Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Liman Kenti => Çizgi & Anime => Konuyu başlatan: Akuma_Blade - 29 Temmuz 2010, 08:47:26

Başlık: Welcome to the NHK
Gönderen: Akuma_Blade - 29 Temmuz 2010, 08:47:26
(http://portalanimee.files.wordpress.com/2009/02/welcometothenhkanime.jpg)

"Rüya ve komplo..."

Satou Tatsuhiro, Tokyo’da tek başına yaşayan bir gençtir. Üniversitedeki ilk yılının sonunda, bir gün okula giderken etraftaki herkesin ona güldüğünü düşünmüş, bu baskıya dayanamayarak kendisini küçük apartman dairesine kapatmıştır. Bu olaydan sonra okulu bırakmış ve bir daha dışarı çıkmamıştır. Öyle ki geçimini bile sadece ailesinin gönderdiği parayla sağlamaktadır. Yani Japonya’da bilinen ismiyle bir “hikikomori” (http://asabigus.wordpress.com/2010/02/07/japonyada-3600000-hikikiomori-var/), kendi gibi tanıdıklarının tabiriyle de bir "NEET" (http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=neet) olmuştur. Bu şekilde yaklaşık 3 sene geçirir. Bu süre zarfında devamsızlık nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılır ve ailesi bile onun ne yaptığını merak eder hale gelir. Artık içinde bulunduğu bu durumdan nefret eden Satou, bunun sorumlusunu da kendince keşfetmiştir: NHK!

Japonya’nın en büyük televizyon kanallarından biri olan biri olan NHK’nin açılımının “Nihon Hikikomori Kyoukai” olduğunu ve NHK'nın yayınladığı anime'lerle insanların hayatını kararttığını düşünmektedir. Satou, kendisi ve kendisi gibi olanları sonsuza kadar küçücük odalarında yaşayan bir hikikomori olmaya zorlayan bu şeytani kuruluşun planlarını bozmak için hayatını değiştirmeye ve öncelikle bir iş bulmayı düşünmeye başlar.

Tüm gün son sesi açıp bir bishoujo şarkısı dinleyen komşusunun kapısını çalmak için evinden dışarı çıkmak için yaptığı ilk denemesinde karşısına genç bir kız çıkar. Yanlış bir anlaşılmanın ardından Misaki ismindeki bu genç kız, Satou’nun bir hikikomori olduğunun farkına varır ve daha sonra ona bu durumdan kurtulmak için yardım etmeyi teklif eder. Sorunundan utanan Satou ise, başta Misaki’yi kandırmaya düşünür. Uzun zamandır tek kişilik bir dünyada yaşayan Satou’nun hayatı, başta bir anime parçasını gün boyu son seste dinleyen yeni komşusunun ve tatlı Misaki’nin varlığıyla, sonra da yıllardır görmediği sempai'si Hitomi'nin geri dönüşüyle değişmeye başlayacaktır: Satou, büyük şeytan NHK'ya karşı saldırıya geçmeye karar verirken aniden Misaki'nin "projesine" dahil olur, bir yandan da yan komşusu ve eski okul arkadaşı ile bir eroge yapmaya ve sonra da hayatında daha birçok büyük değişikliğe karar verir.

(http://i49.photobucket.com/albums/f265/bayankus/misakikolaj.jpg?1278657113)

"Devrim yapacağım!"

Seriyi bu haftasonu tesadüfen HDD temizliği yaparken bulup karşılaştım. Konusuna dair hiçbirşey bilmeden izlemeye başladım ve ertesi gün bitirdim. Benim askerlik dönüş yılıma (2006) denk geldiğinden farkedememiştim ve ve bu zamana dek içeriğinden haberim olmamıştı. Açıkçası izlerken lanet ettim kendime... "Neden bu harika Anime'den bu kadar zaman haberim olmadan yaşamışım" diye? Zira karşımda şu yaşıma dek izlediğim tüm o Anime serilerini geçin, tüm o okuduğum/izlediğim kurgusal (?) anlatıların içinde en zirvede duran şey duruyordu. Öyle başarılı bir kurguydu ki, aslında gerçeğin kendisi olduğundan şüpheleniyordum. Karakterler öylesine canlı, öylesine olması gereken tepkiler veriyorlardı ki, hiç yaşanmamış ve yaşanmayacak tiplemeler olması imkansızdı. Ve espriler o kadar başarılıydı ki pratogonist'in yaşadığı o syntax error durumlarının aynını hayatımın bir kısmında mutlaka yaşadığım için ekran karşısında acı acı sırıtıyordum. İki yüzlü bir bıçak gibiydi bu seri. Aynı duruma ne olduğunu tam olarak anlayana dek kahkahalarla gülebiliyor, yada elinizi alnınıza götürüp acı acı gülümsüyorsunuz. Diyebilirim ki, sizi işte böyle hem kahkahalarla hem acı acı güldüren, hem bilinçlendirip size birşeyler katan, hem de sizi hayatın içinde bambaşka bir hayatı gösteren çok fazla yapım bulamazsınız.

"Bu dünyada komplolar vardır"

Satou'nun, klişe bir abazan genç tiplemesi değil bir "tutunamayan" olması, şizofreniyle zalim gerçek dünyanın duvarları arasında çarpıp duran bir hikayeye sahip olması, onu anlamamızı hatta sahiplenmemizi ve onunla daha iyi empati kurmamızı sağlıyor; "kaybeden" olmayı kof bir tanım olmaktan çıkarmayı ve sonuçlarını değil nedenlerini göstermeyi başarıyor bu seri.

Az yada çok görünseler bile her karakterin ayrı bir hikayesi ve seriye kattıkları birşeyler olduğunu göreceksiniz. Ben özellikle Hitomi (Satou'nun sempai'si) ile ilgili hikayeden etkilendim ve seri bittikten sonra onla ilgili her sahneyi yeniden izledim: Eğer sizin de -az yada çok- Satou'ya benzer bir geçmişiniz olduysa ve en azından hayatınızın bir döneminde sosyal uyum problemleri yaşadıysanız, hayatınızın saniyelerle ölçülen bir kısmında gösterdiğiniz iradesizlik nedeniyle hala pişmansanız bu yan hikayenin bağlandığı her bölüm sizi ayrıca etkileyecektir. Ayrıca hikayenin tek bir temada geçmemesi de çok güzel bir artı. Değil, bölümler arası, bölüm içinde kullanılan temalar bile birbirini gerçek anlamda tekrarlamıyor. (Örnek vermek gerekirse 9. bölümde Kaoru'nun çocukluk flashback'i ve akabinde "bir insanın neden Kamen Rider izlediğini" özetleyen 5-6 saniyelik sahneyi hala çevirip çevirip izlerim)

(http://img151.imageshack.us/img151/6910/f2lq4.jpg)

(http://img101.imageshack.us/img101/2789/g2cf8.jpg)

(http://img145.imageshack.us/img145/8117/start2ko0.jpg)

"Dramatik ölümler bizim gibilere yakışmaz!"

Eğer tıpkı Belye Nochi, Hearts in Atlantis, Breakfast Club yada KKNJ gibi insanın toplum içindeki yerini ve olgunlaşma sürecini sorgulayan bir "analiz" kurguları arıyorsanız Welcome to NHK, geçmişi andıkça daha iyi empati yapacağınız karakterleri ile bunu oldukça güzel yapıyor.

Seride sevginin ne olduğundan Tanrı'ya, gündelik hayatın manik depresif haline getirdiği insanlardan MMO oynarken ölenlere, eroge oyun sektörünün durumundan toplu satış yapan şirketlerin aldatmacalarına, new age intiharlardan psikotrop ilaçların yarattığı kişilik bozukluklarına, ailelelerin aşırı beklentilerinin çocuklarda yarattığı çöküntüden çocukların olabildiğince erken çalışmalarının onların iyiliğine (?) olduğuna dek sayısız hikaye ve ders var, dahası bu temaların izleyiciye bilinçlendirici, yol gösterici, uyanış sağlayıcı, ama bunların pragmatik şekilde değil dostça anlatarak yapılması; karakterlerin her birinin geçmişten yaralı yada hastalıklı kişilikler olması ve bunu süreç içinde anlamamız oldukça güzel.

Pearl Kyoudai imzalı müzikler defalarca çevirip çevirip dinlenecek denli kaliteli. Kimagure Orange Road ve GTO Drama'dan beri ambiansı ve karakterlerin o sahnedeki hissiyatıyla bu denli örtüşen müzikler görmedim desem yeridir. (Günlerdir albümü çevirip çevirip dinliyorum: Tek kelimeyle mükemmel!) Farklı tarzlardan parçalardan oluşan OST'lar kaliteyi daha yukarı taşıdığı gibi tarz olarak kendini hiç tekrarlamıyor. Serinin belli yerlerine bir nevi sos olarak eklenmiş yarım düzine vokal parça duruma cuk oturmakta, opening-ending olaraksa her ne kadar 1. Ending'i pek sevmesem de opening ve 2. ending hayli hoş. Benzer şekilde, farklı kuşaklardan seiyuu'lar karakterlere adeta can veren samimiyette bir performansa ulaşmışlar.

-Mutlusun, değil mi?
-Mutlu olduğum için huzursuzum.


(http://parttimeotaku.files.wordpress.com/2006/07/vlcsnap-389382.jpg)

"Ölecek olsam, bu seni üzer miydi?"

Negatif yorum yapabileceğim iki konu var ki; bunlardan ilki 2 yada 3 bölümde animasyonların çok basitleşmesi. Ama bu, anladığım kadarıyla bölüm ve karaktere özel animasyon kullanılmasından dolayı pek gözüme batmadı ki tabir-i caizse serinin genelinde şiir gibi çizimlerin ardına düşmüş, kaptırıp gitmiş hissediyorsunuz kendinizi. İkinci konu ise çevrimiçi buluşma ve kış con'u öncesindeki boşluklarda en az serinin yarısı denli hikaye sıkıştırılabilecek boşluklar olması ki Manga'sının zaten Anime'sinden fazlası olduğunu okuyunca rahatladım ve bu da benim için bir eksik olmaktan çıktı. Bunun dışında serinin sırf Hitomi ile ilgili kısımların biraz daha uzun sürdüğünü görmek için serinin daha uzun yapılmış olmasını isterdim, o kadar)

Manga'sını henüz okumamış olsam da -ki bu yazıyı okuduğunuz saatlerde Manga'sına başlamış olacağım- Mangaka'nın tek eserinin bu olması, seride hissettiğimiz ayrıntılı psikolojik tasvirlerin boşa olmadığını ve yaratıcısının tüm samimiyetini serdiğini sanki bize önceden haber vermekte. Yönetmeninin de şu ana dek sadece 2-3 eseri olsa da bu serideki kurgunun başarısı, bana gelecekteki yapıtları için şimdiden heyecanlanmamı sağlar nitelikte.

"Eğer ölürsen mutsuz olacak birileri varsa, yaşamalısın"

Welcome to the NHK işte böyle bir seri. Aslında hepimizin yaşadığı birşeyleri samimiyetten ödün vermeden harika bir şekilde harmanlayıp aslında hepimize tanıdık gelecek karakterlerle donatarak "hayat tadında" bir iş çıkartılmış. Öyle bir seri ki -en azından benim adıma bile- yazacak resmen milyon tane şeyi var, bu yüzden -bu yazıda da olduğu gibi- hakkında birşeyler yazmaya çalışmak resmen zor, çok zor; yaşamanız, hissetmeniz gerek. Bu yüzden sevdiğiniz tür ne olursa olsun, yarın, hayır bugün, hayır hemen şimdi bir yerlerden bulun ve izleyin! Zira bu yapıt, -en azından benim için- hayatımda izlediğim en iyi şey; daha doğrusu, 28 yıllık ömrümde izlediğim tüm Anime'lerin, dizilerin, filmlerin, hatta tüm kitapların toplamından daha yüksek değerde bir yerde durmakta.

İYİ SEYİRLER!

@Nihbrin'e not: Manga'sını geçen hafta okudum onun için de yazacaklarım var elbette fakat tanıtım türü bir yazı için spoilere sebebiyet vermek istemedim. Devamı senden gelirse spoiler'lere ve Manga hakkındaki düşüncelere de geçeriz birlikte.
Başlık: Ynt: Welcome to the NHK
Gönderen: Nihbrin - 29 Temmuz 2010, 09:58:03
Merak ettim, Oyasumi adlı bir fansubber'ın encode'larından mı izledin yoksa başka bir çeviri ve raw mı kullandın? Soruyorum çünkü Oyasumi beni memnun etmemişti ve başka el atan gurup yok. Bir rivayete göre bu serinin ilk başta ünlenebilmesinin anahtarı romanının kapağını ve dizgisini Serial Experiments Lain'in çizeri Yoshitoshi'nin hazırlaması. Sırf bu yüzden merak etmiştim ben de bir ara. Güzel bir anlatım olmuş bu bence.

"Bizim gibi insanlar intihar gibi dramatik bir ölüme layık değiliz. Ne kadar acı çekersen çekelim ya da ne kadar depresyonda olursak olalım, günlük hayatına geri dönmek zorundayız.  Geri gelmesek bile anlamsız bir şekilde ölmüş oluruz. Dramatik bir ölüm bizlere yakışmıyor." kısmını beğenmiştim ben. Aslında söylediği şeyin hemen tüm insanlar için geçerli olduğunu düşünüyorum.

Bu arada, Occult Academy adlı yeni bir anime var, oradaki Mikaze adlı karakter Misaki Nakahara'ya birebir benziyor. Ya da bende o izlenim uyandı.
Başlık: Ynt: Welcome to the NHK
Gönderen: Akuma_Blade - 29 Temmuz 2010, 10:31:06
Malum sebeplerle normalde çok gerekmedikçe Türkçe altyazıyla izlememeye çalışıyorum ama Türkçe altyazısının şu ana dek bir Anime'de gördüğüm en iyi hayran çevirisi olduğunu söyleyebilirim. Seriyi 2 DVD'lik MKV formatlı, OP-ED kısımları ayrı şekilde duran DVD çevirili versiyonundaki script'den 2. kez izledim, o da hayli tatmin edici bir script'di, orjinalden (edit: Fansub'dan değil yani) izleyecekseniz o versiyondan izleyin diyebilirim. (edit: Eğer bir şekilde, bu Anime'nin birkaç bölümünü bir yerlerden izlemiş olsaydım, orjinal DVD setini ne yapar ne eder alırdım ki en yakın zamanda para biriktirmeye başlamaya çalışacağım bunun için)

Satou karakterinin seiyuu'sunu Mamoru Miyano (http://www.animenewsnetwork.com/encyclopedia/people.php?id=10397) (Vampire Knight: Zero, Gundam 00: Setsuna F Seiei, Death Note : Yagami Light) zannettim, en son seri bittiğinden sonra ANN'ye baktığımda o değil neredeyse hiç main cast rolü olmamış başka bir kişi (http://www.animenewsnetwork.com/encyclopedia/people.php?id=10201) çıkması beni hayli şaşırttı ayrıca. Nobuo Tobita (http://www.animenewsnetwork.com/encyclopedia/people.php?id=666)'yı yıllar sonra neredeyse hiç yaşlanmamış bir sesle duymak ilginçti. Megafonu eline alınca bir an "Four! Yameteeeeeee!" diye ağlayarak haykıracağını sandım.
Başlık: Ynt: Welcome to the NHK
Gönderen: Nihbrin - 29 Temmuz 2010, 10:44:22
"DVD mi?" dedim baktım evet Welcome to N.H.K. Kuzey Amerika da yayınlanmış ve Avrupa, Afrika, Rusya (Ki boşa harcanan para Rusya haklarını satın almak) ve Çin için hakları satın alınmış. Yakın zamanda gerçekleşmiş üstelik bu durum, ruhum bile duymadı. Neler neler satın alınmış. Yakında sadece eski animelerin torrentlerine rastlanacak sanırsam, ya da Horriblesubs gibi crunchyroll'dan ripleyen yasa dışı gruplara kalacağız biz Avrupa izleyicisi kategorisindeki garibanlar. Yahu her şeyi anlarım da neden Queens Blade'i de satın alırsın derdin nedir?

Nobuo Tobita yürüyen efsane zaten, her yerde sesi duyulan insanlardan.
Başlık: Ynt: Welcome to the NHK
Gönderen: Nihbrin - 09 Temmuz 2011, 17:27:56
Tatsuhiko Takimoto imzalı romanı bugün okumayı bitirdim ve dönüp animeye baktığımda "ne kadar çok hafifletmişler" demiş olmak beni bir hayli şaşırttı. Oysa animeyi ilk izlediğimde inanılmaz depresif ve ağır geldiğini şimdi bile anımsıyorum. Misaki'nin masum davranışları altında ne kadar büyük bir hüzün olduğunu her sahne de hissettiğimi veya Sato'nun aptallığının en büyük düşmanı olmasına rağmen sürekli düzelir gibi olup hiki moduna girmesine canımın sıkılışını veya en basitinden Hitomi'den (Senpai) cidden karakter olarak tiksindiğimi de hatırlıyorum ancak "basitmişler". Roman çok (öyle böyle değil) ağır. Karakterler daha derin ve problemleri de daha enli boylu tasvir edilmiş. Manga'yı okumayı planlamıyorum tekrar şöyle bir 5 sene  daha geçmeden yoksa fellik fellik deniz manzaralı yüksek bir mekan arayışına gireceğim.

Güzel inceleme için tekrar Akuma'ya teşekkürler. (bump oldu biraz)
Başlık: Ynt: Welcome to the NHK
Gönderen: Akuma_Blade - 14 Temmuz 2011, 23:27:23
Romanı henüz okumadım ama romana daha yakın olduğu söylenen Manga'yı bitirdim, söyleyebileceğim şey eserin özellikle son 3/1'lik kısmının Anime'den farklı olduğu. Etrafımdan gözlediğim kadarıyla insanlar Manga yorumundan sapan serileri sevmiyorlar genel olarak. Ama ben arada -kanımca- orjinali aşan adaptasyonları (Ghost in the Shell gibi) arada derede de olsa mutlaka görebileceğimize inanıyorum ve Anime serisini Manga'dan "çok daha steril" olması dolayısıyla sevdim, gerçi Manga'nın da Anime yorumunun da konudan daha ziyade kurgu farkları var. TV serisinde gördüğümüz şey en ziyadesinde "rüya ve komplo" ikilemiydi. Yani Tatsuhiro'nun sığındığı rüyaları ve bir noktadan sonra üzerine üzerine gelmeye başlayan hayatın kendi sıradanlığında boğucu hadiselerdi. Manga yorumu ise Hitomi'nin (ki gerçekten de TV serisindeki rolü çok ön plana çıkartılmamıştı) rolünü daha azaltıp Misaki'nin TV serisinde anlatılmayan dramına daha çok odaklanılmış. Bu ve özel isimlerin daha rahatça kullanılması (Nadia, Gundam ve Evangelion ilk hatırladıklarım) dışında Tatsuhiro'nun bir noktada kontrolden çıkmaya dek vardırmasını görmemiz (Manga'nın iç kaldırıcılığı dışında hiçbir katkı yapmayan bir sahnede David Carradine'ı anıyoruz!) Anime ve Manga'yı aynı kulvarlarda değerlendirememe sebep olmakta. Ki Anime serisinde yönetmen kurgusu olarak gördüğümüz çoğu espri ("Defolun kaltaklar!" gibi efsane birçok sahne) Manga'da bulunmamakta.

Bir "Welcome to the God" kısmında yakalanan kurgu başarısı Manga versiyonunda hissedilmiyor bile.

Dediğim gibi romanı okumadım ama Manga'yı kişisel zannımca TV serisinden çok sonra okumanızı ve mümkünse TV serisiyle karşılaştırmadan düşünerek değerlendirmenizi önereceğim. Sonuca gelirsek, Manga yorumu Seinen türünde görmek istediklerimizi bazen gerçekten üst üste sunmayı başarabilse de genele baktığımızda birçok sahnede gerçek hayatın itici yanlarına fazlaca takılıp bir "rüya ve komplo" hikayesi olmaktan ayrılması ile serinin yarattığı atmosferin mevkisinden çok uzaklarda bir yerde misyonunu tamamlamakta.