Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - inanakmugan

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Ynt: Çamurdan Doğanlar
« : 13 Mayıs 2014, 23:12:26 »
 Hikayenize adapte olup anlamaya çalışmam bir yana okurken gerçekten çok zorlandım... Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki takip etmekte zorlanıyor insan... Biraz yavaş gitmeniz gerekiyor.  

    Ayrıca hikayenizde şak diye ortaya çıkan bazı kısımlar hikayeyi daha da dağıtmış...
    Azem adam ile çarpışmamak için çekilebildiği kadar kenara çekildi. Adam tam Azem’in yanından geçerken ani bir hareketle üstüne atladı;

-   Kaçamazsınnnnnnnn! Bir sigara parası vermeden bırakmam.
-   Param yok benim. Elini çek!
-   Bak ver diyorum güzel kardeşim sıkıntı çıkmasın gece gece. Vereceğin 5 lira para.
-   Elini çek dedim!
-   Çekmezsem nolur lan!      
    Olaylar, Karakterler, diyaloglar biraz fazla karmaşık duruyor... Elinize sağlık.

Yorumunuz için teşekkürler.

2
Kurgu İskelesi / Çamurdan Doğanlar
« : 05 Mayıs 2014, 00:35:44 »
Merhaba arkadaşlar :) Normalde kayıp rıhtımın bilimkurgucu üyelerinden biriyim geçenlerde "yeşil şehir" isimli hikayemle katıldım aranıza. inansworld.blogspot.com.tr 'den denemelerime ulaşabilirsiniz. Bu akşam aklıma bir hikaye esti. Onu sizinle paylaşmak istedim. Yazarken üsluba pek dikkat etmedim aklımdaki sahneleri anlatmak istedim. Blogdan ya da sahip olduğum öbür kanallardan yaymayacağım bu hikayeyi  :) Kayıp rıhtım special oldu kısacası.Yorumlarınızı bekliyorum!

Çamurdan doğanlar

               Saat tam gece yarısını gösteriyordu. Tepede bir adam vardı. Uzun koyu paltosu ve siyah düz şapkasıyla şehre meydan okurcasına dik duruyordu. Karşısındaki ışık denizine bakıyordu. Sanki bir hedefi var gibi. Sanki yolun sonuna yaklaşıyor gibi. Rüzgar paltosunu uçuruyordu siyahlı adamın. Ne kadar asil görünüyordu gecenin karanlığında! Kızıl keçi sakalına götürdü elini. Sakalını tuttu. Öbür elini cebine soktu;
“Yaşamım boyunca kim olduğumu aradım. Ben kimim? Savaşlarda, aşklarda, çöllerde ve denizlerde. Her yerde sürdürdüm arayışımı ama hiçbirşey bulamadım. Artık yoruldum. İçimdeki öbür adam? O henüz yeni başlıyor. Ve o aşağılık canavar! Öldürmeden duramıyor!”
Şapkasını çıkardı. Keskin gözlerini ince kaşları tamamlıyordu. Gözlerinden biri yeşil öbürü maviydi. Yüzü bir insanınkinden ziyade yırtıcı bir hayvana benziyordu. Sanki leopar ya da çita gibi...
Cebinden telefonunu çıkardı. Numaraları çevirdikten sonra karşısına naif sesli bir kadın çıkı. Adam;

- Ben Azem
- Sana bu ismi kullanmamanı söylemiştin. Senin adın bu değil! Senin adın Cevher!
- Cevher falan değil benim adım.. Senin kullandığın o saçma ismide bizden aşağıda olanlar sana taktı! Tıpkı bir köpeğe takılan isimler gibi. Funda’ymış! Senin adın Emira!
- Kes şunu! Kapatıyorum telefonu!
- Hayır dur. Birşey buldun mu? Araştırmaya devam ediyor musun?
- Evet uğraşıyorum. Dediğin gibi internetten sadece bizden olan birinin anlayabileceği öğeler içeren aptal hikayeler yayınladım. Bunlardan birini okuyan olursa anlayacağından eminim. Ama kimseden ses yok.
-   Desene çamurdan doğan hala iki kişiyiz.

-----------------------------------------------------
         Karanlık bir sokakta yürüyordu Azem.  Herzamanki gibi elleri cebindeydi. Şapkasını indirebildiği kadar indirmişti. Paltosunun yakalarını kaldırmış yüzünü saklamıştı. Oldukça sarhoş olduğu her halinden belli olan bir adam, karşıdan sallana sallana geliyordu. Azem adam ile çarpışmamak için çekilebildiği kadar kenara çekildi. Adam tam Azem’in yanından geçerken ani bir hareketle üstüne atladı;

-   Kaçamazsınnnnnnnn! Bir sigara parası vermeden bırakmam.
-   Param yok benim. Elini çek!
-   Bak ver diyorum güzel kardeşim sıkıntı çıkmasın gece gece. Vereceğin 5 lira para.
-   Elini çek dedim!
-   Çekmezsem nolur lan!

Azem sanki bir sopanın sapını tutuyor gibi elini yuvarladı. Şapkasının altındaki gözleri parladı. Elinin arasında bir ışık belirdi. Ardından koyu gri, metal oldukça uzun bir beyzbol sopası elinde oluştu. Keş şok olmuştu. Galiba bu gece yanlış adama çatmıştı. Azem sopayla adamın bacağına vurdu adam yere düştü. Sopayı tüm gücüyle bir kez daha salladı. Bu sefer adamın kendini korumak için kaldırdığı koluna geldi. Çıkan kemik sesi dışarıdan rahatlıkla duyuldu. Azem sopayı tekrar kaldırdı. Adamın başına vurmak üzereydi. Sopa gerildiği noktada kalakaldı. Sopayı hareket ettiremiyordu. Arkasını döndüğünde sopayı birinin tuttuğunu gördü. Kızıl saçlı ince yapılı güzel bir kadındı. Bir gözü yeşil öbürü maviydi. Sopayı tutan Emira’ydı.

-    Görünmez çantanda silah taşıyorsun ha? Görmeyeli hiç değişmemişsin!
-   Sende yeteneğini bir tek beni azarlamak için kullanıyorsun. Bayan teleport!
-   Bırak şu keşide gidelim burdan. Çocuklar evde bekliyorlar eşimde her an yukarı çıkabilir.  Başıma dert açma “Tekrar”!

Sopa geldiği gibi ışık saçarak yok oldu. Azem yerdeki adama şapkasının altından pis pis gülümsedi.
“Biraz daha para istiyor musun?”
   Azem ile Emira eğlence mekanlarının olduğu bir sokakta yürümeye başladılar. Emiranın üstünde mor bir kazak altındanda sıradan bir eşofman vardı. Üstünü değiştirmeye zamanı olmadığı her halinden belli oluyordu. Azem;

-   Hadi biraz eğlenelim! Sana bir bira ısmarlayayım mı?
-   Saçmalama! Çocuklarım ve kocam evde bekliyor bana bira teklif ediyorsun!
-   Sen ve saçma insan tabuların!

Azem Emira’nın elini tuttu.

-   Sen onlardan üstünsün Emira. O evdeki evcilik oyununu istediğin kadar devam ettirebilirsin. Tek istediğim layık olduğun şeyleri layık olduğun biriyle yaşaman. Hadi bırak şu inadı eğlenelim biraz.
-   Bu gece olmaz Azem. Başka bir zaman belki.. Ama söz vermiyorum.
-   Tamam başka zaman ozaman!
-   Hadi kuytu bir yere geçelim. Benim gitmem lazım.

Bir ara sokağa girdiler. Kapısı açık rastgele bir apartmanın içine girdiler. Apartmanın ışıkları yanmıyordu içerisi zifri karanlıktı. Azem;

-   Burası iyi mi?
-   Kimse yok herhalde. Görüşürüz sonra. Bak birdaha belaya bulaşma. Biliyorsun seni istediğim zaman görebiliyorum.
-   Banyodaykende görebiliyor musun?
-   Zevzeklik yapma Azem!
-   Tamam tamam görüşürüz hadi.

Emira sopanın gelirken yaydığı ışığı yaymaya başladı. Beyaz partiküller halinde parlak bir ışık. Ve ardından yok oldu.  Azem apartmandan çıktı sallana sallana yürümeye başladı. Birden Emira tekrar karşısında belirdi;

-   Azem! Yalvarırım yardım et evde birileri var. Ailemi rehin almışlar.

-   Ne nasıl! Emira...! Ben ışınlanamıyorum oraya gelmem en az 20 dakika sürer birşeyler yapman lazım beni dinle. EMİRA sakin ol beni dinle! Sana bir silah vereceğim kapıdan onları izleyeceksin. Ben gelene kadar eğer onlara zarar vermeye kalkarlarsa silahı doğrultup tetiğe basacaksın anladın mı? Zor bir tarafı yok. Onlara doğrultup tetiğe bas. Eğer vuramazsan kaç oradan. Anladın mı kaç oradan!
-   Ama ben çocuklarımı bırakamam yapamam!

Azem elini tabanca formuna getirdi. Elinde bir tabanca belirdi.Silahı Emira’ya verdi.

-   Dediklerimi duydun mu Emira! Bunlar onlar olmalı! Hadi git hadi!

Emira yok oldu. Azem koşmaya başladı. Ara sokaktan çıkıp yola indi. Karşıdan gelmekte olan bir yarış motorsikleti gördü; “Bununla hızlı gidebilirim.” Motorsiklet fren yaptı. Arka tekerleği kayarak tam Azemin önünde durdu. Azem geldiği gibi sürücüyü motordan indirdi. Motora bindi ve arka lastiğin bıraktığı dumanların arasında kurşun gibi yoğun trafiğe daldı. Arabaların arasından geçiyor hiç durmuyordu. “Onlara birşey olursa Emira yıkılır. Yetişmeliyim.” 15 dakikalık hızlı motor yolculuğundan sonra eve vardı. İki katlı evin kapısından birileri çıkıyordu. Ellerinde siyah çantalar vardı. Azem adamların konuşmasını duydu.

-    Size kadını vurun dedim!
-   Kadın kaybolup beliriyordu nasıl vuralım? Az kalsın vuruyordu beni.
-   Neyse görev ailesiydi onuda tamamladık..

Azemin beynine kan sıçramıştı. Emira’nın ailesi... Azem motordan indi. Şapkasını ve paltosunu çıkardı. Kollarını iki yana açtı Gövdesinin üst kısmını komple kaplayan parlak gümüşi renkte bir zırh oluştu.Kollarını tüfek tutuyormuş gibi forma getirdi. Kollarının arasında oldukça gelişmiş otomatik bir saldırı tüfeği belirdi. Formasyon alan bir asker gibi pozisyona girdi. Hareketleri oldukça profosyoneldi. 3 tane suikastçinin üstüne ateş ederek hızlı adımlarla yürümeye başladı. Adamlardan ikisi olduğu yere düştü. En önden çıkan adam çevik bir hareketle çöp konteynırının arkasına kaçtı. Azem bir yandan adama doğru yürüyor bir yandan mermi saçmaya devam ediyordu. Çöp konteynırının yüzeyinde oluşan kıvılcımlar etrafa saçılıyor, arkasında ki suikastçi cenin pozisyonunda yatıyordu. Azemin silahının mermisi bitti. Ama adama çok yaklaşmıştı. Adam eğitiminin hakkını verecekti. Karşısındaki kontrolsüz saldırıya karşı gard almış hamle sırasını beklemişti. Şimdi hamle yapma sırası kendisindeydi. Çöp konteynırının arkasından ateş etmek üzere kolunu çıkardı. Tetiğe basamadan bir katana silah tutan elini kolundan ayırdı. Adam acı dolu bir çığlık attıktan sonra kanlar fışkıran kolunu tuttu. Azem üstü kanlanmış, altın saplı bir katana ile karşısında dimdik ayakta duruyordu. Kılıcını adamın boğazına dayadı;

-   Sen kimsin?
-   Hayır Azem. Asıl soru sen kimsin. Çamurun içinde bir gece ansızın belirmiş bir piç! Karnında ki Azem yazısıyla künye takılmış bir köpek!
-   Tekrar sormayacağım sen kimsin?
-   Soramayacaksın zaten Azem. Ben sonsuzum. Ben yokolamam. Bedenimi öldürebilirsin Ama “beni” asla öldüremezsin!

Azem çevik bir hareketle kılıcını kaldırdı. Suikastçinin gördüğü son şey havada savrulan kılıç oldu.
Azem eve girdi. Karşısında ki manzara korkunçtu. İki küçük kız ve bir adam kanlar içinde yerde yatıyordu. Emira tam ortada hepsinin kanlarının birbirine karıştığı yerde, ailesinin kanları içinde oturuyordu. Emira gözlerini kaldırdı. Azem’e baktı. Ağzından tek bir sözcük çıktı;

-   Azem...

3
Kurgu İskelesi / Ynt: PYGMYBLİSS
« : 04 Mayıs 2014, 22:11:02 »
Ben çok beğendim. Anlatım çok akıcı ve sade. Bence bu üslup bir eser basmak için yeterli. Başarılar dilerim.

4
Kurgu İskelesi / Ynt: Bilimkurgu denemelerim
« : 02 Mayıs 2014, 01:55:12 »
Arkadaşlar bana söyleyecek söz bırakmamış. İmla hataları var diyeyim ben de :D

Hologram reklamlar arasında "Bu gerçek olabilirdi" yazan çok hoşuma gitti. Öykünün atmosferi Anno 2070 oyunundaki Eco sınıfını aklıma getirdi. Her şey doğa için :)

Bilimkurgu için bu dilin kullanılması biraz garipseniyor gerçekten. Biraz masalsı, biraz edebi bir dil olmuş ama akıcılığı bozmuyor. Devamını okumak dileğiyle. Ellerinize sağlık.

Teşekkürler :) Ütopyayıda distopyayıda okumayı yazmayı çok severim :). Anno bayağı saatimi yemiştir ama hiç orayı andırdığını düşünmemiştim güzel tespit :) Bu edebi dil konusunda size hak veriyorum ama dümdüz yazmakta ilkokul parçalarını andırıyor biraz. Diğer hikayelerimde fazla kullanmadım . Bu arada "asa" konusunda bir bilimkurgu öykü attım. Bundan sonra her ay katılmayı düşünüyorum bu siteyi çok sevdim :)

5
Kurgu İskelesi / Ynt: Bilimkurgu denemelerim
« : 01 Mayıs 2014, 23:57:15 »
   Hikaye akıcıydı. Bir çırpıda okutuyor kendini. Betimlemelerde gayet başarılıydı. Devamı gelecek belli ki ama tam da ısınmaya başlamışken pat diye kesilmiş hikaye... Reklam arası gibi oldu. Ama yine de iyi bir başlangıç oldu ve devamını bekliyoruz... Eline sağlık... :D

Çok teşekkürler olumlu yorumlar nasıl sevindiriyor anlatamam :D Devamı en kısa sürede gelecek :D

6
Kurgu İskelesi / Ynt: Bilimkurgu denemelerim
« : 01 Mayıs 2014, 21:20:01 »
Şehri biraz daha betimleseniz bu şahane şehirde biraz daha dolaştırsaydınız bizi keşke. Birazda evlerin içine baksaydık doktoru biraz daha tanısaydık mesela. Bilim krgu için biraz fazla edebi olmuş. Devrik cümleler buna sebep ama ziyanı yok. Yarattığınız şehir gerçekten güzel bizi biraz daha alıştırın bu şehre. Küçük dokunuşlarla çok daha iyi olabilir. Böyle kalsa da sorun değil ama kalmasın:) biraz hızlı gittiniz yavaşlayın ve bizi çok bekletmeyin.

Yorumunuz için teşekkürler. Eleştirilerinizi dikkate alacağım. İkinci bölümde isteklerinizi elimden geldiğince karşılamaya çalışıp merakınızı gidermeye çalışacağım. Bu arada blogumdan diğer hikayelerime göz atabilirsiniz. Saygılarımla. .

7
Kurgu İskelesi / Ynt: Bilimkurgu denemelerim
« : 01 Mayıs 2014, 20:26:27 »
Betimleme ve yaratılan çevre gayet güzel ama her şey çok mu çok hızlı oldu belki benim beklentim daha yavaş daha lezzetli olmasıydı. Giriş bölümünde çevre kadar birazcık karakter ve bulunduğu durumdan bahsedilebilirdi. Onun dışında ilk bölüm gayet iyiydi. Okurken  şehrin nasıl bir yer olduğunu anlamakla kalmadım hissettim de.

Yalnız bi şey merak ettim kapşonlu kadının olacakları önceden bildiğini doktor nereden bildi?

Edit: İmlada bazı hatalar var. Cümleler , hikayenin yazımındaki üsluptan dolayı devrik diye tahmin ediyorum.

Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim :). Olayların hızlı geliştiği konusunda haklısınız. Maalesef kısa hikaye olayını başaramıyorum ayrıntıya girmek geliyor içimden bunu kısaltmaya çalışıncada hızlı geçiyor gibi geliyor. Kısa yazmamın sebebi ise bu tarz forumlara attığım zaman insanların uzun yazıları okumadığını farketmem. Devrik cümle kullanmak hoşuma gittiği için kullandım onun dışındaki imla hatalarım olabilir affola :). Bu hikayeleri 3-4 bölümde bitirmeyi planladığım için bu şekilde hızlı akış kullandım. İleride hedefime ulaşırda bir kitap yazarsam geniş geniş yazacağım :) Saygılarımla.

Edit: Aslında doktor orada kapüşonlu kadının doktordan bile önce neden orada olduğunu soruyor. Yani sen mi birşey yaptın ağaçlara demek istiyor aslında.

8
Kurgu İskelesi / Bilimkurgu denemelerim
« : 01 Mayıs 2014, 16:32:38 »
Merhabalar :). Uzun süredir bilimkurgu türünde denemeler yazan tanıştığı bir hocasının gazıyla bunları yayınlamaya girişmiş bir kurgudaşınızım :) Denemelerimin tamamına inansworld.blogspot.com.tr ya da bilimkurgusal.wordpress.com yada bilimkurgusal.tumblr.com'dan ulaşabilirsiniz. Alta hikayelerimden birini atacağım saygılarımla :) Yorumlarınızı bekliyorum.

YEŞİL ŞEHİR BÖLÜM 1


Tanıtım:  Teknoloji ile doğanın dostluğundan ortaya çıkan büyüleyici bir şehirde ağaçlar esrarengiz bir şekilde ölmeye başlar.  Kendini bu sorunu çözmeye adamış bir adam, bir kadın ve yeşil şehrin hikayesi sizi bekliyor.

“Şu manzaraya bak ne kadar da güzel. Ne fark eder ki ben çirkin olsam? Ne fark eder ki kimse beni görmese? Bunun için yaşıyorum ben güneşlerimin kırmızı şehrime doğuşunu görmek için yaşıyorum...”  Doktorun ağzından bu kelimeler döküldü bu sabah. Günün en mutlu anıydı onun için. Kırmızı topraklar üzerindeki cam binaların aydınlanışını izlemek. Doğa ile karışmış metropolün can buluşuna tanık olmak.
Teknolojinin doğayla bileşimi rüyasının hayat bulmasıydı bu şehir. Yol yoktu, araçlar yere temas etmeden hareket ediyordu. Toprağın düz olmasını önemsememişti kimse. Bozulmamıştı doğanın şekilleri. Burası  kendi enerjisini karşılayan, kendi tüketimini üreten bir yaşam alanı fikrinin sonucuydu, doğanın içine teknolojinin nimetleri yerleştirilmişti.  Kıpkırmızı bir toprak vardı herşeyden önce. Süslenmeyi bekleyen bir kırmızı . Binlerce ağaç can buldu üzerinde. Kırmızı ile yeşil tanıştı ve sonra teknoloji geldi. Kendi zararını karşılayan modern iş merkezleri kurulmaya başladı. Çalışanların içinden çıkmak istemeyeceği, mesai bitiminde suratların asılmadığı dev teknoloji şirketleriydi bunlar.
Caddeler ayrı bir estetik ürünüydü. Kaldırımlara genetik mühendisliğinin eseri mavi yapraklı, mor yapraklı pembe yapraklı ağaçlar aralıklarla yerleştirilmişti. Kaldırımda yürümek daha renkliydi.
‘Sanatın şehri projesi ayrı bir tat kattı bu renkli şehre. Sevilen sanatçıların eserleri sergilenmeye başladı sokaklarda. Tablolar, heykeller, müzik istasyonları yerleştirildi uygun yerlere.
Yerleşim yerlerine gelmişti sıra. Çatıları güneş panelleriyle kaplı cam evler uygun düzlüklere kurulmaya başladı. Şehrin en güzel taraflarından biri buydu . Ormanın içinde yaşamak. Ezilse bile bir kaç dakika içerisinde yenilenen çiçek bahçeleri vardı bu evlerin bazılarında. Bazılarının ise kubbe şeklinde teleskoplar vardı çatılarında. Pek çok aile şehirdeki yeşili bozmak istememiş, sarmaşıklarla kaplamıştı evlerini. Ortak bir özelliği vardı evlerin, hiçbiri gösteriş için değildi. Kullanışlıydı hepsi doğa dostu ve şehir gibi yemyeşillerdi.
Binlerce insan mutlu bir şekilde yaşadı ve öldü burada. Sonra birşeyler olmaya başladı.
Bir problem vardı
toprakta, kelleşmeye başlamıştı toprak. Üstündeki bitkilere can veremiyordu artık. Ağaçların rengi değişiyordu önce ,yaprakları kuruyordu ve yavaş yavaş gövdesi çürüyüp ölüyorlardı sonunda. Başlarda tek tük görüldüğü için dikkate almadı kimse. Sonra bulaşıcı olduğu anlaşıldı. Hasta olan ağaç yanındakileride hasta ediyordu. Birşeyler yapılması gerektiğinin anlaşılması çok uzun sürmedi. Bu durumu araştırması için bir merkez kuruldu ve doktorlar devreye girdi. Ağaçların ölmesini engellemek adına yararı dokunabilecek herkes işe alındı burada. Onlarca, yüzlerce deney yapıldı, örnekler alındı. Gezegenin en iyi uzmanları getirildi fakat kimse sorunu anlayamadı.  Ne oluyordu ağaçlara?  Bu sorunun cevabını arıyordu herkes. Bilinen tek gerçek ise ağaçların bu hızla ölmeye devam etmesi demek bu güzel şehrin yok olması demekti.
   Doktor merkeze doğru gidiyordu. Sokaklar o kadar özenli o kadar güzeldi ki gülümseyerek seyrediyordu etrafını. Bu düzene hizmet ediyor olmaktan dolayı çok mutluydu. Yukarıdan akan bir damla suyu içmeye çalışan bir çocuğun cam içindeki heykeline hayranlıkla baktı, sonra mavi yapraklı ağacın güzelliğine kapıldı. Bir sonraki sokakta siyahı adeta yok edermişçesine kaplamaya çalışan pembenin süslediği tabloyu gördü. Az ileride dans eden bir adam dondurma yiyordu birden kafasının üstünde dondurmanın markası belirdi. Bir reklamdı bu. Dinamik şehir projesi içinde yerleştirilen onlarca hologram reklamdan sadece biri.  Biraz daha ilerleyince seksi bir kadın gördü ,parfüm sıkıyordu parfüm reklamıydı oda. Sonra yakındaki gökdelenin gövdesinde dev bir patlama oldu ama oda hologramdı sigorta şirketinin yazısı belirdi “Bu gerçek olabilirdi :)”.
 Çıplak ayakla gezen bir adam gördü sonrasında. Başka bir adam da çocuklar için yapılmış hareketli parkta robot bir atla geziyordu. Küçük bir çocuk elinde yavru köpeği ile yürüyordu. Bir kaç adım geride çocuğu yola inerse şehrin güvenlik sisteminin devreye gireceğini bilen annesi rahattı, gözlüğünden mail’lerini kontrol ediyordu. Bir yazı çarptı doktorun gözüne. “Çöplerinizin yüzde 90’nının geri dönüşüme girdiğini biliyor muydunuz? Kalan yüzde 10’la da elektrik üretiyoruz J İyi günler.” Tüm bunların keyfini çıkarırken birkaç meslektaşını gördü bir ağacın etrafında. Ağacın rengi farklıydı diğerlerinden. Salgın hastalığa yakalanmıştı o da. Ne olduğunu anlayamadan, diğerlerine zarar vermesin diye kesiyordu teknisyen. Hepsinin suratı asık, hepsi “neden?” der gibi bakıyordu ağaca. Doktor’un da suratı asıldı aracının içinde. “Buna bir çözüm bulmalıyız” dedi içinden “hem de hemen.”
   Daha merkeze varamadan gözlüğünün camının sol üst kısmına bir ileti düştü. Sol gözünü kırpıp açtı iletiyi. İleti merkezden geliyordu;

“ Doktor günaydın. Buraya gelmeden önce uğramanı istediğimiz bir yer var. 3-4 ağacın hasta olduğu belirtiliyor daha fazla yayılmadan müdahale etmemiz lazım adresi gönderiyorum. ”

Sanki 1 dakika erken gitse onları kurtarabilecekmiş gibi bir hisse kapıldı. Büyülü şehrin sokaklarında tavanı güneş panelleriyle kaplı arabası diğer araçların arasında süzülmeye başladı. Olay yerine geldiğinde bir kez daha asıldı yüzü. Durum her zamanki gibi mesajdakinden daha vahimdi renkleri fazla koyulaşmış 6 ağaç vardı. 20 metreden rahatlıkla seçilebiliyorlardı. Aracından indi ne olacağını bilmesine rağmen ağaçlara doğru ilerledi diğer sağlıklı ağaçların tepkisizliği korktuklarını düşündürüyordu doktora. “Lütfen kes onları ölmek istemiyoruz.”  En baştakinin gövdesine dokundu. Başını öne eğdi gözlerini kapattı. Fısıldaması duyuldu.

“Noluyor size? Neden ölüyorsunuz bir bir ? Keşke bana bir mesaj verebilseniz... Keşke bana ne yapmam gerektiğini söyleseniz. Sizi kurtarmak istiyorum. Bana bir yol gösterin çocuklar hadi.”

Bileğinin iç tarafını havaya çevirince hologram bir ekran belirdi.  Bileğini yaklaştırarak “Bulunduğum konumda 6 adet hasta var 3 tane kesim teknisyeni talep ediyorum”
Hasta ağaçların tam ortasına geçti topraktan örnek aldı. Ağaçlar üstünde istediği kadar araştırma yapabilirdi. Ama öncekilerden farklı bir şey çıkmayacağını biliyordu. Diğer ağaçlara bulaştırmadan önce kesilmeleri en doğru karardı. Yine de teknisyenler gelene kadar ağaçları inceleyecekti.
 Birden, ileride ağaçların arasında birini fark etti. Siyah kapüşonlu birisi onu izliyordu. Elini de havaya kaldırmıştı. Selam mı veriyordu?  Hayır, selam vermiyordu bilek kamerasıyla video çekiyordu! Önce ne olduğunu anlayamadı. Bu gizemli kişi neden saklanıyordu? Neden doktoru işini yaparken videoya çekiyordu?
Adama doğru bir adım attı.

“Sen!”

Adam arkasını döndü koşmaya başladı. Doktor önce ne yapacağını bilemedi etrafta kimse yoktu kimseden yardım isteyemezdi onu kovalamak tehlikeli olabilirdi. Ama bu sorunu çözmek istiyordu hemde aylardır! Adamı kovalamaya başladı. Adam öyle sıkı bir koşucu değildi fakat doktorun orta yaş kondisyonunu yinede zorluyordu. Ormanın içine doğru koştukça adama yaklaştı en sonunda tam da kapüşonundan o kadar sert tuttu ki adam dengesini kaybedip yere düştü. Doktor onu boynundan yakaladığı gibi ağaca yasladı.

“KİMSİN SEN?”
“BU AĞAÇLARIN HASTA OLACAĞINI NERDEN BİLİYORDUN! NEDEN BENİ VİDEOYA ÇEKİYORSUN?”

Doktor bir an yakaladığı kişinin suratına bakakaldı. Karşısındaki korkmuş bir kadındı.
-------------------------------------1. BÖLÜM SONU-----------------------------------
Devam edecek :)


                                                                                           
                                                                                   İNAN AKMUGAN

                                                                   Yazar koçu:TUĞBA (AYHAN) BİNDAL

Sayfa: [1]