Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - knsptk

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Ynt: -Oluşum- Bölüm (-1-2-3-4-... )
« : 24 Ocak 2010, 20:34:36 »
Kusura bakmayın pek aktif olamıyorum.Yorumlarınız için teşekkürler...

2
Kurgu İskelesi / Ynt: -Oluşum- Bölüm (-1-2-3... )
« : 23 Ocak 2010, 22:13:29 »
Alperenle beraber yazmaya devam ediyorum.
Bilmenizi istedik...

Uzun sürdü ama sonunda bitti.

3
Kurgu İskelesi / Ynt: -Oluşum- Bölüm 4
« : 23 Ocak 2010, 22:12:53 »
Oluşum - Bölüm 4

Doğan...

Eve gittim, teyzemin “ Nerede kaldın yine? “ sözlerine aldırış etmeden odama gittim ve kapıyı çarparak kapattım. Sonra birden durdum. Çantam elimden sarkmış, kravatım gevşemiş, gömleğimin uçları pantolonumun ucundan çıkık –her zamanki gibi- bir şekilde duruyordum.

Sinirli miydim?

Hayır!

Peki, heyecanlı mıydım?

Evet! Hem de fazlasıyla..!

Çantamı bir kenara fırlatıp, yüzümü gölgeleyen bakır rengi saçlarımı kafamın çevik bir hareketiyle arkaya doğru attım. Okul formasını çıkarmadım –yine her zamanki gibi- yatağa uzandım. Yorgundum ve haklı olarak merak etmiştim her şeyi. “Zamandan geliyorum…” demesini hala duyar gibiydim. İnsanlar zamandan gelebilir miydi? Zaman soyut bir kavram değil miydi ha? Hadi “Geçmişten geliyorum.” diyen film kahramanları görmüştüm. Gelecekten gelenler de olmuştu tabii ama zamandan gelmek biraz abartılı değil miydi?

  Bu bir şaka olmalıydı. Okulda zaten herkes dalga geçerdi benimle ! Niye yine o berbat şakalardan biri olmasın ki? Evet, evet bu bir şakaydı bunu biliyordum. Soruları sormaya ne gerek vardı ki? Soru sordukça kafam karışıyordu. Yapmam gereken tek şey bunun bir şaka olduğunu anlamak ve kabul etmekti.

  Yorgunluktan bayılmak üzereydim. Gözlerimi kapattım ama gözlerimi kapattığım anda eflatun ile çevreli koyu, mor renk bir enerji dalgası sanki flaş patlamış gibi çaktı gözümde. Çakmasıyla birlikte gözlerimi açtım. O da neydi?

  Uykusuzluktan ölmek üzereydim, itiraf etmeliyim ki merakım, gözlerimi yeniden kapatmam için daha büyük önem taşıyordu. Gözlerimi yavaşça yeniden kapattım ve mor-eflatun enerji yeniden patladı gözlerimde. Gözlerimi açmadım, dayandım çünkü merak denen şey insanı deli eder !

   Birden mor ışığa doğru çekildiğimi sandım ve gözlerim kapalıyken görüyordum sanki. Sonra, bir titreşim hissetmeye başladım, yanlış anlamayın titremiyordum, titreşen bir şeyin içine giriyordum ve ortam da sıcaklaşıyordu. Mor-eflatun enerjiye yaklaştıkça yaklaştım.  Birkaç saniye sonra, artık enerjiye yaklaşmak veya uzaklaşmak diye bir şey yoktu. Artık, ben, o mor-eflatun ışıktım, o mor-eflatun ışık da bendim. Sonra geri dönmek istediğimi fark ettim. Sıcak ve titreşime alışık değildim üstelik görüşüm de bulanıktı. Arkamı dönmeye çalıştım fakat çalışmaktan başka bir şey yapamadım. İçimden Arkamı dönmeliyim diye geçirdim ve arkamı döndüm.

  Gördüğüm şey karşısında şok oldum ! Bedenim, sanki cansızmışcasına yatakta uzanıyordu,  Oradaki bedenimse ben nasıl buradaydım? Bu her neyse bunun bir açıklaması olmalıydı.Sakinliğimi korumalı ve sakin düşünmeliydim.Ama nasıl? Yoksa öldüm mü? O anda aklıma gelen en iyi fikir teyzemden yardım istemekti. Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde teyzemi düşündüğüm an, yanında bitiverdim. Yaşadığım ikinci şok bile beni kendime getirmeye yetmedi. Teyzem salonda televizyon izliyordu…

  Peki ben neydim? Bedenim var mıydı? Diye düşünürken gözlerim ellerimi aradı.Ama hiçbir şey göremedim.Yine ne olduğunu anlamadan huzur dolu bir çekilme hissine kapıldım.O aşık olunacak renk,  mor-eflatun renk etrafımı sardı.Ölmek böyle bir şey olmalıydı yada yeniden doğmak.Yaşadığım şey hakkında en ufak bir bilgim yoktu.Şuan yaşıyor muydum? onu da bilmiyordum…

  Adeta bir sis gibi etrafımı saran bu renklerin ardından biri belirdi.Vücudum var mıydı bilmiyordum ama hareket edemediğim kesindi.Yapabildiğim tek şey, onun gelmesini sabırsızlıkla beklemekti.Biraz sonra, iyice yaklaştığında, karşımdakinin mavi gözleri, inanılmaz gülümsemesiyle ortaya çıkan gamzeleri ve tüm çekiciliğiyle bir kız olduğunu anlamıştım…

  Daha gözlerimi ondan yeni alabilmişken, boynundaki kolye beni adeta büyüledi. Muhteşem parıltısıyla, onu öyle güzel taşıyordu ki, ayrılmaz bir bütün gibiydiler.İlk defa bu kadar karanlık ve öte yandan aydınlık bir yerdeydim.Burası bir mekan mıydı? Onu da bilmiyordum. Bu sırada hoş ses tonuyla ve nazik sesiyle bir şeyler söylemeye başladı.
“Buna, buradakilere ve burada olacaklara alışmalısın.Aksi taktirde ne zamanı yakalayabilirsin yakasından, nede mekansızlıkta yol alabilirsin zamanı umursamadan…” Söylediklerinden tek bir şey anlamamıştım.Bir şey hariç! Bu yaşadığım bir son değil, sadece başlangıçtı…

  Bir süre sustuktan sonra yeniden konuşmaya başladı, “Nizipli Doğan!.Ben zamanın ve mekanın dışından geliyorum.Senin gitmen gereken yerden geliyorum.Senin de tahmin yaşadığın olayların bir nedeni ve açıklaması var…” Tam bu sırada aramıza giren siyah bir duman ve ardından bir sarsıntı geldi. Kızın kolyesi bir anda hiç olmadığı kadar parlamaya başladı ve ellerini kaldırıp bir şeyler yaptı.Aramızdaki şey, her neyse buna dayanamayıp gitti…

  Cesaret edip, “Oda ne?” diyebildim.

“Nomalar! Onların ele geçirdiği her şey, zamanın ve mekanın esiri olmaya mahkum olur. Onların bir sıfatı ve kişiliği de yoktur. Sadece istediklerini veren kişiye itaat ederler…” dedi. Artık yorulduğumu belirterek, gitmek istediğimi söyledim.Bir yanım burada kalmak istiyordu ancak gerçekten yorulmuştum ve kafam çok karışmıştı. “Peki genç XX, gitmek için bedenini düşünmelisin.Sert bir çekilme hissi ile kendine geleceksin…”.

  Tam bedenimi düşünmek üzereydim ki tekrar eğildi ve bir kağıt uzattı –parşömen parçası demek daha doğru olur- parşömeni alırken elim bir an eline değdi ve işte o an karşı konulamaz bir biçimde ona âşık oldum. Sanki beni duyuyormuş gibi gözlerimin içine bakıyordu. Onlardan ayrılmak o kadar imkansızdı ki ! Parşömeni aldım ve geriye doğru çekilmeye başlamıştım. Çekilirken son anda seslendim. “Peki ya senin adın nedir güzelim?”

Bana baktı ve fısıldarcasına konuştu… “Adım Esra, Doğan, umarım tekrar görüşürüz…” Hala çekiliyordum ve son bir gayretle bağırmayı başardım  “UMARIM !”

Odama tekrar gelirken sanki yataktan 2 metre yukarıdan aşağıya doğru serbest bırakılmışım da düşmüşüm gibi bir şeyler yaşadım. Bedenime gelince irkilerek doğruldum. Aklım hâla Esra’daydı ama söylediklerini de çözmeye çalışıyordum. Esra ile o kadar çok fazla ilgilenmiştim ki söylenenlerden hiçbir şey anlamamış gibiydim! Nedense birden sağ elimin yumruk halinde olduğunu ve içinde bir parşömen parçasının saklı olduğunu fark ettim. Ahmak herif! Tabi aklını kızdan alamazsan böyle olur diye iç geçirirken bir yandan da kâğıdı açtım.

   “Her yer çam ağacı, Kozalak ile doludur etrafı, Çok yakın teyzenin evine, Sıkıldığın zaman gittiğin yolu bir düşünsene ...—“ Telefonun titreşimiyle kafamı kaldırmak zorunda kaldım. Bari şimdi rahat bırakın da bir şey okuyalım!diye iç geçirdim. Telefonu elime aldım. Yeni Mesaj simgesine tıklayıp mesajı okudum. Yazan, telefondaki yazısını bile kargacık burgacık yapmayı becermiş arkadaşım Gülşen’di. Nbr Knk İi Akşmlr çK cNm SkıLıYo YhaAa Yazan mesajı çözmem birkaç saniyemi aldı. “Ne haber kanka iyi akşamlar çok canım sıkılıyor ya” yazmak istemiş olmalıydı. Alelacele cevap yazdım. “Kanka, neler yaşadığımı bilemezsin, sonra görüşelim…”

Mesajın gönderildiğini belli eden “biip…”  Sesinden sonra parşömene geri döndüm. “Her yer çam ağacı, Kozalak ile doludur etrafı, Çok yakın teyzenin evine. Sıkıldığın zaman gittiğin yolu bir düşünsene! Bir tane meşe ağacı var o yol üzerinde. Açılır altından o mutlu yol herkese, Çam ağaçlarından, meşeye gözlerini çevirebilenlere….” Yazı burada bitiyordu. Fakat ben de bitiyordum ! Olanlardan Gülşen’e bahsetmeliydim. O, hep iyi olurdu… Beni anlayan sayılı insanlardan biriydi belki de… Sımsıcak gülümsemesiyle gülümser ve bir çare bulurdu bana. Dostlar böyle günler için değil miydi zaten? Uzun kıvırcık saçlarının altından gülümseyişini gerçekten özlemiştim. Dışardan bakan birine pasaklı gözükebilirdi ama saçlarını yatıştıramaması onun suçu değildi tabi ki !

Telefonu elime aldım ve seri bir şekilde mesaj yazdım. Çamlığın oradaki bankta buluşalım, anlatmam gereken önemli şeyler var. Mesajı yolladığım anda üzerimi giyinmeye başladım. Üzerime aldığım siyah montu giyerken, uzun dar koridorda zorla ilerledim ve hızla ayakkabılarımı alıp, kendimi evin dışına attım.Hiç bu kadar hızlı yürüdüğüm ve öte yandan çok uzun süren bir yürüyüşüm olmamıştı.Oraya vardığımda – her zaman ki gibi – benden önce gelmiş, beni bekliyordu. Kahverengi gözlerinin içi gülüyordu. Yanına gittiğim de, bana sıkıca sarıldı. Ben yaşadıklarımın şaşkınlığıyla sarılmayı unutmuşken, o sevdiğim kahkaha sesi beni kendime getirdi…

Sıkıca sarıldım, onu çok özlediğim söyledim. Elimden tutup, beni kendine çekti.Hadi oturalım da, hemen anlatmaya başla.Gülşen’in en sevdiğim yanlarından biri de, sabırsızlanırken çocuksu yanının ortaya çıkmasıydı.”Şey! hımm…” Diyebildim sadece.”Eee hadi anlat!” demesiyle başlamaya ikna oldum.
“Gülşen, çok garip şeyler oluyor.Haftalardır bir sürü garip olay yaşıyorum.Bugün ise olay patlak verdi.Yatağımda uzanıyordum ki, ne olduğunu anlamadan kendimi bedenimi seyrederken buldum ve ondan sonra olanları tahmin bile edemezsin… Anlamam gereken bazı şeyler var. Bana yardım eder misin?” Bunları dedikten sonra, bana doğru dönüp, ellerimi tuttu.”Sonuna kadar yanındayım. Ama nasıl yardım edebilirim?”

Bir an elleri ellerimdeyken tereddüt ettim. O, bana aşık mıydı? Ya da ben ona..? Milisaniye geçmemişti ki tereddütler kafamdan silindi. Hayır, bu kesinlikle en içten dostluktan daha öte bir şey değildi…  Tereddütlerden kurtulan kafamı Gülşen’e çevirdim ve o matrak yüzüne bakarken gülmemek için kendimi tutarak olanları anlatmaya başladım…
 

4
Kurgu İskelesi / Ynt: -Oluşum- Bölüm (-1-2-.... )
« : 24 Aralık 2009, 14:01:38 »
:@

5
Kurgu İskelesi / Ynt: Oluşum - Arka Kapak
« : 20 Aralık 2009, 19:03:14 »
Yakında ilk dört bölüm ve arka kapağı içeren bir ebook hazırlayacağız.O zaman genel bir başlık yapıp, bütün gelişmeleri oradan ileteceğiz.

6
Kurgu İskelesi / Oluşum - Arka Kapak
« : 20 Aralık 2009, 14:50:59 »
Sonunda ben üye olacak vakti buldum.Alperen arkadaşımın dediği gibi çok yoğunum bu aralar.Hem derslerim hemde kişisel işlerim oldukça yordu beni.Alperen'in ilk bölümü yayımladığını duyunca benim yazmış olduğum ve arka kapak için düşündüğümüz yazıyı sizinle paylaşmak istedim.Hem romanın konusunu daha iyi anlamış olursunuz.

Oluşum – Arka Kapak
Zaman ve mekan bizim için insanların oluşturduğu basit bir kavramdı.Bu uzun arayışımızda önemli bir etmen olmasına rağmen, bizi ne zaman bulabildi, nede mekan avuçlarının içinde tutabildi… Bilmenizi isteriz ki, hiçbir şey küçümsenecek kadar değersiz değildi.Bu karmaşık ama öte yandan oldukça anlamlı olan yaşamımız da zamanın ve mekanın esiri olacağımız her an ölüme daha da yaklaşıyorduk.Bize zamanın ve mekanın dışında akıl almaz güçlerle birlikte ebediyen ölümsüzlüğü kazandıracak tek şey “oluşumdu!”... Oluşum ne tek bir kişi, nede bir nesne idi. Oluşum aslında kurulu bir düzenin, düzeni koruyan korkusuz yüreklerin oluşturduğu bir kavramdan daha öte bir şeydi.Biz oluşumun birer parçasıydık ve eğer oluşumun eşsiz düzeninin bozulmasına ve oluşumun yok olmasına izin verseydik, oluşumun her bir parçası ebedi tutsaklığı ve eşsiz acıları tadacaklardı.Her şeyin olduğu gibi zamandan ve mekandan kaçmanın da bir bedeli vardı.Oluşum için, bu bedeli ödemek için yemin eden bizler, soğuk ve cansız yüklerimiz, zifiri karanlığı temsil eden gözlerimiz ve acı çeken yüreklerimizle sonuna kadar savaştık.Sadece bizim olanı almak içindi yaptıklarımız…



Sayfa: [1]