Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Baal Adramelech - 22 Aralık 2009, 00:16:52

Başlık: Gölge (13) - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 22 Aralık 2009, 00:16:52
Hikayenin tamamını aşağıdaki linklerden indirebilirsiniz. Üstteki ikili ile alttaki ikili arasındaki tek fark ikincilerinin her sayfasında kenarlık olması. İçerik olarak bir fark yok =)

Spoiler: Göster
Yazım Sırası, Küçük Boyut. (http://www.4shared.com/file/226640848/9c9be382/Glge-Yazm-S.html)
Tarihi Sıra, Küçük Boyut. (http://www.4shared.com/file/226673226/75fb39eb/Golge-Tarihi-s.html)

Yazım Sırası, Büyük Boyut. (http://www.4shared.com/file/226640905/8784300c/Glge-Yazm-L.html)
Tarihi Sıra, Büyük Boyut. (http://www.4shared.com/file/226674129/7ad5a29a/Glge-Tarihi-L.html)






Modern Zamanlar

Adam yavaşça gözlerini açtı ve telefon kulübesinin kenarını tutarak kendini ayağa kaldırmaya çalıştı. İki kez kendini yukarıya çekmeye çalıştıktan sonra vazgeçti, yararı yoktu. Vücudundan aktığını fark ettiği sıcak sıvının yaydığı demir kokusu, bu soğuk ve rüzgarlı havada belli belirsiz burnuna geliyordu.

Sokağın başındaki ışıkların sönmeye başladığı fark etti. Bir tek hemen yanındaki kulübenin ışığı yanık kalmıştı.

Adamın üzerine bir gölge düştü.

***

Hızlıca koşuyordu.

Adam bir an gözlerini kapadı ve etrafı dinledi koşarken. Kendi nefesi ve ayak sesi dışında, arkasından koşan şeyin ayak seslerini gayet iyi duyuyordu ve daha demin ani bir hareketle dar bir ara sokağa girip yangın merdiveninden yukarı çıkmaya başlamasaydı arkasındaki şey onu çoktan yakalamış olurdu.

Çatının kenarına geldiğinde hemen bir metre kadar uzakta olan karşı çatıya doğru atladı. Bir yandan sağ elini mantosunun içine sokmuş bir şeyler arıyordu. Uzun çatı boyunca koştu ve çatının sonuna geldiğinde yolun sonuna geldiğini anladı. Önünde büyük bir cadde vardı ve üçüncü kattan atlayıp sağ çıkması pek mümkün değildi.

Cebinden çıkardığı küçük hançeri yavaşça parmağının ucunda çevirdi ve arkasını döndü.

Ancak onu kovalayan şey orada değildi.

Ağır adımlarla çatıda yürümeye başladı. Hafiften yağmur yağıyordu şimdi, zaten hava pek sıcak sayılmazdı. Dolunay bulutların arkasına saklanmış, pek ümitsizce ışığını yaymaya çalışıyordu hala. Adamın nefesi yavaşladı, kalbi tekrar düzene girdi. Gözlerini kapayıp gecenin bu saatinde gayet sessiz olan ortamda tek bir kıpırtının sesini duymayı diledi.

Bir anda gözlerini açtı ve paltosunu hızlıca üzerinden atıp çatının kenarına koşmaya başladı. Hızlıca koşarken insan-üstü bir şekilde zıpladı ve hançeri havaya doğru savuşturdu. Siyah bir siluet onun hançeri sallayan kolunu zarif bir şekilde kavradı ve hafifçe çatıdan aşağıya doğru itti.

Adam üç kat yüksekliğindeki binadan, Telefon kulübelerinin yanına yığıldı. Ölmeyi diledi, akan ılık kanı hissettiğinde.

Çünkü biliyordu ki, ölümden çok daha kötü şeyler de vardı bu karanlıklar dünyasında.

Adam bunu düşünürken, bir gölge üzerine düştü.


***


Sadece öyle bir anda gelmiş bir şey. Çok iyi değil =)
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: mit - 22 Aralık 2009, 16:45:52
Çok iyi değil mi? Bence harika olmuş, kalemine sağlık...
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: Baal Adramelech - 22 Aralık 2009, 17:10:03
Çok teşekkürler =) Belki bir kaç tane daha hikaye yazacağım böyle.
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: Amras Ringeril - 22 Aralık 2009, 17:22:48
Kısa olmaları iyi oluyor. Zaten sürükeliyici yazı ve senin tarzın.
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: Baal Adramelech - 22 Aralık 2009, 17:29:08
Kısa olmaları iyi oluyor. Zaten sürükeliyici yazı ve senin tarzın.

Bunu senden duymak daha bir iyi oldu biliyor musun?

Sen genellikle sert eleştirirdin beni çünkü :P
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: Amras Ringeril - 22 Aralık 2009, 17:32:49
Soyut anlatımlı yazılar için eleştiriler yine yerinde duruyor. Eğer istersen; bu kısa yazıda 6 defa adam kelimesini kullanmışsın, tekrarlar sürükleyiciliği etkiler :P
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: Baal Adramelech - 22 Aralık 2009, 17:34:02
Soyut anlatımlı yazılar için eleştiriler yine yerinde duruyor. Eğer istersen; bu kısa yazıda 6 defa adam kelimesini kullanmışsın, tekrarlar sürükleyiciliği etkiler :P

Evet isterim :P

Haklısın, şimdi okuyunca bende fark ettim ve rahatsız oldum ondan. Gecenin köründe yazdığım için pek fark etmedim sanırım ne yazdığımı :P
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: hikayeci - 22 Aralık 2009, 20:52:18
Güzel olmuş. Aklıma "Kan demir tadında, ama demir kokusuna da mı sahip?" sorusu geldi.
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: Berre - 23 Aralık 2009, 18:04:18
Güzel olmuş. Aklıma "Kan demir tadında, ama demir kokusuna da mı sahip?" sorusu geldi.
Duyuları güçlü olan insanlar kandan demir daha doğrusu pas kokusu alabiliyorlar.

Baal Adramelech yazın gayet güzel olmuş. Yazıların özellikle başlarıyla sonlarının ilişkili olması güzel oluyor.
Tebrik ederim.
Başlık: Ynt: Gölge
Gönderen: deanna - 23 Aralık 2009, 20:49:21
paslı demir kokusu ve tadı öyle :D

yazını bende beğendim güzel olmuş tebrikler :)
Başlık: 2
Gönderen: Baal Adramelech - 01 Ocak 2010, 18:01:53
Modern Zamanlar

Adam yağmurun altında elini siper edip sigarasını yaktı sonra dudaklarına götürüp içine çekti. Bu gece gördükleri yüzünden pek bir rahatlamasını hissetmedi ancak, yinede canı istiyordu.

Kilisenin kırık kapısının önündeki merdivenlerden aşağıya indi ve yeni yeni batan güneşe doğru yürümeye başladı sokakta. Adımları uzun ancak yavaştı. Caddenin sonuna geldi ve hemen sağındaki ara sokağa girdi. Siyah, uzun paltosunun iç cebine elini atıp kitap büyüklüğünde bir paket çıkardı ve çöp kutusunun üzerine koydu.

Bu sırada çöpün hemen diğer tarafında bir adam ayağa kalktı. Ceketi hafif yırtılmış, sefil görünümlü bir adamdı bu. Yüz hatları pek belirgin değildi bu karanlıkta. Sadece gözlerindeki ışıltı dikkat çekiciydi.

"Getirdin mi?" dedi çılgın gözleri yuvalarında oynarken.

"Evet. Ancak bunu dikkatli sakla. Çok eskiler ve eğer An-" diye başladı ancak adam araya girdi.

"Hayır hayır onların eline geçeceğinden emin olabilirsin. Yani benim türüme ne kadar güvenirsen." dedi.

Adam kısaca "Yeteri kadar." dedi ve arkasını döndü, sigarasını yere atıp ilerledi. Ara sokaktan giderken paltosunu çıkardı ve solda kalan bir kapıyı açıp merdivenlerden aşağıya indi. Tamamı siyah bir mermerle kaplanmış odanın her tarafına uzanan oluklara baktı. Nereden geldiği belirsiz bir kırmızı ışığın altında üstündekileri hızlıca çıkardı ve bütün vücuduna yapılmış siyah dövmeler, sanki mermerlerin bir parçasıymışcasına kıpırdandılar adamın hareketleriyle.

Sol elini kaldırdı ve orta ile baş parmağını yukarı uzattı. Sözler ağzından sanki odanın bir parçasıymışcasına, mükemmel bir uyum ve ahenkle çıktılar.

Odanın her tarafındaki deliklerden, kan, oluklara aktı. Bütün oluklar doldu ve en son adamın bulunduğu çukura dolmaya başladılar.

Oturdu ve ellerini kavuşturup, çırılçıplak bir şekilde, kan altında boğulmayı bekledi.

***

İstediği paketi almış olan adam gölge gibi ilerledi ve şehrin dışlarındaki müstakil bir eve girdi. Uzun koridoru aştı ve sondaki odanın kapısını açtı. Hızlıca, gözlerini açmaksızın adımlarını atıp, paketi masanın üzerine baktı ve arkasına bakmadan uzaklaştı.

Gölge, paketi aldı. Gülümsedi.
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: mit - 02 Ocak 2010, 14:02:27
Tek bölümlük bir şey sanmıştım. Devamını görmek hem şaşırttı hem de sevindirdi. Bu bölüm biraz geçiş havasında olmuş. Yine de merak uyandırıcı, kafada soru işaretleri bırakan bir bölümdü. Devamını bekliyoruz efendim :)
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Baal Adramelech - 02 Ocak 2010, 14:14:20
Tek bölümlük bir şey sanmıştım. Devamını görmek hem şaşırttı hem de sevindirdi. Bu bölüm biraz geçiş havasında olmuş. Yine de merak uyandırıcı, kafada soru işaretleri bırakan bir bölümdü. Devamını bekliyoruz efendim :)

Yorum için teşekkürler ^^ Aslında her hikayedeki adamlar, gölge hariç, farklı olacak diye ümit ediyorum. Tabi bu parçaların hepsi bir bütünü oluşturacak bölümler ilerledikçe =)
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Elerki - 02 Ocak 2010, 14:33:38
Baal Adramelech,

Bolca soru sorulmasını sağlayabilecek bir ikinci bölüm olmuş. Aksiyonla başlayan bir hikayenin genelde bundan sonrası durulur ama aynı hızda devam da edebilir tabi. :) Devamını da bekliyoruz o vakit. Elinize sağlık.
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Baal Adramelech - 02 Ocak 2010, 14:40:54
Baal Adramelech,

Bolca soru sorulmasını sağlayabilecek bir ikinci bölüm olmuş. Aksiyonla başlayan bir hikayenin genelde bundan sonrası durulur ama aynı hızda devam da edebilir tabi. :) Devamını da bekliyoruz o vakit. Elinize sağlık.

Teşekkürler ^^ Durulur gibi geliyor bana hafif, bir yerlere bağlamam lazım hikayeyi. Bir daha ki iki bölüm evreni açıklayacak hafiften. :)
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Laughing Madcap - 02 Ocak 2010, 15:03:36
Stephen* halt etmiş. Kısa yazılarda, bölümlü yazılarda ve vampirler konusunda iyi olduğun biliniyordu zaten, uygulamaya geçirmen güzel olmuş. Açıkcası devamının gelmesi iyi olmuş, diğer bölümleri heyecanla bekliyorum.

__________________________
*Meyer olan.
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: deanna - 03 Ocak 2010, 14:44:44
merak uyandırıcı bir bölüm olmuş. tebrikler :)
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Berre - 03 Ocak 2010, 16:46:51
Stephen* halt etmiş.
__________________________
*Meyer olan.
Stephanie demek istedin sanırım.
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Laughing Madcap - 03 Ocak 2010, 17:49:25
Stephanie demek istedin sanırım.

Ahahaha evet. O derece ilgisizim. Evet evet, ondan.
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: diana - 03 Ocak 2010, 18:09:51
Öncelikle güzel yazınız için tebrik ederim.Sanki benim okumam için yazılmış.Bölümleri kısa ve başarılı.Her iki bölümdede olayı güzel ilerletmişsin.

Devamını bekliyorum...
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: PhoenixMan - 04 Ocak 2010, 19:13:20
Güzel ve güzel. Ama evreni yavaş yavaş açıklayıp biraz da kurguyu bizlerin kafasına oturtursan çok daha güzel olur gibime geliyor, tarzın zaten çok iyidir. Devamını bekliyoruz efenim :P
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Elerki - 14 Ocak 2010, 13:54:01
Baal Adramelech,

Nerede bunun devamı??? :)
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Baal Adramelech - 14 Ocak 2010, 16:44:19
Açıkçası ben şey ee *kem küm*

Kısaca, o ruh halini bir daha yakalayamamış olmamın verdiği bir bekleme süreci var. Sınalar bitti bitecek, kafam rahat olduğunda halledeceğim bu hikayeyi. Hemen konuya girmeyi istemeyip, aynı zamanda bir şeyleri açıklamak zorunda olmak garip. Uzatmadan, 2-3 güne gelir büyük ihtimalle yeni bölüm =)
Başlık: Ynt: Gölge (2)
Gönderen: Elerki - 14 Ocak 2010, 16:48:21
Baal Adramelech,

Siz ne zaman hazır hissedip yazarsanız biz de okuruz. :) Sınavlarınızda başarılar. Hepimiz aynı dertle uğraşmaktayız demek. :/

Kolay gelsin. :)
Başlık: 3
Gönderen: Baal Adramelech - 17 Ocak 2010, 02:32:41
1356

Alexander gözlerini açtı ve mumun hafif ışığıyla az biraz aydınlanmış tavana baktı.

Üzerindeki giysinin yapış yapışlığı bir yandan rahatsız ederken onu, bir yandan garip susamışlığını arttırıyordu. O artık ne olduğunu biliyordu.

Yatakta doğruldu ve ölümlülüğünden kalan alışkanlıkla iç çekti. İçindeki kocaman karanlığı ve boşluğu bununla kapatmak istedi ancak başaramadı. Gözlerini karşısındaki aynaya dikti. Görüntüsü bulanıktı, ancak Alexander bu bulanık görüntüye başkalarından aşina olduğu halde, çoğu kişide gördüğü o ışığı yakalayamadı.

Çığlık sesleri duydu-
-Kulaklarını kapamak istedi ancak seslerin kendi beynine ait olduğunu fark etti.

Ölümün kokusunu hissetti-
-Burnuna götürdü elini ancak koku ölü ruhundan gelmekteydi.

Artık ne ağlamak ne gülmek için sebebi vardı. Güneş doğarken, hayatının anlamı yok olmuştu. O, ölmeyi istemişti ancak şu anda ölü değildi. Ölmüş olması gerekirken yaşamıştı. Şeytan bile istememiş miydi onun ruhunu? Yoksa çok daha büyük bir acı çekmek üzere alınmış mıydı ondan?

Alexander duygusuzca ayağa kalktı ve balkona doğru yürüdü. Tepenin kenarında, denizi gören malikanenin balkonuna açılan cam kapıların arasından geçti ve üzerine kan bulaşmış beyaz gömleği ile trabzanlara tutundu. Gece karanlık olsa da, gözleri gayet net görüyordu Roma'yı ve Vatikan'ın beyaz taşlarını.

Arkasına döndü ve o an son gördüğü şey ona doğru zıplayan bir köpekti.

***

Modern Zamanlar...

Alexander gözlerini açtı. Tabutun üst kısmını kaldırdı ve dinlenme yerinden kalktı. Büyük, kare şeklindeki odanın tam ortasından yürüdü ve tabutun tam önündeki geçide yöneldi. Geçitte bir süre yürüdükten sonra yukarıya çıkan merdivenden ilerlemeye başladı.

Tahta kapıyı geçtikten sonra, kütüphanesine geçip, masaya oturdu.

"Kan" dedi usulca. Bir kapı açıldı ve sert bakışlı, beyaz tenli bir kadın girdi içeriye. Kadının elleri bağlıydı ve arkasından giren siyahi kaslı adam onu itekliyordu. Adam kadının bir bilek damarını kesti ve kristal kadehi sonuna kadar doldurdu. Kadının teninden beyazlık iyice gitmişti ve az daha bayılıyordu. Adam kadını aldı ve neredeyse sürükleyerek odadan çıkardı.

Alexander büyük kadehten yudumladı kanı. Tavana baktı ve oraya, yüzyıllar önce kazıdığı şeyi bir defa daha gördü.


Dove è la mia Amore?
Dove è la mia speranza?
Dove è la mia ragione
per vivere?

Questo è tutto ciò
che ho perso.
Questo era tutto ciò
che ho sempre voluto.


Sözler bir kez daha boş geldi ona. Dudaklarını yaladı ve ayağa kalktı. Kitaplığına şöyle bir göz atıp cama yaklaştı. Şehrin ışıkları ve arabaların bitmek bilmeyen gürültülerine bakarken gözlerini kıstı.

"Nasıl oluyor da biz ruhun hediyesi rüyalardan mahrum kalırken, sen, onlara sahipsin?" dedi bir kadın sesi.

Alexander kafasını sola döndürdü ancak arkasındaki kadına bakmadı.

"Lanet, daha uygun bir kelime Lucita." ve kafasını çevirip şehre bakmaya devam etti.

Roma... İnsanlar şehirlerinin altında kalmış Roma'dan ne kadar da habersizlerdi?
Başlık: Ynt: Gölge (3)
Gönderen: Laughing Madcap - 17 Ocak 2010, 12:24:44
Bir iki bölüme herşey açıklanır elbette, o yüzden "şu niye şöyle oldu?" diye sormayacağım.

Yazı hakkında iki şey söyleceğim.

1) Kararında yazıyorsun. Uzunluk olsun, betimele yoğunluğu olsun. Ne sıkıcak kadar uzun ne de basit bir kısalıkta. Güzel güzel.

2) Genel olarak Latince bişeyler yazmayı seviyorsun. Yazdığın latince şeylerin türkçelerini yazının sonunda not olarak eklersen bence çok güzel olur. Tamam ben biliyorum latince ama bilmeyen var, merak eden olur. Yapma böyle.
Başlık: Ynt: Gölge (3)
Gönderen: Baal Adramelech - 17 Ocak 2010, 12:28:07
Bir iki bölüme herşey açıklanır elbette, o yüzden "şu niye şöyle oldu?" diye sormayacağım.

Yazı hakkında iki şey söyleceğim.

1) Kararında yazıyorsun. Uzunluk olsun, betimele yoğunluğu olsun. Ne sıkıcak kadar uzun ne de basit bir kısalıkta. Güzel güzel.

2) Genel olarak Latince bişeyler yazmayı seviyorsun. Yazdığın latince şeylerin türkçelerini yazının sonunda not olarak eklersen bence çok güzel olur. Tamam ben biliyorum latince ama bilmeyen var, merak eden olur. Yapma böyle.

Aslında latince değil, italyanca :P Latince yazacaktım ancak o kadar büyük bir bilgiye sahip olmadığımı fark ettim.

Hikayelerimde zaten bu anlayış vardır, arayan bulur kardeşim onun anlamını. :P Hiç olmadı google çeviricisi var. Yaratıcı olun :P

Teşekkürler yorumun için. ^^
Başlık: Ynt: Gölge (3)
Gönderen: Laughing Madcap - 17 Ocak 2010, 12:33:03
Hikayelerimde zaten bu anlayış vardır, arayan bulur kardeşim onun anlamını. :P Hiç olmadı google çeviricisi var. Yaratıcı olun :P

Ahahaha. Bundan sonra sen de yorumları google'dan aratırsın o zaman.
Başlık: Ynt: Gölge (3)
Gönderen: Elerki - 17 Ocak 2010, 15:11:50
Baal Adramelech,

Laughing Madcap'in iki yorumuna da katılacağım. Oldukça uygun yazıyorsunuz. Çok rahat okunuyor ve istediğinizi bu rahatlık içinde verebiliyorsunuz okura bence.

Latince yazmaya gelince... Stephen King'inden tutun da Margaret Weis'ine, Ursula LeGuin'inden tutun da Robert Jordan'ına kadar her önemli fantastik edebiyat yazarı ya kitap sonuna sözlük tarzı bir şey ekler ya da farklı dilde yazdıkları, anlamının bilinmeyeceğini tahmin ettikleri şeyleri, onların bulundukları sayfanın sonunda yıldızla açıklarlar.

Örnek:
* Bilmem ne bilmem ne demektir.
**Bilmem kim bilmem kimin bilmem kimidir.

Sizin de aşina olduğunuza eminim bu tür uygulamalara okuduğunuz kitaplarda. Bu okuyucuya kolaylık sağlar.

Hikaye güzel gitmeye devam ediyor. Yeni bölümleri bekliyoruz... :)
Başlık: Ynt: Gölge (3)
Gönderen: Baal Adramelech - 17 Ocak 2010, 21:29:06
Baal Adramelech,

Laughing Madcap'in iki yorumuna da katılacağım. Oldukça uygun yazıyorsunuz. Çok rahat okunuyor ve istediğinizi bu rahatlık içinde verebiliyorsunuz okura bence.

Teşekkürler ^^ Yazılarımın bu kadar rahat olduğunu bilmek gerçekten güzel. Umarım karanlık havasından bir şey kaybetmemiştir.

Latince yazmaya gelince... Stephen King'inden tutun da Margaret Weis'ine, Ursula LeGuin'inden tutun da Robert Jordan'ına kadar her önemli fantastik edebiyat yazarı ya kitap sonuna sözlük tarzı bir şey ekler ya da farklı dilde yazdıkları, anlamının bilinmeyeceğini tahmin ettikleri şeyleri, onların bulundukları sayfanın sonunda yıldızla açıklarlar.

Bunu düşündüm ama hikayelerimde yapmayı çok sevdiğim bir şey var; Okuyucunun merakını körüklemek. Gizler, kastedilen şeyler, tam olarak anlatılmayan yarım ağızla söylenen şeyler... Veya başka bir dilde yazılar. Hepsi aynı kapıya çıkıyor. Önemli olan orada ne yazdığından, o kapının ardında neyin bulunduğundan çok, sanki çok çok önemli bir şey yazıyormuş gibi gösterip kişinin merakını çekmek.

Elbette bütün hikayelerim böyle başlar ancak çoğunu yazdıktan bir süre sonra ekler yazmaya başlarım, yazıda çok değinilmeyen şeylerin açıklamaları gibi. Sanırım bir süre daha böyle götüreceğim bu hikayeyi. Her şeyi açıklamasam da, bazı şeyler eksik kalmamalı.

Hikaye güzel gitmeye devam ediyor. Yeni bölümleri bekliyoruz... :)

Bu gazla bu gece yeni bölüm yazabilirim belli mi olur..
Başlık: Ynt: Gölge (3)
Gönderen: Lunacy - 17 Ocak 2010, 21:32:19
Genel olarak Laughing Madcap ve Elerki' ye katılıyorum.
Bölümler uzun değil, sıkmıyor okurken. Betimlemelerin çok güçlü, gereksiz ayrıntılar olmadığı gibi, okuyucunun gözünde rahatça canlanıyor yazdıkların. anlatımın da gayet akıcı. devamını merak ettim açıkçası =)
*Karanlık havasından birşey kaybetmemişsin hayır :D
Spoiler: Göster
Bi de eline sağlk tatlm =)

Başlık: 4
Gönderen: Baal Adramelech - 18 Ocak 2010, 22:05:37
1655

Roma sokaklarında ilerledi adam. Sokak her zamanki gibi karanlıktı. Taş yollar ise su içinde, tam olarak görevini yapamayan kanalizasyonun azizliğine uğramış bir şekilde kokuyordu. Şehrin ana sokaklarından bir tanesini takip etti adam ve beyaz binayı gördü -yada aslında beyaz olması gereken binayı. Kapıya geldi ve rahiplerin giydiği tarzdaki giysisine bir düzen verdi. Nöbetçi ona ağır adımlarla yürürken, oda adamın gözüne baktı.

"Üzgünüm efendim ancak gecenin bu saatind-"

Alexander elini kaldırdı ve hızlıca konuşmaya başladı. "Papa Innocentius Decimus beni bekliyor. Bence burada sorun çıkartman pek hoş olmaz." Sesindeki garip tını, nöbetçiyi etkilemiş gibiydi.

"Pe-peki efendim. Buradan buyurun."

Alexander önünde açılan demir kapıların arasından geçti ve merdivenlerden yukarıya çıktı. Adımlarını sessizce attı. Koridorun biraz ilerisinde, bir kapının ardında titreşen ışığı fark ettiğinde adımlarını o yöne çevirdi. Kapının aralığından baktı. Sonra kapıyı hafifçe itip içeri girdi.

Papa adama bakmaksızın konuşmaya başladı.

"Ah, eski dostum Alexander..." Bir yandan bir kağıda bir şeyler yazıyor ve mührünü basıyordu. "Ziyarete gelmen ne kadar  ince bir davranış. Sana nasıl yardımcı olabilirim?"

Alexander masanın diğer tarafında durdu. "Innocentius... Dostlarım senin zamanının geçtiğini söylüyorlar. On bir sene yeterli."

Papanın kalemi durdu ve Alexander'a dik bir şekilde baktı. "Yoo bunu isteyemezler."

Alexander hızlı bir hamle ile Papa'nın arkasına geçti ve boynundan yakaladı. "Ne yaşlı ne güçlüsün Nosferatu köpeği. Yeterince izin verildi, bir haftan var. Sonra gidiyorsun."

"Ve yerime sen geleceksin öyle mi? Alexander?" sesinde kibir ve nefret vardı.

"Beni küçümseme. Buradaki işin bitti. Mezara yattıktan sonra seni alacaklar. Sen yaşamına devam edebilirsin ancak, Papalığın burada bitti. Khaibit soyu yeni hükümdürlar, en azından bir süreliğine."

Innocentius hiç bir şey demedi. Teslimini belli eden bir şekilde kafasını salladı sadece. Alexander bunun üzerine odadan çıktı ve ağır adımlarla sarayı terk etti.

***

1356

Susuzluktan ölüyordu. Bu şeye dönüştüğü zamandan beri kan içmeyi reddetmişti. Bir günün ardından -ki bu süre ona çok daha fazla gelmişti- ölüyordu artık. Kontrolünü kaybetmiş bir şekilde evde, oraya buraya saldırıyordu. Evin perdeleri yırtılmış, döşemeler çizik çizik olmuş ve kırılmadık ayna kalmamıştı.

Kendini masanın üstüne attı ve tırnaklarıyla masanın üzerini çizmeye başladı. Sonra, hiç beklemediği bir anda, bir elin onu yakaladığını hissetti. Parmakların değdiği yerden bir karıncalanma hissetti. Sarhoş gibi kendini bıraktı bir an. Ağzına bir sıvı damlatıldığını hissetti ardından. Ne zamandır içtiğinin bilincinde olmadan içti. Bu su değildi, bu içtiği hiç bir sıvı gibi değildi. Ve bir daha öyle bir sıvı hiç içmedi.

Gözlerini açtı.

Karşısında uzun ve yakışıklı bir adam vardı. Işık saçıyordu adeta ve Alexander ona baktığında, sadece bir ilüzyona baktığını anladı.

"Tanıştığımıza memnun oldum Alexander" dedi adam. "Kendini böyle heba etmemelisin." Gülümsemesi Alexander'ın içini rahatlattı ve bir yandan korkuttu.

"Se-sen kimsin?" diye hırlayabildi ancak, kana bulanmış ağzıyla.

Adamın tebessümü büyüdü. "Senin soyun yakında büyük bir tehlikeye girecek Alexander, tavsiyem, hayatta kalmaya bak. Kimsenin karşısına böyle çıkmam ancak sende özel bir şeyler var evlat." Elini ceketinin içine soktu ve bir kart çıkardı. "Tanıştığıma memnun oldum, kendimi tanıtmama izin ver." Kartı uzattı.

Alexander kartı aldı ve üstüne baktı. Hiç bir şey yazmıyordu, sadece simsiyah ve pürüzsüzdü. Kafasını kaldırdı ve tam bir kelime edecekken adamın karşısında olmadığını fark etti. Kana bulanmış giysileriyle yavaşça ayağa kalktı ve topallayarak alt katın merdivenlerinin başına geçti.

______________________________________________________________________
İkinci kısmı dinleyerek yazdım: http://www.youtube.com/watch?v=Yr1p4F0dKjY
Spoiler: Göster
Please allow me to introduce myself
I'm a man of wealth and taste
I've been around for a long, long year
Stole many a man's soul and faith

And I was 'round when Jesus Christ
Had his moment of doubt and pain
Made damn sure that Pilate
Washed his hands and sealed his fate

Pleased to meet you
Hope you guess my name
But what's puzzling you
Is the nature of my game

I stuck around St. Petersburg
When I saw it was a time for a change
Killed the Czar and his ministers
Anastasia screamed in vain

I rode a tank
Held a general's rank
When the Blitzkrieg raged
And the bodies stank

Pleased to meet you
Hope you guess my name, oh yeah
Ah, what's puzzling you
Is the nature of my game, oh yeah
(woo woo, woo woo)

I watched with glee
While your kings and queens
Fought for ten decades
For the gods they made
(woo woo, woo woo)

I shouted out,
"Who killed the Kennedys?"
When after all
It was you and me
(who who, who who)

Let me please introduce myself
I'm a man of wealth and taste
And I laid traps for troubadours
Who get killed before they reached Bombay
(woo woo, who who)

Pleased to meet you
Hope you guessed my name, oh yeah
(who who)
But what's puzzling you
Is the nature of my game, oh yeah, get down, baby
(who who, who who)

Pleased to meet you
Hope you guessed my name, oh yeah
But what's confusing you
Is just the nature of my game
(woo woo, who who)

Just as every cop is a criminal
And all the sinners saints
As heads is tails
Just call me Lucifer
'Cause I'm in need of some restraint
(who who, who who)

So if you meet me
Have some courtesy
Have some sympathy, have some taste
(woo woo)
Use all your well-learned politesse
Or I'll lay your soul to waste, mmm yeah
(woo woo, woo woo)

Pleased to meet you
Hope you guessed my name, mmm yeah
(who who)
But what's puzzling you
Is the nature of my game, mmm mean it, get down
(woo woo, woo woo)

Woo, who
Oh yeah, get on down
Oh yeah
Oh yeah!
(woo woo)

Tell me baby, what's my name
Tell me honey, can ya guess my name
Tell me baby, what's my name
I tell you one time, you're to blame

Oh, who
woo, woo
Woo, who
Woo, woo
Woo, who, who
Woo, who, who
Oh, yeah

What's my name
Tell me, baby, what's my name
Tell me, sweetie, what's my name

Woo, who, who
Woo, who, who
Woo, who, who
Woo, who, who
Woo, who, who
Woo, who, who
Oh, yeah
Woo woo
Woo woo


Not: Diğer yazıların hepsinin bölümlerine yılları ekledim.
Başlık: Ynt: Gölge (4)
Gönderen: Elerki - 19 Ocak 2010, 00:32:49
Baal Adramelech,

Vay vay... Bir geçiş bölümü fakat cidden güzel! Diyeceksiniz ki geçiş bölümleri güzel olamaz mı? Ben genelde geçiş bölümlerinde sıkılırım fakat bunun içinde yine o, sizin rahatlıkla okumamızı sağlayan ve ufak aksiyon kırıntıları barındıran metniniz içine çekiverdi.

Yılları yazmanız bir açıdan iyi olmuş fakat bakalım o yıllar daha çok önem kazanacak mı ilerledikçe siz. :)

Elinize sağlık. :)
Başlık: Ynt: Gölge (4)
Gönderen: Baal Adramelech - 19 Ocak 2010, 13:03:58
Baal Adramelech,

Vay vay... Bir geçiş bölümü fakat cidden güzel! Diyeceksiniz ki geçiş bölümleri güzel olamaz mı? Ben genelde geçiş bölümlerinde sıkılırım fakat bunun içinde yine o, sizin rahatlıkla okumamızı sağlayan ve ufak aksiyon kırıntıları barındıran metniniz içine çekiverdi.

Yılları yazmanız bir açıdan iyi olmuş fakat bakalım o yıllar daha çok önem kazanacak mı ilerledikçe siz. :)

Elinize sağlık. :)

Teşekkürler ^^

Bende geçiş bölümlerini iyi yazamam aslında ama bunu geçiş olarak düşünmemiştim, belki o yüzden güzeldir :P Sanırım sadece bana sıkıcı geliyor yazdıklarım ahah.

"Gölge: Bir Vampirin Biyografisi" şeklinde bir isim düşünmüştüm ilk. Sonra sadece "Gölge" daha iyi olur gibi geldi. Üç farklı zamandan giderek Alexander'ın hikayesini anlatacağım bu nedenle önemli o tarihler. Yoksa bolca karıştırılacak. Zaten düşününce üç evre var onun hayatında.
Başlık: Ynt: Gölge (4)
Gönderen: Amras Ringeril - 21 Ocak 2010, 00:03:40
Papa Alexander Septimus (1655-1667) :D

Vay be, bu tarz tarihsel gerçeklerle uyumlu hikayeler gerçekten hoşuma gidiyor. Sen zaten vampir kurgusu kurmakta ustasın. Hele bir de işin içine bunlar girince süper olmuş. Alternatif tarih meselesi çok iyi bir tema, ben de bir aralar Fransız Devrimi için denemeye çalışmıştım ama olmadı, iyi ki bırakmışım, burda ustası varmış :D

Sana önerim, zaman içerisinde söylediğin en küçük bilgi kırıntısının bile doğruluğunu kontrol etmen. En azından yanlışlanabilir olmadığını. Mesela bir uyuz çıkıp da 1655 yılında Roma'da kanalizasyon problemi yoktu diyebilir :D

Hikayenin havası da çok iyi gidiyor, tebrikler.
Başlık: Ynt: Gölge (4)
Gönderen: Baal Adramelech - 21 Ocak 2010, 00:09:10
Papa Alexander Septimus (1655-1667) :D

Vay be, bu tarz tarihsel gerçeklerle uyumlu hikayeler gerçekten hoşuma gidiyor. Sen zaten vampir kurgusu kurmakta ustasın. Hele bir de işin içine bunlar girince süper olmuş. Alternatif tarih meselesi çok iyi bir tema, ben de bir aralar Fransız Devrimi için denemeye çalışmıştım ama olmadı, iyi ki bırakmışım, burda ustası varmış :D

Teşekkürler Amras :D Alternatif tarih gibi sayılır... Hani aslında normal insanların hayatında bir şey değişmemiş durumda. Onlar hala papaydı dindi filan gidiyorlar. Vampirler saman altından yürütüyorlar biraz mevzuyu.

Sana önerim, zaman içerisinde söylediğin en küçük bilgi kırıntısının bile doğruluğunu kontrol etmen. En azından yanlışlanabilir olmadığını. Mesela bir uyuz çıkıp da 1655 yılında Roma'da kanalizasyon problemi yoktu diyebilir :D

Hikayenin havası da çok iyi gidiyor, tebrikler.

Valla kanalizasyon problemi olması lazım ya... Hani araştırmadım da... Bi dakka, zaten alternatif tarih bu. Benim hikayemde var işte =P ahah.

Teşekkürler tekrardan ^^
Başlık: 5 - İki Mesaj Altta-
Gönderen: Baal Adramelech - 23 Ocak 2010, 19:28:02
Edit: Uuu. Tekrardan yazılacak. Okudum ve hiç beğenmedim =)

Başlık: Ynt: Gölge (5)
Gönderen: Elerki - 23 Ocak 2010, 19:52:05
Alıntı
Baal Adramelech,

Bölümün içeriğiyle ilgili bir şeyler söylemeden önce belirtmem gerekir ki -benim okuduğum sırada siz metnin üzerinde düzenlemeler yapmadıysanız- gördüğüm kadarıyla tekrar eden yazım yanlışları var. Daha önceki bölümlerde herkesin yapabileceği kadar vardı ama bu bölümde biraz aceleci davranmışsınız sanırım. Şu sıralar Tolkien'ın Hobbit'ini çizgi roman şeklinde okumaktayım ve onda gördüğüm hataları anımsattı bana. Bilmiyorum başkasının dikkatini bu derece çeker mi ama benim çekmekte. :/

Bölümün içeriğine gelince... Diğer bölümlerden daha az etkili olduğunu söyleyebilirim. Heyecan verebileceğiniz ama -en azından bana- veremediğiniz bir bölüm bence. Diğer bölümleri ele aldığımızda, kısa ve buna rağmen okuyucuyu çok rahat yakalayan bölümler diyebilirim kendi adıma ama bu bölümde aynı şeyi hissedemedim ben.

Çok güzel bir hikayeniz var. Bu bölümün sorunu bence uzun olmak istiyor olması. Bölümün kendisi bunu gerektiriyor olabilir. Bu kısalıkla yazılabilecek ve sizin anlatmak istediğiniz şeyleri içerebilecek en iyi hali bu belki de...

Elinize sağlık. Devamını bekliyorum. :)

Demiştim... :)

Şimdi ise yorumumun altına, düzenleyip eklediğiniz güzel bir geçiş bölümü görüyorum -kendi adıma. Bilinmeyenleri kesitler halinde vermişsiniz ve bunu yaparken de okuyucu için gerekli canlandırma ipuçlarını da eklemişsiniz bence.

Bölümünüzü düzenlediğiniz için bir okur olarak çok teşekkür ederim. Elinize sağlık. :)

 
Başlık: 5
Gönderen: Baal Adramelech - 23 Ocak 2010, 20:52:17
1369

"Kıyamet günü yaklaşıyor! Kâfirler ve Cennet'in Krallığını istemeyenler için bir son! Kurtuluşumuz! Diz çökün ve dua edin!"

Rahibin sokağa kurulmuş sahnenin üzerindeki çığırışları pek çok insanın dikkatini çekmişti. Gece yarısı olmasına rağmen rahibin önünde diz çökmüş dua ediyordu onlarca kişi.

Alexander binanın köşesinden izliyordu bütün olan biteni. Son on üç yılda öğrendiği bir şey varsa, o da türünün sonuncusu olduğuydu. Bir kişi daha yoktu onun gibi, gördüğü. Yoksa o bakmayı mı bilmiyordu? Ya da acaba yaşadığı o ilk gün, siyah kartı veren adamın ona söylediği yok oluş...

Kafasından attı bu düşünceleri ve arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. Dar bir sokaktan ilerledi ve sonunda pazar sokağı denilen yere geldi. Ayın ışığı pek vurmuyordu iki üç katlı binaların arasından bu çok geniş olmayan sokağa. Ancak Alexander çok rahat görebiliyordu. Bomboş, taş yollara sahip bir sokak.

 Kan ve et kokusu sokağa öyle işlemişti ki, susadığını fark etti. Yavaş ve sessiz adımlarla ilerledi sokakta. Ve bir koku duydu, ölü vücudunun duymadığı kadar güzel bir koku. Koku solundaki evin içinden geliyordu. Sokaktaki nadir cama sahip evlerden biriydi bu, büyük ihtimalle güçlü biri yaşıyordu.

Birkaç adım atmasıyla camın kenarına geldi ve içeriye baktı. Tahta, pek rahatsız görünen bir sandalyenin üzerinde, uzun, siyah etekli ve siyah, bukle bukle saçlara sahip güzel bir kadın oturuyordu. Alexander kokuya karşı koyamaz bir şekilde pencereyi itti. Pencere yavaş yavaş açılırken kadının dudaklarından bazı sözcükler, yavaş ama çekici bir şekilde çıktı.

"İçeri gel, seni bir süredir izliyordum." dedi kadın. "Adımı sorarsan... Bana Gospel derler."

Alexander camın hemen yanındaki kapıdan girdi ve arkasından kapattı. Kadının yüzüne baktığında anlayamamıştı. Karşısında duran şey, onu etkileyen şey bir insan değildi. Ne bir insana ait gözleri, ne bir insana ait duruşu vardı.

"Ben… Türümün sonuncusu değilim?" dedi Alexander karmaşık zihninden çıkarak.

Gospel ona baktı ve gülümsedi "Hayır, hiç de değilsin. Özel biri bile sayılmazsın... Bir şey haricinde." dedi ve Alexander'ın gözlerine, bir şey ararmış gibi uzun uzun baktı. "Ah... Set'in oğlu. Sen bir gölgesin." yüzüne gülümseme yayıldı. Alexander'ın yüzündeki hiçbir şey anlamamış ifadeyi görünce duraksadı. "Efendin sana hiçbir şey öğretmedi mi?"

"Ne efendisi? Ben yıllardır tek olduğumu sanıyordum.”

"Mmm" Gospel sanki bir şeyin tadını çok beğenmiş gibi dudaklarını yaladı. "Sana öğretecek çok şeyim var o halde. Benimle gel ve sana bizim soyumuzun dünyasında bir yol gösteriyim." Ayağa kalktı ve uzun eteğiyle mutfağa girdi. Bir kapağı kaldırdı ve yerin altına giden karanlık merdivenlerin başında durdu. "Önden buyur."

***

Modern Zamanlar...

"Günahkârlar açın kulaklarınızı! Kıyamet günü yaklaşıyor!"

Yolda dolaşıp etrafa bağıran deli bir adamın sözleriydi bunlar. Alexander gülümsedi. Yüzyıllardır kıyamet günü yaklaşıyordu, ancak ironiktir ki, kimse görecek kadar yaşayamamıştı. Ve büyük ihtimalle o gün hiç gelmeyecekti yıllar içinde. Belki de asla.

 Binanın tepesinden iyice baktı şehre. İnsanlar yavaş yavaş çekmişlerdi kendilerini sokaklardan uzaklara. Sıcak ve ‘güvenli’ evlerindeydi onlar bu saatte.

Şehir gittikçe daha yabancı geliyordu artık ona. Öyle ki, pek çok grup ona karşıydı. Artık elindeki ipleri yavaş yavaş kaybettiğinin o da farkındaydı. Özellikle Lupinlerin son iki saldırısından sonra Alexander'ın yönetiminden şüphe eden kişiler çıkmıştı.

Kıyamet günü bu sefer gerçekten yaklaşıyor muydu? Lancea Sanctum üyesi olduğu zamanlar geldi aklına. O zamanlar söylenen bir kehanet vardı herkesin dilinde. Belki hala söyleniyordur diye düşündü Alexander.

"Ve Düşük-Kan'ın zamanı gelecek.
Elderler'in azaldığı,
Güneş'in ve Ay'ın kararışından önceki,
Ve Lupinler başlayacak hükmetmeye.

Ve O ve O'nun oğulları gelecek.
Vampirlerin azaldığı,
O ve O'nun oğulları,
İntikamı doğudan getirecek."

Yakın zamanda çıkan ve soyunun gücüne sahip olmayan vampirleri hatırlatıyordu bu ona. Çapulcular… Onlardan tiksiniyordu. Ancak belki de o yanılıyordu. 1400'lü yıllarda, Gospel hala yaşarken, çıkan Vampir isyanları sırasında da böyle şeyler olmuştu. Ancak Elderler zorla da olsa kurmuşlardı tekrar düzeni.

Belki yeniden...

Alexander düşüncelerinden sıyrılırken gökyüzüne baktı. Ay, hilal durumundaydı ve bir kaç güne tamamen kararmış olacaktı. Sonra yere baktı. Sokakta tek başına yürüyen bir kadını gözüne kestirdi ve takip etmeye başladı.

***

1430

"Alexander! Yedi! Cevap yedi!" Sırtında kocaman bir yara olan Gospel bağırıyordu. Elindeki kılıcı ile üstüne gelen diğer askerleri hala engelliyordu ancak güçsüzlüğü belli oluyordu. Alexander çığlık attı ve ellerini kaldırıp sanki bir şeyi kafasının üzerine kaldırıyormuş gibi bir hamle yaptı. Ay ışığının yerde oluşturduğu gölgeler, kol gibi hareket edip Gospel ile aralarındaki askerleri bacaklarından çekti ve sürükledi.

Aralarındaki yol açıldığı anda koşmaya başladı Alexander, Gospel’e.

Alexander tam yaklaşmak üzereyken Gospel'in göğsüne girdi soğuk çelik. Çığlık atmadı, sadece gözleri kocaman açılmış, yere bakıyordu boş boş. Adam kılıcı hızlıca çıkardı Gospel’in göğsünden ve bir başkasına yöneldi. "Yedi" diyebildi sadece Gospel.

Önce dizlerinin üstüne çöktü, sonra yere yığıldı. Alexander'ın gözüne baktı ve son bir kelime söyledi.

"Yedi."

Kaslı adam, baltayı Gospel'in boğazına indirdi.
Başlık: 6
Gönderen: Baal Adramelech - 25 Ocak 2010, 19:16:02
Spoiler: Göster
İki gündür çıkmış bu hikaye aklımdan... Şimdi yeni bölümü yazıyorum. Bu bölümden sonra yavaş yavaş soruları cevaplamaya başlayacağım...


1369

Alexander adım adım ilerlemeye başladı. Karanlık koridor onu derinlerine çekiyordu ve yavaş yavaş indiği taş merdiven, pek sağlam gözükmüyordu gözüne. Onun bile göremeyeceği kadar karanlıktı içerisi ve bu onu tedirgin eden tek şey değildi.

Arkasından gelen azıcık ışık da kesildi bir süre sonra. Dönüp baktığında, Gospel'in arkasından geldiğini fark etti.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu meraklı bir ses tonu ile.

"Hayır, şimdi söyleyemem. Sabret Alexander, sana öğreteceklerim hoşuna gidecek." Sesinde sakinlik vardı. Alexander seslerden Gospel'in  bir mekanizmayı kurcaladığını anladı. Bir anda bir alev yürüdü duvarda ve odanın etrafındaki meşaleler yandı.

Alexander dehşet içinde baktı etrafına. Merdivenlerin bittiği noktada bir balkon vardı. Balkon soldan ve sağdan birer merdiven ile ayrılıyor ve yaklaşık 5 metre yüksekliğindeki odanın tabanına iniyordu. Bu odanın tabanından 2-3 metresi silindirdi, devamı ise bir kubbe olarak yükseliyordu.

Odanın dibinde, tozlanmış ve yer yer parçalanmış devasa bir yazıt taşını vardı. Enine uzun olduğu belliydi ancak odanın tamamını kaplamıyordu yine de. Pek çok tahta masa, küçük dikili taşlar, parşömenler... Ancak gözü bir yere takılı kaldı Alexander'ın; Yazıt Taşının üzerinde, büyük bir resim vardı. İki adet büyük figür vardı ve bunları, nereden olduğunu bilmese de, tanıyordu.

Karanlık Tanrı Set duruyordu, çakal başlı. Oğullarına eliyle işaret etmişti. Oğulları yer altından çıkmış ve yeryüzündekilere saldırmıştı. Set'in diğer eli ise bir ankh tutuyordu ancak ankh'ı tutan bir kişi daha vardı. Ölüler'in bekçisi, Köpek kafalı Anubis. Anubis'in bir eli, ölüler diyarının kapısını açmış bir şekilde duruyordu.

Alexander anlamaya çalıştı.

"Hikayemiz bu mu?" dedi Gospel'e.

Gospel ise sadece gülümsedi. "Masaların üzerinde Latince yazıtlar var. Sana bir kaç dil dersi vereceğim Alexander. Göreceksin ki, tek hikayemiz bu değil." Merdivenlerden sağa yöneldi ve teker teker inmeye başladı.

***

1645

Alexander duvarlardaki yarı-kabartma hikayeye baktı. Caine'in Abel'i öldürüşü, Lilith'le karşılaşışı... İlk vampir oluşu... Anlayamıyordu ancak uzun yıllar önce öğrendiği bu hikaye ona çok daha doğru geliyordu. Bir kaç dakika boyunca sessizlik içinde oturdu. Ardından bir adam içeriye girdi.

"Hmm. Alexander, içeri gel." dedi kapının ardından ince bir ses. Alexander düşüncelerinden sıyrıldı ve hemen içeriye girmek üzere kapının önüne geldi. Metal kolu çekti.

Gotik mimarinin çok önemli örneklerinden biri sayılabilecek bir odaya girdi. Koyu gri taşlarla ve ışık geçirmeyecek kadar kalın camlarla süslenmişti. Camların içinde Hristiyan mitolojisinden öğeler vardı. Alexander odadan gözünü alıp önüne baktığında bir masa ve ellerini kavuşturmuş bir şekilde ona bakan bir adam gördü. Adamın yüzü bakılmayacak çirkindi.

Nosferatu.. diye düşündü Alexander

"Bize katılmak istediğini duydum." diye başladı adam. "Ancak bilmelisin, Tanrı'nın bizi yaratmasının bir sebebi var. Hepimiz için bir planı var. Bizim soyumuzun planını konuşmuşlar seninle.. Amacının bu olduğuna inanıyor musun?"

"Bir amacım olduğu fikri, beni asıl buraya iten şey. Yıllardır yaşıyorum... Tabi buna yaşamak diyebilirseniz."

"Hmm" diye bir ses çıkardı Nosferatu, güldü. "O halde, Alexander, sana önemli bir görevim olacak. Buralardaki en yaşlı vampirlerden birisin. Nasıl olup da bu kadar yaşadığını bilmiyorum ancak bu önemli bir şey. Papalığa git ve orada bir kardinal olarak yaşa. Bu mektubu Papa'ya ilet." dedi ve yüzüğündeki mührü bastı mektubun üzerine. "İyi şanslar. Kendini kanıtlayacağına inanıyorum."

Alexander mektubu aldı ve kafasını sallayıp odadan çıktı.
Başlık: Ynt: Gölge (6)
Gönderen: Elerki - 25 Ocak 2010, 19:49:39
Baal Adramelech,

Hikaye bu bölümle birlikte giriş kısmını tamamladı sanırım. Bundan sonraki örgüyü çok merak ediyorum. :)

Bunun yanında, biraz daha uzatılabilir bölümleriniz diye düşünüyorum.

Elinize sağlık. :)
Başlık: Ynt: Gölge (6)
Gönderen: Amras Ringeril - 25 Ocak 2010, 20:21:15
Bölüm uzunlukları ben uygun buldum, okunulabilir kılıyor hikayeyi hemen.

1645'te kardinal olan bir adam 10 sene içinde nasıl papa olacak merak ettim doğrusu. Güzel ve sade ilerliyor, görelim bakalım.
Başlık: Ynt: Gölge (6)
Gönderen: Baal Adramelech - 25 Ocak 2010, 22:10:30
Baal Adramelech,

Hikaye bu bölümle birlikte giriş kısmını tamamladı sanırım. Bundan sonraki örgüyü çok merak ediyorum. :)

Bunun yanında, biraz daha uzatılabilir bölümleriniz diye düşünüyorum.

Elinize sağlık. :)

Eheh teşekkürler ^^ Evet giriş tamamlandı. Artık biraz daha çözüm bölümüne gireceğim. Alexander'ın hayatı yavaş yavaş bütünlüğe kavuşacak.


Bölüm uzunlukları ben uygun buldum, okunulabilir kılıyor hikayeyi hemen.

1645'te kardinal olan bir adam 10 sene içinde nasıl papa olacak merak ettim doğrusu. Güzel ve sade ilerliyor, görelim bakalım.

10 sene içinde Papa olmak imkansız değil açıkçası, zaten 1645'den çok önceleri bile Alexander bu grupta olmasa da, dini olarak pek çok icraatı vardı. Vampirler arasında bu konuda bilinen birisi yani =) O nedenle işinde hızlıca yükselmesi imkansız değil, ancak yükselmesinin hikayesini yazmayı da planlamıyorum. Sadece içinde bulunduğu güçler dengesini açıklayacağım biraz o kadar.

Uzunluğu bilerek böyle bırakmıyorum ancak sanırım benim maksimum yazım bu. Biraz daha uzun olsa sıkıcı, daha kısa olsa boş olacak gibi geliyor. Zamanla uzar belki. Çünkü anlatılacak şeyler artacak. Belli olmaz.

Teşekkürler okuduğun için ^^
Başlık: Ynt: Gölge (6)
Gönderen: mit - 26 Ocak 2010, 15:12:22
İkinci bölümde bırakmıştım en son. Ne de çok yol almış hikaye oysaki. Çok da leziz olmuş üstelik. Vampirler hakkındaki bilgini ve hikayeciliğini sonuna kadar konuşturmuşsun. Farklı zaman dilimlerinin varlığı ise olaya ayrı bir tat katmış. Eline sağlık...
Başlık: Ynt: Gölge (6)
Gönderen: Elerki - 28 Ocak 2010, 22:20:08
7 mi geliyor yoksa? ;D
Başlık: 7
Gönderen: Baal Adramelech - 28 Ocak 2010, 23:54:29
Spoiler: Göster
Teşekkürler eheh. ^^


1369

Alexander elindeki eski, sarı parşömeni bıraktı ve Gospel'e dik dik baktı. "Ölüler Kitabı mı?" bir daha baktı, elindeki metinlere. "Bu kitabın her yerinde bir kıyametten bahsediliyor. Çok önceleri, bir soylu iken bu kitabın bir kopyası geçmişti elime. Ancak buna hiç benzemiyordu. Bu nedir Gospel? Bildiğimiz anlamda Ölüler Kitabına hiç benzemiyor."

Gospel tatmin olmuş bir şekilde ona bakıyordu. "Demek Hiyeroglif dilini iyi biliyorsun. Biraz Latince öğretmek lazım, biraz da Antik Yunanca. Buradaki parşömenlerin yarısını bile okuduğunda, neler gördüğüne şaşıracaksın. Tahmin edeceğin gibi soyumuzun geçmişi kanla başlıyor ve kanla bitiyor." Bir kaç adım yürüdü ve bir kitap çıkardı kitaplıktan. Book of Nod. Kitabı Alexander'ın önündeki masanın üzerine koydu.

"Kardeşini öldürüp Cennetten kovulduktan sonra, Lilith Caine'i bulur ve ona büyülerini bahşeder. Tanrı onu güneşe çıkamamakla, kan içmekle cezalandırır ve böylelikle ilk Vampir oluşur." diye anlattı Alexander. Kitabı çok önce okumuş olduğu belli oluyordu. "Ancak bu 'Set'in Oğulları' hikayesiyle uyuşmuyor?"

Gospel güldü. "Birde şunu dinle." Bir başka, iplerle birbirine bağlanmış eski sayfalar çıkardı. Üzerindeki farsça yazılar vardı ve oldukça eski görünüyordu. "Cin geldi ve bize hayat bahşetti. Cin geldi ve bize güneşe çıkmayın dedi. Karanlıklarda, bilinir ki, bunlar haline geldik." Parşömenleri savurur gibi yerine koydu. "Cinin adı metinlerden çıkarılmış ancak, İran ve Arap Yarımadasında bu efsane Caine mitolojisinden çok daha popüler. Bazı vampirler bunun şeytan tarafından verilmiş bir lanet olduğunu söylüyorlar. Görüyor musun? Gerçek diye bir şey yok. Bizler, yollarımızı kaybetmiş durumdayız ve çıkış yolu olarak kendi hikayemizi yaratmaya çalışıyoruz. Kendimize amaç bulmak için kıvranıyoruz."

Alexander bir süre sustu. Elinin altındaki parşömenlere bakıyordu. "Peki... Beni neden istedin yanında?"

"Bir anlam bulmak için. Yaratılışımız veya var oluşumuz sebepsiz. Sen bir Khaibit'sin. Gardiyanlar soyu. Bana yardım edebileceğini düşündüm." Siyah saçlarını gözlerinin önünden çekti. "Aynı zamanda, bütün metinlerde ortak bir yön var. Farsça metinlerde, Cinin döneceği söyleniyor. Caine Mitolojisine göre, Caine Gehenna'yı getirerek dönecek. Set mitolojisi ise Set'in elçisinin geri döneceğini söylüyor."

"Yani? Bir tesadüften fazlası olmayabilir bence. Çünkü bu tür kehanetler insanları rahatlatmak veya korkutmak adına bolca yapılır... Hristiyanlığın kıyamet gününde boşaltılacak tasları veya Müslümanların cehennemi gibi." dedi Alexander. On üç sene her şeyin ne kadar kırılgan ve kolay sonlanabilir olduğunu gördükten sonra, artık inanabileceği veya güvenebileceği bir şey kalmamıştı.

"Gehenna, Set'in elçisi, Cin'in dönüşü... Lilith'in metinlerinde bile var! Emin olmak için son bir şey yapacağım Alexander." dedi Gospel kendinden emin bir ses tonuyla.

"Nedir o?" dedi kafasını parşömenlerden kaldırıp Gospel'in gözüne bakarak.

"Belial's Brood adlı bir Vampir tarikatı var. Şeytan'ın varlığına ve gücüne inanıyorlar ve ona hizmet ediyorlar. Onların yaptığı bir şey yapacağım ve Lucifer'ı çağıracağım." dedi Gospel sakince.

Alexander kaşlarını çattı. Zamanında aldığı katı Teoloji eğitiminden sonra Lucifer ismi ona korkutucu geliyordu. "Işık Getiren... Bence hiç gerek yok Gospel. Ne kadar tehli-"

Sözünü tamamlayamadan, yukarıdaki merdivenlerin sonundaki, daha demin Alexander ve Gospel'in girdiği kapak kırıldı. İçeri bir kaç tane uzun, siyah pelerinli ve başlıklı, ellerinde meşale taşıyan adam hızlıca girdiler ve bağırarak meşaleleri etrafa fırlatmaya başladılar.

"Kafirler! Vampirler! Cadılar! Tanrı ruhunuza merhamet göstermesin!"

Gospel Alexander'ı kolundan tuttu ve taş yazıtın arkasına doğru çekti onu. Yazıtın arkasında, Gospel eliyle masanın yanında duran kılıcı gösterdi. "İşine yarayacak. Yeni sayılırsın." dedi ve Alexander'ı beklemeden taşın üzerine tırmandı. Ardından insan üstü bir güçle adamlara doğru zıpladı.

Alexander, katliamı izledi önce. Sonra kanın güzel kokusu geldi burnuna. Yumruklarını sıktı ve ölümlüye doğru koştu.


***

Modern Zamanlar

"Bir prens olarak yapmam gereken şeyler var Lily, üzgünüm." dedi ve kafasını salladı. Kapıda duran iki takım elbiseli, siyahi görevli, kadının yanına geldiler ve bir tanesi elini kadının omzuna koydu. Kadın silkindi ve bir hışım ile kalkıp yüzünde bir öfkeyle odadan çıktı. Aptal ölümlüler, yaptıkları hareketleri düşünmüyorlar. diye düşündü Alexander.

"Öldürün onu." dedi ruhsuz bir sesle görevlilerden birine.

Bu sırada, bir kadın, gölgelerden çıkıp Alexander'ın karşısında, daha demin diğer kadının kalktığı koltuğa oturdu. Alexander onu görünce diğer görevliye odadan çıkmasını işaret etti eliyle.

Kadının kızıl saçları ve beyaz bir teni vardı. Derin yırtmaca sahip uzun bir elbise giyinmişti ve dolgun dudakları vardı. Çekiciliği inanılmazdı -ancak Alexander'a pek etki etmiyor gibi gözüküyordu.

"Şu çok uzun zamandır sakladığın geçmişinin hikayesini anlatmayacak mısın artık Alexander?"

"Prens." dedi Alexander sertçe. "Siz yeni olanlar rütbelere ve eskilere gerekli değeri vermiyorsunuz. En büyük eksiğiniz bu." dedi iğrenerek. "Anlatacağım elbette, belki saygı duymayı öğrenirsin. Çünkü yakın zamanda uzun bir yolculuğa çıkacağım. Yıllar... İnan bana bu kadar süre sonra anlıyorsun, insanlara verilen ölümün nasıl bir hediye olduğunu. Kederden kurtulmak. Yılların yorgunluğu sonucu son huzurlu uykuya yatmak... Kendimi neden öldürmeyeceğime gelince, bunu yapamayacak kadar... önemliyim." Kadının gözlerine sertçe baktı.


***

1366

Kadının boynundan kaldırdı dudaklarını. Kanlar hala akıyordu ancak kadının gözündeki son yaşam ışığı sönmüştü. Göz bebekleri büyümüş ve üstüne ölümün o korkutucu beyazlığı inmişti. Zaten hastaydı, ölüyordu ve bu nedenle yaşamını almakla iyilik yaptığını düşündü Alexander.

Ayağa kalkıp koluna sildi yüzündeki kanları ve cesedi nehre doğru itti. Ardından yürümeye başladı, adımları karışıyordu bazen. Hala bastıramıyordu kanın ona verdiği tatmin duygularını ve bu yüzden sarhoş gibi oluyordu bir süre.

Uygun bir bina buldu ve kenarına tutunarak tepesine tırmanmaya başladı. Sokaklara bakıyordu, tıpkı karıncaları izleyen bir insan gibi onlara bakıyordu. Geçen gün kaç kişi yakılmıştı veba yüzünden? Yüz? Bin? Acı çekiyorlardı, herkesten çok.

Neyse ki hastalık beni etkilemiyor diye düşündü.

Çığlıklar arasında sıyrıldı düşüncelerinden. "Pis yahudiler! Yanın! Geberin!" diye bağırdığını duydu bir adamın. Ancak çığlık onun değildi. Canlı canlı yakılan kişilere aitti sesler... Korkunçtu.

Alexander ilk defa o zaman fark etti bir şeyi. Hissetmiyordu. Hayatındaki tüm anlamların uzun zamandır kayıp olduğunu gördü. O an ilk defa bir şeye inanmak istediğini hissetti. Bu istekle yanıp tutuştu. Ancak ortada, inanabileceği hiç bir şey göremedi. Ayağa kalktı ve güneş ışığına karşı duymak için bekledi. Güneşin doğmasın az kalmıştı...

Ancak korktu. Kendini öldüremeyecek kadar çok korkuyordu.

Onun için bir cennetin olmayışından korktu.

Derinlere gitti. Çok derinlere. Karanlığa saklandı ve bir daha asla bulunmamak istedi.


Spoiler: Göster
Dört ay kadar laptopu kaldırmam gerekiyor =) Bir süreliğine bu sonuncu bölüm olacak yani =) Okuyan ve yorum yapan herkese teşekkürler. ^^
Başlık: Ynt: Gölge (7)
Gönderen: Elerki - 29 Ocak 2010, 20:33:18
Baal Adramelech,

Tekrar ve tekrar çok güzel bir bölüm. :) Farklı ırkların ve dinlerin efsanelerini pusula olarak alıp kendi hikayelerini yaratmak isteyen - gerçek hikayelerini bilmeyen- vampirler... Alexander'ın modern zamanlarda kendisinin, tereddütle de olsa, ölemeyecek kadar 'değerli' olduğunu söylemesi ve eski zamanlarda ise ölemeyecek kadar 'korkması...'

Güzel işliyorsunuz hikayenizi. Tebrik ederim gerçekten... Elinize sağlık. :)

Not: Arada -eski düzen- kağıt-kalemle boğuşup bize yeni bölümlerinizi yazın lütfen ki internet ortamına geri geldiğinizde paylaşabilesiniz hemen! ;)
Başlık: Ynt: Gölge (7)
Gönderen: Baal Adramelech - 29 Ocak 2010, 21:05:14
Teşekkürler Elerki. ^^

Alexander'ın iç dünyası aslında garip. Duygularını neredeyse kaybetmiş bir vampir olarak insan haline, çoğu vampirden çok daha fazla bağlı. Tavanda yazılmış şeyleri yazmayı planlıyorum bir ara... Hatta ilk fırsatta onu yazacağım. Çünkü o Alexander'ı çok daha iyi anlamanızı sağlayacak diye düşünüyorum.

Bir şehirdeki vampirlerin büyük bir kısmının lideri olmasına rağmen kendini çok yalnız ve işe yaramaz hissediyor. Her şey elinin altında olduğu halde kendini çok aciz hissediyor. Yada öyle düşünüyor ki bu da hissettiğini sanmasına sebep oluyor. Öyle boş ki onun için her şey. Güçlü görünmek zorunda çünkü zayıf anını yakalayıp onun yerini kapmak isteyecek kişilerin sayısı hiç de az değil.

Ha birde vampirler o kadar amaçsızlar ki yüzyıllardır, kendilerine bir efsane yaratmak için yanıp tutuşuyorlar. Her biri bir şeylere inanıyor ancak ister inançlar bin yıllık olsun ister on yıllık, hangisinin en gerçek olduğunu en yaşlılar bile söyleyemiyor. Çünkü dünya üzerinde bin sene yaşamış vampir bulmak bile zor... Nedenini açıklayacağım..

Esasında World of Darkness evrenini kendime temel alarak yazdım, oradaki terimleri kullanıyorum çoğu zaman. Khaibit gibi terimler o frp evreninin hikayesinde de mevcut. Benim yaptığım ise o temele çok aha farklı bir hikaye katmak. Mesela orjinal hikayede 1400'lerdeki vampir isyanları yada modern zamanlarda yakında göreceğimiz şeyler yok. Bunların hepsi ve daha fazlasını ben ekliyorum.

Şey gibi bu, Tolkien'in Orta Dünya'sından bazı ögeleri alıp Ejderha Mızrağı yaratmak gibi. Tabi o kadar güzel yazıyorum demiyorum ama çok sevdiğim bir evreni, çok daha sevdiğim bir hale getiriyorum =)

Kağıt kalemle üşeniyorum yahu.. İki sayfa yazıyorum, bilgisayara geçirdiğimde bir sayfa etmiyorlar ;D Ancak hikaye hakkında düşüneceğim elbette. Şu dört ay içinde ara ara girip yazarım belki... =)
Başlık: Ynt: Gölge (7)
Gönderen: Elerki - 29 Ocak 2010, 21:09:15
Baal Adramelech,

Karakterinizin derinliğini de oluşturmanız çok güzel gerçekten! Bir hikayede bunu da verebilmek ve karakterin gelişen olaylara bakış açılarının da onun hisleri ve tecrübelerine doğru orantılı ortaya çıkması çok hoş.

Ve çok hoş olacağa benziyor...

Tekrar elinize sağlık. Arada uğrayın buralara. :)
Başlık: Ynt: Gölge (7)
Gönderen: Lunacy - 30 Ocak 2010, 16:40:08
güzel olmuş güzel. çok güzel.


okurken Alexander oluveriyorum, bilmiyorum herkeste aynı etkiyi yapıyor mu ama :D

gerçekten güçlü kalemin senin. devamını da yaz ayrıca 4 ay bekletme bizi. laptopu kaldrcaksan da yaz, okursun bana koyarım buraya.
Başlık: Ynt: 7
Gönderen: Dúrgonath - 01 Şubat 2010, 13:29:00
Kadının kızıl saçları ve beyaz bir teni vardı. Derin yırtmaca sahip uzun bir elbise giyinmişti ve dolgun dudakları vardı. Çekiciliği inanılmazdı -ancak Alexander'a pek etki etmiyor gibi gözüküyordu.

Tanıdık geldi :W

Uzun uzun yorum yapmayacağım, ama şunu bil ki bu harika bir şey olmuş!
Başlık: Ynt: Gölge (7)
Gönderen: Baal Adramelech - 01 Şubat 2010, 14:13:28
Teşekkürler... Yeni bölüm çok yakında olabilir, belli olmaz. =)
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Nihbrin - 03 Şubat 2010, 14:50:43
Yarım saat oturup okudum 8 ile şimdilik son bulan bölümlerini, yorumları yok sayarak. 4-5 sene sonra World of Darkness Online çıktığında CCP ve White Wolf'un duacılarından birisi olacaksın görüşündeyim şimden. Yıllara dikkat ettiğimde kurguyu doğrusal hikayenin farklı kritik noktalarına kamera tutarak anlatman güzel duruyor şu ana kadar. Bölümleri benim gibi bir anda değilde ayrık okuyanlar için güç olmuş olmalı, ama bütünü bir anda ele alınca gayet şık. Okurken Alex'in yaptıklarını yapıyor, hissettiklerini hissediyorum, bu iyi, ama onun duygularına ve derinliğine o kadar odaklanmışsın ki tüm umutsuzluğu ve karanlığının ardındaki hayata dair var oluşsal düşüncelerini es geçmişsin. Sanki fırtına sırasında ağacından düşen yaprak gibi savruluyor. Onun hayatı ile ne yapmak istediğini bir ara anlatırsan gayet güzel olur, hikaye ile bir alakası olmasa bile. World of Darkness vampirleri ile ilgili sevmediğim tek şey sürekli bir melankoli içinde olmaları, insan olmaya dair güzel duyguları yaşayamıyorlar tamam iyi güzel ama serbest radikaller olmalı. Tutupta Angelus gibi ruhu olan bir vampir istemiyorum ama muazzam bir dünya görüşü olan vampir arar dururum onca hikayenin arasında. Hiç kendim yazmak istemedim, neden bilmiyorum. Gölge göze akla hitaben güzel gidiyor şimdilik, devamını merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: Gölge (7)
Gönderen: Baal Adramelech - 03 Şubat 2010, 15:35:59
Yarım saat oturup okudum 8 ile şimdilik son bulan bölümlerini, yorumları yok sayarak. 4-5 sene sonra World of Darkness Online çıktığında CCP ve White Wolf'un duacılarından birisi olacaksın görüşündeyim şimden.

Ehehe teşekküler ^^ Yalnız, başlığı yanlış yazmışım. En son 7'yi yazdım, 8'i yazmaktayım şu sıralar. Ve eğer o oyun gerçekten güzel olursa, özünü cidden korursa gerçekten hayatımı bir kenara koyacağım.

Ha birde, eğer istediğimi gerçekleştirip yazılımla alakalı bir şey okuyabilirsem üniversite'de, CCP'ye girmek en büyük hayalim..

Yıllara dikkat ettiğimde kurguyu doğrusal hikayenin farklı kritik noktalarına kamera tutarak anlatman güzel duruyor şu ana kadar. Bölümleri benim gibi bir anda değilde ayrık okuyanlar için güç olmuş olmalı, ama bütünü bir anda ele alınca gayet şık.


Aklımda bir kaç vampire ait bir kaç farklı zamanda geçen hikayeler vardı. Ancak öyle yapmak yerine hepsini aynı kişi yapıp, o kişinin yaşamını gösteren bir hikaye yazmak daha güzel geldi. Daha önce belirttim mi bilmiyorum ama ilk üç bölüm filan boyunca hikayenin geleceği hakkında hiç bir şey düşünmemiştim. Araları doldurma konusunda halka kendimi rahatsız hissediyorum. Çünkü Alexander sizin için olduğu kadar benim için de bir giz ve bu benim için çekici hale getiriyor hikayeyi.

Okurken Alex'in yaptıklarını yapıyor, hissettiklerini hissediyorum, bu iyi, ama onun duygularına ve derinliğine o kadar odaklanmışsın ki tüm umutsuzluğu ve karanlığının ardındaki hayata dair var oluşsal düşüncelerini es geçmişsin. Sanki fırtına sırasında ağacından düşen yaprak gibi savruluyor. Onun hayatı ile ne yapmak istediğini bir ara anlatırsan gayet güzel olur, hikaye ile bir alakası olmasa bile.

Sekizinci bölüm tamda Alexander'ın amacına ve fikirlerine dair ipuçları vermeye başlayacaktı. Yorumun tam üstüne gelecek =) Kısaca söylemek gerekirse, Alexander 700 seneden sonra gerçekten umutsuzlaşmış durumda. Ancak hikayede göreceksiniz bunu zaten. Spoiler vermek istemiyorum.

World of Darkness vampirleri ile ilgili sevmediğim tek şey sürekli bir melankoli içinde olmaları, insan olmaya dair güzel duyguları yaşayamıyorlar tamam iyi güzel ama serbest radikaller olmalı. Tutupta Angelus gibi ruhu olan bir vampir istemiyorum ama muazzam bir dünya görüşü olan vampir arar dururum onca hikayenin arasında.

Vampirlerin ruhsuz olmalarını seviyorum. Ancak yine de o kadar ruhsuz olamıyorlar. Yaşamlarından kalma obsesyonları hala yaşıyorlar. Aynı zamanda sevgi hissetmeseler de, cinsel güdüleri çok yüksektir. Vampirlerin içindeki Canavar tam bir birlikteliğe ve sadakat gibi duygulara izin vermiyor. Ancak garip bir şekilde, bunca yıldan ve değer verdiği şeylerin kaybından sonra (ki belkide değer verdiği şeyler kendi obsesyonları) iyice umutsuzlaşmış ve 'insan' özüne (aslında insani öz dedikleri şey sadece umutsuzluk ve yorgunluk) dönmüş oluyor yaşlı vampirler.

400 yaşından büyük pek az vampir bulunmasının sebebi budur benim yazdığım evrende. Çünkü yılların ağırlığını hiç bir vampir kolay kolay kaldıramıyor ve umutsuzluk cidden onları bazı şeylerden vazgeçiriyor.

Hiç kendim yazmak istemedim, neden bilmiyorum. Gölge göze akla hitaben güzel gidiyor şimdilik, devamını merakla bekliyorum.

Yeni bölüm çok yakında =) Okuduğun ve uzun bir yorum yaptığın için çok teşekkürler =)


Not: Tabi WoD evreninde tamamen böyle denebilir mi bilemem.. Ancak ben WoD evrenindeki Vampirleri tam anlamıyla kabul etmemişimdir hiç, kendi yorumumu katmayı severim.
Başlık: 8
Gönderen: Baal Adramelech - 03 Şubat 2010, 16:44:49
1370

Gospel masa ve kitaplıkların bulunduğu oturma odasına girdi. Roma'nın biraz dışındaki iki katlı Malikanenin üst katında ve en batısındaydı. Alexander sık sık bu rutubetli odaya çıkar ve bir bardak kan ile gündüzleri burada geçirirdi. Geceleri eğer bir işi varsa burada yapardı çoğu zaman. Buraya döneli bir ay kadar olmuştu ancak, Gospel hala Alexander'ın bu odayı seçmesinin nedenini sormamıştı. Ona ne zaman yakınlaşmak istese, Alexander itiyordu elinin tersiyle. Pek anlaşılır bir şey değildi bu.

Gospel uzun kıyafeti ile içeriye süzülür gibi girdi ve adamın karşısındaki güzel oymalara sahip sandalyeye oturdu.

"Anlat bakalım Alexander" dedi ince ve yumuşak bir sesle "Bu odanın anısı nedir?"

Alexander sinirli gözlerle baktı. "Seni ilgilendirir mi?"

"Hiç bir şey hissetmediğine inandır kendini artık.."

Bir an tereddüt yaşasa da, sonunda pes etti. "Dinle o halde. Çok eski değil, belkide çok eski ama acısını hala hissettiğim bir şey. Belki inanmazsın hala güçlü olduğuna ama... On dört sene önce burada ölümsüzlüğü tattı bu beden... Ne susuzluğun acısını ilk defa çekti. İçindeki canavar yüzünden kontrolünü kaybedene dek ne içeceğini bilmiyordu çünkü kimse ona yolu göstermemişti." Ayağa kalktı ve yavaş adımlarla masanın etrafından dönüp Gospel'in arkasına doğru gitmeye başladı. "Ve şans eseri Elanora, gecenin içindeki ışığım, uyandı ve odaya girdi. Sonra, Canavar, paramparça etti onu. Alexander uyandığında, acı dolu bir çığlık attı hayatında son defa. Çığlıklarım geceyi yırttı... Öfkesinden tırnaklarıyla kazıdı bir şiiri tavana."

İkisi de tavandaki o İtalyanca şiire baktılar... "Ve sonra kanayan tırnaklarıyla, on üç gece ve on üç gün bekledi Alexander. Canavara yenilmedi bu sefer ancak ölmek üzereyken bir adam içirdi ona kanı. O zamandan beri burada işte, o zamandan beri yaşamaya çalışıyor."

Gospel bir hışımla ayağa kalktı ve sinirle itti Alexander'ı "Aptal herif!" diye bağırdı. Alexander ise duvara doğru çarptı ve hafifçe sarsıldı. "Defol! Olduğun şeyi kabullenene kadar dönme! Eski hisler sadece birer yanılsama, sadece senin aptalca inancın! Hiç birinin hala var olmadığına inan artık Alexander!"

Alexander ayağa kalkmış ve uzaklaşmıştı. Odanın kapısından dışarıya çıkmış ve gecenin karanlığında uzaklaşmıştı. Bir kaç hafta, Gospel onu bekledi.


***

Modern Zamanlar

"Yedi cinayet, yedi gün içinde yapılıyor. Yedi kurban da Elder'ler ve hepsinin yanında bırakılmış Eski Mısır tarzı üretilmiş parşömende "VII" yazıyor." bunu söyledikten sonra ayağa kalkıp konuşmuş olan kel adamın sesindeki korku herkese yayıldı.

Siyah, uzun cam masanın kenarında bir yerde oturan adam yavaş yavaş yerine oturdu. Masada yedi kişi eksikti. Bu yedi Elder, şehirdeki en yaşlılarıydı ve öldürülmeleri gerçekten de herkesin korkmasına sebep oluyordu. Özellikle Alexander, "VII" ile alakalı efsaneleri bildiğinden, gerçekten korkmaktaydı. Bu Elderleri bu kadar kolay öldüren şey ne ise, bir sonraki hedefi o olmalıydı.

Bu şehrin en yaşlısıydı Alexander. Dünya'nın ağırlığını kaldıramayan pek çok Yaşlı, solup gitmişti... Bütün bunları düşünürken, aklına yıllar öncesinden o gün geldi. Gospel ölmeden hemen önceki gece. Onu istediği ilk ve son gece.

"Bana sahip ol ve değiş bu gece... Çünkü umut sadece insanların dayanağı değildir" demişti Gospel, Karpatlardaki Kale'de. "Bu gece bitsin artık üzerindeki şu ölümün ağır kokusu. Bu gece artık olduğun şey ol..." Umut, dudakları Gospel'in boynunda gezerken hissettiği tek şeydi. Bir amacı vardı artık ve biliyordu yolunu. Gelecek Olan'ı bekleyeceklerdi, onun yolunu açacaklardı. "Ve bu gece sana sahip olacağım, sen ve ben sevgilim, son bir yolculuğa çıkacağız... Artık yılların ağırlığı önemli değil." demişti Alexander cevap olarak.

Gözleri dalmış olan Alexander birden bire ayağa kalktı. "Kendinizi koruyun. Sizin için yapabileceğim bir şey yok. VII'ın efsanesini biliyorsanız, o halde titreyeceksiniz. Bilmiyorsanız, dinleyin." Odanın kenarına doğru geçti ve karanlıkta, aynaya doğru dönüp konuşmaya başladı. "Babil kulesi yıkıldığında, altı soydaş kulenin altındaki mahzenlerde bir yemin ettiler. 'Yedinci Olan' gelene kadar bekleyecek ve onun yolunu açmak için tehlike oluşturabilecek her Soydaşını ve Lupin'i teker teker öldüreceklerdi. Bazı efsaneler der ki, 'Yedinci Olan' Caine'dir. Bazıları 'Lilith' der. Bazılarına göre de 'Lucifer' derler. Ancak buradan sonra efsane farklılaşır. Bir grup, bu Altı kişinin yerini sürekli dolduracak yeni kişiler bulduklarını ve eski olanların öldürüldüğünü, bu nedenle ilk altıların yemininin yavaş yavaş kaybolduğunu veya unutulduğunu söyler. Çünkü binlerce yıldır bu tip bir olay ile karşılaşılmamıştı. Bir diğer efsane der ki, Altılar Torpor durumundadır ve zamanlarının gelmelerini bekliyorlardır."

Aynadaki bulanık görüntüsünden çevirdi gözlerini ve masanın başına geldi tekrar. "Beyler ve Bayanlar, şu dakikadan sonra yalnızsınız. Sadece Elizabeth ve Aaron benimle geliyorsunuz. Diğerleri istediğiniz yere dağılabilirsiniz. Eğer Altı uyandı ise, Yedi'nin zamanı yakındır."

Birden bire masada bir gürültü koptu. Tüm Elder'ler bir anda, büyük bir sinirle ayağa kalkmış, bazıları yumruklarını masaya neredeyse kıracak kadar sert bir şekilde vurmuşlar ve Alexander'ın onların isteği dışında bir karar almasına tepkili bir şekilde bağırmaya başlamışlardı. Alexander ise tek bir şey söyledi.

"Eğer Altı geldiyse, hepiniz ölüsünüz zaten." Arkasına döndü ve siyahi korumalardan bir tanesi Alexander'a uzun, siyah paltosunu verdi. Hızlı adımlarla kapıdan çıktı ve önünde kapılar açıldı.

Yıllar önce Gospel ile araştırdıkları son şimdi geliyordu o halde. Tam da umudunu kaybettiği anda, gerçek kaderini öğrenecekti. O öldükten sonraki gece, karşısına gelen adamla konuştuğu şeyleri hatırladı. Vlad Dracul'un kalesinde olanları gayet iyi hatırlıyordu.


***

1430

Alexander, Ordo Dracul tarikatının içinde bile iyi tanınır ve İç Çember'e alınmasalar da hep hoş karşılanır olmuştu son bir kaç gündür. Lord Dracul'un emriyle, artık Ordo Dracul'un fahri bir üyesiydi Alexander ve Dracul'un fermanı, hep böyle kalmasını garantiliyordu.

Bütün bunların sebebi, iki gece önce yaşanmış savaştı. Başka bir iş için gelmiş olan Gospel ve Alexander, Dracul'un çağrısını kabul etmiş ve onun yanında savaşmışlardı. Son bir kaç senede Gölgeleri yönetme yeteneği çok gelişmiş olan Alexander savaşın kaderini değiştirmişti ve Dracul ölmekten kıl payı kurtulmuştu.

Ancak Alexander'ın ümidi yoktu artık. Değer verdiği son şeyi kaybetmişti. Dünya anlamsız ve boştu. Yaşamı sadece bir korkuya bağlıydı; Korkuyordu ölürse karşılanacağı yerden, bu nedenle yok edemezdi kendini. Ancak bu zayıflığı göstermezdi başkalarına. Ordu Dracul'daki yeri kıskanılıyordu çünkü.

O gece, camdan izliyordu dışarıyı. Az önce ona ikram edilmiş olan güzel Romen kızını iliklerine kadar kurutmuştu ve Gözleri boş boş dışarıyı izliyordu.

Arkasından, hoş ve rahatlık verici bir ses geldi.

"Alexander... Alexander..." bir kaç adım sesi yavaşça geldi. Alexander ani bir hareketle ayağa kalktı çünkü bu ses ne Dracul'a ne başka bir soydaşına ait olamazdı. Gölgeleri, korunmak ve saldırmak üzere hareket ettirecekti ki, odada bir tane bile gölge bulunmadığını korku içinde fark etti.

"Hala çok korkaksın ve hala çok umutsuz." Uzun sarı saçlı, mavi gözlü ve beyaz tenli, ince ancak kaslı ve uzun boylu bir adam vardı karşısında. Bakışları bir insana ait olamazdı ve güzelliği Alexander'ı hiç bir soydaşının böyle olamayacağını kanıtlıyordu. Güzel Daeva bile olamazdı bu kadar. "Ancak bir gelişme var, benim kim olduğumu anladın öyle değil mi şu son bir kaç senede?"

Alexander anlamaya çalışan kısık gözlerle bakıyordu. "Sabah Yıldızı... Lilith bugünlerde nasıl?" dedi alaycı bir şekilde.

"Bana istediğinde ulaşman için kartımı verirdim ancak, hiç bir işe yaramadığını anlamış olmalısın." Lucifer güldü. "Söyle bakalım, hala inanmıyor musun bir gelecek olduğuna? Neden kaybettin umudunu böyle?" Hemen arkasındaki yatağın kenarına oturdu.

"Bu seni ilgilendirir mi? Yada söylemesem de bilemez misin yüreğimin en derinini, Beelzebub?"

"Elbette... Aşık olmuşsun ve benim gibi yanlış yola gidiyorsun Alexander. Bu hatayı yapma. Ve bir daha asla ama asla kendini öldürmeye çalışma. Hayatın amaçsız değil, inan bana."

Alexander buna inanmıyordu. "Onca seneden sonra, gerçekten de inanmıyorum buna. İnsanlar onca his ve gerçeklikle, yaşamak zorunda oldukları kısa yaşamlarıyla amaçsızlar ve dinleri bu amaçsızlığı doldurmak için yaratmışlar. Biz? Biz hiç bir şey hissetmediğimiz halde ve inanmadığımız halde amaç bile yaratmaktan aciziz. Elder'lerden kaç tanesi dört yüz yaşının üstünde?"

Lucifer'ın yüzündeki gülümseme küçüldü. "İnan bana, Elder olmayabilir ama bu Dünya'nın derinlerinde tahmin edemeyeceğin şeyler uyuyor, uyanacakları zamanı bekliyor. İnan bana." ayağa kalktı ve camın önünde duran Alexander'ın yanına gitti. "Gitmeliyim, Güneş'i selamlamak üzere gökyüzüne döneceğim. İstediğin şeyi düşün Alexander ancak zamanı geldiğinde göreceksin."

"Lilith'e selamımı ilet." dedi Alexander.

"Çoktan haberi var bile Alexander. Merak etme." Lucifer camdan çıktı ve süzülürcesine bulutlara yükseldi.


***

Modern Zamanlar

Alexander eline kalemi aldı ve eski defterine yazmaya devam etti. "...Yıllar sonra, kaybettiğim amacın yaklaştığını hissediyorum. Gospel... Elanora... ve eski dostum Niad. Belki hepsi beni buna hazırlıyorlardı. Yıllar önce Sabah Yıldızının söyledikleri şeyler... Belki gerçekten doğrular. Hayatta kalmam lazım. Bu sefer cehenneme olan korkumdan değil, gerçekten bir amacım olduğumu hissettiğimden.

Yedi uyandıysa, artık yapmam gerekenler var. Eski yazıtlardaki bazı şeyler bile gerçekse, Gospel ile okuduğumuz şeyler yavaş yavaş olacaktır. Şimdi ilk işareti bekleyeceğim. Ay ve Güneş karardığında, gün gelmiş demektir."

Alexander kalemi defterin içine koydu ve gölgeler defteri kapladı. Bir kaç dakika sonra hem gölge hem defter yok olmuştu. Önündeki kanı içti ve aşağıda bekleyen arabaya binmek üzere evden çıktı.




Spoiler: Göster
Not: Biraz uzun oldu kusura bakmayın... Genel bir şey yazıyım diyordum hepsini kapsadı sanırım. =)

Tavandaki şiir;

Aşk nerede?
Umut nerede?
Nerede benim
Yaşama sebebim?

Hepsi bu
Benim kaybettiklerim.
Hepsi buydu
Benim aradığım.
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: mimoza - 03 Şubat 2010, 21:06:08
İki bölümde çok güzel ama neden fazla tartışmaya açık olduğunu tam anlayamadım kurgu çok iyi buna şüphe yokta zaten fikrimi belirtiyim dedim devamını bekliyoruz başarılar

Magicians!!! Göklerde bir yerde !!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: - 05 Şubat 2010, 13:44:48
Kesinlikle çok başarılı bir olay örgüsü. Hepsini bir seferde okuduğum halde defalarca geri dönüş yapmak zorunda kaldım. Sanki önümde bir çok noktası karanlıkta kalmış bir hayat var da onu parça parça çözüyor gibiydim okurken.

Hikayenin zamanla kendi yönünü bulması da ayrıca çok güzel ki benim yazarken asla cesaret edemediğim bir şeydir biliyorsun. Oysa sen çok değişik bir tarzda başlayıp, sonra sonra hikayeyi geçmişle destekleyerek anlatmaya başladın. Çok başarılı!

Ayrıca bölümlerde verilen anlamlar benim sayfalarca yazıp da ancak verebildiğim anlamlardan daha yoğun. Çok daha büyük bir hikayenin yansıması gibi sadece. Altında büyük bir şiirsellik var.

Sadece Alexander'ın hayatını mı anlatacaksın yoksa yan hikayeleri de devam ettirecek misin bilmiyorum ama umarım daha uzun zaman boyunca bu hoş vampir hikayesini okumaya devam ederiz. Sen bu işi yaptın Yiğit ya, Tebrikler =)

Ayrıca bu kadar zaman okumadığım için de buradan özür dilerim ve pişmanlığımı belirtirim =)
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Baal Adramelech - 05 Şubat 2010, 14:05:48
Kesinlikle çok başarılı bir olay örgüsü. Hepsini bir seferde okuduğum halde defalarca geri dönüş yapmak zorunda kaldım. Sanki önümde bir çok noktası karanlıkta kalmış bir hayat var da onu parça parça çözüyor gibiydim okurken.

Hikayenin zamanla kendi yönünü bulması da ayrıca çok güzel ki benim yazarken asla cesaret edemediğim bir şeydir biliyorsun. Oysa sen çok değişik bir tarzda başlayıp, sonra sonra hikayeyi geçmişle destekleyerek anlatmaya başladın. Çok başarılı!

Ayrıca bölümlerde verilen anlamlar benim sayfalarca yazıp da ancak verebildiğim anlamlardan daha yoğun. Çok daha büyük bir hikayenin yansıması gibi sadece. Altında büyük bir şiirsellik var.

Eheh sen bunu yazınca çok mutlu oldum :D

Sadece Alexander'ın hayatını mı anlatacaksın yoksa yan hikayeleri de devam ettirecek misin bilmiyorum ama umarım daha uzun zaman boyunca bu hoş vampir hikayesini okumaya devam ederiz. Sen bu işi yaptın Yiğit ya, Tebrikler =)

Büyük ihtimalle Alexander'ın hikayesi anlatılacak ve onun hikayesinin sonuna geldiğimizde birde "Epilogue" veua "Aftermath" tadında son yazı yazacağım, Alexander'a bağlı olan ama hikayenin sonuçlarını genel olarak içeren bir bölüm.

Ayrıca bu kadar zaman okumadığım için de buradan özür dilerim ve pişmanlığımı belirtirim =)

Tekrardan teşekkürler ^^ Fena gaza geldim bu gece yeni bölümü yazarım ben =P
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: - 05 Şubat 2010, 14:07:53
Umarım yazarsın ben de en kısa zamanda okurum.

Şu yan hikayeleri yazma olayını da düşün. Aslında yan hikayeleri de büyütüp farklı başlıklarda anlatabilirsin bu bittikten sonra.

Hadi bakalım kolay gelsin =)
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Amras Ringeril - 05 Şubat 2010, 15:42:01
Başarılı bir şekilde ilerliyor öykü. 7 en çok hoşuma giden kısım oldu, nedeni başındaki bilgi verme bölümü. Böyle efsanelere göndermeler gördükçe hikayenin temelinin daha sağlam olduğunu düşünüyorum. Daha çok hoşuma gidiyor.

Okurken önce Book of Nod'dan bahsetmiştim bir kaç benzer isimle daha karşılaştım. İngilizceleri yerine Türkçe isimleriyle görmek isterim tekrarlayayım.

Bir de Alexander'ın farklı farklı kişilerin birleşimi olduğunu görmek istiyorum. 700 sene yaşamış birinin fikirleri ve hisleri sadee gelişim içinde değildir. Büyük bir değişim içindedir de. Tamamen farklı bir karakter bile olabilir kimi yerlerde. Ama tabi WoD vampirleri genel anlamda çok ukalalar :P

Çok merak ediyorum kıyamet mi kopacak, umarım kıyamet kopar :P
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Baal Adramelech - 05 Şubat 2010, 15:58:46
Başarılı bir şekilde ilerliyor öykü. 7 en çok hoşuma giden kısım oldu, nedeni başındaki bilgi verme bölümü. Böyle efsanelere göndermeler gördükçe hikayenin temelinin daha sağlam olduğunu düşünüyorum. Daha çok hoşuma gidiyor.


Teşekkürleeer ^^

Okurken önce Book of Nod'dan bahsetmiştim bir kaç benzer isimle daha karşılaştım. İngilizceleri yerine Türkçe isimleriyle görmek isterim tekrarlayayım.

Türkçe yapmayabilirim. Orjinal isimleri kullanmak hoş geliyor ama haklısın, tarihe göre isim değiştirmek lazım. 1400'lü yılların Roma'sında İtalyanca isme sahip olması daha mantıklı olur.

Bir de Alexander'ın farklı farklı kişilerin birleşimi olduğunu görmek istiyorum. 700 sene yaşamış birinin fikirleri ve hisleri sadee gelişim içinde değildir. Büyük bir değişim içindedir de. Tamamen farklı bir karakter bile olabilir kimi yerlerde. Ama tabi WoD vampirleri genel anlamda çok ukalalar :P


Aslında Alexander'ın çok büyük bir değişimi yoktu hikayeme göre. Sudan çıkmış balık gibi bir durumu var en başlarda sadece, sonradan gelişiyordu. Ölümsüz olmadan önceki zamanları hakkında bir kaç şey yazarsam, zaten dünya görüşü iyice oluşmuş birinin ölümsüzleştikten sonra nasıl değişmediğini görürsünüz. Çünkü Alex'in hayatı, dünyayı güzel görmesini engelliyordu hep. O nedenle karamsar ve sert biri olmaya küçük yaştan başlamıştı. Zaten hikayede özellikle dinlerin baskılarına olan nefretini ufak ufak anlatmıştım.. Çok fark ettirememiş olabilirim çünkü en başlar hakkında pek bölüm yazmadım. En kısa zamanda onuda anlatırım o halde.

Çok merak ediyorum kıyamet mi kopacak, umarım kıyamet kopar :P

Ahahaha. Görüciiiz =P
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Elerki - 05 Şubat 2010, 23:05:20
Baal Adramelech,

Elimde olmayan bazı sebeplerden ötürü geç okuduğum için öncelikle özür dilerim.

Harika bir bölüm olmuş gerçekten... Vampir hikayesi asla okumayacağımı devamlı söylerim çevreme ama bu çok başka... İlk kez içinde vampir olan bir hikayeyi hatta tamamen vampirlerden kurulu, onların efsanesini anlatan bir hikayeye bu derece ısındım sanırım.

Kayıp Ruh'a katıldığım bir nokta ise -bu tek bir noktaya katıldığım anlamına gelmiyor- hikayenizin engin bir dünyanın yansıması gibi göründüğü... Eğer bir roman yazmaya kalkarsanız bu hikayenizi rahatlıkla yan hikayeler, karakterin içine seyahatler, ortamlardan etkilenişler gibi ögeleri de daha çok kullanıp işleyerek o hale getirebilirsiniz bence.

Elinize sağlık. Yeni bölümleri bekliyorum. Umarım çabuk bitmez hikaye. :)
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Baal Adramelech - 05 Şubat 2010, 23:24:54
Baal Adramelech,

Elimde olmayan bazı sebeplerden ötürü geç okuduğum için öncelikle özür dilerim.

Harika bir bölüm olmuş gerçekten... Vampir hikayesi asla okumayacağımı devamlı söylerim çevreme ama bu çok başka... İlk kez içinde vampir olan bir hikayeyi hatta tamamen vampirlerden kurulu, onların efsanesini anlatan bir hikayeye bu derece ısındım sanırım.

Vay canına O_O İyi bir şey yapmışım o zaman. Vampirlere ısınmak iyidir, vampirler bi tanedir =P

Kayıp Ruh'a katıldığım bir nokta ise -bu tek bir noktaya katıldığım anlamına gelmiyor- hikayenizin engin bir dünyanın yansıması gibi göründüğü... Eğer bir roman yazmaya kalkarsanız bu hikayenizi rahatlıkla yan hikayeler, karakterin içine seyahatler, ortamlardan etkilenişler gibi ögeleri de daha çok kullanıp işleyerek o hale getirebilirsiniz bence.

Elinize sağlık. Yeni bölümleri bekliyorum. Umarım çabuk bitmez hikaye. :)

"Ben bunu anlatıyorum ama, bu değil aslında. Daha fazlası var.." hissini vermeyi hep isterim. Başarabildiğime mutlu oldum  =) Bilemiyorum ne yapacağım ancak... Belkide bir kaç yan hikaye yazarım kısa kısa. Madem isteniliyor =)

Bitmeez! =)
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Dúrgonath - 07 Şubat 2010, 17:51:33
Devam et desem yeter heralde?
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Lunacy - 08 Şubat 2010, 15:42:53
Güzel gidiyor güzel.. Bekliyoruz devamını sabrsızlıkla.

Frp yi de unutmayınız sayın Adramelech!! :p
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Roselyn - 08 Şubat 2010, 18:25:47
msn'den yaptım daha önceden yorumlarımı ama buraya da yazmadan edemeyeceğim;

Gidiş gelişler, karakterin düşündükleri ve ufak detaylar hikayeyi ilginç kılıyor. Hepsini birden okumak daha keyifliydi, böyle dizinin yeni bölümünü bekler gibi beklemek can sıkıcı =) devamını merakla bekliyoruz! =D
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Baal Adramelech - 09 Şubat 2010, 17:13:48
Bu pazar devam ettirebileceğim ancak... Bu bölüm çoğunlukla Modern Zamanlar ağırlıklı olacak gibi.. 13. bölüme kadarda bir daha Modern Zamanlara nadiren geçeceğim, geçmişi tamamlamak niyetindeyim. Çünkü son iki bölüm (13-14) sadece modern zamanlarda geçen kesintisiz bölümler olacak ve hikaye bitecek... Ardından tavsiye edildiği gibi yazım sırası ve kronolojik sırayı içeren bir pdf haline getireceğim =)

@Dúrgonath; Az kaldı az =)

@DemorieL; O yaza kadar zor gibi. Ama unutmadım aklımda. Zaten frp bu hikayeyle aynı şehirde ve aynı zamanlarda geçiyor.. Yani oyunun geleceği hakkında bilgiye sahip olabilirsin + frp'deki karakterleri hikayede göreceksiniz =) Bazılarını gördünüz bile, haberiniz yok.

@Roselyn; Evet orası biraz sıkıcı oluyor biliyorum.. Ama yapabileceğim bir şey yok. Eğer ilham gelseydi geçen pazar yazmıştım da... Beğenmeyip sildim hepsini yazdıklarımın. =) Bu pazar yazacağım söz. Bir hafta boyunca biraz İncil biraz Lovecraft okuyup delice hayaller kurdum. Hikayeye yansıyacaktır diye umuyorum...
Başlık: Ynt: Gölge (8)
Gönderen: Roselyn - 09 Şubat 2010, 19:14:06
Sen yaz, ben okuyayım, bana da ilham gelsin =) az kaldı pazara oh ^^
Başlık: 9
Gönderen: Baal Adramelech - 12 Şubat 2010, 21:45:23
Modern Zamanlar

"Alexander?" dedi ince bir ses. Bulundukları rutubetli odada yankılanıyordu.

"Söyle Elizabeth." diye cevap verdi adam. Masanın üstünde, bir kaç eski kağıdı kurcalıyor gibi gözüküyordu. Yüksek, tahta masanın üzerine pek çok kitap ve parşömen yayılmıştı. pek çoğu Elizabeth'in bilmediği dillerde yazılara sahipti.

"Evi içindeki Elder'ler ile havaya uçurduğun söyleniyor..." dedi Elizabeth merakla ve korkuyla. "Bunu gerçekten yaptın mı?"

Alexander elindeki kağıdı yavaşça bıraktı ve sandalyeyi geriye itip ayağa kalktı. Kadına doğru ağır adımlarla yürümeye başladı. "Zaten bir kez ölmüşlerdi, ikincisi sorun olmamıştır onlar için."

Elizabeth'in yüz ifadesi bir anda değişti. "Sen ne yaptığını sanıyorsun? Yasaları çiğniyorsun! Alexander sinir bozucu kehanetlerini bir kenara bırak da gerçeğe dön artık!" Bağırması bittiğinde elini kaldırdı ve yumruk atmak üzere gerdi.

Alexander bir an sinirlendi ve Elizabeth'i duvara kadar itip, boğazından tuttu ve kaldırdı. "Bana bak fahişe." dedi Alexander, ancak Elizabeth siyah gözlerini kaçırıyordu. "Bana bak dedim!" boğazını daha sertçe sıkmaya başladı. "Hayatta kalmamız lazım, o günü görmen lazım. Hepsi ölecekti, güvenme ve inanma bana ancak beni takip etmek zorundasın ne olursa olsun. Seni olduğun şey yapan adamı da öldürdüm evet, ancak şu anda hiç birinin önemi yok. istersen  dışarı çıkabilirsin, ancak keşke çıkmasaydım diye yalvarmaya başlayacaksın. Ve çıkarsan burayı bir daha bulamazsın. Seçimini yap."

Alexander kadını bıraktı ve iki adım geri gitti. Masanın üzerindeki saatine baktı. "Paketi almam gerekiyor. Kararını geldiğimde vermiş ol." dedi ruhsuzca ve silindirik odadaki tek kapıdan dışarıya çıktı.


***

1654

"Yeni bir çağ yakındır. Cennetin Krallığı gelecek ve hepimizin hayatlarını sonsuz mutluluğa eriştirecektir. Dinleyin ey kafirler! Dinleyin ve Tanrı'yı kabul edin!"

Rahiplerin kilisenin içinden taşan sesleri uzak sokaklardan bile duyuluyordu. Dinin yavaş yavaş etkinliğini kaybettiğini onlarda farkındaydılar ve tersine çevirmek için uğraşıyorlardı. Alexander bunları duydukça gülüyordu, Papalık... Rahipler Tanrı'nın yolunda onlara yol göstermesi için Şeytanları görevlendiriyorlardı. Oldukça ironik ve güzeldi.

İki görevlinin yanından bir binaya girdi Alexadner. Yakın zamanda yağmış yağmur yüzünden gri taşları iyice siyahlaşmıştı. Binanın içinde gotik mimariyle süslenmiş büyük bir koridordan geçti. Her iki taraftaki kapıları aldırmaksızın en sondaki kapıya ilerledi ve tahta kapıyı tıklatıp açtı.

Masanın diğer tarafında bir rahip, giysisiyle duruyor ve elindeki kalemi mürekkebe batırıp bir şeyler yazıyordu. Alexander önüne doğru bir kaç adım attığında, o da kalemi yana bıraktı ve arkasına yaslandı. Bir süre sessizlik oldu. Ardından adam konuşmaya başladı.

"Lancea Sanctum üyeleri sana teşekkür ediyor Alexander. Ve inanıyoruz ki bu yaptığının karşılığını iyi bir şekilde alacaksın. Şimdi Papalığa geri dön ve Innocent'in yanında bir sene daha kalacaksın. Ardından bu mektubu aç ve içindekileri yerine getir." Daha demin bir şeyler yazdığı kağıdı katladı ve bir zarfın içine yerleştirdi. Mühür akıtıp yüzüğünü mührün üstüne bastı. "Zamanı geldiğinde kimseyi bekleme, kendin ayrıl. Bunu hak ettin Alexander, umarım başarılı olursun."


***

1369

Gemi yavaş yavaş Nil Nehrinden ilerliyor ve Kahire'ye iyice yaklaşıyordu. Yaptıkları yolculuk yüzünden büyük tehlike altında olsalar da, bunu yapmalıydılar. Gospel'in buradaki bağlantıları onlara yardım edecekti diye umuyorlardı. Gospel'in anlattığına Taş Yazıt buradaki arkadaşları sayesinde, altmış sene önce büyük bir gizlilikle getirilmişti.

Gospel kendi hayatından nadiren bahsetse de, Alexander pek çok şeyi biliyordu. Hayatını gerçek olduğunu söylediği bir kehanetin arkasından koşarak geçirmişti. Alexander o kadar emin olmasa da, onu yalnız bırakacak değildi. Çünkü soylarının üyeleri bu kadar azken, yalnızlık pek iyi bir seçenek değildi.

"Bilgeler gerçek bilgelikleri unuttular, köleler efendi oldular." dedi Gospel Kahire'ye bakarak. "Eski firavunlar, rahipler... Hepsinin sahip olduğu bilginin yüzde birine bile sahip değiliz Alexander. Ancak ümidim var. Onu bulacağız."

Alexander şehre baktı. Nil boyunca uzanıyor gibiydi, kandil ve mumların ışıkları mistik bir hava katıyordu tamamına. Kokusu farklıydı bu şehrin ama. Ölüm kokuyordu, eskilik kokuyordu. Eski ve yıpranmış parşömenler gibiydi. "Umarım buluruz." dedi sadece. "Daha önce gelmiş miydin?"

"Evet. Dostlarımın adreslerini gayet iyi hatırlıyorum ve Abdul AlHazred'e gideceğiz. Eski bilgelikleri unutmamış birisi varsa, odur." dedi fısıldayarak.

Gemi yavaş yavaş kıyıya yaklaştı ve derme çatma bir iskelenin yanında durdu. İki üç kişi indi ve hepsinin arkasından Alexander ile Gospel indi.

Uzun pelerinleri içindeki silahların görünmediğine sevindiler çünkü şehirliler bu yabancılara güzel bakmıyorlardı. Tabi gece gece gelen beyaz ve siyah giyinmiş kişilere iyi bakmaları beklenemezdi büyük ihtimalle. Ancak devam ettiler yürümeye.

Geniş, meşalelerle aydınlatılmış uzun bir sokağa girdiler ve en ortadan yürümeye başladılar. Her halinden anlaşılıyordu ki, burası önemli bir yerdi ve kıvrılarak Kahire'nin bu tarafındaki her yere gidiyordu. Bir süre yürüdüler ve İslami tarzdaki binaları geçip çok daha eski bir kısmına geldiler şehrin. Havadaki kokudan, tekrardan Nil'e yaklaşmakta olduklarını anladılar.

Sahaf'ı gördüklerinde Gospel durdu. "Buradan sağa." dedi kısık sesle ve dar, karanlık bir sokağa girdiler. Sokak çıkmaz bir sokaktı ancak sonunda bir duvar değil, bir kapı vardı. Gospel kapıya bir kaç kez vurdu. Bir süre gergin bir sessizlik olsa da, adım sesleri duyuldu ve kapı açıldı.

"Isha kimphu!" diye bağırdı kapıyı açan uzun sakallı adam. Sonra gözlüklerinin üstünden Gospel'e baktı. "Ah! Sen miydin. Sizler nasıl diyorsunuz... Ritüel. Ritüel'i böldün. Ancak olsun, içeri geçin. Ritüeli tamamlayıp hemen geleceğim." dedi ve hızlı adımlarla uzaklaştı kapıyı açık bırakıp.

Gospel kapıyı sonuna kadar açtı ve içeri girdi. yerde büyük bir halı vardı ve odada hiç mum olmamasına rağmen her şey net görülebiliyordu. Sağdaki boncuklar asılmış kapının sineklikleri sallanıyordu. Adam buradan girmişti büyük ihtimalle. Gospel diğer kapıya yöneldi ve büyük bir salona girdi.

Dışarıdan garip, usulca bir müzik geliyordu. Geceyi kesen bir ses başladı ardından. Ezan söyleniyordu.

Bir kaç dakika sonra Abdul geldi. Gospel onu selamlamak için ayağa kalktı ancak Abdul onu kollarından tutup gözlerinin içine bakmakla yetindi. "Gospel? Her zamankinden?" dedi gözlerini ayırmadan.

"Evet." dedi ve hafifçe gülümsedi.

Tam odadan çıkmak üzere hamle yapıyordu ki, Alexander'ı fark etti. "Ah ve sen o olmalısın. Beklenen'i arayan. Lütfen bu sabah dinlenin. Yarın size anlatacağım hikayeler, umarım bekledikleriniz olacak." dedi fısıldayarak. Arkasını döndü ve odadan çıktı.

"O da bizden mi?" diye sordu Alexander.

"O mu? Hayır. O bir insan bile değil." dedi Gospel gizemli bir şekilde. "Onun hakkında bir şey söylemek bana düşmez. Ancak emin ol güvenilirdir, yalan söyleyemeyecek kadar... Korkusuz."
Başlık: Ynt: Gölge (9)
Gönderen: - 14 Şubat 2010, 00:04:24
İslamı da bir yerlerden hikayeye katmanı beğendim. Ben vampir mitini bilmediğimi tekrar ederek, hikayenin bu kısmını ana hikayeyle nasıl bağlayacağını çok merak ediyorum. İnsan bile olmayan Abdul'un olayı nedir yani? =)

Hikaye karmaşıklığını sürdürüyor. Kronolojik yazılınca bu mükemmel kurgu en baştan okunup daha iyi anlaşılmış olacak tarafımdan :D

Devamını bekliyoruz
Başlık: Ynt: Gölge (9)
Gönderen: Baal Adramelech - 14 Şubat 2010, 00:11:07
Karmaşık olsun iyidir. :P Benimde zihnimde bütünleşmedi daha. 13. bölüme dek Gospel ile Alexander'ın 4 olayını anlatacağım.. Düz ilerleyecek, geçmişe geleceğe uğramayı planlamıyorum. =) Bol bol göndermeler ve mitler içerecek önümüzdeki bölümler...

Deli Arap Şair Abdul Alhazred! Lovecraft'ın mitoslarında en sık geçen Necronomicon kitabının yazarı =) Gönderme yapmasam olmazdı. tıkla (http://tr.wikipedia.org/wiki/Abdul_Alhazred).

Devamını bu yada yarın gece yazacağım. =) Okuduğun için teşekkürler.
Başlık: 10
Gönderen: Baal Adramelech - 14 Şubat 2010, 18:56:07
1369

O gece ve sabah orada kaldı Alexander ile Gospel. Ev sahibinin onlara getirdiği kanı içip, sonraki adımları hakkında konuşuyorlardı. Roma'dan kaçıp Kahire'ye gelmek iyi bir başlangıçtı ancak sonraki adımları biraz daha karmaşıktı. Bedevilerden yardım alıp, Arap Yarımadasını geçmeyi planlıyorlardı. Perslerin eski ve gizemli diyarına girip Ölümsüzler diye bilinen tarikatın üyeleri ile karşılaşmaktı asıl amaçları.

Garip ev sahibi onlara bolca kan bırakmış ve ardından ortadan kaybolmuştu. Güneş batmaya başlayana kadar da ortalıkta gözükmedi. Ancak bir anda kapının önünde belirdiğinde, Alexander adamın sessizliğini fark etti. Kendi soyunun keskin kulakları adamın kalp atışlarını duyamıyordu.. Bu bir insan değildi.

"Umarım kanı beğenmişsinizdir." dedi Abdül. "Bir kaç saat sonra evden gitmeniz lazım. O nedenle sorularınızı sorun. Cevaplayabileceklerimi cevaplarım ama ağzıma almak istemeyeceğim şeyler olacak. Söyleyemem dediğimde, susun."

Adam Alexander'ın gözlerine baktı derin derin. "Evet, senin cevaplarının bir kısmı bende var, Alexander." dedi, "İçindeki boşluğu kapatacak her şeye razısın biliyorum. Bütün sizin lanetli soyunuzun üyelerinden daha büyük bir boşluk var içinde ancak söyleyemem bunun nedenini. Çünkü sözler uzaklaştırılmış senden. Zamanı geldiğinde öğreneceksin emin ol."

Gospel'in önüne oturdu ve cüppesinin içinden bir küp çıkardı. Küpün üst kapağının bütün köşelerine bir kez vurduktan sonra tutup hızlıca kaldırdı. Masanın üzerinde, küpün içinden düşmüş olması gereken üç tane taş bulunuyordu. Adam bir süre inceledi onları.

"Gospel... Kendini hazırlamalısın." dedi Alexander'ı baş parmağıyla göstererek devam etti, "Ve onuda elbette. Yediyi arıyorsunuz ancak asla bulamazsınız biliyorsunuz. Babil'den sürülenler zamanından beri kayıp hepsi." küçük bir sessizlik oldu. "Binlerce yıl önce, insanlar ve tanrılar birbirlerine çok daha yakındılar. Şu dönemde, Sümerlilerin Anu diye isimlendirdiği tanrının zamanı yaşanıyor. Dünya'nın büyük kısmı onun peşinden gidiyor. Ancak uzun zaman önce böyle değildi. O zamanlar Enki vardı. O zamanlar onun zamanıydı ve Babil Anu tarafından yok edilene dek o hüküm sürdü. Sizin soyunuzun başlangıcı için bir şey diyemem ancak ne Enki'nin karanlığında ne de Anu'nun ışığında doğdunuz."

Önündeki kil çanaktan yeşilimsi bir sıvı içti ve gökyüzüne baktı. Kafasını hafifçe sallayıp devam etti.

"İşte o alacakaranlık zamanından önce, Enki'nin en yükseldiği dönemlerden birinde yapıldı Babil Kulesi. Siz Enki'yi Şeytan ismiyle bilirsiniz veya Lucifer. Diğer Tanrıların bile yardımı vardı o işte, Kadath'daki diyarlarından gelmişti pek çoğu. Ancak sonunda Anu'nun -sizin bildiğiniz adıyla Yahova veya Allah- dönemi başladı. İnsanlar bir dönemden diğerine geçerken ayrılık yaşadılar. İsa'nın dediği doğruydu; 'Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben baba ile oğlun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim.'*" derin bir nefes aldı sonra gökyüzüne bir daha baktı. Dolunay yükseliyordu ve az zamanı kalmıştı. "Önceki nesil Enki'nin öğretileriyle büyümüştü, yeni nesil ise Anu'nunkiler ile. Bu karmaşaya yol açtı ve savaşlar çıktı. Sonunda eski nesiller yaşlandı ve dünya üzerinden göçtüler teker teker. Yeni nesil böylelikle galip çıktı. Anu, Enki'nin zamanı gelmesin diye onun bütün takipçilerini ve kanıtlarını yer yüzünden silmeye çalıştı. Böylelikle Babil Kulesi ilk yıktığı şey oldu. Enki'nin zamanı asla gelmesin diye Anu'nun yaptığı bir şeydi belki de. Belki Enki aynı şeyi Anu'nun zamanı bittiğinde yapacak. Sebebi ne olursa olsun, Diğer Tanrılar korktular ve Anu'nun onlara dair şeyleri yok etmesinden korktular. Böylelikle Kadath'a döndüler ve bir daha evlerinden ayrılmadılar."

"Ya Yedi?" diye sordu Gospel. "Yedi'nin bütün bu iş ile alakası ne?"

"Enki giderken sizin soyunuzdan altı kişi seçti, yedi değil. Altı atanız Babil Kulesi'nin derinliklerine girdiler yıkıldıktan sonra ve orada Enki'nin labirentlere girdiler. Enki dünya üzerinden çekilmek üzereydi, zamanı gelince uyanması üzere eski bilgeliklerinin bir kısmını saklamıştı Anu'dan. Son bir kez gözüktü giysileri içinde altı atanıza, onları sonsuz bir uykuya yatırırken, yedinci hazır olduğunda uyanacaklarını söyledi. Bir efsaneye göre o altı üye altı Klan'ın kurucularıdır. Daeva, Gangrel, Julii, Mekhet, Nosferatu, Ventrue -Julii'yi bilmiyor olabilirsiniz çünkü hepsi Roma zamanından sonra öldürüldü. Klan kurucuları böylelikle uyudular, onları yaratanın kanına sahip vampiri beklemek üzere. O öyle bir kişi olacaktı ki, tüm disiplinlere, tüm soyların her gücüne vakıf olacaktı. Enki'nin bizim bildiğimiz Dünya'ya dönüşü sırasında ortaya çıkacaktı bu yedinci. İncil'de ve Kur'an'da Mesih Karşıtı olarak bilinen kişinin efsanesine bağlanıyor bu. Anu'nun seçilmişiyle Enki'nin seçilmişi.

Anu, Enki, Diğer Tanrılar... Hepsi sadece bu dünyaya yetebilecek tanrılar. Ancak bu dünyanın üzerinde onların bile fark edemediği gözler var. Anu, Gökyüzüne giden kapının tanrısıdır ancak uzayın bilinmeyen derinliklerinde, bilinmeyen boyutların hepsinin kapısı, anahtarı ve gardiyanı olan bir Tanrı gezer. Enki, karanlığın ve Abyss'in temsilcisidir ancak Abyss'in önünde diz çöktüğü bir Tanrı gezer yıldızların arasında. Bu dünyayı ayakta tutan sütunlar ayağaımızın altında duruyor ve bizden çok büyük sırları saklıyorlar. Ben Babil Kulesini göremedim bu gözlerle ancak Adsız Kent'e gittim Arap Çölünde. Sizi temin ederim, Vampirler, Kurtadamlar, Demonlar... Bunlar bu Dünya'daki en karanlık şeyler değil. "

"Diğer Tanrılar neden karışmıyorlar bu işe?" dedi Alexander "Diğerleri neden onları durdurup almıyorlar ellerine kontrolü?"

"Zamanında dediğin oldu, tüm Tanrıların yaşadığı ve insanların özgürce istediğine taptıkları zamanlar. Ancak o zamanlardan önce bu dünyada bazı kararlar verilmesi gerekti. Gökyüzünden Yüce Eskiler ve Mi-go ve adları unutulmuş bazı ırklar geldi. Diğer Tanrılar korktular ve saklanmak zorunda kaldılar. İnanın bana, tanrıların pek çoğu böyle bir zamanda kaçtı işte. Enki ve Anu ise anlaşma yaptılar ve uzun yıllar boyunca o ırkların Dünya'dan sürülmesine uğraştılar gizlice. Diğer Tanrıların gücü, gün geçtikçe azaldı elbette. Anu ve Enki gizlice hareket ettiler ve her bir parçasını ezberledikleri bu Dünyayı değiştirdiler. İklimler değişti, topraklar deniz oldu ve bazı denizlerde toprak. Irklar dünyaya ayak uyduramadılar ancak o zamanlar daha yeni doğmuş olan insan ırkı hayatta kaldı. Anu ve Enki ise bunu hallettikten sonra dönem dönem yönettiler dünyayı, anlaşmalarında olduğu gibi."

"Bu anlattıkların kabul edilemez. Bu bir küfür." dedi Alexander kafasını sallayıp hızlıca. Hayatı boyunca eğitimini aldığı şeylere bu kadar ters düşen bilgilere karşı duruyordu. İçinde bir öfkenin kabardığını hissetti, nereden geldiğini bilmediği bir kızgınlık. Gospel ise bir heykel gibi oturmuş, çatık kaşları ile dinliyordu dikkatlice.

"Elbette edilemez." dedi sakin bir şekilde. "Şimdi gidin, çünkü dolunay yükseldi ve yapmam gereken işler var. Yolculuğunuzu yapın ancak aradığınız şey sizi bulmadan, siz onu bulamazsınız. Çünkü onu saklayan sadece taşlar ve zincirler değil. Elveda." dedi Abdül ve sanki kaçırmaması gereken bir görüşmeyi kaçıracakmış gibi hızlıca odadan çıktı, tahta merdivenlerden aşağıya doğru indi ve aşağıdan bir kapının kapanma sesi geldi. Alexander ise duyduklarını kafasında oturtmaya çalışıyordu.

Ayağa kalktı ve Gospel'in arkasından söylediği şeyleri duymaksızın pencereye doğru yürüdü. Dolunay gökyüzünün en tepesinde duruyor ve onunla alay ediyordu. Yıldızları izledi, ışıkları bir sönen bir yanan şeyleri izledi. Orada çok daha fazlası olduğunu görebiliyordu şimdi. Sadece karanlık yoktu, Abdül Alhazred'in dediği doğruydu, bu Dünya sadece görünenden ibaret değildi.

Ezan sesi, rüzgarın yarattığı uğursuz uğultuyu böldü.


Spoiler: Göster
*Matta (10:34)
Başlık: Ynt: Gölge (10)
Gönderen: Roselyn - 14 Şubat 2010, 22:01:55
Mitolojiyi böyle bağlama olayına bayıldım ben =)
Yakın zamanda Sümer mitolojisi okumuşluğum var, o yüzden tadı ayrı bir güzeldi diyim ^^
Devamını bekliyoruz merakla. Ama cidden, tamamlanınca bir kere de kronolojik sırayla okumak gerekecek.
Başlık: Ynt: Gölge (10)
Gönderen: Dúrgonath - 15 Şubat 2010, 21:30:39
Lovecraft, İncil, Kıyamet Senaryoları.

Hepsinin bu kadar uyumlu bir şekilde bir araya getirilebileceğini sanmazdım.

Ama belki de hepsinin kaynağı aynıdır, sen de farklı bir şey yapmıyorsundur.

Yine de, hayran olmaktan kendimi alamıyorum.
Başlık: Ynt: Gölge (10)
Gönderen: Elerki - 17 Şubat 2010, 13:51:50
Baal Adramelech,

İyice olgunlaşırmışsınız! Bu bölümü çok beğendim diyebilirim. Birçok şeyin bağlantısı açısından ve tabi yarattığınız hava açısından bir de... :)

Elinize sağlık!
Başlık: Ynt: Gölge (10)
Gönderen: Baal Adramelech - 17 Şubat 2010, 23:01:19
Lovecraft, İncil, Kıyamet Senaryoları.

Hepsinin bu kadar uyumlu bir şekilde bir araya getirilebileceğini sanmazdım.

Ama belki de hepsinin kaynağı aynıdır, sen de farklı bir şey yapmıyorsundur.

Yine de, hayran olmaktan kendimi alamıyorum.

Sevdiğim şeyleri bir araya getirip sentez yaratmak her zaman hoşuma gitmiştir. Böyle de devam edecek büyük ihtimalle =) Hiç bir şeyin kaynağı aynı değil ancak Lovecraft hikayelerinin, Dinlerin, Çoğu şaşırtacak okült bilgilerinin temelleri, gelişimleri ve sonuçları öyle benzer ki, birleştirilmesi pek zor olmuyor aslında.

Böyle diyince kendimi büyük bir şey gibi hissediyorum =P Teşekkürler ^^


Baal Adramelech,

İyice olgunlaşırmışsınız! Bu bölümü çok beğendim diyebilirim. Birçok şeyin bağlantısı açısından ve tabi yarattığınız hava açısından bir de... :)

Elinize sağlık!

Böyle olmasına sevindim ^^ Bir ay önceki kararlı ve insan olan Yiğit'e dönmemde ve Lovecraftvari rüyalar görmemin de buna etkisi vardır =) Girebileceğim yer olsa uzun uzun anlatacaktım ama uzatmak havasını bozabilirdi. Son 3 bölüm kaldı şimdi... =) Umut ediyorum hoşunuza gidecek.

Çok teşekkürleer! ^^
Başlık: Ynt: Gölge (10)
Gönderen: Dúrgonath - 18 Şubat 2010, 19:53:11
Eheh Kıyamet Saati 12'ye 3 dakikayı gösteriyor desene :ehi
Başlık: 11
Gönderen: Baal Adramelech - 19 Şubat 2010, 23:11:31
Spoiler: Göster
Sonunu nasıl bağlayacağım konusunda şüphelere ve endişelere sahibim. Gittikçe daha az beğenmeye başlıyorum bölümlerimi =) Bunu bir geçiş bölümü sayabilirsiniz, 12. bölümde böyle olacak ve son bir kaç boşluk doldurulacak. Ardından final bölüm geliyor... =)


1369

Alexander hızlıca binanın tepesinden atladı ve sütunun bazı çıkıntılarına tutunarak aşağıya doğru indi. Partenon'un köşesindeki bu sütunu geçtiğinde hızlıca kenardan zıpladı ve o sırada aşağıdaki taş yoldan geçmekte olan at arabasının camını kırarak girdi. Araba sarsıldı ancak bundan pek etkilenmişe benzemeyen Alexander, hızlıca bıçağını çıkardı ve karşısında oturmakta olan kadının boğazına dayadı. At arabası durdu ve bu ikinci bir sarsıntıya yol açtı.

"Söyle, nerede?" dedi Alexander bıçağı biraz daha bastırarak beyaz tenli kadının boğazına. Kadın ise düz bir yüz ifadesiyle bakıyordu.

"Yanlış kişiyle uğraşıyorsun." dedi Kadın. "Seni nefesimle bile öldürebilirim ben, biliyorsundur. O halde bu korkusuzluk niye?"

"Çünkü aradığım bir şey var ve bulmalıyım. Ve o demir parçasının sende olduğunu biliyorum." dedi hırlar gibi.

"Elbette, o demir parçası bizde. Ancak onu sana vermeyi planlamıyorum." Kadının sesi hala sakindi ve Yunancayı gayet anlaşılır bir şekilde ifade ediyordu. "Adamım hala kapıyı açmadığına göre, sevgili dostun onu öldürmüş olmalı. Onuda çağırmayacak mısın?" dedi kaşlarından birini kaldırıp.

O sırada kapı açıldı ve Gospel içeriye baktı. "Ay'ın Çocukları yaklaşıyor. Hızlı olmalıyız." sonra kadına döndü. "Sen..."

Kadının yüzündeki küçümser gülümseme büyüdü. "Arkadaşınla birlikte geleceksin ve benim oyunumu alt edeceksin öyle mi yeni yetme? Seni bu dünyada terk ettim, nasıl hayattasın şaşırıyorum. En son bıraktığımda zırıl zırıl ağlıyordun."

"Yeter!" Gospel kılıcını çekmiş ve kadına doğru savurmuştu. Alexander son anda bıçağını kadının boğazından çekti ve kılıcı durdurdu. Kadın kısa bir kahkaha attı ve bir anda toz bulutu gibi, onlarca sineğe dönüşerek arabanın içinden dışarıya uçtu. Gospel sinirle Alexander'a baktı. "Kaçırdık!" diye bağırdı.

"Hayır." dedi Alexander sakince. "Nereye gittiklerini biliyoruz. Caine'in Takipçileri kuzeye gidiyorlar. Karpatlarda bir yere, bir tapınağa. Orası son durağımız olacak ve sonra zamanın gelmesini bekleyeceğiz."

***

Modern Zamanlar

Bodrum katından dışarıya çıktı ve sokakta yürümeye başladı. Mümkün olduğunda gölge foruma girip, kısa süre önce içindeki Elder'ler ile birlikte patlattırdığı evine gidiyordu. Sonunda tahta parçaları ve itfaiyelerin arasından sıyrıldı ve evin bodrum katına inen merdivenlere ulaştı. Yanık izleriyle dolu merdivenlerde attığı her adım yankılanıyordu.

Uzun ve taş bir koridorun tamamını geçtikten sonra kapıyı açtı, arkasından kapadı ve karanlık odada tek başına olduğundan emin olacak şekilde etrafı dinledi. İçinde bulunduğu küçük odanın bir tarafındaki masanın diğer tarafına geçti ve rahat sandalyeye oturup beklemeye başladı. Bir kaç dakika olmuştu ki, gürültüyle birisinin indiğini duydu. Ayak sesleri hızlıca yaklaştı.

Kapı açıldı ve gelen kişi bir tek söz bile söylemeden paketi masanın üzerine koydu. Arkasına bile bakmadan koridoru geçti ve merdivenlerden yukarıya çıktı.

Gölge paketi aldı ve gülümsedi. "Nihayet." dedi, "Nihayet o yazıtları buldum." Eliyle kartonun üzerindeki ipleri parçaladı ve açtı. Önünde, eski olduğu belli bir kaç parşömen vardı ancak garip bir şey ilgisini çekti. Yarım metre uzunluğunda bir mızrak ucuydu bu. Sümerce yazılmış parşömenlere baktığında, sadece tasvirler olduğunu anladı. Her şey bu mızrak ucunda bitiyordu.

Üzerinde Enokyan* dilinde yazılar vardı. Derin bir nefes aldı Alexander ve paketi kapatıp üzerini gölge ile kapladı. Bir kaç dakika sonra bütün paket yok olmuştu.

Hızlıca binadan çıktı ve yıkıntıların arasından uzaklaşıp, kiliseye doğru yürümeye başladı. Birden şehirde sirenler çalmaya başladı. Yağmur hafif hafif yağmaya başlamışken, Alexander'ın gözleri önce gökyüzüne sonra saatine kaydı. Saat 12 olmasına rağmen, gökyüzünde güneş yoktu. Karanlık bulutlar gökyüzünü katman katman kaplamış, tek bir ışığı bile engelliyorlardı.

Yağmur hızını arttırdı, sonunda sirenler sustu. Şehir büyük bir depremle sarsıldı ve tüm elektrik o an kesildi. Şehrin her tarafından çığlıklar yükseliyordu.

Alexander ona bakan adamı fark etti. Adım adım ona geliyordu. Ağzını açmadı, ancak sesini kulaklarında duyabiliyordu. "Senin için geldim." dedi boğuk ve korkutucu bir sesle. Üstünde sadece bir paçavra vardı. Saçları omzuna kadar uzun, kirli sakallıydı. Gözleri kapkara ve teni esmerdi. Alexander'dan daha uzundu ancak daha ince görünmesine rağmen daha kilolu olduğu belliydi. "Ben Altılardanım ve senin için geldim." Elindeki köşeleri yontulmuş taşı aldı ve Alexander'ı gösterdi.

Alexander dizleri üzerine çöktü. Ölmesi gerekiyordu. Onların önünde bir engeldi ve bunun sonlanması gerekiyordu. Alexander boş hayatının sonunun bir anlam ifade edeceğini umarak başını eğdi. Adam geldi ve Alexander'ın siyah saçlarını tutup çekti ve havaya kaldırdı onu. Taş ile, Alexander'ın kafasını tek seferde kesti.

Tozlar her yana dağıldı. Adam elleriyle sanki bir top tutuyormuş gibi bekledi. Sonunda Alexander'ın külleri iki avucunun arasına doldu. Bir başkası kavanoza koydu ve bir başkası kavanozun kapağını kapattı. iki kişi kavanozun iki kolundan tutup yürümeye başladılar. Altısı birden, dünya üzerinde binlerce yıldır duyulmamış bir dilde dualar mırıldanıyorlardı.

Bir apartmanın üzerinde, Lucifer, sokağa bakıyordu. Yanındaki kadının kuzgun saçları kıyamet rüzgarlarında deli gibi savrulurken, yanındaki sarışın adam hiç bir şeyden etkilenmeyen bir illüzyon gibi duruyordu. Kadın hafif sesiyle mırıldandı.

"Enki... O seçilmiş olanın değil miydi? Ne diye kurtarmadın onu?"

Adam gülümsedi. "Çünkü o seçilmişti. Çünkü o bunun için seçildi, Gospel. Yakın zamanda, adının vaat ettiklerini yerine getireceksin."



Spoiler: Göster
*Nuh evlatlarından Enoch'un çocuklarını unuttuğu, Cennet'in lisanı. 16. Yüzyılın sonlarına doğru bir takım Majisyenler bu dili görü yetenekleriyle tekrar ortaya çıkardılar. Dr. John Dee ve Edward Kelley Modern Maji'nin her alanında kullanılan bu Lisanın kaşiflerindendir.


Başlık: Ynt: Gölge (11)
Gönderen: Lunacy - 20 Şubat 2010, 11:16:26
bir çok şeyi sentezleyip aradan kendi öykünü  yazmayı başarabilmek gerçekten zor bir iş. hani ortaya yine özgün birşeyler çıkartabiliyorsun ya, şapka çıkartıyorum sadece=)

heycan dorukta hala , devamını bekliyoruz.. =)
Başlık: Ynt: Gölge (11)
Gönderen: Baal Adramelech - 20 Şubat 2010, 12:07:51
bir çok şeyi sentezleyip aradan kendi öykünü  yazmayı başarabilmek gerçekten zor bir iş. hani ortaya yine özgün birşeyler çıkartabiliyorsun ya, şapka çıkartıyorum sadece=)

heycan dorukta hala , devamını bekliyoruz.. =)

Teşekkürler :D Bende heyecanlıyım, nasıl bitirsem diye parmak derilerimi kemiriyorum iki gündür.
Başlık: Ynt: Gölge (11)
Gönderen: Roselyn - 20 Şubat 2010, 17:42:54
Eneee, nası ya O.o; afalladım.
bi sonraki bölümü çabuk yaz, beklemediğim bir gelişme oldu  bu benim için O.O
Başlık: Ynt: Gölge (11)
Gönderen: Elerki - 20 Şubat 2010, 19:29:56
Baal Adramelech,

Ne yaptınız yahu! Bu sitede herkes bir üst düzeye geçmiş durumda kardeşim! Kimisi anlatımdaki heyecanı, kimisi anlatımdki akıcılığı, kimisi bilgilerin aktarımını, olay örgüsünü ve daha bir çok şeyi ilerletti kesinlikle... Bunu bir okuyup gerçekten zevk almaya başlayan bir okuyucu olarak diyorum zira başka bir şey olarak demeye haddim asla yok. Helal olsun...

Elinize, aklınıza, araştırmanıza sağlık ne diyeyim! :)
Başlık: Ynt: Gölge (11)
Gönderen: Baal Adramelech - 20 Şubat 2010, 19:37:11
Çok çok çok teşekkürler! ^^ Bu gece yazacağım sanırım çünkü bu gece bu bölüm yazılmalı gibi hissediyorum. 12 özel bir bölüm olacak! ^^
Başlık: 12
Gönderen: Baal Adramelech - 20 Şubat 2010, 23:08:42
"Koştu. Günlerce koştu, belki aylarca, belki yıllarca. Umutsuzca, Cennet'in Bahçesinden güneye koştu. İki nehrin arasındaki diyardan ilerledi ve güneyde uzanan denizi görene kadar durmadı. Dönüp baktığında arkasında ışığı bırakmıştı. Güzel her şey, en sevdiği şey dâhil, arkasında bırakılmıştı.

Sol eline baktı ve sağ elindeki mızrağa. Kanlar kurumuştu ama onun gözyaşları hala dinmemişti.

Gece oldu ve yağmur yağdı. Caine dizleri üzerine çöktü ve bu can yakıcı, soğuk yağmurun altında bir ağacın kenarına geçip saklanmaya çalıştı. Bir anda yağmur durdu sonunda. Çimlerin üzerinde dolaşan birinin ayak seslerini duydu. Kafasını kaldırdı ve karşısında duran kadına baktı.

Sarı saçları kalçalarına kadar gelen, mavi gözlü, güzel bir kadındı karşısında duran. Dudakları kıpkırmızıydı ve esmerdi. Üstünde tek parça koyu renk bir kürk vardı ve yerde sürünüyordu. ‘Gel’ dedi Caine'e, ‘Gel ve sana su vereyim. Gel ve sana giysi vereyim.’

Caine itiraz etmedi ama kim olduğunu da sormadı. Büyük bir ağacın kovuğuna gittiklerinde, güneş doğuyordu. ‘Kimsin sen?’ dedi Caine, ‘Ve kimsin ki Cennet'ten kovulanların soyuna benzersin ve bana yardım edersin?’

‘Ben eski Tanrılardanım.’ dedi kadın. ‘Anu'nun yanında gezmiş olanlardan bir zamanlar. Enlil dediler bana, lakin yakın zamanda Lilithu diye anılacağım, Babanın soyundan gelenlerle. Enki ile birlikte olanım ve onunla yaşayıp Marduk'u doğuran. Ve sen Caine'sin, kardeşini kıskanan ve onu öldüren.’

Caine'in gözünden bir kaç yaş döküldü. Ancak susmayı yeğledi ve kafasını salladı. Ardından gözünde bir alevle baktı kadına. ‘İntikam’ dedi Caine ‘İntikam almak istiyorum. Neslim onun neslinden intikam alsın istiyorum.’

O gece Caine ve Lilithu birlikte oldular ve altı çocukları oldu. Enlil onlar büyüyüp adam olana kadar başlarında bekledi ve sonunda büyüyüp erkek olduklarında, Lilithu onlara kendi kanından içirdi. Sonra güneye doğru yürüdü ve ufukta yok oldu sonunda.

Böylelikle Caine ve yedi oğlu kıvrandılar ve öldüler. Enlil onlara ihanet etmişti çünkü Anu'nun oğullarına dokunamazdı. Gitti ve Lupinleri, Kurtadamları doğurdu. Ayın yanında durdu ve onlar için parladı.

Enki Enlil'in yaptığını görünce kızdı ve kendinden bir parça gönderdi. Caine ve Altı oğlunun yüzüne üfledi hepsinin yüzlerine. İlk Caine kalktı ve vücudunun ışıkta yandığını fark edip ağacın kovuğuna saklandı. Çocukları da onun peşinden geldiler uyandıklarında. Enki konuştu ve dedi ki, ‘Dileğin yerine gelecek Caine, Âdemoğlu. Ancak babanızdan olan alındı, benim özüm konuldu içinize. Hala insanoğlu olduğunuz yanılgısına kapılmayın. Tanrıoğullarına karşı Yılanoğulları.’ ve böylelikle batıya doğru yürüdü. O zamanlar Tanrıoğulları Cennet'in bahçesinden güneye inmiş ve Kenan denilen topraklarda yaşamaya başlamışlardı. Onların arasından, hiç zarar görmeden yürüdü ve ufukta kayboldu.

Böylelikle Babil'in ilk evinin temeli atıldı. Caine, sağına ve soluna üç oğluna yetiştirdi. Kenan'lı halkla savaşabildikleri kadar savaştılar ve ele geçirdikleri insanları Babil'e getirdiler, köle ve kan kaynağı olarak. Vampirler yaratıldı ancak Caine'in izni dışına çıkmadı asla."

"Sonra?" dedi Gospel. "Ya sonra ne oldu?"

"Sonra Marduk geldi. Oğlum." dedi Enki. Altılı, iki tarafı yıkık binalarla kaplı sokakta ona doğru geliyorlardı. Havada kahverengi bir toz, kum fırtınası gibi kaplıyordu ortalığı. Enki, sokaktaki taşları bir şekilde yükseltmiş ve taht gibi, kendine oturacak bir yer ayarlamıştı. Enki'nin bir kaç metre önüne bırakıldı Alexander'ın küllerinin olduğu kavanoz. Enki'nin tam karşısından, doğudan bir adam geldi yürüyerek bu sırada. Beyaz, uzun sakalları vardı ve üzerinde bir göğsünü kaplayan bir cüppe vardı. Beyaz saçları omzuna kadar uzanıyordu ve sakalları uzundu. Bakışları sert ve vücudu kalındı.

"Anu." dedi Enki "Hoş geldin. Anlaşmamıza uyduğunu görmek güzel eski dostum."

"Enki. Her ne kadar istemesem de zaman geldiyse, gelmiştir."

"Enki, Anu." dedi ince bir ses. Güneyden geliyordu, sarı saçlarıyla bir. İkisi de onu selamladılar ve Anu ve Enlil kendilerine ait yaratılmış yere oturdular. Altılı geri çekildi ve tahtların arkasına geçtiler. Başlarını eğdiler ve beklediler. Gospel ise Enlil'in tam karşı tarafında, kuzey tarafta duran tahtın yanında oturuyordu.

"O halde hükümdarlığım başlasın." dedi Enki ve gökyüzündeki bulutların ortası yarıldı adeta. Bir ışık huzmesi, kavanoza vurdu.


Spoiler: Göster
Ve böylelikle gerçekler saçıldı ortaya... Son bölümde görüşmek üzere =)
Başlık: Ynt: 12
Gönderen: Amras Ringeril - 20 Şubat 2010, 23:46:17
Hikaye epey ilginç bir hal almış ve son üç bölümde muhteşem olmuş. Çok sürükleyici ve etkileyici. Efsaneler ve anlatılar hep hoşuma gider biliyorsun, son üç bölüm de onlarla dolu.

Her şeyin bitmemiş olması gerekiyor. Christ Antichrist çatışmasında iki tarafında resurrection geçirmesi mi gerekiyor yoksa? Ve o bahsi geçen mızrak da Longinus mızrağı mı? İki tarafın da bir nevi ölümüne yol açmış olacak. Tahminlerim yanlış çıkarsa üzülürüm (mesaj kaygısı :P).

Son bölümde, cümle kurmada ve bazı kelimelerde ufak hatalar var ama önemsiz. Tebrik ediyorum son bölümü merakla bekliyorum.
Başlık: Ynt: 12
Gönderen: Baal Adramelech - 20 Şubat 2010, 23:51:37
Hikaye epey ilginç bir hal almış ve son üç bölümde muhteşem olmuş. Çok sürükleyici ve etkileyici. Efsaneler ve anlatılar hep hoşuma gider biliyorsun, son üç bölüm de onlarla dolu.

Her şeyin bitmemiş olması gerekiyor. Christ Antichrist çatışmasında iki tarafında resurrection geçirmesi mi gerekiyor yoksa? Ve o bahsi geçen mızrak da Longinus mızrağı mı? İki tarafın da bir nevi ölümüne yol açmış olacak. Tahminlerim yanlış çıkarsa üzülürüm (mesaj kaygısı :P).

Son bölümde, cümle kurmada ve bazı kelimelerde ufak hatalar var ama önemsiz. Tebrik ediyorum son bölümü merakla bekliyorum.

Yanılıyorsun =)  Hemde baya. Hiç bir şey olmayacak =P

Bende merakla bekliyorum. Ne yazacağımı hala parmak derilerimi kemirerek düşünüyorum.
Başlık: 13 - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 21 Şubat 2010, 14:22:29
Anu Gospel'e baktı. "Şimdi sen soydaşlarından sonuncususun.  Lakin artık değil, çünkü Anu'nun sizin soyunuza üflediğini bende üflüyorum, ölümsüzlüğün gitti ve Tanrıoğullarına ait ruha sahipsin. Yılların yükü ağır gelebilir, yaptıklarının acısı vicdanını yakıp kavurabilir. Lakin benim sana lanetim ve hediyem budur. Diğer Tanrılar şahidimdir, sen yeni soyun başlangıcı olacaksın."

Gospel bir anda, sanki üzerindeki tüm yükler alınmış gibi hissetti. Bir an hiçbir kası tutmaz oldu ve yığıldı yere. Gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Ağladıkça ağladı ve sonunda kesildi ağlaması. Ağzından son bir nefes verdi ve gözlerini kapadı. Gospel, hayatının son nefesini ölümlü olarak verdi.

Enlil ayağa kalktı. "Dengenin sahibi olarak, Enki'nin hükümdarlığını ilan ediyorum." dedi. "Ve Emrin artık geçerlidir. Son yüzyıldır hazırlanmış olan kavim, yola çıktılar. Eski Krallığın tekrar kurulması için istediğin yere yol alıyorlar. Ya oğulların Enki? Onların soyu ne olacak?"

Enki ayağa kalktı ve elleriyle gökyüzünü ayırdı. "Oğlum Marduk ve Kızın Sarpanit birleşecekler. Kavimimin başına onlar geçecek. İkisi uzun süre hükümde olacaklar ve ruhları ölmeyecek, benim yanıma çıkacaklar." Dedi ahenkli sesiyle. Kavanoza doğru yürüdü ve kavanoz parçalandı. Tozlar, rüzgârla uçtular ve kavanoz'un kırıkları etrafında döndüler. Kaybolduklarında, ortasında çırılçıplak bir şekilde bir adam duruyordu. Siyah saçlı ve siyah gözlü, sert yüzlü ancak yapılı bir adam.

Yavaşça ayağa kalktı Gospel ve yüzündeki her şeyi anlamış ifadeyle Enki'ye, sonra Enlil'e baktı. "Kraliçem?" dedi Enlil'e "Artık her şeyi biliyorum."

"Elbette. Sana benden olan özün geri verildi. Tıpkı şimdi ona Enki'den olan özünün verileceği gibi." Enlil geri doğru yürümeye başladı ve tarhına geri oturdu. "Sarpanit, kızım, siz soyunuzu tekrardan başlatacaksınız. Zamanı geldiğinde onunla beraber Babil'i terk edeceksiniz."

Enki, Alexander'ı elinden tuttu ve ayağa kaldırdı. "Marduk, oğlum, krallığına hoş geldin." dedi sakin bir sesle. "Nihayet amacını biliyorsun, yıllardır bilmeksizin dolaştığın bu diyarlar artık senindir. Zamanı gelene kadar..."

"Artık anlamını biliyorum, Baba." dedi Alexander. O sırada Gospel'i gördü, Enlil'in solunda duran.

***

Anu ve Enlil gitmişlerdi çoktan kendi yollarına. Marduk, Babasının sol tarafında, Kuzey tahtında oturuyordu ve Sarpanit hemen yanındaydı. "Baba," dedi Marduk "Benim amacım buydu. Ancak Niye yarattınız? Neden istediniz sizin etrafınızda dönen insanları?"

"İnsanlar bizim yaratımımız değildir ancak onları bir şekle biz soktuk. Sarnath'ın, Thraa'nın ve Ilarnek'in başına gelenlerden sonra sizler bir kuzu sürüsü gibi uçurumdan atladınız. Kurtların arasındaki Kuzulardınız ve kaçabileceğiniz tek yer orasıydı. Bizim yapabileceğimizin en iyisi buydu. Çünkü tek birimizin hükmetmesine izin vermeyecek kadar kibirliyiz her birimiz."

"Ya eski Tanrılar? Kadath'ta yaşayanlar? Veya Azathoth?" dedi Marduk merakla.

"Şüphesiz bir şekilde, Kadath'daki Diğer Tanrılar bir daha dönmeyecekler. Çünkü onlar, bu dünya üzerindeki tüm yetkinliklerini kaybettiler. Azathoth ve soyu içinse, bizim dünyamız ilgilenmeye değmeyecek kadar küçük. Onlara dua edip karanlık ritüellerini yapanlar binlerce yıllardır varlar. Azathoth onların bu isteklerine cevap verir ancak o kadar büyük ki, kendisinden bir şeyin eksildiğini ve bazen cevap verdiğini fark etmez bile. O nedenle bırak, dış tanrılar dışarıda kalsınlar."

Marduk düşündü ve kabul etti. Dünya şu anda içinde bulunlarla bile yeteri kadar karmaşıktı.

***

Yedinci gece Enki, Marduk ve Sarpanit'i kaldırdı. Onlara doğuya gitmeleri gerektiğini söyledi.

Böylelikle Atlas Okyanusunu geçtiler kamıştan yapılma bir tekneyle ve sonunda Nil nehrine girdiler. Nil'in solunda yere bastıklarında, bir kum tepesinin üzerinden deveye binmiş bir Arap onlara doğru geliyordu. Yakınlaştıkça, Marduk farketti ki, adamın gözleri yanıyordu.

"Selam olsun ey Enki ve Oğlu ve Gelini." Adam devesinden indi ve yüzündeki koruyucu kumaşları çıkardı. Abdül Alhazred önlerinde duruyordu. "İstediğiniz gibi kavim Babil'e yönlendirildi. Ib şehrinin gölünden uzak tutuldular ve gerekli malzemeleri buldular."

"O halde azad edildin Kha-Ni. Hapsedildiğin ölü bedenden ayrılabilirsin." Böylelikle adamın giyindiği kumaşlar ve beden alev aldı. Sis gibi gri bir bulut gökyüzüne doğru uçtu ve gitti.

"Şimdi Babil'e, evine dönme zamanın geldi Marduk." dedi Enki. "Uzun zamandır yıkılmış olan hükümdarlığını tekrar kurmanın zamanı geldi."

***

Arap çölünden geçerken gözlerine bir yangının ışığı ve parlayan onlarca şey gözüktü. Marduk sordu, "Nedir bunlar baba? Çölün ortasında ne yanıyor?"

"Günahkârların anıtları yanıyor ve cama dönüşen kumlar parlıyor. Sizin oğullarınız oraya dönmeden, çöl ters düz olacak ve büyük bir orman oluşacak."

Marduk kaşlarını çattı ancak itiraz etmeyip yürümeye devam etti.

***

Basra körfezini gördüklerinde, kuzeye yöneldiler. Küçük bir ormanın içine girdiler ve bir süre konakladılar orada. Ancak gün doğduğunda, Enlil ile Enki'nin konuştuğunu gördü Marduk. Dillerini anlayamadı. Bunun üzerine sordu, "Ne konuştunuz Baba? Ve ne dilde konuştunuz?"

"Enokyan Lisanı diyor ölümlü diller buna. Yüce bilgilerin çoğunu edinmiş olabilirsin ancak bütün bilgilerine ulaşamadın hala. Zamanla öğreneceksin ve anlayacaksın. Şimdi dikkatlice takip edin beni çünkü yolculuğun sonuna geliyoruz."

Ormandan çıktılar ve birkaç saat yürüdüler. Sonunda bir tepeye doğru tırmanıyorlardı. Bu soğuk çölün ortasında, uzun zamandır ki ilk açık havayı gördüler. İlk defa ılık bir esinti duyuldu. Hava, onlarca gördükleri yerdeki gibi kirli ve yıkılmışlığın tozuyla kaplı değildi artık. Temiz ve saf bir rahatlık veriyordu.

Marduk, ince ve rengârenk tüylerle süslenmiş giysisinin içinden mızrak ucunu çıkardı ve üzerindeki parlayan yazılara baktı.

Artık biliyordu.

Gölge, kadının elini tuttu. Gülümsedi.

Son
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Amras Ringeril - 21 Şubat 2010, 14:44:10
Son. İlginç bir şekilde her şeyin bittiğini hissettirmeyen bir son oldu bana. Tarz, anlam, atmosfer her şey değişti sona gelirken ve belki bu yüzden bazı şeyler olması gerektiği gibi olmamış gibi hissettim. Yine de yorumlanabilir bir son benim için her şekilden iyidir. Kronolojik olarak okuyunca belki her şey düzelir yine.

Kendini bu kadar geliştirdiğini görmek ilginç bir his benim için. Tebrik ediyorum ve yeni karmaşalara alacağın yolda başarıları :D
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 21 Şubat 2010, 16:21:37
Ben son bölümü yazmaya başladığımda fark ettiğim şey, ne yazarsam yazıyım uymayacak, güzel bitmeyecek olmasıydı. İster istemez son iki bölümde her şey değişti. Hayatım değişti sayılır çünkü. -Edit: Ne demek len bu? Hayatım değişmedi. Ama bazı şeyler ciddi ciddi değişti. Düzene girdi hayatım sanırım.

Hikayenin tamamı karanlık gidip de son bölümde 'Kuşlar, böcekler, yaşayan bazı kişiler, insanlar, heleleloy' havasına girince öyle gelir tabi :D Yapabileceğim bir şey yok :D

Bu arada ilk mesajın başına pdf şeklinde indirebileceğiniz dört link ekledim. Ben en kaliteli, her sayfada resim olanı istiyorum derseniz büyük olanları indirin. Sadece okumak içinse küçük olanları =) İçerik olarak bir farkları yok.
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Roselyn - 22 Şubat 2010, 18:49:46
Hum.
Beklediğim gibi olmadı, ne bileyim.
Beğenmedim sonunu sank, uyduramadım gidişata, alelacele bitirmişsin gibi geldi bana, öyle bir his verdi...
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 22 Şubat 2010, 23:19:59
Bakınız bir önceki mesaj.
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Berre - 25 Şubat 2010, 19:22:59
Evet itiraf ediyorum 2. bölümden itibaren okuyamadım çünkü okuma hevesim gitmişti ama yeniden geri geldiği için iki günden beri yazını okumaya çalışıyorum.
Kesinlikle müthiş. Yazını ard arda okuduğum için bölümden bölüme gösterdiğin gelişmeyi bariz bir şekilde görebiliyorum. İlk bölümde olan bir kaç hatadan arınıp tamamen farklı bir havaya bürümüşsün hikâyeyi.
İlerleyiş ve olayların akışı çok ilginç. Her bölüm kendinden bir önceki bölümü açığa kavuştururken bir daha ki bölümü okuma zorunluluğu oluşturuyor. Heyecanı ve akıcılığı hiç bir yerde kaybetmemişsin.
Ama herkes gibi bende sonuncu bölümü yavan buldum. Yani demek istediğim bölüm tek başına bakıldığında çok güzel ama diğer bölümlerinle karşılaştırıldığında son olarak biraz garip kaçmış.
Ama ne olursa olsun inkar edilemez bir gerçek var: Tebrik ederim çok güzel bir hikâye olmuş :)
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 25 Şubat 2010, 20:44:48
Çok teşekkürler ^^ Olay akışı biraz istemsiz olarak öyle gitti, benimde çok soru vardı aklımda ve bende zamanla tanıdım Alexander'ı. kendime sorular yarattıkça cevapladım, cevapladıkça yeni sorular çıktı...

Son bölümü, kabul ediyorum, bende beğenmiyorum. Ancak hikaye o yönde gitmeliydi ve bunu farklı bir şekilde yapamazdım. Garip kaçması mümkün, WoD hikayeleri kötü sonla biter genellikle ve benim hikayelerimde hep kötü sonla biter. İlk defa iyi sonla biten bir hikayem oldu (ki buna iyi denilebilirse?). Aslında bu hikaye tam bir WoD hikayesi sayılmaz. Pek çok hikayenin, frpmin ve karakterin, temelini oluşturacak... Yavaş yavaş Port More'yi tasarlamaya başladım ve eğer Hakan'da izin verirse (Yardımcı olması gereken bir kaç şey var evet) bu yaz çok derin, ayrıntılı bir oyun oynatmayı planlıyorum. Hikayede görünmüş pek çok karakterin arkaplanını frp'de görecek oyuncular ve okuyucular büyük ihtimalle. Çok yazıyorum. Gereksiz uzatıyorum sözlerimi ehe.

Tekrardan çok teşekkürler ^^ Bağlantılı bir kaç hikaye gelebilir...
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Lunacy - 01 Mart 2010, 17:59:53
bitiriyim kesiyim artık çok uzadı havasında bi son olmuş bence. ama tabi bitmesini istemediğim için bana öyle gelmiş de olabilir :P
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: mit - 02 Mart 2010, 13:41:55
Kurgu İskelesi bünyesinde okuduğum en sağlam hikayelerden biriydi bu. Ne yazık ki bitti... Çok teşekkürler ve ellerine sağlık. Yeni ve değişik çalışmalarını da görmek isterim doğrusu.
Başlık: 14
Gönderen: Baal Adramelech - 07 Mart 2010, 19:19:11
Yıllardır tek bir sesin bile duyulmamış olduğu salonlar, adamın hafif iniltisiyle çınladı. Adam yavaş yavaş ayağa dikilip karşısına baktı ve görebildiği en uzun salonlardan biriyle karşılaştı. Yer kahverengi kum ile tamamen kaplanmıştı. Ve onun derin derin aldığı nefesler, koridorun sessizliğini bölüyordu.

Arkasına döndüğünde, üzerine kapatılmış olan kapıyı gördü. Sınavı bunu gerektiriyordu belli ki.

Yavaş yavaş, adımlarını sürüye sürüye uzun koridorda ilerlemeye başladı. Bu eski tapınağın içindeki tek yaşayan o olmalıydı, korkacağı bir şey yoktu.

Bir kaç saat duvarlarını göremediği büyük salonda yürüdükten sonra, karşısındaki devasa duvarı nihayet fark etti. Duvarın tam ortasında tahta bir kapı vardı ve altından çok loş bir ışık parlıyordu. Adam koşmaya başladı. Arkasından geldiğini duyduğu sesleri düşünmeksizin kapıya ulaşmalıydı.

Ancak kapıya ulaşan tek şey, boynundan fışkıran kandı.

***

"Başaramadı mı?" dedi Kral. Gümüş tacının üzerinde altın işlemeler ve küçük yakutlar vardı. Siyah, uzun sakalı ve sert bakışı ile, on üç basamaklı tahtının en altında duran adama bakıyordu. "Dışarı çıktı mı?"

"Hayır, efendimiz. Çıkmadı. Başardı." dedi adam dizleri üzerinde.

Kral gülümsedi. "O halde nihayet, çocuklarımı kavimlerle göndermeye başlayabiliriz. Nabu'nun kavmini, uzun zamandır istedikleri gibi, bırakabilirsiniz. Bırakın da dünya'ya yayılsınlar, nasıl olsa Enki'nin soyu onları her şekilde takip edecekler."

"Emredersiniz Kralım." dedi adam ve arkasını dönüp hızlıca salonun kapısına yürümeye başladı. Kapıya ulaştı ve Babil'in en yüksek binası olan Marduk Tapınağının üstünden Babil'e baktı. Yeni bir gün doğuyordu.

Gün batmadan, Babil, insanların köle olduğu bir ülkeye dönüşmüştü.

Marduk oğlu Nabu'nun kavmi ise ikiye ayrıldı, birisi kuzeybatıya gidip Marai denizinin güneyine yerleştiler. Diğeri ise güneydoğuya doğru ilerledi ve çölün ortasındaki büyük nehrin kıyısına oturdu. Böylelikle, insanoğlu kara kökenlerini arkalarında bırakıp, özgürlük adına savaşmaya başlayacaklardı. Arkalarında insanların köle olduğu Babil'i bıraktılar ve özgürlüklerini kazandılar.

Ama bu sadece bir av partisiydi.
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Dúrgonath - 08 Mart 2010, 18:42:17
14 derken o.O
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 08 Mart 2010, 18:44:50
Öyle bir an gelmiş bir şey... =)
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Amras Ringeril - 12 Mart 2010, 21:56:36
Bu şey gibi oldu, hani üçleme falan çekersiniz ya da bi film çekersiniz yıllar sonra devamı çekilir ama izlemeye bile tenezzül edilmez (Donnie Darko, The Crow vs.) çünkü önceki harikadır, devama ihtiyacı yoktur. Seninki de o hesap oldu, yorum bile almadı bak :P
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 12 Mart 2010, 22:00:40
Bu şey gibi oldu, hani üçleme falan çekersiniz ya da bi film çekersiniz yıllar sonra devamı çekilir ama izlemeye bile tenezzül edilmez (Donnie Darko, The Crow vs.) çünkü önceki harikadır, devama ihtiyacı yoktur. Seninki de o hesap oldu, yorum bile almadı bak :P

Ehuehueuhe.. Bilerek yaptığım bir şey değil ya. Öyle bir an içimden geldi sadece =) İzlensin filan diye değildi pek. Hatta yazarken "Peh çok abes kaçacak" dedim kendi kendime. Öyle de oldu hakikaten euheh.
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Arlinon - 08 Ağustos 2010, 15:15:39
Ave!
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 24 Eylül 2010, 20:17:55
Bu hikayeyi tekrar yazmaya karar verdim.

Gerçi, tam anlamıyla tekrar yazmak denemez. Alexander benim en eski, oWoD oynatırken bile oyuncuların karşısına çıkardığım bir karakterdi ve ben artık tüm City of Shades mitolojisini tamamlamak istiyorum. Alexander'ın tüm hayatı, açık açık yazılacak.

Ha, hikayenin sonu ve bonus bölümdeki krallık mitolojisi, hiç beklediğiniz gibi değil aslında. Lost'un sonunu beğenmedikleri gibi, bunu da beğenmeyip saldıracaktır okuyucular çünkü orası cidden ilk bakışta "öh yani" denilebilecek, ancak nWoD'u bilince anlaşılabilecek bir şey.

Hikaye, Alexander'ın o zamana geçişiyle bitmeyecek ayrıca. O krallığın geçtiği ve tekrar modern zamanlar başladığı bir vakit tekrar gelecek elbette ve bu şekilde Alexander'ın yeni modern zamanlardaki (aslında daha ileri, teknolojinin biraz geliştiği bir dönem) tutumuna dair bir bölüm daha olacak büyük ihtimalle.

Her neyse, aklıma geldi yazayım dedim.
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: kahlan amnell - 25 Şubat 2011, 23:36:11
Böyle bir öykü sunduğun için çok teşekkürler. Kalemine/klavyene sağlık. Derinlik açısından Anne Rice ile aynı seviyeye ulaşmış. WoD dünyasını bilmiyorum gerçi, ama yine de kitap olarak bastırmaya değer bir eser çıkarmışsın meydana. Tekrar ellerine sağlık.
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Madam Vio - 23 Mart 2011, 20:58:10
Bu yazın için feda ettiğim toplam altı fizik-kimya-matematik dersi sonrası hikayeni okumayı bitirmiş bulunuyorum. Mutluyum.

Zaten yorumlayabileceğim pek fazla birşey de var sayılmaz, herkes övmüş hikayeni öveceği kadar. Ancak pek çok okuyucunun aksine keskin hatlarla çizilmemiş son benim daha çok hoşuma gitti. Sonuçta kurgu herbiri birbirleriyle ilintili mitlerle dolu bir evrene aitti ve senin de dediğin gibi hikayenin bütünü çok manyak-über-şoke-edici bir sona da elverişli değildi, bu yüzden devam ettirilebilir bir 'FIN' benim açımdan yeterince tatmin edici. Ki, ara ara yazılan devam bölümlerini de okumak güzel olur.

Ellerine sağlık. Sürükleyen, içine çeken, ağır baharatlı bir hikayeydi.
Başlık: Ynt: Gölge (13) - Son
Gönderen: Baal Adramelech - 23 Mart 2011, 21:24:47
Ağır baharatları severim.

Yorum için ayrıca teşekkürler. Alexander benim her türlü hikayemde, her türlü oyunumda görünen bir karakterdir. Bu nedenle, göründüğünden çok daha karmaşıklaşmış ve benim bile zaman zaman karıştırdığım 1000 küsür senelik bir hikayeye sahip.

Detaylı olarak tekrardan yazmayı planlamıyorum değil aslında.

Her neyse. Tekrardan teşekkürler.