6
« : 03 Temmuz 2008, 13:19:26 »
“Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Hz. Muhammeden abdühu ve resulühu” dediğimde İslam dininin ilk şartını yerine getirmiş oluyorum. Kelime-i Şehadet söylenmeden, hiç kimsenin İslam dinine girmiş sayılmadığını, ondan diğer vecibelerin beklenemeyeceğini hepimiz biliyoruz.
Anlamını da hepimiz biliyoruz. Ama tekrarlamakta fayda var. “Şehadet ederim ki, Allahtan başka ilah yoktur, ve Hz. Muhammed de onun kulu ve elçisidir.”
Şimdi M.S. 600’lerde ortaya çıkan ya da çıktığını zannettiğimiz bu sözün, biraz farklı da olsa, ortaya çıkmasından tam 2000 sene önceki halini görelim. “Aton’dan başka Tanrı yoktur, Akhenaton onun elçisidir ve ışığını bize ulaştırır.”
Bu çalışmada tek tanrılı dinlerin kökenleri konusunda ezberimizi bozmaya çalışacağız. Sunacağım bireysel sentez, daha önce söylenmiş sözlerin ve yazılmış satırların bende bıraktığı izlerden oluşan bir önerme. Eksikleri ya da yanlışları da olabilir. Ama ben bu tezle ikna olmuş durumdayım. Kitabımda da yer alacak, ve her hakkı mahfuzJ. Ama alternatif bir bakış açısı olduğunu umuyorum. Ve hangi dinden olurlarsa olsunlar, ya da bu alternatif bakış açısını öğrenene kadar dinlerden uzak durmuş olsunlar ya da olmasınlar, okuduktan sonra buna inansınlar ya da inanmasınlar, derki okurlarında zaten mevcut olduğuna emin olduğum önyargısız bir bakış açısıyla okumanızı umuyorum.
Akhenaton tahta çıktığındaki adı 4. Amenhotep(Amenofis)’ti. Diğer firavunlarla karşılaştırdığımız zaman, hakkında çok az şey biliyoruz. Çünkü Akhenaton’un adı ardılları tarafından tarihten silindi. Hatta, bu eski Mısır’da en kötü ceza olarak bilinse de, mezarından bile silindi. Bu yazıda zaten bu cezalandırmanın nedenleri üzerinde duracağım. Akhenaton’la ilgili resmi tarih bilgisi isteyen okurlar için birçok kaynak önerebilirim. Ama resmi tarih anlatmayacağım, tam tersine resmi tarihe ters sorgulamalar yapacağım.
Resmi tarihe göre Akhenaton, 18. hanedanın son firavunlarından biri olarak, M.Ö. 1353–1336 yılları arasında, 17 yıl hüküm sürdü. Babası 3. Amenhotep’in son dönemlerinde bir süre kral naipliği yaptı ve babasının ölümünün ardından tahta çıktı. Annesi Tiya soylu bir ailenin kızı olmayan, halktan gelen ilk kraliçedir. Tiya bazı kaynaklara göre 3. Amenhotep’in veziri olan, yaşamı sırasında Mısır’ı etkin bir şekilde yönettiği için çok onurlandıran ve Mısır tarihinde ilk kez Kral Vadisi’ne gömülen sıradan ölümlü olan Yuya’nın kız kardeşi, bazılarına göre de kızıdır. Halktan gelmesine rağmen döneminde firavuna denk bir güç olarak ülke yönetiminde yer almıştır.
4. Amenhotep adıyla tahta çıkan genç firavun, iktidarının ilk yıllarında “Amon mutludur” anlamına gelen adını, “Aton’un ruhu ya da Aton’un hizmetkârı” anlamına gelen Akhenaton olarak değiştirdi. Ve bilinen tarihte ilk kez, tek tanrıya inanan bir din kurdu. Bu dinin kurallarını birazdan inceleyeceğiz. Çok tanrılı Mısır’da bu büyük devrimi gerçekleştirebilmek için, o zamanki başkent olan Teb’den 300 kilometre uzakta, bugünkü adıyla Tel el Amarna’da Akhetaton(Aton’un ufku) adlı yeni bir başkent kurdu. Bu şehirde ilk kez tek tanrı için bir mabet inşa etti.
İktidarda kaldığı süre içinde, kurduğu bu yeni dinin yayılmasına ağırlık verdi. Tıpkı babası gibi o da diplomasi ağırlıklı ve barışçı bir dış politika izledi. Kiya ve Nefertiti isimli iki eşi oldu. Kiya’dan, kesin olmamakla birlikte, 2 oğlu, Nefertiti’den 6 kızı dünyaya geldi.
Nedeni bilinmeyen ama oldukça şüpheli ölümünden sonra, olanlar da kesin bilinmemektedir.
Ancak kendisinden sonra tahta çıkanların tahtta kalış süreleri ve kimlikleri konusu daha da karışıktır.
Hemen ardından tahta çıkan Semenkare’nin babası, yaşı, hatta cinsiyeti bile belirsizdir. Bazılarına göre Akhenaton’un kardeşi, bazılarına göre eşi Kiya’dan oğludur. Bazıları ise onun bir kadın olduğunu iddia ederler. Akhenaton’un kızı Meritaton’la evlenmiş, ve çok kısa süren iktidarından sonra –ki bu konu da kesin değildir- Meritaton tahta geçmiş, arkasından vezir Ay kendisini firavun ilan etmiş, son olarak yine akrabalıkları konusunda çok az şey bildiğimiz, ancak bozulmamış mezarı sayesinde Mısır hakkında çok şey öğrendiğimiz meşhur Tutankamon tahta geçmiştir. Tahta geçiş ismi Tutankaton’dur, ancak daha sonra Amon rahipleri tarafından adının değişmesine ikna edilmiştir.
Sonra iktidara gelen, ordunun başındaki general Horemheb’tir. Horemheb ve ardılları, Akhenaton ve Horemheb’e kadarki bütün firavunları tarihten silmiş ve kraliyet kayıtlarına göre, 3. Amenofis’ten sonra iktidara Horemheb gelmiş gibi düzenlemeler yapmışlardır.
Bu kısa tarihçe aslında çok önemli değil. Çünkü daha önce de söyledim, resmi tarih her zaman sonraki iktidarlarca yazılır. Bu yüzden, hele tarihin değiştirildiği bu kadar ortadayken, resmi tarihi boş verelim ve alternatif tarih kaynaklarından yola çıkarak, hakikati arayalım.
Birazdan bahsedeceklerimin tümü, yazılı kaynaklarda yer alıyor. Benim katkım sadece bunları toparlamak ve aradaki bazı kopuklukları fikir yürüterek tamamlamak oldu.
Şimdi, kutsal kitaplardaki ve resmi kayıtlardaki tarihi değil, farklı bir bakış açısını değerlendireceğiz.
Milattan önce 1600’lere gidiyoruz. Hz. İbrahim’in ülkesi Harran’a. Harran’da o zamanlar Mittani Krallığı hüküm sürüyor. Tıpkı Hititler gibi, onların nereden geldikleri belirsiz, ama İndüs ve aryan kökenleri biliniyor. Büyük olasılıkla Hindistan’daki eski İndüs uygarlığının mirasçıları.
Mittani Krallığı’nda yaşayan Abram, kutsal kitaplarda olduğu gibi birden tek tanrıya inanmaya başlamıyor, okuyor, araştırıyor, düşünüyor. Tıpkı bizlerin yapmaya çalıştığı gibi hakikati arıyor. Sonra tek tanrı inancı güçlenince, etrafındakilerle arasında bir fikir ayrılığı oluşuyor. Bazılarına göre zulüm görüyor, bazılarına göre ise, zulüm görmemek için Harran’a geliyor. Harran bazı kaynaklara göre dünyada ilk kurulan yerleşim, Adem’in şehri. Dünyanın ilk üniversitesi ve ilk rasathane orada kuruluyor. Abram oradan da önce Filistin’e sonra Mısır’a geçiyor. Bu yolculuklar sırasında adını Abraham olarak değiştiriyor. İsimdeki Brahma benzerliği oldukça dikkat çekici, çünkü Brahma Hint inanışında gücü herşeye yeten, herşeyi yaratmış olan ve her zaman varolan tanrının adı. Mittani uygarlığının İndüs kökenli olduğu düşünülürse, Hint Tanrılarının en güçlüsü Brahma’ya inanmaya başlamış ve adının da bu yüzden Abraham yapmış olması kuvvetle muhtemel. Yani tek tanrı inancının olası kökeninde Hint inanışları olabilir. Burada daha az yaygın bir başka bilgi daha var, bu teze göre aslında Abraham Mittani kralı Artatama’nın ta kendisi…
Abraham (Hz.İbrahim) Mekke’de Kabe’yi inşa ediyor. Aslında ilk tek tanrı mabedi Kabe. Oğlu Samuel-İsmail ile birlikte Kabe’nin sütunlarını dikerken Allah’a dua etmişler ve Kabe’yi tek tanrının evi olarak kutsamışlardır. Ama burada ilginç bir detay daha vardır, bizdeki adıyla İsmail Kabe’yi korumak için Mekke’de kalır. Ve Hz. Muhammed’in ailesi Kureyşliler, ve Mekke’deki diğer 3 büyük aile, soylarını Hz. İsmail ve Hz. İbrahim’e dayandırırlar. Yani aslında Hz. Muhammed, Abraham’ın soyundandır. Ve Hz. Muhammed, Hz. Musa ve diğer peygamberlerle akrabadır. Bu birazdan göreceğimiz şekilde “sünnetli” olmasını da açıklayan bir donedir. Daha da ilginç bir detay, Kabe yangın nedeniyle zarar gördüğünde yeniden inşasında bizatihi Hz. Muhammed de çalışmış, ve Hacer-Ül Esved’in yerleştirilmesi sırasında çıkan tartışmayı çözmüş, ama taşı kendi yerleştirmiştir. Yani aslında, tek tanrı için inşa edilen ilk mabedin 2. inşasında çalışan ustalardan biri de Hz. Muhammed.
Neyse biz konumuza dönelim. Abraham Mısır’a gelir. Mısır’da Maat yasası uyarınca kölelik asla olmamıştır. Bu bilgi çok çok önemli. Devlete vergi borcu olanların bazıları şimdiki kamu hizmeti cezaları gibi, devlete borçlarını emekleriyle ödemektedirler, ama hiçbir zaman tarihte anladığımız şekliyle bir efendi-köle ilişkisi olmamıştır. Abraham Mısır’da yerleşir. Abraham ve yanındakiler Mısır’da güçlenirler. Hatta Hiksos dönemi denen, “çöl prensleri”nin gelip Mısır yönetimini ele geçirmeye çalıştıkları dönem olması sebebiyle, belki de doğrudan iktidara gelirler. Ama Hiksos’ların Abraham ve soyundan geldiklerine dair bilgileri şimdilik bir kenara bırakalım.
Mısır’da güçlenen yeni göçmenlerden bir tanesi Firavun’un sarayında baş vezirliğe kadar yükselir. Bu Yuya’dır. Yani bizim bildiğimiz adıyla Hz. Yusuf. Resimde de görüleceği gibi, Yuya tam bir Asyalıdır. Modern Mısır tarihçileri kabul etmek istemese de hiçbir şekilde dönemin Mısırlılarına benzememektedir. Bu farklı fiziği aslında “güzel” olması efsanesiyle de örtüşmektedir.
Yuya daha önce sıradan hiçbir insana verilmeyen ünvanlar ve yetkilerle Mısır’ı mükemmel bir şekilde yönetirken, bazı kaynaklara göre kızı, bazılarına göre kızkardeşi olan Tiye’yi Akhenaton’un babası 3. Amenofis’le evlendirir. Yani kraliyet ailesine kendi kanının da katılmasını sağlar. Yani artık firavun ailesi de, Akhenaton da Abraham’ın torunlarıdır. Bu bölüm de önemli, çünkü daha sonra bu kanı taşıyanların Mısır’da iktidardan uzaklaştırılmasına, hatta tarihten silinmelerine de tanık olacağız.
Yuya Abraham’ın Harran’dan getirdiği tek tanrı fikrine bağlı kalmayı sürdürmektedir. Eski Mısır’da o zamanki adıyla On adını taşıyan Heliopolis’te zaten gizliden gizliye öğretilen bir tek tanrı bilgisi vardır. Bu inanca göre Ra en büyük tanrıdır, ve aslında diğer tanrıların da tanrısıdır. Zaman içinde Ra-Horus, yani Re-Herakhti adını almıştır, ama gizli bir kardeşlik örgütü, Heliopolis’te, hangi tarihten ve hangi uygarlıktan geldiği belli olmayan bir tek tanrı bilgisini korumaya devam etmişlerdir. Osiris rahipleri de aynı bilginin koruyucularıdır. Yuya’nın atalarının tek tanrı bilgisi ve Mısır’da kapalı bir çevrede korunan bu tek tanrı bilgisi dünyaya yayılmak için zaman kollamaktadır.
Yuya torunu ya da yeğeni olan ve tahta 4. Amenofis adıyla çıkması beklenen delikanlıda, aradığı öğrenciyi bulmuştur. Genç inisiye adayına, tek tanrı bilgisini ve sevgisini aşılar. Ve onu tek tanrı inancına gönülden bağlar.
4. Amenofis tahta çıktığında, henüz gençtir. Tıpkı Yuya gibi, tek tanrıya inanan bir aileden gelen ve güçlü bir kadın olan annesi Tiya’da onu etkilemiştir. Yuya’nın iktidarı sırasında atalarının yurdu olan Mittani Krallığı’yla ilişkiler güçlendirilmiş ve Mittani Kralı’nın kızı Kiya babası 3. Amenofis’le evlendirilmeye gönderilmiştir. Fakat o yoldayken 3. Amenofis ölünce yeni firavun gelen prensesle evlenmek zorunda kalır. Kiya’da Mittani-Harran-Sümer inançlarının takipçisidir ve tek tanrı fikrini onaylamaktadır.
Sonra birden ortaya Nefertiti çıkar.
Nefertiti’den nereden geldiğini kimse bilmemektedir. Adı “güzellik geldi” anlamındadır. Bazıları bunun “güneyden ya da uzaktan gelen güzel” olduğunu iddia etseler de, her halükarda bu isim Neferititi’nin gerçek adı değildir, bu isim sonradan konmuştur. Nereden geldiği meselesi bugün hala bilinmemektedir. Büyük olasılıkla Yemen’den yani Saba ülkesinden gelen bir Saabidir, Mittani krallığından gelen bir prenses, hatta Isis’in yeniden bedenlenmesi olduğunu iddia edenler olmuştur. Nefertiti gelir gelmez Akhenaton’un bir numaralı eşi durumuna gelir. Her yerde Akhenaton’un yanında yer alır. Ve Akhenaton’un inancını paylaşır. Akhenaton’a 6 kız evlat verir.
Nefertiti ile evlenir evlenmez, Akhenaton Aton dinini ortaya atar. Aton aslında eskiden beri bilinen bir tanrıdır. Babası 3. Amenhotep de Aton için adaklarda bulunmuştur. Ancak yeni dinde çok tanrılı panteon ortadan kalkar. Aton tek tanrıdır, başka tanrı yoktur.
Bu devrimi, çok güçlenen, adeta her devlet kararı için fetva alınmak zorunda kalınan Amon rahiplerinin gücünü azaltmak için yapıldığı iddiasıyla küçümsemek isteyen yorumcular vardır. Oysa ilk kez tek tanrılı din bir devlet dini olarak ortaya çıkmıştır, ve Akhenaton bu tavrında çok büyük mücadeleleri göze almıştır. Bu yüzden sadece politik bir hareket olduğu iddiası kesinlikle yanlıştır, ama devrimin doğal bir sonucu olarak, Amon rahiplerinin, ve diğer çok tanrılı dinlerin rahiplerinin gücü çok azalmıştır.
Akhenaton’un yeni dinini biraz uzunca inceleyeceğiz.
Önce Akhenaton’un tanrısı Aton’a yazdığı şiirle başlamak gerek.
Tanrı, uludur, birdir, tektir.
Ondan başkası yoktur.
Bir tanedir,
O’dur her varlığı yaratan.
Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh…
Ta başlangıçta vardı Tanrı.
Tek varlıktı o.
Hiçbir şey yokken o vardı.
Herşeyi o yarattı…
Ezelden beri gelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek.
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman…
Bu şiirin altına imza atmayacak herhangi bir tek tanrılı din mensubu var mıdır? Akhenaton’un tek tanrısına yazdığı bu şiir, bizlerin bugünkü inançlarının içinde aynen mevcut. Hatta ilk iki dizede, “Allah-ü ekber”, ve “La ilahe illallah” bile var. Ama bu metnin bildiğimiz tarihteki ilk metin olması özelliğini vurgulamak gerek. Çünkü, biraz sonra detaylarını göreceğimiz şekliyle, aslında bütün dinlerin kökeninde bu mesajlar var.
Akhenaton’un tanrısı Aton, bir güneş diskiyle sembolize ediliyor. Başka bir şekli yok. Halbuki o güne kadar bütün Mısır tanrıları ve hatta başka kültürlerdeki tanrılar da, hep formlarla, insan ya da hayvan figürleriyle sembolize edilirken, Aton’un hiçbir formu yok. Sadece gökteki güneşle gösteriliyor. Bu konuda çok ilginç, çünkü varsayılan Mu Uygarlığı’nda da, dünyada bir anda ortaya çıkan Sümer, Mısır, Maya ve Harran’daki Saabilere kadar bir sürü kültürde de tek tanrı hep güneş sembolüyle açıklanmıştır.
Burada Aton’un Akhenaton ve Nefertiti’yle nasıl resmedildiğine biraz bakmak gerek. Çünkü dönemin sanatı sanat tarihçilerinin çok ilgisini çekiyor. Sembolizma ilk kez sanatta bu kadar yoğun kullanılıyor. Resimlerde Firavun insanlaşıyor ve eşiyle eşit. Çocuklarını şefkatle seven bir baba. Dönemin sanatının bir cilvesi, Akhenaton’un bazı heykelleri, onu, yine sembolik olarak eril ve dişili kendinde birleştirmiş olduğunu anlatmak için, feminen yönleriyle de gösterince, hasta olduğu ya da cinsel tercihleri sorgulanmış. Ama ona ait resim ve heykellerin çok büyük bir çoğunluğunda normal bir insanken, şu anda Kahire Müzesi’nde olduğu için en çok bilinen heykelinin referans alınması bir bilgi eksikliği…
Dini incelerken ilk dikkat etmemiz gereken Aton sözcüğünün kökeni. Bildiğimiz gibi Hermetik öğretide tek tanrının adı Atum. Aton sözcüğüne çok benziyor. İkincisi tek tanrının İbranicedeki isimlerinden biri olan Adonai sözcüğü. Üçüncü benzer kavram, aynı isimli bilinen tanrıdan farklı olan, Suriye’deki tek tanrı olan Adonis. Aton kendi kendisini yaratmış, ve daha sonra herşeyi yaratmış olan ve daha önce hiç rastlanmadığı şekliyle hem anne hem de baba olan bir tanrı. Her iki cinsiyeti de taşıması çok önemli, çünkü evrensel düaliteyi kendinde birleştiren bir tanrı fikri ilk kez gündeme geliyor. Aynı şekilde Akhenaton da kendisini Mısırlıların hem babası, hem de alışık olunmadığı tarzda, annesi olarak konumlandırıyor. Yani eril ve dişilin, Rahman ve Rahim’in, siyah ve beyazın bileşkesi…
Aton bütün evrenin tanrısıdır. Bu da yeni bir kavram olarak gündeme gelir, çünkü bundan önce tanrılar güney ya da kuzey Mısır’ın, ama çok daha önemlisi sadece Mısır’ın tanrılarıyken, düşman hatta barbar kabul edilen ülkelerin de tanrısı olan bir tek tanrıdır. Bu da büyük bir devrim, çünkü bazı tanrıların kişisel olduğu, ailenin diğer bireylerinin bile tapamadığı bir dönemden bahsediyoruz. Bir tanrının, size kötülük yapanların da tanrısı olabileceğini o dönemlerde kabul etmek çok zor. Yani hayır ve şerrin o tek tanrıdan geldiğini hazmetmek…
Aton’un en önemli özelliği her zaman olumlu olmasıdır. Daha sonra gelen tek tanrılı dinlerin tanrı fikirleri, bazen şefkat, bazen şiddet mesajları verirken Aton her zaman barıştan, sevgiden yanadır. Tanrının celal yüzleri yok gibidir. O her zaman hem baba, hem anne şefkatinin sembolüdür. Daha sonra Yehova’nın ve İslamiyet’teki Allah’ın cezalandırıcı vasıflarına sahip değildir. Bu da tek tanrılı dinlerin ılımlı izleyicilerinin, ve belki de sırf bu yüzden izlemeyenlerinin aklındaki Tanrı fikrine daha uygun bir modeldir. Ceza, ateşlerde yakmak, cehennem gibi kavramlardan uzak bir tek tanrı…
Aton bütün yaratılışın tanrısı olarak hem kadınların hem erkeklerin tanrısıdır. Akhenaton ve Nefertiti onun iki yönünü sembolize edecek şekilde bütün resimlerde hep beraber sembolize edilmiştir. Yani aslında kutsal üçleme Aton-Akhenaton-Nefertiti olarak oluşmuştur. Akhenaton’un bir diğer şiirinde “yumurtaya can veren” tanrı olarak geçen Aton, “kendi birliğinde, milyonlarca formu” olan tanrı olarak açıklanır. Yani aslında tasavvuftan kabalaya kadar, bütün ezoterik yolların mesajı bu cümleyle özetlenir.
Aton sadece ışıktır. Işık ya da nur ve ziyadır. Öğle vakti gölgeler yok olduğunda, yani ışığın zirvesinde, o da gücünün zirvesindedir, ve inananlarını destekler.
Dinin temel kuralları şöyledir: