Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Amras Ringeril - 05 Aralık 2009, 21:48:41

Başlık: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 05 Aralık 2009, 21:48:41
Küle yetiştiremedim bu öyküyü, daha doğrusu biraz erken başladığım için muhtemelen toparlayamadım. Buraya parça parça yazmak bitirmem için bir motivasayon olur diye düşündüm. Buyrun ilk kısım;

-1-

“   21 Mayıs

Kuzey diyarlarında yaz başlamak üzere. Balıklar yumurtlamak için yavaş yavaş geri dönüyorlar. Şu somonlar ne ilginç canlılar. Nehirde geri geri yüzüp buraya kadar geliyorlar. Yumurtladıktan sonra ölüyorlar. Birkaç aylık komşum da onları depoluyor. Bu kadar balık yedikten sonra o yağların bir işe yaraması gerekiyor değil mi? Kış uykusu da bunun için var. Aylardır burada tek başına yaşamanın getirdiği umutsuzluk, bu bahar aylarında kuşlarla yer değiştiriyor. Mürekkebimin son damlalarını da bu küçük sayfaya ayırdım. Galiba şehre uğramanın zamanı geldi. Belki de sakallarımı kestiririm.

   28 Mayıs

Komşum boz ayı ile vedalaşmak benim için zor oldu. O kasabaya hiç gitmemeliydim belki de. İşte şimdi elimde çalıntı bir divit ile bir söğütün dalları arasında takipçilerimin kaybolmalarını bekliyorum. Bir insanın doğaya çekilmesi bu kadar mı zor onlar için? Bir insanın insan olduğunu unutturacak kadar mı zor? Yoksa söylediklerinde haklılar mı?

Bir dakika. Buraya bakıyorlar..

  1 Haziran

O lanet olası günün üzerinden dört gün geçti. Bu kadar vahşi duygular ne zaman doğdu bende? O kızın saçının kokusu hala burnumda. Nasıl yapabildim bunu? Hayır. İstemeden oldu. Delirmiyorum!

  2 Haziran

Bu acil yazıyı yazmama sebep oldukları için insanlara teşekkür ediyorum. Galiba sonunda ne olduğumu çözmüşler. Aptallar. Ben sizden daha insanım. O süslü kıyafetler ve metalleriniz içinde bir modernlik kurmuşsunuz kendinize. Aptallar! Ben insanım. Sizlerse misafire sunulmuş birer süs hayvanısınız! İşte orada bir taneniz. Koku almaya çalışıyor ama alamıyor elbette. Ben alabiliyorum. Koltuk altından burcu burcu yayılan ter kokusunu rahatlıkla alabiliyorum. Elindeki metal parçasının tetiğinden yayılan yağ kokusunu alabiliyorum. Her adımında ezdiği kurtçukların ölürken çıkardıkları sıvının kokusunu alabiliyorum.

O ne yapıyor? İşte gözlüğünü geçiriyor. Isıyı sezen gözlükler. Ancak bunlarla başa çıkabilirsiniz değil mi? Kokunuzu bile lanet olası aletlerle alabiliyorsunuz! Sizler insan değilsiniz. Sizler robotsunuz!

   17 Haziran

Mürekkep neredeyse kurumuş. Aradan o kadar zaman geçti ki.. Sonunda batıya yolculuğumda hedef ettiğim yere gelebildim. Bundan iki gün önce, o kiliselerle taştan binaların göğü deldikleri büyük şehre geldim. Ne aradığımı biliyordum ama nerede bulabileceğimi bilmiyordum. Bizim gibiler nerede olabilirdi? Ver Kindra, acaba nereye kapatmışlardı o deliyi. Birkaç saatlik aramadan sonra nerede olabileceği konusunda emin oldum. Her taraftan dumanlar çıkıyor, kalan birkaç ağaç parçasına fakir fukara bez bağlıyor, bir kaçı yerde bir kaçı gökte öldürücü kokular saçan araçlar yolculuk ediyordu. Böyle bir yerde Ver Kindra ancak onların pisliklerinin arasında olabilirdi. Yeralt-“

Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: mit - 05 Aralık 2009, 21:57:50
Seçkiye yetiştirememen çok yazık olmuş. Oldukça meraklı ve kendine bağlayıcı bir hikaye olmuş oysa ki. Bence 1-2 gün içerisinde tamamlamalı ve öykünü magical'ın insaflı kollarına bırakmalısın :) Yayınlanacağına eminim.

Anlamadığım bir cümle oldu yalnız.

"Ver Kindra acaba nereye kapatmışlardı o deliyi."

Burada ne demek istediğini tam anlayamadım. Onun dışında harika bir giriş. Mutlaka bitirmelisin. Sevgiler.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 05 Aralık 2009, 22:07:25
Seçkiye yetiştirememen çok yazık olmuş. Oldukça meraklı ve kendine bağlayıcı bir hikaye olmuş oysa ki. Bence 1-2 gün içerisinde tamamlamalı ve öykünü magical'ın insaflı kollarına bırakmalısın :) Yayınlanacağına eminim.


Şu durumda sorun o değil ve öykünün bir kaç güne yetişmeyeceğini de biliyorum. Şu anda burada yayımlamak istedim :)

Anlamadığım bir cümle oldu yalnız.

"Ver Kindra acaba nereye kapatmışlardı o deliyi."

Burada ne demek istediğini tam anlayamadım.

Ver Kindra'dan sonra bir virgül olacak :P İşte tamamlanmadı derken kastettiğim buydu biraz da :D

Teşekkürler.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 08 Aralık 2009, 23:49:42
-2-

“Sayfa burada son buluyor. Gördüğünüz üzere canavarımız bir ay gibi kısa bir sürede bu uzun yolculuğu tamamlamış. Bu da bize onun tehlikesi hakkında ipucu versin.” Dedi sakin bir ses tonuyla Bilgilendirme Komisyonu Başkanı Zidna Torel. Ve sözünü bitirir bitirmez kalkan narin eli reddedemedi.

“Peki bay başkan, günlüğün bu sayfasını şehir girişinde bulduğunuzu söylediniz. Ona ait olduğu kesinliğini kabul edersek, onun sadece psikolojik sorunları olan bir insan olmadığından emin olabilir misiniz?” Uzun düz ve siyah saçlarının altında hafiften kırışmaya başlamış yüzünü, sert bir gülümseme almıştı. Soru zor görünüyordu ona göre. Boynuna geçirilmiş basın kartını düzelttikten sonra yerine oturdu.

“Lefene, böyle bir soruyu senden bekliyordum açıkçası.” Salonu gülüşmeler kapladı. “Öncelikle şunu bilmeni istiyorum ki canavarın söylediklerinin gerçek olduğunu bile kabul etsek, yani bunu bize bırakmış bile olsa, onun o satıcıyı, aciz bir çöpçüyü ve özellikle o küçük kızı acımadan öldürüşünü gören onlarca kişi var. Bu durumda bir Canavar olmadığını kabul etsek bile, karşımızda acımasız bir katil var.” Gereken cevabı verdiğini düşünen başkan başka bir soru var mı diye salona göz gezdirdi. Ardından teşekkürlerini sunup sunum eşyalarını toplayarak odadan çıktı.

Lefene görevini yapmanın da huzuruyla gazeteye raporunu geçmek için çantasından çıkardığı iPack’i açtı. Ekranda kızıyla çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Eşinden iki yıl önce boşanmış ve şu anda dört yaşında olan kızlarının velayetini de ona vermişti. Tehlikeli bir iş yaptığını düşünüyordu. Son yıllarda muhabirlerin işleri eskisi kadar kolay olmuyordu. Muhabirleri polis dedektifi gibi kullanmaya başlamışlardı. Onlara daha iyi çalışmaları için kovuk evler veriyor, evlerine giren ışığı periyodik aralıklarla kısıyorlardı. Çoğu zaman cinayet vakaları ve bunun gibi canavar vakalarına bakarlardı. Genelde fos çıkan bu tür haberler yüzünden bir çok muhabir işinden olmuştu. Ancak bu kez olayı büyütenler resmi ağızlardı. Resmen efsanelerden fırlamış kurtadamları canlandırmışlardı. Ve bu kağıt parçasına inanarak onların yeraltında bir örgüt kurduklarını düşünüyorlardı.

Kadın görsel bilgisayarına kaydettiği verileri yolladıktan sonra, kapıda olaylı adam Joen’i görmüştü. Onu bekliyordu. Adam uzun süredir Lefene’e asılmaktaydı. Ona saçma hikayeler anlatıyor. Yeraltı örgütlerinden bahsediyordu. Şu kurtadam olayı çıkalı beri biraz sessizleşmiş olsa da yine de peşini bırakmıyordu.

“Hey, Lefene. Nasılsın bakalım? Psikolojisi bozuk bir kurtadam ha.” İğrenç kahkahalarını patlatarak hızla geçen kadının arkasına takıldı.

“Jo, defolup gider misin? Gördüğün üzere önemli bir işin peşindeyim ve şimdi de belediyeye gitmem gerekiyor.” Kadın merdivenlerin başında arkasını dönmüş Joen’e yapmacık bir gülümseme atmıştı.

“Neden? Yeraltına girmeyi düşünmüyorsun değil mi? Bak, sana söylüyorum. Örgütler gerçek.”
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: mit - 09 Aralık 2009, 09:49:18
Ama bu haksızlık! Adeta ağzımıza bir parmak bal çalıp kaçıyorsun :) Çok meraklandım bak şimdi... Devamını en kısa sürede görürüz umarım.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: deanna - 09 Aralık 2009, 10:39:24
Alıntı
Ama bu haksızlık! Adeta ağzımıza bir parmak bal çalıp kaçıyorsun :D Çok meraklandım bak şimdi...
aynı fikirdeyim :D devamını bekliyorum..
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Nihbrin - 10 Aralık 2009, 08:45:17
Ben merak ettim ama şimdi, bölümlerini biraz daha uzun yazmaya başla bence bu saatten sonra. Keşke yetiştirebilseydin ama farketmez biz seni burada da taktir ederiz  :P
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 10 Aralık 2009, 11:21:08
Spoiler: Göster
Aslında kurguyu yavaş yavaş anlamaya başlamışsınızdır. Buralar daha önceden yazdıklarımdı bölüm bölüm koyacaksam bu şekilde koymam daha uygun. Çok teşekkür ediyorum :)



-3-

Ver Kindra elindeki kumandanın kapama düğmesine basarak Lefene’in vereceği cevabı beklemeden televizyonu kapattı. Duvardan ince ince akan pislik dolu sular yüzünden pek rahat bir mekan sayılmazdı. Ama yukarının aceleciliğinden her halükarda iyidir diye düşündü Ver Kindra. Yavaşça ayağa kalktı ve satranç tahtası şeklinde döşenmiş odasında volta atmaya başladı.

“Adamlar işi iyice ciddiye almaya başladılar. Bu doğulu herif olay yaratacağa benziyor. Hatta yaratmış bile. Uzun süredir hazırladığımız plan böylece yok olacak. Adam ilk günden benim ne olduğumu anladı. Acaba onu öldürmeli miyim? Hayır. Bu akıllıca olmaz. Diğerleri ne olduğunu hemen fark ederler. Lanet herif keşke o kasabadan kaçamasaydı, keşke geri dönmeseydim. Avcılar onu öldürmeden kaçması büyük talihsizlik. Evet. Başka şansım kalmadı.”

Yavaşça az önce oturduğu koltuğun arkasına gitti ve koltuğu itti. Siyah şahın bulunması gereken yere oturdu ve her tarafını yanık kaplamış sağ elini dağınık kahverengi saçları arasında dolaştırdı. Öteki eliyle cebinden çıkardığı bir hapı hızlıca yuttu. Ellerini biri mavi biri bembeyaz gözlerinin önünde birleştirdi. Ve çizik dolu dudaklarını birkaç kelime için hareket ettirdi.

“Ey, benliğimi tamamlayan melek. Seni bekliyorum.”

Bu sözleri söyledikten sonra odanın duvarları yavaş bir boğulma anında yok oldu. Kindra tek başına bulutların üzerinde bir dağın zirvesinde oturuyordu. Zemin yerli yerindeydi. Satranç tahtasında, olduğu yerde duruyordu. Ama denge sağlanmamış görünüyordu. Tahta yavaşça kaymaya başladı. Kindra tam endişe edeceği sırada beyaz şahın bulunması gereken yerde küllerden bir birikinti oluştu ve dengeyi sağladı. Sonra yavaşça küller şekil almaya başladı. Önce bir kuşun kanatları çıktı küllerden. Ardından bir insanın bacakları, kolları ve son olarak da tamamen şavktan oluşan o tarifi anlamsız yüz.

“Ver Kindra, benliğimi tamamladığım insan. Hala beni yitirmediğine şaşıyorum. Özellikle o arkadaşlarının arasında. Evet, meleksiz insanların içinde garip bir yaşantın var ve bunun farkındayım.. Ah, hayır. Onlar insan değil. Onlara sadece meleksizler demem daha doğru olur. Ne yapmaya çalıştığının farkındayım. Ve bunu takdir etmiyorum.” Meleğin sesi oldukça dingindi. Sinirli kelimeler olabildiğince narin fırlamıştı görünmeyen dudaklardan.

“Pekala. Eserim pek iyi olmayacak. Kabul ediyorum. Onca çabama rağmen meleksizleşemedim. Öyleyse bana niye yardım ediyorsun?” Ver Kindra başını kaldıramamıştı tahtadan.

“Çünkü, meleğini görüp de ondan kurtulmak isteyen tek kişi sensin. Ve bunun için de ondan yardım alıyorsun. Sen kötülüğün cisim bulmuş halisin. Kötülük olmadan iyiliğin değeri anlaşılamaz.” Melek, Kindra’ya baktı ve en kudretli sesiyle seslendi. “Başını kaldır! Rakibinin hamlesini görmeden satranç oynayamazsın!” Kindra ürpertiyle başını kaldırdı. Kendini hemen toparladı ve şeytani gülümsemesiyle ona baktı.

“Tamam öyleyse. Haydi bana ne yapacağımı söyle! Onu öldürmeli miyim?”

“Hayır. Onu buralarda görmek istemiyorum, onu sen öldürürsen benimle iletişime geçer. Bu karşılaşma berabere bitecek. Bunun farkındasın. Ama şimdi bir vezirin var. Sabret ve olacakları gör.”
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: mit - 10 Aralık 2009, 11:54:46
Ellerine sağlık, yine güzel bir bölümdü. Okuyucuyu kendisine bağlayan ve ne olacak acaba dedirten cinsten...

Alıntı
Bu sözleri söyledikten sonra odanın duvarları yavaş bir boğulma anında yok oldu.

Ben burada yine ne demek istediğini tam olarak anlayamadım yalnız :)

Onun dışında her şey harika... Belki de yetiştirememen o kadar da büyük bir şansızlık değildir. Belki bu sayede seçkide yer alabileceğinden daha uzun bir versiyonunu görme fırsatı elde etmişizdir hep beraber.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Elerki - 15 Aralık 2009, 20:59:05
Amras Ringeril,

Çok başarılı gerçekten. Hala alışamadığım şu siyah arka plan ve beyaz yazılara rağmen gerçek anlamda akıcıydı, sürükleyiciydi. Yeni bölümleri merakla beklemekteyim. :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Elerki - 15 Aralık 2009, 22:14:56
Amras Ringeril,

Mesaj için teşekkür ederim. Temayı isteğim doğrultusunda değiştirebildim. Yeni bölümünü artık daha rahat okuyacağım. :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 15 Aralık 2009, 22:24:41
Ben teşekkür ederim yorum için :)

Ve mit, o cümlede duvarların dalgalanarak yok olduğunu kendimce anlatmıştım :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: deanna - 16 Aralık 2009, 16:17:28
ben hiç birşey anlamadım bu bölümden itiraf ediyorum :D sanki bir şey kaçırmışım gibime geliyor. farklı farklı yerlere atladık her bölümde kafam karıştı sanırım. bu melekte kim böyle ? her insanın bir meleği mi var ? ayrıca bu Ver Kindra denen adamın gözünün biri niye beyaz? bunu çok merak ettim mesela. gavezeliğime bir son verip harika olmuş diyorum ve bir daha ki bölümü bekliyorum. :D
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 18 Aralık 2009, 01:04:39
Spoiler: Göster
Aslında öykü bir bütün olarak okunduğunda kurgusu daha iyi anlaşılır. Birbirlerine bağlantılı kurgularla değişik bir hava yakalamaya çalıştım. Bir arada okuyunca anlaşılması daha kolay. İki kısa bölümü birleştirip koyuyorum bu sefer :)


-4-

Doğulu canavar öfkeyle uyandı karanlık uykusundan. Ver Kindra. Aylar boyunca onu aramıştı ama o şimdi kendisine ihanet etmek üzereydi. Koca tarikatta ay dönümünde ortadan kaybolan tek kişi oydu. Onun, onlardan birisi olmadığı belliydi. İnsanları sebepsiz öldürmeyi yasaklamıştı. Ama şimdi nerdeydiler? Yüzyıllardır bu çöplükte saklanıyorlardı ve plan yapıyorlardı. Ver Kindra’yı bu sebeple kabul etmişlerdi. Doğuştan kusurlu gözleri onun da dışlanmasına sebep olmuştu ve onlar ona bu sayede inanmışlardı. Tarikatın eski lideriyle odasında uzun günler konuşmuşlar ve o da ölünce yerine Kindra’yı getirmişti.

Benim gibi talihsiz sayılmaz, diye düşündü doğulu. O da meleklerin varlığını bilenlerden birisiydi. O gün, o yangın yerinde rastlamıştı ona. Kara kaplı yıpranmış defterini hızla açtı. Birkaç yıl gerisine gitti.

“18 Şubat

Lanetli günün ertesindeyim. Başıma bunlar o gün geldi. 14 Şubat, lanetli gün. Uyandığımda daha sabah bile olmamıştı. Bütün sistemlerin bozulmuş olması nasıl tesadüf olabilir? Evimin sağ tarafı gürültüyle çökmüştü. Apartmanın alt katındakilerin daha kötü durumda olduğundan emindim. Koca bir yangın her tarafı sarmıştı. Dışarıda itfaiyenin sesleri, zihnimdeyse çığlıklar vardı. Yanan bacaklarım acı içinde titrerken alt kata inemeyeceğimi fark ettim. Bütün merdivenler yıkılmıştı. Yukarıya çıkmayı düşündüm. Yangın korumalı asansör bile patlamıştı. Yangın merdiveninin ise sadece yukarıya çıkan kısmı sağlamdı. Hızla çıktım. Üst kattaki daire çoktan yanmıştı. Orada yaşayan adamı fazla tanımıyordum. Daha bir ay önce taşınmıştı. Ama yukarıya çıktığımda köşeyi dönerken sağ elini yanan sütuna tuttuğu için çığlık atan biri olduğundan emindim. Peşinden koştum. Geçtiğim yerde yalnızca savrulan küller vardı. Çatı çökmüştü. Gökyüzünde yıldızlar ve dolunay etraftaki hengameyle alay edercesine sakinlerdi. Yapacak bir şeyim olmadığı için ateşlerden en uzak köşeye oturdum. Yaklaşık bir saat içinde her şey bitmişti. Bina çökmek üzereydi ama bir türlü çökmüyordu. Tam o anda karşımdaki küllerin canlandığını gördüm. Küller canlanıyordu! Küllerden önce ufak bir ateş doğdu. Sonra başında tacıyla kanatlı bir parıltı karşımda duruyordu. Elini bana uzattı. Kalktım ve o eli tutmak için uzandım. Ama tam o anda arkamdan büyük bir uluma geldi ve kendimi büyük bir şeyin altında buldum. Kanım çekiliyordu resmen. Hayır. Kanım yer değiştiriyordu. Benim olmayan bir kanla yer değiştiriyordu. Meleğin inlediğini duydum. Yavaşça karşımda küllere karıştı ve yok oldu.”


Doğulu birkaç gün daha atladı. Öfkesi artmıştı. Her şeyin farkına varıyordu.

“6 Nisan

Hastaneden kaçışımı anlatmanın vakti geldi sanırım. O iğrenç yaratıklar üzerimde deney yapmışlardı. Bir ay boyunca bunlara katlandım. En sonunda Torel adında takım elbiseli bir adam ve yanında birkaç asker beni görmeye geldi. Bana çok eski bir pikap hediye getirmişlerdi. Birkaç da plak. Gülümsüyorlardı. Benimse içimde öfke gitgide büyüyordu. Gördüğüm en güzel şeyden mahrum bırakmışlardı beni. O meleğin yok olmasının sebebi onlar değildi belki de. Ama şimdi suç onların. İki hafta boyunca sık sık ziyaretlerde bulunup benimle iyi geçinmeye çalıştılar. Bir amaç doğrultusunda hareket ettikleri belliydi. Ama sonra bir gün yüzlerinde çok ciddi bir ifadeyle ortaya çıktılar. Beni odamdan alıp bir tren istasyonuna götürdüler. Askerler silahlarını çekti. Ben öfkeden kudurmuş vaziyette, bir hayvanın yaşama içgüdüleriyle sıçradım. Askerlerin nafile kurşunlarından birisi yanık bacağımı sıyırdı. Acıyı anlatmıyorum bile. Kendimde olduğunu bilmediğim bir güçle koşuyordum. Arkamdan gelen bağırışları ve kurşun seslerini işitmemeye başladığımdaysa şehir dışına çıkmıştım bile.”


Doğulu, sinirden çıldırmış bir halde, defteri çantasına koydu. Etrafta yatan tiplere bakmaya bile tenezzül etmeden hızla lağımın arıtmaya döküldüğü yere doğru koştu. Sona gelmeden ikinci sapaktan sağa döndükten sonra Ver Kindra’nın dairesine gelmişti. Kapıyı çalmayı düşünmeden bir omuz darbesiyle içeri girdi. İçeride gördüğü manzara karşısında donakaldığında, arkasından koşturan iki adamın silahlarını üzerinde hissetmişti bile. Bir tanesi “Yere yat! Hemen!” diye bağırmıştı bile. Ama o kendini çabuk toparladı. Karşısında elleri önünde toplanmış yerde oturan ve oralarda değilmiş gibi görünen Ver Kindra vardı. Sesini en yüksek perdeden ulaştırmaya çalışarak bağırdı.

“Seni pislik herif! Kendi aşağılık dürtülerine herkesi dahil etmeye çalışıyorsun. Ama o dahilin içinde sen bile yoksun. Sen korkağın tekisin!” Korumalar tam ateş etmek üzerelerken Doğulu bir kelime daha haykırdı. “İnsan!” Gümüşe bulanmış iki yağlı kurşun omurgasına saplanıp parçaladığında, çekilen kanının tekrar yerine geldiğini hissetti doğulu. Yüzüstü yere yığılırken küllere karışan ellerini meleğine uzatmayı başarmıştı.

**

Ver Kindra ikinci göz kapağını çoktan açmış olan biteni izliyordu. Doğulu gelmişti. Beklediği buluşma gerçekleşmek üzereydi, ancak hamle yapmadan önce düşünmesi gerekiyordu ve iyi ki de böyle yapmıştı. Zohan ve Tero içeriye tam zamanında girip, belki bir saniye gecikmeyle tetiğe basmışlardı. Doğulu’nun dudaklarından dökülen insan sözcüğü kurşunlardan daha tehlikeliydi.

Kindra gözleri kapalı olduğu halde yerden kalktı, yavaşça arkasını dönüp koltuğu çekti ve yerine oturdu. Sehpadan gözlüğünü alıp taktıktan sonra gözlerini açtı. Her şey eski haline dönmüş gibiydi. Ama yine de içinde bir huzursuzluk vardı. O ikisi hala arkada ellerinde silahlarıyla bekliyorlardı. Gözlüğünün camı görüntüyü yansıtıyordu. Birbirlerinin kulağına fısıldıyorlardı.

“Zohan.” Diye seslendi Kindra, “Dolunay’a ne kadar var?”

“Şey, üç gün galiba.” Diye cevapladı kafası karışık Zohan. Aptal bir maymuna benziyordu. Yüzünde kesmediği sakallar yerli yersiz fırlamış, siyah noktalardan burnu görünmez olmuştu. Saçlarıysa neredeyse omzuna geliyordu. Tero kardeşine çok benziyordu, sadece onun saçları daha kısa ve sarıydı. Ve, o kadar aptal değildi.

“Neler oluyor Kindra?” diye sordu Tero. Ver Kindra yavaşça başını salladı. Sır veriyormuş gibi fısıldayarak konuştu.

“Üç gün. Doğru. Üç gün. Üç gün sonra, yüzyıllık bekleyişiniz son bulacak. Meleksizler kendilerini gösterecek. Herkese haber verin. Planı bir ay erkene alıyoruz.”
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Elerki - 18 Aralık 2009, 01:28:11
Amras Ringeril,

'Aman Tanrı'm!' diyerek kısa yorumuma başlıyorum. :)

Sorular oluşturuyorsunuz. Onları cevaplayıp yenilerini doğurmalarını sağlıyorsunuz.

Yazı boyunca her şeyi, kelimelerinizin rehberliğiyle, rahatlıkla canlandırabiliyorum kafamda.

Acilen devam... :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: mit - 18 Aralık 2009, 13:41:14
Ne yorum yapsam bilemedim. Hikayen süper, orası su götürmez. Bir çırpıda okuyuverdim yine. Ama hep aynı şeyi, yani harika olmuş, cümlesini yazmak da istemiyorum :) Harika olmuş ;)

Tek bir noktada karışıklık yaşadım; Doğulu ile ilk bölümdeki kişi aynı sanırım. Tabii yanlış anlamadıysam?

Ellerine sağlık...
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 18 Aralık 2009, 16:19:45
Teşekkürler.

Evet ilk bölümde günlüğü yazan kişi Doğulu. Ona bir isim vermedim. Meleğini seven ve insan olmaktan gurur duyan birisi. Ama insan değilken bile kendisini insan olarak görüyor. Daha sonra doğudan geldiğini öğrendiğimiz için ismi Doğulu olarak kaldı.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 26 Aralık 2009, 17:02:47
-5-

Mihael, elini savurdu ve önündeki görüntüyü yok etti. Işıktan saraylarında sonsuzluğun tadını çıkaran melekler, aşağıdaki karmaşayı neredeyse hiç önemsemiyorlardı. Mihael onlardan birisi değildi. Sonsuz bilgelik ve kuvvetinin başlarındaydı. Ölüm ve yaşamın zincirlerine rehin olmayan bir melek için bile gençti. Bir melek doğduğunda, bir insan da doğarmış derler. Gökyüzündeki o yıldıza da o melek yerleşirmiş. O insan öldüğünde melek onu da alıp kendi diyarına götürmek için gelirmiş. İşte o zaman o yıldızın kaydığı görülürmüş gökyüzünde. Bu yüzden yıldız kaydığında herkes gelen melekten bir dilekte bulunur.

Genç melek, insanına nasıl yardım edeceğini bilemiyordu. Ölüm. Bu kadar yakınken, onun korkusu o dünyaya inmekti. O kadını almak için bile olsa o dünyaya inmek istemiyordu. Yaşamın zevkiyle donatılmış kanatları, ışıkla yoğrulmuş yüzü, bilgelikle giydirilmemiş, üryan bedeniyle tezat içinde, Mihael gökyüzüne yükseldi. Meleklerin artık aşağıları da görmelerinin vakti gelmişti.

O’nun konseyinin acil toplantısı, meleklerin zihinlerinde canlanmış ve eskilerin dehr dedikleri sürede herkes oradaydı. Onlarca melek cismen ışıktan sarayda varolmuş. Yüzlercesi, cismin ötesinden kendi saraylarından tartışmaya katılmışlardı. Mihael baş köşede üryan bedenini bilgi ve zeka giysisiyle giydiriyor, mertebe artırıyordu. Daha sonra da nihai kararı açıklamak üzere ayağa kalktı.

“Ben, aşağı dünyanın insanı Lefene Roltor ile bütün melek Mihael, nihai kararı açıklıyorum. Bundan böyle melekler kayıtsız kalmayacaklar. İnsanların milyonlarca yıllık körlüklerine, inatla mücadele ettikleri meleksizliklerine karşı, melekler direnecekler. Kendilerini tanıtacaklar. İnsanlar, yalnız olmadıklarını anlayacaklar ve onlar da üzerlerindeki bez parçalarına biat etmeden önce üryanlıklarını bilgiyle gizleyecekler. İyilik ancak böyle ortaya çıkar..” Tam o anda içeride gür bir ses duyuldu. Yukarılardan, salonun üstünden tüm ışıklardan parlak bir ışık indi ve cisim buldu. Karşılarında Seraphim vardı.

“Ben, aşağı dünyanın insanı Ver Kindra Noledra ile bütün melek Seraphim, hepiniz beni tanıyorsunuz. Ben bu kararlara karşı çıkıyorum. Görevim, O’nun tahtını korumaktır. Bizlerin görevleri budur. Bizse şimdi O’nun iradesi dışında uyumu bozmak için kararlar alıyoruz. Bunu da iyilik adına yapıyoruz..” Seraphim’in sözleri yankılanırken, Mihael korkmadan ayağa kalktı.

“İyilik O’nun iradesidir!”

“Sessizlik!” Diye gürledi Seraphim. “Buraya ağız dalaşına gelmedim. İrade denen şeyi yaratana karşı irade savunması mı yapacaksın? Uyumu bozmayın! Dünya kendi ayakları üzerinde durmak zorunda. İyilik dediğinizin değerini mi unutturacaksınız? Kötülüğün olmadığı bir dünyada iyiliğin ne değeri olur. Meleksizlerden korkmayın, onlar meleklerin değerini kanıtlayacaklar. Bu kararlar uygulanamaz. Gabriel’i gördünüz. O Doğulu önce onu sürgüne yollattı. Sonra meleksizliği yetmedi, küllere karışıp Gabriel’i yok etti! Tüm meleklere aynısı mı olacak. Bizler insan doğasına müdahale için burada değiliz. Onlar oradalar biz burada. Böylece bütünüz. Aynı seviyeye indiğimizde birbirimizi tamamlayamayız.”

Mihael söyleyecek söz bulamıyordu. Karşısında muhteşem giysileri, muhteşem ışığıyla Seraphim duruyordu ve herkesi çoktan kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Kararlar sonsuza karıştı, dehrde olan biten eskiye döndü ve Mihael kendini vaktinden önce aşağıya inmek zorunda hissetti. Meleksizler kazanmamalıydı.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Elerki - 26 Aralık 2009, 17:52:35
Amras Ringeril,

Aynı güzellikte sürüyor! Upuzun bir kurgu olmalı bu. Olmalı! Seçtiğiniz konu çok farklı, orijinal bence. Çok da güzel işlemektesiniz. Hemen bitirmeyin lütfen. Arada açıp okuruz işte ne güzel. :)

Bu arada, Seraphim beni de yanına çekti -yarattığın karakter cidden yanına çekiverdi. Anlatım da oldukça iyi. :)

Tebrik ederim! Devamını bekliyorum!
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 26 Aralık 2009, 18:17:18
Teşekkür ederim, iyinin ya da kötünün basit bir ayrımını yapmaktansa böyle açıklamalarla bir o tarafa bir bu tarafa çekmek istemiştim. Teşekkür ediyorum tekrar :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 09 Ocak 2010, 17:06:44
Spoiler: Göster
Aslında bu bir ara bölüm. Hikayeyi devam ettirmeden önce bazı soruları cevaplamak istedim. O yüzden asıl kurgu işleyişine pek uymuyor. İyi okumalar :)


Yeni Doğan

“Bu yöntem hala deneme aşamasında biliyorsunuz ki.”

Son zamanlarda yüzde yüz kısırlık teşhisi konan iki insanın bile, cinsel ilişkiyle çocuk yapması mümkün hale gelmişti. Ancak bu yöntem sonucu doğan çocuklarda ufak sorunlar oluşabiliyordu. En ilginç vaka üç yıl önce doğan bir çocuktaydı. Bacağının tam ortasında koca bir delik bulunuyordu çocuğun ama yürüyüşünde herhangi bir kusur yoktu. Dış görünüm olarak bozulmalar hayati fonksiyonlara etki etmiyordu.

Kristin ve Joel için ise bu yöntem çok önemliydi. İlk kez tanışmaları yıllar önce bir üniversite hocası olan arkadaşları tarafından olmuştu. Aslında ilk deneklerden biri olmuşlardı. Birkaç başarısız denemenin ardından, Kristin hamile kalmıştı. İkisi içinde çok mutlu günlerdi. Bilim dünyasında da bir çığır açılmıştı böylece. Bu, kusursuz insanların üretilmesi için bir aşama olacaktı. Eğer çocuk istenen şekillerde dünyaya gelirse, kim bilir, belki de beyin hücreleri bile şekillendirilebilen bebeklerin doğumu gerçekleşebilirdi.

Ancak mutlulukları çok uzun sürmedi. Bir gün Joel iş çıkışı arabasına binmek üzereyken öldürülmüştü. Polis, Kristin’in onu görmesine izin vermemişti. Başı kesilmiş ve vücudunun üzerine vücudunun yarısı kül olmuş bir melek çizilmişti. Bu yıllardır şehrin en büyük korkusu haline gelen  ve kendilerine Meleksizler diyen terör örgütünün işaretiydi.

Günler sonra çocuk doğduğunda Kristin ikinci şoku yaşamıştı. Çünkü doğan çocuk mükemmel olmaktan öte kördü. Aslında bir gözü deniz mavisiydi ancak diğer gözü tamamen beyazdı ve görmesi imkansızdı. Yine de doktorlar görüş problemleri yaşamadığını sadece hafif göz bozukluğu olduğunu söylediklerinde anne biraz sakinleşmişti. Çocuğa kan donduran anlamına gelen Ver Kindra ismini vermişti. Neden bu ismi verdiğiniyse kendisi dahi bilmiyordu.

Aradan geçen birkaç yıl çocuğun şaşırtıcı derecede hızlı gelişimini gözler önüne sermişti. Normal bebeklerden çok daha önce konuşmayı ve yürümeyi öğrenmiş, dört yaşına girmeden okumayı sökmüştü. Kristin bu ilginç çocuğuyla gurur duyuyordu. Altı yaşına geldiğindeyse Kamanta adında siyahi bir adam çıkagelmiş ve çocuğu özel bir eğitim merkezine almak istediklerini söylemişti. Kristin itiraz edince de hiç acımadan Ver Kindra’nın gözleri önünde öldürmüştü.

Ver Kindra yıllar boyunca Kamanta’nın yanında eğitim gördü. Ona olan kişisel nefreti ve intikam hırsı. Tüm dünyayı tehlikelere sürükleyebilecek büyüklükteydi. On yedi yaşına geldiğinde bir şey fark etmişti; tüm insanlar bir nitelikle doğuyorlardı. Gerçeği ve kendilerini görme niteliği. Ancak bunu fark edebilenlerin sayısı çok azdı, hatta şu ana kadar kendisi ve kız arkadaşı Dárek dışında fark edene rastlamamıştı. Herkesin, her yeni doğanın bir meleği vardı. Ve o melek kişinin hareketleri doğrultusunda yaşıyor büyüyor ve giyiniyordu. Birbirlerini tamamlıyorlar ve birbirlerini tanıyorlardı.

Melek ondan çok daha yüce ve bilgeydi. Çünkü melek insanı biliyor, insan meleği bilmiyordu. Bilgeliğin muazzam gücü meleklerde sonsuza ulaşabiliyordu. İşte o an, Kindra’nın hayatında nefret ettiği bir varlık daha olmuştu. Kendisinden çok şey bilen, Seraphim.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Elerki - 09 Ocak 2010, 17:18:43
Amras Ringeril,

Normalde melek insanı biliyor ama insan meleği bilmiyorsa; Ver Kindra meleğini biliyorsa, bilebilen iki kişiden biriyse... Çok ilginç anlamlar çıkıyor bu 'yücelik ve bilgelik' konusunda.

Güzel gidiyor gerçekten. :) Tebrikler tekrar...
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 09 Ocak 2010, 17:31:05
Ver Kindra önemli bir karakter olmaya başladı benim için. Kendisine biraz derinlik kazandırmak istiyorum.

Çok teşekkürler, okuyan Elerki :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: deanna - 09 Ocak 2010, 17:48:29
Bu ara bölümle bir çok soruma cevap bulmuş oldum.
Çok güzel devam ediyor tebrik ederim :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 09 Ocak 2010, 17:57:03
Ben de okumaya devam ettiğiniz ve yorumladığınız için teşekkür ederim :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: mit - 12 Ocak 2010, 23:01:41
Ver Kindra'nın kişiliğini kazandığı bölüm olmuş bu. Daha önceki bölümlerde bırakın fiziksel özelliklerini daha kadın mı yoksa erkek mi olduğunu bile bilmiyorduk. O yüzden iyi bir bölüm olmuş. Teşekkürler...
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 12 Ocak 2010, 23:29:18
Fiziksel özellikleri anlatmıştım 3'te :P Neyse, bu bölüm pek iyi olmamış zaten, epey hata varmış fark ettim şimdi. Bu tarz yazmamıştım daha önce biraz toparlamam için zaman lazım. Takip ettiğiniz için teşekkür ediyorum :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Elerki - 17 Şubat 2010, 13:55:07
Amras Ringeril,

Yahu bunu yazıyordunuz ne güzel! Devamı nerede? :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 17 Şubat 2010, 14:03:26
Araya bir çok başka şey girdi ve açıkçası bunu biraz unutmuştum. Gerçi üzerine bir kaç şey düşünmüştüm ama uzun soluklu hikaye konusu biraz zor geldi bana. Çok yakın bir zamanda devamını yazmaya çalışacağım.

Teşekkür ediyorum, Elerki :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 17 Şubat 2010, 16:08:04
Spoiler: Göster
 Hemen hazırladığım notlardan bir bölüm oluşturdum, uzun sayılabilecek bir bölüm. İlk bölümde bahsi geçen 28 Mayıs gününü anlatıyor. Yine bir ara bölüm sayılır, ama soruların cevaplanması için önemli. Buyrun


28 Mayıs

“C26 temiz, D sektörüne geçiyorum.” Telsizden gelen sesler ormanın içinde arı vızıltılarını rahatlıkla bastırabiliyordu. Tam on ik asker tam teçhizatlı bir şekilde ses çıkarmamak için bir çaba sarf etmeden on iki ayrı bölgede ormanı tarıyorlardı. Doğulu, saklanmasının mümkün olmadığını biliyordu. Askerlerin termal kamerayla güçlendirilmiş kaskları, ellerinde özel tasarlanmış sılahları ve sırtlarında da acil bir durum için alev püskürtücüleri vardı.

Doğulu buraya gelirken bir tepenin üzerinden çok yakındaki o köyü görmüştü aslında, oraya sığınmak kendisi için daha iyi olurdu ama insanlara zarar vermek istemiyordu. Küçük bir köye sığınmak bu vahşilerin gazabından kurtulmak için yeterli sayılmazdı. Modern canavarlar bütün köyü alevler altına alırlardı. Ancak şimdi de ormanı yakmayı planlıyorlardı. Saklandığı ağaçtan yavaşça indi Doğulu.

Hayvani içgüdülerini kullanarak köyün olduğu bölgeye doğru sürünerek gitmeye başladı. En azından üç askerin çok yakınından geçmesi gerekeceğini biliyordu. Belki de birilerini öldürmesi gerekecekti. Ancak plastik, akü ve benzin kokusu çok yoğundu. Doğulu hepsinin birbirinden haberbar olduğunu biliyordu. Herhangi biri öldüğü anda diğerlerinin bundan haberi olacaktı ve peşine düşeceklerdi. Aralarından sessizce geçmeliydi.

Ağaçların yardımıyla bir kaç metre süründükten sonra İki askerin yanyana kontrol ettiği bir noktayı görüş alanına aldı. Daha solunda bir bölgede bulunması gereken asker oraya gelmişti. Doğulu yaklaşırken ufak bir sincap görmüş ve onu o bölgeye doğru sürmüştü. Sesi duyan askerler de hemen oraya ilerlemişlerdi. Şimdi önünde yaklaşık yirmi metrelik bir açıklık vardı. Yine de tam ortasından bile geçse en yakın askere yalnızca on metre uzaklıkta olacaktı. Hızlı olmalıydı.

Hemen ağacın arkasında fırladı ve olabildiğince sessiz bir şekilde askerlerin oluşturduğu zinciri geçti. Başarmıştı. Çok kolay olmuştu. Tüm  askerleri geçmişti ve neredeyse hiç zorlanmamıştı. Doğulu yaklaşık yüz metre koştuktan sonra ormanların seyrekleştiğini fark etti. Durdu ve bir ağacın altında dinlenmeye başladı. Neler oluyordu böyle? Bir yanda yaşamak vardı diğer yanda da ikinci ihtimal, o da ölmek. Bütün bunlar insan olmak kavramından doğmuştu. Doğulu bir insan değildi. Bunu fark etmişti, o yangında sonra bir şeyler değişmişti. Gördüğü muhteşem güzellik o an kendisine insan olduğunu hissettirmişti ama şu anda o histen eser yoktu. O güzellik yok olmuştu. Kendisine bahşedilmiş güzelliği kendisinden almışlar ve onu bu çirkin, hayvani yaratığa dönüştürmüşlerdi. Kendini bir köpek gibi hissediyordu, her şeyi burnunun doğrultusunda yapıyordu.

Bu düşünceler içindeyken, Doğulu bir koku hissetti aniden. Arkasında, sürtünme ve yağın alev aldıktan sonraki kokusunu duymak mümkündü. Hemen başını eğdi ve arkasındaki ağacın kendisini delen kurşunla inlediğini hissetti. Hızla kalktı ve tekrar koşmaya başladı. Kurşunlar yağıyordu resmen. Bir tanesinin bacağını sıyırdığını hissetti. Uzun süre koşup açıklığa çıktıktan sonra gördüğü ilk kayanın arkasına gizlendi doğulu. Askerlerin ayak seslerini duydu. Şimdi kaçacağı hiçbir yer kalmamıştı. En fazla üç yüz metre yakında köyün ilk bir kaç evi bulunmaktaydı. Korkmuş insanların salgılarını bile algılayabiliyordu doğulu. Bir çok erkek ellerinde tüfeklerle bu tarafa doğru koşmaktaydılar. Doğulu her şeyin bittiğini hissetti.

Ancak bir hata vardı. Köylüler kendisine doğru değil askerlere doğru koşuyorlardı. Yaklaşık yetmiş kişi, ki aralarında çocuklar da vardı, ellerinde eski tarz tüfeklerle askerlerin karşısına geçmişlerdi. Ve bir ses duydu doğulu. İhtiyar bir adam konuşuyordu.

“Defolun gidin! Kim olduğunuzu bile bilmiyoruz. Biz kendi halinde bir köyüz. Gidin tatbikatınızı başka bir yerde yapın.” Doğulu bir ümit sezdi. Yavaş adımlarla köye doğru ilerlemeye başladı, bu kargaşada askerlerin kendisini fark etmeleri mümkün değildi.

“Bak ihtiyar. Bir yaratığı kovalıyoruz, az önce buradaydı. Köyünüze kaçtı. Çok tehlikelidir.”

İhtiyar tüfeğini doğrulttu.

“Biz kendimizi savunmayı biliriz. Sana mı soracağız? Defol git.”

Doğulu kendini bir ahıra saklamıştı. Artık sesleri duymuyordu. Ama tartışmanın şiddetlendiğini fark etmişti. Birazdan kavga çıkardı. Hemen arka kapıdan çıktı ve hızla köyün içlerine doğru koştu. Ancak tam o sırada bir kurşunun ayağının yanına saplandığını gördü, dönüp baktığında kalabalıktan sıyrılmış bir askeri gördü. Silah sesi herkesi oraya döndürmüştü. Bağırış çağırış içinde herkes köye doğru koşmaya başlamıştı. Doğulu hemen en yakındaki eve koştu ve kapıyı kırıp içeriye girdi, Televizyonun karşısına oturmuş, kırmızı montlu küçük sarışın bir kız çocuğu ne olduğunu anlamamış, kendisine bakıyordu. Fazla korkmuş görünmüyordu. Yalnızca şaşırmıştı.

“Sen kimsin?” dedi kız.

“Sessiz ol!” diye bağırdı doğulu ve hemen kızı kucağına alıp dışarı çıktı. Herkes ellerinde silahlarla çevresini sarmıştı.

“Sakın bir şey yapmaya kalkmayın. Kız ölür!” diye bağırdı doğulu. Şimdi kızın korktuğunu hissetmişti .Ama daha çok üzgün gbi görünüyordu. İhtiyar bağırınca tüm köylüler silahlarını indirmişlerdi. Yalnıca askerler tutuyordu. Doğulu yavaşça evin kenarına geldi. Ancak beklemediği bir şekilde, askerlerin bölük liderinden bir kurşun elini sıyırık evin duvarına saplandı. Kız ani bir çığlık attı Doğulu sinirden köpürmüştü ve hızla kızın boynunu kırıp kafasını kopardı. Bu sırada kızın ağzından dökülen üç kelimeyi duyabilmişti.

“Sen insan değilsin.”

Doğulu evin arkasına kaçmış ve insan olmaktan çok uzak bir şeye dönüştüğünü fark etmişti. Bir kurt olmuştu şimdi. Beyaz vahşi ve ağzı kan içinde bir kurt. Hızla dağa doğru koşup, gözden kaybolmuştu.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: mit - 17 Şubat 2010, 16:25:45
Temponun hiç düşmediği, harika bir bölüm olmuş bu. Baştaki günlük tarzı kısıma da ışık tutmuş ayrıca. Uzun bir aradan sonra bu hikaye ile ilgili bir şeyler görmek güzel, bıraktığını düşünmüştüm. Kalemine sağlık...
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Elerki - 17 Şubat 2010, 16:38:11
Amras Ringeril,

Teşekkür ederim! Bekliyordum ve arada dürtmek iyi oluyor demek ki! ;D

Dediğiniz gibi, bir ara bölüm, bilgi verdi ve çok uygun bitti. Güzel de bitti. Karakterimizin altyapısını oluşturan bir şeyi daha görmüş olduk. :)

Tekrar teşekkürler, elinize sağlık.

Yalnız, bununla kalamaz. Devam! :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: deanna - 17 Şubat 2010, 16:43:48
Sağlam bir bölüm olmuş, tebrik ediyorum :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 17 Şubat 2010, 18:58:09
Hepinize teşekkür ediyorum :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 21 Şubat 2010, 15:42:44
Spoiler: Göster
Uzun süre sonra Meleksizleri ana kurgusunda devam ettiriyorum. Bir çok şeyin açıklığa kavuştuğu bir bölüm oldu ve şu ana kadar yazdıklarımın en uzunu. Umarım hoşunuza gider, iyi okumalar :)


-6-

Lefene duasını bitirmiş karşısındaki eski tabloya bakmaktaydı. Eskilerin kahinlerinden Hedro adında birine ait olan bu tabloda bir melek arkasındaki küllere dönüşen meleklerden sıyrılmış, bulutları yararak aşağıya, dünyaya doğru inmekteydi. Yüzü nurdan görünmüyor, üzerinde ise muazzam elbiseler taşıyordu. Hedro, Hıristiyan bir kahin olduğu için, meleğin elindeki kitap da muhtemelen İncil’di. Kilisenin ön duvarını bu tablo süslemişti. Kadın yıllardır belediye işçilerinin bile uğramaktan çekindikleri yeraltına gitmek için izni koparmıştı ancak içindeki korkuyu da yenmesi gerekiyordu. Dindar birisi olmamasına rağmen kiliseye gelmişti. Bunun da pek işe yaradığı söylenemezdi.

Lefene’in amacı aslında işnii daha çabuk bitirmekti. Bu saçmalıklara fazla inanmıyordu zaten. Yeraltına inmek yalnızca birazcık kokmasına sebep olacaktı. Orda hiçbir şey bulabileceğini sanmıyordu. İddia edilen yerlerden bir kaç görüntü alacak. Not tutacak, farelerden korkup bağıracak, pisliğe düşmemek için dikkatli adımlar atacak, sonra da geri dönecekti. Makalesini yayımladığındaysa artık bu olay kapanacaktı. Çıkarcı pislik Zidna Torel hakkında ise soruşturma başlatılacaktı. En azından Lefene bunun için çabalayacaktı.

Zidna Torel, Devlet Özel Güvenlik Örgütü’ne girmeden önce büyük bir şirketin ceosuydu. Wingers isimli şirket silah pazarlıyordu ve Torel’in kendisine bir ordu kurmaya çalıştığı söylentileri çıkmıştı. Geliştirdiği teknikle insan ruhunu parçalara ayırıp, bedeni bir kuklaya dönüştürebildiği efsaneleri doğmuştu. Lefene buna inanmamıştı ama Torel’in aşırı popülerliği yüzünden kendisiyle konuşması gerekmişti. O günü çok iyi hatırlıyordu.

Şirket binasının en üst katındalardı. Bir göz şeklinde döşenmişti ve açılıp kapanabilir bir tavana sahipti. İnsana bir gözlemevi hissi veriyordu. Mutlaka iki güvenlik görevlisi bulunuyordu. Ama Lefene nedense Zidna’nın buna hiç ihtiyacı olmadığını hissetmişti. İlk defa Kurtadamlardan bahsedildiğini o gün duymuştu.

“Hahaha, insan ruhunu parçalara ayırmak mı?” herif gerçekten eğlenmiş gibi kahkahalar atıyordu. “Hayır, elbette o kadar uçmadım. Ama tamam, Lefene, sen sevdiğim bir gazetecisin. Sana bir şey söyleyeyim. İnsan ruhunun derinliklerini keşfettim diyebilirim. Ve sanırım yönelimleri nelerin belirlediğini biliyorum. Ayrıca daha ilginci, efsanelerdeki kurtadamlar gerçek.” Adam bunu o kadar rahat söylemişti ki konuşmanın devamında Lefene adamın dalga geçtiğinden neredeyse emindi.

“Şöyle ki, onlar bir şeyin eksikliğini hissediyorlar. Onları insan yapan bir şeyin. Şu bir kaç senedir cinayetler işleyen örgüt var ya, Meleksizler. Her biri kurtadamlardan oluşuyor.”

Lefene bu haberi ilk yayınladığında olay olmuştu ve hmen ardından Zidna Torel şirketi satmış bir kaç yıl ortadan kaybolmuş ardından Devlet Özel Güvenlik Örgütü’ne Bilgilendirme Komisyonu başkanı olarak girmişti. Örgüt bir kaç ay içinde Kurtadamların varlığını resmen onamış ve görüldükleri yerde öldürülmelerini emretmişti. Ama Lefene satılan Wingers şirketinden orduya silah yağdığını biliyordu. Hepsi Torel’in oyunuydu!

Torel dünyanın en zeki insanıydı. Resmen çocuk hikayelerini devletin gündemine sokmuş, ve onlar üzerinden zengin oluyordu. Başka bir amacı olmalı diye düşündü Lefene arabasından inerken. Yeraltına gireceği noktaya gelmişti. Karşısında iki polis duruyordu. Ellerinde kapak anahtarları vardı.

“Oraya girmeyi gerçekten istiyor musunuz efendim?” dedi birinci polis, diğeri kapağı açarken.
“Teşekkürler.” Dedi kadın ve cevap vermeden kapaktan içeri girdi. Dikkatli bir şekilde merdivenleri inip, nemli zemine ayağını bastığında içini bir ürperti kapladı. Hemen yukarıdaki polislerin verdiği kaskın fenerini yaktı. Yukarıya baktı. İki polis kendisine el işaretleri yapıyorlardı. Orada bekleyeceklerdi o dönene kadar. Lefene kendisinden emindi. İki saat içinde dönmezse polisler gelecekti zaten peşinden. Üzerinde izleme cihazı vardı. Kaybolması mümkün değildi.

Fenerin ışığında önce sola sonra sağa baktı Lefene. Burnunun tarifiyle daha temiz havanın bulunduğu sol tarafa doğru yöneldi. Aslında içerisi sandığı kadar pis değildi. Fazla kokmuyordu ve yerler yalnızca nemlenmişti. Biraz kayıyordu yerler ama yürümesi de çok zor değildi.

Yaklaşık yirmi dakikalık bir yürüyüşte yerlerde gördüğü ufak giysi parçaları dışında bir şeye rastlamamıştı Lefene. Bir kaç fotoğraf çekmiş ve şaşırtıcı bir şekilde orada bulunan sandalyeye oturmuştu. Bununla kalmıyor sandalyenin önünde bir masa da bulunuyordu. Üzerinde ışığı yanan bir lamba vardı. Lefene ilk kez endişelendiğini hissetti. Ama kimse yok gibiydi ve ses de duymuyordu. Kulaklarından gelmeyen, zihninin içinde yankılanan bir ses duyana kadar dinlendi.

Lefene Roltor. Benliğimi tamamlayan insan. Bana gel.” Diyordu ses. Kadın bunu kendisinin düşünmediğini biliyordu. Ürkmüştü.

“Kim var orda?” diye fısıldadı.

“Ben Mihael. Beni yalnızca gerçekten istersen görebilirsin. Ve böylece yanına geleceğim.” Ses artık kulaklarına da hitap etmeye başlamıştı. Lefene garip bir güven hissetmişti Mihael’e karşı. Sanki onu yıllardır tanıyordu. Babasından, annesinden, eski eşinden, çocuklarından bile yakındı sanki kendisine.

“Seni görmek istiyorum.” Dedi Lefene.

Ve bir anda karanlık lağım yok oldu. Göremediği bir şeyin yokoluşunu hissetmişti Lefene. Bu her şeyin yokolduğu anlamına geliyordu. Korkmuştu, üzüntü duyuyordu. Etrafını ışık kaplamaya başladı. Karanlıktan bu kadar parlak ışığa çıkmanın etkisiyle kör olduğunu hissetti kadın. Hiçbir şey göremiyordu.

“Beni hisset” dedi ses.

Ve Lefene gözlerini açtı.

Boşlukta, sonsuz özgürlük ve mutlulukta Lefene karşısında hayatı boyunca gördüğü en güzel varlıkla birlikte uçuyordu. Tarif edilemeyecek bir güzelliğe sahipti Mihael. Bir melekti o, kanatları vardı. Muhteşem hiysiler giymişti, sarı saçları ve hiçbir insanda bulunmayan güzel bir yüzü vardı. Aslında yüzü ışıktan görünmüyordu. Bunu yalnızca Lefene hissediyordu.

“Sen nesin?” diye sordu zorlukla.

“Ben seni tamamlayan meleğim. Her insanın bir meleği vardır. Yalnızca onları göremezler. Görmek istemezler, böylesi daha kolaydır. Kimse bütün bir varlık olmak istemez. Çünkü o zaman bazı sorumlulukların altına girmeleri gerekir. Melekler de öyle Lefene. Çoğu insanlarla muhatap olmak istemiyor. Çünkü mutlular, huzurlular. Hiçbir şey yapmak zorunda değiller. Melekler insanların etkisinde yaşarlar Lefene. Eğer bir insan ölürse bir melek de ölür. Ama bu ölüm sizinki gibi değildir. Melek insanın ruhunu toparlamak için bir güce dönüşür. Ruh salonlara dolduğunda melek de düzeni koruyan kainat ruhunun bir parçası olmuş olur. Meleklerin yaşantıları basittir Lefene. Sizi hiç düşünmezler.”

Lefene’in gözünden bu muhteşem ses karşısında bir damla yaş geldi.

“Peki sen niye burdasın?”

“Ben onlardan değilim. Onlara karşı geldim. Sana yardım etmek istiyorum. Meleksizler gerçek Lefene. Onlar tüm meleklere ve insanlara düşmanlar. Onlar lanetlenmişler. Öldüklerinde ruhlarını taşıyacak bir melekleri yok. Benliklerini koruyup da meleklerini yok edenler sonsuz cezaya mahkumdurlar. Çünkü o melekler kainatın ruhuna asla karışamayacak ve hiçlikte yok olup gidecek.”

“Neden? O zaman neden Meleksizler var?”

“Ah, bunun cevabı benim cevaplayamayacağım kadar basit Lefene. Çok somut. Bir insanın güç arzusu yüzünden varoldu hepsi. Biri diğerine bulaştırıyor bu pandemiyi. Lakin hepsine suçlu diyemeyiz. Benlikleri parçalandıktan sonra, hayvani içgüdüler onları çekip yok ediyor. Vahşi birer canavara dönüşüyorlar. Onlar artık masum bilinçli varlıklar olmaktan çok uzaklar. Bugün, dolunay günü. Çok kötü şeyler olacak. Bunu durdurmalıyız.”

“Ben ne yapabilirim ki?” dedi Lefene bu huzur ve mutluluğun bitmesini istemiyordu.

“Fedakarlık yapacaksın. Başkalarının geleceği ve umudu için, şu anda bulunduğun özgürlük ve huzur ortamını terk edeceksin. Beni onlara götüreceksin.”

“Bu zor değil. Burası zaten bana ait değil. Sana ait.”

“Bana da ait değil. Bu ortak bilincimiz. Haydi, şimdi beni canlandır.” Dedi Mihael ve her şey kayboldu. Lefene kendini sandalyeden düşmüş, pis kokan zeminde yatar halde buldu. Kask başından yuvarlanmıştı. Hemen kendini toparladı ve kaskı taktı. Az önce yaşadıkları gerçekti, rüya değildi. O halde, Mihael’i nasıl canlandıracaktı.

Ufak bir fedakarlık.

Lefene cebinden küçük çakısını çıkardı. Ve hiç düşünmeden bileğini kesti. Kan oluk oluk akmaya başlamıştı. Ama aktıkça düzenli bir şekilde gidip karşısında birikiyordu. Biçim alıyordu. Lefene gözlerinin karardığını ve başının döndüğünü hissetti. Ve sonunda yığıldı.

“Seni almaya geleceğim.” Dedi Mihael. İnsan formundaydı. Üzerinde beyaz eskilerden kalma giysiler vardı. Sarı saçlı temiz yüzlü, güçlü ve oldukça kendinden emin görünüyordu. Sırtında iki tane büyük kılıç taşıyordu. Kapüşonunu başına geçirdi. Lefene’in alnına bir öpücük kondurdu ve kararlı adımlarla masayı geçip, karanlığa doğru yürüdü.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Baal Adramelech - 21 Şubat 2010, 16:18:10
Bi dakika ya, ne ara 6 bölüm oldu bu? Hiiyaaa!!! Okumam lazım hepsini.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: deanna - 23 Şubat 2010, 17:41:06
İtiraf ediyorum çoğu şeyi unutmuş olmamdan dolayı geri dönüp bütün bölümleri tekrar okudum :)
Çok güzel bir bölüm olmuş tebrik ediyorum ana konu hakkında daha fazla olay görmek güzel :)

Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 23 Şubat 2010, 17:51:38
Unutturduğum için özür diliyorum =) Teşekkür ederim okuduğun için.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Berre - 23 Şubat 2010, 19:00:56
Çok özür dilerim ben de unutmuşum ama şimdi tüm bölümleri baştan aşağı okudum. Kesinlikle müthiş. Yani sürekli ''Çok iyi çok süper'' deyince hiç inandırıcı olmuyor ve güzelde durmuyor ama emin olun ki diyecek başka bir şey bulamıyorum. Durun bir dakika aslında buldum:
''Devamı biran önce gelsin!!!'' :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 23 Şubat 2010, 21:30:24
Teşekkür ediyorum okumanız yeterli :) Başlangıçtaki gibi haftada bir bölüm koymayı düşünüyorum. Gerçi bitime bir iki bölüm kaldı.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: deanna - 01 Mayıs 2010, 21:19:28
Başlangıçtaki gibi haftada bir bölüm koymayı düşünüyorum. Gerçi bitime bir iki bölüm kaldı.

Hmm.. Burada sözünü tutmayan biri var, yanılıyor muyum? :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: LegalMc - 01 Mayıs 2010, 22:03:34
Ben bu konuyu görmemiştim, şimdi yukarı taşındığını görünce okuyayım dedim (E tabi bunda Amras Ringeril'in elinden çıkmasınında payı var :) ). Gerçekten çok çok iyi! Aklımda soru işaretleri hala dolanıyor. O "bir iki" bölümü sabırsızlıkla bekliyorum :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 01 Mayıs 2010, 22:26:47
Hmm.. Burada sözünü tutmayan biri var, yanılıyor muyum? :)

Hakikaten öyle. Çok özür diliyorum tekrar, uzun süre (iki buçuk üç ay kadar) boyunca herhangi bir şey yazamadım. Bunun içine Meleksizler de dahil. Bir daha söz vermeyeyim ama şimdi tekrar başladım, yakın zamanda devam ettirmeye çalışacağım, umarım aynı havayı yakalayabilirim.
 
Ben bu konuyu görmemiştim, şimdi yukarı taşındığını görünce okuyayım dedim (E tabi bunda Amras Ringeril'in elinden çıkmasınında payı var :) ). Gerçekten çok çok iyi! Aklımda soru işaretleri hala dolanıyor. O "bir iki" bölümü sabırsızlıkla bekliyorum :)

Teşekkürler ilgi için :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: deanna - 02 Mayıs 2010, 12:18:33
Hakikaten öyle. Çok özür diliyorum tekrar, uzun süre (iki buçuk üç ay kadar) boyunca herhangi bir şey yazamadım. Bunun içine Meleksizler de dahil. Bir daha söz vermeyeyim ama şimdi tekrar başladım, yakın zamanda devam ettirmeye çalışacağım, umarım aynı havayı yakalayabilirim.
 

Hiç önemli değil, bazen olur öyle şeyler. Devam edeceğini duymak güzel, bekliyoruz!
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: mit - 02 Temmuz 2010, 10:04:51
5 ay oldu yahu, nerede bunun devamı? Melekler greve mi çıktı? :P Beklemedeyiz, unuttuk sanma :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 02 Temmuz 2010, 10:57:48
İşte uzun soluklu hikayeleri bu yüzden sevmiyorum, okuyucuya hakaret etmiş gibi oluyorum. altı üstü 1-2 bölüm kaldı ve ben yazamıyorum :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Wanderer - 02 Temmuz 2010, 11:00:30
Amras, bitir de kardeş bana da önerdi mit özelden ;) Bitince okuyayım...

Bitmeden okuyunca da yeni bölüm beklemek sıkıyor insanı, Denge öyle oldu mesela...
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Malkavian - 02 Temmuz 2010, 11:53:27
Amras, bitir de kardeş bana da önerdi mit özelden ;) Bitince okuyayım...

Bitmeden okuyunca da yeni bölüm beklemek sıkıyor insanı, Denge öyle oldu mesela...

Taş geldi :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Wanderer - 02 Temmuz 2010, 16:25:03
Taş geldi :)

Taş değil, dürtükleme, çabuk yaz manasında :D
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 20 Ağustos 2010, 18:07:00
Spoiler: Göster
Peki arkadaşlar, özürlerimi tekrar belirterek en azından ana kurguyu şimdi bitireyim. Pek içime sinmedi ama bir daha yazmayı düşünüyorum zaten :) İyi okumalar.


7. Bölüm - Son

"Savaşın! Savaşın! İnsanların size yaptıkları işkenceler için, sizi bulaştırdıkları bu hastalık için savaşın! Unutmayın, bu yalnızca intikam için yapılacak kişisel bir mücadele değil. Bu, pandeminin sonunu getirecek son savaş. Bu hastalığı hastanelerde düzeltemezler, bizi deney faresi yaparak sonunu getiremezler-"

"Getirmezler!"

"Çok doğru Sinat. Getirmezler. Bizi silah olarak kullanırlar ve bitmek tükenmek bilmeyen çıkar savaşlarının bir parçası yaparlar. Onlara karşı sahip olduğumuz bağışıklığı yok ederler. Kurtulmanın tek yolu hükümeti ele geçirmek! Bugün savaşacağız!"

Onlarca adam dönüşüme saatler kala korkunç çığlıklarıyla yer altını doldurdular. Bir çoğunun elleri, yüzü kıllanmaya başlamıştı. Dönüşüm yavaş işleyen bir süreçti ve Ver Kindra'nın ilaçları sayesinde çok daha az acı veriyordu. Bir çoğu bunun onları kızdırmak için yapılan bir çeşit metabolizma hızlandırıcı olduğunu söylüyordu ama Kindra bunu reddetmiyordu zaten. Sadece onlara acılarını dindirme sözü vermişti, başarmıştı da.

Şimdi kürsüde gülümseyerek kızgın kitlesine bakıyordu. Kimisi ellerinde tüfeklerle, kimisi kılıçlarla ortaçağdan fışkıran bir Cermen kabilesi havası yaratıyorlardı. Bunun gelişmiş insan teknolojilerini durdurmayacağını elbette biliyordu Kindra. Zaten amacı onları savaşarak yenmek değildi. Bu bulaşıcı bir hastalıktı. Dolunay altında öldürülen her asker meleğini kaybedecekti ve onların safına katılacaktı. Savaşçılarına verdiği ilaç sayesinde her birinin zihnine küçük istekler yollayabiliyordu. Onlar bunu daha önce duymuş gibi algılıyorlardı. İlaç, tükürük yoluyla diğer askerlere geçecek ve Kindra oturduğu yerden koca bir orduya sahip olacaktı. Karşısındaki küçük kalabalığa baktı ve reverans verdi. Ardından arkasını dönüp salonuna doğru yollandı.

**

Mihael kısa bir yürüyüşün ardından ellerinde büyük tüfekler tutan iki askerle karşılaşmıştı. Askerler Mihael'in varlığını yadırgamış onu görmezden gelmişlerdi. Öylesine muazzam bir tanıdıklık hissi yaratmıştı Mihael üzerlerinde ki eski zamanlarını hatırlatmıştı onlara. Bir zamanlar meleklere sahip oldukları zamanları. Askerler öfkelenmiş insan kılığına bürünmüş meleğin üzerine kurşun yağdırmışlardı. Ancak hiçbiri zarar verememişti ona. Mihael biliyordu, ete, kemiğe ve kana bürünmüş de olsa Lefene'in ruhu çürümeden ölemezdi.

Kızın ruhunun çürümesi şimdilik mümkün değildi. Çünkü kan kaybından hemen sonra polisler aşağı inmiş ve onu bulmuşlardı. Şimdi ambulansta hastaneye doğru yol alıyordu. İntihar şüphesine rağmen bir bölük asker yer altına indirilmişti. Mihael onların mekana gelmesinin an meselesi olduğunu biliyordu. Daha fazla düşman edinmeden, tüm çürümüş bedenlere hak ettiklerini vermesi gerekiyordu. Sırtına taktığı iki büyük kılıcı çekti ve tek hamlede ilk Meleksizleri yere yıktı.

Meleklerin eşleri dışındaki insanlara dokunması yüce kurallar çerçevesinde yasaklanmıştı. Her dokunduğunda vücudunun o parçası yanıyormuş gibi acıyacaktı. Zarar verdiğindeyse, verdiği acının iki katını hissedecekti. Mihael bilmese de burada Ver Kindra'ya teşekkür etmeliydi çünkü yaratıklar ilacın etkisiyle  çok az acı çekiyorlardı. Yine de Mihael fedakarlığının cezasını yanarak çekecekti.

Bilincine rağmen kendisine doğru saldıran üç kurtadamı daha rahatlıkla öldürdükten sonra diğer koridora girdi. Hissettikleri ona doğru yolda olduğunu söylüyordu. İleride büyük bir meydan olmalıydı, ortasına atlayacak ve kılıçlarıyla tüm yaratıkları doğrayacaktı. Onlara sonsuz yokluğu tattıracaktı. Bir melekte olmaması gereken vahşi arzularının dışavurumuyla ortamdaki tüm canlıları yok edecekti. Onu durdurabilecek hiçbir şey yoktu. Hızla köşeyi dönüp karşısında şaşkınlıkatn dona kalmış onlarca yaratığa doğru sıçradı.

**

Ver Kindra kumandasına bir yumruk attı ve karşısındaki ekranı kapattı. Bir melek gelmişti. Lanet olası bir melek her şeyi mahvedecekti.

Bu nasıl olabilir? Daha önce hiçbir melek insanlara savaş açmamıştı. Tabi, diğer canlılara da. Sanırım benim de bir müttefiğe ihtiyacım var. Artık ordumu korumam imkansız.

Seraf! Seni görmem lazım


Daha düşüncelerini tamamlayamadan kendini o tanıdık satranç tahtasında buldu Ver Kindra. Sükunetinden eser yoktu. Karşısındaki yüce varlık ona utanç değil ölesiye bir nefret hissettiriyordu. Tüm dengeyi yok etmek pahasına tepinerek bağırmaya başladı.

"Lanet olsun sana lanet olsun! O meleğin burada ne işi var! Her şeyi yok ediyorsun. Bana yardım etmeyeceğini biliyordum ve seni en baştan yok etmeliydim. Seraphim'den bir meleğe sahip olmanın hiç avantajı olmaz mı?"

Melek sessizce küfürleri ve hakaretleri dinledi. Bu değişim hoşuna gitmemişti ama bir taraf öfkeliyse, diğer taraf sakin olmalıydı. Yoksa tüm denge yok olurdu.

"Benliğimi tamamlayan insan. Sakin ol. Buna bir çözüm bulacağız."

Dişi bir varlığın sesi Kindra'yı biraz olsun yumuşatmıştı. Ona geçmişi anımsatıyordu.

"Bunun tek çaresi var melek. Gelip onunla savaşacaksın."

**

Mihael tüm vücudunu sarmış iğrenç kan lekelerine baktı. ayaklarının altında onlarca kurt ölü yatıyordu. Meleğin gözleri yaşlarla doluydu. Ellerindeki kılıçları temizleyen tek şey vücudundan akan ter ve gözlerinden akan yaştı. Bir kaç meleksiz karşısında yere çökmüş ağlıyordu. Kurtulmalarının hiçbir yolu olmadığını biliyordu Mihael, ne yaparsa yapsın öldüklerinde yok olacaklardı. Yaşamlarındaysa bu hastalığı herkese bulaştıracaklardı. yavaşça yanlarına yaklaştı.

"Meleksiz bir dünyada yaşam yoktur. Sadece ölüm ve acı vardır." dedi. "Yok olmaya hazır olun."

Kalanları da doğradıktan sonra yolunu bu katliamın sorumlusuna çevirdi. Şimdi gerçekten öfkeliydi. Ver Kindra adlı, tüm dünyanın görmüş olduğu en tehlikeli insanı yok öldürmesi gerekiyordu. İnsanlık tarihinde hiçbir zaman yönetenlerin yönetilenlerle aynı şeyleri yaşamamışlardı. Özellikle vahşeti yöntem olarak kullananlar. Ver Kindra bunlardan biriydi. Bir insanın görebileceği en güzel varlığı görmüş ama ondan nefret etmişti. Kaotik bir kötüydü ve yok edilmesi gerekiyordu.

"Sana insanları kendi hallerine bırakmanı söylemiştim." Mihael bu sesi tanıyordu. Hemen sesin geldiği yöne döndü. Bembeyaz teni, siyah uzun saçları, gülümseyen temiz yüzüyle karşısında Seraf'ın biçim bulmuş hali vardı. Bir insan erkeğinin aşık olabileceği mükemmel bir güzelliği vardı. Mihael için yalnızca başka bir melekti. Melekler arasında duygusal ilişkiler olmazdı. Ancak insan vücudunda bazı hormonlar harekete geçmişti.

Mihael kendini dizginledi.

"Bu katliam'ın asıl sorumlusu sensin."

"Bilmediğin şeyler var küçük melek." Seraf gülümsedi sakince. Bu rakibin düşünceleriyle oynamak için uydurulan bir numaraydı. Mihael bunu biliyordu. "Bu işin tek bir çözümü var. Her şeyi bırakıp gitmek. Beni veya onu öldürmen hiçbir katkı sağlamaz sana."

"Sen canlandığına göre o zaten ölüyor. Dünya bir pislikten kurtuldu. Ancak sen Seraphim'sin. Hiçbir zaman ölen biriyle birlikte ruhunu teslim etmezsin. Daha önce kimlere eşlik ettiğini biliyorum. Milyonlarca insanın ölümünden sorumlusun. Artık bir sona ulaşman gerekiyor."

Mihael kılıcını çekti ve Seraf'a doğru atıldı. Tek hamleyle başını uçurmak niyetindeydi. Melek de olsa, tüm varlığı o bedendeydi ve bir insan gibi ölmeye mahkumdu. Yine de beklemediği bir şey oldu ve. Seraf kollarının kenarlarından bıçaklar çıkarıp kendini savundu. Şimdi sonsuza kadar sürebilecek bir dövüşe tutulmuşlardı. Kadın melek tüm varlığını kollarına aktarıp bıçaklarla Mihael'i kesmeye çalışıyordu. Mihael ise ellerindeki mitolojik kılıçları savuruyor ve hamleleri geri püskürtüyordu.

O kadar dikkatlerini vermişlerdi ki değiştiklerini fark edemediler. İki taraf için çalışan melekler aynı amaç için aynı şeyleri yapıyorlardı. Sonsuz divanın içinde onlarca meleğin ortasında birbirleriyle kavga ediyorlardı. Onları durdurabilecek tek bir varlık vardı. Ve O yapabileceği onlarca şey içinden son şıkkı seçti. Hiçbir şey yapmamak.

Seraf'ın ışıktan varlığı solmaya başlamıştı. Zamanı geliyordu, farkındaydı. Ver Kindra ait olduğu insanlar içinde en önemlisiydi. Onun ölümü, Seraf'ın yok olması demekti ve en sonunda pes etti. Kendini Mihael'in kılıcına bıraktı. Onlarca melek izlerken ilk defa bir melek diğerinin varlığına son verdi. O gün melekler arasında dile getirilmemiş bir anlaşma yapıldı.

"Hiçbir zaman insanların savaşları sorgulanmayacak. İyilik ya da kötülük. Bir melek insani vasıflar için çarpışamaz."
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: - 22 Ağustos 2010, 14:08:02
Hikayenin başlığı gerçekten ilginç, dikkatimi çekti hemen
Sanırım ben biraz şanslıyım bölümleri arka arkaya okuyabilme şansını yakaladım galiba :D
1. bölüm güzel olmuş. Hmm kimin güncesi acaba bu diğer insanlardan kaçıyor ve birisini arıyor sanırım diğer insanlardanda nefret ediyor
2. bölüm de ilki kadar güzeldi :) galiba bu gazteci bayan ve canavarın (ya da katilin) yolu kesişecek gibi görünüyor.Psikolojisi bozuk bir insanın kurt adam olduğunu düşünen bir başkan. hikaye daha da ilginç oluyor.Ve Lefene için üzüldüm kızından ayrı yaşamak bir anne için çok zor olmalı
3. bölüm; meleğini görüp ondan kurtulmak istemek biraz tuhaf  ve kimi öldürmek istediğini anlayamadım, hem melek iyiyse ve Ver Kindra'da kötüyse melek neden ona yardım etsin ki?? Kafam karıştı sanki :D
4. bölüm; Ver Kindra kurt adamlara ihanet mi etmiş, ne planıymış bu bir ay erkene aldıkları acaba, şimdiden meraklandım iyiki bölümleri ard arda okuma fırsatı bulmuşum :D
5.bölüm; meleklerde kendi aralarında anlaşamıyorlar galiba ve sanırım karşılaştıklarında Ver Kindra ve Lefene arasında da melekleri arasında yaşanan çelişkiler yaşanacak gibi görünüyor (tamam biliyorum tahmin yeteneğim berbat :D )

Yeni doğan; demek Ver Kindra kör değilmiş.Ve meleğinden nefret etme nedeni hırsmış demek.İnsan işte her zaman en iyisi olmak istiyor :D

28 Mayıs; Doğuluyu bu hale getirenin ne olduğunu merak ettim şimdi, kendiside aslında böyle bir yaratık olmak istemiyor gibi, üzüldüm onun adına aslında amacı kızı öldürmek değildi
 İki ara bölümde çok güzel ve sürükleyiciydi :)

6. bölüm;Çok güzel bir bölümdü.sanırım bu bölümden sonrası daha bir heycanlı olacak :D melğin insan olarak belirmeside ayrı bir olay zaten

7. bölüm; Harika bir sondu.Ve ben sanırım final bölümü için yorum yapan ilk kişi oluyorum.gerçekten mükemmel bir yazıydı, betimlemelerin de çok güzel.Ama bence Ver Kindra'nın ölümü daha acı olmalıydı sonuçta kendi meleğinden bile nefret ediyordu.
(küçük bir hata: yok öldürmesi yerine yok etmesi olucaktı heralde :) )
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 22 Ağustos 2010, 16:10:29
Teşekkürler bell[A]slı bu ayrıntılı yorumunuz için. Beklemiyordum açıkçası. Öyküde açıkta kalan ve anlatılması gereken daha bir çok şey var. Bunlar biraz kafa karışıklığına yol açıyor farkındayım.

Teşekkürler tekrar :)
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: mit - 25 Ağustos 2010, 15:26:48
Nihayet son demek. Hikayeyi ciddi ciddi terk ettiğini düşünmeye başlamıştım. Bazı soruları havada bıraksa da hikayenin gidişatına yaraşır bir sondu. Kalemine sağlık, Kurgu İskelesinde okuduğum en güzel hikayelerden biriydi bu.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Amras Ringeril - 25 Ağustos 2010, 15:39:08
Teşekkür ettim :) Tekrar havayı yakalayabildiğim zaman baştan sona bir düzenleme yapacağım.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: Wanderer - 26 Ağustos 2010, 16:56:58
Baştan sona okudum Amras, okuduğum ilk öykündü ve harikaydı. "Bitir sonra okuyayım." demiştim. Güzel yazmışsın ellerine sağlık.
Başlık: Ynt: Meleksizler
Gönderen: - 29 Ağustos 2010, 20:32:21
Ne demek hikayeniz gerçekten harikaydı.Yeni bir hikaye yazarsanız okumak isterim :)