Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Elizabeth~

Sayfa: [1]
1
Güncel / 46 yıl süren hamilelik
« : 06 Eylül 2008, 17:48:55 »
Tam 46 yıl önce hamile kaldı. O zaman doğum gerçekleşmedi. Ancak 75 yaşında doğurdu.

46 yıl önce doğurdu ama acıları yeniden başlayınca korkunç gerçekle karşılaştı. Kadının 46 yıl önce hamile kaldığı bebek içeride taş kesilmişti.

İnternet haberin haberine göre; 1955’te, Kazablanka’nın bir köyünde yaşayan Zehra Ebu Talip, ilk çocuğuna hamile kalır.

ZEHRA BEBEĞİ DOĞURMUYOR

Doğum sancıları tutan Zehra hastaneye kaldırıldı. Aradan 48 saat geçmiştir ama hala bebek doğmamıştır. Doktorlar "sezaryen şart" derler. Ancak Zehra korkmaktadır. Çünkü bir başka kadının sezaryenle doğum yaparken öldüğünü görmüştür. Doğum yapmadan hastaneden kaçar...

Zehra'nın doğum sancıları günlerce devam eder. Ama birkaç gün sonra  Birkaç gün sonra bebek hareket etmeyi keser ve acı diner.

HAMİLELİĞİNİ "UNUTUYOR"!

Fas geleneklerine göre, bebek anne karnında sırf annenin onurunu korumak için uyuyabilir. Zehra da bebeğinin uykuya daldığına inanır ve hamileliği aklından silip çıkarır. 3 çocuk evlat edinir, kendisine torunlar bahşedilir.

75 YIL SONRA YENİDEN SANCILANIYOR

Aradan çok uzun zaman geçer. Zehra 75 yaşına gelmiş ve acıları yeniden başlar.

Evlatlıklarından biri bu durumdan endişelenir ve annesini hemen bir uzmana, Rabat`a götürür. Dr Taibi Quazzani karın şişkinliğinin yumurtalıktan kaynaklanan bir tümörden dolayı olduğunu düşünerek, Zehra`ya ultrason çekimini uygun görür.

KARINDAKİ BEBEK TAMAMEN KİREÇLENMİŞ


Ultrason sonucunda kendisinin de açıklayamadığı bir kütle vardır. Zehra`yı bir radyograf uzmanına havale ederek onun da fikrini almak ister. İkinci bir uzman incelemesinden sonra karın bölgesindeki kireçlenmiş kütlenin 46 yıl önce Zehra`nin hamile kaldığı bebeği olduğu anlaşılır.

Yumurtalar anne karnında anormal bir yerde (ektopik) döllenmiştir. Büyüyen cenin karın bölgesindeki plasenta`ya hayati organlarıyla tutunmuş ve bu gelişimi devam ettirmiştir.

4 SAATLİK AMELİYATLA ALINIR

Doktorlar ceninin anne karnından alınmasının ne kadar güvenli olacağı konusunda büyük bir sıkıntı yaşarlar. Cenin yaklaşık 4kg ağırlığında ve 42cm boyundadır.

Operasyon sonrasında ise ceninin tamamen taşlaştığı görülür. En şaşırtıcı olan ise ceninin kendi hayati organlarını ve karın duvarını eritip diş bölgenin sert bir cisim halini almasını sağlamasıdır.

4 saatlik başarılı bir operasyon sonrasinda cenin anne karnından çıkartılır. Ektopik hamilelikte eğer ölü cenin anne vücudu tarafından yeniden absorbe edilmeyecek kadar büyükse, cenin annenin bağışıklık sisteminden tamamen farklı bir beden halini alır.

Anne vücudu ise böyle bir durumda muhtemel enfeksiyonlardan korunmak için, cenini dokular öldüğünde ve kuruduğunda kireçli bir kılıfla kaplar. Kireç tabakası oluştuğunda, cenin yavaş yavaş taşlaşmaya doğru giderek sonunda taş bebek halini alır.

(Milliyet'ten Alıntı.)

2

Hepiniz bu resmi mutlaka bir yerde görmüşsünüzdür,peki hikayesini biliyor musunuz?

Güney Vietnam uçakları yanlışlıkla napalm bombasını bir köyün ortasına düşürdü. Fotoğrafçı küçük kızın yanan kıyafetlerini "Çok sıcak" diye bağırarak üzerinden atmasını unutamadığını açıkladı.O fotoğraftaki kız,Kim Phuc.

Kim Phuc, 1963 yılında, Saygon'un kuzeyinde bir köyde doğan Vietnam vatandaşı. 1972'de dünyanın gözünü Vietnam Savaşı'na çeviren ünlü fotoğraftaki kızdır. Adı Vietnamca Altın Mutluluk anlamına gelir.

ABD savaş uçaklarının attığı napalm bombasıyla köyü bombalanana kadar savaşa rağmen mutlu bir çocukluğu olmuştur. Bombardıman sonrası kaçarken iki kardeşi yanarak ölmüş, hayatta kalmayı başaran Kim, savaşın sembolü olmuştur.


Hayatı

Kim, köyü bombalandıktan sonra 14 ay hastanede kaldı. Vücudunun yarısından fazlasında üçüncü derecede yanık vardı ve doktorlar yaşayacağını sanmıyordu. Dayanılmaz acılar çekiyordu, çenesi ile göğsü birbirine kaynamıştı ve sol eli kemiğe kadar yanmıştı. Annesi başucundaydı, San Francisco'dan Dr. Mark Gorney küçük kızı kurtarmaya çalışıyordu. Doktor olmaya karar veren Kim iki yıl sonra köyüne döndü.

1982 yılında tıp eğitimi görürken, 'fotoğraftaki kızı' bulmak isteyen Hollandalı bir gazetecinin isteği üzerine Vietnam yetkilileri Kim'i buldu. Gazetecilerin ilgi odağı oldu, kısa zamanda bundan bunaldı. Vietnam hükümetinin isteğiyle tıp öğrenimini yarıda bıraktı. 'Savaşın simgesi' olarak hükümetin daha fazla işine yarayacaktı. Nihayet 1986'da, Vietnam yetkililerin gözetimi altında, Küba'da eğitimini sürdürmesine izin verildi. Ancak sağlık sorunları nedeniyle eğitimini tamamlayamadı. Küba'da tanıştığı Bui Huy Toan ile 1992'de evlendi.

2003 yılında Newfoundland, Gander'de, havaalanında yakıt almakta olan Moskova-Küba seferini yapan uçaktan inerek kocasıyla birlikte Kanada'ya sığınmak istediğini söyledi.

Kanada'da yaşayan Kim, özellikle savaş kurbanlarına hoşgörü, barış mesajları iletme misyonu üstlenmiştir. 1994'ten bu yana UNESCO iyi niyet elçisidir.

1977'de Chicago'da, daha sonra Kanada'da kurulan Kim Vakfı, çocuk savaş kurbanlarını iyileştirmek için hizmet vermektedir.


'Vietnam - A.B.D savaşındaki Çıplak Kız' ve fotoğrafçısı

Bombardıman sonrası sağ kalan çocuklar, elbiseleri, saçları, vücutları yanık içinde çığlıklar atarak kaçışırken, foto-muhabiri Nick Ut kendisine Pulitzer Ödülünü getirecek olan kareyi çekti.

Vietnam'da üç defa yaralanan fotoğrafçı Ut, daha sonra Tokyo, Güney Kore ve Hanoi'de Associated Press (AP) için çalışmaya devam etmiştir. Halen AP'nin Los Angeles bürosunda çalışmaktadır ve Kanada'da yaşayan Kim ile bağlantısını hiç kesmemiştir.


        Kim çok kötü görünüyordu, öleceğini düşündüm.
        O gün, pek çok fotoğraf çekmiştim ve kasabadan ayrılmak üzereydim. Tam o sırada iki uçak gördüm. Her iki uçak da dörder tane napalm bombası attı. Beş dakika sonra yardım çığlıkları atan insanlar koşmaya, kaçmaya başladılar. Kim beni gördüğü anda, Vietnamca, Bana su verin, yanıyorum, kavruluyorum. diye bağırmaya başladı.
        Ona biraz su verdim ve yardım edeceğimi söyledim. Arabama alıp yaklaşık 15 kilometre ötedeki hastaneye götürdüm. Hastane ölen ya da ölmek üzere olan Vietnamlılarla, askerlerle doluydu. Kimse çocuklarla ilgilenmiyordu.
        Gazeteci olduğumu söyledim. Kim'in ölmesini istemediğimi haykırdım. Yardım ettiler.



Veteran's Day (Gaziler Günü)

Kim Phuc, 11 Kasım 1996'da Washington DC'de Vietnam savaşından kurtulan askerlerle birlikte anma törenine katılmış ve orada bir konuşma yapmıştır:

        Bugün burada sizlerle olmaktan çok mutluyum. Bana bu özel günde sizinle birlikte olma ve konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

        Bildiğiniz gibi ben Napalm Ateşi'nden kaçan küçük kızım. Şimdi savaştan konuşacak değilim çünkü tarihi değiştiremem. Sizden sadece savaşın trajedisini hatırlamanızı ve bu sayede dünya üzerindeki kavgaları ve insanların birbirini öldürmelerini durdurmak için bir şeyler yapmanızı istiyorum.
        Maddi ve manevi olarak birçok acı yaşadim. Bazı zamanlar yaşayamayacağımı düşündüm fakat Tanrı beni kurtardı, bana inanma gücü ve umut verdi. Eğer bombaları atan pilotla yüz yüze konuşabilseydim, ona geçmişi değiştiremeyeceğimizi, fakat barışı yaymak için şimdi ve ileride iyi şeyler yapmamız gerektiğini söylerdim.
        Yanıklarım yüzünden ne evlenebileceğimi ne de çocuk sahibi olabileceğimi düşünüyordum ama şimdi harika bir eşim, çok tatlı bir oğlum ve mutlu bir ailem var.
        Sevgili arkadaşlar, inanıyorum ki birgün insanlar gerçek barış içinde yaşayacaklar, kavgalar ve düşmanlıklar olmayacak. Bütün milletlere barış ve mutluluk sağlamak için hep birlikte çalişmalıyız.
        Bu önemli günün bir parçası olmamı sağladığınız için sizlere çok teşekkürler.


Kim konuşmasını yaptıktan sonra salondan sessizce ayrılıyordu ki, eline bir kağıt sıkıştırıp göndereni işaret ettiler. Dönüp adama baktı. Adam orada öylece durmuş, eli ayağı titreyerek Kim'e bakıyordu. Elindeki notu okudu:

        - Kim, o adam benim!

8 Haziran 1972 günü Vietnam'daki o mabede napalm atan uçağın pilotuydu John Plummer. Savaştan sonra yıllarca kendine gelememiş, ne yapacağını bilememiş, din adamı olmuş, 'o küçük kızın' resmini gazeteden kesip her an cüzdanında taşımıştı.

Kim bir an adama baktı, sonra kollarını açarak ona doğru koştu.


3
Güncel / Öss Sonuçları
« : 15 Ağustos 2008, 10:16:13 »
Evet sevgili hc'ciler,saat 9.30'da Öss'ye giren ve tercih yapan öğrencilerin hangi okullara kabul edildikleri açıklandı. Evet,sınava girenlerden sonuçları bekliyoruz ;) Umarım herkes istediği yeri tutturmuştur ;)

4
Sinema / Pathology ~ Kadavra
« : 10 Ağustos 2008, 01:50:25 »

Yapım :2008, ABD

Tür :Gerilim / Korku / Suç

Yönetmen :Marc Schoelermann

Senaryo :Brian Taylor, Mark Neveldine

Oyuncular :Milo Ventimiglia, Larry Drake, John De Lancie, Alyssa Milano, Med Abrous, Lauren Lee Smith, Dan Callahan, Michael Weston, Johnny Whitworth, Mei Melançon, Buddy Lewis, Alan Blumenfeld, Gary Buckner, Jeb Burris

Yapımcı :Brian Taylor, Mark Neveldine, Tom Rosenberg, Gary Gilbert, Gary Lucchesi, Skip Williamson

Görüntü Yönetmeni :Ekkehart Pollack

Müzik :Robb Williamson, Johannes Kobilke

Harvard’dan tıp diplomalı Ted Gray, üç aylık adli tıp stajı için çok iyi bir patoloji uzmanı olan Jake Gallo ile tanışır. Her ikisi de kendilerinin en anlaşılmaz ölüm sebeplerini ortaya çıkarmada eşsiz olduklarına inanmaktadır. Jake, Ted’i hangisinin daha mükemmel bir cinayet işleyeceğine dair ölümcül bir oyuna davet eder. İki parlak doktor, kimin en iyi olduğunu göstermek için son bir yarışa girecektir


5
Genel Kültür / Renkler Ve Kullanım Alanları
« : 23 Haziran 2008, 16:33:45 »
Umarım konuyu doğru yerde açmışımdır , renklerin nerelerde kullanıldığı ve anlamları ilgimi çekti,paylaşmak istedim bende ;)

RenKLer Ve KuLLanım Alanları
Renkler hayatımızın parçası. Peki renklerin hayatımızı nasıl etkilediğini biliyor musunuz? Renk seçiminin kimi zaman karakterimizi yansıttığından ya da seçtiğimiz rengin bize olumlu ve olumsuz etkileri olduğundan haberiniz var mı?

KIRMIZI : Bu renk canlılık ve dinamizmle ilgili bir renktir. Mutluluğu temsil eder. Kırmızı renk, fiziksel olarak; ataklığı, canlılığı ve duygusal bağlamda; bir işi sonuna kadar götüren azmi ve kararlılığı gösterir.

İştah açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının çoğu logosunda kırmızıyı kullanır. Kırmızı tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Yanlış bir inanış vardır; boğaların kırmızıya saldırdığı sanılır. Oysa boğalar renk körüdür. Kırmızıya değil, kendilerine sallanan koyu renkli beze saldırır.

YEŞİL : Duygusal olarak bizi en çok etkileyen bir organımız olan kalp organının , bu rengin yaydığı enerji alanında olduğu düşünülür. Doğanın ve baharın rengidir. Güven veren renktir. O yüzden bankaların logolarında hakim renktir. Yeşil yaratıcılığı körükler. Bu yüzden büyük lokanta mutfaklarında yeşil tercih edilir. Hastanelerde de yeşil rahatlatıcı özelliği nedeniyle kullanılır. Yeşil alanda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır.

SİYAH :
Duygusallığı ve hüznü simgeler. Gücü ve tutkuyu temsil eder. Bizde ve batıda siyah matemi temsil ederken, Japonya'da siyah mutluluktur. Siyah fonda kullanılırsa karamsarlığı çağrıştırır. Einstein konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan odaları tercih ederdi.

MAVİ : Vücudumuzda boğaz bölgesini yansıtan bir renktir. Mavi renk gökyüzünün ve geniş ufukların, denizin simgesidir. Sınırsızlığı ve uzak bakışlılığı simgeler. Huzuru temsil eder ve sakinleştirir. Araplar mavinin kan akışını yavaşlattığına inanır, nazar boncuğu o yüzden mavidir. Batıda intiharları azaltmak için köprü ayaklarını maviye boyarlar. Duvarları mavi olan okullarda çocukların daha az yaramazlık yaptığı saptanmıştır.

LACİVERT :
Kozmik renk olarak kabul edilir; sonsuzluğu, otoriteyi, verimliliği simgeler. O yüzden dünyadaki firmaların yarıdan fazlası logolarında laciverdi kullanır.Hilton logosunu laciverte çevirirken insanların kafasında büyük kuruluş imaji yaratmak istedi. Lacivert giyen kişiler kendilerini çok daha karizmatik ve inandırıcı hissederler. İnsanların üzerinde başarılı ve güçlü imajı bırakır.

MOR : Eskiden beri ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Tarih , yüksek sınıfların, saray mensuplarının daima morla bezendiklerini kaydeder. Nevrotik duyguları açığa çıkardığından, insanların bilinçaltını korkuttuğu saptanmıştır. İntihar edenlerin beğendiği renktir.


PEMBE : Uyum ,neşe , şirinliğin ve sevginin simgesi. Rahat hissettiren ve dinlendiren bir renktir. Bu yüzden bazı büyük mağazalar tezgahtarlarına pembe üniforma giydirir ki, müşteriler kendilerini rahat hissetsin diye. Pembe aynı zamanda çocuk rengidir.

SARI : Sarı zeka , incelik ve pratiklikle ilgilidir. Toplumsal yaşamı ve birlikte çalışmayı yansıtan bir anlamı vardır. Geçiciliğin ve dikkat çekiciliğin sembolüdür.O yüzden dünyada taksiler sarıdır, geçici oldugu bilinsin ve dikkat ceksin diye. Araba kiralama sirketleri de sarıyı kullanır, cünkü musterilerine aldıgınız sey geciçidir lutfen geri getirin demek isterler. Sarı rengi bu özelliginden dolayi bankalar kullanmak istemez, cunku paranin gecici degil kalıcı olmasını isterler.Post-itlerinde sarı oluşu dikkat çekici. Sarı ayrıca hüzün ve özlemin rengidir. Sonbaharın tüm hüzünlü güzelliğinde onun her rengini izlemek mümkündür.


BEYAZ: Temizliği ve saflığı temsil eder. İstikrarı, devamlılığı simgeler. Politikacılar beyazı pek severler, çünkü temiz, dürüst izlenimi vermek isterler...

KAHVERENGİ :
Gerçekçiliğin, plan ve sistemin rengidir. Kansas Ünv.’de bir sergide, duvarların rengi değiştirilebilir hale getirilmiş. Fonda beyaz kullanıldığında insanlar sergide yavaş hareket etmiş. Fon kahverengiye döndüğünde ise insanlar müzede daha çok yeri daha az zamanda gezmişler. Kahverengi insanı hızlandırır. Bu yüzden fastfoodlar iç mekanda kahverengi kullanır. Kahverengi toprak rengidir. Kıyafetlerde pek tercih edilmez, çünkü kahverengi giyen insanlar kalabalıkta dikkat çekmezler.


6
Güncel / Londra LOST zirvesi
« : 22 Haziran 2008, 13:46:09 »
Londra LOST zirvesi

Kaynak:MELİS ALPHAN,Milliyet

“Lost” dizisinin oyuncularından Jorge Garcia (Hurley), Naveen Andrews (Sayid) ve Terry O’Quinn (John Locke) ile adayı da konuştuk Fatih Terim’i de

Londra’da Dover Street’teki butik otel Browns’dayım. Digiturk kanallarından Dizimax’te yayımlanan, en popüler dizilerden “Lost“un oyuncularıyla röportaj yapmak için dünyanın dört bir yanından gelen gazetecilerleyim.
Elime tutuşturulan krokiyle koridorlarda geziniyorum. Her oda bir yıldıza ayrılmış.
Önce dizide Iraklı eski bir işkenceci olan Sayid‘i canlandıran Naveen Andrews gelip oturuyor karşıma. Diğer oyuncular günlük kıyafetlerleyken Naveen çizgili takım elbise ve beyaz gömlek giymiş. Saçlarını atkuyruğu yapmış. Havalarda biraz, hafif ukala, az biraz da alaycı. “Biri rol icabı ölüp diziden ayrıldığında ne hissediyorsunuz?” diye soruyorum, “Zor oluyor. Çünkü insanlarla ilişki kuruyorsunuz ve bu birden kesiliyor” diyor. “Veda partisi oluyor mu?” diyorum, adam bir garipsiyor, dakikalarca gülüyor, “Veda partisi mi? Bu gidişlerini kutlamak gibi olur; uygunsuz” diyor. Bir sonraki soruma cevap verirken aklına yine bu geliyor ve arada “Veda partisi mi?” demekten ve kahkaha atmaktan kendini alıkoyamıyor. Hıristiyanların cenazelerinin bile kutlama havasında geçtiği düşünülürse (ki bence harika) çok mu garip “Lost”tan ayrılan birine veda partisi yapma düşüncesi?
“Lost”tan ayrılmak ölümden beter galiba...
Terry O’Quinn, dizideki adıyla John Locke‘ın olduğu odaya giriyorum. Locke dizideki favori karakterlerimden. Jack ile birlikte lider konumda olan Locke adanın sihirli güçleri olduğuna inanıyor. Konuştukça O’Quinn ve Locke aynı kişilermiş gibi geliyor. “Ortak yanlarınız var mı?” diye sorunca bir dolu şey sayıyor, benziyorlar hakikaten. Türkiye’yle ilgili pek bir şey bilmiyor ama Josh Holloway (Sawyer) ona “Mutlaka gitmelisin!” demiş. “Türkiye’de Josh Holloway’e kadınların ilgisini görmeliydiniz” diyorum, “Josh için bu genelde her yerde öyle” diyor.
Son olarak lanetli sayıların sahibi Hurley‘yi canlandıran Jorge Garcia‘yla konuşuyoruz. Dedesi vefat etmiş, Garcia hem durgun hem hüzünlü. Ama Hurley gibi o da karanlıktayken de hayata komik yanından bakabilen biri. Hayattan çok şey istemiyor, Hawaii’de bir ev ve piramitleri görmek...



“Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçında teknik direktörünüz çok komikti”


Naveen Andrews (Sayid)

“Lost” size ne kazandırdı, sizden ne götürdü?
Hepimiz daha çok tanındık. Olumsuz yanı ise özel hayatımızın elimizden alınması oldu.

Sayid olmasaydı hangi karakteri canlandırmak isterdiniz?
Favorim kesinlikle birinci sezondaki John Locke.

Sayid en sonunda öldürülmeyecek olan bir kadınla beraber olabilecek mi?
Umarım. Sayid gerçekten “İngiliz Hasta”daki Juliette Binoche gibi...

Sayid’i nasıl görmek isterdiniz?
Biraz deli olsa güzel olurdu. Elbise giyse mesela! Ama Sayid bunun için fazla disiplinli bir adam.

Kiminle iyi arkadaş oldunuz?
Maggie Grace ama sonra onu öldürdüm. (Shannon'u Sayid öldürmedi ki ???)

People dergisi tarafından dünyanın en güzel erkeklerinden biri seçildiniz. Bu sizi nasıl hissettiriyor?
Gururumu okşuyor ama insanın kendi hakkındaki fikirlerini değiştirmiyor böyle şeyler. Yine aynaya bakıp bunalıma giriyorsunuz.

Hawaii’yi seviyor musunuz?

Adada 40 hektar arazi aldım, seviyorum ama bu emeklilik planım.

Ne zaman emekli olmayı düşünüyorsunuz?
Bir an önce. Kim çalışmak ister ki? Gerçekten?

Nerede kaybolmak isterdiniz?

İtalya. Roma’da kaybolmak pek kolay olmazdı ama...

Türkiye’ye gelmek istediğinizi duymuştum.
Dün gece harikaydınız! Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçını izledin mi?

Maalesef hayır.

Muhteşem bir maçtı. Teknik direktörü (Fatih Terim) görmen lazımdı. Çok komikti. Skor 2-1 iken(??) teknik direktörünüz kendini dövüyordu. O maçın tekrarını yakalayıp izlemelisin. İlk fırsatta İstanbul’a gelmek istiyorum. Bu şehir hakkında çok şey okudum.

“Sokakta tanımadığım insanların bana sarılmasından rahatsız oluyorum”


Jorge Garcia (Hurley)
Los Angeles’tan sonra Hawaii’de yaşamak nasıl? Dizi bittiğinde buradan taşınacak mısınız?
Bahçemde bir mango ağacı var. Dünyanın en güzel plajlarından birine yürüme mesafesindeyim. Kariyerim yeni başladı sayılır; o yüzden dizi bitince Los Angeles’a dönmeliyim galiba.

Dizinin sona yaklaşması sizi nasıl hissettiriyor?
Sürseydi beni bozmazdı.

Hurley sizin için yazılmış.
Yapımcı JJ Abrams, “Curb Your Enthusiasm”i izliyormuş ve “Bu adamı almalıyız” demiş. “Hangi rol için?” demişler. O da “Bilmem ama almalıyız” demiş.

Dizinin sonuna dair teorileriniz var mı?
Dördüncü sezon adadan ayrılma üzerine kurulu olduğu için bir sonraki sezon adaya geri dönüş hikayemiz olabilir. Bence adanın hakimiyetini isteyen Charles Witmore ile Benjamin arasında bir savaş çıkacak.
Hurley gibi size de piyangodan para çıksa ne yaparsınız?
Hawaii’de bir ev alırım. Sonra gidip piramitleri görürüm.

Bunları şimdi de yapabilirsiniz.
Doğru ama para çıkarsa da bunları yaparım.

Hayranların ilgisi hoşunuza gidiyor mu?
Bana sarılmak isteyen, tanımadığım birçok insan oluyor. Bu beni biraz rahatsız ediyor ama o kadar çok başıma geldi ki alıştım. Neyse ki uzun süre sarılı kalınmıyor.

Sapık hayranlar oluyor mu?
Hawaii’de evime gelen biri oldu. Halbuki evim benim sığınağım. Olayın olduğu hafta sinirlerim bozuktu. Ağaçtan bir mangonun düşmesiyle zıplayıp “Orada kim var?” diye bağırıyordum.

Çok hayran mektubu alıyor musunuz?
Fena değil. Bizzat yanıtlamaya çalışıyorum. Atlası önüme koyup mektupların gönderildiği yerleri işaretliyorum. Bazı yerlere bakıp “Ooo, bu bölgede sokakta yürüyemem” diyorum. Bazen öyle yerlerden mektup geliyor ki mektubun bana ulaşmış olmasına şaşırıyorum.

Neresi mesela?
Özbekistan! Bazı insanlar hayvanlarının resmini gönderiyor. Biri köpekleriyle beraber çekildikleri, diğeri sadece köpeklerinin resmi oluyor mesela.

Bunları saklıyor musunuz?
Kız kardeşim albüm yapmaya bayılır. Onları kurdelelerle falan süslüyor.

“Issız bir adaya gitarımı, karımı, Josh Holloway ve Bush’u götürürdüm”

Terry O’Quinn (Johnn Locke)
John Locke’la ortak yanlarınız olduğunu düşünüyor musunuz?
Elbette, bence sizin de vardır. “Ben bu işi yapabilir miyim?” kaygısı bende de var. Ben de Locke gibi sabırsızım. Sihre, maneviyata inanırım. Ben de onun gibi “Kanıtım olursa inanırım” diyenlerdenim. Locke inançlı, daha doğrusu inanmayı deli gibi isteyen bir adam.

Locke’ın aksiyon sahneleri için özel eğitim aldınız mı?
Hayır. Bana bir bıçak verdiler ve boş zamanlarımda bıçağı ağaçlara fırlatarak çalıştım. Donut yemekten veya sigara içmekten iyidir. Şimdi bu işte bayağı iyiyim. Birkaç kere bir yerlerimi kesip hastanelik oldum.

Hawaii’de lüks bir hayat sürerken bir adada hayatta kalmaya çalışan birini canlandırmak zor olmuyor mu?
Çalışmadığım zamanlarda John Locke gibi tepelere tırmanıyorum, sahilde yürüyorum. Güneş yakıyor, okyanusla çevreliyim. Yer aynı. Oyuncunun işi bu zaten. Sabah çekim alanına gidiyorum, suratıma o gün çekilecek sahneye göre kan veya toprak sürülüyor, karakterin ruh haline bürünüp işe başlıyorum. Ayrıca elimde her şeyi çok kolaylaştıran bir senaryo oluyor.

Beşinci sezonun çekimlerine başlıyorsunuz. Senaryoda ne görmek istersiniz?
Kendimi! Bol miktarda John Locke görmek isterim.

Issız bir adaya düşseniz yanınızda ne götürürsünüz?
Gitarımı, karımı, Josh Holloway ve George W. Bush’u. Josh’ı getiririm çünkü karım ona bayılıyor; böylece kendi başıma da kalabilirim.

George Bush niye?
Sinirlenince dövecek biri olsun diye.

“Lost”tan sonra sizi ne bekliyor?
Kardeşimle İrlanda’da geçen bir film çekeceğiz. Adı “Land of Youth”, annesini arayan bir adamın bu ülkeye gidişini anlatıyor. Affetmekle ilgili bir film.

Kimleri oynatmayı düşünüyorsunuz?
Emma Thompson ve Martin Sheen. Filmden umutluyum.

2 tane de resim; ;)



Kaynak:MİLLİYET

7
Güncel / Türkiye-Hırvatistan Maçı
« : 21 Haziran 2008, 15:57:06 »
Dün bildiğiniz gibi Türkiye-Hırvatistan maçı vardı.Son saniyelerde Semih'in attığı golle maç döndü ;D ve Türkiye yarı finale yükselerek Almanya'nın rakibi oldu ;) Neyse çok konuşmadan,maçtan muhteşem kareler;

http://www.milliyet.com.tr/content/galeri/yeni/goster.asp?prm=0,3789026&id=1&galeriid=3873#galeriStart

8
Televizyon / Favori Televizyon Babaları
« : 16 Haziran 2008, 01:03:58 »
Tvguide'da babalar günü için TV'nin en iyi babaları seçilmiş. (For Father's Day, we remember these amazing TV dads)
10 adet TV babasının yer aldığı liste şöyle;

10) Homer Simpson, The Simpsons

O,19 sezondur televizyonda bizi biraya verdiği değerin soytarılığıyla ,komik maceralarıyla ve donutlara olan düşkünlüğüyle eğlendiriyor.Eğer başkası yoksa,yaşları asla büyümeyen 3 çocuğuna yaptığı ebeveynlikle taktir bile toplayabilir.

9) Andy Taylor, The Andy Griffith Show


Eğer kasabayı güvende tutmakla görevlendirilmiş bir görevliyseniz,evinizdeki sorumlulukları kolaylıkla es geçebilirdiniz.Ama Andy her zaman en önemli vazifelerinden birinin Opie'nin babası olmanın olduğunun farkındaydı.

8) Tony Soprano, The Sopranos

Tony'nin sorumlu olduğu iki ailesi var,biri evdeki Carmela,Anthony ve Meadow,diğer ailesi Paulie,Silvo ve Bobby.Bir baba koruyucu değil de nedir?

7) Al Bundy, Married with Children

Kaba müşterilerle (ve kokan ayaklarıyla) ayakkabı dükkanında geçen uzun saatler,parayı eve karısı Peggy ve çocukları Kelly ve Bud'a getirme ve ardından parayı alıp kaçma!

6) Sandy Cohen, The O.C.

Ne kadar kötü batırdığına bakmadan seni seven bir babaya sahip olmaktan daha iyi ne olabilir ki?Ne kadar kötü batırdığına bakmadan seni mahkemede temsil eden avukat bir baba!

5) Mike Brady, The Brady Bunch

Greg,Peter, Marcia, Jan, Bobby and Cindy'nin arasında, Mike Brady bir babanın olabileceği kadar özgürdü.Ama o buna kolaylıkla uyum sağladı.Tabiki bu ailenin tatilleri tam bir karmaşa!

4) Dan Conner, Roseanne

Dan belki sert biri olabilirdi,mavi tasmalı işçi ama derinlerde o tam olarak gürültülü patırtılı ailesine sadık bir oyuncak ayı.

3) Jim Anderson, Father Knows Best


Herhalde ekrana yansıyan en mükemmel baba figürü,Jim Anderson 

2. Danny Tanner, Full House


1) Cliff Huxtable, The Cosby Show

Bebek doğurtmakla meşkul olmadığında Doktor Cliff her zaman çocukları için zaman yaratırdı.Fikirleri sayesinde ,insanoğlunu anlama yetisini kullanarak hayatın harika sırlarını açıklardı ve onları problemlerinde yardım ederdi.

Çeviriyi elimden geldiğince kendim yaptım,hatalarımı görüpte üzerime gelmeyin rica ederim. ;D :D Buyrun,yorumlar sizin ;)

9
Müzik / Çakırkeyf
« : 14 Haziran 2008, 19:16:57 »
Çakırkeyf,Çok Güzel Hareketler Bunlar'da yer alan Oğuzhan Koç ve Eser Yenenler'in de içinde bulundukları bir gruptur.
Sitelerinden alınan bilgiler ;);


müzik demek, eğlenmek demek,tüm streslerinden arınmak,ne kendini kaybetmek ne de kendinde olmak...müzik demek çakırkeyf olmak ,çakırkeyfle olmak tüm egolardan arınıp kendini sadece müziğin ritmine kaptırmak...**ÇAKIRKEYF**


ÇAKIRKEYF 5 sene önce lise arkadaşlarının biraraya gelmesiyle temmelerini bursa da atmıştır.Dejavu ve coverma adlarıyla bursa uludağ ünv şenlikleri, bursa kız lisesi şenlikleri, bursa gazi andolu lisesi şenlıkleri ,erdek zilli bar programı ,marmara üniversitesi şenlikleri, bilgi üniversitesi şenliklerinde sahne almıştır.Bizleri dinlemeye gelen insanların harika tepkileri bu işte amatörlükten bi adım daha ileri gitme konusunda bizleri heveslendirdi ve 2004 ten itibaren istanbul'da çakırkeyf adıyla çeşitli mekanlarda VE şenliklerde sahne almaya başladık.sitemizden de duyuracağımız sahne aldığımız yerlerde görüşmek eğlenmek ve hepbirlikte çakirkeyf olma dileklerimizle ...


Grup eLemanları;


OĞUZHAN KOÇ (Ritm Gitar, back vokal)

Kendini bildi bileli müzikle ilgilenmektedir.. 6 yıl kadar türk sanat müziği eğitimi almıştır.. sölediği şarkılara kendi nağmelerini katarak sizi sizden alabilir...
Çakırkeyf grubundan ayrı olarak kendi solo albüm çalışmalarına başlamıştır.. daha şimdiden gül ki adlı şarkısı internet sitelerinden birçok insana ulaşmış durumdadır...çıkaracağı albümüyle de tüm Türkiye'nin onu ve şarkılarını çok seveceğinden grup arkadaşlarının hiç şüphesi yoktur (seviyoruz tabi ;D)...Tabi biraz endişe vardır ama kesinlikle bir şüphe değildir bu...korku mu? asla!...belki de kocaman bir kuşku...
istanbul üniversitesi antropoloji bölümü öğrencisidir
Şarkılarından birkaçını dinleyebileceğiniz bir link vermekte boynumuzun borcudur...
www.myspace.com/oguzhankoc



ESER YENENLER (Vokal)

Grubun vokali,6 senedir müzikle uğraşıyor..
Bkm atölye oyuncusu ve marmara üniversitesi işletme bölümü öğrencisi..Asıl mesleği oyunculuk olan Eser, televizyonda aliye(özgür) fırtına(erhan) dizilerinde rol aldıktan sonra son olarak bkm oyuncularına katılıp Bir demet tiyatroda da yer almıştır..Kısıtlı müzik bilgisine karşın sahne sempatisiyle ve müziğe karşı olan tutkunluğu ile konserlerde bir adım öne çıkar...bir de dizilerde oynadığı için ,zaten bir ilgi çekiyordur... yazıktır diğer grup elamanlarına..Ayıp ediyor aslında Eser bu işten ekmek yiyebilecek nice müzik sevdalılarının önünü kesmektedir...Bir an evvel bunun farkına varmasını ve grubu terkedip Oğuzhan koç'un önünü açmasını Allah'tan niyaz ederiz...  ;D




SONER ONUR GÜRSOY (Solo gitar)

7 yıldır elektro gitar calıyor hobileri arasında amerikaya gitmek amerikada gezmek türkiyeye döndüğü zaman buraya ayak uyduramamk vardır aynı zamanda istanbul ünv. işletme bölümü öğrencisi...


BARIŞ BAYRAKÇI (Davul)

6 yıldır çeşitli orkestralarda keman çalıyor 4 yıla yakın zmandır da davul çalıyor sahneye çok yakışıyor bırakın grubu onu çalarken izlemek ayrı bir zevk...

ÖZDEN GÜMÜŞ (Bas gitar)

4 yıldır bas gitar çalıyor mütavazılığıyla göz kamaştırıyor eğer bir parçayı tam bilmiyorum diyosa o parçayı ondan mutlaka dinlemelisiniz....
Mimar Sinan Ünv. Mimarlık Bölümü Öğrencisi



Sahnede: Çakırkeyf
Zaman: Her çarşamba 22:30 - 02:00
Mekan: Fado Irish Bar - Taksim - İstanbul






Bursa Gazi Anadolu Lisesi'nde;







 REPERTUARLARI
   

Şarkı İsmi
masal-bu akşam-köprüaltı-oje-hayatı yaşa/DUMAN
ele güne karşı-ah bu ben-güllerin içinden/MFÖ
bir derdim var-cambaz-güneye giderken/MOR VE ÖTESİ
hele bi gel-dön bak dünyaya/PİNHANİ
ikimizin hikayesi-hasret/DİRECT
kime ne-sakla beni-beyoğlu-ah yaşamakvar ya/ATHENA
zor-efkarlı/NEV
aklım karıştı/KENAN DOĞULU
çok mu zor/RASHİT
yalan-istersin-yosma-gelme/KURBAN
perhaps-never there/CAKE
fortune faded-californicatiıon-dani calf./R.H.C.P
baby can i hold you tonight/TRACY CHAPMAN
stranger by the day/SHADES APARTS
the bitter end/PLACEBO
serenade/STEVE MİLLER
friday im in love-lovesong/THE CURE
what i'm/MODJO
sevdan olmasa-ağlama değmez-joker/COVER
dudaklar konuşsun/ÇAKIRKEYF
gül ki/ çakırkeyf/oğuzhan koç
aşk gelmeli/çakırkeyf/oğuzhan koç

Benden bu kadar,sizinde fikirlerinizi alalım ;)

Sayfa: [1]