Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - LordKunduz

Sayfa: [1] 2
1
Kurgu İskelesi / Ormancının Laneti ( İlk üç bölüm )
« : 11 Temmuz 2012, 09:28:00 »
ORMANCININ LANETİ
I
Uç Dünya Kütüphanesinde

 Sessiz bir  sonbahar gecesinde balta sesleri ormanın sessizliğini bozmuştu. Oduncu her zamanki gibi geceyarısı odun kesiyordu. Ormanda yaşayan yerliler bu oduncunun neden her geceyarısı odun kestiğine amlam vermiyorlardı. Ayrıca oduncuyu hiç gören olmamıştı. Onların köylerinde bir dükkanda oturup gün boyu odun satan bir oduncu kuşaklardır olmamıştı. Rivayete göre bu ormanın oduncusu yıllar önce kaybolmuştu ve kaybolduğu günden beri her gece odun kesiyordu.  Bir gün oduncunun gizemini çözmek isteyen bir grup maceraperest (Tenac grubu olarak anılırlar) , balta seslerini takip edip ormanın derinliklerine doğru daldılar. Uzun ve karanlık bir yolculuğun ardından şafak vaktine doğru oduncuyu buldular. Oduncunun sırtında o geceki topladığı odunlar ve elinde ise üzerinde garip semboller bulunan bir balta bulunuyordu. Oduncu yer altına doğru açılan bir tünelin başında orman bekçisiyle konuştu, daha sonra bekçinin sihirli sözcükleri söylemesiyle tünel açıldı ve bekçiyle oduncu içeri girdiler. Tenac içerde ne olduğunu bilmeliydi. Beş dakika geçtikten sonra Tenac sihirli sözcükleri fısıldayarak içeri daldı. İçerde gördükleri manzara gerçekten tüyler ürperticiydi. İçerde yüzlerce oduncu içinde lavların ve yüzlerce ağacın birleşiminden oluşan devasa bir canavarın bulunduğu bir çukura topladıkları odunları atıyorlar, her odun atışlarında ise canavar güçleniyır ve canlanıyordu. Tüm grup kaçacekken bekçi karşılarına çıktı.
 ‘Mekanıma hoş geldiniz sizi meraklılar!’
Grup korku içinde şunları söyleyebildi;
‘Siz burda ne yapıyorsunuz?’
Ormancı anlatmaya başlar;
‘Bu oduncular lanetime mahsur kaldılar ne yazık. Yüzlerce yıldır bu kasabanın oduncuları (ve sizin gibi bazı meraklılar) benim lanetime kapılıyorlar ve bu çukura her gece odun taşıyorlar. Yakın zamanda canavarım yeterince güçlenecek ve benim emrimde sizin acınası kasabanızı, iç dünyayı ve ardından tüm dünyaları yerlebir edicek. Çok yakında tüm insanlık tıpkı bu oduncular gibi benim kölem haline gelicek. İşte bu Ormancının Laneti! ‘
Tenac bu sözlerin ardından korkudan tir tir titrer ve kaderinden kaçmaya çalışır. Ormancı bağırır;
‘Benden asla kaçamazsınız! Burdan kimse lanetime kapılmadan çıkamaz!’
   Ormancının bu sözlerinden sonra Tenac gurubunu ne gören oldu ne duyan. Ormanın derinliklerinden gelen balta sesleri ise her gece devam etti…

         Bu metin uç dünya küttüphanesinde bulunan ‘İç Dünya Günlükleri’ isimli bir eserden alınmıştır. Uç Dünya kütüphanesi  şüphesiz ki evrenin en büyük kütüphanesidir. Bu kütüphanede tüm dünyaların ‘Uç, orta, iç ve bazı ara dünyalar’ eserleri bulunuyordu. Bunda seyyehların payı çok büyüktü.
 Metnin yazarı rivayete göre tüm İç Dünya’yı dolaşmış ve yaşadığı önemli olayları günlüğüne kaydetmiş bir seyyahtır. Bu seyyah İç Dünya’ yı dolaşırken yolu Ormancının Kasabası’na düşer ve canavarın yaşadığı tüneli keşfeder. Seyyah tünelden içeri girer ve günlerce lanetlenmiş bir oduncu kılığında tünelde kalmayı başarır. Ormancının Laneti ve Tenac hakkında yeterince bilgi edindikten sonra o tünelden kaçıp kasabayı canavara karşı uyarır. Seyyahın ömrünün geri kalnı tanıştığı herkesi lanet hakkında uyarmakla geçmiştir. Ama onun anlattığı öyküler çocukları korkutmak için anlatılan basit masalların ötesine geçememiştir. Herkes onun kendi yazdığı öykülere inanıp bunlardan korkan türden bir kaçık olduğunu düşünmüştü. Ama bu fikir artık değişmeye başlamıştı. İç dünya insanları tıpkı oduncular gibi sürekli kayboluyordu. Balta sesleri hala devam ediyordu. Seyyahın tarif ettiği tünelden korkunç gürültüler geliyordu. Lanetlenmek istemeyen kimse o tünele yaklaşmaya cesaret edemiyordu. İç Dünya insanlarının endişesi zamanla Orta Dünya’ya ordan bazı ara dünyalara ve sonunda Uç Dünya’ya kadar ulaştı. Uç Dünya Kralı Lord Wayne canavarla ilgili bilgi toplanması ve canavarı yenebilecek bir yol bulunması için Uç Dünya Kütüphansinin araştırılmasını emretti. Kütüphanede yapılan araştırmada canavarın isminin Blaze, ormancının kasabasının adının Tull, tünelin isminin Edoras, canavarıbn bulunduğu çukurun adının Tartarus olduğu bilgilerine ve iç dünya günlükleri isimli bir esere ulaşıldı. Ulaşılan bilgiler arasında en tüyler ürpertici olanı ise Lord Kunduz olanıdır. İç Dünya Günlüklerinin yazarı olan seyyaha göre ‘Ormancı’ olarak çağrılan orman bekçisinin gerçek kimliğ Lord Kunduz lakablı bir şeytan. Lord Kunduz’un kim olduğu ve nasıl olduğu hakkındaki bilgiler çok kısıtlıydı. Ulaşılan bilgilerin tamamı Uç Dünya Kütüphanesinde bulunan ‘Lord Kunduz kimdir?’ isimli bir eserde toplanmıştır. Bu eserde anlatılanlara göre Lord Kunduz gerçek manada korkulması gereken biri. Ne zaman doğduğu hakkında hiçbir bilgi yoktur. Lord Kunduz’un maceralarının anlatıldığı bazı kitaplar bulunmaktadır. Yalnız bu kitaptaki Lord Kunduz’ların birbirleriyle tek bir benzerliği vardı. Kötü olmak! Lord Kunduz hakkındaki en mantıklı tahmin saf kötülük olduğudur. Evrenin yaratılışından beri var olan bir kötülük. Ete kemiğe bürünmüş olduğu hikayelere pek inanılmamaktadır. Bir hikaye dışında. Lord  Kunduz rivayete göre bir kez gücünü tam olarak toplamış ve bir beden içine girip bir ordu toplayarak Uç Dünya’ya saldırmış. Tıpkı Ormancı’nın Laneti planındaki gibi kendine bir sürü köle bulmuştu. Köleleştirmeye ilk olarak Uç Dünya’dan başlamıştı. Tüm Uç Dünya köleleşmişti. Bir kişi dışında. İsimsiz bir silahşor. İsimsiz silahşorun Lord’u yenmesiyle lanet kırılmış ve halk kölelikten kurtulmuştu. Lord son sözlerinde ise gücünü toplayarak tekrar dönüceğini ve bu sefer işe İç Dünya’dan başlayacağını söylemişti. Lord Kunduz hakkında sadece bu hikayeye inanılmasının sebebi diğrer hikayelere göre daha belirgin bir tarihte geçiyor olması ve hikayede anlatılan bazı enkazların ve bazı gizli tünellerin günümüzde hala Uç Dünya’da bulunuyor olmasıydı.
Lord Wayne acilen divanın toplanmasını emretti.
II
Silahşorlar Divanı

          Divan devasa bir yuvarlak masnın çevresinde dizilmiş değişik alanlarda yetenekleri olan silahşorlar, onların eğitmenleri, Lord Wayne ve onun diğer danışmanlarından oluşuyordu.  Bu divan savaşlar öncesinde görev dağılımında bulunmak için veya Ormancının Laneti gibi büyük sorunlara çözüm bulmak için toplanırdı. ( Daha önce divanda hiç Ormancının Laneti kadar büyük bir sorun konuşulmamıştır. )
   Lord Wayne söze Ormancının Laneti hakkında yeterli bilgi sahibi olmayanları bilgilendirmekle başladı. Kütüphane kayıtlarından elde ettiği bilgileri aktardıkça divan üyeleri bu zorlu görev için umutlarını yitirmeye başlamışlardı. Sıra çözüm yolu bulmaya gelince böyle devasa bir canavarın (ve tabi Lord Kunduz’un) nasıl yenileceği hakkında kimsenin bir fikri olmamıştı. Bazı silahşorlar canavarın o kadar güçlü olabileceğine ve ormancının Lord Kunduz olabileceğine inanmmadılar ve İç dünyaya gidip onlarla savaşabileceklerini dile getirdiler. Divanda uzun bir düşünme faslı geçtikten sonra Lord Wayne söze yeniden döndü;
‘Oraya bir ordu süremem çünkü eğer dediğiniz gibi canavar o kadar güçlü değilse İç Dünya’ya daha yakında bulunan Orta Dünya insanları sorunu hallederler.  Eğer bu lanet gerçekten Lord Kunduz’un işiyse ordumuzun buna dayanabileceğini sanmıyorum. Bu yüzden ordu burda kalıp ilerde çıkabilecek bir savaş için Uç Dünya’yı korumalıdır! Ayrıca zamanın akış hızı burda ve İç Dünya’da farklılıklar gösterebilir. Belki bize ulaşan bu haber Uç Dünyamızda yeni gibi görünsede İç Dünya’da belki çok eski bir olaydır. Belki sorun hallolmuştur. Hayır ordumuz burda kalmalı. ‘
Yaşlı silahşorlardan biri konuşmaya başlar:
‘ Ordumuzu sürmememiz konsunda hemfikirim.  Bana sorarsanız İç Dünya’ya yolculuklara alışkın bir silahşorumuzu gönderelim. Hatırlarsanız Lord Kunduz’un ilk lanetini tek bir silahşor kırmıştı. Yine Lord Kunudz’un laneti ile karşı karşıyaysak bu laneti tek bir silahşor kırabilir.’
Mesela o isimsiz silahşorun soyundan gelmiş birisi!
 ‘Roland Deschain!’
   Bu fikir kısa bir tartışma sonucu divanda kabul göründü. Aslında ismimsiz silahşorun kim olduğu belli değildi. Dolayısıyla onun soyundan birisinin bilinmesi ise söz konusu değildi. Fakat Roland diğer silahşorlerden o kadar farklıydıki ona o isimsizin soyundan geldiği söylenirdi. Uç Dünya silahşorları büyü uzmanı olan asa veya büyü oku kullanan elfler, yükesk zekaya sahip cüceler ( bu cüceler teknolojik silahlar icat edip bunları kullanabildikleri gibi, savaş stratejilerinin belirlenmesinde onların zekasına güvenilir) ve kılıç veya balta gibi silahları kullanan savaşçı insanlardan oluşmaktaydı. Yalnız silahşor Roland bir melezdi. Annesi bir elf babası ise zeki bir savaşçıydı. Roland hem annesinden aldığı büyü yeteneklerini, hem de babsından aldığı savaşçı yeteneğini ve zekasını ustalıkla kullanıyordu.  Ayrıca zeki biri olduğu için cücelerden aldığı derslerlede kendi silahlarını yapabilmeyi öğrenmşti. Yani Roland Uç Dünya’nın en yetenekli silahşoruydu. Roland dışında hiçbir silahşorda tüm ırkların özelliği bir arada yoktu. Roland kendi tasarladığı ucu bir kılıçtan daha keskin olan büyü asası ( bu asa ile hem insanlar gibi kılıç düellosu yapabiliyor hem de elfler gibi büyü kullanabiliyordu) ve yine kendi tasarladığı bir tabanca (bu sıradan insanların elinde sıradan bir tanbanca gibi kurşun atışı yaparken büyü özelliği olanların elinde kadim ateş, yıldırım ve buz kurşunları sıkan bir tabancadır) kullanıyordu.
Divan Silahşor Roland’ı seçmekle çok doğru bir kararı vermişti. Lord Wayne silahşora yanına kimleri almak istediğini sorunca silahşorun cevabı  ‘Ben tüm dünyaların kaderini belirleyecek bu bölümde hayat arkadaşımı yolculuk sırasında kendim bulacağıma inanıyorum’ olmuştu. Silahşorun bu kararına saygı duyuldu. Lord Wayne akşam vakti silahşoru uğurlamak için bir ziyafet yapılacağını duyurarak divanı kapattı.

III
Ziyafet

   Silahşor Roland’ı uğurlamak için ziyafet sofrası kurulmuştu. Bu ziyafet o kadar harika olmalıydı ki Roland’ın Blaze’i yenmek için yola çıkacağı tüm dünyalara yayılmalı ve iç dünyanın lanetlileri Roland’ın korkusuyla tir tir titremeliydi. Wayne konuşmasını yaparken Roland, biraz kafa dinlemek için kalabalıktan uzaklaşıp bir ağacın altına oturdu. Silahşorun sevgilisi Alice onu görüp yanına gitti. Silahşorların evlenmesi kesinlikle yasaktı. Gizli bir ilişkileri vardı. Alice sürekli Roland’a kaçmaları gerektiğini söylüyordu ama silahşorun görev aşkı Alice’e olan aşkından daha baskın geliyordu. Alice ;
‘Lütfen aşkım beni al ve kaçalım bu Uç Dünya’dan. Orta Dünyaya yerleşelim. Orda evlenip mutlu bir yaşam sürelim.’
Roland biraz sinirlenerek cevabını verdi,
‘Anlamıyorsun Alice! Bu sadece Uç Dünya’yı ilgilendiren bir görev değil, tüm dünyaları ilgilendiren bir görev. Lütfen benşi anlamaya çalış. ‘
‘Bu Blaze ve Ormancının laneti saçmalıklarına inandığını söylemem bana! Hadi gerçek olduğunu düşünelim. Sen onu nasıl yenebilirsin ki? Eğer biraz daha ömrümüz kaldıysa onu beraber geçirelim…’
‘ Ormancının Laneti ve bu laneti kırabilecek tek silahşor olduğuma inancım tam. Hiçbir şey beni bu görecden alıkoyamayacak. Ayrıca benim için endişelenme. Yalnız olmayacağım. Ve şunu unutma;
Seni çok seviyorum. Sana söz veriyorum eğer bu görevi başarabilirsem silahşorlüğü sonsuza dek bırakıp ömrümün geri kalanını sana ayıracağım. Beni bekler misin?’
‘Seni hep bekledim ve bu umutsuz göreve rağmen seni yine de bekleyeceğim. Ama sana bir şey söylemeliyim ; Ben hamileyim…’
Silahşor bir anda ne yapacağını bilemedi. Böyle bir şey olabileceğini hiç düşünmemişti. Onu bebekle ortada bırakmak bir silahşora yakışmazdı.( Aslında çocuk sahibi olmak bile silahşora yakışmazdı.)
Alice’in hamile olduğu öğrenildiğinde kızın onuruna leke sürülecekti.; babasının Roland olduğu belli olunca da Ona leke sürelecekti. Muhtemelen bebek daha doğmadan Alice idam ettirilirdi. Roland görevi başarsa dahi onun kaderide Aliceinkiyle aynı olurdu. Tam Roland derin düşüncelere dalmışken Lord Wayne gür sesiyle silahşora seslendi. ‘ Hey seni kahraman silahşor! Bu zorlu görevin için seni kutlayıp uğurlamamız için lütfen bize katıl.’
Roland bir anda Alice’e şunları söyleyebildi;
Orta Dünya’da Angmar isimli bir kasabanın hanında amcam Tom’u bul. Ona benim nişanımı gösterip eski evimin anahtarını iste  ve beni orda bekle. Görevi bitirebilirsem orda olacağım.’
Alice ‘kesinlikle seni bekleyeceğim aşkım’ der ve ağacın altında kimseye gözükmeden silahşoru öper.
 Lord Wayne’in silahşoru tekrar çağırmasıyla silahşor gizlice Alice’e nişanını verdi ve Lord Wayne’in karşına geçip diz çöktü. Lord Wayne kılcını çekti ve kılıcı silaşorun omuzlarında gezdirerek şu sözleri söyleyip silahşoru kutsadı. ‘Bu zorlu görevde tüm dünyalar artık sana güveniyor. Kaderinin seni götürdüğü yere git. Umarım yolda hayat arkadaşını da bulursun. Birlikte İç Dünya’ya ulaşıp laneti kırın! Seni silahşorların ulaşacağı sor mertebe olan Uç Dünya  şövalyesi ilan ediyor ve kutsuyorum. Ayağa kalk sir Roland! ‘
Silahşor ayağa kalkar ve son derece onurlu bir şekilde Lord Wayne’in konuşmasını bekler.
 ‘ Bu kutsal görevi başararak beni, halkımı ve tüm dünyaları onurlandıracak mısın?’
‘Evet efendim’
‘O halde yolun açık olsun sir Roland. Artık sen son umudumuzsun.’
Silahşor selam verdi ve ordan ayrıldı. Roland o gece hemen yola çıkmayı planlamıştı. Atın bindi ve sürmeye başlamadan önce halkına ‘daha doğrusu Alice’e ‘ son bir kez baktı. Belki görevi başaracaktı ama içinden bir ses bu Uç Dünya’yı son görüşü olacağını söylüyordu. Roland son kez halkına selam verdi ve yola koyuldu…









2
Sinema / Star Wars 3D
« : 31 Ocak 2012, 09:15:48 »
Arkadaşlar Star Wars'ın kendi sitesinde Star Wars 1. Bölüm 3-D fragmanını gördüm. Fragmana göre Phantom Menace 3-D 10 Şubatta vizyona giriyior. Yalnız benim aklıma şu takıldı; fragman klasik 1. filmin aynısı hiçbir değişiklik yok sadece fragmanın sonunda Star Wars 3-D 10 şubatta yazıyor. Acaba film aynı olacak sadece 3-D özelliği mi ekleyecekler?
Fragman için
http://www.starwars.com/watch/episode-i-3d.html


3
Oyunlar / Star Wars The force Unleashed 2 ile ilgili bir soru
« : 13 Kasım 2011, 11:02:49 »
Arkadaşlar oyunu bitirmeyenler mesajı okumasın lütfen!
   Ben bu oyunu birkaç saatte bitirdim aslında grafik yönünden oyun güzeldi ama oyun çok kısaydı.
Spoiler: Göster
Oyunun sonunda eğer karanlık tarafı seçersek Darth Vader'ın yeni çırağı olan bir sith lordu bizi öldürüyor. Meğerse o adam bizimle aynı :) Acaba o adam bizim klonumuz mu?
Birde ben force unleashe 1'i ps2'de bitirdim orda senaryo bilgisayardakinden farklı herhalde çünkü darth vader ps2 versiyonunda ölüyordu. Ve ben ilk oyunda bu adamı bi türlü göremedim :
Spoiler: Göster
Acaba ben bu oyunu ps2 de oynadığım için mi yok bu adam? Eğer adam Pc versiyonunda varsa kim bu? Force unleashed 'de olmadığı için o adam biz olamayız.(Başta öyle düşünüyordum)

4


Rayder Windham'ın hazırladığı bu eserde Darth Vader hayatını kendi gözleriyle anlatır. Darth Vader bir zamanlar (Anakin Skywalker) bir zamanlar bir köleyken nasıl oldu da tüm galaksiye korku salan bir sith lorduna dönüştü. Nasıl oldu da aydınlık tarafı bıraktı?

Kişisel Yorum: Bence olayları Darth Vader'ın gözünden görmemiz güzel. Onun duygularını anlayabiliyoruz. Ama filmi izlemiş olanlar için pek heyecan verici gelmeyebilir.

5
    Yaz tatilinin gelmesi ve yazılı, okul ve dersane koşuşturmasının bitmesi ile uzun süredir okumak istediğiniz fantastik kitapları sonunda okuma fırsatı buldunuz. Tüm yazı bunları okuyarak geçirdiniz ve malesef tatil bitti, okul başladı ve okuma listenizde okunmayı bekleyen daha birçok kitap var. Tam bunlardan birine başlamışken hoca eski bir klasik kitabı söylüyor ve bunu okuyup bitiriceksiniz yazılıda bu kitaptan soracam bak dedi  >:( İşte şimdi işin rengi değişti. Hocanın zevki ile bizim zevkimiz birmi. O klasik seviyor diye bizde mi klasik seviceğiz? Biz ona 'haftaya kadar yüzüklerin efendisini bitir yazılı yapcam bak!'
desek hoşuna gidermi acaba. Neden şu okul döneminde canımızın istediği kitapları okuma özgürlüğümüz yok ki? Ben zorla okutulan bir kitabın insana hiçbir faydası olmayacağını düşünüyorum. Bence bir insan kitabını kendi beğenip okumalı. Eğer hocanın söylediği kitabı beğeneceksek bile hoca zorladığı için o kitaptan nefret ederiz ve bu kitabın bize hiçbir faydası olmaz. Ayrıca fantastik kitapları edebi eser olarak saymayan edebiyatçıları da kınıyorum Bu fantastik kitaplar 1 günde kendiliğinden ortaya çıkmıyor! Fantastik edebiyatta edebiyattır!

6
Mitolojiler / 13
« : 17 Eylül 2011, 17:04:36 »
    Günümüzde 13 sayısı birçok toplumda hep uğursuz olarak görülüyor. Bunun sebebi nedir acaba?
13 fobisinin kaynağı olarak birçok olay gösteriliyor.

* Hz. İsa’nın bir cuma günü çarmıha gerilmesinden önceki son yemeğinde toplam 13 kişi bulunuyordu; İsa ve 12 Havari. Sonraları 13 sayısını çağrıştıran bu sayının içinde geçtiği herşey lanetli, kötü, korkunç olarak nitelendirilmeye başlandı.

* İbraniler’e göre 13 sayısının uğursuz olmasının nedeni İbrani alfabesinin 13’üncü harfinin “mavet” (ölüm) sözcüğünün ilk harfi olan “m” olmasıydı. Hammurabi kanunları listesinde 13 sayısı atlanmıştı. İskandinav mitolojisinde, İskandinav tanrılarının en kötülerinden olan Loki, Valhalla’daki oniki kişilik bir şölene davetsiz olarak gitmişti. 13’üncü kişi olarak gittiğinde, gözyaşı tanrısı olarak da anılan, adının anlamı “Muzaffer” olan, yakışıklı ve adil Baldr’ın ölümüne yol açtığından, bu sayı uğursuz olarak anılmaktaydı. 13 Ekim 1307 Cuma günü, Fransa Kralı Philippe ile Papa Clemens’in işbirliği sonucu Tapınak Şövalyeleri’nin çoğu tutuklanıp idam edilmişti.

* Tarihte ünlü adlardan kimileri de bu fobiye sahipti. Henry Ford ayın 13’ünde çalışmazdı. Franklin Delano Roosevelt 13 kişilik bir grupla aynı masada yemek yemezdi. Napolyon, Mark Twain ve Richard Wagner de bu fobiye sahip öteki ünlü kişilerdir.

* Birçok otel müşterisi 13 numaralı odada kalmayı reddeder; bu nedenle kimi otellerde oda numaraları 12, 12A, 14 olarak devam eder. Yemek sırasında masada 13 kişinin olması büyük uğursuzluk olarak görülür. Ayın 13’üne rastlayan cuma gününde kişiler yolculuk yapmaktan, anlaşma imzalamaktan kaçınırlar. Kimi ülkelerde gökdelenlerin asansörleri 13’üncü katta durmaz. Agatha Christie’nin “Thirteen at Dinner” adlı romanında da sayı uğursuz olarak geçmektedir.

* Aslında 13 sayısı tüm toplumlarda uğursuz değil. Örneğin, Meksika’da, Keltik ve Germen toplumlarında bu sayı genelin tam tersine önemli, kutsal ve şans getiren bir sayı olarak düşünülüyordu. (Pelin Hazar)



http://www.butundunya.com


7
Liman Kütüphanesi / Ben Ozzy - Ozzy Osbourne
« : 08 Eylül 2011, 14:09:21 »

BEN OZZY

HEAVY METAL TARİHİNE DAMGASINI VURMUŞ EFSANEVİ OZZY OSBOURNE’UN SIRA DIŞI HAYAT HİKÂYESİNİ İLK KEZ KALEME ALDIĞI KİTAP!


Babam daima, bir gün büyük bir şey yapacağımı söylerdi.
“İçimde bir his var, John Osbourne,” derdi birkaç biranın ardından.
“Ya olağanüstü bir şey yapacaksın ya da hapse gireceksin.”
Ve benim ihtiyar haklı çıktı.
On sekizinci yaş günümden önce hapse girdim.

İnsanlar bana hâlâ nasıl hayatta olduğumu soruyorlar, bense ne diyeceğimi bilemiyorum. Büyüdüğüm sırada, beni mahallenin diğer çocuklarıyla birlikte bir duvarın önüne dizseniz ve hangimizin altmış yaşına kadar yaşayacağını, hangimizin beş çocuğu, dört torunu, California ve Buckinghamshire’da evleri olacağını sorsanız, bahsi kesinlikle kendi üzerime oynamazdım. Ama işte buradayım: Kendi hikâyemi, kendi sözcüklerimle anlatmaya hazırım, ilk defa.

Hayatımın her günü bir olaydı. Otuz yıl boyunca tehlikeli miktarlarda alkol ve uyuşturucu aldım. Kafama inen bir uçaktan, kendimi öldürmeye yetecek aşırı dozlardan, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ve bir cinayet suçlamasından kurtuldum. Tüm bunların ardından neredeyse ölüyordum: Saatte üç kilometre hızla giden bir arazi aracı yüzünden.

Okuyacaklarınızın çoğu pek hoş olmayacak. Yaşamım içerisinde bazı kötü şeyler yaptım. Daima karanlık tarafa doğru çekildim. Ama ben şeytan değilim. Sadece Aston’daki işçi bir aileden gelen ve daha iyi bir yaşam sürmek için fabrikadaki işini bırakan John Osbourne’um.

KAYNAK: http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=573745




8
Müzik / Ozzy Osbourne
« : 08 Eylül 2011, 14:09:14 »
     
OZYY OSBOURNE



     John Michael “Ozzy” Osbourne, 3 Aralık 1948 tarihinde, Aston, Birmingham, İngiltere’de dünyaya geldi. Babası Jack Osbourne, General Motors firmasında, annesi Lillian Osbourne ise Lucas adlı araba sarf malzemeleri üreten bir firmada işçi olarak çalışıyordu. Altı kardeşi ile beraber büyüyen Osbourne, okul hayatında pek başarılı olamadı; öğretmenleri öğrenim güçlüğü çektiğini düşünüyorlardı. 14 yaşındayken Beatles’ın müziği sayesinde rock müzikle tanışan Osbourne, 15 yaşındayken okulu bıraktı ve de yerel işletmelerde, inşaattan araba fabrikasına kadar değişen pek çok sektörde çalışarak iş hayatına atıldı. İlk müzik grubunu bu yıllarda, Birchfield Road School’da beraber okuduğu arkadaşı Tony Iommi ile beraber kurdu. Grup, psychedelic rock müziğinin baskın akım olduğu yıllarda, blues etkileşimli sert bir rock müzik eksenini korumaya çalışıyordu. Bass gitarist Geezer Butler, gruba yönetmen Mario Bava’nın korku filmi Black Sabbath’ın adını vermeyi düşündüğünü söyleyince gruplarının adı da konmuş oldu.

    Black Sabbath ile ilgili daha fazla bilgiyi buradan öğrenebilirsiniz.

Black Sabbath Sonrası
     Grubun ilk albümü Black Sabbath, 13 Şubat 1970 yılında piyasaya çıktı ve de Amerikan müzik listelerinde 8. sıraya kadar yükseldi. İlk albümden sadece dört ay sonra stüdyoya dönen grup, War Pigs adlı ikinci albümleri üzerinde çalışmaya başladı; fakat Vietnam Savaşı’nı yeren albümün adı, müzik şirketinin baskısı üzerine Paranoid Park’e çevrildi. Paranoid, 4 milyondan fazla kopya sattı ve gruba ilk Amerika turnesinin kapısını açtı. Ozzy Osburne, bu albümle beraber şarkıcılık ve söz yazarlığı konusunda heavy metalin en etkili isimlerinden birisi haline gelmeye başladı.
İlk albümlerinin liste başarıları, 1971 yılında Master of Reality, 1973 yılında Volume 4, 1973 yılında Sabbath Bloodly Sabbath ve 1976 yılında Sabotage ile devam etti. Fakat grubun başarılı gidişi, 1976 yılında piyasaya sürülen Technical Ecstasy ile beraber durulmaya başladı. Technical Esctasy, Black Sabbath’ın Amerika listelerinde ilk 50’ye giremeyen ilk albümü olmuştu ve albüm sonrasında grupta çözülmeler görülmeye başlandı ve Ozzy Osbourne, 1977 kasımında, grup yeni albümleri için stüdyoya girmeden kısa bir süre önce Black Sabbath’dan ayrıldığını açıkladı. Grubun gidiş hattından memnun olmadığını söyleyen Osbourne, gene de grubun son albümü olan Never Say Die! kadrosunda yer aldı ve de 1979 yılının sonunda, çok fazla uyuşturucu madde kullandığı ve gruba yeni eserler katacak durumda olmadığı gerekçesiyle gruptan kovuldu . Ozzy Osbourne 2011 yılında pegasus yayınları tarafından yayınlanan Ben Ozzy isimli kitapta otobiyografisini kaleme almıştır. Bu kitabın tanıtımına buradan ulaşabilirsiniz.

KAYNAK





9
   

 1983 yılından beri severek dinlediğimiz RHCP'ın yeni albümü olan I'm With You 30 Ağustos 2011 tarihinde çıkmıştır. Metal, punk ve funk türlerini harmanlanmasıyla oluşan bu harşka albüm Red Hot Chili Peppers'ın 10. albümü olup 14 şarkı içerir.

Albümün tanıtım şarkısı olan The Adventures of Rain Dance Maggie'ye buradan ulaşabilirsiniz;



Albüm Şarkı Listesi

1. “Monarchy of Roses”
2. “Factory of Faith”
3. “Brendan’s Death Song”
4. “Ethiopia”
5. “Annie Wants a Baby”
6. “Look Around”
7. “The Adventures of Raindance Maggie”
8. “Did I Let You Know (This I Know)”
9. “Goodbye Hooray”
10. “Happiness Loves Company”
11. “Police Station”
12. “Even You Brutus?”
13. “Meet Me at the Corner”
14. “Dance, Dance, Dance”

10
Müzik / Red Hot Chili Peppers
« : 05 Eylül 2011, 11:47:44 »
   

   Red Hot Chili Peppers (RHCP), 1983 yılında kurulmuş; funk, punk ve metali harmanlayarak müzik yapan ABD'li bir gruptur. Grubun kurucuları Anthony Kiedis, Micheal Balzary, Hillel Slovak ve Jack Irons'dır. İlk isimleri ‘Tony Flow And the Miraculously Majestic Masters of Mayhem’ olan grup, aynı yılın sonunda EMI plak şirketiyle sözleşme imzaladı. Daha sonra isimlerini Red Hot Chili Peppers olarak değiştirmişlerdir.

Grubun ilk albümü Red Hot Chili Peppers 1983 yılında gitarist Hillel ve davulcu Jack yerine Jack Sherman ve Cliff Martinez'in katkılarıyla yapılmıştır. Albüm büyük bir ticari başarı yakalayamasa da underground müzik çevresinde ses getirmiştir.

1985'de ise Hillel'in katılımıyla ve "Funk Tanrısı" George Clinton'ın prodüktörlüğüyle Freaky Styley piyasaya sürülmüştür. Daha sonra Jack'in de gruba dönmesiyle 1987 tarihli The Uplift Mofo Party Plan adlı albüm çıkmıştır.Albüm Billboard listelerinde 184. sıraya kadar çıkmıştır. Ancak 24 Haziran 1988'de Hillel'in aşırı dozda uyuşturucudan ölmesiyle grup dağılma noktasına gelmiştir. Bu dönemde Anthony Meksika'ya gitmiş, Jack ise gruptan ayrılmıştır. Anthony'nin dönüşü ve Flea'nın çabalarıyla gitarist John Frusciante ile davulcu Chad Smith gruba dahil olmuşlardır. 1989'da Mother's Milk adlı albümü çıkararak ilk altın plaklarını kazanmışlardır. Albümden çıkan ilk single "Knock Me Down" Hillel'in anısınadır.

1991'de ise Rick Rubin prodüktörlüğünde, RHCP'ın en çok ses getiren albümlerinden biri olan Blood Sugar Sex Magik piyasaya çıkmıştır. Albümde yer alan "Under The Bridge" Amerika listelerine iki numaradan giriş yapmıştır, "Give It Away" ise gruba En İyi Hard Rock Parçası dalında Grammy kazandırmıştır.

Uyuşturucuya bulaşan John Frusciante 7 Mayıs 1992'de stres ve yorgunluk bahanesiyle grubu terk etmiştir. John 1994'de ilk solo albümü olan Niandra Lades And Usually Just A T-shirt 'ü ve 1997'de Smile From The Streets You Hold 'u çıkarmıştır.

Bu arada RHCP yoluna devam etmiştir. 1994'de gruba John'un yerine Jane's Addiction ve Porno For Pyros gibi grupların gitaristi Dave Navarro katılmıştır. 1995'de ise Navarro ile birlikte One Hot Minute adlı albümü piyasaya sürmüşlerdir.“One Hot Minute” tüm Dünya’da 5 milyon kopya satarak, 4 numaradan girdiği Amerika listelerinde 55 hafta boyunca yerini korudu.

Ancak 1998'de Dave Navarro grubu terk etmiş, John Frusciante geri dönmüştür. Frusciante'nin dönüşüyle, 1999 yılında prodüktörlüğünü Rick Rubin'in yaptığı Californication albümü çıkmıştır. Bu albüm Blood Sugar Sex Magik 'in soundundan uzak olsa da çıkan ilk single "Scar Tissue" uzun süre ilk onda kalmıştır. Grup 2000 MTV Video Müzik Ödülleri'nde "Videoda Öncü Grup Ödülü"nü kazanmıştır. Californication 'ın videosu "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Sanat Yönetmenliği" ödüllerini kazanmıştır. Bu arada John üçüncü solo albümü olan To Record Only Water For Ten Days 'i çıkarmıştır. 2002'de ise Californication 'a benzese de bazı farklılıklar taşıyan By The Way piyasaya çıkmıştır. Albümde yer alan "On Mercury" adlı parça grubun ilk ska denemesidir.

2004 yılında RHCP, “Live in Hyde Park” adlı ilk konser albümünü piyasaya sürdü. Albüm, Londra’daki Hyde Park’ta sahne aldıkları üç gecenin kayıtlarından oluşurken, grup bu üç gecelik konser dizisinden 17 milyon dolar kazanarak bir rekora imza atmayı başardı.

Grubun en son çıkan albümü ise yine Rick Rubin'in prodüktörlüğündeki Stadium Arcadium'dur. Blood Sugar Sex Magik 'in de kaydedildiği stüdyoda kaydedilen albümün çıkış parçası "Dani California"dır. En son klibini çektikleri parça "Tell me Baby" dir. Albümden çıkan üçüncü single "Snow(hey oh)" 4. parçasıdır. 20 Kasım 2006'da piyasaya çıkacak single'la birlikte parçanın Tony Kaye tarafından yönetilen videosu da yayınlanmıştır. Mtv Awards'a da aday olarak gösterilmiştir.

Ayrıca bu single lar dışında klibi yayınlanan diğer Stadium Arcadium parçaları "Desecration" Smile ve "Hump de Bump" dur Grup kendilerine daha çok zaman ayırmak için kısa bir süre müziğe ara vermiştir. Anthony ve Flea Çocuklarıyla ve hayatlarıyla ilgilenirken, Chad Bir Caz grubuna girmiştir. John ise solo çalışmalarına devam etmektedir.

John Frusciante 16 Aralık 2009 tarihinde gruptan ayrılmıştır. 2 Ocak 2010 tarihinde ise onun yerini Josh Klinghoffer almıştır.

Grup 10.stüdyo albümleri olan I'm With You'yu 30.08.2011 tarihinde yayınlamıştır.








Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Red_Hot_Chili_Peppers

11
Kurgu İskelesi / 2350 Yılında Yaşam
« : 23 Ağustos 2011, 22:10:43 »
2350 YILINDA YAŞAM
           
               NOT: Bu forum mesajı 2350’li yıllarda yaşanan faciaların başlamadan son bulması için GADB (Galaksiler Arası Dayanışma Birliği)’de genetik mühendis olarak çalışan Muhammed KUNDUZ adlı LordKunduz kod adlı şahıs tarafından 2011 yılına gönderilmek üzere yazılmıştır. Bu belgenin Kayıp Rıhtım Forum ve GADB dışında baka bir örgüt, kurum veya şahıslara gönderilmesi kesinlikle yasaktır. Bu kuralın ihlal edilmesi durumunda GAFM (Galaksiler Arası Federal Mahkeme)’de ceza uygulanacaktır.  
               Bugün 2350 yılına bastık. Sizin yıllarınıza oranla gerçekten büyük gelişmeler oldu. Öncelikle Dünya’nın yaşanamaz bir yere dönüşmesi sonucu 10 yıl kadar önce yaşadığımız gezegeni değiştirdik. Şuan ki gezegenimizin adın Dünya2 diyorlar. Çevre kirliliği artmış, küresel ısınma zirveye ulaşmış bunun sonucu olarak gezegende su kalmamıştı. Canlıların soyu her geçen gün tükeniyor hastalıklar her geçen gün artıyordu. Tek gelişmeler bunlar değil tabi teknolojik yönden büyük gelişmelerde oldu. Sizin eski bilim kurgularınızdaki gibi ışınlayıcılar, ışın kılıçları, zihin okuyucu ve daha birçok şey. Ben ise GADB için çalışan bir genetik mühendisim. Artık hükümet insanlar üzerinde genetik deney yapmasına izin verdiği için askerlerin genetik yapısını değiştirerek gezegenimiz için süper askerler yapıyoruz. Evet, gezegenimiz için. Artık savaşlar galaksilerin bile dışına taştı. Bu saldırgan tutumumuz yüzünden evrende komşu gezegenler dışında pek bir komşumuz yok. Tabi gezegen içinde bile dayanışmayı sağlayamamışken gezegen dışında da bunu sağlayamayız.
               Teknolojiden biraz daha bahsedelim isterseniz. Sizin öğrencilerin çok kıskanacağı bir haberim var; artık çocukluğunuzun ve gençliğinizin tamamını okul ve dershanelerde harcamak yok. İnsanın doğuştan sahip olduğu yetenek küçük yaşta özel deneylerle tespit ediliyor ve o yeteneğini geliştirip bunu meslek haline getirmesi için birkaç yıllık hızlandırılmış kurs veriyorlar ve bazı beyin ilaçlarıyla buna destek veriyorlar.
               Artık nakit para devri kapandı. Tüm paralar sanal olarak kartlarda yüklü oluyor ve her birey bu kartlardan kullanıyorlar. Bu kartlar parmak izi ile çalıştığı için hırsızlık söz konusu değil. Alışverişe gitmek yok çünkü bu kartlar bilgisayara takılır parmak izi okutulur ardından siz alacaklarınızı sipariş edersiniz ve ışınlayıcıyla ürünler elinize ulaşır.
               Gezegen koruyucuları sizin deyişinizle polislerin işi de kolaylaştı. Şehrin polisleri genetik olarak özelleştirilmiş olduğundan bir suçluyu polis gördükten sonra polisin beyni o suçlunun beynini yaydığı frekansları takip ederek suçlunun yerini tespit eder. Ayrıca sabıka dosyalarında suçlunun resimleri gibi yaydığı frekans adresleri de bulunuyor. Böylece suçlunun kim olduğu biliniyorsa onu yakalamak için polisin suçluyu görmesine de gerek kalmıyor.
               Biraz da benim mesleğimden bahsedelim. Benim mesleğim sadece askeri amaçla kullanılmıyor. Tüm evren için faydalı bir projeyi tamamlamış bulunmaktayım. Projem bir canlının genini kullanarak o genin ait olduğu canlıyı yeniden oluşturmak. Hemen örnek veriyim; bir insan ölüyor o insanın tüm karakterik şifrelerini taşıyan geni alınıyor ve şifre kullanılarak o insan yeniden oluşturuluyor. İster inanın ister inanmayın ama bizler ölümsüzüz. Ama bu öyle pek de hoşlanılacak bir şey değil. Çünkü insan sayısı artıyor hem de hiç azalmadan. Bir gün bu insanlar gezegene sığmayacak ve galakside kötü bir ün y aydığımız için kimse bizi gezegenine almayacak ve sonuç faciadan başka bir şey olmayacak. Er ya da geç GADB insan diriltmeyi yasaklayacaktır.
               Artık size bu mesajı göndermemde ki amca gelelim. Galaksideki düşman gezegenlerden biri Dünya2’yi bazı gizli amaçları için kullanıyorlarmış. Biz buraya taşındıktan sonra bizi uyardılar fakat biz dinlemeyince eski yuvamız olan güneş sistemini yok ettiler. Bunu bizim yaptığımızı tüm evrene inandırdılar. Ve herkes bizim düşmanımız oldu.Dünya2’yi evren haritasından silmeyi planlıyorlar. Artık tek kurtuluş şansımız bu olayların sadece bir kâbustan ibaret olması. Bu imkânsız değil. GADB’nin bazı mühendisleri sizin bilimkurgulardaki zaman makinenize benzer bir şey icat etti. Bu makineyle sadece sizin internet ağınıza mesaj gönderebiliyoruz. Sizin yanınıza gelemiyoruz.  Eğer şuan Kayıp Rıhtım Forum’un Kurgu İskelesi bölümünde bu satırları okuyorsanız zaman makinesi işe yaramış demektir. Artık bundan sonrası sizin elinizde. Biraz bilinçlenin. Suyu ziyan etmeyin, küresel ısınmayla savaşın, dünyanın yaşanamaz bir yer olmasını engelleyin ve taşınmak zorunda kalmadan bu faciaların yaşanmadan bitmesini sağlayın.
               Bu gördüğünüz mesajın uydurma olduğunu düşünebilirsiniz. Ama emin olun zamanında dedelerimizde sizin gibi düşündüğü için şuan acı çekiyoruz.



12
Yıldız Savaşları / Star Wars The Force Unleashed 2
« : 13 Temmuz 2011, 22:01:45 »
Star Wars: The Force Unleashed 2


 
Geçtiğimiz yıllarda ilk olarak konsollar için hazırlanan ve daha sonra bilgisayarda da boy gösteren Star Wars: The Force Unleashed serinin bazı hayranları tarafından sevilirken, bazıları tarafından da eleştirilmişti. Star Wars filmlerinden farklı bir konuyu ele alan oyun, görsellik ve sunum bakımından iyi bir seviyede olmasına rağmen Jedi Knight serisinin oynanabilirliği ve atmosferi ile kıyaslandığında geri de kaldığı için oyuncular beklentilerini devam oyununa saklamıştı.

İlk oyundan hemen sonra duyurulan Star Wars: The Force Unleashed 2 oyun fuarlarında yayınlanan videolar ve yapımcıların ilk oyundaki hataları giderdikleri, oynanabilirlik açısından ise bir üst seviyeye geçtiklerine dair açıklamaları nedeniyle dört gözle beklediğimiz bir oyun oldu.

Hikaye Kaldığı Yerden Devam Ediyor

Star Wars: The Force Unleashed 2’de hikaye olarak ilk oyunun kaldığı yerden devam ediyor, kısaca hatırlatmak gerekirse Darth Vader,  baş karakterimiz Galen Marek’in babasını öldürüp onu ufak yaşta yanına almış ve Jedi’ların sonunu getirmek için sıkı bir eğitime tabii tutmuştu ancak kendini karanlık tarafa ait hissetmeyen Galen oyunun sonunda barış için savaşarak Darth Vader tarafından öldürüldü.

Oyuna başlayıp karşımızda tekrar Galen Marek’i görünce bir an şaşırsak da Dart Vader’ın Galen Marek’in bir klonu olduğumuzu söylemesiyle her şey açıklığa kavuşuyor. Uzun yıllar boyunca tabii tutulduğu eğitim ve güce olan hakimiyeti nedeniyle gözde çırağını kaybetmek istemeyen Vader  Marek’in eşsiz bir klonunu yaratmış, tabii bu eşsizlik karakterimizin karanlık tarafa olan hislerini de içerdiği için işler karanlık lordun beklediği gibi gitmemekte.


Kamino gezeninde başladığımız oyunda gözümüze ilk olarak grafikler çarpmakta, şiddetli yağmur altında ilerlerken Star Wars: The Force Unleashed’in yanı sıra Grand Theft Auto IV ve Red Dead Redemption’da da kullanılan grafik motoru Euphoria kaplamalar ve ışıklandırmalardaki marifetini sergiliyor. Fizik modellemelerinde ise yapım yine kendini emin ellere bırakmış; Havok. Kapıları bükmek, çeşitli yapıları yıkmak ve TIE bombardman gemilerini parçalamak göze hitap ediyor.

Güç Seninle Olsun

Açıkça söylemek gerekirse Marek gücün oldukça yoğun olduğu bir karakter, bu yüzden çeşitli güçleri cömert bir şekilde kullanabiliyoruz. Lightning, Force Jump, Force Push ve Force Mind gibi özellikler klavyenin çeşitli tuşlarına atanmış durumda, bunları çeşitli kombinasyonlarla kullanıp düşmanlarımıza karşı savaşmak ise oldukça eğlenceli.

Ara videolar ile Star Wars hayranlarının gönlünü çalan The Force Unleashed 2 oynanabilirlik bakımından eğlenceyi amaçlıyor, bu yüzden oyunun Jedi Knight serisinin müdavimlerini pek cezbetmeyeceğini söylemek gerek.  Bunun yanında Işın kılıcı dövüşleri ve güç kullanmak ne kadar eğlenceli olsa da bir süre sonra tek düze hale gelen oyun yapısı Star Wars dünyası ile içli dışlı olmayan oyuncuları da bir miktar sıkabilir.


13
Yıldız Savaşları / En sevdiğiniz Star Wars replikleri
« : 13 Temmuz 2011, 21:53:41 »
Darth Vader;
Dövüşmezsen kaderine razı olursun.

14
Tartışma Platformu / Hangi kitaba başlamalıyım?
« : 12 Temmuz 2011, 09:12:14 »
Arkadaşlar Kara Kule serisini yeni bitirdim ve bir kitap kurdu olarak yeni bir kitaba başlamaya karar verdim.Fakat başlayacağım kitap Kara Kule kadar güzel (Hiçbir kitap bu kadar güzel olamaz Kara Kule'den biraz daha az güzel) bir kitap olmalı.Sizce ne okumalıyım?

15
Kara Kule / Kızıl Kral
« : 12 Temmuz 2011, 09:02:11 »

 
Roland'ın şüphesiz en büyük düşmanı Kızıl Kral.Genel Özellikler olarak moruk, uzun sakallı ve saçlı, Kara Kule'nin balkonunda hapsolmuş kızıl kıyafetler içinde bir adam.Eleman biraz delidir.Tüm küreleri ele geçirmesine rağmen hepsini sinirden kırmış.En büyük hayali Kara Kule'yi ele geçirerek evreni istediği gibi yönetmek  :P.En büyük müttefiki ise şüphesiz Siyahlı Adam'dır.Kara Kule'de fazla görmediğimiz ama tüm kötülüklerde onun parmağı olan bir adam(!).

Sayfa: [1] 2