Ben de bir şeyler yazdım. Biraz tuhaf oldu. Hatta belki de olmadı ama yazdım gitti.
Biliyorum şu anda yazdıklarımı okuyorsun. Hep yaparsın. Hatta biraz da merak içindesin. Bugün her zamankinden farklı bir şey yazmayacağım çok meraklanma. Yazdıklarım bir mağlubiyetin vücut bulmuş hali, bir hayalin üzerime bol gelen tarafı. Her zamanki gibi… Ben neden böyleyim?
Beni bilirsin, kaba saba görünüşüme, çirkin gülüşüme, korkutucu dişlerime, enine boyuna devasa olmama rağmen insanların içinde gezmek isterim. Onlarla konuşmak, dost olmak isterim. Bugüne kadar başaramadım ama yine de isterim. Umarım bir gün olur. Vazgeçmeyeceğim. Sıradan insanlarla da karşılaşsam onları korkutmadan, dost olduğuma ikna etmeye çalışırım, yüce savaşçılarla da karşılaşsam aynı şeyi yaparım. Gerçi onlar aynı tepkileri bana vermez ama ben yine de öyle yaparım. Çoğu zaman o kadar ileri giderler ki benimle savaşırlar. Bana saldırırlar, kılıç, bıçak çekerler, taş atarlar, yaralarlar. Neden bilmiyorum? Sadece kötü gözüktüğüm ve iri yarı olduğum için bunu yapacaklarını düşünmek istemiyorum. Bir keresinde bana taşlarla saldıran bir izci tarafından küçük bir tepecikten aşağı yuvarlanmıştım. Az kalsın ölecektim. Ah neden olmasın?! Sanırım şimdi anladım neden böyle olduğunu? Galiba elimde tuttuğum sopamdan kaynaklanıyor. Onu tehlikeli buluyorlar, tehdit olarak görüyorlar. Halbuki bana hiç sormuyorlar o elindeki ne diye. Sen de bugüne kadar sormadın. O ne biliyor musun? O benim oyuncağım… Bir kere de oyuncağım olmadan onlarla konuşmayı deneyeceğim…
“Olmadı.”