Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Atacan

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Ynt: Renklerin Laneti!
« : 21 Şubat 2014, 14:39:25 »
Daha iyi işlemeye özen göstereceğim teşekkür ederim :)

2
Kurgu İskelesi / Ynt: Renklerin Laneti!
« : 28 Ekim 2013, 18:51:51 »
yorumlarınız benim için önemli elbette ve de haklısınız çoğu noktada. bu hikaye, hayatımda yazdığım ilk hikaye denemelerimden biriydi, o yüzden aklımda hikaye yazmaktan daha çok fikrimi kağıda aktarmak vardı. hikayeyi ilginç bulmanız benim için yeterli oldu açıkçası :)

3
Kurgu İskelesi / Ynt: Tanışma
« : 28 Ekim 2013, 18:46:38 »
yorumunuz için teşekkür ederim. virgül yerine çoğu zaman "ve" bağlacını kullanmayı uygun gördüm ama yeterli akıcılığı sağlayamadım sanırım :|

4
Kurgu İskelesi / Tanışma
« : 23 Ekim 2013, 16:50:34 »
Şarjöründe insan dişi taşıyan bir ölüm makinesiyle çığlık çığlığa etrafına zulüm tüküren bir zavallının hayattaki yegâne hobisinin bozuk sokak lambalarını onarma uğraşı olması beni gayet tedirginleştirmişti. Aynı zamanda fazla işlek olmayan bir caddenin gecenin karanlığıyla örttüğü bir kaldırımında dizlerimin üstüne çömelerek pusuya yattığım on beş dakika sonrası vücudum göğsüme kadar uyuşmuştu ve yorgun düşmüştü. Kardeşim o cehennem kurdunun az sonra geleceğini fısıldadı ve bana birkaç dakika daha tahammül süresi verdi belirsizliğin ortasında silahımın doluluğunu kontrol ederken ve beyaz “lanet” mezarlığı elbise niyetine giymişçesine belirdi.
Leş, kan, kemik ve sirke kokuyordu.
Kafatasındaki oyuklara göz bulamaması, onu bozuk lambayı bulmaktan çok az alıkoymuştu. Hiç beklemediğim bir hızla sadece biraz gevşeterek yanmasını engellediğim ampulü taşıyan sokak lambasına tutundu ve kolunun ürettiği metal kemik çarpışması bir sesle sokrana sokrana tırmanmaya koyuldu. Babamın silahını, içimdeki “merminin yaratığın bedeninin hangi noktasında etkili olabileceği”ne dair söyleşe gelen tartışmalara rağmen alışkanlıkla yaratığın beynine doğrulttum(tabi varsa).Kardeşimin çabukça gerdiği yaydan kopan birkaç molekülün kokusunu aldığım an,yaratık ince dişlerini iletken ampule değdirmişti ve şans eseri bir elektrik kaçağının tatil merkezi olagelmişti.O an istemsizce elimdeki tabanca patladı ve kardeşim,sanırım yayın nişangahını yaratığın elektrikle beslenebileceğini düşünerek lambaya kaydırdı.Havada oluşan birkaç patlama sonrası yaratık gülmeyi ağlamaya özdeşleştiren bir sesle yere yapıştı ve ardından uzun süren bir misafir ziyareti sonrası kalkan misafir misali yerden kalktı.Kardeşimin ikinci oku yaya gerdiğini görmek beni çevreleyen korku hattının zayıflamasına neden olmasa da, yaratığı çapraz ateşe tutabilme fikriyle geriye ve sola gitmemi sağlamıştı.Yaratık,gülmeyle karışık psikopat bir kahkahayla sendeleye sendeleye ağır merminin kafasından ayırdığı büyük parçaya aldırmadan üzerime doğru geliyordu.Tabancadaki diğer mermileri kullanma fikrinin olumsuz etkiler yaratacağı gün gibi ortadaydı ve ben, sırtım ve arkamdaki dükkanın duvarı burun buruna gelene dek geri çekildim.Yaratık sahip olduğu birkaç ses telini titreştirmeye başladı.
“Baba adammışsın, beni o enerji çıkmazından kurtardın!”Gerçekten de direkte asılı kalan kafa parçası halen daha çarpılıyordu. Yaratık bana  sarılmak istediğini söylediğinde kardeşimin fırlattığı ok, yaratığın birkaç kaburgasını darmadağın  etmişti ama yaratık umursamazca bana sarıldı, ve sarıldığı süre boyunca üzerine eklenen ve kemiklerini parçalayan okları adeta algılamadı. Sarılma faslı bittikten sonra gözlerinin olmayışının kendi molekül dizilimimi fark etmeyeceği anlamına gelmediğini ve yapılan iyilikleri unutmayacağını belirterek ayrıldı.Yaratık, giderken kardeşimin ok atmamasını emreden bir hareket yaptım ve kardeşim bana merakla baktı:
“O lanetolası katili görmezden mi gelelim diyorsun? Ve böylece önüne geleni biçsin öyle mi?”
“Ben polis değilim,ayrıca ırkımızdan kimse, tarafından öldürülmedi.”
Yayını kılıfına soktuktan sonra hafif sırıtarak ekledi.”Haklısın. Bırakalım da “insanlar” biraz kendi sorunlarıyla meşgul olsunlar.”


5
Gerçekten çok canlı bir hikayeydi yani ışıl ışıl bir hayal gücü vardı paragraflarda . Dokusunda milli unsurlarımızı görmek de elbette olaya daha çok ısınmamı sağladı :) Samimiydi .
Eğer illa da eleştiri yapmam gerekirse dil bilgisi ile ilgili ufak tefek hatalardan bahsedebilirim . O kadar :)

6
Kurgu İskelesi / Ynt: Evrim Yanılgısı
« : 10 Mayıs 2013, 22:29:55 »
:) Teşekkür ederim . Elbette bu yazı sadece projenin ana fikriydi . Ama bu fikri işleyebilir miyim bilemiyorum .

7
Kurgu İskelesi / Evrim Yanılgısı
« : 10 Mayıs 2013, 17:15:35 »
Ben, ilk hücre, son projem “Homo Saphiens” in bana verdiği isimle Koaservat, var olduğum zamandan beri organizma yazılımları ile uğraşırım. Derin su yarıklarından başlayarak sınırlarını ozon tabakası ile bezenmiş bir atmosfere kadar genişlettiğim bu biyoloji, en sevdiğim uğraş alanı. DNA yazmayı nasıl öğrendiğimi hatırlamıyorum ama en eski hatırladığım şey, yazdığım ilk büyük projelerin, türlerdeki uyum sağlama sorunu yüzünden kısa sürede başarısız olmasıydı. Hatta çok ciddi enerji sermayeleri ile oluşturduğum, içinde devasa sürüngenlerin bulunduğu “Dinozor” projesi de tam anlamıyla fiyaskoydu. Sonraları memeliler üzerinden yaptığım denemeler ummadığım bir başarıya ulaştı. Yaşadıkları coğrafya ile iyi bütünleşmişlerdi ve çenekli bitkilerle iyi birliktelik sağlamışlardı ve onca gelişme yaşanırken aklıma tuhaf bir fikir geldi.
Evet. Fikir üzerine bir fikir.
Yani dedim ki kendi kendime, “fikir” kavramını neden bir organizma üretemesindi? Memeliler, özellikle de şu yüksek bitkilerde yaşayan türleri gerçekten de bu konuda ümit vericiydi ve hemen düşünebilme özelliğimi bir türün alt dizilimine aktardım ve bu türe de “Homo Saphiens” adını verdim. Ve ilk defa bir tür, tahmin edebileceğim davranışların dışına çıkmaya başladı ve bir organizma, birleşerek başka daha gelişmiş organizmaları oluşturmaya başladı. En kötüsü de, yeni oluşan gelişmiş organizma kendi oluşturduğum türleri ortadan kaldırıyordu.
 Korktum, çünkü ilerde sadece canlı bir tür ve ona bağlı cansız bir sistem olacaktı. Tekrar başlamak nefret ettiğim bir şeydir. Ama bu tür, kontrolden çıktı ve artık Sistemi sıfırlamalıyım.

8
Kurgu İskelesi / Renklerin Laneti!
« : 05 Mayıs 2013, 00:40:19 »
 Aniden “Renklerin Laneti!” dedi görünmeyen, insanı cinnete sokacak kadar lanet bir ses! Bu ses, tüm Dünyalı yaratıklar tarafından neredeyse aynı anda duyulmuştu, ama bütün Dünyalı yaratıklar bu sese bilinçaltından gelen bir tür paranoya gibi davranmıştı. Ufff… Çok geçti. Artık bu boyutta da renkler deli dana olmuş bir mandanın deli dana olduğunu anladığında yaptığı hareketler kadar bilinçsiz bir şekilde hareket edecekti
Ahmet, Çağatay’a baktı. Ama onu seçemedi. Hatta onun insan olup olmadığına bile kanaat getiremedi. Renkler tanrının onlara yapmış olduğu psikolojik baskıdan kurtuldukları için serbestçe akıp gidiyordu. Öyle ki Çağatay’ın teninin rengi ceketinin yarısına akmış, gözünün beyaz rengiyse dudağına yapışmıştı. Ahmet çığlık attı. Sanki cehennemde gibiydi. Yok, yok, cehennemdeydi. Çağatay’a iyi olup olmadığını sormadı, çünkü bu sorunun ona yapacağı etkileri bilmiyordu. Oradan kaçmak istedi ama kapının rengi duvarın içine geçtiği için kaçamadı. Mutlak cehennem ufukta gözüküyordu.
Aniden gözünün önüne bir renk geldi ve Dünyayı tozpembe görmeye başladı. Nesnelerin yeri değişmiyordu, fakat renkler öyle saçma bir şekilde hızlı hareket ediyordu ki onları nesnel hızla yakalamak mümkün değildi. Gözünü kapadı ama maalesef kazağından gelen bazı renkler gözkapağının altına çoktan girmişti. Bu yüzden şimdi gözlerini kapadığı halde etrafı kahverengi saten mat renkli bir kapının görünüşünden daha mat gördü.
Etraf karma karışıktı. Bu karmaşadan yararlanan Veysel hemen camdan aşağı atladı. Ahmet, Veysel’in aşağı atlarken attığı çığlıkları duydu ama Veysel’in aşağı atlayıp atlamadığını anlayamadı. Çünkü çok yapay çığlık atmıştı.
Bir süre sonra aşağıdan “Baaam!” diye bir ses geldi ve Ahmet Veysel’in atladığını ancak anlayabilmişti.
Ahmet durdu ve düşünmeye zorlanmış bir şekilde düşündü. Renkler beynini öyle derinlemesine kemirmişti ki birden kör olmayı istedi. Fakat kör olsa bile bu renk cümbüşünü göreceğini tahmin edebilecek kadar zeki değildi. Sonra aklına alt kattaki resim atölyesine gitme fikri geldi.
Çağatay, bu karmaşada müzik çalarından Linkin Park’ın “Lying from you” adlı parçasını dinlemeye çalışıyordu. Tam müziği açacakken yine o cinnet geçirtici ses bu sefer “Frekanssal lanet!” dedi ve ardından müziğin tüm ezgileri birbirine girdi ve rasgele bir şekilde ölümcül, kafa patlatıcı bir müzik oluştu. Çağatay, orada can verdi.
Ahmet Çağatay’a “Çağatay, iyi misin?” demeye çalıştı ama dediklerini kendi bile anlayamadı.”hzçşbdmışhıkybş” demişti. Yine bir çığlık attı ama dışarıya “Anne süt istiyorum” diye yansıdı. Evvet! Mutlak cehenneme yaklaşıyorlardı.
“Düşüncesel lanet” dedi o aynı intihar ettirici ses!
Ahmet şimdi daha da vahim bir durumdaydı.
Kafasındaki resim atölyesine gitme fikri aniden Havai adasında güzel kızlarla çıkma fikrine dönüştü.

Ahmet şaşırdı. Niye böyle düşünüyorum diye düşünmeye çalıştı fakat aniden Britney Spears’ın yediği haltlar geldi aklına. Ahmet artık çığlık atmayı bile düşünemiyordu.
Mutlak cehenneme bir adım kalmıştı.
O gizemli, lanet ses, söyleyeceği sözün acı boyutunu tam anlamıyla biliyordu fakat yine de o lanet sözleri sarf etti: “Varoluşsal lanet!”…

Sayfa: [1]