Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Elerki

Sayfa: [1] 2 3 ... 25
1
Kurgu İskelesi / Lütfen Merdiveni Sallama
« : 27 Eylül 2015, 22:00:39 »
LÜTFEN MERDİVENİ SALLAMA

Merhaba, yeni rüyam. Senin gibilerini görmeyeli hatırı sayılır bir süre geride kalmıştı. Aslına bakarsan rüya diyip geçmeden akışını dikkatlice takip etmek istiyorum ve bunun için de kendimi birazcık olsun buranın kuralsız düzenine becerebildiğimce bırakmam gerek. Böylesi kendimi daha fazla anlayabilmemi sağlar diye umuyorum. Aslına bakarsan işime geleni de bu; gerçeklik diye adlandırabileceğim solukluktaki, aslında ne idüğü belirsiz uyanık dünyada bunu yapmam neredeyse imkansız.

Aslında şu an pek de anlamlandırılabilecekmişsin gibi gelmiyor. Badana yaparken kullanılan o metal, katlanabilir merdivenlere benzer bir merdivenin üzerindeyim ve ne yukarıdaki ne de aşağıdaki ucunu görebiliyorum. İki uç da pamuk kadar yoğun, bulut kadar hafif şeylerle gizlenmiş. Rüzgar yok, nem yok. Olsa da hissedebilir miydim bilmiyorum. Düşme korkusu hissetmiyorum ve bu şekilde iki basamak yukarı çıkıyorum.

Bir değişiklik olmadı. Zaten yalnızca iki basamak yukarı ilerleyerek bir değişiklik elde edebilmeyi beklemiyordum. Ancak burada bir soru belirdi kafamda: Neden beklemeyeyim ki? Bırak iki basamağı, neden bir bacağımı yalnızca bir üst basamağa koyup ötekini yukarı çekerken dahi bir değişim beklemeyeyim? Etrafıma şöyle bir baktım ve gerçekten oldu. Fark ettim. Ya da ben bunu düşündüm diye bana farklı bir şeyler sunmaya karar verdin. Veya bilinçaltımın büyük pay sahibi olduğunu düşünürsek birlikte karar verdik bunun olmasına. Her neyse.

Alttaki ve üstteki iki bulut benzerinin arasında yer alan tek şey ben ve merdiven değil artık. Birkaç yaprak, üstteki belirsizlikten koparak aşağıya doğru süzülüyor. Hayır, sarı değiller. Pembeler - değişiklik için teşekkür ederim. Tek elimi tutamaçtan bıraktım ve salına salına düşen yapraklardan en yakındakine doğru uzandım. Az önce onlarca metre ileride bir yerlerden düşüşe devam edecekmiş gibi görünen yaprağı sanki tam da bana geliyormuşçasına kolaylıkla yakalayabildim. O kadar da zor değil burada işler. Her şeyi yapabilirim sanırım, her daim yeterince güçlü ve becerikli gibiyim.

Yakaladığım yaprak şimdi elimde yok oldu. Bunu istediğimden emin değilim, cevap vermekte gecikmemiş olman beni korkutmadı ancak yeni sorularım var - kendime saklamayı tercih edeceğim sorular. Zaten bunu yaparak seninle hepsini paylaşmış oluyorum. Hayır, burada çelişkili tek şey benim. Ben burasıyım.

Yaprağa tekrar dönersek; o ne çürüdü, ne parçalandı, ne de elimden kayıp düştü. Yalnızca kayboldu. Ama şekerli bir koku etrafı sardı, gözlerimi tatlı tatlı yakmaya başladı. Bu onun kokusuydu. Bir kokunun burundan daha çok göz yakabilmesi ve birer damla yaşı yanaklardan aşağı gönderebilmesi sanırım sadece senin gibi rüyalarda olan bir şey değil. Daha önce eminim ki birçok kişinin tanıdığı bir kardeşin olan salıncaktan boşluğa doğru düşmeli rüyada da buna benzer bir şeye maruz kalmıştım. Tam salıncağın geriye doğru çekilip beni fırlatmak için kurulumu sonlandırdığı son noktada. Yalnız, oradaki koku daha ekşiydi.

Kusura bakma, benden şimdilik bu kadar. Şu an çok sıkıldım ve aşağıya inmeye karar verdim. Bunun beni uyandıracağını düşünüyorum. Uyanmak... Yukarıya çıkarak devam etmek istemiyorum. Lütfen merdiveni sallama.


                                                               *****


Yerdeyim. Yanımda devrilmiş bisikletim ve sıyrılıp kanamış dizlerimle mutsuz değilim. Belki bir de dirseğimden yaralanmışımdır; hafif bir acı hissediyorum orada da. Bunlar kaba uzuvlar ve minik insanlara yakışan acılar bence.
 
Yine de merdiveni sallayarak çok doğru bir şey yapmadın.


Elerki

2
Kurgu İskelesi / Ynt: Yarın - II. Bölüm
« : 27 Eylül 2015, 21:56:33 »
Merhaba.

Önceki hikayelerindekilere benzer kurgusal yapıya rastlamak çok güzel. Herhangi bir şeye hatırı sayılır aralar verildiğinde paslanmak oldukça normal ancak hikaye anlatmak bir tutku bence. Kendi hikayelerimizi anlatırken onlara inandığımızı ve bundan mutluluk duyduğumuzu okuyan herkese bir yerlerden hissettirmemiz oldukça mühim.

Bunu daha önce de olduğu gibi yapabildiğini söylemek mutluluk verici.

Uzun soluklu, bölümlere ayrılan hikayeler benim yazım konusunda pek yatkın olup yakın durduğum bir alan değil ancak sen bunu oldukça iyi başarıyorsun.

Şimdilik hikayenin içeriğiyle ilgili yorumlarımı üçüncü bölüm sonrasına saklıyorum.

Ellerine sağlık.


mit sağ olsun, eski hesabımı kullanabiliyorum. Alıntıladığım yorum bana ait. Tekrar merhaba. Hikayelerini takibe devam edeceğim mümkün mertebe.

Eline sağlık.

3
Müzik / Ynt: Kitaplarla İlişkili Şarkılar
« : 14 Kasım 2012, 05:24:50 »
Aynı düşüncedeyim. :) Böyle devam etmesi güzel olur ama belki zamanla bir liste oluşturulabilir cidden bu şekilde. Biraz biriksin de hele.

4
Müzik / Ynt: Kitaplarla İlişkili Şarkılar
« : 14 Kasım 2012, 05:01:39 »
Alan Parsons Project'in Tales of Mystery and Imagination albümü de Edgar Allen Poe'nun kısa hikayelerine yazılan şarkılardan oluşmakta.

Ayrıca, yine Blind Guardian'ın At the Edge of Time albümünde yer alan Tanelorn (Into The Void) şarkısı Michael Moorcock'un Eternal Champion serisine, Control The Divine ise John Milton'ın Paradise Lost eserine yazılmış şarkılardır.

5
Müzik / Ynt: Kitaplarla İlişkili Şarkılar
« : 14 Kasım 2012, 04:36:30 »
Zaman Çarkı için iki ekleme de benden: Blind Guardian - Wheel of Time, Blind Guardian - Ride Into Obsession

Ayrıca,

Blind Guardian - War of the Thrones ve yine Blind Guardian - A Voice In the Dark şarkıları da Buz ve Ateşin Şarkısı için.

Eklenebilir. :)

6
Kurgu İskelesi / Ynt: Gece
« : 14 Kasım 2012, 04:17:00 »
Yazının şiirelliğine kelimelerin uyumuna bende hayran oldum. Dikkatimi çeken veya gözüme batan şu oldu. Eğer yazının tamamını bir cümle kabul ederseniz bir sorun yok ki o zaman noktaların yerine virgül koymanız gerekirdi. Ama her noktayı bir bitiş kabul ederseniz -ki siz öyle kabul etmişsiniz- dili geçmiş zaman ekiyle bitmesi gerekirdi cümlelerin. Örnek başlamış"tı" Katmış"tı" gibi. ne dersiniz?
Tüh daha önce de bir yorum yazmışım... Özür dilerim

Öncelikle okuduğunuz için ve yorum yapmaya değer gördüğünüz için çok teşekkür ederim.

Ben de yazarın kendisi olarak değil de yalnızca okur olarak böyle bir yazıyla karşılaşsam muhtemelen bu şekilde bir yorum yapabilirdim, hak veriyorum. Lakin gecenin içinde, bir ritm duygusuyla -belli bir müzik eşliğinde ve belli bir kişiye karşı hissedilenlerin de yardımıyla- yazarken yorumunuzda belirttikleriniz ve benzerleri aklıma gelmiş olsa da değiştirmedim, değiştiremedim...

Bir şeyler hissettirebildiysem ne mutlu bana. Eski bir yazıma yapılan yorumları görmek gerçekten güzel yine bir gece vakti... :)

7
Kurgu İskelesi / Ynt: L.H.T.
« : 18 Haziran 2012, 23:12:52 »
Malkavian,

Takip etmeyi sürdüreceğim. Gerçekten güzel kurguluyorsun bu hikayeyi. Kendi adıma çok zevk aldığım bir şeyleri kullandığını söyleyebilirim. Ayrıca, benzerlikler işin baharatı bence. Sonraki bölümü merak ediyorum.

Eline sağlık.

8
Düşler Limanı / Kış ve Gerçek
« : 18 Haziran 2012, 18:07:38 »
KIŞ VE GERÇEK

Gerçek şeyler kışın olur.

Yazın fingirdekliği, baharın akılları bir karış yükselten atmosferi ya da sonbaharın o yanıltıcı romantikliğinde değildir o.

Gerçek, burunlar kırmızı, eller titrekken vardır. En olmayacak zamanda olduğu için 'gerçek'tir.

Gerçek şeyler kışın olur.

9
Düşler Limanı / Altı Yunus
« : 29 Nisan 2012, 23:00:58 »
Altı Yunus

Denizin mavisi üzerinde, yeni doğan güneşin parlak beyaz çizgilerle bezeli berrak sarı lekesi varken oldu her şey. Altı siyah siluet girdi görüş alanına ve bu manzara için biçilebilecek değer sınırsızdı belki de o an. Altı yunus… Süzülerek ilerlediler güneşin doğduğu yöne doğru. Uzakta olsalar da neşeli seslerini duymaya gerek yoktu, onları hissetmek kolaydı. Hissetmek hep kolay olmuştu. Hissetmek, doğanın kendisi gibi serbestti. Öyle olmalıydı. Karşılıksızdı. Ah, karşılığı olsaydı belki doğayla buluşabilirdi insan.

Büyü vardır bu dünyada. Doğanın ta kendisinin damarlarında akar; nehirlerinden denizlerine, sonra da okyanuslarına karışır. İşte bu yüzden yunuslar da büyülüdür. Onları gördüğünüz vakit biraz olsun size de bulaşır bu büyüden. Paylaşıp çoğaltırsınız, ruhunuzu da içine katıp harmanlarsınız. İşte bu, sizin büyünüzdür. Doğanın size olan armağanını en iyi şekilde değerlendirdiğiniz halidir.

Onlar süzülüyordu, evet. Ama… Daha dikkatle bakıldığında orada yunus falan yoktu sanki. Sanki suya dalıp çıkanlar yalnızca karabataklardı. Balıklarını yakalayan, yutan, beslenen; her gün görülebilecek sıradanlıkta, büyüden yoksun karabataklar.  Buna inanmak istedi insan. Buna delice kanmak istedi. Orada yunusların olmadığını kendine tekrarladı defalarca. Bu dünyada büyü olmamalıydı. Her şey sıradan, olağan, günün her saatindeki rutine uygun olmalıydı. Doğanın armağanını görmek istemedi insan. Evet, büyü tatlıydı ama… Aslında doğanın ta kendisi gibi vahşi ve güvenilmez oluşundan korkuyordu. İşte tam da bu yüzden doğa onu istemedi. O, doğaya ulaşamadı.

Bu yüzden her şey bu kadar zor. Bu yüzden imkansızın imkansızlığına alışmışız bu imkanlarla dolu diyarda.

Ya da yalnızca saçmalıktır, ne dersiniz? Unutun gitsin…


Elerki Taşkın

10
Düşler Limanı / Bir Dandik Yazar Hikayesi
« : 25 Şubat 2012, 10:13:29 »
                         BİR DANDİK YAZAR HİKAYESİ

Yazarımız, hayatı boyunca sürdüreceği bir eser ortaya çıkarmaya karar vermişti. Öyle ki, bu eser dünya üzerindeki en iyi eser olacaktı. Her ciltle birlikte okuyucular onu nasıl yazdığına hayret ederek ve hayranlık besleyerek meraklanacak ve bu onun koltuklarını kabartacaktı. Yazdığı hikayedeki esas karakterlerde kendilerini bulmak isteyeceklerdi fakat her biri onların ellerine su dökemeyeceklerini tek tek anlayacaktı.

Diğer yazarlar mı? Onlar onun yanında oldukça basit mahlukatlardı. Kimisi erotik içerikli birkaç sayfalık şeyler yazıyor, kimisiyse başarısız kısa hikayeler ya da denemelerle ancak kendi kendilerini tatmin edebiliyordu. Mesleki eserler ortaya koymaya çalışanları saymıyordu bile! Yayımlanan ilk birkaç cildiyle birlikte hepsi zaten onu kıskanmaya, ona özenmeye başlamıştı çoktan!

Açıkçası, sözüm-ona yazarımızın daha ilk eseri için iddiasının bu kadar büyük olması ve kendisini böylesine dev aynasında görmesi ona pahalıya mal oldu: Tam bir hayal kırıklığı! Tam bir fiyasko!

Bir ara, içine, ruhuna bambaşka, çok parlak bir şeyler doğar gibi hissetmişti, fakat aklını farklı fikirlerle dolduramadan onu savuşturmuş, hikayesine sadık kalmıştı. O, serisine sadık kalıp efsane olacaktı! Sayısız cilt yazmış, okuyucularında istediği etkiyi bırakmayı da başarmıştı. Hem de her yeni cilt ile biraz daha fazla! Ta ki o son birkaç cilde kadar… Bir şeyler yanlış gidiyordu. Bir şeyler sanki hep yanlıştı… Kendini tekrarlamaya başlamıştı sanki… Sanki… Hayır, bununla savaşmalıydı! Fakat… Karakterlerinden ne esas oğlan ne de esas kız onu seviyordu artık, bu açıktı. Tıkanmıştı. Ne yazarsa yazsın esas kızı hikayeye uyduramıyordu –hayır, o uymuyordu artık. Esas oğlan ise dünyanın en sıkıcı, en yapmacık karakteri olup çıkmış, sanki “Beni yazma!” der gibiydi. Sayısız sayfalarca anlattığı bu iki karakter ve kurguladığı örgü, artık kemikleşmiş olan birkaç sadık okuyucusu dışında kimsenin ilgisini çekmemeye başlamıştı. Yalnız, o bunun derdinde değildi zaten. Yazmakta olduğu şey kendisinin dahi ilgisini çekmiyordu ve asıl sorun da buydu! Her türlü imla kuralına dikkat ediyor, son derece akıcı ve albenili yazabiliyordu fakat hikayesini bir türlü kurtaramıyordu. Kalemler kırıyor, eli ağrıyana kadar sayfalarca yazıyordu. Çöpü buruşuk kağıttan toplarla her gün tepelemesine dolar olmuştu. Bu toplardan kimisinin üzerinde o parlak şeylerin –birçoğumuzun ilham dediği şeyin de denebilir- getirisi olan birkaç bambaşka cümle de mevcuttu fakat…yazamazdı!

Bir zaman sonra, dehşet içerisinde fark etmişti ki bu çok küçük yaşta yazmaya başladığı ilk eseri amatörlükten dahi uzaktı! Biçim olarak dünyanın en güzel eserlerinden olabilirdi –o da bunun için kendiyle gurur duyuyordu- fakat aslında yalnızca tecrübe etmesi gereken bir ‘yazı yazma’ –dikkat ederseniz ‘yazarlık’ demiyorum- teşebbüsünden başka hiçbir şey değildi. Hem, yalnızca okuyucu okusun diye düşünerek nasıl bu kadar uzun yazabilmişti ki! Evet, kurgusunda çok ince detayları düşünmüştü ve bazı olayları da çok güzel tasarlamıştı fakat bu, onların yeterince başarılı işlendiği anlamına gelmiyordu. Diğer yazarlar yaptıkları hatalardan ders çıkarıp yeni ve daha kaliteli eserler ortaya koymaya çabalarken o yalnızca körü körüne inandığı hikayesine kaptırmış ve kendi etrafına tuğlalarla eş değer ciltlerden duvarlar örmüştü.

Ve sonra, o duvar yıkılmıştı

Tüm ciltleri yaktı, yaktırdı. Yepyeni bir hikaye ile tekrar başlayacaktı. Bu seferkini de kesin seveceklerdi! Bu sefer herkese ‘gerçekten’ sevdirecekti yazdığını. Sonradan elbette şunu da ekleyivermişti bu düşüncelerine: “Elbette önce kendim zevk almalıyım bu hikayeyi yazarken!”

Bu seferse göz önünde bulundurmayı es geçtiği başka şeyler vardı… Aklına ilk getirebildiği güzel özelliklere sahip esas kız karakterini yaratmaya karar verdi. Nasıl olsa o ne yazarsa öyle biçimlenecekti her şey, öyle değil mi? Şunu unutmamak lazım ki ilham zorla ve aslen akılla ortaya çıkan bir şey değildir. Bu yolla yaratılacak karakter ve kurgulanacak metnin sonu da muhtemelen vahim olacaktır. Eh, bir de şu var… Bir taslak, bir iskeletin insan etini ayakta tutması kadar önemli bir role sahiptir ama buna rağmen yine taslak hazırlamak çok zor gelmişti yazarımıza.

Bu hikaye ise yalnızca düşük sayıda kişiye ulaşmıştı ve ne yazarımızın kendisi ne de okuyucular tarafından pek tutulmuşu. Artık her ne önemi varsa!

                                                               *****

O parlak şey –ilham- bu sefer tam zamanında gelmişti aslında. Aklında yazması gereken bir hikaye yoktu. Saçmalığa bakın ki “yazması gereken” tabirini kullanabilmekteyiz! Çünkü “Sanat toplum içindir,” sözünü “Sanatı yalnızca ben yapmalıyım, hemen yapmalıyım ki toplum sanat görsün! İlham beklenemez! Ben başlarım o gelir!” şeklinde düşünebilecek kadar mankafa olabilmiştir yazarımız. Sorun şu ki, ilham karşısında ne yapılacağını bilemeyecek kadar onun varlığından kopuk, bihaber, yol bilmez hatta bilmek istemez yaşamıştır bizimkisi. Yazacağı her şey kendi aklının ürünü olmak zorundadır sanki! Ve bunu da ağır öder. İlham, daha o birkaç cümle yazarken kaçıp gider. Orada bir yerdedir fakat başkasına yazdıracaktır hikayeyi muhtemelen.

Neyse ki yazarımız hafiften akıllanmış, yazmayı bir süre bırakmış, dinlenmeye vakit ayırmıştı. Aklına bir-iki tane fikir gelse dahi onlarla yalnızca taslak çalışması yapmış ama her ikisinde de eksik bulduğu noktalar sebebiyle bu çalışmaları dahi yarıda kesmişti. O, kısa hikaye yazmak istemiyordu. Onun istediği, ilhamın tekrar gelip o parlak şey her ne ise onunla ısıtması; ona gerçekten harika, olgun, düzgün bir hikaye yazdırmasıydı.

İlham geldi.

Yazar yazarlığını bıraktı.

İlhama daldı…



Elerki TAŞKIN

   



11
Kurgu İskelesi / Ynt: Üzüm Tanesi
« : 04 Şubat 2012, 18:26:21 »
LegalMc,

Belki de bu 'ikilemde kalma' durumu bir başarısız anlatım sonucudur, bundan emin olamıyorum. İstediğim şey bu iken, olması gereken bu mudur bilemiyorum. :) Zamanla, uğraştıkça anlayacağız...

Ayırdığınız vakit için teşekkür ederim. :)

12
Kurgu İskelesi / Ynt: L.H.T.
« : 04 Şubat 2012, 17:51:53 »
Malkavian,

Uzun süredir ilk kez böyle bir hikaye okuyorum. Anlatım gerçekten çok akıcı, tekletmeksizin okumayı sağlıyor. Konu, içeriğinin işlenişiyle oldukça ilgi çekici! :)

İkinci bölümü gerçekten merakla bekliyorum.

Duruma göre yorum yapabileceğim bir durum daha var:

Alıntı
...Bir otobanda üzerinize doğru gelen  tırı nasıl durdurabilirdiniz ki? Neler saçmalıyorum ben böyle. Hayatım boyunca bu odadaydım. Ne otoban görmüştüm, ne de tır…

Eğer ki ikinci bölümde ortaya çıkacak bazı şeylere gönderme yapılıyorsa gayet uygun olmuş -ki bence öyle olacak. Fakat, eğer güzel, farklı anlatım için düşünüldüyse bence gerek yoktu bu kullanıma -ki tekrar söylüyorum, bunun bir işlevi olduğunu düşünüyorum. :)

Çok teşekkürler bu başarılı anlatım ve güzel kurgu için. Elinize, aklınıza sağlık!


13
Düşler Limanı / Egzersiz Bisikleti
« : 04 Şubat 2012, 17:18:42 »
EGZERSİZ BİSİKLETİ

Bizim evde bir egzersiz bisikleti var. Şimdilerde binildiğinde hala her zamanki görevini yerine getiriyor: Kalori yakmak. Yapıldığı metal, plastik, kablolar falan… Hepsi kalori yaktırmak, egzersiz yaptırmak amacıyla düzenlenmiş ve bu bisiklet şeklini almış.

İlk alındığında kurulum gerektiriyordu. Kurulumu yapıldıktan sonra sırayla evdeki herkes denedi. Diğer birçok kardeşi gibi, ona biçilen görev ne ise onu yaptı. Kardeşleri ona pek benzemez gerçi, tıpkı insanların birbirine benzemeyeceği gibi. Örneğin, bir piyano… Yapıldığı madde ağaçtır, içerisinde teller ve bir mekanizma vardır. Tuşları da vardır. Hepsi işe yarayacağı duruma göre tasarlanıp ona göre yerleştirilmiştir. Sen çaldığında onun çalmamak gibi bir şansı var mı? Akordu bozulana dek de sağlıklı şekilde ses çıkarır sen tuşlara dokundukça.

İşte egzersiz bisikleti de böyle bir dünyada böyle bir araçtır. Eğer bir canlı olsaydı, muhtemelen bir amacı olacaktı ve bu amaç, tasarımının gerektirdiği üzere, muhtemelen hizmet etmek olacaktı. Gıcırdayana, paslanana kadar hizmet etmek…

Egzersiz bisikleti, beş yaşını aşmış durumda. Bir eşyanın ömrü düşünülünce fena sayılmaz. Hala kullanımda. Hala pedal çevirdiğinizde işlevini yerine getirir. Ama… Şu an, tam şu an kimse yok sırtında. Görevini yerine getirmesini, canlı olsa amaç olarak edineceği işi yapmasını sağlayacak kimse yok tam şu an. Duruyor sadece. Gıcırtılar çıkarsa da yine görevini yapar yani… Seve seve yapar hem de. Öyle görünüyor. Amacı bu çünkü…

“…tıpkı insanların birbirine benzemeyeceği gibi,” diyerek insanlarla bir bağlantı kurdum, evet. Yalnız, insanlara benzemeyen bir yanı var aslında… ‘Aslında’ kelimesini kullandığıma bakmayın, anlamı hafifletmek için ufak bir çaba benimkisi. Fark var. Bazı insanlarda tüm bu basit ve işe yarar yanlar vardır, duygular da devreye girince iyice tatlı hale gelirler, fakat bu yanları, onların bazı konularda desteğe ihtiyaçları olabileceği gerçeğini unutturur. “Nasıl olsa idare eder,” dedirtir. “Kaptırmış gitmiş işine, amacına, istediği, hissettiği şeye…” dedirtir. Unutulur ilgi isteyebileceği. Egzersiz bisikleti, tasarlandığı üzere, ne yapılması gerekiyorsa, yapabildiği şey her ne ise onu yapar ve ilgiye ihtiyacı yoktur –ama bizim var.

Var işte…


ELERKİ TAŞKIN



Not: Daha önce paylaşmış olup olmadığımı hatırlamıyorum. Eğer öyleyse, sayfa kalabalığı yarattığım için üzgünüm. Değilse, bu notu gördüğünüze göre muhtemelen okumaya zaman ayırmışsınız demektir, teşekkür ederim. :)

14
Kurgu İskelesi / Ynt: Üzüm Tanesi
« : 04 Şubat 2012, 17:10:34 »
Fiddler,

İstediğim şeye ulaştığımı görmek mutlu etti beni. Yorumunuz ve ayırdığınız vakit için teşekkür ederim. :)

15
Kurgu İskelesi / Ynt: Üzüm Tanesi
« : 04 Şubat 2012, 14:29:43 »
Buzmavisi,

Zaman ayırıp okuduğunuz ve yorumladığınız için teşekkür ederim. :) Öncesinde devam ettirmeyi düşünmediğim, fakat şimdi bu tür yorumlar aldıkça "Belki de bunu en azından bir karakter olarak bir hikayeme yerleştirebilirim," gibi bir düşüncem de mevcut artık.

Tekrar teşekkür ederim. :)

Sayfa: [1] 2 3 ... 25