Peşin not: Fazla acemiyim
Acele etmeliydi, her an gelebilirlerdi. Eğer yaptığı şeyi bitirmeden önce kapıdan içeri girerlerse her şey ama her şey mahvolabilirdi. Tüm o hazırlıklar, onca emek... Bu olumsuz düşüncelerden kurtulmak için başını iki yana silkeledi ve ellerine hız verdi. Tam o esnada kapının öteki tarafında bir ses duyar gibi oldu. Kapıya doğru baktı, kapının topuzunun zorlandığını gördü; bir sağa, bir sola. "İyi ki kapıyı kilitlemişim." diye düşündü. Kapı topuzu tekrar hareketsiz bir hal aldı. Taner, hiç vakit kaybetmeden masanın üzerinde kalmış birkaç deste 100 dolarlık banknotu da çantasına atıverdi.
Bir müddet para dolu çanta kucağında, sanki aniden bir tehtit belirecekmiş gibi silahını çekip kapıya doğrulttu. Herhangi bir ses veya hareket yoktu. Tabancanın horozunu başparmağı ile indirip, arka kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledi. Kapıyı açıp tam ilk adımını atacaktı ki, önünde iri yarı iki dazlak korumayı fark etti. Öylece, hiç hareketsiz ve korkmuş bir vaziyette kalakaldı.
Zayıf, uzun boylu, orta yaşlı bir adam ona doğru geliyordu.
Korumalardan biri elindeki çantayı çekiştirip alıverdi ve uzun boylu adama doğru uzattı.
Adam çantayı aldı ve yere bıraktı. Ardından İki koruma kollarına girip Taner'i sıkıca tutmaya başladı.
Sıska adam elinin tersiyle sert bir tokat savurdu, elini silkeleyip kısık sesle bağırdı. Eli acımış olmalı.
"Patron kendisine kazık atanlara ne yapar? Biliyor musun o*****u çocuğu?" dedi ve Taner'in çenesini sıkıca tutup "Ha? Biliyor musun?" diye sorusunu yineledi. Taner, adamın yüzüne kanla karışık tükürerek; "Üzgünüm. Unutmuş olmalıyım." dedi.
Sıska herif, cebinden çıkardığı mendille yüzünü silip, bir tokat daha savurdu.
"Çok değil, birazdan hatırlayacaksın kuş beyinli. Gerçek saat nerede! ?"
Taner bir tarihi eser kaçakcısıydı. Başı belada olduğuna göre, bu sefer önemli bir şeyi kendisine saklamış olmalıydı.
Taner alaycı bir gülüş takınarak; "Size verdiğimin nesi var ?" diye sordu.
Sıska adam, Taner'in karın boşluğuna sıkı bir yumruk attı. Taner bir süre nefes almakta zorlandı.
"Sana yapacaklarımdan sonra dişlerin öyle beyaz ve parlak olacak mı acaba!" dedi ve tam elini tekrar kaldırmıştı ki, zaman durdu. Her şey dondu. Gelen Taner'in ortağı Tuna'ydı. Aradıkları saat elindeydi. Taner'in evine girdi ve tamir aletlerini karıştırmaya başladı. Sonunda bir kerpeten de karar kılıp, yeniden arka bahçeye indi. Sıska adamın yumruğunu önüne indirip avucunu açtı. Tehtidini duymuş olsa gerek, dişlerini sökmeye koyuldu. Adamın 32 dişini tek tek söküp eline bıraktı. Ardından yerde duran para dolu çantayı alıp arabaya atladı. Geri dönüp Taner'i aldı ve oradan tam gaz uzaklaştı.
Saatin pimini yeniden indirdi ve zaman tekrar akmaya başladı. Taner'in kendine gelmesi biraz zaman aldı. "Neden bu kadar geciktin? Az kalsın ölecektim alçak herif!" dedi sinirli bir ses tonuyla.
"Ama ölmedin." dedi Tuna gülümseyerek.
"Ayrıca şu an, 32 dişini birden senin bahçene savurmuş bir adamın daha büyük sorunları var." dedi ve kahkaha atarak gülmeye başladı.