Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Shinigami

Sayfa: [1]
1
Düşler Limanı / Süs Hapishanesi
« : 26 Ağustos 2013, 00:02:58 »
Kuş besleyen insanların kuşları kafese hapsedip, onları kafeslerinde öterken izlemesine anlam veremiyorum. O orada keyfinden ötmüyor orada, kurtuluş çığlıkları atıyor belki çaresizce. Fakat kim işine nasıl geliyorsa öyle algılıyor genelde.

Her zaman dediğim gibi empati kurmak lazım. Büyük bir kuşun sizi bir kafese hapsettiğini ve sizin o halinizi zevkle izlediğini düşünün. Tamam, komik oluyor düşününce belki ama kimsenin demir parmaklıklar ardında birisinin kendisini süs misali izlemesinden hoşlanacağını düşünmüyorum. Arada evde dolaşıyor falan olsa bile, diğer kuşların özgürlüğünü tadamayacak, diğer kuşlar gibi gökyüzünde süzülemeyecek, hayvanın doğası mahvolacak. O yüzden eve tıkışmış kuşlar firar ettiği zaman seviniyorum. Özüne erişiyor kuş. Sahipleriyse üzülüyor. Üzülmelerini içten değil bencilce buluyorum. Kuşun özgürlüğü adına sevinmelerini beklemiyorum tabi, kendileri için hapseden onlar çünkü. Süs eşyası mı o yahu? Kuş muamelesi göremiyor, kuş bakışı bakamıyor etrafa o evde. Süs hapishanesi. Evet, böyle demek daha doğru galiba.

Her şey yerinde güzeldir, ait olduğu yerde…

Bir puzzle’ın parçalarını birleştirirken, nasıl başka bir puzzle’ın parçaları ile uyduramıyorsak, doğanın parçalarında da aynı şey geçerli.

2
Kurgu İskelesi / Sis Denizi
« : 19 Ocak 2010, 21:41:14 »

Sis Denizi


Saat akşam 7 sularındaydı, güneş henüz  yeni  vedalaşıyordu bugünle. Güneşin batışını izlediğimde, dünyanın aydınlanmasıyla açığa çıkan kötü olan her şeyin karanlığın örteceğini, onları kendi  saflığıyla saracağını biliyordum.

Gün geçtikte insanların güler yüzünün ardında sakladıkları gerçekler daha da netleşiyordu ve gerçekleri  örten bulanıklıklar gözümün önünden siliniyordu. İçimden diyorum da insanların gerçek yüzlerini görmeyip, onları ilk izlenimimle oldukları gibi bırakıp salmak, onların aklımda sadece zannettiğim insanlar olarak kalmalarını istiyorum. Fakat gece her zaman süremezdi, rüyalar mum gibi sönecekti bir sabah rüzgarıyla. Ardından o pamuksu sis bulutları dağılacak ve yine gündüz olduğunda kendisini gösterecekti yüzünü bana hayat. Yerkürenin inkar edilemez bir yasasıydı, karşı koyamazdım.

Gerçekler kaçınılmazdır fakat yüzleşmenin vakti gelmişti. Ve sonunda sabah 6’ya geliyordu. Şafak sökerken içime bir huzur dolmuştu, gecenin bana armağan etmiş olduğu rüyalar ve baki olmasa da görmek istemediklerimi örttüğü için. Gerekli enerjiyi toplamıştım. İnsanların yüzlerine baktığımda  onların ardında sakladıkları yapmacıklığı hissetmekten sıkıldım. Onlara olan duygularımı hep içimde hapsettim, artık içimdekilerin yansımalarını görmelilerdi.

Güneş , çoktan göğün zirve noktasına ulaşmıştı. Artık her şey en net şekilde görülebilir, kadim aydınlık kaynağının gücü gösteriyordu tüm gerçeklikleri. Benden sakladığınızı sandığınız düşüncesine en kuşkusuz şekilde inanmış olmanız gerçekten gülünmeyecek gibi değil, her şey ağzınızdaki baklayı yutmakla olacak iş değil arkadaşım. Benim hakkımda ne düşündüğünüzü mimikleriniz ele veriyor, açın gözlerinizi. Bana gülümseyip, sen benim en değer verdiklerimdensin canım deyişinizdeki yapmacıklığı anlamıyorum sanıyorsanız işte o zaman gerçekten kendinizi kandırmaktan öteye gidemeyen körleşmiş birinden başka kimse değilsiniz. Gidip bir sözlüğe bakın samimiyetin anlamına, gidin öğrenin ne demekmiş dürüstlük ve içtenlik. Yahut gidin öğrenin gerçekten arkadaşlık ne demekmiş. Ben yapmacık sözcüklerle ve içtenlikten uzak şatafatlı kelimelerle süslenmiş bir arkadaşlığı, arkadaşlıktan görmüyorum. Gidin kendiniz gibilerle takılın ve daha da önemlisi benden olabildiğinizce uzak durun!

Güneş artık öfke fırtınalarıyla karanlık gri bulutlara bürünmüştü. Fakat yine yumuşak bir havası vardı göğün.. Huzura ulaşmışlığın, hapsolmuş duyguları kuşlar gibi özgürlüğüne bırakmışlığın refahlığı yansıyordu adeta. Yağmur yağıyordu belki de, insanların gerçek yüzlerini gördüğü için gökyüzü içini döküyordu denize. Hırçınca vuruyordu dalgalarını kayalara, fakat öfkesi dinince yine muazzam manzarasına geri dönecekti biliyorum, beraberinde mutluluğun verdiği gökkuşaklarıyla donatacaktı belki de gökyüzünü...

***

Yazı yazmaya yeni yeni başlıyorum, diğer bir deyişle bu benim ilk yazım sayılır. Dolayısıyla iyi ya da kötü görüşlerinizi, eleştirilerinizi ve önerilerinizi açıkça dile getirirseniz çok sevinirim, düşüncelerinizin yeri çok önemli hatalarımı görüp kendimi daha da geliştirebilmem açısından. :)

Sayfa: [1]