Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - bringer of rain

Sayfa: [1]
1
Öncelikle elbetteki Kara Kule ile ilgili bağlantılı kitaplar birer pazarlama taktiği değildir, Kule ile ilgili karakterlerin bağlantılı kitaplarında ise amaç ben bu karakteri gördüm ifadesi yanlıştır aksine Kule'de karşınıza çıkan  Ted, Patrick, Callahan gibi önemli isimlerin pat diye nereden geldiğinin tamamlayıcı unsurlarıdır hatta lezzeti katlamak için keşke Kule serisinden önce bunlar okunsa..! Bu ifadeler doğrultusunda öyleyse King'in kitaplarının hepsini çöpe atalım.. King kitaplarını bir cümle dahi olsa Kara Kule'ye bağlar çünkü Kule serisi aynı zamanda diğer kitaplarınında merkezidir.. Farklı evren ve zamanlarında geçen..

Ayrıca Kule ile ilgili direkt bağlantılı bu kitaplardan;

Mahşer adlı kitabında Lejyon üyesi Siyahlı Adamı daha yakından tanımak
Maça Kızı adlı kitabında Kızıl Kral için çok önemli bir yere sahip kırıcı Ted Brautigan'ın geçmişi hakkında bilgi ve Kule'ye alınışı
Uykusuzluk adlı kitabında Kule'nin SEVİYELERİ, Kızıl Kral'a hizmet veren diğer varlıklar hakkında bilgi ve Kule yolunun en önemli karakteri olan Patrick Denville'in çocukluğu ve tehlikeyi daha o zamanlardan gören Kızıl Kral ile arasındaki savaş..
Kara Ev adlı kitabında yine Kızil Kral'ın diğer hizmetkarları ve kule seviyesi hakkında bilgi
O isimli kitabında ışın koruyucusu Sköldpadda ve paylaço Pennywise kılığına bürünmüş Kule evreninin karşıt gücünü görebilir
Korku Ağı kitabında Peder Don Callahan'ın dram dolu geçmişi ve Calla'nın Kurtları kitabında o kasabaya hangi sancılı yollardan geldiğini öğrenebilir..
Karanlık Öyküler adlı kitabındaki Eluira'nın küçük hemşireleri adlı kısa hikayede ise Roland'ın Eluira kasabasında başından geçen olayları görür hatta Kara Ev kitabında Jack'in Eluira'da bulunuşunu görmekten büyük bir keyif alabilirsiniz..

Lütfen yanlış bilgilendirmeyin bu en başta Stephen King'e haksızlık, seriyi okuyanların alabileceği hazzı yarıda kesmek olur..


2
Düşler Limanı / Bir düş içinde bir düş..
« : 08 Kasım 2014, 19:58:22 »
Rüyamda;
 
     Alsancak'ta ki Stone'un oradan dönüp sahile çıkan yola girip,
deniz kokan soluk renkli çimenlere ulaşarak yönümü Pasaport'a çevirip Kordonboyu'nda yürümeye başladım.
Körfezden yayılan ılık yaz havasını içime çekerek yürürken birden durup, cebimdeki paketten bir sigara alıp
köşe başında ki satıcıdan para denilemeyecek bir fiyata aldığım basit çakmağımla yaktım.
İlk nefesten sonra nikotini algılayan beynime az önce soluk görünen çimenler şimdi gerçek renklerine kavuşmuş göründü.
Adımlarımı iyice yavaşlattım, etrafımda ki suretlere göz atarak ilerliyordum.
 
     Sevgililerce işgal edilmiş banklar, oltası elinde en rastgele yeri seçmeye çalışan amatör balıkçılar,
faytonları çeken nal seslerinin tıkırtısı, bugünlük son seferini yapacak geminin iskeleye varmak için denizi yırtarak gelişi.
Bir ağaca yaslanıp bırakılmış gitar, yerde ki izmarit, günbatımına karşı birasını yudumlayan gökkubbeyi kendine ev edinmiş bir ihtiyar.
Çimenlerin üzerine uzanmış elinde...!
 
      Evet... evet suretler içinde en umarsız görünen bu işte.
Onu taklit ediyormuş gibi görünmeyeceğimi bilsem ben de küçük palmiye ağaçlarından birinin gölgesine uzanır,
sigaramı onun gibi yaprakların arasından görebildiğim kadarı ile gökyüzüne bakarak nefeslerdim.
Yapraklarından göremediğim yüzünü, adımlarımı iyice yavaş atarak önünden geçiş anında görmek üzere yürüyüş parkurumu değiştirdim.
 
     O sigarasından bir nefes daha çekerken ben neredeyse onun tam karşısındaydım.
Sigara nefesinin ardından bıraktığı duman öyle yoğundu ki, bir an yüzünü göremeden geçeceğimden korktum
ama o dumanı boş bir nefesle önünden dağıttığı sırada ben tam karşısında durmuş tüm şaşkınlığımla yüzüne bakarken gözlerimiz, gözlerimiz sadece bir saniyeliğine ama sonsuza kadar birbine bakmayı bırakmayacak şekilde öylece kaldı...
 
 
 
 
     Kordonboyu'nda ki çimenlerde küçük bir palmiye ağacının gölgesine uzanarak, cebimdeki paketten bir sigara alarak etrafımdaki suretlere aldırmadan, köşe başındaki satıcıdan para denilemeyecek bir fiyata aldığım basit çakmağımla yaktım. Üstümdeki sivri yaprakların görebildiğim aralıklarından, sigaramı nefesleyerek gökyüzünü izlerken bir karaltı gelip önümde durdu, bana baktığını hissediyordum.
Sigaradan çektiğim derin nefesi yoğun bir duman bulutu olarak salıp, göz ucuyla bana bakan kişiye bakabilmek için boş bir nefesle önümdeki duman bulutunu dağıttım.
 
     Gözlerim, gözlerini sabitlemiş bana bakan beni gördüğünde hatırladığım son şey, sigarayı tutan elimdeki hafif bir acıydı.
Kül elimin üstüne düşmüş olmalı...

3
Düşler Limanı / Küçük bir tartışma üzerine..
« : 08 Kasım 2014, 19:55:57 »
İsminin önemli olmadığı, yeryüzünün herhangi bir köşesinde, soğuk bir bahar öncesi akşamı, Oscar Wilde'ın aklında 19 yaşında intihar eden genç şair Chatterton'la ucuz motelin koridorlarındaki adımlarını hızlandıran, ilerideki odadan gelen şiddetli tartışma sesleriydi..
Yarım yüzyıllık kapıyı açtığında Bukowski'yi Shakespeare'ın yakasını tutmuş sarsarken gördü. İlk aklına gelen bu pozdan bir yağlıboya tablo yapılamayacağıydı..
 
- Senden ve yazdıklarından bıktım Shakespeare..! Şu ucuz Porto şarabından biraz içersen sana aşkın ya da sevginin yıldızlar kadar parlak olmadığını gösterebilirim..
 
- Bu oda da yaşadığımız süre içerisinde, bakışlarınızdaki garezi anlamamak imkansızlığı, şu ana kadar ki yazdığım binlerce sayfada adı geçen herhangi bir karakter bile anlayabilir..
Ama bu düşünmeme engel değil Aziz Bukowski; seni kim sevmedide bu halde geldin..?
 
- Sert erkeğim ben Shakespeare, seni marizlemek istiyorum..!
 
Proust ayağa kalktı, Bukowski'nin elini Shakespeare'ın yakasından çekti.
 
- Poe'nun sınırlarının henüz farkında değilim ama Baudelaire'ın öfkesi son demlerinde, buna bir son verin.. Oscar kapıyı kapatır mısın?
 
Prosut Shakespeare'a döndü..
 
- Azizim, Bukowski kadar keskin hatlarda konuşmayacağım lakin onun düşüncelerini paylaştığımı ya da savunduğumu düşünebilirsin ama söyler misin, sen bu konunun neresindesin..?
Değişken yapıya sahip insanı duygulara böldüğün zaman elde kalanın ne olabileceğini düşünüyorsun..? Ateşi bile odunla beslemek gerekir, plastik yakıp ısınmayı denedin mi..? Isınmak uğruna kötü kokuyu soluyup zehirlenmek ister misin..? Ama satırlaına bakıyorum ve gördüğüm tek şey hayal.. Boş olanından üstelik..
Bunun boş olmasına sebeb nedir biliyor musun..?
 
- Nedir?
 
- Fazla iyi bir yürekten çıkmış olması.. Sevgiline bir daldan kopartmış olduğun çiçeği verebilirsin. Sen, sen gökteki yıldızları avucuna alıp sunmaktan bahsediyorsun, ah pekala anlıyorum betimlemelerini..
Bu kadar coşkulu sıçrayışlara yer vermemelisin..
Çünkü bu kusursuzluğu başarabilecek ne bir erkek ne de hakedecek bir kadın vardır..
 
Shakespeare Poe'ya döndü..
Oturduğu eski iskemlenin gıcırdayıp düşüncelerini bozmamasını istercesine hareketsizdi.. Nevrozu tuttu diye düşündü Proust.. Bakışların kendisinde toplandığını hisseden Poe isteksizce ayağa kalktı.
 
- Bu konuşmanın herhangi bir yerinde fikirlerimin olması gerektiğini sanmıyorum.. Hem (Shakespeare'ı işaret ederek) bu adamı tanımıyorum bile..
 
Baudelaire ayağa kalktı, ellerini önce yumruk yaptı ve ardından işaret parmağını ileri çıkartıp Shakespeare'a doğrulttu..
 
- Yazdıklarında beni irkiltmeye iten şeyler var.. Böyle bir kusursuzluğu yaşadığın, yaşanabileceğini düşündüğün ya da nasıl korunacağını bildiğin için mi yazıyorsun..?
Cevabı benden duymak istersen aslında düşünmek istemiyorum ama şu an itibarı ile düşündüğüm ve emin olduğum bir şey var ki aramızda yerin olmadığı..
 
Poe ve Bukowski'nin aynı düşünceleri paylaştığından emin oladuğu için bakışlarını sırayla Proust, Oscar, William Blake ve Cioran'a çevirdi, bakışlar sabitti, dudaklarda oluşan bilmiyorum kıvrımı gözlerinden okunuyordu..
Bukowski'nin viskilerinden bir duble koydu ve sandalyesine otururken son cümlesini söyledi..
 
- Artık şu süslü saraylarına dönebilirsin.. Bir tiyatronun deposunda uyuduğun günler olsa belki seninle gelebilirdik..

Sayfa: [1]