Kayıp Rıhtım Arşiv Forum

Kurgu Güncesi => Kurgu İskelesi => Konuyu başlatan: bingbung - 21 Şubat 2011, 16:55:00

Başlık: Gomor 1.Bölüm ( Yazan : Buğra Batuhan Berah )
Gönderen: bingbung - 21 Şubat 2011, 16:55:00
Gomor 1.Bölüm

Yazan : Buğra Batuhan Berah

  Size Gomor adında bir arkadaşımdan bahsetmek istiyorum. Bulduğu her A4 üzerinde kendini çekinmeden sergileyen, ve kalemin ucunu çok seven. Mürekkebi muntazam bir şekilde yayar Gomor üzerine, önce edep yerlerini örter üzerine bol gelen bir tshirt ile. Kaygısıda yoktur, enine sever çizgileri. Masum durduğunda, burnunun altında kaybolur çenesi. Ve gözlerinin eklemleri etrafında toplanmış çizgileri, eseridir parmaklarıma kramp girmesini sağlayan isograph kaleminin dikliğinin.Saçları arasında yer alan beyazlar, yaşından veya kederinden değildir.ton katar sırtını dayadığı beyaza. Birazda derinlik iki boyutlu dostuma. Kısa bacaklarına inat, seneyede giyer diye ona çizilen ayakkabıların mutluluğunda, taşa basmaktan kurtuldu Gomor, tam kare yer aldığı sayfalarda. Aşağı baktımı kırışır geniş bırakılmış alnı. Arada bakar kaşlarından fırsat buldumu yukarı kıtaya.
Birgün Gepetto adında yaşlı bir adamdan bahsetti bana, kırgındı cümlelerinin sonunda. Yalnızlığını hiç düşünmemiştim, önce bekledim biraz, anlamaya çalıştım. Sayfanın sağına soluna, oyalansın diye bir kaç nesne desen bıraktım. Baktım keyfi yerine geldi, ama kısa bir süre sonra onun büyk bir adam olduğunu anladım. Yanaklarına sakal istemeye başladı benden, çok şaşırdım. Oysa bir sayfa dolusu ufaklıktı o benim için hala. Surat asmasına gelemezdim hiç, bir kaç ince enine ve boyuna çizgiler, bir iki damlada nokta koydum. Israr etti ertesi gün, bir arkadaşıyla buluşacağından derli toplu olması lazımmış ve traş olmalıymış. Elim ayağıma dolaştı. İz kalmamalıyı suratında, jilet gibi olmalıydı fakat, mürekkebi jilet yıkamazdı. Tuz döksem, mürekkep kuruyalı saatler arkada kalmıştı, oda olmazdı. Daksil iz bırakacaktı, ama tek çare bu kalmıştı. ' İzleri kapatamaz mısın ? ' diye sorduğunda, bir kaç tonlamayla... Bir anda arkadaşının ve buluşmanın önemini sorum Gomor' a. Özeldi sanırım, başından sağmaya çalıştı, kağıdın bir ucunu yakalamış, kıvırıyordu ve benim en nefret ettiğim eylemi gerçekleştiriyordu. İyi tanıyordu beni. Neye üzüleceğimi ve neyden yüzümün güleceğini, çok iyi kavramıştı. Onu ilk gördüğüm gün, bu anlamların hepsine fazlasıyla sahip olmasıda, benimle onun arasında büyük bir benzerlik olduğunu doğrulamıştı.

  Aradan bir kaç ay geçti, fakat kağıtlar bir birini takip ederken, Gomor' a rastlayamıyordum hala. Suratımın devrilmesi için büyük bir sebepti bu. Yoktu işte... Nereye kadar gitmiş ve dönmemişti, önce kırtasiyeden onun ağzına layık bir mürekkep aldım, özenle açtım kapağını. Siyah olmasına rağmen hafif bir mavi kokusu vardı dibinde. Bir ara aramızda ' Sek koy çizgileri. ' diye, tadında ve yerli bir tebessüm geçmişti. Hani şu güzel yazı derslerinde hokka isterler ya, ben çok severim mesela hala. Dikkat ile daldırırım mürekkebin sırtına. Acımasından çekinirim, işte Gomorda bayılır onun ucundan bakmaya bana. Dokundum hokkayla, gölgeli ve bulanık bir kağıtta değildi hani, önce bekledim,  kurumasına bıraktım saçları nacizane olmalıydı. Fakat sonralarında ortaya çıkan karartı anında, tırnaklarım insede yarıya, Gomor yoktu karşımda. Orta parmağımın tırnağının arasına mürekkep kaçardı böyle mutsuzluklarda. Dilimin ucunda yer eden tadı anlatamam. Biraz derinin tuzu birazda rengin ne çıkacak bakalım huysuzluğu. Herşeyden önemlisi küstürmüşmüydüm acaba sorusu. Ama bir dediğini o üçe kadar saymayı bilirken ben iki dedirtmemiştim ona. Yoksa kendimi bir haltmı sandırdım tuttuğum hayallerin ucuna, mesela okula giderken yaprakların damarlarına düğüm atardım. Ellerime çarpan her bir daldan sulu bir yaprak çeker, iz bırakırdım sağıma soluma. Çat ! Diye bir ses geldi bakmazken onlara. İrkildim haliyle. Yanaklarım kızardı, önce yaprakların arasında biri var sandım, sonrada var anlamında yanılmadım. Biri olmak için çok ufaktı. Üstü başı senin benim gibi adamdı. Elimi uzattığım yaprağın arasına ufak çöplerden bir aile yapmış kendine. Kürdanın tekinin ucunada arada ateş böceğini çağırıp, fransız sokağı havası veriyor kendi kendine. Kızaran yanaklarım hala kırmızıydı, ama aylardan aralıktı. Kar vardı, ve atkıdan sıyrılmayı çok iyi başarmıştı.
Saçma bir söz ve talep ile anlattım, düğüm attığımı ve orama burama bulaşan yeşilin adını. Oda önce Xylia' dan fısıldadı kulaklarıma. Ve sonra kozadan örülmüş bir lokma ip verdi avucuma. Üslubu var dedi her talebin. İstemesini bilmek lazım, çekip aldığın her irade, iradesizliğin zayıflığını taşır ve en ufak bir gecede, sabahı getirmez dizinin dibine. Çok geç kalmıştım ilk derse, ve devamsızlık yapacaksam çizgi film karşısında olmalıydım evimde. Bumuydu acaba ? Dağınık olmak mı ? Gomor bu neden ve ihtimal ile bana uğramaz mı olmuştu ? Konudan konuya atladığım için sözlerimde. Yada arkadaşı ile sohbeti çok mu uzağa koşmuştu ? Masamın başında bir kaç saat fazlası ile, yelkovanın akrebin arasında çığlık atan ses fazlasıyla ürpertmeye başlamıştı tüylerimi. Havada akşam üstünden olsa, farklı bir kolaja çalınmış güneşe sadece beyazı bırakmıştı. Bir anda devirdim masadan mürekkep kutusunu, her yerime bulaşmaya başladı. Doğru elimi yüzümü yıkamaya gittim ve lavaboya akan izi gördüğümde gözlerimi çeviremedim oluşan figüre...

( Devam Edecek )

( Xylia : Orman Perisi )