “Sen de hoş geldin kızım.” dedi Kadı, nazikçe köpeği okşayarak. Yavaşça onlara doğru döndü ve kendini gösterdi.
Kadı, insan biçimli bir mutanttı. Yüzü biçimsizdi, ağzı çarpık, başı ise kocaman… Uzun beyaz saçları ve sakalı vardı. Cildi yer yer yeşil, yer yer ise ten rengiydi. Etleri sanki pul pul dökülüyordu. Elleri normal bir insana oranla daha ince, parmakları ise daha uzundu. Gözleri ise iri, sarı birer yuvarlaktan ibaretti. İnsandan çok bir böceğe aitmiş gibi görünüyorlardı. Üzerinde ise tek parça, kirli beyaz bir cüppe vardı.
Siyem, yaratığa merakla baktı. Hiç korkmadı, hiç geri çekilmedi. “Nesin sen böyle?” diye sordu kayıtsızca.
Kadı güldü. “Cesur çocuk.” dedi titrek sesiyle. “Bu soruyu sorup da artık yaşamayan bir sürü kişi olmuştur.” diye devam etti ardından. Siyem oralı bile olmadı.
“Kadı eskilerdendir. Savaş öncesi yaşayanlardan yani.” diye açıkladı Cesur.
“Hah! Buna yaşamak denirse tabi.” diye homurdandı Kadı. “Ben ne miyim evlat? Bir zamanlar ben de senin gibi insandım. İnanması güç, değil mi? Bu, savaştan önceydi elbette. Burada yaşardım, Kadıköy’de. O zaman her şey daha güzeldi. 42 yaşındaydım. Bir işim vardı, bir evim. Beni seven bir karım ve çocuklarım…  Sonra ne mi oldu?”
Yavaş adımlarla duvarda asılı el yapımı bir takvime ilerledi ve tarihi gösterdi; 23 Ekim 2277.  “150 yıl önce bugün Büyük Savaş oldu. Birkaç lanet Amerikalı ve Çinli’nin arasındaki anlaşmazlık ve küçük bir nükleer felaket. Sadece birkaç saat sürdü ama işte sonuçları ortada.” dedi bir eliyle dışarıdaki dünyayı göstererek. “Ve savaş… Savaş asla değişmez. Çok azımız hayatta kaldı. Birçoğumuz sonradan öldü. Birçoğumuz da değiştik. Ben de değişenlerdenim. Tam 192 yaşındayım evlat. Ama diğerlerinden farklıyım.” Bir parmağı ile gözlerini gösterdi “Bu gözlerle ne görüyorum, biliyor musun?” Kilometrelerce öteleri… Her taşın altını, her kayanın ardını… Başka insanların gördüklerini onların gözünden görüyorum. Cyborglar bu yüzden peşimde zaten. Beni ele geçirip tüm insanların yerini öğrenmek istiyorlar. Böylelikle kökümüzü kazımaları daha da kolay olacak. Onların nereden geldiğini ve kim adına çalıştıklarını ise bilmiyoruz ne yazık ki.” diye bitirdi Kadı.
“Artık değil.” dedi Cesur, çantasından çıkardığı bir veri diskini sallarken.
“Nedir o? Yoksa…” diye sordu Kadı heyecanla.
“Aynen öyle. Maltepe’deki üniversitenin arşivine gittim ve hâlâ çalışan bir bilgisayar buldum. Biliyorsun, tüm bilgisayarlar Global Ağ’a bağlıdır. Görünüşe göre Ağ hâlâ canlı ve aktif. Beni oldukça zorladı ama istediğim bilgiyi elde etmeyi başardım. Görünüşe göre iki taraf da birbirine nükleer oyuncaklarını fırlatırken Global Ağ boş durmuyormuş. Tüm kontrolü ele geçirip yeryüzündeki tüm nükleer füzeleri ateşlemiş. Her yöne… Her ülkeye… Telsiz mesajlarını kontrol et, sen de göreceksin.” Diski kadıya uzattı. Kadı elleri titreyerek diski aldı ve inanamayan bakışlarla minik cihaza baktı.
“Öyleyse şüphelerim de haklıyım!” diye fısıldadı heyecanla “Cyborg ordularının ardındaki şey gerçekten de Global Ağ. O hâlâ canlı ve insan ırkını yok etmeye kararlı.”
“Öyle görünüyor. Özellikle de bilgiyi elde ettikten sonra peşime takılan cyborg sayısını göz önüne alırsak… Neyse ki onları atlatmayı başardım.”
Kadı, ince elleriyle diski bir süre evirip çevirdi. Sonunda başını kaldırıp “Bu gerçekten de önemli bir bilgi.” diye fısıldadı. “Peki, kızın bunlarla ilgisi ne?” diye sordu ardından.
“Hiç… O, Yağmacılar’dan kaçan bir esir. Ona evine dönmesi için yardım ediyorum, hepsi bu.”
Bunun üzerine Kadı bir kahkaha attı. Kahkahası korkunçtu. “Demek, evine dönmesine yardım ediyorsun, öyle mi? Sen kendini ne sanıyorsun, seçilmiş kişi falan mı?”
Cesur yalnızca omuz silkmekle yetindi. “Kayıp Şehir’den geliyor.” dedi.
Kadı şaşkın bakışlarla kızı süzdü. “Bak sen şu işe…” diye mırıldandı.
“Yerini bilebileceğini umuyoruz.” diye üsteledi Cesur.
“Tabii ki yerini biliyorum!” diye tersledi Kadı. “Ben her şeyi bilirim! Sadece herkesle paylaşmam, o kadar. Neden tüm Arayıcılar’ı benim için çalıştırıyorum sanıyorsun?”
“Yeni bir plazma TV için?” diye sordu Cesur, gülümseyerek.
Kadı homurdanarak bir dolaba doğru ilerledi. Bir taraftan da “Zevzek!” diye mırıldanıyordu. Ama bıyık altından güldüğü Cesur’un gözünden kaçmamıştı.
Az sonra elinde birkaç harita olduğu halde geri geldi.
“İşte bu savaş öncesi bir harita. Bu da arayıcılarımdan birinin çizdiği… Kayıp Şehir tam burada.” diyerek bir noktayı gösterdi.
“Ne yani? Kayıp Şehir karşıda mı?” dedi Cesur şaşkınca.
“Aynen öyle. Kapalı Çarşı’nın hemen altında.”
“İyi ama o tarafa nasıl geçeceğiz? Bildiğim kadarıyla Boğaz Köprüsü dâhil 3 köprü de yıkık vaziyette. Tüp geçitte zombi ve dev sıçanlarla kaynıyor.”
“İkinci tüp geçidi unutuyorsun.” dedi Kadı sırıtarak.
“İkinci tüp geçit mi var?” diye sordu Cesur şaşkınlıkla.
“Evet, tam burada.” diyerek haritada limanın hemen yanındaki başka bir noktayı gösterdi. “Savaştan hemen önce tamamlandı ama hizmete hiç açılmadı. Tüneller temiz ve kontrolümüzde. Kimse de yerini bilmiyor.” diye ekledi ardından.
“Kimse bilmiyorsa Yağmacılar bu kızı ve annesini bu tarafa nasıl geçirmiş o zaman?” diye sordu Cesur kuşkuyla.
“Bu benim de merak ettiğim bir soru. Sanırım bunun cevabını en iyi sen verebilirsin kızım.” dedi Kadı. Ama Siyem onlarla değildi. “Nereye kayboldu bu?”
Onu bulduklarında vapurun balkonundaydı. Kafasını göğe kaldırmış, gökyüzüne bakıyordu. Tıpkı bu sabah çölde yaptığı gibi…  “Ne yapıyorsun?” diye sordu Cesur. Yanıt gelmedi.
“Garip kız… Haydi, içeri gelin. Hazırlıklara başlasak iyi olur. Sabahtan yola çıkmalısınız.” dedi Kadı. Hep birlikte içeri döndüler.

(Devam edecek...)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4)
Gönderen: deanna - 15 Aralık 2009, 19:33:20
"Kadı'nın köyü" bunu sevdim :D
istanbulda geçen bu tür şeyleri okumak çok garip geliyor insana ama yine güzel bir bölüm olmuş ellerine sağlık
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4)
Gönderen: mit - 15 Aralık 2009, 22:14:12
Sağol deanna :) Kadı'nın köyü espirisi benim de oldukça hoşuma gitmişti yazarken. Okuduğun ve yorum yaptığın için çok teşekkürler...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4)
Gönderen: Berre - 16 Aralık 2009, 17:57:36
Müthiş bir ilerleyişi var.
Olayların hep yabancı ülkelerde geçmesine alıştığım için sizin hikâyeniz çok hoşuma gidiyor. Memleket özlemi galiba. Bu da bence hikâyenin en büyük artısı. Bunun haricinde betimlemeler olayın daha rahat anlaşılmasını sağlıyor.
Not:Tarih seçimi süper olmuş :)

Ellerinize sağlık...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4)
Gönderen: mit - 16 Aralık 2009, 18:24:38
Teşekkür ederim berre. Beğenmene çok sevindim. Amacım bizim topraklarımızı kullanarak da güzel hikayeler çıkarılabileceğini göstermekti zaten. Yorumun ve okuduğun için tekrar tekrar teşekkür ederim.
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4)
Gönderen: kusad - 16 Aralık 2009, 18:48:55
Teşekkür ederim berre. Beğenmene çok sevindim. Amacım bizim topraklarımızı kullanarak da güzel hikayeler çıkarılabileceğini göstermekti zaten. Yorumun ve okuduğun için tekrar tekrar teşekkür ederim.
Gerçekten bende bundan sonraki şimdiki zaman hikayelerimde Türkiye ve Türkleri kullanıcağım en kötü ihtimalle bir kaç yabancı adam olur.
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4)
Gönderen: mit - 16 Aralık 2009, 20:32:21
Öyle de yapmamız gerek aslında. Sonuçta çok zengin bir tarihe ve kültüre sahibiz. Eh, yetenek de var hepimizde :) Daha ne olsun?
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 18 Aralık 2009, 21:38:56
Bölüm 5

Ertesi sabah küçük grup yanlarında bir refakatçi ile meydandan ayrılıp Tüp Geçit’in yolunu tuttular. Geçidin girişine vardıklarında refakatçi gizli bir şifreyle kapıyı açtı ve içerideki arkadaşlarını onların geçişi hakkında bilgilendirdi. Köpekler, yeni gelenleri koklayıp cyborg olmadıklarını onayladı. Bunun üzerine iyi silahlanmış koruyucular öne çıkıp Cesur’u ve yanındakileri selamladılar. Geçişlerinde de yardımcı oldular. Tünelden çıktıklarında artık Avrupa yakasındaydılar.
“Bundan sonrası size kalmış. Ben burada ayrılıyorum.” dedi refakatçi. “Şu anda Kennedy Caddesi üzerindeyiz yani hemen hemen Sultan Ahmet Parkı’nın dibinde.  Kapalı Çarşı ise kuzeyimizde. Yerinizde olsam şu yolu takip eder ve Ayasofya’dan uzak dururdum. Orası şu “Yeni Tanrı” saçmalıklarıyla uğraşan fanatiklerle dolu. Hem böylece Yerebatan’ın zombi kaynayan tünellerinden de uzaklaşmış olursunuz.” diye devam etti. Cesur, adama teşekkür etti ve kısa bir vedalaşmanın ardından yıkıntıların arasına daldılar. Avrupa yakasının da Asya’dan pek bir farkı yoktu. Görünüşe göre burası çölden çok molozlarla kaplıydı. Uzaktan Süleymaniye Camii’nin ayakta kalan tek parçası, ışıl ışıl parlayan cevahir minaresi görünüyordu.

Uzun ve zahmetli uğraşlar sonunda Kapalı Çarşı’nın harabelerine vardılar. Cesur, bazı yerleri yıkılmış olsa da yapının halen ayakta olduğunu görünce şaşırdı. Temkinli bir şekilde içeri girdiler fakat görünürde ne bir kimse ne de bir ikinci giriş görünüyordu. Sonunda Cesur dayanamayıp silahlarını yere bıraktı ve bağırmaya başladı.
“Kayıp Şehir halkı! Burada olduğunuzu biliyoruz! Aranızdan birini size geri getirdim. Bizi içeri almayacak mısınız?”
Sesi taş duvarlarda yankılanıp kendisine geri geldi. Fakat bir müddet yanıt alamadı. Bir an sonra nereden çıktıkları anlaşılmayan iki köpek hızla üzerlerine koşmaya başladılar. Cesur bir an korku ile kasılıp kaldı. Fakat köpekler saldırmadı, sadece yeni gelenleri kokladılar. Sonra hiçbir şeyden şüphelenmemiş olacaklar ki Kartal ile şakalaşmaya başladılar.
“Temiz!” diyen bir kadın sesi duyuldu tepelerinde bir yerden. Birdenbire mekanik bir tıkırtı duyulmaya başlandı. Ardından da tam önlerindeki zeminde geniş bir kapak açıldı. Kapaktan dışarı bir kafa uzandı ve “Ne halt ettiğinizi sanıyorsunuz siz? Oldu olacak herkese yerimizi ilan etseydiniz! Girin içeri!” diyerek bağırdı.
Bu lafı ikiletmediler ve açılan geçitten hızlıca geçtiler. Şimdi dar ve uzun bir taş merdivenin üzerindeydiler. Basamaklar sonsuza kadar aşağı iniyormuş gibi görünüyordu.
“Cyborglardan nasıl kurtuldunuz?” diye sordu onları karşılayan adam. Eski püskü kıyafetler giymiş, topluca bir adamdı. Birbirine girmiş saç ve sakalı yer yer beyazlamaya başlamıştı. Gözünde bir motorsikletçi gözlüğü, elinde ise eski bir makineli tüfek vardı.
“Hangi cyborglar? Sahilden beri kimseye rastlamadık.” diye cevapladı Cesur.
“Gerçekten mi? Hayret…” dedi adam, gözlerini kırpıştırarak. Oldukça şaşırmış görünüyordu.  “Son bir aydır sürekli buralarda dolanıp yerimizi arıyorlar. Bulamadılar elbette. Sanırım sonunda pes ettiler. Hah! Bunu şefe söyleyinceye kadar bekle.” diyerek keyifle kıkırdadı ve basamaklardan aşağı inmeye başladı. Grup da onu takip etti.

Uzun bir inişin ardından nihayet Kayıp Şehir’e varmışlardı. Yerin kilometrelerce altında, taştan yapılma devasa bir şehirdi burası. Taş binaları, meydanları hatta bir çarşıları bile vardı. Cesur hayranlık ve şaşkınlıkla etrafını izliyordu. İlk kez bu kadar büyük ve canlı bir yerleşim yerindeydi. Onun bu şaşkın bakışlarını gören adam kıkırdadı ve “Güzel değil mi?” diye sordu. “Hepsini şefimize borçluyuz. Gerçi kendisine şef dememden pek hoşlanmaz. Ona Başvekil denmesini tercih ediyor. Onunla tanışıncaya kadar bekle. İşte geliyor.” diyerek uzakta, korumaları ile yaklaşan uzun bir kadını gösterdi. “Sizi gördüğüne memnun olacaktır. Yeni birilerini görmeyeli uzun zaman olmuştu.” dedi sakallı kendi kendine.
Bu cümle ile Cesur’un beyninde çanlar çalmaya başladı ve olduğu yerde durdu. Adamı kolundan tutup “Yeni birileri derken sadece beni kastediyorsun sanırım? Ne de olsa Siyem sizlerden biri…” dedi.
“Sen neden bahsediyorsun?” diye sordu sakallı.
“Siyem’i diyorum. Bana burada yaşadığını söyledi. Annesi ile kaçırılmış. Onu size geri getirdim.” dedi küçük kızı işaret ederek.
Sakallının verdiği cevap tam da Cesur’un duymaktan koktuğu şeydi.
“Bu kızı hayatımda ilk defa görüyorum.”
Cesur yavaşça ve korkuyla arkasına dönüp kıza baktı.
“Yalandı değil mi? Kaçırılman… Annen…”
Kız cevap vermedi, yüzünde zalimce bir sırıtış vardı. Birkaç adım geriledi ve konuşmaya başladı. Fakat bu kez dudaklarından dökülen ses mekanikti.
“S.İ.Y.E.M.! Sağ Kalan İnsanları Yok Etme Modülü devrede! Öncelikli emir: Kayıp Şehir’e giriş yap. Durum: Emir yerine getirildi. Yeni emirler alınıyor. Yeni emir: Yok et!”
Ardından birkaç biyonik takırtı duyuldu. Önce gözleri kırmızı bir ışıkla parlamaya başladı. Sonra kolları dirseklerinden imkânsız bir şekilde geriye kıvrılarak iki namluyu açığa çıkardı. Artık sağ kolunun yerinde bir minigun sol kolunun olduğu yerde ise bir alev silahı duruyordu. Diz kapaklarının altından da iki biyonik bacak fırladı ve küçük kız bir anda iki metrelik bir robota dönüştü.

Sakallı avazı çıktığı kadar “Cyborg!” diye bağırarak Cesur’u da tuttuğu gibi kendilerini bir sütunun ardına attı. Siyem anında yaylım ateşine başladı. Şehir çığlıklar ve silah sesleri ile yankılanmaya başladı. Herkes çığlıklar atarak kaçmaya, bu acımasız makinenin yolundan çekilmeye çalışıyordu.
“Lanet olsun! Ben ne yaptım?” diye bağırdı Cesur.
“Kendini suçlama! Köpekler bile onun ne olduğunu anlayamadı!” diye bağırdı sakallı, gürültünün üzerinden sesini duyurmaya çalışarak.
O anda Cesur’un gözlerinin önüne Siyem’in masum ama tehlikeli soruları geldi.

“Burası neresi?”

“Burada kaç kişi yaşıyor?”


(http://2.bp.blogspot.com/_GIKy1oGKYGs/SyvYJWlPEkI/AAAAAAAABZs/lL3g06lmJik/s1600/cyborg_by_Akiroshadowheart.jpg)

“Lanet olası cyborg!” diye mırıldandı. Sütunun köşesinden sarkıp pompalı tüfeğiyle bir iki el ateş etti. Siyem sarsılmadı bile. Ateş kusarak etrafını yakıp yıkmaya devam ediyordu.
“Faydasız!” diye bağırdı sakallı. “Normal silahlar işe yaramaz. Dinle… Yardım etmek ister misin?”
“Elbette ki isterim. Bu pisliği başınıza ben açtım, temizlemek de bana düşer!”
“Güzel.” diye kıkırdadı sakallı. “Beni izle!” Minigun’ın yaylım ateşine yakalanmamak için hızlıca yer değiştirdiler. Cesur, köpeğinin de peşlerinde olduğunu görünce rahatladı. Cyborg’un görüş alanından çıktıklarına emin olduklarında hızlıca meydana bakan balkonlardan birine tırmanıp ufak bir odaya girdiler. Burası bir gözcü noktası olmalıydı. Küçük bir masa ve cephane kutuları vardı. Sakallı çabucak kutulardan birini açıp iki roketatar çıkarttı. “İşte al bunu ve bitirelim şu işi! Aşağıda insanlarım ölüyor!”
Cesur bu lafı ikiletmedi ve silahı çabucak kaptı.
Sakallı, Cesur’a şöyle bir bakıp “Umarım sen de bir cyborg’a falan dönüşmeye kalkmazsın evlat.” dedi endişeyle. Cesur sırıttı ve “Hayır ama hurdaya dönüşecek birini tanıyorum.” dedi.

İkili çabucak balkona geri döndüler. Meydan altlarında alev alevdi. Çığlıklar ve minigun’ın sesi ortalığı kasıp kavuruyordu. “Al bunu aşağılık pislik!” diye bağırdı sakallı ve ilk atışı yaptı. Roket, cyborg’un tam sırtında patladı. Cyborg hâlâ ayaktaydı. Sendeleyip geri döndü ve kendisine ateş edenlere baktı. Yüzün bir kısmı darbenin etkisiyle yanmıştı ve mekanik iskeletinin birazı ortaya çıkmıştı. Ardından Cesur roketini yolladı ve cyborg bir kez daha vuruldu. Darbenin etkisiyle geriye uçan robot inatla hareket etmeye devam etti ve kalkmaya çalıştı. Sakallı bir atış daha yaptı. Ardından da Cesur… Cyborg bir kez daha yere yığıldı ve cızırtılar eşliğinde havaya uçarak yok oldu.

Kapanış

“Ne yapmaya niyetlisin Arayıcı?” diye sordu Başvekil, günün ilerleyen saatlerinde Cesur ile buluştuklarında. Uzun boylu, kır saçlı bir kadındı. Kırmızı uzun bir pelerini ve zamanına göre şık sayılabilecek kıyafetleri vardı.
“Gördüğümüz gibi efendim, Cyborglar yeni bir tür geliştirmiş. Köpekler bile aradaki farkı anlayamıyor. O kadar insancıllar ki bir an bile şüphelenmedik. Kadı’yı uyarmam gerek. Korkarım ki bir sonraki hedef o. Çok geç kalmış bile olabilirim.” diye yanıtladı Cesur.
“Anlıyorum. Kayıp Şehir bugün büyük bir felaketin eşiğinden döndü. Bunda senin de payın büyük. Her ne kadar o tehlikeyi kapımıza sen getirmiş olsan da…”
“Bunun için üzgünüm efendim.”
“Özür dileme. Aradaki farkı kimse anlayamazdı. Sen doğru olduğuna inandığın şeyi yaptın.”
“Ama benim yüzümden şehriniz gizliliğini kaybetti.”
“Aldırma. Sonsuza kadar gizli kalamazdık zaten.” diye gülümsedi şef. “Şimdi git. Çok geç olmadan Kadı’yı uyar. Ama şunu bil ki şehrimin kapıları sana her zaman açık.”
Cesur, Başvekil’e teşekkürlerini sundu. Ardından Sakallı ile (lakabı da zaten buydu) dostça vedalaştı ve köpeğiyle birlikte Kadıköy’e doğru yola çıktı. Görünüşe göre savaş daha yeni başlıyordu.

- Son -
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: Elerki - 18 Aralık 2009, 22:03:03
mit,

Tek kelimeyle muhteşem. :) Aynı dünya, aynı coğrafya üzerinde, Cesur'un yeni hikayeleri ya da bambaşka bir karakterin hikayesini yazmanızı dilerim.

Esprileri de çok ustaca yerleştirmişsiniz. Köpeğe verilen adın sebebini anlatırken 'Şaşkınbakkal' esprisi örneğin. Kadı'nın köyü de aynı şekilde... Espri yeteneği olan karakterler çok hoşuma gidiyor.

Çok tebrik ederim ve teşekkür ederim böyle bir hikayeyi okuma fırsatı verdiğiniz için. :)     

 
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 18 Aralık 2009, 22:10:30
Asıl okuduğunuz ve yorumladığınız için ben teşekkür ederim.

Fırtınakıran'ın bir gözlemi vardı benim için; "okuyucuyu gülümsetmeden rahat edemiyorsunuz." demişti bir keresinde. Galiba haklı :)

Tekrar teşekkürler...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: Elerki - 18 Aralık 2009, 22:17:58
mit,

Fırtınakıran kesinlikle haklı. Tekrar çok tebrik ederim. :)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: diana - 19 Aralık 2009, 16:37:21
Öncelikle tebrikler mit.Kesinlikle mükemmel bir hikaye.Olayın hızlı ama yormayan bir ilerleyişi var.İlk baş sadece ilk bölümünü okurum diye düşünmüştüm.Sonra bir baktım son bölümdeyim.Beni resmen kendine çekti.Olayın bizim ülkemizde geçmesi ise hikayeye ayrı bir tat katmış.Tekrar tekrar tebrik ederim.:)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 19 Aralık 2009, 16:41:49
Teşekkürler diana. Hikayelerimin sürükleyici olmasına gayret ediyorum. Görüyorum ki bunu başarabilmişim. Okuduğun ve yorumladığın için çok çok teşekkürler.
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: Berre - 20 Aralık 2009, 18:33:00
Abartmıyorum heyecanlanarak okuduğum mükemmel bir hikâye. Aslına bakılacak olursa ''hikâye'' sözcüğü çok basit kalıyor yazdıklarınızın yanında. Çok beğendim zaten beğenmemek elde değil.
Son bölümdeki resim çok güzeldi. Olanları zihnimde daha rahat canlandırabildim. Ama betimlemeler çok iyi olduğu için resme ihtiyaç duymazdım bu da var.
Tebrik ederim. Tüm içtenliğimle sizi tebrik ederim. Okuduklarımın tadı damağımda kaldı. Yeni yazılarınızı bekliyorum...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: kusad - 20 Aralık 2009, 20:04:52
 :o  :fringa  :rr  :inca Nasıl bitirirsin?Bu forumda kendiminkiler hariç hepsini okuduğum bir sen vardın ve sende bitirdin. :fringa :fringa :fringa :fringa :fringa :fringa :fringa :fringa :fringa
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 20 Aralık 2009, 22:14:43
Sağolasın berre. Beğendinizi bilmek benim için gurur verici ve bir o kadar da önemli. Son bölümdeki resmi bulmak için bayağı bir uğraştım. Sonunda deviantArt'tan buldum. Umarım sahibi burada kullandığım için kızmaz :) Tekrar teşekkürler...

Teşekkürler kusad. Her hikayenin öyle ya da böyle bir sonu olmalı, değil mi? Önemli olan okuyucuyu sıkmadan ve tadını damağında bırakarak bitirmek. Yoksa bitmek bilmeyen yerli dizilerimize döner iş :) Çok sağol...

Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: kusad - 20 Aralık 2009, 22:21:25
Sağolasın berre. Beğendinizi bilmek benim için gurur verici ve bir o kadar da önemli. Son bölümdeki resmi bulmak için bayağı bir uğraştım. Sonunda deviantArt'tan buldum. Umarım sahibi burada kullandığım için kızmaz :) Tekrar teşekkürler...

Teşekkürler kusad. Her hikayenin öyle ya da böyle bir sonu olmalı, değil mi? Önemli olan okuyucuyu sıkmadan ve tadını damağında bırakarak bitirmek. Yoksa bitmek bilmeyen yerli dizilerimize döner iş :) Çok sağol...


Doğru ama bitmesinin yeri değildi bence daha malzeme çıkardı.Ayrıca gerçekten 135 sayfalık Yaprak Dökümü kitabından şu anda 135. bölümünde olan bir dizi çıkması inanılmazdır.İsterseniz araştırın bilerek yapmadım ikiside gerçek sayılardır.:D
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 20 Aralık 2009, 22:31:14
Yaprak dökümü'nün ne kadar ince bir kitap olduğunu biliyorum. Rahmetli Reşat Nuri mezarında ters dönmüştür herhalde :)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: kusad - 20 Aralık 2009, 22:40:17
Yaprak dökümü'nün ne kadar ince bir kitap olduğunu biliyorum. Rahmetli Reşat Nuri mezarında ters dönmüştür herhalde :)
Büyük ihtimalle bu 200'e doğru gider o zaman gör sen Reşat Nuri'yi ayaklanır keser bunları o kadar diyorum.:D
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: deanna - 23 Aralık 2009, 17:12:10
Alıntı
" S.İ.Y.E.M.! Sağ Kalan İnsanları Yok Etme Modülü devrede! Öncelikli emir: Kayıp Şehir'e giriş yap. Durum: Emir yerine getirildi. Yeni emirler alınıyor. Yeni emir: Yok et! "

kusura bakmayın ama burda 'oha!' demek istiyorum :D aklımın ucundan geçmezdi böyle bir isimden böyle bir şey çıkacağı.
seni canı gönülden tebrik ediyorum diğer arkadaşlarında söylediği gibi hem sürükleyici, kendisine bağlayan bir yazış stilin var hem de okurken gülümseten.
bitirmene üzüldüm hatta başlıkta 'son' yazısını görünce ' ahh olamaz..' dediğimi hatırlıyorum :D
tekrar eline sağlık. yeni hikayelerini bekliyorum :D
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 23 Aralık 2009, 17:27:04
"Oha!"nız beğeni ile karşılandı, endişeniz olmasın :) Siyem isminin beni bayağı bir uğaştırdığını söylemeliyim. Hem kullandığımız isimlere benzer bir şey olmalıydı hem de açılımı mantıklı olmalıydı.

Çok çok teşekkür ediyorum değerli yorumun için...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: Elerki - 20 Ocak 2010, 11:27:21
Ah, mit yeni bir şeyler paylaşsa da okusak... :)

Bu mesajı yazarak da bu hikayeyi okumayan varsa, onlar için güncellemiş olayım konuyu. ;)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 20 Ocak 2010, 13:40:39
Teşekkür ederim :) Şu anda Rıhtım için bir şeyler yazmaktayım, o yüzden bu aralar kendi kısa hikayelerime pek vakit ayıramıyorum. Ama elimdeki biter bitmez kafamdaki diğer projelerimi hayata geçirmeyi planlıyorum. yani en azından ben öyle umuyorum :D

Çok çok teşekkürler dostum...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: brisingr - 18 Temmuz 2010, 21:09:13
   Ne yalan söyleyeyim ilk bölümü okuduğumda benim de aklıma Ben Efsaneyim geldi. Ama hikayenin diğer bölümlerinde işin içine cyborgların katılması ile olay değişti. Siyem'in kötü olacağından şüphelendim ancak böyle bir katliam yapmaya çalışacağı aklıma gelmemişti. Hatta bir aralar gökyüzüne bakıp uzaylı dostlarına mesaj mı gönderiyor diye düşündüğüm oldu. :D

   Son zamanlarda okuduğum en güzel hikayelerden biriydi. Zaten Göl Halkı'ndan sonra yazdığınız hikayelere güvenim tam. En kısa sürede diğer hikayelerinizi de okumak niyeti içerisindeyim. Son olarak da bu güzel hikayeyi bizlerle paylaştığı için Mit'e teşekkürler! :clap
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 19 Temmuz 2010, 10:15:48
Çok teşekkür ederim :) Eve Dönüş en sevdiğim ve belki de şimdiye kadar yazdığım en iyi hikaye benim gözümde. Siyem'in gökyüzüne bakarak iletişim kurduğu kişi aslında Global Ağ adındaki bilgisayar. Kafamda bu öykü üzerine yazılabilecek daha çok şey var ama devam eder miyim bilmiyorum. Tekrar teşekkürler...
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: Malkavian - 19 Temmuz 2010, 12:52:18
Ben askerdeyken yazılmış kaçırdığım birbaşka yazı dizisi daha... eh en azından birileri mesaj atmış da hatırlatmış. Diğer eserlerinin yanında bunu da haftasonu okunacaklar listeme ekliyorum. İlk iki bölümünü de beğenerek okumuştum zaten :)
Başlık: Ynt: Eve Dönüş (Bölüm 1 / 2 / 3 / 4 / 5 -Son-)
Gönderen: mit - 28 Temmuz 2010, 11:18:17
Teşekkür ederim, umarım sonraki bölümleri de beğenirsin :)