Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - dedalus09

Sayfa: [1]
1
Liman Kütüphanesi / Kukla Fanzin!
« : 07 Aralık 2017, 13:39:51 »
Merhabalar :)
Biz bir kaç arkadaş fanzin çıkarmak için kolları sıvadık. İlk sayıyı kısa sürede tükettik ve ikinci sayı için tekrar çalışmalara başladık. Şuanlık tek bir ilde çıkıyoruz. İstanbulda bulunan bazı kitap evleriyle konuşuyoruz ve yüksek bir ihtimal 2.ci sayıda göndereceğiz.

Yeni bir fanzin olduğumuz için çok fazla tanınmıyoruz. Haliyle yazılarımızı aynı kişiler yazdığı içinde okuyucuyu sıkmak istemiyoruz.
Yayınlanmasını istediğiniz yazılarını kuklafanzin@gmail.com'a gönderebilir, destek olmak için @kuklafanzin twitter üzerinden takip edebilirsiniz. Kaleminize kuvvet :)
 
not: Konunun yeri burası mı bilmiyorum ama buraya açmak daha uygun göründü.

2
Şişedeki Mısralar / Ynt: Guguklu Saat
« : 23 Haziran 2016, 10:42:11 »
Bazen şiir, uzun ovalardan zorlanarak geçerken burnumuza gelen birçok kokudan güzellerini seçmek yerine aldığımız her kokuya hayran kalmak olabiliyor. Çok şey söylemek gerekmiyormuş. Bir şey söylüyorsun, hepsine yetiyor. Kaleminize sağlık.

3
Düşler Limanı / Gittiler Sanırım.
« : 23 Haziran 2016, 09:53:43 »
Tahmin edilemeyeceklere not düşmem gerek. Kendimi tahmin edemiyorum. Sabah kalktığım da yatağın hangi tarafındayım diye kontrol etmediğim gibi, en son nasıl uyudum ben de demiyorum. Beni ilgilendiren yegane şey gün ağarmadan, şafağı kaçırdım mı kaçırmadım mı o oluyor. Arka fonda çalan şarkılarım bir başkası için cinayet sebebi sayılabilir. Sayılsın da. Bir katilin omuzlarımdan tutup, ‘Ölmeyeceksin ulan sen !‘ demesine ihtiyacım var. Bir çok şeye renk verir gibi gökkuşağı yaşatanlara kin ile bakmak, kustuğum onca nefretin ardında kalan o bozuk tadı sabaha kadar almak ve göğsümün üstünden çıkıp kalemimin kağıda işkence uygulamasını seyre dalmak…

Yaşıyorsun. Nefes aldığın için bu denli cıvıltılı kuşlar. Belki de mesut ettiğin onca insanlar arasında olmadığım için rahat bu alem. Beni dışlayanların dış kapıdan dahi kokumun girmesine izin vermeyecek olmasını idrak etmeme gerek yok. Beni ilgilendirmiyorlar. Ama sen ! Bozuk bir kasetin bıkıp usanmaksızın çalınmak istenmesi gibisin.  İşin garibi, hangi kasetti o bulamıyorum. Elime geçen bir başka hoş sedalı’yla  karıştırdım. Gözlerimin sana bakamadığı gibi yürüdüğüm ateş dolu yağmurlar arasında esen, soğuk olmasa da ferahlatıcı esintisini esirgemeyen rüzgarın ardımda olduğunu ah bir bilsem. Engel, akli melekelerin tezahürü olduğunu düşündüğüm aslında hiç var olmadığı gibi yokluğu da kanıtlanamamış; insanın insana yaptığı en eski eziyet ve işkencedir. Alışkın olduğun konunun alıştırdığı/alıştırttığı duygu yoğunluğunun kaybolması gerekir.  Sorunun soruyla geldiği bu lağım çukuru da nereden çıktı ?

Odanın kapısının açılması gerektiğini biliyorum. Dışardan değil tabi ki. İçerden açılmalı. Ama kim ? Benden başka canlı türlerinin –ki bin bir çeşit haşerat o kapıyı açabileceğini sanmıyorum. En son geçen hafta pencereden giren baykuşun kırabileceğine inanmıştım ki inandığım anda geldiği yerden gitmişti. Şimdi ben yapmalıyım sanırım. Terliklerim olacaktı kalabalıkların arasında. Kimsenin giymeye cesaret edemediği cinsten. Nihayet kalktım. Duman altı olduğunu düşündüğüm ama aslında dumanında odanın bir parçası olduğunu anladığım sis’in nahoş gözükmemesi bilhassa küllükte yanan sigarayı mutlu edemiyor.

Kapı tam karşımda. Aramızdaki engelleri yavaş yavaş geçebilirim. Peki zihnimin var ettikleri? Vur gitsin! Bir omuzla yıkabileceğimi düşünmüyorum. Kaslarımın harekete geçtiği en son anım yürümekten vaz geçip oturmak için yaptığım hareketti. Yaşlanmışlardır, belki de pes edip gitmişlerdir. Gitmişler. Gitmiş. Git. G.
Gittiler sanırım. Bir parmak bal çalıp ruhumuza, bir kova acımızı yerlere döktüler. Elimize bir fırça uğraşıp duruyoruz. Duruyoruz. Duruyor. Dur. D.

Rahatladım. En azından şu küçük çöp yığınını geçebilirim. Geçiyorum. Geçtim .Geç. G.
Bu işte bir doğruluk yok. Yok. Yok. Yok.

Tek kelimelikmiş hayatım. Bunu da gördük şükür. Kapıya da az kaldı hani. Eskimiş o altın sarısını, çiziklerle zedeleyerek kötü görüntüsünü gizlemek için bir hırkanın ardına saklanarak; ufacık bir bölümünü ‘ Ben buradaydım.’ için göstermiş kapı kulpuna bakıyorum. Pas tuttuğu aşikar. Ya pas tutturdukları?

Öylece kalarak iki üç saat bekledim sanırım. Zaman kavramım yoktur, onca olmayan diğerleri gibi.  Başıboş yapayalnız baktığım anılar boyunca;  gözüme takılan bir kitabın, kurduğum hayallerin,  pencereden sızan soğuğun olmuşluğunu kabullenişimdi belki. Belki dediysek, bitmiştir o iş. Bitmiştir. Bitmiş. Bit. B.
Silkelenip kendime gelmek adına yaktığım bir paket sigaradan sonra berraklaşmamış daha da kasvete sokulmuş zihnimin temizlendiğine inanıyorum. İnancım varmış demek ki. Olan bir şey için yok diyemezsiniz. Derseniz varlığının gerçek olmadığına olan güveninizin sarsılmadığı gerçeği, dalga kıranın çektiği acılar gibi suratınızın orta yerinde patlayı verir. Öyleyse acele etmeliyim. Birileri gelmeden –ki gelebilecek, burada da biri vardı diyebilecek hiç kimsem yoktur açmalıyım kahrolasıca kapıyı.

O sırada bana ne oldu, ne düşündüm, aklıma ne geldi bilmiyorum. Var gücümle müdafaa yaparmış, yuvamı, ruhumu, uçurumu korurmuş gibi atıldım onca belanın üstüne.
İlkin üç kişinin arasına düştüm. Biri yüzüme bile bakmaksızın bir çırpıda yüreğimi söktü, biri gözlerimden korkarak kendi yüreğini sökmeye karar verdiği halde yapmadı, diğeri de cesaretiyle açılan yarayı varı yoğuyla kapamaya koyuldu.

İkinci engelli hatırlayamadığım/ hatırlamak istemediğim için anlatmaya dilim varmayacaktır.
Son engel olduğunu anımsadığım ateşten çemberlerin arasında yanan ruhumu kurtarma mücadelesi; kırık kolum, olmayan yüreğim, düzgün düşünemediği gün gibi belli olan zihnimle bir hayli zordu.  Yaralandı, yaralandım.

En şiddetli fırtınalarda şaşırtıcı derecede sağ kaldığım gerçeğiyle kapının o pas ve kir dolu kolunu var gücümle yüklenerek –bir daha kapanmaması için kırmaktı amacım açtım. Ama kıramadım.
Kum saati gibi huzurun tüm benliğimi kapladığı o kısacık anda dünyaya karşı savaşımın bir safhasını daha kazandığım gibi bir küçüklük yaparak kendi aptallığımla yeniden/yineden dağlandım. Çünkü odadan çıkmayı başarabilsem de ne evden ne de binadan ayrılmıştım. Kale kapılarından beter bir halde korkutucu ihtişamıyla karşımda beliren dış kapı…

“Kahrolsun; kahrolmamış, kahrolması gereken kahrolası şeyler. (İ.Özel.) “
Kahrolsun, kahredemediğim kahredici şeyler.
Kahrolsun, kahırlanan yüreğim.
Kahrolsun, kahır.
Kahrolsun.
Kahr.


4
Şişedeki Mısralar / Ynt: Ölür İnsan
« : 10 Mart 2016, 15:40:41 »
Sensei, senden şiir okumak...
Bu aralar sık sık kızdığım insanlığımın benzeri düşünceleri bulmak satırlarında, hala ölmediğimin kanıtı olarak sayıyorum. Şiirin düz yazıdan çok daha farklı olduğunu düşündüğümden şurası şöyle olsaydı diyemeyeceğim. Zira hangi duygunun o kelimede vuku bulduğunu ancak sen bilirsin. Okumaktan zevk aldım.

Sayfa: [1]