Sallanan sandalyede oturmuş, odadaki antika saatin tik-taklarıyla eş zamanlı olacak şekilde bir ileri bir geri yavaş yavaş, düşünceli bir şekilde sallanıyordu. Elinde tuttuğu nesneye dikkatle bakıyor, ahşabın çıkardığı kulak tırmalayıcı gıcırtıları duymuyordu bile. Ne kadar zamandır o odada oturduğundan emin değildi. Derin bir nefes aldı, ardından elindeki yüzüğü parmağına taktı ve kendinden emin bir tavırla ayağa kalktı. Düşündüğü tek şey bu sefer doğru zamana gitmesi gerektiğiydi. On yedinci denemesinden sonra bu durumdan fazlasıyla sıkılmıştı. 1800 lü yıllarda bir tarihçinin ölümle veda ettiği odasına son kez baktı ve gözlerini kapadı.
Derin bir nefes aldı ve 'Matt Crow 'ın evi.' diye fısıldadı. Ardından odanın dönmeye başlamasıyla başının döndüğünü hissetti. Diğer eli hala yüzüğün üzerindeydi. Tam bir dakika sonra zeminin dönmeyi bıraktığını anladı ve sımsıkı kapadığı gözlerini endişeyle araladı. İlk gözüne çarpan şey karşısındaki savaştan çıkmış gibi acı çeken dağınık masa oldu. Yüzündeki endişe yerini rahatlamaya bırakırken birinin ona sarılmasıyla havaya sıçradı.
''Tanrım sonunda gelebildin!'' yaşlı adam heyecanla nefes alışlarını kontrol etmeye çalışarak konuşmuştu.
Genç kız nutku tutulmuş bir halde ona bakıyordu ve neredeyse kekeleyerek konuşmaya çalıştı.
''Baba se-n .. Sana ne- ol du..''
Yaşlı adam kızının saçlarını okşadı ve ona şefkatle baktı.
''Sadece yaşlandım tatlım.''
''Ama bu..''
Genç kız cümlesini tamamlayamadan babasına sarıldı ve göz yaşlarının yanaklarını işgal etmesine izin verdi.
**
''Bu yaşa geldin ve hala masanı toplamayı öğrenmedin öyle mi?'' kız masada ki kağıtları ve gereksiz bir sürü ıvır zıvırı toplarken babasına söyleniyordu. İlk gelişine nispeten biraz rahatlamış görünse de karşılaştığı durum korkunçtu. Yüzük babasının Zamanda yolculuk yapmaya yarayan ilk icadıydı. On dokuz yaşında olan genç kız o doğduktan hemen sonra ölen annesini görmek için yüzüğü büyük bir hevesle denemek istemişti. Fakat işler ters gitmiş ve eve dönmesi biraz uzun sürmüştü. Çok değil sadece 50 yıl !
''Ahh ölmemek için bin takla attım ben masayı düşünecek halim vardı sanki!'' yaşlı adam sandalyesinde oturmuş kızını izliyordu. Genç kız içi burkulmuş bir halde onun yanına geldi ve kollarını ona sardı. Konuşmaya başladığında ses tonu ağlamak üzere olduğunu vurguluyordu.
''Annemi bir kaç saat görebilmek için seninle geçireceğim tam elli yılı harcadım baba çok özür dilerim.''
Yaşlı adam sevgiyle onun ellerini tuttu ve ona gülümsedi.
''Özür dileme prenses o buna değer, o benim kalbim seninse annen ve ben onu görebildiğin için çok mutluyum.''
Bu son nokta benim çok hoşuma gitti umarım devam eder/ederiz.