Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - virolen

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Ynt: Kıpkısa Kulübü
« : 14 Mayıs 2015, 09:42:02 »
" 'Korku,' diye düşündü Solungaç, koca bir insan çemberinin ortasında yere düşerken. Renk kırmızıdan maviye dönmüştü yine.

2
Auguste Dupin'in söylediği çoğu şeye katılıyorum.

LeGuin'in yaptığı şey aslında çok temel ve aslında çok teknik (edebi teknik) bir şeyin eleştirisi. Daha iyisi yazılana kadar her zaman fantastik/bilim kurgu hep benzer şeyleri anlatır. Bizlerse farklı olanları bu şekilde ayırt eder ve üzerine konuşuruz.

LeGuin'in söyledikleri teknik bakımdan doğru bir noktada duruyor. Konu içinde şöyle bir parantez açalım bu noktada. Daha önce okuduklarınızı aklınıza getirin bir. Karakterlerde şunlar hiç mi yoktu?
- Normal çevresinde işe yaramaz, ahmak, beceriksiz vb görünen biri, ortam değiştirdiğinde aslında çok yetenekli, cesur, muhteşem vb özellikleri olduğunu fark eder.
- Karakter yeteneklerine ve gücüne sırt çevirip "sürgünü tercih eder" ya da geride durmayı, normal bir hayat vb sürmeyi ister
- Ortada yok edilmesi gereken bir şey muhakkak vardır ve bu kötü bir şeydir. Yüzük, hortkuluk, madalyon, gölge vb vb bunlara örnektir.
- İyi olan başlangıçta muhakkak naiftir. Tüm olan bitene rağmen kibardır, herkese zarif davranır ve olabildiğince kendi halinde kalmaya çalışır ama şartlar onu muhakkak zorlar.

Yukarıda yazdıklarım, oyun motoru gibi düşünülebilir. Kurgu bunların üstüne inşa edilir. Farklı olan nedir peki bu durumda? Örneğin her şeye rağmen gölgeni kucaklayabilmektir (Ged). Bir daha huzurla geri dönemeyeceğini bildiğin köyünü, beklenmedik bir macerayla terk edebilmektir (Bilbo, Frodo). Farklı olanı koruyabilmek için kendini feda edebilmektir (Lord Rem İr Estraven). Bir şeylerin "üstün" olduğunu kabul edip taraf seçmek yerine, çoğunluk tarafından "altta" görüleni koruyabilmek için cesaretini toplamaya çalışmaktır (Harry). Çok istesen de sana sonsuz gücü bahşedecek olana dokunmama iradesini gösterebilmektir (Galadriel).

Ancak her hikaye ilerledikçe kendini belli eder. Harry Potter yedi kitaba yayılmış bir metin (Örneğin LeGuin'in Karanlığın Sol Eli adlı kitabı gibi tek cilt değil (bu noktada da kabul edelim, Harry Potter pazarlamanın kurbanı olan bir metin. Çoğu insan "hayran" olmanın ötesine geçip metnin alt katmanına inemedi). Bu nedenle anlatmak istediği konuyu çooook sonra söylüyor. İlk kitapsa, diğerlerinin yanında, kendini kanıtlamaya çalışan bir çocuğun pervasızca işlere bulaşmasını anlatan bir metin olarak kalıyor. Pazarlama faktörüyle fenomen haline getirilmesi ve olayın (aynı kendinin yıllar önce yazdığı gibi) bir sihir okulunda, yatılı okul hikayesi şeklinde geçiyor olması, Ursula ablamızın gözünde Joanne ablanın işini değersiz kılmış durumda. Olay da bundan ibaret.

Tabi bir de Ursula ablamızın hayata bakış açısıyla Joanne ablamızınki çok farklı ve bunlar her ikisinin de metinlerine yansımış durumda. Joanne ablanın daha liberal bir kafa yapısı var (Hermione örneğin yasayla "EvCinleri'nin refahını ilerletmek" ister. Daha köklü bir çözüm bulmak (sihir toplumunu değiştirmek mesela) aklına gelmez. Ev cinleri neden köledir ve Ev cinleri köleliklerinden neden hoşnuttur, asıl sebep nedir araştırmak yerine sadece "iyi şeyler yapmak" isteğiyle ayağa kalkar. Ki bu laf daha da uzar). Ursula abla ise anarşisttir ve bir bakıma, özellikle son dönemlerde, kafası biraz karışıktır. Metinlerinde çoğunlukla var olan sıkıntıları aktarır aktarmasına ama onun da daha köklü çözüm arayışı (aynı Hermione örneğindeki gibi) sınırlıdır. Birbirlerine eleştirilerini sunarlarken bunun da önemli bir faktör olduğunu söyleyeyim.

O haklı bu haklı diye bir yorum yapmayacağım, eleştiri denen şey çok katmanlı bir çözümleme yapma işidir ve yukarıda yazdıklarım bu noktadan hareketle yazıldılar. Her iki yazar da farklı olan bir şeyler söyleyebildiler ancak, bunu hatırlamakta her zaman fayda var.

3
Ütopya/Distopya / Ynt: Hayvan Çiftliği - George Orwell
« : 14 Mayıs 2015, 08:32:34 »
On yıldan fazla bir süre önce, Halide Edip'in çeviri metninden okumuştum kitabı. Son cümleleri hala aklımdadır ve tüylerimi diken diken eder. Artık hiçbirinin diğerinden görünür bir farkı kalmamıştır.

Kitap yazıldığı dönemin dinamiklerinden bağımsız düşünülemez elbette ama şahsen kitabın bir yandan da bugünün yozlaşmış yapısına da laf çaktığını düşünüyorum. Birçok şeyin "postmodernite" adı altında birbirine girmesi ve normal karşılanması şu anda yaşadığımız dönemin bir gerçekliği. İyinin ve kötünün artık net ve keskin bir tanımı yok. İyi diye nitelenen şey artık "işe gelen şey" haline gelmiş durumda. Bu bakımdan kitabın, kapitalizme de alttan alta sağlam giydirdiğini düşünüyorum (ki Orwell'ın aklının distopik çalıştığını bildiğimizden, bugünün koşullarını da öngörmüş olabileceğini düşünüyorum). Her ne kadar o dönemde ağırlıklı Sosyalizm vs Faşizm-Nazizm şeklinde görünse de (bkz: İkinci Dünya Savaşı) herkesin birbiriyle olan farkını yok etmeye gerekli zemini ancak kapitalizm hazırlar. Hatta bunu, karşıt olduğu "-izm" lerin laflarıyla yapar (bir nevi kendi silahıyla vurmaya filan çalışır işte). Bu şekilde de kıymetli olanı karalamaya çalışır. İşin kötüsü bunu bir de, insanlara kendi düşünceleriymiş gibi söyletir ve maalesef çoğu zaman başarılı da olur.

Kitabın arada bir yeniden okunması gerek bence. Hem sembolik imgeleri göz önünde bulundurarak hem de alegoriyi bir kenara bırakarak sadece ve sadece çiftlik hikayesini okuyarak. Sadece o çiftlik hikayesinden bile sağlam verilere ulaşmak mümkün.

Çok katmanlı bir metin olduğundan cidden datlı bir kitap :)

Sayfa: [1]