Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Ar-Feiniel

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Cücenin Laneti
« : 07 Ekim 2014, 16:45:27 »
Tanıtım: Geveze bir cüce, ketum bir büyücü. İkiz dünyadan gelecek binlerce yaratığa karşı şansları olacak mı sizce? Yüce Elf Diyarı ordularıyla onlara katılacak mı? Yüzlerce sorunun bilinmez cevapları bu kitapta. Fantastik bir dünyaya adım atmaya hazır mısınız? Merakla ve heyecanla okuyacağınız bu kitapta, Carlin oğlu Faelor, Kodar, Ichin ve bir sürü efsane yaratık sizleri bekliyor. Kadim devirlerde geçen bu macerada, türlü entrikalar, büyüler, iksirler ve doğaüstü güçlerin hakim olduğu olaylarla karşılaşacaksınız.

Harita: http://i.hizliresim.com/emBDbZ.jpg

Bölüm 1: Slasath

“Lanet olsun, yetişmeyecek,” diye söyleniyordu; kendi kendine Kodar. “Sabahın ilk ışıkları neredeyse beyaz karlara vuracak,” diye düşündü. Evi, aslında ev de denemezdi, küçük bir kulübe gibiydi daha çok. Hemen Deep Forest le köyün girişi arasındaydı.

O gece yılın ilk karı yağmış, insanın tenine bir bıçak gibi işleyen soğuk da bu sayede biraz olsun yumuşamıştı. Gece dolunayın ışıklarıyla aydınlanıyor, dolunayın altın rengi ışığı, beyaz karların üzerinde dansediyordu.

Kodar, canlılarla pek samimi olmayan, onlarla sıcak ilişkiler kuramayan bir cüceydi. Bu yüzden evi köyün girişindeydi. Deep Forest’e çok yakındı. Köyün girişinde dediysek te, Kodar’ın evinden sonraki ilk ev 70-80 metre sonra başlıyordu.

İnsanlar Deep Forest’den çekinirlerdi. Ama odun ve ilaç için, bitki ihtiyacını da bu ormandan karşılamak zorundalardı. Et için yabani hayvan ihtiyaçlarını da bu ormandan gideriyorlardı. Aslında köyde sürü sahibi bir kaç toprak beyi vardı ama onların sürülerinde koyun ve sığırdan başka bir şey olmuyordu. Köydeki halkın bazısı geyik ve domuz etinden hoşlanıyordu. Ayrıca Yorgun Bataklık Hanı'nın’ sahibi olan Burgess’in müşterileri farklı lezzetler tatmak isteyebiliyordu. Bu yüzden bir kaç avcıyla anlaşması olan Burgess, onların avlandığı hayvanları belli bir ücret karşılığı satın alıyordu. Bu yüzden köy bu uğursuz ormana pek yakındı.

Köyün adı, Slasath’dı. Köyün ileri gelenlerinin anlattıklarına göre, bu köy eskiden bir Kertenkele köyüydü ve adı da bu yaşamışlardan gelmekteydi. Şu anda köyde yaşayan kertenkeleler yoktu ama köyün ismi bu hikayeyi doğrular nitelikteydi.

Köyde bir çok ırk birlikte yaşıyorlardı. Aslında yerleşik yaşayan cücelerin sayısı on beşi geçmezdi ama bu yine de insanların arasına karışan cüceler için yüksek bir sayıydı.

Slasath köyü bir gezginler şehri olan Botan’a geçiş yolu olduğu için pek çok gezginin uğrak yeriydi. Köyde renkli simalara rastlamak mümkündü. Elfler hatta Hobbit’ler bile bu köyü renklendiren ırklardandı.

Bu kadar çeşitli ırkı barındırmasına rağmen, köyde ender olay çıkardı. Oda çoğunlukla Yorgun Bataklık Hanı’nda müşterilerin sarhoş olduktan sonra çıkardıkları kuru gürültülerdi.

Kodar 75 yaşlarında bir cüceydi. Köyde hiç akrabası yoktu. Zaten ailesini de hiç tanımıyordu. Ziador şehrinde kılıç ustası olan bir insanın yanında hatırlıyordu çocukluğunu. Binlerce küfürün ve hakaretin yanında geçmişti yılları. Ustası yalnız yaşayan bir insandı. Tam anlamıyla bir kibir ustasıydı. Sanatını daima över, diğer kılıç ustalarını aşağılardı hep. İşte Kodar böyle bir ustanın yanında yetişmişti. Ustası öldüğünde yirmi yaşındaydı. Ziador’da kalıp çok güzel para kazanabilirdi fakat ruhu burada kalıpta, laçkalaşmış dostluklarla muhatap olmaktan kaçmak istiyordu.

Bu yüzden bu küçük köye gelip yerleşmişti. O kalabalık şehirden kaçmasının nedeni biraz da kafa dinlemekti fakat köy uzak diyarlara giden bir yol üstü köyü olduğundan burada sakin bir hayat bulamamıştı. Ama yine de memnundu. Burada kendisine bir iki sağlam dost da bulmuş, ara sıra onlarla yorgun Bataklık Hanı’na gidip içtiği bile oluyordu.

Kodar, Köyde madencilik yapıyordu. Gelip geçeninin çok olmasından dolayı, müşterisi çok oluyor, ünü ülkenin dört bir yanına yayılıyordu. Köyün bütün metal işleri elinden çıktığı için, işi çok iyiydi. Eğer köyde teneke ustası Rage olmasaydı, halk neredeyse kap-kacağı da ona yaptıracaktı.

Köylülerin istekleri sayesinde ilginç şeylerin ortaya çıktığı da oluyordu. Örneğin, köyün en güzel kızlarından Gillian bir gün Kodar’a gelip, yemeklerde giyeceği elbiseyi düzleştirecek bir alet yapmasını anlatmış ona çizimlerle, ucunun sivri, bakırdan bir alet yapmasını istemişti. Ağır olması için, tabanı bakırdan, gövdesi demirden olacaktı. Gillian’ın isteğini yerine getiren Kodar kadının teşekkürleri karşısında utanmıştı.

Ahşaptan bir sapı vardı ve kaynar suda ısıtıldıktan sonra elbiselerin üzerinde gezdirilerek kırışıklıkların giderilmesini sağlıyordu. Bakırın sıcağı tutması sayesinde kırışıklıklar çok rahat açılıyordu. Önceleri elbiseleri giymeden bir gün önce yatağın şiltesinin altına sererken, gillian’ın buluşu bu alet sayesinde istendiği zaman elbisenin kırışıklıkları giderilip giyilebiliyordu.

Gillian’ın bu buluşu meşhur oldu ve tüm krallığa yayıldı. Hatta bazı demir ustaları gelip, Kodar’dan nasıl yapıldığını bile öğrenmişlerdi. Kodar yaptığı alete bakır tabanından dolayı “Copperfoot” adını vermişti. Özellikle köyün genç kızları bu alete rağbet göstermişlerdi. Kodar bir ara neredeyse uyku uyuyamaz duruma gelmişti. İşleri böyle hep yoğundu Kodar’ın.

Ayrıca bir çok ünlü Lord’a, Leydi’ye kılıç ve zırh yapmış bunlara özellikle imzasını da eklemeyi ihmal etmemişti. Ünü bu sayede yayılmıştı Kodar’ın. Kılıçlara çift kan oluğu açıyor, göğüslüklere de dragon başı çiziyordu. Özel istekle gelenler de olmuyor değildi. Onları da geri çevirmiyor, hepsine vakit bulabiliyordu Kodar.

Bu gece üzerinde uğraştığı kılıç da özel sipariş verilmiş bir kılıçtı. Ve sabaha kadar yetiştirmesi gerekiyordu. Fakat işler bir türlü yolunda gitmiyordu. Çünkü bu sefer istenen kılıç diğerlerinden farklıydı. Hem de çok farklı...

O gecenin gününde köye Ziador şehrinden Lord Kavini gelecekti. Daha doğrusu Lord, bu yaşlı kılıç ustasının ününü duymuş, ona bir kılıç sipariş etmişti.

Ama Lord’un adamlarının ihtişamla köye gelişlerini ve nedenlerini merak eden köylülerin, adamların geliş nedenini öğrendikten sonra bu özel sipariş kılıcı öyle kuru kuruya vermek gibi bir niyetleri yoktu. Köylüler Lord’u köye davet etmiş ve onun için bir ziyafet düzenlemek istemişlerdi.

Ve o ziyafete saatler kalmıştı. Kodar olanca gücüyle çırpınıyor, kılıcın rengini Lord’un istediği gibi siyah yapmaya çalışıyordu. Fakat kılıcın rengi bir türlü siyah olmuyordu. Bir çok yol denemişti Kodar fakat her seferinde sonuç hüsran olmuştu.

Kodar’ın çekici havaya kalkıp indikçe, dövdüğü sıcak madenden kıvılcımlar çıkıyor, etrafa çıtırdayarak dağılıyorlardı. Kodar sıcak kılıcı soğuk suya sokunca sıcağın soğukla savaşını yansıtan bir ses çıkarmıştı. Kodar kılıcı sudan çıkararak üzerindeki deri önlüğe sildi. Kılıcı deneme zamanı gelmişti.

Kılıcı örse öyle hızlı indirdi ki, örs ikiye ayrılacak gibi oldu. Fakat sonuç gene hüsrandı. Kılıç ikiye ayrılarak, Kodar’a kötü bir sürpriz yaptı. Halbuki bu seferkinden o kadar emindi ki, kesin örsü zedelerim diye düşünmüştü. Fakat yine olmadı. Kılıcın elinde kalan kabzasını yere hayvanca bir küfürle savurarak, dışarı çıktı. Yerler bembeyazdı. Ay ışığı bu beyazlığın üzerinde o kadar haşin duruyordu ki, insanı alıp düşler diyarına götürmemesi imkansız görünüyordu.

Kapının hemen önünde bir marangozdan güzel bir testere karşılığı aldığı abanoz ağacından yapılmış sıraya çökerek bakışlarını Deep Forest Ormanı’nda yoğunlaştırdı. O kadar koyu bir karanlıktı ki, parlak ay ışığı bile oraya girmeye cesaret edemiyor gibiydi. Zaten geceleri oraya girmeye kimse cesaret edemezdi.

Geceleri oraya girenler de bugüne kadar çıkamamıştı. Deep Forest büyük bir ormandı ve ülkenin en çok can alan ünvanına sahip olan meşhur, Yorgun Bataklığa ev sahipliği ediyordu. Köyden veya başka diyarlardan hiç kimse, bu bataklığın şimdiye kadar kaç can aldığını bilmiyordu.

Kodar yemek yağlarıyla neredeyse katrana bulanmış bir görüntü çizen sakalını sıvazlayarak, koyu ormana baktı. “Ne kadar karanlık,” dedi. “Tıpkı bir Gölge Elementi gibi. Tıpkı bir Gölge Elementi gibi. Tabi yaa bunu nasıl düşünememişti.” Bunu söyledikten hemen sonra ayağa fırladı. “Buldum,” diye bağırıyordu.

Karların üzerinde dansetmeye başladı. Ayakları henüz taze yağmış olan bembeyaz karların üzerinde geniş fakat o kadar kısa izler bırakıyordu. Beyaz kar tozları havalara kalkıyor, Kodar çılgınca dansediyordu. Aklına bir aralar Toral Dağı’nın eteklerindeki madenden çıkardığı siyah element gelmişti. Bu elemente madenciler arasında “Gölge deniliyordu. Ama şimdiye kadar bu elementi aktif olarak kullanan bir madenci duymamıştı.

Neşeli kahkahalar arasında evin arka tarafında bulunan depo olarak kullandığı küçük ambara gitti. Kucağında bir yığın Gölge Elementiyle döndüğünde ağzı kulaklarındaydı. Bütün uykusu açılmış, daha neşeli bir görünüme kavuşmuştu. Bu sefer hem siyah rengi elde edeceğine ve hem de istediği sağlamlıkta olacağına emin gözüyle bakıyordu.

Sayfa: [1]