Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Asfaloth

Sayfa: [1] 2
1
Düşler Limanı / Zamanla Zamanda Zamandan Yazmak
« : 05 Ağustos 2013, 03:15:00 »


                  İlk kelime zor gelirdi hep. Geri kalanı sular seller gibi gelirdi kendiliğinden.
                  Zamanla büyüdüm . İlk kelime kolay gelmeye başladı, geri kalanı zor.
                  Zamanla olgunlaştım. Yazmak çok zor  bir hale geldi.
                  Zamanla duygusallaştım. Yazmak çok kolay bir hale geldi.
                  Zamanla zamanı unuttum. Doğal olarak nerden yazmaya başlayacağimida.
                  Zamanla kendimi unuttum. Yazmak için bir sebep bulamayacak bir hale geldi.
                  Zamanla kendimi buldum. Yazmak utanılacak bir hale geldi.
                  Zamanla kayboldum karanlığımda. Yazmak ışığa yolculuk etmek gibi geldi.
                  Zamanla yoruldum zihnimin oyunlarından. Yazmak zihnimi oyalamak haline geldi .
                  Zamanla farkettim zamanı. Yazmak keyif vermez bir hale geldi.
                  Zamanla korktum zamandan. Yazmak ölmek gibi geldi.
                  Zamanla kaçırdım küçük ayrıntıları. Yazmak gözden kaçar bir hale geldi.
                  Zamanla kaybettim duygularımı. Yazmak onları aramak gibi geldi.
                  Zamanla buldum kendimi zamanda. Yazmak ona gerçekleri anlatmak gibi geldi.
                  Zamanla anlatabildim kafamdakileri . Yazmak  kendim olmak gibi geldi.
                  Zamanla yoruldum yalanlarımda. Yazmak gerçeği haykırmak gibi geldi.
                  Zamanla unuttum kime yazdiğimi. Yazmak aşkı anlatmak gibi geldi.
                  Zamanla zamana yenildim. Yazmak köprüden geçmek gibi geldi.

2
Mitolojiler / Heimdall-Nors mit kahramanı
« : 31 Temmuz 2013, 04:11:24 »
   Öncelikle herkeze selam. Bu günden sonra elimden geldiğince Nors mit Asynjur veya Vanir( Nors dilinde tanrı demektir) hakkında sahip oldugum bilgileri paylaşıcam. Thor , Loki , Odin gibi Hoh Asynjur (temel tanrılar) hakkında herkez genel bilgilere sahip oldugu için onlari direk geçtim. Ama belki Odin'in simgeleri üzerine bi inceleme yazabilirim sonra , enteresan ve birçok fantastik kurgu kitabında geçen benzerlikler görülmektedir Odin'in simgelerinden.

   Heimdall

İskandinav mitolojisi tanrılarındandır.  Rig ismiyle de bilinir. Heimdall dokuz dalga annesinin oğlu olarak bilinir ve bir çok yüksek sıfatın sahibidir,  diğer anılışı ‘’Ak tanrı’’dır.  Asgard'ın bekçisi ve insan topluluklarının yönetici tanrısıdır. Diğer tanrıların ve aynı zamanda midgaard ile asgaard arasındaki bifrost köprüsünün bekçisidir. Gözlerinin çok keskin, kulaklarının da hassas olmasıyla bilinir. Efsaneye göre dünyanın sona ereceği ve tekrar doğacağı ragnarök saldırısına karşı Gjallarhorn'ü çalarak Aesiri uyarır. Elinde bir boruyla görülür. Bu boru Odin'in ölmüş kahramanlar ordusunu (Einharjar) son savaşa çağırmak amacıyla kullanılmak üzere tanrılar tarafından yapılmıştır.Bazı metinlerde Odin’in manevi oğlu olarak bahsedilir(Sanırım bunun başlica sebebi Cermen mitolojisindeki Wodanaz'ın Odin ile benzerlikler göstermesi ve Wodanaz'ın manevi bir evlat sahibi olmasıdır). Ragnarök’te, Loki ve canavarları ile yapılan savaşta en son ayakta kalacak olandır ve Loki ile teketek dövüşecektir. Heimdall ve borusu çokça nordik efsanede ve fantastik kurguda bir öge olarak yer alır.

Örnek olarak Zaman Çarkı serisinde Matrim Cauthon’un elinde olan ve Paendrag soyuna karşı yapılan savaşta ‘Ölmüş kahramanları' çağırmak için kullanılan 'Valere borusu' Heimdall'a işaret etmektedir.

3
Tartışma Platformu / Acaba?
« : 13 Mart 2012, 23:29:00 »
Büyücüler neden ağir zırh giymez?

4
Oyunlar / Heroes Of Newerth
« : 21 Şubat 2012, 00:58:29 »

                                           
Oyun 45$ değerindedir.Ancak yeni getirilen sistemde artık ücretsizde oynayabiliyorsunuz.Tek fark ücretsiz oynayanlar oyun sunucusunun her hafta değiştirdiği 20 karakter ile oynayabiliyorlar sadece.Yani istedikleri zaman istedikleri karakteri alamıyorlar.

Oyunu ilk açtığınızda Warcraft 3'ü anımsatan bir ekranla karşılaşıyorsunuz. Böylece DOTA'dan HoN'a geçecek kullanıcıların yabancılık çekmesi engellenmiş.

 Play Online seçeneğini seçtikten sonra karşımıza oyun listesi ekranı geliyor. Bu ekran oldukça detaylı hazırlanmış ve önemli fonksiyonaliteler içeriyor.


Refresh List tuşuyla yenilenen liste, ikonlar vasıtasıyla oyunlar hakkında detaylı bilgileri içeriyor. Burada ki alanlar sırasıyla şöyle:
 Oyun ismi
 Harita
 Boş / Toplam Slot
 Oyun host'una olan pinginiz
 Oyuncu limiti (2v2,5v5)
 Oyun tipi: all random, all pickup, easy mode
 Özellikle AR,AP,EM gibi modları native olarak desteklemesi ve oyun listesinde göstermesi DOTA oyuncuları için gerçekten çok yararlı bir özellik.

 Bunlar birlikte ekranın sol tarafında yer alan filter kısmından listeyi istediğiniz gibi filtreleyebiliryorsunuz. Yani leaver oyuncuların olmadığı, all random bir oyunda oynamak istiyorum gibi bir filtreleme yapmanız mümkün.


 Girmek istediğiniz oyuna karar verdikten sonra karşınıza oyuncu listesinin olduğu ve slotların gösterildiği ekran geliyor. Bu ekranın en önemli özelliklerinden birisi kendi takımınızın ve rakip oyuncuların istatistiklerini size sunması. Kim kaç puanda, kaç oyun kazanmış gibi bilgiler burada size sunuluyor ve detaylı istatistikler içinde kısayollar mevcut. Oyunun diğer bir özelliği ise bu puanlardan yola çıkarak hangi takımın kazanacağına dair veriler sunması. Hatta bu sistem üzerinden oyun takımları otomatik olarak dengeleyebiliyor.

 Bir sonraki ekrana geçmeden gözümüze takılan diğer bir nokta ise Referee yani hakem sistemi. Bu sistemi henüz test etme fırsatımız bulunmasada, ileride hakemlerin oyunlara katılıp takip etmesini sağlayacağı söyleniyor.


 Oyunun başlatılmasının ardından hero seçim ekranı geliyor. Bu ekranda hero'ların detaylarını, skillerini görmek mümkün. Ayrıca kim hangi heroyu seçtiğide gösteriliyor.


Bunun yanında biraz üşengeç bi insansanız ve oyun aramak istemiyorsaniz oyun bunuda bizim için düşünmüş.Oynamak istediğimiz map , oyun türü ve özellikleri belirledikten sonra Play Now seçeneğine tıkladığımızda oyun bizi oto sıraya aliyor. Aradiğimiz özellikleri seçmiş başka oyuncular buluyor bunlari puanlarına göre dengeli takımlar haline getiriyor ve bizi oyuna sokuyor. Yani DOTA'nin büyük problemlerinden olan oyun bulma sıkıntısınıda ortadan kaldırmıs vaziyetteler

 Oyun açıldığında yabancılık çekmek pek mümkün değil. Kullanıcı arabirimi bir kaç ekstra özellikle birlikte tamamen Warcraft3'den geliyor. Oyunun oynanışı ise tamamen DOTA diyebiliriz. DOTA'da bulunan hemen her türlü şey, HON'a aynen aktarılmış. Oyunun haritaları alışık olduğumuz DOTA haritaların varyasyonlarından oluşuyor. Karakterler'in dota da olduğu 3 skill + 1 ultimate skill'leri mevcut.


 DOTA oyuncularının en çok şikayetçi olduğu konu leaver'lar yani oyun bitmeden oyundan çıkanlar konusunda HoN çok iyi çözümler getirmiş. Öncelikle HoN'da bir oyun sırasında oyundan çıkarsanız bu profilinize işleniyor ve diğer oyuncular bunu görebiliyor. Tabi yanlışlıkla oyundan düşen oyuncularda unutulmamış. Oyundan düşseniz bile oyuna kaldığınız yerden devam etmeniz mümkün. Zaten oyundan düştükten sonra oyun öncelikle size tekrar bağlanmak isteyip istemediğinizi soruyor. Bunla birlikte gelen diğer güzel bir özellik ise takım olarak kazanma şansınızın kalmadığını düşündüğünüzde, oylama vasıtasıyle oyunu bitirebiliyorsunuz. Tabi kurallara uymayan bir oyuncuyu oyundan atmak için oylama sisteminin olduğunuda unutmamak gerekir. Bütün bu özellikler yan yana getirildiğinde leavers konusuna çok iyi bir çözüm sağlanmış oluyor.


Oyunun shop kısmıda cok iyi. Hangi itemin ne işe yaradiği uzun uzadiya anlatiliyor. Seçtiğiniz karakterle daha önce oynayanlarin hangi itemleri aldiği nasil oynadiği hepsi % halinde yazilmiş. Oyuncular hero lar ile ilk baslarken hangi itemleri aldıklarini sonra hangilerini yaptiklarini sırasıyla yazıp onuda listeler arasına ekleyebiliyorlar.Bu özellik yeni baslayanlar için oldukca iyi oluyor.Bunun dısında lvl atladiğinizda gelen power pointinizi isterseniz oto olarak verdirebiliyorsunuz yine bu tablodan.


 Son olarak oyun bittiğinde oyunun detaylı istastiklerini görmek de mümkün. Bu sayede takım olarak oyunun kritiğini yapabilir ve hatta oyuna bir yorum ekleyerek replay dosyasını upload edebilirsiniz.

 Son olarak, HoN oyuna içine gömülü bir sesli iletişim sistemi içeriyor. Bu sayede ventrillo gibi programlar kullanmanıza gerek kalmadan takımınızla iletişim kurabiliyorsunuz

5
Yüzüklerin Efendisi / Boromir'in Ağıtı
« : 17 Şubat 2012, 18:07:09 »
Aragorn söyledi:

Aşarak Rohan boyunca kırları, batakları,
Çarpar Mundburg surlarına latif Batı Rüzgarı...

"Ey gezgin yel!Taşıdığın ah, hangi havadistir?
Çarptı mı gözüne mehtap ışığında Boromir?"
"Gördüm, atının üstünde yedi ırmağı geçti,
Gördüm! Bomboş nice yoldan o en ırağı seçti!
Tuttu kuzeyin karanlık sislerine yolunu
Artık Kuzey Yeli gözler Denethor'un oğlunu..."
"Ah Boromir! Gözlüyorum garbı surlardan, ama
Bomboş topraklarda gölgen çarpmıyor nazarıma..."

Legolas söyledi:

Taşar deniz sesi, uçar cenubun rüzgarıyla
İnler surun kapısında martı çığlıklarıyla...

"İnlemende hangi haber saklı ey güney yeli?
Nerde zarif Boromir,ah, epey oldu gideli?"
"Sorma bana nerde meskun- Güneyde hep kemik var!
Ak ve kara sahillerde hepsi uzanmış yatar...
Niceleri Anduin'den 'deniz' aşkıyla indi
Ben de haber soruyorum Kuzey Yeli'nden şimdi..."
"Ah Boromir, kapıların ötesinden, güneyden
Martılarla çığlık çığlık gelmiyorsun sen, neden?"

Aragorn Bir kez daha söyledi:
Kükreyen şelalelerden, Kral Kapıları'ndan
Aşar gelir Kuzey Yeli, buz gibi ve kudurgan...

"Kuzey Yeli! Nefesin ki güçlüdür, nice haber
Taşır... Bizlere korkusuz Boromir'den haber ver!"
"Amon Hen'in eteğinde duydum son narasını
Ard arda binlerce düşman deşerken yarasını
Düştü... Ama çehresine bir letafet hakimdi,
Na'şını altın Rauros göğsünde taşır şimdi..."
"Ak Kule'de bütün gözler dikilecek kuzeye
Bir gün Rauros'ta yiten Boromir gelir diye..."

Gimli söylemedi, çünkü Doğu Yeli'ne türkü yakılmaz...

Çeviri :M. Bahadırhan Dinçaslan


Ufak bir teşekkür.
Spoiler: Göster
J.R.R Tolkien'in bu güzel şiirini türkçeleştiren biricik dostum, aynı zamanda Siyah Beyaz Kültür ve Sanat Dergisi editörü M.Bahadırhan Dinçaslan'a en içten dileklerimi sunarım.

6
Oyunlar / Allods Online
« : 14 Şubat 2012, 11:44:08 »
Başka bir dünyaya kapılar açıldı…

 MMORPG’lerin bu kadar rağbet görmesi oyuncularına sonsuz bir dünyanın kapılarını açmasından geçiyor. Tabii ki bunun başında World of Warcraft geliyor ki şuan dünya üzerinde yaklaşık 10 milyonu aşkın kullanıcısı ile dikkat çeken MMORPG’lerden biri ve bunun devamında ise Silkroad Online, Guild Wars ve World of Warcraft’ın tahtını sallamaya aday bir oyun daha var: AION. Tabii ki bunlar çok bağımlılık yapan oyunlar ve fazlasının zarar olduğu şeylerden. İşi gücü bırakıp bunları oynamaya başlıyoruz. Bu çalkantılı online oyun piyasasında olan ve yeni girmiş olan oyunlarda nasibini alıyor tabii ki ama iyi yönde. Yaptıkları yenilikler ile bunlarda büyümeye devam ediyorlar. Ama önümüzdeki uzun yıllar boyunca, World of Warcraft ve AION gibi oyunların bu türde hüküm süreceği istisnadır. Online oyun piyasasına henüz 2010′un başlarında yeni yeni adımlarını atmaya başlayan Allods Online’ı mercek altına alacağım ve bu oyun nedir, ne değildir, sizlerle paylaşacağım.
 Evet, Sarnaut’a gitmeye hazır olun! Çünkü birazdan kendinizi bu oyun içerisinde kaybedeceksiniz… Allods Online’ı kısaca tanıtmak gerekirse, Gala Networks Europe firması tarafından ücretsiz olarak oynanamaya sunulmuş, fantastik uzay macerası türünde bir MMORPG oyunudur. Aslında diğer MMORPG’lere göre çok değişik bir yapıya sahip olan Allods Online’da fantastik-bilim kurgu niteliğinde olup, uzay gemilerinde maceradan maceraya atılacağız (evet uzay gemisi, hem de kılıcın, büyünün okun, kalkanın olduğu bir dönemde). Oyunda iki grup bulunuyor; The League ve The Empire. Bu iki grupta da 6 ırk ve 16 sınıf mevcut ve buna dayalı 1000′den fazla görev eşlik ediyor olacak.

Oyun geniş bir hikâye yelpazesiyle başlıyor. The League ve The Empire arasındaki çetin savaşın içinde yer almak için bu iki gruba ait ırk ve sınıfları seçiyoruz, geniş ve aynı zamanda gizemli bu dünyaya adımımızı atıyoruz. Karakter geliştirme, geliştirilen karakterlerin yeteneklerini en üst düzeye çıkarma, işçiliğini, nadir bulunan öğelere sahip olup, diğer grup ile savaşlara gireceğiz. Aynı zamanda da bu iki grubun amansız, uzay gemileri ile Astral fethine şahit olacağız. Diğer MMORPG’lerde görmeye pek alışık olmadığımız bir özellikte dikkatimizi çekiyor. Yüksek düzeylere ulaştığımızda, kendi Astral uzay gemimizi inşa edebiliyoruz ve partiler kurarak Astral’ı fethe çıkabiliyoruz. Ya da kendinize macera arıyorsanız ve kendinizi efsanevi Calico Jack (en çok tanınmış korsandır) olarak görüyorsanız diğer gemileri yağmalayıp ganimetlerini yürütmeye çalışabilirsiniz.


Astral’ı fethe kalkışırken, birçok benzersin Astral Canavarları ile karşılaşacaksınız. Astral fetih için yolculuklarımızda diğer gemilere karşı savaş içinde bulunacağız ve hatta onları korkutacak diğer gemilere binmeden bunlar ile karşılaşmanız mümkün.

Allods Online’a ek olarak her online oyunda olduğu gibi guild (lonca) sistemi de eklenmiş. Bu sayede Astral’ı fetihlerinde bulunan loncalar ve gruplar birbirleri ile daha sert çatışmalara girecekler ve daha büyük bir savaş alanı oluşacak. Lonca içerisindeki seviyeleri güçlü diğer oyunculardan kendinizi geliştirmeleri için yardımlar da isteyebilirsiniz. Bu oyunda sadece bunlar ile karakterimizi üst düzey bir hâle getirmek ya da bu yolda Astral’ı fetihler için maceralara atılmıyoruz. Kendinize bir süre tanıyıp, bu süre içerisinde kendinizi görevler ile geliştirmeniz sizin için en avantajlısı olacaktır. Böylece hem ekonomik yönden, hem de karakterin özellikleri yönünden kendinizi daha çabuk geliştirebilirsiniz.

Spoiler: Göster
Bunların dısında oyunla ilgili söylenebilcek cok az sey war . İlk etapta ücretsiz bir oyunmus gibi gözükmesine rağmenç oynamaya basladiktan kısa bir süre sonra anliyorsunuz ki oyunda para harcamadan biryerlere gelme şansınız cok düşük. Class Stone dedikleri olayda gercek parayla aldiğiniz taslar wasitasi ile karakterinizin attack ve defance ını yükseltebiliyorsunuz. Bu taşlar max 11 olabilirken attack taşlarini 11 yapmanin maliyeti 2000 TL defance taslarini 11 yapmanin maliyeti 3000 TL yaklasiyor.



7
Düşler Limanı / İnsan ve Tabiat
« : 13 Şubat 2012, 15:47:54 »
Fikir yapacağız, uzun uzun... Ve fikir, sizi yormayacak, buna eminim. Fikre katlanacağız ve ucuz heyecan peşinde koşmayacağız!.. Çünkü düşman yalnız fikirle, ilimle ve anlayışla yenilir. Şamata ile değil...

Bahsimize geliyoruz: İnsan ve tabiat... Şu, çok ucunca kullandıkları tabiat... Sanki kendi içinde, kendi kendisiyle, kendi kendisini izah eder, kendi kendisiyle bütün keyfiyetini ifade eder gibi bir teselli kelimesi olan şu tabiat... Ve insan...

Eski Yunan hakimi (Solon) insana «bir arıza» diyor, Adem'e kadar gidip orada kalıyor. Atlayamıyor.

Büyük İslâm şairi Sadi, insanı şöyle tarif ediyor:

«Yek katre-i hunest ve hezâr endişe - Bir damla kan ve sayısız kaygı...»

Fikir, endişe... Harikulade tarif... Bir radyonun lâmbası gibi bir pırıltı içinde bütün kâinat... İnsan, bu... İnsan ve tabiat... İnsanı bir (enerji) merkezi diye alacağız. Tabiata da onun karşısına bu enerjinin emek sahası, güç sahası, iş sahası olarak bakacağız.

İnsan gariptir. Bir adalet fikri etrafında gezerken, hakikatin kendine biçtiği doğruyu ihmal eder. Halbuki, hakikatin biçtiği doğru, asıldır! Hattâ tasavvuf sırrından anlayanlar bilir ki, hakikat diye bir şey, yoktur! Buna rağmen hakikatin ta kendisi vardır!

8
Oyunlar / GW2
« : 11 Temmuz 2011, 04:25:40 »
    Zamanında "En İyi MMORPG" ve "En İyi Oyun" ödüllerini almış bir yapım düşünün. Hatta turnuvalarına katılıp 100.000 dolar kazanabildiğinizi ve de devamının yapıldığını düşünün. Bakalım Guild Wars 2 bizlere neler vadediyor?
2007 yılında Guild Wars 2 (Kısaca GW2) ilk açıklandığı zaman, büyük bir heyecan yaratmıştı. O günden bugüne kadar bu heyecan hala aynı seviyede korunuyor.

    2005 yılındaki ilk Guild Wars’ın üzerinden tam olarak 2 sene geçti ve günümüz itibariyle üç oyuna ulaşan, toplamda da üç milyon oyuncuya varan bir seriyle karşı karşıyayız. Prophecies, Factions ve Nightfall diyerek evvela Tyria’da batıdan yeryüzüne yayılan bir kötülüğü safdışı bıraktık, ardından yolumuz Uzakdoğu motifleriyle süslenmiş Cantha’ya düştü ve bu kez karşımızda Shiro Tagachi vardı. Onun da hakkından geldikten sonra son olarak, bundan altı ay kadar önce Elona’ya tekrar hükmetmek isteyen kötü tanrı Abbadon’u tahtından ettiğimizde dünyaya huzuru tekrar getirmiş olduk. Eh, Guild Wars dünyası için şimdilik asayiş berkemal sayılabilir. Yalnız yakın gelecekte tekrar yer yerinden oynayacak ve Tyria’ya geri döneceğiz. Yalnız, bu sefer bu “yerin oynaması” deyimi kelimenin tam anlamıyla gerçekleşecek ve derinliklerde yuvalanmış kötülükler gün yüzü görerek adı efsanelerle anılan Tyria’ya sıkıntılı bir dönem daha yaşatacak. Yapımcı ArenaNet’in Eye of the North adını verdiği bu depremsi hareket yaz tatilinde bizlerle birlikte olacak ve dahası, söylenene bakılırsa her şey bittiğinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!


Yüzyıllar sonra

     GW2, Eye of the North eklentisinden 250 yıl sonrasını konu alıyor. Yerin altında uyuyan beş yaşlı ejderha uyanır ve Tyria dünyasına yıkım getirirler. Büyük şehirler harap hale gelmiş, bazıları ise tekrar yapılmak zorunda kalmıştır. Bizim görevimiz ise bir yandan ejderhalarla, bir yandan da diğer ırklarla savaşmak.


     Yeni yapımın en önemli değişikliği gözlere hitap ettiği noktada başlıyor. Oyunun grafik motoru büyük değişiklikler geçiriyor. Gerçek üç boyutlu çevre, geliştirilmiş grafik ve animasyonlar bunda en büyük faktörler. Ayrıca Havok fizik sisteminin gerçekçiliğe etkisi büyük. DirectX 10 desteğiyle birlikte gelen GW2, DirectX 9'la da oynanabilecek. Müziklerde ise ilk Guild Wars’un müziklerini yapmış olan Jeremy Soule imzası olacak.
   

 Oyunda beş seçilebilir ırk olacak. Bunlar: Asura, Charr, İnsan, Norn ve Sylvari. Her ırkın artıları ve eksileri var. Örneğin Norn'lar şekil değiştirebilecekler, Asura'lar büyü özellikleriyle ön plana çıkacaklar. Irklar konusunda pek fazla bilgi henüz yok. Maksimum level sayısı da yükseltilmiş durumda. Seviye atlama mekaniğiyse, oyuncuların kolay level atlamalarını engelleyecek şekilde geliştiriliyor. Yeteneklerde ise sayı yerine bu yeteneklerin özellikleri ön plana çıkacak.


     Yukardaki kısım bugun beta gelene kadarki önincelememiz olarak kabul edilebilir.
     11.07.2011 02.10  saatlerinde Deutschland betasi başlatilmiş durumda. Eski bi GW oyuncusu oldugum içinde banada Beta sürümü için hatrı sayılır bir süre vermişler.(evet beta sürümüne kapanana kadar sahip olamiyosunuz dahada ilginç olan kısmıysa oyunda günlük oynama kotası var.Yani istediğiniz kadar tiryaki olun oyunu günde 4 saatten fazla oynama şansınız yok.Yapımcı firma bunu ‘’Biz insanları dünyadan kopartacak değil bunun yerine dünyaya farklı bir acıdan bakmalarını sağlayacak bi oyun yapıyoruz ve böyle bir dünyaya günde 4 saat bakmak kafidir’’diyerek yorumluyor.Beta sürüme girdiğimizde ilk gözümüze çarpan ayrıntı üst düzey grafikler.Oyun pvp kısımları dısında 3 boyutlu özelliğe sahip(pvp kısmınında %50 si yine aynı şekilde.Bununla ilgili olaraksa oyuna girişte beta motorunun pvp sistemini 3 boyut üzerinden gerçekleştirilmesini sağlayacak kadar geniş bir sisteme sahip olmadiği şeklinde bir yorum yer alıyor.Buda bize GW2 nin pvp lerininde 3 boyutlu olabileceği kısmında bi ümit veriyor.Haritalarda eski GW’nin aksıne daha yumuşak geçişlere izin verilmiş. Yani bir mapta her yer günlük güneşlik cicekler böcekler derken 20 adım atınca bir tipi ile karşılaşmıyorsunuz.Bunun yanı sıra gerçek zamanlı bir mevsim motoru eklenmiş oyuna.Yani X yeri oyunun cıktıgı ilk günden son gününe kadar cicekli böcekli bir yer olarak kalmıyor Y şehride sürekli kar, tipi, fırtına içermiyor. X te mevsim değişiyor bir zamanlar çiceklerin böceklerin dolaştığı güneşli havası olan topraklarda sert rüzgarlar esiyor.Kardan yeri görmediğiniz Y de ise yeni bi hayat doğuyor.Bu gerçekten çok ilginç bir şey olmuş.Cünkü bu tarz oyunlarda insanlar bir süre sonra haritanin tamamını ezbere bilmekten ve hiçbirşeyin değişmediğinden şikayetci olmaya başlıyor.Bu şekilde bu durumun birazda olsa önüne geçebilmeyi düşünmüşler. Aynı şekilde batık şehirlerde söz konusu .Okyanus kenarında olan şehirlerden kimi su altında kalmış kimiyse hala kenarda köşede hayat belirtileri gösteriyor.Ancak suyun altinda kalmış bir şehir zamanla su üstüne çıkabiliyor.Yapımcı firma bu tarz doğa olaylari ve mevsimlerle ilgili değişiklikleri 2-3 hafta gibi sık aralıklarla yapip insanları bezdirmek yerine 5-6 ay gibi daha uzn vadede oyuncuları şaşirtmak için kullanmayı planladıgını açıklıyor.Umarımda istedikleri gibi olur. İlk oyunda pek sık rastlanmayan Nagalar(naga  nagadir yahu nasıl anlatiyim ki :S .WoW evreninde cok fazla tercih edilirler genellikle) GW2 de bolca karşımıza çıkıyo. Özelliklede suyun altında kalmış resiflerde.
    Oyundaki en büyük değişikliklerden biri de kontrol sisteminin ufak( ama insanı cok etkiliyo :s) bir şekilde değiştirilmiş olmasi.Sadece W (ileri) S( geri) gitmek için tek şansınız tabi keybindingten değiştirmediyseniz.Mouse R and L tuslarına basarak hareketlilik sağlamayi kaldırmışlar .Umarım bu sadece beta sürümüne özgü bi hatadir.

   4 saatlik bi deneme sürüşünün sonunda ilk izlenimler bunlar. İyice suyunu cıkartana kadar oynadıktan sonra beta ile daha cok bilgi vermeyi ümit ediyorum :)

   Az kalsın unutuyodum birde su altı savaşlarına yeni bir soluk getirmişler.Ben resimle anlatamiycam olayi en iyisi link atiyim siz ordan bakın.
http://www.youtube.com/watch?v=oBpDc8j2gX8


9
Mitolojiler / Nibelungen Destanı
« : 01 Temmuz 2011, 11:37:58 »
Nibelungen Destanı (Almanca: Nibelungenlied) , Ren Nehri kıyısında , eski Worms şehri civarında geçer.
Destanda Pagan inançları ile beraber Hristiyan inançları ve törenleri de bulunmakta ve kral-senyör-vassal ilişkisi de destanın Orta Çağ’a ait izler taşıdığını göstermektedir.

Destanın en önemli kahramanı Siegmund ve Siegelinde’nin oğulları Siegfried’dir. Siegfried genç yaşta, maceralara atılmak için babasının şatosunu terk ederek yollara düşer. Kılıcı olmadan, elinde bir sopa ile köyleri, kentleri dolaşır.

Siegfried bir gün bir demirciye rastlar ve kılıç sahibi olabilmek için onun yanında çalışmaya başlar. Mimir adlı demirci yeni çırağının bu işi yapıp yapamayacağını sınamak için onu ocağın başına götürür ve eline en ağır çekici verir. Siegfried bununla öyle bir vurur ki, örs toprağa gömülür, demir parçaları etrafa saçılır. Buna kızıp Siegfried’i kulağından tutan Mimir, onu tutup yere fırlatan çırağından kurtulmak için, yol üzerindeki ejderhanın Siegfried’i öldüreceğini umarak, ormanın öteki ucundaki kömürcüden kömür getirmesini ister.

Kendine yaptığı kılıcı alıp yola koyulan ve tam kayalığın önünden geçerken ejderhanın saldırısına uğrayan Siegfried, önüne gelen ilk ağacı sökerek canavarın kafasına fırlatır. Ağacın kökleri canavarı sarınca , bundan yararlanan Siegfried diğer ağaçları da üzerine fırlatır. Daha sonra bunları tutuşturarak ejderhayı yakar.

Ejderha yanarken bedeninden yağ akmaya başlar. Akan yağ dereciğine parmağını sokan Siegfried parmağının ‘boynuz’ gibi sertleştiğini görünce bütün vücudunu bu yağ ile yıkar. Yağlanırken bir ıhlamur ağacı altında duran Siegfried'in iki omzunun arasına bir yaprak düşer ve o bölgenin yağlanmasını engeller.

Yaprağın dışında kalan hiçbir yere silah işlemeyecek, Siegfried’in vücudunun yara alabileceği tek yer burası olacaktır. Kömürcünün yanına varan Siegfried ona, Mimir ve arkadaşlarının daha önce sözünü ettikleri, ağızından ateşler saçan ve üzeri pullarla kaplı ejderhayı sorar. Kömürcü canavarın nerede olduğunu gösterir. Artık Siegfried’i başka bir macera beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan sonra, Siegfried ejderhanın bulunduğu Nibelungen ülkesine varır...Burada Schilbung ve Niblung adında iki kral hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve onlara bağlı savaşçılar , çok büyük bir hazineyi de beklemektedirler.

Siegfried , şehrin girişine geldiğinde ejderha ile karşılaşır. Dövüşmeye başlarlar. Ejderha ağızından ateşler çıkartarak Siegfried’e saldırmaktadır. Sonunda Siegfried canavarı öldürmeyi başarır. Canavarın attığı korkunç çığlığı duyan Schilbung ve Niblung saklandıkları yerden çıkarlar . Korkunç canavarı öldüren kahramanı tebrik ederler ve ondan, hazineyi aralarında paylaştırmasını isterler. Bunun karşılığında ona bütün kılıçların en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir. Bu büyük hazineyi, Siegfried krallar arasında paylaştırır. Fakat hırstan gözü dönmüş krallar bundan memnun olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla suçlarlar. Savaşçıları toplayarak Siegfried’e saldırırlar. Yapılan dövüş sonrası Siegfried iki kralı ve beş yüz kadar savaşçıyı öldürür. O anda dövüş alanına Tarnkappe ile cüce Alberic gelir. Öldürülen kralların intikamını almak için Siegfried’e saldıran Alberic onu uğraştırsa da sonunda yenilir ve onun vasalı olmak için and içer. Nibelungen ülkesi savaşçıları da and içerek Siegfried’in hükmü altına girerler. Bütün Nibelungen hazinesi de onun olmuştur. Fakat hazinede gözü olmayan Siegfried bu hazineden sadece taşlı bir yüzük alır. Alberic ,bu yüzüğün uğursuzluk getireceğini söyleyerek onu engellemeye çalışır. Fakat Siegfried onu dinlemez ve yüzüğü parmağına takar . Bunun üzerine Alberic ona tehlikelerden korunması için Tarnkappe’yi verir.

Siegfried’in bundan sonra gideceği yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda maceradan maceraya koşar. Bunlardan birinde Danimarka kralı ona Grani adında bir at hediye eder.

Siegfried’in yolu İzlanda’ya kadar düşer. Burada, bir dağın tepesinde alevleri gökyüzüne kadar yükselen bir ateş görür. Dağa çıkar ve Grani alevlerin arasından atlamayı başarır. Alevlerin arasında bir şato bulunmaktadır. Siegfried şatonun içine girdiğinde içeride, zırhlar içinde uyumakta olan bir genç kız ile karşılaşır. Zırhları çıkartır ve genç kızı dudaklarından öper. Bunun üzerine genç kız uyanır ve kendine geldiğinde hikâyesini anlatmaya başlar. Adı Brunehild’dir . Wodan’ın Walkyri’lerinden biri iken ona karşı geldiği için Wodan onu değneği ile uyutmuş ve bu şatoya koymuştur. Siegfried onu kurtarana kadar da uyumuştur.

Siegfried birkaç gün şatoda kaldıktan sonra Brunehild ile vedalaşır ve parmağındaki yüzüğü ona bırakarak ayrılır.

Siegfried sonunda babasının şatosuna döner. Siegmund ve Siegelinde oğullarının dönüşünden çok mutlu olmuşlardır ve bu Niederland’da ve başkent Xanten’de törenlerle kutlanır. Her yerden gelen şarkıcılar Siegfried’in kahramanlıklarını şarkılarla anlatırlar.Şarkıcılar, bunun yanında Burgond kralı Gunther, güzel kardeşi prenses Krimehild ve sadık vasalleri Hagen hakkında da şarkılar söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip bu insanları tanıma arzusu ile dolar. Şenliklerin sonunda fikrini ailesine açar. Babası önce razı olmasa da daha sonra oğlunun yanına on iki şövalye alıp gitmesi koşulu ile kabul eder. Siegfried ailesi ile vedalaşarak ayrılır.

Burgond’ların ülkesinde kral Gunther’in kardeşi Krimehild’in güzelliği dillere destandı. Krimehild kral Gunther’in ve ve diğer iki erkek kardeşi Gernot ve Giselher’in koruması altında büyümüştü.

Krimehild bir gece rüyasında, kendi yetiştirdiği şahinlerden birinin iki kartal tarafından boğulduğunu görmüştü . Bu rüyayı annesi Ute’ye açtığında, annesi rüyasında gördüğü şahinin, en mutlu anında kaybedeceği kocası olduğunu söylemişti. Genç kız da bunun üzerine evlenmemeye karar vermiş ve bütün taliplerini geri çevirmişti.

Siegfried on iki şövalye ile birlikte Burgondlar’ın ülkesine varır. Onları gören Gunther, gelenlerin soylu kişiler olduğunu anlayarak hemen karşılanmalarını buyurur. Siegfried’i hiç görmemiş olmasına rağmen kahramanlıklarını bilen Hagen konuklarını büyük saygı ile karşılar. Siegfried önce dövüşmeyi düşünürse de onların bu konuksever davranışları karşısında dayanamaz ve konukları olmayı kabul eder.

Siegfried’in konukluğu bir sene sürmüştür. Bu bir sene boyunca Siegfried Krimehild’i hiç görmemiştir. Fakat Krimehild gizlice savaş oyunlarını seyretmiş, Siegfried’i görmüş ve kalbi onun sevgisi ile dolmuştu.

Bu arada Saxonlar’ın ve Danimarka’nın kralları Burgondlar’a karşı savaş açarlar. Siegfried bu savaşta Burgondlar’ın yanında savaşır ve iki düşman kralı da esir etmeyi başarır. Haberciler Siegfried’in başarılarını bildirince Krimehild sevincini gizleyemez ve habercileri mükafatlandırır.

Gunther bu zaferi kutlamak için büyük şenlikler düzenler. İşte bu şenlikler sırasında Siegfried sonunda Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri ile birlikte salona girdiğinde Siegfried onu karşılar, elini uzatır Siegfried onunla beraberken hiç duymadığı duyguları tadacaktır.

Krimehild’i hiçbir zaman elde edemeyeceğini düşünerek umutsuzluğa kapılan Siegfried Burgond ülkesini terk etmeye karar verir. Tam gidecekken Giselher tarafından caydırılarak kalmaya karar verir.

Şölenlerden birinde bir şarkıcı, bir adada yaşayan güzel bir prensesin şarkısını söylemektedir. Ada İzlanda , prenses de Brunehild’dir. Brunehild taliplerini savaş oyunlarına davet ediyor, rakip olarak da kendisi karşılarına çıkıyordu. Brunehild en cesurlarını dahi yeniyor, oyunlardan kaçanları öldürüyordu.

Gunther bunları duyunca İzlanda’ya gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine getirmeye karar verir. Brunehild’i tanıyan Siegfried onu vazgeçirmeye çalışsa da başaramaz ve Gunther’in ricası üzerine onunla gitmeye razı olur. Tek koşulu vardır ; Krimehild’i eş olarak alacaktır. Gunther kabul eder.

Gunther ve Siegfried yanlarına Hagen’i ve kardeşi Dankwart’ı alarak yola çıkarlar. On ikinci günün sabahı Brunehild’in şatosuna varırlar. Brunehild onları kabul eder.

Savaş oyunları başladığında ise bir oyun oynarlar; Siegfried Tarnkappe ile görünmez oluark Gunther’e yardım edip onun kazanmasını sağlar. Böylece Gunther Brunehild’i de kazanır.

Gunther ve Siegfried Burgond ülkesine döndüklerinde coşkuyla karşılanırlar. Siegfried Gunther’e verdiği sözü hatırlatır. Gunther kızkardeşine sorar . Krimehild Siegfried ile evlenmeyi kabul eder ve masaya birlikte otururlar. Bu Brunehild’e çok ağır gelir ve ağlamaya başlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e layık görmediğini ve Krimehild’in bir vasal ile evlenmemesi gerektiğini söyler. Gunther ise kararlıdır.

Gece olunca Gunther ile Brunehild odalarına çekilirler. Brunehild Gunther ile yatmak istemez, hatta onu havaya kaldırarak duvardaki bir kancaya takar. Gunther geceyi böyle geçirir. Sabaha doğru Brunehild acıyarak onu indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip olması, yine Tarnkappe‘yi takarak görünmez olan Siegfried sayesinde olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e verdiği yüzüğü de alır ve döndüğünde Krimehild’e verir.

Siegfried Krimehild ile evlendikten sonra onunla birlikte babasının ülkesine döner. Çok mutlu olan kral Siegmund krallığını oğlu Siegfried’e bırakır.

Siegfried’in hükümdarlığı on seneyi tamamlamıştır. Krimehilde ona bir erkek çocuk verir ve adını Gunther koyarlar. Aynı şekilde Gunther ve Brunehild de oğullarının adını Siegfried koyarlar.

Gunther ile Brunehild Worms’da, Siegfried ile Krimehild de Xanten’de mutlu yaşamaktadırlar. Fakat Brunehild’in içi içini yemektedir çünkü Krimehild ve Siegfried’i görememektedir. Gunther’e onları çağırmasını söyler, çünkü Siegfried hala onun vasalıdır ve çağırılınca gelmek zorundadır. Gunther buna karşı çıkar ve onları ancak dostları olarak davet edeceğini söyler.

Siegfried bu daveti kabul eder ve bin şövalye ile yola çıkarlar. Worms’a vardıklarında Gunther onları sevinçle karşılar.

On gün sakin geçer. On birinci gün, savaş oyunları tertip edilir. İki kraliçe, Brunehild ve Krimehild yanyana otururlar. Her ikisi de kocalarını övmeye başlarlar. Fakat övmeyle başlayan tartışma şiddetlenir ve birbirlerine küfür etmeye kadar varır. Dayanamayan Krimehild gerçeği söyler; her şeyi yapan Gunther değil Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O zaman Krimehild kanıt olarak yüzüğü gösterir. Brunehild yıkılmıştır. Olayı öğrenen Hagen intikam alacağına yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi gerekmektedir. Önceleri buna karşı çıkan Gunther sonunda razı olur. Siegfried’e bir oyun oynamaya karar verirler.

Sahte haberciler Saxon ve Danimarka krallarının saldırıya geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen sefere çıkmaya karar verir. Hazırlıklar tamamlandığında, Hagen, Krimehild’e giderek nasıl yardımcı olabileceğini sorar. Krimehild Hagen’den kocasını korumasını ister. Siegfried ancak iki omuzunun arasından yaralanabilmektedir; eğer Hagen dikkat ederse Siegfried yara almadan dönebilecektir. Bunun için Krimehild Siegfried’in elbisesinin üzerine, tam o bölgeye bir haç diker. Hagen amacına ulaşmıştır.

Tam sefere çıkacakları zaman yine aynı haberciler gelerek barış yapıldığını bildirirler. Bunun üzerine savaşa gitmek yerine ava gitmeye karar verirler.

Krimehild kocasını engellemeye çalışır. Gece rüyasında iki yaban domuzunun onu takip ettiğini gördüğünü ve çiçeklerin de kan kırmızısı olduğunu söyler. Siegfried onu dinlemez ve ava çıkar.

Av sırasında bir kaynağın yanına gelirler. Siegfried Hagen ile yarışarak kaynağa daha önce varır, su içmek için silahlarını çıkartır. Gunther su içtikten sonra Siegfried de su içmek için eğilir. İşte tam o anda Hagen mızrağını alarak Siegfried’in elbisesinin üzerinde işli haçın üstüne, yani Siegfried’e silah işleyebilecek tek yere fırlatır.

Bir anda neye uğradığını şaşıran Siegfried silahlarını arar fakat bulamaz. Gücü tükenmiştir. Hainlere lanet ederek yere yuvarlanır. Herkes onun yanına gelir. Gunther gözyaşı dökecekken Siegfried onu engeller ve bu işi yapanın böyle davranmaması gerektiğini söyler. Daha sonra Hagen ve Gunther’e, onu öldürmekle kendi sonlarını hazırladıklarını söyler ve can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan kırmızısına boyanmışlardır.

Hagen Siegfried’in cesedini, kilise dönüşü bulsun diye Krimehild’in kapısına taşır. Uşaklardan biri cesedi görerek, Kirmehild’in kapısında bir şövalye cesedi olduğunu söyler. Krimehild onun kim olduğunu anlar ve ağızından kanlar akarak yere yığılır. Ayıldığında bu işi kimin yaptığını tahmin etmektedir.

Gunther’in bu işi haydutların yaptığını söylemesine rağmen ona inanmaz ve Hagen ile Gunther’den cesedin yanına yaklaşarak masumiyetlerini göstermelerini ister. Gunther yaklaştığında bir şey olmaz fakat Hagen yaklaştığında yaralardan kan akmaya başlar.

Krimehild, kocasının cesedi başında üç gün üç gece bekler. Siegfried’i gömecekleri gün onu son bir kez daha görmek ister ve tabutu açtırır. Siegfried’in başını kaldırır, dudaklarından son bir kere öper. Gözlerinden kanlı yaşlar akmaktadır. Daha sonra da bayılır kalır.

Krimehild, kendisine katedralin yanında bir yer yaptırır. Her gün kocasının mezarına ağlamaya gitmektedir. Dört yıl boyunca Gunther ile tek bir kelime bile konuşmaz, Hagen’i görmek bile istememektedir. Hagen ise Nibelungen hazinesini getirmeyi düşlemektedir. En sonunda Krimehild’i razı ederek hazineyi getirir. Krimehild, hazine gelince, herkese dağıtmaya başlar. Krimehild’in çok fazla yandaş kazancağından korkan Gunther ve Hagen hazineyi Krimehild’in elinden alırlar. Gernot, hazinenin daha fazla bela getirmemesi için Ren nehrine atılması gerektiğini söyler. Hagen bu görevi yerine getirir. Hazinenin battığı yeri bilen tek kişi olduğu için, bir gün onu yerinden çıkarmayı ummaktadır.

Siegfried’in ölümünün üzerinden on üç sene geçmiştir.Bu arada Hun kralı Etzel’in de karısı ölmüştür. Etzel’e eş olarak Krimehild’i almalarını söylerler. Etzel de sadık Rudiger’i elçi olarak Burgond ülkesine gönderir.

Gunther ve kardeşleri bu teklifi memnuniyetle karşılarlar. Buna bir tek Hagen karşı çıkar çünkü Krimehild’in güçlenmesinden korkmaktadır.

Krimehild önceleri bu teklife karşı çıkmasına rağmen , Siegfried’in öcünü alabilmek amacı ile kabul eder ve kendine sadık olan Eckewert, beş yüz şövalyesi ve habercilerle birlikte Hun ülkesine doğru yola çıkar.

Düğün Viyana’da olur. Daha sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallık merkezi Etzelbourg’a varırlar.

Aradan yedi yıl geçmiştir. Krimehild Etzel’e bir de erkek çocuk vermiştir. Fakat herşeye rağmen Krimehild’in içindeki intikam ateşi sönmemiştir.

Bir gün kralın yanına gelir ve ailesini görmek istediğini söyler. Krimehild’in oynamak istediği oyunu anlamayan Etzel bu isteği kabul eder ve habercilerini Worms’a gönderir. Haberciler yola çıkarken Krimehild özellikle Hgaen’in de gelmesini istediğini söyler.

Haber Worms’a ulaştığında Hagen tuzağı anlar, fakat Gunther gitmek istemektedir. Gunther ve kardeşlerinin kararlılıkları karşısında, Hagen, korkak durumuna düşmemek için, gitmeyi kabul eder. Yanlarına kendilerine bağlı binlerce şövalyeyi alarak yola çıkarlar.

Haberciler döndüğünde Krimehild ise sevinçlidir. Artık intikamını alabilecektir.

Gunther ve beraberindekiler Hun ülkesine vardıklarında Rudiger tarafından karşılanırlar. Rudiger ve beş yüz adamı onların güvenliğinden sorumlu olacaklardır. Yolda Hunlar arasında yaşayan Dietrich ile karşılaşırlar. Dietrich onlara Krimehild’in yasının hala sürdüğünü söyler ve uyarır. Fakat dönmek için artık çok geçtir.

Etzel’in sarayına vardıklarında Krimehild konuklarını yapmacık bir sevinç ile karşılar. Hagen’e ise Nibelungen hazinesini sorar. Hagen hazinenin dünyanın sonuna kadar Ren Nehri’nin dibinde kalacağını söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün konuklar tedirgin olurlar ve silahlarını bırakmazlar. Hagen suçunu Krimehild’e itiraf eder fakat pişman değildir, o sadece görevini yapmıştır. Hagen meydan okur, fakat kimse onunla dövüşmeye cesaret edemez.

Ertesi gün Hagen bütün adamlarına silahlarını yanında bulundurmalarını çünkü dövüşeceklerini söyler.

O gün turnuvalar sırasında Burgond senyörü Volker bir Hun savaşçısını öldürür. Ailesi intikam almak ister. Etzel zorla yatıştırır.

Krimehild Burgondlar’ı yok etmesi için Etzel’in kardeşi Blödlin ile anlaşır. Blödlin ilk önce Burgond komutanı Dankward’ı öldürmek ister. Fakat Dankward ondan önce davranır ve onu öldürür. Artık müthiş bir dövüş başlamıştır.

Dankwart olanları Hagen’e haber verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in oğlunu öldürür ve yoluna çıkan Hunlar’ı öldürmeye başlar.

Artık olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştır. Saray öldürülen Hunlar’ın kanları ile kırmızıya boyanmıştır. Burgondlar’ı korumaya çalışan Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ı çileden çıkarır. Tecrübeli savaşçı Hilderbrand’ın da savaşa girmesi ile Burgondlar’ın sonu gelmiştir. Hagen ve Gunther dışında hiçbir burgnd hayatta kalmamıştır. Gunther de Dietrich tarafından öldürülür. Hagen ise hapse atılır.

Krimehild Hagen’i zindanda bulur ve ondan Nibelungen hazinesini ister.Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde kalmalıdır. Krimehild Hagen’in yanında Balmung’u görür. Kılıcı iki eliyle kavrar ve Hagen’in başını gövdesinden ayırır. Artık intikamını almıştır.

Hildebrand bütün bu insanların ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e saldırır. Kadının bütün bağırmalarına rağmen onu orada öldürür.

Destan bütün “ölmesi gerekenlerin” ölümü ile son bulur.

Destan hakkında:

Destan, ilk incelemeden de anlaşılacağı gibi, farklı bir çok hikâyenin ustaca birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu yüzden bir versiyonda olan bölün bir diğerinde olmayabilir. Örneğin Siegfried’in Brunehild’i kurtarması bir çok versiyonda yoktur. Hatta daha sonra inceleyeceğimiz Volsunga Saga’ya göre Krimehild’in annesi Siegfried’e Brunehild’i unutması için büyülü bir ilaç içirir. Bunun dışında destanda hem pagan öğelerin hem de Hristiyanlığa ait motiflerin yer alması, destanın yazıldığı tarihi gösterdiği kadar, destanın farklı parçalardan meydana geldiğini de göstermektedir.

Nibelungen Destanı’nın kökeni de tartışmalıdır. Destanın Ren Nehri kıyılarında doğduğunu söyleyenlerin yanında, kökeninin daha kuzeyde, İskandinavya’da olduğunu söyleyenler de vardır. Destanın köken olarak kuzeyde doğması, sonra da içine Ren Nehri kıyılarına ait öğelerin katılması daha olası gözükmektedir. Bunun en önemli kanıtı kuzeyde bu destana kaynaklık eden daha eski destanların varlığıdır

10
Şişedeki Mısralar / Susmak
« : 30 Haziran 2011, 20:39:57 »
Anladım ki susmak bir cüsse işi…
Derin denizlerin işi…
Serin sular en hafif rüzgârları bile coşturabiliyor..
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…

Derin denizlerin sükutu büyüler beni.
İçimi bir heybet hissi kaplar.
Benliğimi hasret duyguları istila eder.
Kalbim ürperlerle dolar.
Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.
Göklerin suskunluğu da öyle. Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.
Sükut her zaman daha manalı, daha derindir.

Kalbe sözden çok sükuttan manalar akar.
İnsan evrendeki sükutu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı.
İnsanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konuşacaklardı.
Ve ses, sükutun heybetini bozamayacaktı.
Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır.
Evrendeki her varlıkta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır.
Sözü ise ancak bir zaruret..

Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan.
Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım.
Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum.
Hayatın hiç bir kasırgası, hadiselerin hiç bir fırtınası onu dalgalandıramıyordu.
O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:

Gittim, gittim, denizin,
Sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin!
Diye ona yalvardım
Bir çılgın vesvesede,
İçim didiklense de,
Olaydım o cüssede,
O’nun gibi susardım..

Gerçekten de öyle olmuştu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.
O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi.
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar..
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.


11
Oyunlar / Rift Online İnceleme
« : 30 Haziran 2011, 20:01:50 »
Doğrusunu söylemek gerekirse; geçtiğimiz yılın son aylarında THG sayfalarında ağırladığımız Final Fantasy XIV Online’ın ardından zaten çok hareketli olmayan MMO yaşantım, iyice kırılgan hale gelmiş ve Star Wars: The Old Republic’e kadar da herhangi bir tanesine bulaşmayacağıma dair kendi kendime sözler verip adaklar adamıştım(Wow kaçamaklarımı hesaba katmiyorum). Ne var ki, Trion Worlds’un E3 2009’da gün yüzüne çıkardığı ve o günden bu yana da birçok MMO veteranı tarafından “World of Warcraft katili geliyor”, “artık Azeroth’tan kurtuluyoruz”, “peki ya göğüs uçları?” nidalarıyla beklenen Rift’in raflarla buluşmasıyla birlikte (daha doğrusu Texaslı dostlarımızdan gelen 6 aylık oyun süresi sayesinde) yeni bir MMO çılgınlığına sürüklendim. Üstelik bu sefer paçayı kolay kolay kurtarabilecekmişim gibi de görünmüyor.

Öncelikle şunu belirtmeliyim sanırım. Bu, en az Warcraft kadar geniş ve detaylı bir dünya ve daha da önemlisi gerçek bir "devasa" online rol yapma oyunu. Yani diğer oyunlar gibi sıradan bir haftasonu boyunca oynayıp bitirilip içeriğinin en derinine kadar özümsenmesi olasılık dahilinde değil. Uzakdoğulu bir nerd olsanız bile. Bununla birlikte MMO pazarı öyle öngörülemez bir şey ki; ilk zamanlarında büyük bir patlama yapan bir oyun, henüz birinci yılını doldurmadan oyuncu sayısında büyük erozyonlara uğrayabiliyor veya açılışı oldukça sönük geçen bir yapım, gerçek potansiyeline yavaş yavaş ulaşıp zaman içinde sağlam bir oyuncu kitlesi yaratabiliyor kendisine. Hatta bir oyun 3 ay sonra yayınlanan geniş bir güncellemeyle bambaşka mekaniklere dahi bürünebiliyor.
1 aylık bir denemenin ardından durumu artılarını eksilerini size anlatabilecek duruma geldim.Sanirim ilk olarak söylemem gereken nokta  hiçbir zaman World of Warcraft standartlarına erişemeyeceği.Ancak artık WoW oynamaktan sıkılmış başka online oyunlarda WoW tadı arayanlar için bulunmaz bir fırsat .Öyleki geleceği hiçbir zaman WoW kadar parlak olmasada bir süreliğine WoW’un hemen alt basamağında durabilecek tadımlık bir oyun. İnsani 2-3 yil gibi uzun süreler bağlayabilir mi kendisine bilmiyorum ancak yapı olarak diğer online oyunlardan farklı olan danguen sistemi insani birazda olsa heveslendirmiyor değil.


İlk zorlu sınavımızı oyuna başlarken hangi tarafi seçeceğimizde yaşıyoruz.Bunlardan birisi The Guardians, diğeri ise The Defiant. The Guardians inançlarını, değerlerini korumak için birleşen, The Defiant ise bu inançlara aykırı grubumuz. Bu özellik artık pvp (player versus player) olayını canlandıran bir özellik ki birçok hoş tarafi olmasina rağmen zararlarida yüksek.(Özellikle yeni yeni canlanan bir oyunda herhangi bir serverde bi tarafin yoğun bi şekilde fazla olmasi iki taraf içinde bayaği sorun oluşturuyor.)
Tabi ki gruplarımızı oluşturan birbirinden farklı görünen ırklar da var. Bunlar her grupta 3′er olmak şekliyle 6 tane ve şu şekilde:
The Guardians:
Dwarves(Cüce)

High Elves(Elf)

Methosian(İnsan)

The Defiant:
Kelari

Eth

Bahmi

Oyun 4 farklı class üzerine kurulmuş vaziyette. Bunlar: Warrior, Cleric, Rogue, Mage.Burda asıl dikkat çekmek istediğim nokta ise Rift burada tabuları yıkmış vaziyette.Yani Warrior oynuyorsan illaki tank yada melee dps (damage per sec) olmak zorunda değilsin.Warrior olupta caster dps yani büyücü olma ihtimalinde var.Yada Mage isen illaki caster dps olmak gibi bir zorunlulugun yok.İstersen healler olarakta yoluna devam edebilirsin.Cleric ler oyunda standart healler yükünü çeken class olmaktan kurtarilmiş, bu özgürlükleriyle beraber tank ,melee dps , range dps, healler olabilme özelliğiyle oyundaki en cok formasyon değişikliğine gidilebilen class olma özelliğini kazanmiş.Roquelerde standart görünmez olan sinsi tiplemeler formundan sıyrılmış kimi zaman karşimiza heallere yardımcı olan bir support olarak kimi zaman yayiyla yaylim ateşi yapip hayvanlarla iletişim kurup onlari yanında savaşmaya ikna edebilen bir class olarak çikiyor.

// Warrior
o Champion
o Reaver
o Paladin
o Warlord
o Paragon
o Riftblade
o Void Knight
// Cleric
o Purifier
o Inquisitor
o Sentinel
o Justicar
o Shaman
o Warden
o Druid
// Rogue
o Nightblade
o Ranger
o Blade Dancer
o Assassin
o Riftstalker
o Marksman
o Saboteur
// Mage
o Elementalist
o Warlock
o Pyromancer
o Stormcaller
o Archon
o Necromancer
o Dominator
Bunlarda Soul Tree diye adlandırılan lvl atladıkca gelen puanlarımız dağıtabileceğimiz sınıflarin classlara göre sıralanmış halleri.Bir tratta üç farklı ağaç seçme zorunlulugumuz var. Bunlardan hepsine soul vermek zorunlulugumuzsa yok.Oyun yeni başlayanlara ek olarak hangi ağacin hangisiyle daha mantıklı olacağini bize göstermek için sırf ağaçlara özel questler vererek hepsini tek tek tanimamizi sağliyor.

Rift, bizleri gerçekliğin ve varoluşun kaynağı olan yaşam, ölüm, hava, su, ateş ve toprak boyutlarının kesiştiği noktada Vigil tanrıları tarafından yaratılan devasa Telara diyarına götürüyor. Ne var ki türlü zenginliklere ve büyük güçlere ev sahipliği yapan bu dünya, Ölüm tanrısı Regulos önderliğinde, her biri temel elementlerden güç alan Blood Storm tanrılarının (ölüm, yaşam, hava, su, ateş ve toprak) tehdidi altındadır. Bu diyarın sakinleri, Regulos’un ilk büyük saldırısını savuşturmuş ve Vigil tanrılarının da yardımıyla onları uzak tutacak koruyucuyu inşa etmiş olsalar da; koruyucu zaman içinde zayıflamış ve Regulos’un karanlık gölgesi bir kez daha Telara’yı sarmaya; boyutlardan açılan kapılar (rift’ler) türlü türlü sevimsiz yaratığı Telara topraklarına salmaya başlamıştır. Üstelik yıkımın gölgesindeki Telara da tek vücut olmaktan uzaktır. İkiye bölünmüş ve kendi içinde çatışmaya başlamıştır. Bir tarafta Vigil tanrılarının bir gün geri dönüp Telara’yı tekrar kurtaracağına inanan kutsal ve dogmatik Guardian’lar, diğer tarafta bütün bu olanlardan tanrıları sorumlu tutan pragmatist teknobüyücüler, yani Defiant’lar. İşte bize yeni ve farklı bir pencereden bakmak için başka bir şans

Bunların hepsinin dişinda oyun kontrolleride oldukca standart.(WoW oynadiğim için öyle geliyo yada. Çünkü WoW kontrellerinin aynısı).Skill’lere istediğimiz tuşu verebiliyoruz ve ekrandaki her şeyin yeriyle istediğimiz gibi oynayip kendimize özel bi görüntü yaratabiliyoruz.



12
Oyunlar / IGN's Bully: Scholarship Edition
« : 30 Haziran 2011, 12:54:42 »
Jimmy Hopkins...Bu ismi her duyduğunuzda keyfiniz yerine gelecek.

Başında saatler geçirilebilecek kadar harika bir oyun değil ancak yinede oyun severler için denenmesi gereken farkli bir heyecan.

Rockstar Games' in meşhur GTA' sı ve oynanış biçimine eminim bu yazıyı okuyan herkes aşinadır. İşte o tadı yakalayan ( kısmen ) Bully, 2006 yılında PS2 & Xbox versiyonları ile piyasaya sunuldu ( oyun aynı zamanda Canis Canem Edit ismi ile de biliniyor ). İlk çıkan versiyonun ardından, oyun yenilenmiş versiyonu ile 2008 yılında Xbox360, Wii ve PC versiyonları ile yeniden oyun dünyasının beğenisine sunuldu.

Ben Jimmy Hopkins. Şimdi arkana sağlam bir tekme yemeye hazır ol!!!

2008' in son çeyreğinde çıkan ve uzun süredir beklenen onca oyuna rağmen, Bully: SE benim gönlümde oldukça büyük bir yer edindi.

Hikayemizin ana karakteri Jimmy Hopkins. Klasik Amerikan veledi görünüşünün yanısıra oldukça yaramaz ve fırlama bir tip. Jimmy bugüne dek girdiği tüm okullardan atılıyor ( yanlış hatırlamıyorsam 7 okul demişti :P ) ve sonunda yolu Bullworth Academy' e düşüyor. Zaten oyunun başında gördüğünüz ilgisiz anne karakteri & üvey baba tiplemesinden sonra, bu çocuğun neden bu kadar uyumsuz bir tip olduğunu anlamak da pek güç değil.

Jimmy, uslu bir çocuk ol ve bu kez okuldan atılma olur mu ?


Annesi ve üvey babasının ( yeni??? ) Jimmy' den kurtulmak üzere Bullsworth Academy' e getirmeleri akabinde, onu kapıda Ms. Danvers karşılıyor ve ona okul müdürü Dr. Crabblesnitch' in onu odasında görmek istediğini söylüyor. İşte bu kısa video ardından ileride kralı olacağımız Bullworth Academy' e ilk adımımızı atıyoruz.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi Jimmy biraz uyumsuz bir tip. Yine de onu tanıdıkça sizde fark edeceksiniz ki, aslında işin başında Jimmy' nin öyle okulun kralı olmak gibi de bir derdi yok. Görünen o ki aslında Jimmy' nin istediği tek şey biraz huzur bulabileceği ve onu kimsenin rahatsız etmeyeceği bir ortam. Ama maalesef Jimmy 'nin Bullworth Academy' de sürükleneceği olaylar sonucu huzuru daha da bozuluyor. Olsun, yine de rahat olmak lazım. Ne de olsa Hopkins elinde sonunda kontrolü eline alır.

Oyunda ilk tanışacağınız arkadaşlarınız Gary & Pete. Pete tipinden de anlayacağınız üzere okulun itilip kakılan " Nerd " ( inek ) tiplerinden. Gary ise başta iyi niyetli, dost canlısı bir tip olarak gözükse de sonradan başınızı en çok belaya sokacak isim. Hikayenin bu kısmına ilişkin spoiler vermek istemediğim için bu konunun detayına inmek istemiyorum.

Burası Bullworth Academy. Burada her türlü kaçık, ucube ve psikopat ile karşılaşmak mümkün...

Oyun boyunca karşılaşacağınız 6 farklı grup var. Şimdi isterseniz bunlara kısaca değinelim...

Nerds: Gözüklü, şişman, kısa boylu, sıska, sivilceli ve benzeri tipte öğrencilerden oluşuyor. Yani kısacası okulun itilip kakılan inek tayfası.

Preppies: Bunlar okulun züppe takılan kesimi. Onlar da diğer öğrenciler gibi kendilerince bir grup oluşturmuş durumda. Nerds grubu ile karşılaştırırsanız, okulda daha çok sözü geçen bir grup. Özellikle Greasers grubundan nefret ediyorlar.

Jocks: Bu grup genel anlamda okulda en çok sözü geçen tiplerden oluşuyor. Genelde okulun spor salonu etrafında takılan Jocks grubu okulun amigo kızları, amerikan futbolu takımı ve diğer sporcularından oluşuyor. Diğer gruplara göre fiziki olarak daha güçlü olduklarını söylemek mümkün.

Bullies:  Bullies grubu da okulun kabadayıları. Okulun hemen hemen her yerinde onları birilerini pataklarken görebilmeniz mümkün.

Greasers: İşte bu grup benim en çok hoşuma gidenler arasında. Grease filmininde John Travolta' nın takıldığı tayfadan esinlenerek yapılmışlar. Üzerinde deri mont ile gezen kabarık saçlı bir tip görürseniz, bilin ki o bir Greaser üyesi.

Townies: Bu grup ile daha çok oyunun ilerleyen kısımlarında karşılaşacaksınız. İsimlerinden de anlaşılacağı üzere bunlar şehirde bulunan grup. Dolayısı ile okul içerisinde yer almıyorlar.


Oyun boyunca tamamlayacağımız görevler sonucunda bu grupların saygısını kazanıp kaybedeceğiz. Örneğin Nerds grubu için tamamladığınız bir görev sonucu +15 Nerds Respect alırken, -15 Preppies Respect kaybetmeniz gibi... Gruplar konusunda bahsetmem gereken önemli bir grup ise Prefects. Bu gruptan diğer 6 grup ile birlikte bahsetmedim, çünkü bu grup zamanla saygısını kazanıp kaybettiğiniz bir grup değil. Prefects grubu genel olarak okul içerisinde gezen ve düzeni sağlayan bir öğrenci grubu. Daha çok okulun onur kurulu öğrencileri gibi. Okul içerisinde gezinirken ( özellikle okul kurallarına uymayan şeyler yapmanız gerektiğinde) Prefects' lerden mümkün olduğunca sakının. Çünkü onlarla dövüşmek mümkün değil. Üstüne üstlük sizi bir harekette yere yatırabilecek kadar da güçlüler. Dövüş konusuna gelince, başta Jimmy kendini basit hareketlerle savunabilirken, zamanla okulun arkasında takılan eski ordu emeklisi ayyaştan öğrendiği hareketler ile kendini daha iyi savunmayı öğreniyor. Dövüş konusunda bu ihtiyarın yardımını alabilmek için ona etrafta denk geldiğiniz transistörleri götürmeniz gerekiyor ( aman transistörler konusunda gözünüzü açık tutun ).

Eğitim Şart...

Derslere gelince, sabah ve akşamüstü olmak üzere her gün 2 dersiniz bulunmakta. Bu dersler sabah ve akşamüstü dersleri olarak

Sabah Dersleri: Chemistry (Kimya), Resim ( Art), Shop ( Motor ), Biology ( Biyoloji ), Geography ( Coğrafya)
Akşamüstü Dersleri: English ( İngilizce ), Gym ( Beden Eğitimi ), Photography ( Fotoğrafçılık ), Music ( Müzik ), Math ( Matematik ).

Yukarıda listesini vermiş olduğum derslerden 5 kere başarılı olduğunuzda o dersi geçmiş oluyorsunuz. Ayrıca her başarılı olduğunuz dersin kendine özel bonusları bulunmakta. Ben özellikle Kimya, Resim, Beden Eğitimi derslerine özen göstermenizi tavsiye ederim. Kimya dersinden başarılı olduğunuz takdirde ara sıra bulabileceğiniz bombaları kendiniz yapabilirsiniz. Beden Eğitimi dersleri sonucu elinizdeki sapan ile daha iyi nişan alabilirsiniz. Resim dersi sonucu ise kızları öpmek için öncelikle hediye vermek zorunda kalmazsınız. Ayrıca Biyoloji dersini de kaçırmamak lazım, çünkü ders oldukça eğlenceli. Evet, Bullworth Academy' de eğitimin sağladığı bir takım avantajlar var, ama arada hoşunuza gitmeyen ders olursa o dersi ekmeniz de mümkün ;)

Oyun toplamda 6 bölümden oluşmakta ve oyunun senaryosu 5. bölümün sonunda tamamlanmakta. 6. bölüm ise " Endless Summer " yani Bitmeyen Yaz ismi ile yer almakta. 6. bölümün oyunda bulunmasının esprisi ise, oyunu bitirdikten sonra önceden pas geçmiş olduğunuz görevleri yapabilme imkanı sunması. Tabii Rockstar Games' in oyun sonrası " kafana göre takıl " modu da diyebiliriz buna.

Grafik ve ses gibi unsurlardan bahsetmek gerekirse, oyunun grafikleri oldukça kaliteli değil, ses ve müzikler ise bu keyifli macerayı tamamlayabilecek nitelikte. Konsol kontrolleri ile oldukça beğeni toplayan Bully: SE' nin PC kontrolleri de oldukça kullanışlı. Kısacası grafik, ses, müzik ve kontroller konusunda da  başarılı bir oyun Bully.

Seninle tanışmak büyük bir zevkti Jimmy Hopkins...

Umuyorum ki Bully: SE hakkında dolanan ek paket dedikoduları Rockstar Games tarafından doğrulansın ve Jimmy ile yeniden karşılaşma imkanı bulalım.Bence kaçırılmaması gereken, hatta arşivlik bir oyun.

13
Düşler Limanı / Çıkmaz
« : 24 Eylül 2009, 16:49:07 »
        Köşeye sıkıştırılmış bir halde yaşamayı sürdürmek durumunda olmanın ne denli zor olduğunu bilmezler onlar. Tartmadan ifa ettiği eylemlerin olası berbat sonuçlarını her dakika düşünmeye mahkum olmanın, beyninin bir anda onlarca umarsız güve tarafından kemirilmesi hissine eşdeğer olduğu bir hayatı sürdüren birileri var.
        Dayatılan her türlü yerleşmişliğe kafa tutarken sessizce, hem onların tersini inadına yapmayı sürdürmek hem de muhatabı açısından da dengeyi tutturamama korkusu yavaşça iterken onu dipsiz kuyulara, çizik aklında daima koruduğu mütevazı bir umudu vardı yalnızca: Anlaşılabilmek.
        Baskılardan bunalmış, mustarip bir halde, herkesçe daima övülen fakat bir türlü eyleme dökülemeyen ‘deliliğin’ hasını edimsel boyuta taşımak için beklediği tek işaret, kızıl bir kıvılcımdı. Tüm şartlardan bağımsız, yığınları ve değerleri umursamaksızın, deliliğin hakkını sahiden veren bir şeyler yapmayı; belki de ilk kez cidden nefes alabilmek, beyninin tıkalı damarlarını açabilmek ve gerçek özgürlüğe ulaşmak adına tek kurtuluş olarak görüyordu.
Fikirleri zikirlere mi dökememekti dert; yoksa oyunun sınırlarının çoktan çizilmiş olması mı?

14
Sinema / Astro Boy
« : 19 Eylül 2009, 00:32:01 »

Yönetmen : David Bowers
Senaryo : Osamu Tezuka, Timothy Harris
Filmin Türü : Aksiyon, Animasyon 
Orijinal Adı : Astro Boy 
Yapımcı Firma : Imagi Animation Studios 
Yapım Yılı : 2009
Yapım Ülkesi :Hong Kong, ABD, Japonya
Orijinal Dili : İngilizce
Filmin Süresi 0 dakika
Resmi Sitesi : http://www.astroboy-themovie
Dağıtıcı Firma : UIP Filimcilik
Vizyon Tarihi  : 13.11.2009

       Astro Boy (Freddie Highmore), futuristik Metro City’de yaşayan inanılmaz güçlere sahip genç bir robottur. Dahi bilim adamı Dr. Tenma (Nicolas Cage) tarafından yaratılmıştır. Pozitif “mavi” enerji ile donatılan Astro Boy’un süper güçleri, x-ray görüşü, inanılmaz hızı ve uçma yeteneği vardır.

Çevresinden kabul görme isteğiyle bir yolculuğa çıkan Astro Boy, yol boyunca birbirinden renkli karakterlerle karşılaşır ve tanışır. Maceraları sırasında insan olmanın keyfini ve duygularını keşfeder.Arkadaşlarının ve ailesinin tehlike altında olduğunu öğrenince müthiş süper güçlerine başvurmaya karar verir ve Metro City’e dönmek ve sevdiklerinin hayatını kurtarmak için harekete geçer. Bu müthiş serüveninde kahraman olmanın ne anlama geldiğini de öğrenecektir




15
Oyunlar / Guild Wars - İnceleme
« : 12 Ağustos 2009, 01:01:35 »

Oyuna keyfimize göre bir karakter oluşturduktan sonra Ascalon City'de oyuna başlıyoruz. Daha şifremizi girdikten sonra oyunu Role Playing mi, yoksa PVP mi (player vs player) olarak oynayacağımızı belirlemek gerçekten güzel bir şey. Eğer Role Playing olarak oynamayı seçerseniz oyunun senaryosunu daha bir kapsamlı olarak göreceksiniz. Ascalon'a ilk adımımızı attığımız andan itibaren grafik şovu karşısında insanın gözleri kamaşıyor. Daha önce bu tip oyunlarda tecrübeli olan arkadaşlar için herhangi bir zorluk olmayacaktır. Ama ilk deneyimi olanlarda tuş kombinasyonlarını anladıkları beş dakikadan itibaren oyunun neredeyse ustası olabilirler. Tuş kombinasyonları ve diğer kontroller inanılmaz derecede basite indirgenmiş. Bu kısımlara daha sonra değineceğim, şimdi quest yapısına geçelim.

Oyunda kontrollere alıştıktan sonra etrafta gezinirken tepesinde yeşil ünlem işaretleri olan kimseler fark edeceksiniz. Bunlar bizim quest aldığımız kişiler. Bu NPC'lerden aldığımız quest'lerin derecesi ve uzunluğuna göre aldığımız experiance puanları farklı oluyor. Tamamlanan görevler başta 250 exp, 300 exp gibi puanlar verirken, bu sayı ileride 4000 gibi değerlere ulaşıyor. Diablo gibi birçok Hack'n Slash'te olduğu gibi "kesip, biçmek" tabiri Guild Wars'ta pek birşey ifade etmiyor. Quest tamamlamanın getirisi yaratık parçalamaya göre daha fazla ve doyurucu oluyor. Bu tabii ki "yaratık öldürdüğümüzde exp puanı kazanmıyoruz" demek değil. Ama bunların dereceleri diğer şekle göre daha az tutulmuş.


Görevler konusunda bahsetmek istediğim diğer başka bir nokta ise bazı bölgelerde "missions" ibresi ile diğerlerinden ayrılıyor olmaları. Bu tip görevlerde normal quest'lerden farklı olan ana senaryo bölümleri yapılıyor. Bu quest'ler (fazla bilgi vermek istemiyorum ama yine söyleyeyim) Prince Rurik ve onun çevresinde gelişen olayları konu alıyor. Oyunda aldığımız quest'lerin açıklamalarına "L" tuşu ile bakabiliyoruz. Buradan istersek görevler arasında geçiş yapıp, istersek iptal etme işlemlerini de yapabiliyoruz. Yine de ben oynarken kolaylık olsun diye bu tuşu "Q" ile değiştirdim. Sizde sizin için en uygun olanı ayarlayabilirsiniz. Ulaşmamız gereken noktaya tabii ki harita sayesinde varabiliyoruz. Yeşil ibreler yardımıyla da gideceğimiz yönü kolayca bulabiliyoruz. Ama senaryo görevlerinde yolu kendimiz bulmamız lazım. Son olarak da senaryonun neyi işlediğinden bahsedelim. Oyuna başladığımız Ascalon City bir süre sonra saldırıya uğrayarak şekil değiştiriyor. Bu olanların arkasında yatan sır perdesini açığa çıkarmak oyundaki senaryomuz. (bilenler anlamıştır fazla yüzeysel oldu

Böylesine sanatsal grafik...


Grafikler ise tek kelime ile muhteşem. Söylenebilecek başka bir tabir gelmiyor aklıma. Belki harika, aşırı, aykırı, inanılmaz, "ağzım açık kaldı" gibi kelime ya da kelime grupları kullanabiliriz. Ama en uygunu sanırım sadece "muhteşem" demek. Ben hayatımda bu kadar sanatsal, bu kadar renkli, bu kadar takdire şayan mekan tasarımları ve çevre grafikleri görmedim. Sadece bu yüzden bile oyunda her yeni haritaya, mekana geçişimde ayrı bir oyun oynuyormuş hissine kapıldım. Sanırım bunu yapabilmek sonunda bütün güzel sözleri alçak gönüllülük yapmadan kabul edebilmeyi sağlayabiliyor. Etraftaki objeler, bina tasarımları ve yer şekilleri o kadar masalsı ve renkli tasarlanmış ki, inanın oyundan screenshot alırken sırf bu yüzden çok acı çektim. Çünkü güzel olan her şeyi resmetmeye çalışmak hakikaten uzun bir resim listesinin oluşmasına sebep oluyor.

Aslında, online oyunlar için "grafik" kelimesinin pek bir anlam ifade etmediğini düşünebilirsiniz. Emin olun Guild Wars ile beraber fikriniz değişecek ve grafiklerinde MMORPG'lerde de ne kadar şık ve sorunsuz olabileceğini göreceksiniz. Dediğim gibi çevre grafikleri hem çözünürlük açısından hem de detay açısından rakiplerinin çok ilerisinde. Hatta yakın zamanda piyasaya çıkan bütün Single RPG'lere aşık atabilecek bir düzeyde. Karakter modellemeleri de aynı mekan grafikleri gibi çözünürlük ve detay bakımından çok hoş ve dengeli bir kıvamda. Zırhların üzerine yansıyan ışıklar, kılıç kavgalarında ortaya çıkan saldırı ve hasar efektlerinin tümü için sadece "bu kadar olur" diyorum. Ama asıl inanılmaz olan şey biraz önce övdüğüm bütün o grafik yapılandırmasının 1 GHz'lik bir işlemci, 512 MB RAM ve ATI Radeon 9000 � GeForce 4 TI serisi bir ekran kartı ile çalışabiliyor olması. Bence bu önerilen sistem için hayli makul istekler. Oyunun minimum sistem gereksinimi ise 800 MHz'lik bir işlemci, 256 MB RAM, ATI Radeon 8500 veya GeForce 3�4 MX gibi bir kombinasyon yalnızca. Oyunun böyle düşük sistemlerde randımanlı ve detaylı bir biçimde çalışmasının yanında en kalabalık karşılaşmalarda bile en ufak yavaşlamaya veya atlamaya rastlamamak Blizzard'ın öğrencilerinin optimizasyondaki ustalığını ve harika başarılarını gözler önüne seriyor.


Ben şu an oyunu monitörümün el verdiği en yüksek çözünürlükte, bütün ayarların high ve Anti Alising'in de 4x olduğu bir konumda oynuyorum. Ayrıca hız konusunda da hiçbir problemim yok. Bu arada madem Graphics Options kısmından laf açıldı, bu bölümü de açıklamadan geçmeyelim. Oyunda çözünürlük kısmını 800x600'den, 2048x1536'ya kadar yükseltebiliyoruz. Ayrıca Visual Quality'yi ayarlayabileceğimiz baştan Highest Quality'ye kadar uzanan bir ibre bulunuyor. Advanced bölümünde de Terrain Quality, Reflections, Texture ve Shadow Quality arasında ayarlamalar yapabiliyoruz. Tam ekran modu ve ışıklandırmaların derecelendirilmesi yine buradan gerçekleştiriliyor. Birde tabii ki Refresh Rate ve Anti Aliasing var. Bunlarda 2x ve 4x arasında değişiyor. Şimdiye kadar hep grafiklerin artılarından bahsettim. Ama her ne kadar grafik yapılandırması şimdiye kadar MMORPG'ler arasında gördüklerimin en iyisi olmasına rağmen, ufak iki kusuru var. Birincisi karakterlerin ne videolarda ne de normal oyun sırasında ağızlarının oynamıyor olması. Seslendirilmiş olmalarına rağmen (birazdan oraya da geleceğim) kötü de olsa ufak bir animasyon güzel olurdu. Fakat bu o kadar kafaya takılacak bir problem değil. Grafiklerden şikayet etmemiz için hayli ufak ve yetersiz bir kusur bu. Bir diğeri ise etkileşime girdiğimiz bir iki hayvanın dışında kuş, kelebek, börtü böcek gibi doğal yaşamın çok çeşitli olmaması. Bunu aslında problem olarak görmemiz doğru olmayabilir. Çünkü bunun gibi bir Online RPG'den ve de bu kadar muhteşem bir grafik şovu seyrederken fazlasını istemek şımarıklık olabilir. Ben yalnızca yeni fark ettiğim bir nokta olduğu için belirtmek istedim. Sakın yanlış anlamayın ben böyle bir oyun için daha iyi bir alternatif düşünemiyorum. Var olan ufak tefek eksiler (ki eksi bile sayılmazlar aslında) yüzünden grafiklerden not kırmak büyük bir yanlış olurdu. Bir de bu kadar detayı bug olmadan oynuyor olmamız, grafik yapılandırmasının çoktan tam not aldığını ispatlıyor. Kısacası başta dediğim gibi grafikler muhteşem.


Animasyonlar da aynı grafikler gibi. Oyunu genelinde harcanan büyük emek ve sarf edilen çaba animasyonlarda da fark ediliyor. Grafiklerle yaşadığımız o ilk şok, animasyonlarında katkısıyla direk komaya dönüşüyor resmen. Ana karakterler ve NPC'ler için geçekten çok özen gösterildiği belli. Ben hiçbir zaman insanın göz zevkini bozan ve oyunun masalsı havasına ters düşen kaba bir animasyon görmedim. Yaptığımız hareketler ardı arda birbirinden farklıda olsa animasyonlar arasındaki geçişlerde herhangi bir bug ile karşılaşmıyoruz. Her karakter için hayli yumuşak ve gerçekçi animasyonlar hazırlanmış. Büyüler ve mana sayesinde yapılan diğer özel hareketler temelde hep aynı gibi görünseler de her yeni skill'in en azından yapıldıktan sonraki son birkaç saniyesinin birbirinden farklı olduğunu siz de fark edeceksiniz. Yani anlatmak istediğim yapılan özel hareketlerin skill tarzına göre birbirinden farklı animasyonlara sahip olduğunu belirtmek. Daha önce grafiklerde söylediğim videolarda karakterlerin ağızlarının oynamaması sorununu animasyonlar kısmına yazmak daha doğru olacak galiba. Uzatmadan animasyonların da (ağız hareketleri sorununu grafiklerde adam gibi eksi olarak saymadım burada da saymıyorum) tam puan olduğunu söyleyerek videolara geçiyorum.

Grafiklerde ve animasyonlarda karakterlerin ağız hareketlerinde sorun olduğunu söyleyerek sanırım videoların nasıl bir şey olduğuna dair bir fikir vermişimdir. Anlayacağınız gibi oyunda kendi grafik motoruyla yapılmış videolar izliyoruz. FMV videolar bulunmuyor. Aslında oyunun grafik motoru bekleneni veremeseydi bu durumun eksi olduğunu söyleyebilirdim. Dediğim gibi videolarda karakterlerin ağızlarının hareket etmemesi dışında ne seslendirmelerde ne de hikaye anlatımında problem var. Bu yüzden FMV videoların olmamasını ihtiyacı hissedilen bir eksi olarak nitelendirmiyorum. Oyunda eğer ana görevleri diğer oyuncularla birlikte ekip halinde yapıyorsanız, GW dilinde "bonus" olarak adlandırılan karakterler ana kahraman olarak videolarda boy gösteriyorlar. Diğer ekip üyeleri de arkada sıra halinde bekleseler de sinematiklere katkıları olmuyor. Bu durum o görevin sonuna kadar değişmeden öyle kalıyor. Grafikler içinde animasyonlar içinde ortak sorun olan "ağız" problemi tek eksi. Onun dışında videolar içinde tam puan verebilirim. Bu eksiklik yüzünden grafikler ve animasyonlardan not kırmadık, şimdi videolardan kırarsak ayıp olur.


Geçen gün bir televizyon kanalında izlediğim Online oyun incelemesinde sunucu fizik motoru hakkında da bayağı bir konuştu. Ben de bu olay sonucunda Guild Wars'ın da fizikleri hakkında konuşmaya (ben yazıyorum ama olsun) karar verdim. Aslında kısaca "oyunda fizik yok" diyerek geçebilirim ama olayı biraz açmak lazım sanırım. Oyunumuz MMORPG olduğu için fizik konusunun hayli gereksiz bir şey olduğu kanısındayım ben de. Eminim benim gibi düşünenlerde vardır. Oyunda etkileşime girdiğimiz NPC'ler ve toplanabilecek item'lerin dışında herhangi bir olmç, taş, çalı çırpı gibi nesnelere müdahale edemiyoruz. Karşımızdaki bir yaratığı öldürdüğümüzde de ölüm animasyonu dışında başka bir şey çıkmıyor ortaya. Yalnız bu oyun esnasında eksikliğini hissettiğimiz bir şey değil. Ama sert bir darbe aldığımızda şöyle üç-dört metre savrulmak falan güzel olabilirdi. Maalesef böyle anlarda olduğumuz yere yığılmanın dışında herhangi bir şey yapmıyoruz. Ama bunu problem olarak belirtmiyorum, yanlış anlaşılmasın. Kısacası başta da dediğim gibi oyunda fizik yok, doğrusu ihtiyaç da yok. O yüzden fiziklerin olmaması eksi olamaz. Hiç girmeyebilirdik fizik konusuna ama televizyon programcısı aklımı çeldi
Böylesine muhteşem müzikler...

http://www.kayiprihtim.org/forum/guild-wars-soundtrack-t5950.0.html
Ses ve müzikler yazının başından beri yazmayı iple çektiğim bölümlerden biriydi. Önce müziklerden başlamak istiyorum. Oyundaki her melodi gerçekten harikulade. Ben hiçbir oyunda bu kadar masalsı ve kaliteli müzik işitmemiştim. Oynamaya başladığım andan şu an bulunduğum yere kadar geçen süre içerisinde müziklerin kalitesi bir an bile düşmedi. İnanılmaz bir titizlikle hazırlanmışlar. Daha önce birçok oyunun güzel müzikleri olduğuna şahit olmuştum, ama hiçbirisi Guild Wars'takiler kadar duygusal olamamıştı. Bence bundan sonrada (Guild Wars 2 çıkana kadar belki) Guild Wars'takilerin kalitesine eş değer, bir oyunun atmosferini böylesine tamamlayan müziklere sahip başka bir oyun daha çıkmaz. Hemen hemen her bölgenin kendine has melodileri var. Savaş alanlarının dışında ortamın durumuna uygun, karamsarsa karamsar, cıvıl cıvıl bir ortamsa o derece renkli ve eğlenceli tınılar işitiyorken, görev içerisinde ve savaş alanlarında insanı harekete geçiren sert ama yine sanatsal olan müzikler bize eşlik ediyor. Blizzard'ın tüm yapımlarında müzikler çoğunlukla kendilerini belli etmeseler de hep kaliteli olmuşlardır. Blizzard'ın öğrencilerinin de derslerine iyi çalıştıkları belli. Daha fazla söylenebilecek bir şey gelmiyor aklıma, müzikler hakikaten çok profesyonelce kaydedilmiş. Kesinlikle tek bir kusurları yok. Bu yüzden müziklere tam puan veriyorum. Sırf bu yüzden bile yapımcıları ayakta alkışlamak lazım.

Seslerde de oyunun genelindeki kaliteyi fark edebilirsiniz. Onlarında diğerlerinden aşağı kalır bir yanları yok. Çevresel sesler beklenenin üzerinde. Doğa olayları aynı gerçek hayattaki gibi gerçekçi kaydedilmiş. Ne bir akarsu ve ya bir şelale gördüğümüzde ne de adım atarken çıkardığımız seslerde bir yapaylık hissediyoruz. Doğrusu adım atarken veya koşarken çıkan seslerin daha kaliteli olabileceğini göz ardı edemeyiz ama yine de bu durumlarının çok da kötü olmadığını düşünüyorum. Hele piyasada bu kadar ses özürlü oyun varken (bkz. Spiderman Ultimate) GW'nin bu haline şükretmek gerekiyor. Yaptığımız büyü ve diğer saldırılarda oluşan efektlerin tümü çok iyi. Metalin metale çarptığında ya da karşılıklı çatışmalarda insanın kulağını tırmalayan karışıklıklar veya seslerin birbirine girmesi gibi problemler olmuyor. Her şey yerli yerinde ve kontrollü olarak kulağımıza ulaşıyorlar. Bu nedenle oyunun ses yapılandırmasına tam puan veriyorum. Benim en çok hoşuma giden özelliklerden biri videoların seslendirilmiş olması oldu. Oyun içersinde ne NPC'lerde ne de kendi karakterimizde seslendirme işitmesek de, videolarda ana karakterimizin dahil seslendirilmiş olması bence bu açığı kapatıyor. Ama tabii oyun sırasında bilhassa savaşlarda yara aldığımızda karakterimizin çığlık ve feryatlarını unutmamak lazım. Firma en azından bunu eklemeyi unutmamış.
 
Böylesine rahat kontroller...

Kontroller Guild Wars gibi kapsamlı bir oyuna keza çok kolay ve anlaşılabilir bir biçimde programlanmışlar. Oyuna yeni başladığınızda "Acaba tuş kargaşası yaşayacak mıyım?" diye hiç endişelenmeyin. Oyunda sadece Space ve Mouse kombinasyonunu aktif halde kullanıyoruz. Onların dışında kullanacağımız bütün o "invertory", "map", "quest" gibi pencerelerin kısayol tuşları, aynı diğer tüm RPG oyunlarıyla beraber klasikleşmiş olan yerlerinde duruyorlar. Yeni eklenen ve oyuna has farklılıklar içinde meraklanmaya gerek yok. Çünkü ekranın sol alt köşesinde bulunan menü sayesinde erişmek istediğimiz kısma kolayca ulaşabiliyoruz. Kontrol sisteminin bu kadar basit tutulması tabii ki oyuna artı kazandıran bir şey. MMORPG gibi tecrübesiz oyuncuların gözünü korkutan terimlerin kontrol klişelerini yıkabilecek en güzel örneklerden biridir Guild Wars. Temel olarak kontrolleri anlattıktan sonra şimdi biraz ayrıntıya inelim. Karakterimizi birçok aksiyon oyunundan (RPG'lerde de artık) alıştığımız WASD yardımı ile kontrol ediyoruz. Fakat Guild Wars kamera açılarının ayarlanabilmesinin de katkısıyla Mouse ile oynayabilme seçeneğini de bize sunuyor. Diablo severler ve Elder Scrolls serisinin hayranları için ortak bir "tutku" oluşturan Guild Wars için bu ufak özelliğin unutulmaması da hoş bir olay.

Normal anlarda yukarıda da dediğim gibi WASD + Mouse ikilisi ile her şeyi halledebiliyoruz. WASD ile karakterimizi ilerletirken, sağ Mouse Click ile yön tayini yapıyoruz. Sol Mouse Click ise yöneleceğimiz hedefi belirliyor. "Space", atağa geçmek (kısaca saldırmak), konuşmak, etkileşime girmek gibi eylemleri gerçekleştiriyor. Aynı işlemleri Mouse ile de yapabildiğimizi hatırlayalım. Quest penceresi ilk olarak "L" tuşuna ayarlanmış olsa da ben bunu rahat kullanım için "Q" ile değiştirdim. Ayrıca diğer RPG'lerden de tanıdığımız "I", "M" gibi tuşlar sırasıyla Invertory ve harita için kullanılıyor. Guild Wars'ta yarar sağlayan önemli seçeneklerden biri de 2. haritamız. "U" tuşu ile açtığımız bu özellik sayesinde geldiğimiz yönü gösteren bir rehbere sahip oluyoruz. Diğer oyunculara mesaj yazmak istediğimizde de "Enter" yardımımıza koşuyor. Experiance dağıtımı ve yeteneklerimiz arasında seçim yaparken "H" ve "K" tuşlarına, guild organizasyonlarını yaparken ve parti üyeleri içinde "G" ve "P" tuşlarına basıyoruz. Oyun boyunca kullandığımız yeteneklerimiz sırasıyla 1 ve 8 arasındaki tuşlara entegre edilmiş. Ayrıca sürükle bırak mantığıyla bunlar arasında değişimler ve düzenlemeler yapabildiğimizi de unutmayalım. Kontrol sistemi eminim bu anlattıklarımdan sonra karışık gelmiş olabilir. Ama bu konuda şüpheye düşmeye hiç gerek yok. Çünkü uzun süre boyunca bu tuşların çoğuna ihtiyacınız olmayacak bile. Siz temel olan kontrol mantığını anladıktan sonra diğerleri de zamanla kendiliğinden anlaşılacaktır.


Aslında bu kadar dil dökmeye gerek yoktu. Başta sadece "eğer daha önce RPG oynamışsanız GW'nin hiçbir zorluğu yok size karşı" demem yeterli olacaktı. Sanırım Guild Wars'ın kontrol mekanizmasının nasıl bir şey olduğunu size anlatabilmişimdir. Control Options kısmı da açıkladıktan sonra bu bölümü bitirelim. Options menüsünden Control Setup kısmına tıklayarak ulaştığımız bu bölümde, diğer oyunlardakiyle hemen hemen aynı olan liste halindeki şemada klavye ayarlarını yapabiliyoruz. Ayrıca buradan Mouse ile kontrol özelliğini açıp kapama, ters olarak kamerayı kullanma, PVP'de karakterlerin isimlerinin görünüp görünmemesi, sürekli koşma ve çift tıklama ile eylemlerin yapılması gibi özellikleri isteğimize göre aktif hale getirip, kapatabiliyoruz. Oyunun Options kısmında da diğer menüler gibi hiçbir karışıklık yok. Ayrıca genel olarak kontrollerde (birçok yerde dediğim gibi) çok iyi. Bu yüzden bu kısmada tam puan veriyorum.

Not:Malkavien in oyun hakkinda daha cok bilgi istegi uzerine yazilmistir.World of Warcraft gibi Blizzart yapimidir aslinda birinin incelemesi varken digerine gerek yoktu ama neyse :)

Sayfa: [1] 2