Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - totalfail

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Ynt: Duman
« : 26 Ağustos 2014, 02:22:51 »
Öncelikle yorumun için teşekkür ediyorum ayrınca farkındayım çok hızlı ilerledi. Başka yazım için deneme niteliğinde aslında bu. http://www.kayiprihtim.org/forum/gelithmith-t15837.0.html bu parçanın ilerleyen bölümlerinde farklı bir şekilde uyarlanarak okurun karşısına gelecekti ama bu kopukluk benimde aklımdaki bir sorun olduğundan deneme amaçlı yazdım. Bu yüzden belli can alıcı noktalarda resim kullanmayı düşündüm ama pek karar veremedim. Resim koyarak kısa yoldan geçilebilirken , koymadan yazı aşağıdaki gibi oluyor yani karasız kaldım alttaki gibi uzun mu yazsam yoksa resim mi koysam? Aslında  yukardaki ile aşağıdaki aynı yazı sadece aklımdakilerin büyük kısmını aşağıda yazdım.




Siperimden kafamı hafifçe kaldırdım ve etrafa baktım, göz alabildiğine kum ne bir dağ nede bir tepe sadece uçsuz bucaksız kum önümde hiç bitmeyecekmişçesine uzanıyor. Buraya nasıl geldim? Neden geldim? Artık düşünemiyordum. Günlerdir, haftalardır içimdeki olan o korku sonunda beni esiri etti. Ölüm korkusunu hiç olmadığı kadar iyi hissedebiliyorum. İnandığım tek şey arkamda bıraktığım ailem.

Hiçliğin ortasında, bu savaşın ne anlamı var? Kalemizi ele geçirdiklerinde ellerine haftalar önce ölmüş ama gömülememiş cesetlerden başka hiç bir şey geçmeyecek. Anlam veremiyorum! Artık tahammül edemiyorum! Yoruldum, bittim. Yakında hepimiz ölüp gideceğiz bu çölde ve bizi sadece ailelerimiz hatırlayacak, belki burada olanlardan hiç haberleri olmayacak. Sadece ölüp gideceğiz. Mezarımız bile olmayabilir ama artık umursamıyorum. Güneşin altında o kadar uzun kaldım ki, düşünmek bile beni yoruyor artık. Aslında tüfeğimin namlusunu kendime çevirip bu işi kolayca çözebilirim, yapabilir miyim?  

Generalin sesi ile irkildim.
  "Birinci sıra!"
  "Nişan al!"
  "Ateş!" Tetiğe bastığımızda muazzam bir gürültü ve duman her yanı sardı "Doldur!"
  "İkinci sıra..."
Barut poşetini cebimden çıkardım, ağzımla poşeti yırttım, tüfeğime barut koymaya başladım bir miktar dudaklarımda kalmış, tükürüp alnımdaki teri sildim. Arka cebimdeki mermi poşetine uzanıp bir tane mermi aldım ve tüfeğime koydum. Son olarak bir parça kumaş yardımı ile mermi ve barutu iyice sıkıştırdım. Düşman askeri karşı ateş açıp süngü taktı ve üzerimize taarruza geçti son kez geride bıraktıklarımı düşündüm, elimden hiç bir şey gelmiyor, çaresizim, güneşin battığını görebilecek miyim?
  " Ateş için emrimi bekle! Bekle! Ateş serbest! "
Duman her yanı kapladı hiç bir şey görmüyordum gözlerim yanıyordu. Yanımdaki asker acı içinde bağırdı. Yüzüme kanı sıçradı. Subaylardan biri "Hattı Koru!" "Sırayı bozma!" diye bağırıyordu. Tanrıya son dua mı etmeye başladım, bu sırada biri beni yere çekti. O an arkamdaki duvara top mermisi isabet etti.
 Subaylardan biri " Süngü tak! " dediğinde sesindeki çaresizlik hissediliyordu, o da biliyordu diye düşündüm içinden o da benim kadar çaresizdi. "Sizinle beraber savaşmak beni..." dedi ancak sözlerini bitiremedi, ne olduğunu anlamak için dönüp bakmama gerek bile yoktu.
Tüfeğime süngüyü takarken her yerim titriyordu, yeni emirleri beklerken Generale baktım, tam kafasına şarapnel parçası isabet etti, kafası darmadağın oldu, başsız bedeninin atından düştüğünü gördüm. Kısa süre içinde "Geri çekilin!" sesleri tüfek ve kılıç seslerini bastırdı. Bütün gücümle koşmaya başladım, istemeden bir an arkama baktım düşman iki sıra oluşturmuş ilk sıra eğilmiş ikinci sıra ile bize aynı anda nişan alıyordu. O duman! Ardından tarifsiz acı, yere doğru düşerken sancağımızı gördüm, askerlerden biri onu yere saplamıştı ve altında cansız yatıyordu, onlara katılma vaktimin geldiğini düşündüm ve kendimi bıraktım.Etraf sessizleşti. Gittikçe karardı.
 

    

2
Bunu ezberlemem lazım, her halde isteyerek ezberlediğim ilk şiir olacak. =) yazarı soran olursa ne diyim?

3
Kurgu İskelesi / Duman
« : 06 Ağustos 2014, 17:07:21 »
Buraya nasıl geldim neden geldim, ne oluyordu artık anlamını yitirmişti, Generalin sesi ile irkilidim. " Birinci sıra! Nişan al. Ateş! Doldur! İkinci sıra..."
 Barut poşetini cebimden çıkardım, ağzımla poşeti yırtıp tüfeğime barut koymaya başladım bir miktar dudaklarımda kalmış, tadı savaş kadar acıydı, tükürüp alnımdaki teri sildim. Düşman askeri süngü takmış üzerimize koşarken son kez geride bıraktıklarımı düşündüm.
 " Ateş için emrimi bekle! Bekle! Ateş serbest! "
 Beyaz duman her yanı kapladı hiç bir şey görmüyordum gözlerim yanıyordu. Yanımdaki asker acı içinde bağırdı. Yüzüme kanı sıçradı. Subaylardan biri "Hattı Koru!" "Sırayı bozma!" Tanrıya son dua mı etmeye başladım, biri beni yere çekti.  " Süngü tak! " Tüfeğime süngüyü takarken her yerim titriyordu, yeni emirleri beklerken Generalin atından düştüğünü gördüm. Kısa süre içinde "Geri çekilin! Gerii! " sesleri tüfek ve kılıç seslerini bastırdı. Bütün gücümle koşuyordum, istemeden bir an arkama baktım düşman iki sıra oluşturmuş ilk sıra eğilmiş ikinci sıra ile bize aynı anda nişan alıyordu. Duman! Ardından tarifsiz acı, yere doğru düşerken sancağımızı gördüm, Subaylardan biri onu yere saplıyordu. Etraf sessizleşti. Gittikçe karardı.

Işık gördüm ve gözlerimi açtım. Bir odada uyandım. Yaralarımdan bir kaç gündür burada olduğumu anladım. Uyandığımı görünce hemşire korktu ve askerleri çağırdı ardından aramıza girip bir şeyler söyledi askerler onu itti ve beni sürüklemeye başladılar, ayağımdan akan kan izleri bizi takip ediyordu. Pis kokan, çürümüş cesetlerin olduğu hücreye gelince beni içeri itip gittiler. Güneş tam tepedeyken  iki asker geldi beni alıp avluya çıkardılar. Dilimi bilen biri suçlarımı okudu ve idam edilmeme karar verildiğini söyledi. Beni duvara doğru götürürken az önce infaz ettikleri ölüleri kaldırıyorlardı, benimle beraber bir kaç kişiyi duvarın önüne getirip dizdiler. Ayakta zor duruyordum yere yığılmamak için kendimi zor tuttum. Din adamlarından biri önümüzde bir şeyler söyledi ardından subayları kılıcını kaldırdı , askerler nişan aldı. Tek dileğim ölümümün bu savaş için son olması oldu ardından son kez o dumanı gördüm.

4
Kurgu İskelesi / Ynt: Gelişmiş
« : 02 Ağustos 2014, 18:46:50 »
Hikayeye dair değil de dilbilgisine  dair birkaç tavsiyem olacak. Sakın yanlış anlama, ben de hikayelerimi yazarken tonlarca hata yaparım. Ancak görücüye sunmadan bir dilbilgisi düzeltmesi yapmam gerekir. Çünkü günlük tutmadığımıza göre belli ki bunu okur için, okunmak için yapıyoruz. Hikaye yazarın zihninde dönüp durduğu için farkına varamıyor ama dilbilgisi kurallarının aksadığı bir metin okur için çok zahmetli oluyor. Biliyorum biraz sinir bozucu geliyor şurada hata yapmışsın, o 'de' ayrı yazılacak türünden eleştiriler ve yazdığın bir hikaye için tekrar tekrar düzeltme yapmak da can sıkıyor ama okunabilirlik açısından çok önemli bir basamak bu. Tek tek detaya girmeyeceğim, şurada şöyle bir başlık var, yardımcı olacağını düşünüyorum: http://www.kayiprihtim.org/forum/forumda-syk-yapylan-yazym-hatalary-t12785.0.html

Yorumun için teşekkür ediyorum.

5
Kurgu İskelesi / Gelişmiş
« : 02 Ağustos 2014, 14:52:13 »
Başlangıç: 28.07.2014
Bitiş:
İlerleme:  1/20 tamamlandı
Tür: Bilim-Kurgu - Romantik - Savaş
Bölüm-1-
                  GELİŞMİŞ
Göz alabildiğine çalı ve ot , kuru ve nemsiz bir hava , tam üzerimdeki soluk güneş etrafı kavuruyor , hayvanlar fazla yemiyorlar fazla su içmiyor eğer konuşabilselerdi  ölmek istediklerini söyleyeceklerinden eminim , biz tam anlamıyla yaşamanın bedelini ödüyoruz.Tabi kimse böyle bir duruma gelmek istemedi ancak bilim ve onun için  yapılanlar güç , hırs ve kusursuzluk arayışı  işleri olabilecek en kötü hale getirdi. Çok mu karışık? Bence de , sözlerime nasıl başlayacağımı bilmesem de en baştan  başlayalım , hemde en baştan...

Herkes gibi doğar , büyür ve seçimler yaparız seçimlerimizin bizi nereye götüreceğini ne kadar düşünsek de , ne kadar planlasak ta bizi neyin beklediği hakkında en ufak  bir fikrimiz bile olmaz , olduğunu sanabiliriz ancak kimi kandırabiliriz ki?
İnsan doğası gereği hırs ve güç peşinde koşar ne kadar dizginleyebilse de o an gelir ve en önemli kararı verirken ufacık bir etki ile en iyiyi ve en güzeli berbat eder hatta  iyiyi ve güzeli yok eder.Kötü ve iyi arasındaki çizgiyi geçtiğimizi anladığımız daysa çok geç olur , öyle ki geri dönmek için hiç şans kalmaz...

Tabi olaylar temiz ve saf duygularla başladı , tabi ki iyilik için başlamalıydı olaylar , yoksa hangi aklı başında insan  başkalarını yok etmek için aylarını ve  yıllarını verebilir?
Nemt TEX adında bir bilim adamı tüm bu yok oluşun fitilini ateşledi , olayların farkına vardığımız da işler çoktan geri dönülemez bir noktaya gelmişti. TEX  küçüklüğün den itibaren bilim çevreleri içinde yetişmiş. Anne ve babası kimya ve biyoloji alanında bir döneme damgalarını vurmuştu.İlk kez Afrika'daki açlığı bitirme  konusunda elle tutulur işler yaptılar , geliştirdikleri tohumlar sayesinde Afrika başta olmak üzere Orta Asya ve birçok geri bırakılmanın ve sömürge olmanın etkisinden  kurtulamamış ulusların sorunu olan, açlık ve temiz su sorununa çözüm buldular , bu durum büyük ölçüde Dünya barışını sağladı , artık herkesin karnı doyuyordu bir  başkasının malını niye çalsın ki?

Nemt TEX'in babasının yaptığı o ilk sunum gecesi nasıl unutulabilir , o tarihi anlatan tüm kitaplar kongre merkezinin güzelliği ve göz karıştırıcılığından söz eder  , o zamandan kalmış görüntüleri izlediğimizde bunu fazlasıyla anlayabiliyoruz zaten.
Işıklar ve gösteriler , zenginlerin ve bu işe yatırım yapanların araçları Birleşmiş Milletlerin kongre merkezinin önündeydi ve hiç görülmemiş bir kalabalık  Havalananından kongre binasına kadar yol boyunca Bay TEX ve eşinin aracının geçişini izledi, insanlar sokaklarda Dünyanın karnı doyacak. Dünyanın kurtarıcıları sloganlarını atıyordu. Muhteşem bir geceydi ilk kez Dünya'da açlık ve susuzluk problemi bitiyordu. Bay TEX'in arabadan inip binaya girmesi yarım saat sürmüştü , bu sıra da bir çok ülkeden Bakanlar konuşmalarını yaptı , konuşma sırası Bay TEX'e geldiğinde sözüne şöyle başladı:
-Şu an Dünya nüfusu yaklaşık 26 milyar ve her yıl 1 milyar artıyor , savaşlar ve susuzluk yüzünden her gün binlercesi yattığı yerde veya savaş alanlarında ölüyor , Biz  T.B.F. şirketi olarak bunun olmasına daha fazla göz yummayacağız. Geliştirdiğimiz tohumlar ve arıtma sistemleri şuan dünyanın dört bir yanına taşınıyor ve gerekli  ekipmanlar kuruluyor.
*Bir kaç saniye duraksayıp*
Artık insanların ileriyi düşünmeleri gerekiyor bilime ve gelişmeye yoğunlaşmaları gerekiyor.Dünyanın beslenme sorun olmaktan kalktı.Artık  Dünyayı daha iyi bir yer  yapma zamanı...
Konuşması sık sık alkışlarla kesildi, tebrikler ve kutlamalar günlerce sürdü.O gün Dünya barışının sağlandığı ilk gün olarak tarihe bile geçti.
O günden birkaç hafta sonrada Nemt TEX doğdu ailesi onunda kendileri gibi bilim adamı olmasını istediği için tüm hayatını o doğmadan önce tasarlandı , gideceği ilk  okuldan , mezun olacağı üniversiteye kadar.

Dünya ne kadar kazanıyormuş gibi gözükse de düzen bozulmuştu , Bay TEX ve eşi bazı büyük adamların yoluna çıkmıştı , artık dönülmesi güç bir noktada olduklarının  farkındaydılar ancak inandıkları şey uğruna ölmeye hazırlardı geri çekilmeyi bir an bile düşünmediler. Tehditleri göz ardı edip işlerine devam ettiler. Afrika'ya  gidecekleri bir uçak seferi sırasında uçakları Atlas Okyanusunda düştü veya düşürüldü hala ne olduğu bilinmiyor enkaza hiç bir zaman ulaşılamadı. Nemt TEX Dünya'daki  tüm olaylara rağmen ailesinin planına sağdık kaldı ve ünlü bir Biyoloji uzmanı oldu alanında en iyisiydi , yeni buluşlar yaptı ailesinden kalan Dünyayı daha iyi bir  yer yapma uğruna sayısız icat ta bulundu , T.B.F. şirketi hiç olmadığı kadar gelişti. Devletlerle olan ilişkisi o kadar üst düzeydeydi ki bazı ülkelerin Bilim Bakanlığını T.B.F. şirketi yani Nemt TEX yapıyordu.Dünyadaki gelişim ve bilim o kadar hızlandı ki her gün çok farklı bilim dalları ve ürünleri çıkıyordu bir çok ülke  aralarındaki sınırları kaldırdı , dünyada barış ve huzur hakimdi.
Bu durum ilk başlarda iyi olmuş gibi gözükse de yıllar içinde geri bırakılan uluslarda intikam fikri , babalarına yapılan sayısız haksızlık  ve zalimliğin öcünü alma  düşüncesi ortaya çıktı. Onlar artık kimseye bağımlı değillerdi "onlarda benim gibi insan onlara bunu yapma hakkını kim verdi?" düşüncesi bir kaç yıl içinde Dünyanın  kaderini belirleyecekti , bu düşüncenin nereden çıktığı hala bilinmese de yol açtığı olaylar Dünyanın gidişatını belirledi.
Nemt TEX ailesinin bir suikast sonucu ölmüş olabileceği ihtimalini hiç unutmadı bununla beraber insanlığın gidişatını da hiç beğenmiyordu bu kin ve öfke insanlığın  ilerlemesindeki en büyük engel olduğunu düşündü , buna kökten bir çözüm aradı. Hırs ve güç peşinde koşmayı insanın en büyük zaafı olarak gördü , bunu düzeltmek istedi , insanı baştan yaratacaktı tüm insan DNA sini değiştirmek istedi, insani kusursuz yapmalıydı , insanların kusurlarını ortadan kaldırınca her şeyin daha iyi olacağını düşündü.

Çalışmaları yıllar sürdü , T.B.F. şirketi Dünyada o zamana kadar yapılan en büyük bilim projesi için trilyonlar harcadı , proje bir çok kez başarısızlığa ve  sabotajlara maruz kalsa da bir çok Ülkenin desteğiyle bitirildi , artık insanlar çok daha zeki veya çevik olabiliyorlardı yada daha güçlü , bu durum doğal olarak  insanları daha az hırslı yapıyordu ve kendini beğenmişlikleri çok daha kabul edilebilir seviyedeydi kendini geliştirmeyi seçen insanlar artık başkalarına çok daha fazla  önem veriyordu , bu durum neticesinde testler bitirdi. Bitiminden bir kaç ay sonra ilaçlar ve serumlar insanlara uygulanmaya başladı ilk başlarda her hangi bir sorun  görünmese de nesiller ilerledikçe ön görülmeyen sorunlar başladı bunlar yetmezmiş gibi olayların felsefi boyutu her zaman tartışma konusu olmuştu , kendini geliştirmeyi  seçen ve seçmeyen insanlar arası çıkan tartışmalar yıllar ilerledikçe savaşlara dönüşecekti. Bunlar bir yana kendini geliştiren insanlardaki sorunlar gittikçe  kötüleşiyordu , değişimler psikolojileri üzerinde çok büyük etkiler yaratıyordu. Düşünce ve yaşayış tarzları radikal bir şekilde değişime uğradı.
Bir kesim tarafından olayların tek suçlusu olarak görülen Nemt TEX bir örgütün saldırısından son anda kurtulunca taraflar arası çizgiler çok daha net bir  şekilde belli oldu , Dünya adım adım savaşa giderken yapılabilecek hiç bir şey kalmamıştı. Tüm savaş T.B.F. şirketinin laboratuvarından birinin basılıp içindekilerin  öldürülmesiyle başladı. Kurgulanmış bir savaş başlatma planı olduğu çok belli olsa da , taraflar için gerekli nedeni yarattı.
İki tarafta birbirini ortadan kaldırılması gereken bir engel olarak gördü , ilk savaşlar Dünyanın en büyük kentlerinde yaşandı. Tarafların birbirleri içinde karışık  yaşamaları savaşı tam anlamıyla Dünyanın geneline yaydı.
Savaşın ilk yılının sonuna gelindiğinde on milyardan fazla insanla beraber iki tarafında üst düzey yöneticilerinin çoğu öldürülmüştü bunların içinde Nemt TEX de vardı  , Nemt TEX in barış arayışları kutuplaşmış bir Dünyada yapılacak son şeydi.Bizim deyimimizle "gelişmişler"in yozlaşmaları kendi yöneticilerinin bazılarından tereddüt  etmeden kurtulmasına yol açtı. Suçu da gelişmişlerin deyimiyle "normallere" attılar , bu savaşı çok daha kanlı bir hale soktu.
"Normallerin" iftira söylemlerine karşı , "gelişmişlerin" yeni yönetiminin "normalleri" yalanlama çabaları savaşın tansiyonunu biraz düşürse de sonuçta ipler koptu ,  durum şu ki artık iki tarafın son üyesine kadar sürecek bir savaştayız. Ardından eğitmenimiz sözlerine devam etti...

Evet , neden burada olduğunuzu anladınız , aslında size bilmediğiniz bir şeyi anlatmadım hepiniz savaş yıllarında doğdunuz. Hala birinin aklında gelişmişlerle niye  savaşıyoruz sorusu varsa nedenini anlamıştır.Bir kaç ay sonra seçim yapmanız gerekecek , hepiniz 18 yaşınıza geldiniz. Umarım seçtiğiniz meslekte en iyisi olursunuz. İnsan ırkının geleceğini devam ettirme göreviniz artık başlıyor bu yoldan dönmemenizi umuyorum , ayrıca. Son ödevinizi teslim etmeniz için 5 gün kaldı. Ders  bitmiştir. Çıkabilirsiniz.

Gerçekten eğitmenimizin dediği gibi dışarıda ot,çalı ve kuru bir hava vardı ama güneş bence eskisi kadar parlaktı. Eve giderken tüm yol hangi mesleği seçmem gerektiğini  düşündüm ama bir kaç yıldır düşünmeme rağmen hala bir meslek seçmeye karar veremiyorum. Arkadaşlarımın işler çok daha kolaydı çoğu orduya katılmayı düşünüyor ama ben askerliği pekte umursamıyordum , zaten 18 yıldır hiç savaş görmedim , bulunduğumuz yer bizlerin başkentine yakın bir kasaba buraya kadar gelebilmeleri mucize olur o yüzden daha az  tehlikeli bir mesleği seçmeye düşünüyorum. Belki kimyager belkide fizikçi yada bilemiyorum seçim işinden gerçekten sıkıldım , belkide bir şey seçmeyerek kısa yola bir bilet  kazanırım.
Eve geldiğimde aklım hala karışıktı , eğitmenin verdiği son ödevi yapmaya başladım. İnsan psikolojisi üzerine en az on sayfa yazı yazmam gerekiyordu. Ödeve başladıktan  bir kaç saat sonra annem ve babam eve geldi. Onları karşıladıktan sonra ödevimi yapmaya devam ettim. Yarım saat kadar sonra beni yemek için çağırdılar , gittiğimde  "Gelişmişler" hakkında konuşuyorlardı. Yeni yaptıkları bir roketin başkente 200 km uzakta bir askeri üssü vurduğunu kurtulanın olmadığını söylediler. Bende bu gece  sığınağa inmemiz gerekip gerekmediğini sordum , ödevim için bilgi merkezine gitmeliydim son ödevimiz olduğundan iyi bir yazı yazmam önemliydi. Babamda bunun farkındaydı  gece yarısından önce dönmemi söyledi ve duruma göre belki inmemiz gerekebilir dedi. Eğer bir sorun çıkarsa bu gecelik babamın çalışma arkadaşı emekli bir havacı olan  Albay Xavas'ta kalmamı söyledi. Xavas yıllarca gelişmişlerle savaşmış bir savaş pilotuydu , fazla konuşmayan biriydi o yüzden iyi tanıdığımı söyleyemem ama sokakta  kalmaktan iyidir diye düşündüm ve tamam dedim. Annem elimi tuttu bir sorun çıkmayacak merak etme , dedi. Yemek yendikten sonra annem sofrayı bu gün benim kaldırmamı istedi ardından kütüphaneye gidebilecektim. Sofrayı kaldırdıktan sonra küçük bir not defteri , tükenmez kalem ve bilgisayarımı aldım , çantama koydum , anneme ve babama evden  çıkacağımı söylemek için salona gittim ama ikisi de uyuya kalmıştı. Annem babama sarılmış bir şekilde koltukta uzanıyorlardı , üstlerine küçük bir şal örttüm ve  ışıkları kapadım , son kez evi kontrol edip evden çıktım. Yolda ilerlerken sınıf arkadaşlarım olan Phel ve Leisa'yı gördüm , yoldaki bir masaya oturmuş ödevleri  hakkında konuşuyorlardı. Beni gördüler, selam verdiler , yanlarına gittim , kısa bir selamlaşma diyaloğundan sonra ne yaptıklarına şöyle bir göz gezdirdim Phel buhar difüzyonu hakkında bir ödev yapıyordu , Leisa ise insan anatomisi hakkında hiç anlamadığım bir şeyler yazmıştı. Bende ödevimin konusundan bahsettim Phel bana tam  aradığım konu hakkında az önce bir makale gördüğünü söyledi , dosyayı indirip benim bilgisayarıma yolladı. Saat daha 21.00 bile olmadığı için konuşa konuşa  ödevlerimizi bitirdik. Saat 22.00 ye geliyordu Phel ödevinin bittiğini ve eve dönmesi gerektiğini söyledi. Yarın okulda görüşürüz deyip bizden ayrıldı.

Leisa'ya ne zaman eve gitmesi gerektiğini sordum belki bir şeyler yapabiliriz diye ekledim. Gece yarısına kadar izni olduğunu söyledi ama son gelişmelerden ötürü  tereddüt içindeydi. Bizde gözden daha uzak biraz daha güvenli bir yere geçmeye karar verdik evlerimizden bir kaç km uzakta eski bir sığınak vardı , kimsenin pek uğramadığı sessiz bir yerdi  , mermi ve şarapnel parçaları yüzünden biraz zayıflamış gibi görünse de hala içine girilebilecek kadar iyiydi.
Yolda Leisa ile "Gelişmişler" ve yeni silahları hakkında konuştuk , vurdukları üssü daha önce ziyaret ettiğini Babasının eskiden orada çalıştığını ve orada yaklaşık   bin kişinin olduğunu söyledi. Babası Leisa'ya roketin en az yetmiş bin kilometre uzaktan atılmış olduğunu , bu rokete "hayalet" adını verdiklerini , yeni bir materyalden üretmiş olabileceklerini , bu yüzden tespit edilemediğini söylemiş ardından bana -İnanılmaz bir şey , artık bizi istedikleri gibi öldürebiliyorlar ne kadar  biyolojide iyi olsam da bu yüzden asker olmayı düşünmüyorum , onlarla savaşmak istiyorum , yaptıklarını onlara ödetmek... Çok kızgın olduğunu görebiliyordum , babasının da  orada olup ölebileceği ihtimali varken Leisa'nın tepkisi gayet normal geldi bana.

Leisa -Ya sen Osi ne düşünüyorsun?dedi. Be... şey B... diyebildim o bir kaç saniye sanki bir kaç dakika gibiydi , düşündüm düşündüm ama bir cevap bulamadım ardından Leisa ya  yalan söylemeyi düşündüm ama beni çok iyi tanıyordu ben yalanı söylemeden anlayabileceğin hiç kuşkum yoktu sadece bilmiyorum diyebildim. Nasıl yani dedi. Bir kaç ay  sonra seçmemiz gerekiyor , seçim yapmayanlara ne olduğunu sende biliyorsun , seni ve aileni yargılayacaklar ve cezası... *Devlet çıkarlarını, düzenini bozma ve sabote  etme* hepinizi idam edecekler aileni. se. sen bunu nasıl yaparsın , aileni. Seni sevenleri ölüme mi götüreceksin... Sözlerine devam ederken gözlerinden yaşlar  akmaya başladı  bu sırada istemeden de olsa elimle ağzını kapadım.
 
O an aklımdan yıllar önce onun Abisinin bu suçtan idam edildiği aklıma geldi.
Aslında seçimimizi bu kadar önemli yapan ve yapmazsak cezasının ölüm olmasının nedeni daha önce meslek seçmeyip kendi yolunda gidenlerin neredeyse savaşı kaybetmemize neden  olmasıydı. Devletimiz meslek seçmeyenleri izlemiyordu ve hiç bir konuda destek sağlamıyordu ancak onlar bizim aramızda gezebiliyordu. Gelişmişler bunu kendi lehine  kullandı ve meslek seçmeyenleri yakalayıp yöneticilerimizi öldürmeleri için geri yolladılar bir çok üst düzey yöneticimizi kaybettik ve devlet sistemi yıkılmanın  eşiğine geldi. Bunu nasıl yaptıkları hala bilinmediği için herkesin bir meslek seçip devlet bünyesine katılması zorunlu hale getirildi ve bu işlem zorunlu bir sisteme dönüştü.

Bir yandan bunları düşünüyordum bir yandan da Leisa bana sarılmıştı. Bana göre ufak tefek bir kız olmasına rağmen ondan beklenmeyecek kadar çok sıkıyordu. Daha öncede benden  hoşlandığını biliyordum ama bu kadar sevgini yeni anlayabilmiştim , belki ona hiç o şekilde bakmamış olmamdan belkide aptallığımdan bilemiyorum.
Leisa ya merak etme zamanı gelince bir meslek seçerim ve kimse ölmez hala bir aydan fazla sürem var  , şuan mesleğimi seçmek için kendimi hazır hissetmiyorum hepsi  bu. Ardından emin ol kimseyi öldürtme gibi bir niyetim yok.Dedim. Leisa koluma girdi ve sığınağa kadar hiç bir söylemedi , sadece sessizce ağlıyordu.

Sığınağa geldiğimizde Leisa göz yaşlarını silmeye başladı. Çok küçük yaşlardan beri Leisa'yı tanımama rağmen ilk kez onu böyle gördüm , makyajı   akmıştı ama nedense Leisa o an bu bana daha çekici gelmişti. Sığınağın girişindeki eski demir bir borunun üstüne oturdum Leisa da yanıma oturdu , yanında makyajını düzeltecek  bir şey olmadığı için silmesi gerektiğini söyledi , cebinden bir mendil çıkardı , bana bakıp -Sana hiç çekici gelmiyorum, değil mi? Dedi.
Aslında onu o an öpmek istedim , aramızda sadece on santim belkide daha az mesafe vardı. Ama ne bir şey diyebildim neden öpebildim.
Leisa bana -Aynam yok sen siler misin? dedi , elinden mendili aldım , ona hiç bu kadar yaklaşmamıştım daha önce , hiç dikkatimi çekmeyen sarı ve uzun saçlarını arkaya  topladığı , büyük yeşil gözleri olduğunu ilk kez görüyordum ve belirgin elmacık kemiklerini bu ana kadar hiç fark etmemiştim , aslında gayet güzel bir sarışındı ,  teni de çok yumuşaktı , yüzündeki makyajı silerken elimle Leisa'nın yüzünü okşadım o an daha fazla dayanamadım , Leisa'yı öptüm ve geri çekildim. Özür dilerim bile  diyemeden oda beni öpmeye başladı. O bir kaç saniye hayatımdaki en güzel andı , bu arada biri oturduğumuz boruya vurdu.

Arkamı dönüp baktığımda iki askerin durduğunu gördüm *bu sırada Leisa elimi tuttu*, muhtemelen devriye deydiler , askerlerden biri bize -Ne yaptığınızı sanıyorsunuz ,  seçiminiz den önce birbirinizle bu kadar yakınlaşmanız yasak bilmiyor musunuz? Suçunuzun cezası da belli ama kasaba'ya bir saldırı olabileceği hakkında haberler geliyor  hemen ailenizle beraber sığınaklara gidin. Dedi. Bizde koşarak geri dönmeye başladık , asker arkamızdan bir daha sizi görmesem iyi olur diye bağırdı. Leisa'yla gülmeye  başladık ve tüm gücümüzle koşuyorduk.

Evlerimize giderken yol boyunca , gülüştük sanki savaş hiç yokmuş gibi mutlu bir şekilde gülüşüyor ve koşuyorduk hayatımızdaki hiç şüphesiz en mutlu anları yaşıyorduk.
Evlerimizin bulunduğu sokağının başına geldik, evlerimize sadece beş yüz metre gibi bir mesafe vardı , evimi uzaktan görebiliyordum ama bir şeyin farkına vardık yol boyunca hiç  kimseyi görmedik ve sokakta da kimse yoktu. Yukarı baktım tam üzerimizdeki beyaz şeyi fark ettim hava bulutsuz olduğu için ay ışığın da hemen fark ediliyordu -Leisa yukarı bak! o bir roket mi? Dedim. Leisa -Göremiyorum nerede , evet gördüm bilemiyorum hemen sığınağa gidelim çok korkuyorum Osi bizim evdeki sığınağa gel dedi. O an pek  düşünecek fırsatım olmadığı için tamam dedim ve tekrar koşmaya başladık. Biz Leisa'nın evine koşarken çok tiz bir ses duymaya başladık tekrar havaya bakabilecek fırsatım  olmadan , patlama oldu.

Kendime geldiğimde Leisa'nın üstündeydim hemen nefes alıp almadığına baktım o an çok korkmuştum ya öldüyse , sadece bir kaç dakika önce yanımdaydı , ya artık yoksa  , öldüyse gibi düşünceler aklımdan geçiyordu , nefes aldığını anlayınca çok rahatladım. Etrafa baktım , moloz yığınları arasındaydık , üstümde beyaz bir bez vardı sanırım  bir perdeydi , yırtıp yukarı baktım tahta ve beton parçaları arasında olduğumuzu fark ettim , gök yüzünü görebiliyordum. Biraz zorlansam da dışarı çıkabildim Leisa'ya  baktım hala baygındı ona hiç bir zarar gelmemesi içimi rahatlattı , Leisa'yı yavaşça dışarı çektim onu ve yatıracak düz bir yer buldum.

Ardından etrafa baktım ne evlerimizi görebiliyordum nede başka birini , yaklaşık on kilometre ilerideki karakola baktım , sanırım sarsıldığım dan dolayı o kadar uzağı  göremiyordum , daha yüksek bir yer aradım Leisa'yı yatırdığım yerin üstündeki moloz yığınına çıktım , yerden üç metre kadar yukarıda tüm yıkıntıların üstünü görebiliyordum her yer yıkılmıştı. Umarım herkes sığınaklara inebilmiştir diye düşündüm. Ama doğduğumdan beri orada olan karakol artık orada yoktu , karakolun kurulu  olduğu tepe bile yerinde değildi. Çok şaşırmıştım. Gözlerimi ovuşturup tekrar baktığım sırada Osi diye bir ses duydum Leisa kendine gelmişti. Yanına indim, Leisa -Arkanda bir şey var yaralandın mı? deyince farkına vardım sırt çantama yarım metre uzunluğunda demir çubuk saplanmıştı , çantamın içine baktığımda demirin  bilgisayarıma saplandığını gördüm , çantamı yere bırakıp Leisa'nın yanına gittim.

Leisa biraz sarsılmıştı ama yavaşça kalkabildi , ikimizde ailelerimiz için endişelenmeye başladık , evimizin nerede olduğunu bulamıyorduk 5-10 dakika aradık ama  bulamadık , zaten bitkin bir haldeydik molozların biraz uzağında çimlere uzandık Leisa omzumun üstüne yatıp ağlamaya başladı , bir kaç dakika sonra ağlamayı bıraktı , yüzüne baktığımda bayılmış olduğunu gördüm , benimde durumumda pek farklı değildi düzgün düşünemiyordum hatta Leisa'nın üstümde yattığının bile farkında  değildim. Orada olduğunu görüyordum ama anlam veremiyordum. En son hatırladığım şey "-iki kişi bulduk. *Gözlerimi hafifçe açtım* , *birisi molozların üstünden atladı ve  yanımıza doğru yaklaştı -iyi misin?"...

Gözlerimi tekrar açtığımda yakınlardaki askeri bir üssün Hastanesindeyim , Leisa başımda bekliyordu.  Nasılsın? Neredeyse bir gündür baygın sın dedi, benim ilk sorduğum Annem ve  Babamın nerede olduğuydu ardından kalkmak için hamle yaptım. Leisa koluma girdi kalkmama yardımcı oldu. Osi dedi ve ağlamaya başladı *o an ne olduğunu anlamıştım , en  kötüsü için kendimi hazırlamaya çalıştım* , bizden başka kimse kurtulamadı , attıkları bomba sığınakları çökertmek için tasarlanmış , bizden başka herkes sığınak'taymış sadece biz kurtulabildik, dedi.

Hayatımda ilk kez ne yapacağımı bilemedim , Leisa bana sarıldığında tepki veremedim , kıpırdayamadım , bir kaç dakika hiç bir şey söylemeden öylece birbirimize sarıldık. Aklıma ailem  geldi , arkadaşlarım , öğretmenlerim , en son bize gitmemizi söyleyen asker , hepsi ölmüştü ,  bir anda gitmişlerdi , olaylar o kadar ağırdı ki en iyisi hiç bir şey  düşünmemekti , sadece durmaktı , biraz kendime geldiğimde. Ellerimle Leisa'nın yüzünü tuttum artık sadece biz varız dedim , göz yaşlarını sildim biz konuşurken içeriye  doktor ve iki asker girdi , onlarla gidip olayı anlatmamızı istediler.

Bizi yan yana olan iki odaya götürdüler. Odaların kapısında doktorların adı yazıyordu , okuyamadan içeri girdim ve Asker oturmamı söyledi. Çok geçmeden içeri bir subay ve  az önceki doktor girdi , kendilerini tanıttılar ve bir kaç soru sormak istediklerini söylediler. Pek bir şey görmediğim için konuşma kısa sürdü , sadece uzakta  bir şey   gördüğümüzü ve tiz biz ses duyduğumuzu sonrasında yıkıntılar arasında uyandığımızı söyledim. İnanmamış olacaklar ki bir test daha yapmak istediler , doktor bana  arkamdaki koltuğa uzanmamı ve kolumu açmamı söyledi bana bir ilaç enjekte etti , bunun beni sakinleştireceğini söyledi ve daha kararlı sonuçlar için şart olduğunu  ekledi , korkmamamı ve sakin olama mı ve o anı düşünmemi istedi. Korkacak bir şeyim yok dediğimde ikisi de gülümsedi. Test yaklaşık 20 dakika sürdü ama kendime  geldiğimde bir sorun vardı %100 doğruyu söylemediğimi söylediler , %1 lik bir yalan oranı bile kabul edilemezdi. Bir şeyler sakladığım içinde ellerimi başlamışlardı. Her  şeyi anlattığımı söylesem de ne kadar uğraşsam da inanmadılar , aynı sorun Leisa'dada yaşanmış olacak ki kısa süre sonra onuda yanıma getirdiler onunda elleri  bağlıydı. Onu görünce nedense kendimi rahat hissettim , Leisa'yı yanıma getirdiler ve oturmasını söylediler , Subay bize -Size bir kez daha soruyorum o anları en son  ayrıntısına kadar anlatın hiç bir şey saklamayın yoksa çok farklı şekilde sorgulanacaksak , dedi.

Leisa ve ben hala ne olduğunu anlamamıştık , Leisa'ya her şeyi anlattın mı? diye sordum.
Evet , ya sen? dedi.
Bende evet dedim.
Subay -Bir şeyleri atlıyorsunuz veya saklıyorsunuz dedi. Doktorda test yalan söylemez , bir şeyleri eksik anlatıyorsunuz dedi.
Leisa bana baktı ve sanırım sığınak kısmını anlatmış olabilirim dedi ardından hepsini anlattı , bir test daha yaptılar ve %100 doğru sonuç çıktı. Aslında suçumuz ve cezası  basitti bizi ailelerimizden alıp başka kentlere yollamaları gerekiyordu ancak yaşanan durum yüzünden kararı mahkemenin vermesinin uygun olacağını söylediler , bizi bir kaç  saat beklettikten sonra bir asker yanımıza geldi ellerimizi çözdü ve onu takip etmemizi istedi bizi bir odaya götürdü ve şimdilik burada kalmamız gerektiğini , içeride bizim için eşyaların olduğunu ve  kuralların yazılı olduğu kitapçığı okumamız gerektiğini söyleyip gitti. Odaya girdiğimizde çok garipsedik niye ikimizi de aynı odaya yolladıklarını anlayamamıştık , kuralların yazılı olduğu kitapçığı okuduktan sonra Leisa duşa girdi ,  bende yatağa uzandım ve düşünmeye başladım.

Şunun farkına vardım , meslek seçiminde en ufak bir hata yapmamın sonuçları çok ağır olabilirdi , Leisa'nın üzüldüğü kadar kötü sonuçlar almam hiçte az bir olasılık  değildi ama artık eskisi gibi düşünmüyordum ailem öldürülmüştü , şuan içimdeki intikam duygusunu tarif edemiyorum , eğer gelişmişlerden biri karşımda olsa  onu öldürmek  için her şeyi yapabilirdim. Leisa olmasa gelişmişleri öldürmek için kendimi bile öldürebilirdim ama artık tek ailem Leisa'ydı ve onu terk etmeyi düşünemiyordum.

Leisa'nın ağlamaktan gözleri şişmişti ve artık gözlerindeki o mutluluk ta yoktu yaşananların onu çok etkilemiş olduğu belliydi. Duş'ta hala ağladığını duyuyordum.
Bu sırada kapı çaldı , bir asker bize bir kaç zarf getirmişti askere bunların ne olduğunu sorduğumda , yapılacakların listeleri olduğunu söyledi ve yan kapıyı çaldı ,  aynı şeyleri sordular ve asker aynı cevabı verdi.

Kapıyı kapadım , Leisa duştan çıkmıştı ona zarfları gösterdim açıp okumaya başladık. ilk zarfta ikimizin meslek seçimlerinin 3 gün sonra yapılacağı ve girebileceğimiz  mesleklerin olduğu bir liste vardı. ikinci zarf askeri mahkeme tarafından gönderilmişti eski sığınakta yaşadığımız olayı ve delilleri yazıyor toplum ahlakı suçu işlediğimiz kararına varıyordu ve yasalarda bizim durumumuz ile ilgili bir boşluk olduğunu belirtiyor. Hakimin bize iki seçenek sunduğu yazıyordu ,  evlenecektik veya uzun bir süre hapis cezasına razı olacaktık. Şimdi bizi niye aynı odaya gönderdiklerini anlamıştım , mesaj netti. Son zarfı açmadan önce Leisa'ya dönüp, gözlerine baktım , ne diyeceğimi anlamıştı , Leisa'nın gözlerindeki ışıltı azda olsa geri geldi ve sordum "Benimle Evlenir misin?"
Ne kadar üzgün olsa da o an bir tebessüm etti , TABİ dedi ve bana sarıldı. İlk söylediğim bu kadar çok birbirimize sarılırsak birbirimizden çabuk bıkarız  oldu. Söylediklerim durum kadar kötü olsa da ikimizi de güldürdü.
Son iki zarfın nereden geldikleri belli değildi , Leisa  ve bana birer tane gelmişti. Merakla açtık ikimize de ailelerimizden kalan vasiyetler di bunlar. Hepsini  okumamız yaklaşık yarım saatimizi aldı. Ailelerimizin  bizleri ne kadar sevdiklerini söylüyorlar ayrıca bir kaç öğüt veriyorlardı anladığım kadarı ile bu vasiyetler  bizim 50 veya 40 yaşımızda elimize geçmesi için yazılmıştı ama annelerimizden ve babalarımızdan kalan tek hatıra olduğundan bizim için çok anlamlıydı.

Leisa üzerini değiştirirken bende duşa girdim. Düne kadar ne yapacağımdan emin olmadan okuldan eve giderken artık evleniyordum , ailem yoktu , gidecek bir yerim de yoktu  ama ne olmak istediğime karar vermiştim. Gelişmişlerin yaptığı bu adiliğe karşılık vermem gerekiyordu yoksa yaşayamazdım , aklımdaki tek seçenek şuana kadar hiç  düşünmediğim askerlik ti , iyi bir asker olup Leisa'yı tüm düşmanlardan korumak istiyordum. Çünkü Leisa'yı da kaybedersem yaşamak için hiç bir nedenim  kalmazdı. Onun asker olmak istediğini bilmek beni ondan ayrılma korkusundan koruyordu. Artık korktuğum tek şey Leisa'yı da kaybetmekti. Onun içindede aynı duyguların  olduğuna eminim. Duştan çıktığımda , yemek saatinin geldiği anonsu yapıldı.

Bize verilen yeni giysilerden giydim , giysilerin üzerinde , bulunduğumuz bölgenin askeri birliğinin adı ve amblemi vardı , içeride dolaşmamız için  verilen yaka  kartlarını taktık. Adımız , ziyaretçi olduğumuz ve mesleğimiz ile ilgili bir bölüm vardı , bizdekilerin boş olması bize açık bir mesajdı. Doğru karaları vermezsek hapis  cezası uygulanabilinir ,  çok ciddiydiler ailemiz ölmüş olsa da suçumuz belliydi ve bizi yıllarca birer hücrede tutabilirlerdi , normalde o kartlar seçim yapmayanlara verildiğinde küçük olduğunu gösteren  bir işaret olurdu ama bizimkiler dışlanmanın eşiğinde olduğumuzu gösteren belgeler niteliğindeydi , dışarı çıktığımızda herkes bunu anlayacaktı ve bir kaç gün içinde  Leisa ile evlenmezsem mahkum olacağımız da kesindi.

Oda'dan çıkarken Leisa ile göz göze geldik sanırım biraz boş biraz da anlamsız baktım , duraksadım , Leisa -Niye böyle bakıyorsun , yoksa benimle evlenmektense hapis yatmaya razı mısın? , beni hiç mi sevmiyorsun? , bu kadar katlanılmaz , çirkin biri miyim?, yıllarca senin yanındaydım ve beni görmezden geldin şimdide terk mi edeceksin? dedi. Gözleri doldu. Arkasına döndüğü sırada ellerini tuttum.
Leisa -Tamam beni sevmiyorsan anlayabilirim bir şey söylemene gerek yok. Dedi.
Hala onu bırakıp gidebileceğimi düşünüyordu , aslında bunu ne ben yapabilirim ne de o yapabilir, artık birbirimizin her şeyiydik tek dostu , tek arkadaşı , bir kaç gün içindede eşi , ama bunca yıl onu göz ardı ettiğimi düşündüğümde bunları düşünmesine pek şaşırmamam gerekir. Aslında onu çok seviyordum , eskiden de seviyordum , sadece şuana kadar yeterince ifade etmemiştim , onun bu sözünden sonra cesaretimi topladım Leisa'yı çevirdim ve gözlerine bakıp söyledim.
"-Sadece ömrümün sonuna kadar yaşamak istediğim kadına biraz baktım."
Ardından ellerinden öptüm , onun hala ne kadar şüphesi var bilmiyorum ama hafif bir tebessüm etmesi benim için gerekeni  söyledi.

Bölüm -1- Son

Sayfa: [1]