Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: Nihbrin - 28 Ocak 2010, 05:54:08

Başlık: Genkai
Gönderen: Nihbrin - 28 Ocak 2010, 05:54:08
(http://nihbrin.files.wordpress.com/2010/01/book.jpg)

Aydınlık odada soğuk döşeğine uzanmış ölmeyi bekliyordu. Yanı başındaki adam sürekli olarak onun vucuduna batırılmış çeşitli iğnelere bağlanmış incecik tüplerden kanını çekiyordu. İşlem geceler almıştı, öyle ki şuurunu kaybetmeye henüz başlamıştı. Uzun uyuyor, yorgunluğu geçmiyordu. Borulardan akan kanı topraktan pişmiş bir kabın içinde toplanıyordu.

Odada onca cam vardı ama giren ışık sanki hiç yetmiyordu. Ölmek üzere olan birisi için korkmadığı söylenebilirdi ama o bile ne hissettiğini tam olarak bilmiyordu. Daha önce hayatında bir kere bayılmıştı ve neden olduğunu hiç öğrenememişti. Ama bayıldığında tek bir şey anımsıyordu, karanlığın ardının olmadığını. Gözlerini kapatmıştı ve açmıştı, arası boşluktu. Yanındaki şu anda kanını çekmek ile uğraşan adama eskiden “Ölüm neye benziyor?” diye sorduğunda “Hiç bayıldın mı?” demişti ve konunun üzerine gitmekten korkmuştu.

Korkmuyordu, ölmek üzereyken tekrar sormak istedi, “Ölüm neye benziyor?” Soğuk kanlı adam biraz düşündü, “Daha önce bir kargayı uzun uzun izledin mi? Yaptıkları mantıklı olmayabiliyor, izlediysen ne demek istediğimi anlarsın.” Anlamıştı, çevizi havadan atıp kırdığında onu yemek için geri gelmeyebiliyorlardı, veya yavrularından birisini çaldığınızda bir insan gibi kin tutabiliyordu. İkincisi aslında mantıklıydı ama bayılmak üzereydi ve toprak kapta şu anda vucudunda bulunan kanının yerini tamamen alacak kadar kendi kanından toplanmıştı.Yanı başındaki adam ona baktı ve iğneleri son kez kontrol ettikten sonra tek tek çıkartmaya başladı, “Bayılmak gibi, sadece daha derin, belki kargaları bile görebilirsin. Uyandığında, beni tanıyamayabilirsin. Tanrı biliyor ya kendini bile tanıyamayacaksın.”

***

Gözlerini kapattığında hayatın ellerinden çekilip alındığını hissetmişti. Hayatında hissettiği son bedensel duygu bu olmuştu. Prosedür aslında oldukça basitti, insanlar sınırlar ile doğarlar ve bunları kaldırmak pek çok ufka yeni objektif açılar getirir. Hadrhune ve dostu Xhyn’in isimsiz kitabı bulmaları bunu onlara açık etmişti. Aslında kitabı bulmaları veya onu okumaları değildi anlamalarını sağlayan, sanki kitabın kendisiydi. Arkadaşlarına kitabı gösterdiklerinde bir kısmı sayfaların boş olduğunu, diğerleri ise anlamsız karalmalar gördüklerini söylemişlerdi. Hadrhune’un siyam kedisi kitabın açık sayfalarından birisini görünce tekrar ortalıkta görünmemişti, haftalardır kayıp ilanları vermişlerdi ama hiç ses çıkmamıştı. Kitaba bir ad vermekten çekinmişlerdi başta, çünkü ikisi de okült oluşumların doğruluğu konusunda şüpheci yaklaşsalar da “Her zaman gerçek bir şeyin olması ihtimali vardır, yoksa söylentisi oluşamazdı” gibi bir mantık yürütmüşlerdi.

Bu mantığı birkaç basit denemenin ardından kesinleştirdiler. Kitabın her iki sayfası ikişer yöntem izah ediyordu ama sayfalara yöntemler ayrı ayrı yazılmışlardı. Şöyle ki her sayfa ortadan enlemesine ikiye kesin ve koyu renk bir mürekkep izi ile ikiye ayrılmışlardı. Soldan sağa okunurken üstte kalan yarımlar birleştiğinde bir teknik, sağdan sola okunduğunda üstte kalan kısım ayrı bir teknik izahı yapıyordu. En büyük deneylerinden günler önce – ki deneyin kendisinin yapılabilirliğini bu şekilde kefşetmişlerdi – Aslında bu iki tekniğin birleştirilerek ayrı bir gücü ortaya çıkardığını anlamışlardı.

Büyük deneyi önce Xhyn’in faresi üzerinde denediler, bu yıllar önceydi ve ikisi de halen üniversiteye gidiyorlardı. Tüm kanını üç gün boyunca yavaşça kılcal tüplerden boşalttılar ve bu sırada emilen kanın pıhtılaşmaması için oksijensiz bir kapta tuttular. Emilen kanın iliklerce tekrar üretilmesine olana verecek kadar yavaş çekilmesine özen gösterdiler ve üçüncü günün son on iki saniyesinde fareyi kafasını keserek öldürdüler. Farenin ölümünün ardından çürümediğini gözlemlediler ve ikisi de çok şaşırdı. Tüylerini döküyor, yeni tüyler çıkartıyordu, kafasını yerine diktiklerinde dikişlerin hemen kaynaması korkutucuydu. Kalbi atmıyordu ama kan dolaşımı devam ediyor gibiydi. Fare Donny yirmi dördüncü saatte güneş doğarken gözlerini tekrar açtı ama haraket edemedi. Deneyin devamını gerçekleştirmeleri gerekiyordu; ondan aldıkları kanı geri vermeye başladılar.

Hadrhune ile Xhyn’in dikkatlerini çelen kitabın yegane özelliği gerçekten imkansız olgulara ışık tutması değildi, bunu yaparken ne büyü sözleri nede mucizevi ışık oyunlarının gerçekleşeceğini vaat etme durumu söz konusuydu. Sanki başka bir evrenden aristokrat birileri kitabı Hadrhune’un önüne okul kütüphanesinde o gün o saniyede görmesi için bırakı vermiştiler. Ne Hadrhune’un kütüphaneye gittiği günler olağandı nede kitabı bulduğu yer, ‘cinsel problemler ve çözümler’ kitabının yanında bulmuştu onu. Yan tarafında “Ya hayaldir ya gerçek, arası yoktur.” yazıyordu, ciltin önü boştu. Saatler sonra Xhyn’in yurt penceresine ağaçtan tırmanırken elinde küçük ama kalın bir kitapla girmiş heyecanını dile getiriyordu bile.

Xhyn başta inanamadı elbette, çünkü Hadrhune’a göre kütüphaneci kitabın üzerindeki kelimeleri okuyamamış ve onu kandırmaya çalışmasını dekana şikayet etmeden önce defolup gitmesini söylemişti. Sözler açık ve sadeydiler. İkisi de defalarca kez huşu ile okudular, fotokopi makinesi ile sayfaları çoğaltmayı denediler ancak kelimeler kopyalanamıyordu. Bu, kitabın gerçek bir okult değeri taşıdğına dair ilk kanıtları oldu, kelimeleri ikisi tarafından okunup başka bir kağıda kalem ile geçirilemiyordu da. Anladıklarını kendi dillerinde yazmayı denediklerinde – kitabın başka bir dilde olduğunu ama kendilerinin bir şekilde anladıklarına hüküm getirdiklerinde – sadece doğru görünmemişti. Bir din kitabının dilini değiştirmek gibiydi. Cümleler anlamlarını yitiriyorlardı.

Sonuç olarak Xhyn’in kalbi atmayan, soluk almayan ve artık hiç ses çıkarmayan bir siyah kobay faresi vardı. Başta bembeyazdı ve gözleri kızıldı. Gözleri yemyeşil olmuşlardı. Kitabın önermelerinden bunun ‘denek isteksiz ise işlem sonunda isteksizliğini zıtlığı ile vurgular ve solmaz’ şeklindeki başta anlaşılmayan ama sonradan anladıkları betimleyeme yordular. Kitaptaki hiçbir işlemin başlığı yoktu, önermeler ile doluydu. Örneğin kendi dillerine çevirebildikleri kadarıyla en basiti:

Hidrojendioksit yanmaz, yakmak için içeriğinin değişmesi icap eder, gereken yapılmazsa da yanmayacağını ispatla,

Hidrojendioksit yanar, yanmaması için içeriğinin değişmesi icap eder, ısı veren tepkime için saflığını bozma ve yak,

Yakıcı, Hidrojendioksiti yakamaz, yakması için içeriğinin değişmesi icap eder, sınırlar maddenin sıfatının değişmesi ile kaldırılabilir.
Sınırların kalkması için Hidrojendioksit yakılmalı, yakıcı yakmamalı ve içerik korunmalıdır.

Burada bitiyordu, tamamen anlamsızdı, mantıksızdı ve çok basit görünüyordu. Oysa betimleme sayfalar önce geçen bir başka önermeler dizesi ile bağlantılıydı. Sınırların kalkmasından bahsediyordu ve sonuçlarında neler yapılabileceğinden bahsediyordu. Sınırları kaldırmadan yapılabilen şeyleri denediler. Örneğin gözler kapalıyken diğer duyulara giden kanı arttıran bir işlem, işlem için dört gram magnezyum ve sekiz gram civa bir santimetre küplük kapta dört gün boyunca seksen derecede tutulacak ve işlem sonrası altından içi boş bir bilezik içine akıtılacaktı. Bilezik takılıyken ve gözler kapalıyken diğer duyu organlarında dikkate değer bir artış olması gerekiyordu. İşlemi yeterli bütçeleri olmadığı için küçük çapta tuttular ve yine fareyi kullandılar. İlk iş gözlerini kör etmekti, sonra bileziği hazırladılar ve fareye morfin verip – daha sonra bunun ne kadar gereksiz olduğunu anlayacaklardı – ders kitaplarından yaptıkları labirentten çıkmasını beklediler. Hiçbir duvara çarpmadan farenin çıkışa varması onların kitap ile ilgili üçüncü kanıtları oldu.

Her ne kadar farenin sınırlarını çoktan kaldırdıklarını bilmeseler de onun üzerinde deneyler yapıyorlardı. Farenin gözleri deneyleri kendi üzerilernde yapmalarına sebep olacak biçimde iyileşti. %100 rejenarasyon Hem Xhyn’i hem de Hadrhune’u büyülemişti. Bilezğin aslında bu işe yaradığını anlamaları için denek gruplar oluşturdlar ve işlemi tekrarladılar. Kör birisi zaten daha fazla duyar ve daha fazla hissederdi. İşin sırrı bu değildi, körü görür kılmaktı. Deneyleri kitabı okumamış kişilere dolaylı yoldan yaptırdıklarında sonuçların katliam olduğunu gördüler. Kitap realistik değildi, sadece onu okuyanlara gücünü sunuyordu. Her yapılan işlemde kendi sırrından farkettirmeden sonuca katıyor gibiydi. Seneler sonra ikisi de orta yaşlı birer adam olduklarında ve kaybedecek bir şeyleri kalmadığını düşündüklerinde deneyi kendi üstlerinde uygulayacaklardı.

***

Ve işte ayılıyordu. İlk düşüncesi melekler oldu. Öyle bir mutluluk ile dolup taşmıştı ki sadece cennetteyse bunu hissedebileceğini düşündü. Ardından kitaptaki betimleme geldi aklına, “… isteksiz ise işlem sonunda isteksizliğini zıtlığı ile vurgular.” O istekliydi. Her insan bedeni doğumdan ölüme kadar acı çeker. Yaşamın her anında enfeksyonlar, virüsler, alerjiler ve hatta bedenin kendisi yüzünden, verilen sessiz savaşta insanlar acı çekerler. Bir melek gökten gerçekten düşseydi ve bir insan gibi soluk almaya başlasaydı ilk hissedeceği şey ciğerlerinin oksijen tarafından yanışı olacaktı. Hücreleri onları yok eden ama aynı zamanda kendilerine hayat veren molekülleri birbirlerine taşırlarken damarlarına sürtünecek, kasları ısınacak ve canını yakacaktı. Kalbi atarken göğüs kafesinde ani basınç oluşturacak beyni ona hucum eden sayısız işlem ile allak bullak olacaktı. Ayağa kalkmaya çalıştığında ayak bilekleri kendi ağıtlığı yüzünden dert yanacak, kalçaları ise dengesini sağlamaya çalışırken ağlayacaktı. İkinci nefesinde acıları azalacak, üçüncüsünde ise yokmuş gibi hissedecekti.

Ama acılar oradaydılar, hep orada olmuşlardı. Hastalandığınızda kan değerleriniz, hormonlarınız delirdiğinde beyin göz ardı edemeyeceği acıları size göstermeye başlayacaktır. Yaşlandığınızda ve vucudunuz iflasın eşiğine geldiğinde, belki, ama sadece belki o meleğin hissedeceğinin yarısını hissedebilirsiniz ama sizinki daha uzun sürecektir. Hadrhune ise şu anda göğe yükseldiğini düşünüyordu, hiç ağırlık yoktu. Ciğerleri onu yakmıyor, aklı bulanmıyordu. Her insanın doğuştan kazandığı ağrılar, yok olmuşlardı. O kadar yoğun ola gelmişlerdi ki eski benliğinden geriye kalan tek şey onların anısı olmuştu.

Karşısında bir karaltı belirdi ve yatar pozisyondaki kendisine doğru konuştu. Sözleri anlaşılır değillerdi. Onun kim olduğunu bilmiyordu ama bilmesi gerektiğini düşündü. Konuşmayı denedi ancak boğazı bunu reddetti. Ses enerjisini iletişim için kullanmak sınırlı varlıklar içindir diye düşündü istemsizce. Bu fikir onu şaşırttığı kadar mantıksız gelmedi. Karşısındakinin aklına girmeye çalıştı, ona seslenmeyi ve konuşmayı denedi. Karşısındaki aniden çekildi ve odanın bir köşesine doğru gitti. Hadrhune yavaşça doğruldu ve tanımsız adama doğru baktı.

Adam aklında yırtık, parçalı ve aksak denilebilecek bir fikir oluşturdu, “Beni anımsıyor musun? Xhyn’i?” Hadrhune düşündü, gerçekten düşündü. Komodin’in üstündeki kitaba gözü takıldığında düşünceleri dağıldı. “Sınırlar, onu aşmak isteyenler içindir” Tekrar adama ve yerdeki boş çömleğe baktığında burada neyin gerçekleştirildiğini anladı, ne boş çömlek basit bir gözenekli kaptı nede yerdeki ince tüpler sıradan bir işlem için kullanılmışlardı. Ne düşüneceğini bilemedi, Xhyn denen bu kişi ile hiç bir bağı yoktu artık. Eskiden nasıl bir ilişkileri olduğu önemsizdi ancak ona özgürleşmekte yardımcı olduğu için borçlu sayılırdı. ‘Borç sadece borçlu olan bundan haberdarsa varlığını ortaya koyar mı?’ diye düşündü. Seçim şansı ona aitti, pişmanlık veya gurur hissetmeyeceği şeylerdi ancak iyilik ve kötülük halen oralarda bir yerlerdeydiler. Xhyn’e elini uzattı. Çözümü bulmuştu. Çözüm orta bir yerdeydi, ne hayal ne gerçek.

Xhyn yavaşça ona elini uzatan, eskiden Hadrhune olan şeye baktı. Onu tanıyamıyordu, çok değişikti, bir insana benziyordu ama onun bir insan olmadığını tek bakışta bilebiliyordu. Artık maddeden oluşmayan, kara maddeden oluşan bir yaratık. Yavaşça solduğunu o anda bile hissedebiliyordu, sonuçta zıtlık taşımıyordu ve onu en son tarttığında gözlerini açmadan önce sadece yirmi bir gram ağırlığında çıkmıştı. İlk uyandığında Hadrhune'un sesi Xhyn’in aklında şok dalgası gibi yankılanmıştı, “Neredeyim?” demişti. Mutlu ve şen bir sesti bu. Sadece o sesin imgesi onun mutluluktan ağlamasına sebep olmuştu, o anda ağlıyordu. Yaratık ona elini uzatırken ağlıyordu, aklında “Ölüm nedir?” diye yankılandığında ağlıyordu. Xhyn hayata gözlerini tamamen kapatırken, son bir damla daha yuvarlandı ve belkide dünyanın en mutlu insanı olarak öldü.

Hadrhune’un aksine bir daha gözlerini açmamacasına.
Başlık: Ynt: Genkai
Gönderen: Elerki - 28 Ocak 2010, 20:38:20
Nihbrin,

Ne yaptınız siz! Bu... İnanın bayıldım! İlerleyen bölümlerde biraz daha kendi içindeki mantığı oturtan şeyler okursam cidden çok ayrı bir şey olacak bu -tabi şimdiden olmadıysa! :S

Elinize sağlık! Her cümleye özel bir ilgi göstererek okumamı sağladınız kesinlikle.

Bir de, Hadrhune "Ölüm nedir?" diye sorduğunda  ona ne olduğunu göstererek borcunu ödediğini düşünüyor Xhyn, değil mi? Eğer yanlış anlamadıysam yani...

Hayal gücünüze, aktarımınıza sağlık diyorum... Yeni bölümleri sabırsızlıkla bekleyeceğim. Her şeyin nasıl oluşturulduğunu anladıkça çok daha farklı yerlere gidebilir olay...
Başlık: Ynt: Genkai
Gönderen: Nihbrin - 28 Ocak 2010, 20:54:10
Hadrhune'u özgür kıldığı için Xhyn'i öldürerek borcunu ödediğini düşünen kişi Hadrhune. "Ya hayaldir ya gerçek, arası yoktur" Hayal olan, maddeden kara maddeye dönüşen kişi Hadrhune, Xhyn'i yanına alamaz çünki onu tanımıyor bile. Hiç tanımadığınız birisine TNT yüklü bir kamyon sürmesi için izin vermezsiniz gibi bir mantığı var o aşamada ama yazma gereği görmedim. Gizemli kalmalı diye düşündüm çünkü Hadrhune'un mantığı delilikte ve rastgelelikte yatmalı. Hadrhune ölüme inanmıyor, sonraki yaşama yani. Bunu bayılma ile ilgili kısımda verdiğimi düşünüyorum. Eğer ölüm yoksa ve karşısındakini özgürleştirmeye en yakın mertebeye getirmek istiyorsa "Arası olmayan şeye, ölüme" yöneltmelidir.

Gibi gibi, sevdiğine sevindim, hayır devam etmeyeceğim. Genelde olay hikayesi yazmıyorum. Çeşitli birbirine bağlı durumları tek hikayede verip gelişebilecek olayları okuyucunun hayaline bırakıyorum.
Başlık: Ynt: Genkai
Gönderen: Elerki - 28 Ocak 2010, 20:57:47
Nihbrin,

Bence bu gerçekten daha uzun soluklu bir hikaye olmaya değer. Altyapısını çok güzel verdiniz... Yine de tabi ki yazarın kararıdır fakat ben devamını yazmanız taraftarıyım. :) Kurgu yapabiliyorsanız neden bunu daha uç noktalara, kendinizin de daha çok haz alabileceğiniz noktalara ulaştırmayasınız ki? Yine de siz bilirsiniz tabi... :)
Başlık: Ynt: Genkai
Gönderen: Amras Ringeril - 28 Ocak 2010, 21:36:04
Genkai sınır demekmiş sanırım. Uygun bir isim olmuş.

 Bazı şeyler vardır, birileri tarafından üretilmişlerdir. Mükemmeldirler ama diğer mükemmeller gibi ulaşılamaz değildirler bu da onları özel kılar. Kubrick filmleri ulaşılamazdır mesela. Ama Donnie Darko ya da Rüya Bilmecesi, ulaşılabilir filmlerdir. Keşke benim aklıma gelebilseydi daha önce dersin. Senin için ayrı bir yeri olmuş olur. Bu da öyle bir yazıydı. Harikaydı ve hafif bir kıskançlık oluşturdu bende :D

Diğer hikayelerinin işlenişinden epey farklıydı. Yani en azından iki karakter vardı bunda. Genelde üçten aşağıya inmiyorsun da. İki karakter yine her zamanki gibi aynı kişinin birbirine yardım eden iki düşüncesi gibiydi. Ama bu kez sonu farklı bitti. İlginçti gerçekten. Ama açıkçası karga örneğini pek anlamadığımı söyleyeyim. Hayranlık duysam da izlemedim onları belki ondan :)

Ölüm sonrası, karga, fare donny, sınır bir çok güzel şey var içinde. Çok iyi tebrikler ve teşekkürler :)
Başlık: Ynt: Genkai
Gönderen: Nihbrin - 28 Ocak 2010, 21:38:26
3 tane olmadıklarını da kim söyledi  :P Kitap bir karakter... mimikleri yok, konuşmuyor, duygusuz ama bir karakter.
Başlık: Ynt: Genkai
Gönderen: Elerki - 28 Ocak 2010, 21:39:50
Amras Ringeril demiş ki:

Alıntı
Genkai sınır demekmiş sanırım. Uygun bir isim olmuş.

 Bazı şeyler vardır, birileri tarafından üretilmişlerdir. Mükemmeldirler ama diğer mükemmeller gibi ulaşılamaz değildirler bu da onları özel kılar. Kubrick filmleri ulaşılamazdır mesela. Ama Donnie Darko ya da Rüya Bilmecesi, ulaşılabilir filmlerdir. Keşke benim aklıma gelebilseydi daha önce dersin. Senin için ayrı bir yeri olmuş olur. Bu da öyle bir yazıydı. Harikaydı ve hafif bir kıskançlık oluşturdu bende

Diğer hikayelerinin işlenişinden epey farklıydı. Yani en azından iki karakter vardı bunda. Genelde üçten aşağıya inmiyorsun da. İki karakter yine her zamanki gibi aynı kişinin birbirine yardım eden iki düşüncesi gibiydi. Ama bu kez sonu farklı bitti. İlginçti gerçekten. Ama açıkçası karga örneğini pek anlamadığımı söyleyeyim. Hayranlık duysam da izlemedim onları belki ondan

Ölüm sonrası, karga, fare donny, sınır bir çok güzel şey var içinde. Çok iyi tebrikler ve teşekkürler

Tamamen katılıyorum ve beğeniyle yaptığım yorumumun niteliksizliğine üzüldüm şu yorumu görünce...

Tekrar tebrik ederim, Nihbrin!

Başlık: Ynt: Genkai
Gönderen: Wanderer - 28 Ocak 2010, 22:17:30
Gerçekten "mükemmel"

Bu, Elerki'nin de dediği gibi uzun soluklu bir yazı olmalı bence. Ölümü çok güzel anlatmışsınız... Yaşamın acılarını da öyle... Benim yorumum çok uzun olmayacak :) Tek söyleyebileceğim, elinize sağlık...

Eline koluna sağlık, kalemine kuvvet =)
Başlık: Ynt: Genkai
Gönderen: mimoza - 02 Şubat 2010, 23:18:37
Nihbrin,

Bence bu gerçekten daha uzun soluklu bir hikaye olmaya değer. Altyapısını çok güzel verdiniz... Yine de tabi ki yazarın kararıdır fakat ben devamını yazmanız taraftarıyım. :) Kurgu yapabiliyorsanız neden bunu daha uç noktalara, kendinizin de daha çok haz alabileceğiniz noktalara ulaştırmayasınız ki? Yine de siz bilirsiniz tabi... :)

Gerçekten de uzun soluklu bir hikaye olmayı hak ediyor çok güzel olmuş bende devamını yazması taraftarıyım Etkilenmedim desem tek bu yalanımla cehenneme giderim diye düşünüyorum Gerçekten çok etkilendim Devamının gelmesi dileğiyle saygılar...

Magicians!!! Göklerde bir yerde!!!

http://www.kayiprihtim.org/forum/joel-robert-magiciansin-kurtulusu-bolum-123456-t6728.0.html