Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - diana

Sayfa: [1] 2
1
Düşler Limanı / Boncuk Çocuk Uçunca
« : 03 Aralık 2010, 18:10:50 »


Yıllar yıllar önce ya da yıllar yıllar sonraymış. Çok uzak yahut çok yakın bir kasabada; bir annesi, bir babası, üç kardeşi ve dedesi ile ninesi olan bir çocuk varmış. Bu çocuğun adını bilen ya çokmuş ya azmış. Bu yüzden en iyisi biz ona Boncuk çocuk diyelim.

Ufacık tefecik içi dolu tatlıcıkmış Boncuk çocuk. Kömür karası saçları boncuk boncuk bakan gözlerinin üzerinde dalgalanırmış. Damdan dama zıplayıverir, görenlerin yüreğini ağzına getirirmiş. Ama aynı zamanda tam bir bastıbacakmış. Pek çok soru sorar, pek az cevap alırmış.

Yine öyle zamanlardan biriymiş. O gün Boncuk çocuk, Remzi Ağa'nın damından Hatice Eze'nin çatısına hoplayıvermiş. Bir mutlu olmuş bir mutlu olmuş ki hiç sormayın. Köyün veletlerinden hiç biri Hatice Eze'nin çatısına böyle hop diye hoplayamazmış. Sözüm ona göğe değermiş Hatice Eze'nin çatısı. Bir çıkan bir daha inemezmiş. “Hadi oradan!” demiş çocuk kendi kendine. “Aha da çıktım şimdikte incem!” diyerekten kasım kasım kasılmış.

Kasılması, övünmesi bitince Boncuk çocuk sıkılmış, aşağıya inmeyi canı çekmiş. Bir sağ eline tükürmüş bir sol eline tükürmüş. Hadi "Ya Allah" demiş. Ama tam harekete geçerken gözüne bir kıpırtı takılıvermiş. Meğer o kıpırtı havalanmaya hazırlanan bir kuş değil miymiş? Ama öyle sıradan bir kuş değil;  köyün ağasının Pirinç Dıkdıkıymış. Pek güzel bir güvercinmiş Pirinç Dıkıdık. Mübarek hayvan saldın mıydı bir takla atarmış bir takla atarmış ki görenler parmaklarını ısırırmış. Tamamen beyazlara bezenmiş güzel tüyleri ile köy kargalarının gönlündeki kuşmuş. Şimdi dersiniz böyle güzel kuş adı sanı bilinmeyen bir köy de ne iş eder? Köyün ağası benim kuşum benim kuşum dese de işin aslı böyle değilmiş. Bu kuşun nereden geldiğini nereye gittiğini kimsecikler bilmezmiş. Ağanın bir arkadaşı gelip bu güvercinin çok değerli bir ak taklambaç olduğunu söyleyince ağa sahip çıkmış bu güvercine.

Pirinç Dıkdık bir göz etmiş bizimkine. İş olsun kurnaz hayvan takılmış Boncuk çocuğun yüreğine. Neyse bizim Boncuk çocuğun gözleri de takılı vermiş Pirinç Dıkıdık'a. Kuş havalanmış, bulutlar arasında takla atmaya başlamış. Öyle güzel uçmuş ki Boncuk çocuğun aklına da bir soru düşüvermiş. “Yav” demiş Boncuk çocuk “Her işi yapan insanoğlu neden uçamıyor acep?”. Bu soru karşısında Boncuk çocuğun kendisi bile hayrete düşüvermiş. “En iyisi” demiş “Bir bubama sorayım.” Allem etmiş kallem etmiş inmiş damdan yere. Koşa koşa varmış tarlaya.

Bakmış babası elinde kazma kürek çalışıyor. Bağırıvermiş “Buba” diye “Soru soracam sana.” Babası kırmamış Boncuk çocuğu “He evlat sor.” demiş. Boncuk çocuk sormuş bubasına sorusunu. Bubası bakakalmış çocuğunun sorusuna. “Ben nereden bilem ki evlat.” deyivermiş. Boncuk çocuk üzülmemiş bir koşu eve gitmiş. Anasına seslenmiş, varmış yanına sormuş sorusunu. Anası da bubası gibi cevap vermemiş. “Git bir de dedenle nene sor .”demiş. Boncuk çocuk gitmiş dedesini ve nenesini  bulmuş. Sormuş soruşturmuş yine de yanıt bulamamış.

Canı sıkılmış bizimkisinin. Bakmış kimse cevap vermiyor “Anlaşılan bunu anca ben bilirim.” diye karara varmış. Gitmiş tekrar Hatice Eze'nin çatısına tırmanıvermiş. Çatının kenarına iyice yanaşmış ve gözlerine semaya dikmiş. Kafasını bir sağ yatırmış bir sola yatırmış; kara kara düşünmüş. Aklına kuşları getirmiş. Demiş “Hayvan uçuyorsa ben de uçarım.” Ya Allah diyerekten kendini çatıdan aşağıya bırakıvermiş.

Ve Boncuk çocuk uçmuşta uçmuş.

Ancak uçan bedeni değil ruhuymuş...


Berre & Diana           

2
Ejderha Mızrağı / Hiç Tartışılmayanlar!
« : 20 Kasım 2010, 01:36:59 »
Bu konudaki tüm sorular ve yanıtları Fırtınakıran'la yaptığımız söyleşilerden derlenmiştir. Hiçbir yerden alıntı değildir. Soruların tümünü ben sormuş bulunmakla beraber yanıtları da Fırtınakıran vermiştir. Ve ikimizinde bu konuya mesaj atacak olan herkesten bir ricası bulunmakta. Lütfen yorum olarak tek cümlelik şeyler yazmayın.(çok güzel, ellerinize sağlık, hiç olmamış gibi cevaplar değil konuda konuşulanlar üzerine yorumlarınızı bekliyoruz).
 Ve de eleştirilerinizi saygı çerçevesi içerisinde gerçekleştirin. .Burada okuduğunuz soru ve cevaplar aklınızda başka sorular yaratıyorsa onları da bu başlık altında paylaşın ki hoş bir tartışma ortamında cevap arayalım.

Zira gereksiz ya da tartışmaya yol açacak her türlü yorum direk Fırtınakıran tarafından silinecektir. Her sorunun başında da hangi kitaplarla ilgili olduğu yazmaktadır.


Ejderha Mızrağı Destan Üçlemesinin tamamı
Spoiler: Göster
 Kitiara mızrak kahramanlarının arasında yer alıyor mu ? Sonuçta yol arkadaşlarından biriydi. Ama onlara karşı savaştı. Fakat bu savaş yine mızrak savaşları sırasında oldu. Bu onu mızrak kahramanlarından biri yapar mı? Bir kaç yerde mızrak kahramanı diye geçiyor. Ama ben yinede sana sorayım dedim.

Spoiler: Göster
İlk kitabın başında Mızrak Kahramanları'nı tanıtırken Kitiara'yı da içlerinde sayar. Ama bence bu yanlış. Mızrak Kahramanı dediğin kişiler bu uğurda savaşanlardır. Kitiara'da savaşmıştır ama Kitiara mızrağın diğer tarafıdır. Bu bakımdan evet bir Mızrak Kahramanı'dır ama asıl karakterlere baktığımızda kendisi baş düşmanlardan birisidir. O zaman Ariakas, Verminand gibi kişilerin de bu "kahramanlıkta" adları olmalıydı bana göre.

Ben şahsen Kitiara'yı bir mızrak kahramanı saymıyorum. Dediğin durum benim de kafamı çok kurcalamıştı. Raistlin bile mızrak savaşında iyi tarafta hizmet vermişti(Öyle ya da böyle yararı dokundu sonuçta). Ama Kitiara, aksine bir mızrak kahramanını öldürdü.
Bu yüzden mızrak kahramanlarının azılı düşmanları listesi olmalıydı bence ve Kitiara orada olmalıydı. Pek doğru bulmuyorum o tanıtımı kısaca.






Kayıp Yıldızın Ejderhaları
Spoiler: Göster
 Ruhlar savaşında Skie ölürken Kitiarayı görmüştü. Sence bu bir hayal miydi yoksa gerçek mi?

Spoiler: Göster
Kitiara pek çok erkeğin kalbini kazanmış bir kadındı. Tanis gibi bir ölümlünün dışında, Lord Soth gibi muazzam güçlere sahip eski bir Solamniya Şövalyesi, Dalamar gibi gücü her şeyden önde tutan bir kara büyücüyü kendine esir etmişti. Onun gibi biri neden bir ejderhayı da kendine aşık edemesinki? Kitapta da ima edildiği gibi, Skie de Kitiara'ya aşıktı. Ruhlar Savaşı'nda, eski günlerin savaş ve zaferlerini anarken Kitiara'yı da sık sık düşünüyor, onun çarpık gülümsemesini ve kıvırcık saçlarını hayal ediyordu.
Peki bunca şeyi neden söyledim? Skie de Kitiara'ya karşı bir tutku beslerken, ölüm anında onu düşünmesi kadar olağan bir şey yoktur bence. Bana göre, Skie bir hayal gördü. Daha önceleri düşlediği gibi, Kitiara'yı düşündü o an. Çünkü artık yolun sonuna gelmişti ve en çok görmek isteyeceği Kitiara'dan başkası değildi.

Bunun hayal olduğunu düşünmemin bir diğer yanı ise, Kitiara'nın asla tam olarak birini benimsemeyişidir. Dalamar'a yaralanmış gibi gelişi, Tanis'e olan davranışlarını unutmamak gerek. Ona hayran olanlara karşı ilgisinin belli bir müddeti var. Bu yüzden, her ne kadar kendi ejderhası olsa Skie için bile kalıcı bir ilgiye sahip oalcağını düşünmüyorum. Kaldı ki, Takhisis kıskanç bir tanrıça ve Kitiara'nın Skie'ye görüşmesine bence pek de sıcak bakmayacaktır.




İkizlerin Sınavı Ve Ruhlar Savaşı Üçlemesi
Spoiler: Göster
İkizlerin sınavının sonunda Tas zamanda yolculuk aletini almıştı. Ve de onunla işi bittikten sonra geri getireceğini söylemişti. Tasın bu aletle nerelere gittiği yada neler yaptığı hakkında herhangi bir bilgi var mı?


Spoiler: Göster
Tass'ın sağı solu belli mi olur . O kısımlarla ilgili bir bilgi verilmemekle birlikte, Ruhlar Savaşı'nda bu aleti kullanıışını görüyoruz. Ondan önce ise, Yaz Alevi Ejderhaları'nda Kaos'a karşı neler yaptığını ve Tass'a nasıl veda ettiğimizi okuduk. Tass'tan kurtulamk bu kadar kolay mı? Bilindiği üzere aleti Paladine'dan tekrar istiyor. Ama burada bir "tekrar isteme" durumu söz konusu. Demek ki, ondan önce de bazı işleri varmış . Caramon'un cenazesinde bulunmak için kullandığını biliyoruz.
Bence o kısımlar, Weis ve Hickman'ın atladığı yerlerden. Kesin bir bilgi yok kısaca




Yitik Ayın Ejderhaları
Spoiler: Göster
Ruhlar savaşının sonunda Paladine bir fedakarlık yapıp Takhisisi öldürmüştü. Peki bu fedakarlığı başka bir ışık tanrısı yapsaydı yine Takhisis'i öldürebilir miydi?


Spoiler: Göster
Bence hayır. Şimdi Krynn düzenine göre yorumlarsak, öncelikle Tanrıların belli bir düzende olduğunu görürüz. 3 adet en büyük tanrı var: Paladine, Takhisis, Gilean. Onlardan sonra gelenler ise çeşitli kollara ayrılıyor. Herzaman bu üçünün en büyük olduğu söylendi. (tabii en büyük derken, tüm tanrıların babasını, Kaos'u, saymıyoruz. Ayrıca Her Şeyi Yaratan ve Her Şeyi Yokedecek olan da dahil değil-Karanlık havari Üçlemesi) Güçler bu şekilde belirtilmişken ve böyle bir hiyerarşik düzen varken, bence bir tanrıyı o büyü ya da güçle (her ne dersek) yok etmek için ona denk bir güce sahip bir başka tanrı yok edebilir. Takhisis'i Gilean yok edebilirdi, ama bir başkası, hayır. Yoksa neden 3 büyük tanrı onlar olsun ki? Belki de o gücü sadece onalr kullanabiliyordur. Ama bu durumla ilgili kitapta hiçbir bilgi verilmiyor. Sadece bu yok etmek gücünden ve bedelinden tüm tanrıların haberdar olduğunu biliyoruz.

Elbette bunlar benim yorumlarım. Öyle kesin konuşmayayım . Toparlarsam, bir tanrıyı yok etmek için ya ondan güçlü bir tanrı lazım ya da ona denk.




İlk Bahar Şafağı Ejderhalarından sonraki tüm kitaplar
Spoiler: Göster
Ejderha mızrağında ruhlar savaşı sırasında kaybolan porthios hakkında sonradan hiç bir bilgi alınabiliyormu? Ve Silvara'nın Gilthanas tarafından bulunduğu doğrumu? Bulduysa ne zaman buldu?

Spoiler: Göster
Porthios hakkında sonradan hiçbir bilgi verilmiyor. O yüzden öldürüldüğü varsayılıyor ama bahsedilirken kayıp deniyor.
Gilthanas ile Silvara'nın arasında ise hazin bir olay var ve bu dile getirilmiyor.
Gilthanas'ın korkunç bir sonu olmuş Silvara ile beraberken, ama ne oldu ya da nasıl oldu, hüzünlü bir son olduğu için kimse tarafından ağza alınmıyor.
Kısaca bu konuda da kesin bir bilgi verilmiyor kitapta.

Bu iki olay gibi, bir-iki olayda nedendir bilinmez kitap muallakta bırakarak okuyucunun yorumlamasını istemişler belli ki..



Ruhlar Savaşın tamamı
Spoiler: Göster
 Porthios ölü oalrak kabul ediliyor demişsin ama Ruhlar Savaşı'nda Silvanoshei ve Mina arasında geçen bir konuşma vardı. Silvanoshei bir şey hakkında(ne olduğunu hatırlamıyorum) annesi ve babasının mezarı üzerine yemin ediyordu. Minada ona annesininde babasınında ölmediğini söylemişti. Bu durumda porthiosu yaşıyor kabul edemez miyiz?


Spoiler: Göster
Porthios'u elfler ölü olarak kabul ediyor. Karısı Alhana bile, ne kadar inatçı biliyorsun, içten içe öldüğünü düşünmüyor değil. Mina öyle demişti evet ama benim dediğim elf asilerinin kabullenmesiydi. Bahsederken kayıp diyorlar ama o kadar uzun süredir kayıp ki doğal oalrak öldü diye düşünüyorlar. Mina'nın o cümlesine rağmen Porthios'tan hiçbir iz çıkmıyor. Nerede, ne oldu meçhul. Biz yaşıyor kabul edebiliriz, zaten elf asilerde tam olarak umudunu kesmiyor. Ama düşünsene, çok uzun süredir haber alamadığının birinin öldüğünü sen de düşünmez misin ister istemez ? Durum bu şekil.de Kendisi kayıp ve hiçbir bilgi yok.





Tüm Ruhlar Savaşı ve Karanlık Havari
Spoiler: Göster
Mina, Ruhlar savaşı esnasında Silvonesheiye kendisine aşık olmadığını aslında onun içindeki tanrıya aşık olduğunu söylemişti. Mina Takhisisi kast etmişti. Ama Karanlık Havaride öğrendik ki Minda bir tanrıymış. Bu durumda Mina aslında farkında olmadan doğru mu söyledi? Yani Silvanoshei gerçekten Minanın içindeki o tanrıya mı aşıktı?


Spoiler: Göster
Nasıl ki Chemos ona aşık olduğunda şaşırmıştı, bir ölümlüye aşık olduğunu kabul edememişti, Silvan da onun bir tanrı olduğunu bilmeden Mina'nın çekim alanına girdi. Paladine'a çok bağlı elfler bil onun yolunda birleşti, onun sözlerini dinledi. Savaş alanında, kafası kazınmış, 17 yaşında bir kızken ordular onun önünde eğildi, onların sözlerini dinledi. Neden? Çünkü senin de dediğin gibi o aslında kayıp bir tanrıydı.

Silvan, annesi ve babasının mirasını devralmaya çok istekliydi hatırlarsınki. Doğduğundan beri sürgün ve sürekli birilerinden kaçarak yaşayan biri, tahta çıkıp Silvanesti'nin hakimiyetini alma konusunda oldukça idealist olacaktır. Silvan, böyle bir durumda sıradan bir insan kıza aşık olmazdı bence. Her şeyi geçelim, Mina'nın tanrılığı her ölümlüyü etkisi altına almışken Silvan'ı da alması çok olağan.

Mina doğru söylüyordu, o Mina'nın tanrı yanına aşıktı. Hani Laurana Takhisis ile karşılaştığında, hem korkuyor hem de içinde dayanılmaz bir tapınma isteği oluşuyordu ya, bu da bunun gibi bir şey bence. Silvan gerçekten aşık olmadı, o bir tanrıya karşı koyacak güce sahip değildi o kadar. Tıpkı diğerleri gibi. Bunu yapan bir Raistlin'i gördük zaten .




Ruhlar Savaşı ve Karanlık Havari
Spoiler: Göster
Ruhlar savaşında yurtlarından sürülen elflere ne olduğu biliniyor mu? Yurtlarını geri alabildilermi?

Spoiler: Göster
Qualinesti elfleri bir zamanlar hor gördükleri insanların yanında çalışıyorlar ve sefalet içindeler. İnsanlar da bunları çok eziyor ama. Kötü davranıyorlar. Ucuz işçilik yapıyorlar. Ailelerine bakmak için demircilerin yanında çalışıyorlar falan. O parıltılı günlerinden hiç eser yok. Toz,toprak içindeler görünüş olarak. Ülkeyi geri alamadılar. Silvanesti'nin sonu da öyle pek muhteşem değil. Onlar da kendi sonlarını getirdi. Yine de Qualinesti'ye oranla nasıllar bir şey denmiyor pek.



Tüm Ruhlar Savaşı ve Karanlık Havari
Spoiler: Göster
Acaba elflerin sürgün olmasında paladineninde sürgün olmasının da bir faktörü varmıdır? Çünkü sonuç olarak elfler paladine tarafından oluşturulmuş bir ırk.

Spoiler: Göster
Paladine ve elflerle ilgili çok güzel bir yorum getirmişsin. Açıkçası ben bunu hiç düşünmemiştim . Ama neden olmasın? Belki doğrudur. Ben daha realist bakıyorum olaya. Şöyle ki, elfler yıllar yılı bir ittifak içine girmeden yaşadılar. Taa Huma devrinde Solamniya Şövalyeleri ile adam gibi bir ittifakları vardı. Ne zamanki ogreler ormanlardan bastırıp Mina ve ordusu çıka geldi, o zamanlarda daha yeni yeni Solamniya lejyonlarıyla ittifak yapmaya başladılar. Ama daha temelden bir birlikleri olsaydı bence bu derece kötü hale gelmezler hatta yıkılmazlardı. Solamniyalılar onlara kibarca gidin dedi bir düşün. Burda bahsettiğimiz adamların Yemin ve Ölçü diye bir kurallar kitabı var ki casusuluk en büyük şerefsizlik oalrak ifade ediliyor bu kurallar arasında. Kendi toprakalrında çadır kuran bu elflere nedne kibarca haydi yolunuza dediler? Geçmişten gelen kırgınlıklar var mutlaka. Elflerin ukalalıkları biraz da sonları oldu. Hepsi bir Laurana olsa bu olmazdı bence .
Yine de yorumun da mantığa çok uygun. Bunun da olma olasılığı vardır yahu ^^. Diplomatik olarak eksikliklere bağlamıştım ben okurken. Bir de dediğin gibi Paladine'in yarattığı ırk ya Takhisis'in özel bir garezi var. Yine de Paladine-Fizban- seçilmişlerini bir yarı-elf ve insanlardan seçti değil mi? Elflerin en büyük kahramnı Huma zamanında bir ejderhayı kesen Kalith Rian'dır. Başka da bilinen yok :/.(severim kendisin ^^).



Efsaneler Üçlemesi ve devamındaki tüm kitaplar
Spoiler: Göster
Dalamar hakkında görüşlerin neler? Sence sadece kendi çıkarları için hareket eden biri mi? Yoksa elf olmasına bağlı olarak haladır içinde iyi bir şeyler varmı? Bu soruyu tanisin dalamara dostum diye hitap etmesine binayen soruyorum.

Spoiler: Göster
Dalamar'ın bence de içinde iyi bir yan var. Hani Tanis Gilthas'ı kral yapmamak için uğraşırken Dalamar çok yardım etmişti ya, "cübbenin rengini mi değiştirmeye çalışıyorsun!" gibi komik bir laf etmişti , oradan belli bence. Raistlin kadar kararlı bir kötü olamadı. Tamam kötü biri ama içinde bir yerlerde elfliğin getirdiği bir yumuşaklık var bence. Hem Tanis ona Raistlin'e güvendiğinden daha çok güvendi ve senin de dediğin gibi dostum dedi.


İkizlerin Sınavı
Spoiler: Göster
Tanis ikizlerin sınavında dalamarın verdiği bir bileziği takmıştı. Dalamar ise bu bileziğe iyi kimselerin dokunamayacağını söylemişti. Birşey daha eklemişti ama hatırlamıyorum.Tanisde bileziği takabilmişi. Burada tam olarak ne olduğunu  anlayamadım. Sence Dalamar tam olarak neyi kast etmişti?

Spoiler: Göster
Bilezik olayı tam bir muamma . Tanis ne olursa olsun bence iyi bir karater. Zaman zaman tarafsızlığın sembolü olsa da mızrak savaşında iyilerin önde gelen adamlarındandı. Bir Çin filozofu der ki "her iyinin için de bir kötü her kötünün için de bir iyi vardır" bence bunla alakalı bir şey bu durum.


Efsaneler Üçlemesi Ve Yitik Ayın Ejderhaları
Spoiler: Göster
Efsaneler üçlemesi boyunca kafama takılan bazı sorular olmuştu. Öncelikle Caramon ve Raistlin. Üçleme boyu ikisinin arasındaki duygular durmadan değişti. Bir bakıyorsun birlikte kahkaha atıyorlar. Bir bakıyorsun raistlin caramonun kafasını onlara vereceğine dair devarlara söz veriyor. Sonrada yaz alevinde gelip özür diliyor. Bunları göz önünde tutarsak raistlin aslında caramondan hep nefret mi etti? Yoksa onu hep sevdi mi?

Spoiler: Göster
Aslında şöyle bir durum var, Ruhlar Savaşı'nda Yitik Ayın Ejderhalarında Raistlinin ruhu bir laf ediyordu Gerard'a hatırlıyor musun? Eh, gerçekten kayda değerdi o laf . Kardeşi gibi sıkıcı olduğunu ama aslında kardeşini sevdiğini sadece bazen çok canını sıktığını söylüyordu. Raistlin bence Caramon'dan gerçekten nefret ediyordu ama ölüp de ruhunun kızgınlığı dindiğinde ona tam bir kardeş gözüyle baktı ve sevdi. Bence sonradan sevdi yani . Benim fikrim bu tabii. Önceden seviyor olsa Caramon zil zurna şarhoşken raistlin için) cevap mektubu atardı. Koskoca büyücü istese kardeşinden haber alırdı.


Destan Üçlemesi
Spoiler: Göster
Sence ejderha mızrağındaki en başarılı karakter hangisi?

Spoiler: Göster
Ejderhamızrağının her karakteri çok başarılı. Hep Raistlin gelir akla ilk ama bence Sturm da çok başarılıdır mesela. Bu kadar doğrularından taviz vermeyip, bir anda bir kadına aşık olup onun için her şeyi göze alabilen, tanımadığı insanlar ölürken göz yaşı dökebilen bir erkek o. Tanis de çok başarılı. Dengenin merkezini oluşturuyor bence grupta ve lider olarak alışılmışın dışında biraz. Özellikle hüzünlü geçmişi ve annesinin başına gelen o tecavüz olayıyla .


Efsaneler Üçlemesi ve
Spoiler: Göster
Geçenlerde bir yazı okumuştum. Raistlinle ilgili. Orada raistlinin krynnın kayıp yirmi üçüncü tanrısı olduğuna dair bir şey söyleniyordu. Bu doğru mu ? Tamam raistlin bir tanrı olmaya çalıştı ama sonuç olarak buna pişman oldu.

Spoiler: Göster
Raistlin tanrı oluyordu bir ara. Hani Caramon geleceğe gidiyordu orda her şeyin yitip gititğini görüyordu ya. O sıra Göklerde kumsaati şeklinde bir takım yıldız patıldıyordu ve Takhisis'içoktan yenmiş Paladine ile savaşıyordu. Raistlin'in tanrılığa adaylığı çok cidi bir konu. O bakımdan orada yazan bilgiye yanlış demem doğru olmaz. Çünkü her ne kadar geleceği Caramon ve Raislin değiştirseler de eğer engel olmasalardı Raistlin gerçekten tanrı olacak ve Takhisis gibi 3 büyük tanrıdan birini devirecekti.
Onda bu potansiyel olduğu için23.kayıp tanrı sayılabilir. Sonuçta tanrı olsa kayıp sıfatını almazdı sanırım :. Yine de olmadığı için bu bilgiye tam olarak doğru diyemem




Ejderha mızrağı karanlık havari üçlemesiyle sonlanıyor mu? Yoksa yine devam edecek mi? Zira ortada haladır yanıtlanmamış sorular var.

Karanlık Havari en son çıkan üçleme. Weis devam etmeyeceğim dedi kestirdi attı . Şimdi ara kitaplar var. Cüce Derinlikleri Ejderhaları falan var ya. Karanlık Havari'den sonra kayıp tarihçeler üçlemesi çıktı ana serinin yazarlarından. Daha da devam etmeyecekler bildiğim kadarıyla.
Ben tadında bırakılması gerektiğini düşünüyorum aslında. Yazsalar daha ne yazacakalar? Kopuk zaman ve havada kalmış konuları(mesela Kharas'ın çekicini nasıl bulduklarını) bu kayıp tarihçeler üçlemesiyle zaten anlattılar.


Yaz Alevi Ejderhaları ve Ruhlar Savaşı
Spoiler: Göster
Yaz alevi ejderhalarında tanrılar krynnı terk etmişti. Hatta fizban veda bile ettiğini gördük. Ancak ruhlar savaşında öğrendik ki Takhisis dünyayı çalmış. Ve Tas o zaman olması gereken geleceğe gittiğinde tanrıların dünyada olduğunu görmüştü. Yani aslında tanrılar dünyayı terk etmemişti. Onu takhisis çalmıştı. Fakat yaz alevi ejderhalarının sonunda terk ettikleri söyleniyordu. Daha doğrusu kaosun peşinden gitmek zorunda kaldıkları. Bu durumda ne olduğuna pek fazla çözemedim doğrusu.

Spoiler: Göster
Yaz Alevi Ejderhaları'ndaki olay benim de kafamı karıştırmıştı. Biz her ne kadar ardı ardına okusak da Ruhlar Savaşı ve Yaz Alevi Ejderhaları'nın Amerika'daki yazım tarihleri arasında uzun bir zaman var. Bence bu durum yazarların bir mantık hatası. Çünkü dediğin gibi gayet normal terk edip gittiler. Güzelim serimin bir ayıbı bence bu . Yakışmadı seriye. Ama şşşt görmemiş gibi yap xD. Diyelim ki mantık hatası değil, o zaman bence Takhisis çok entrikaçı bir tanrıça olduğu için herkesi uyutmak maksatlı Fizban kılığına girdi. Eh o bir tanrıça bunu yapabilecek güce sahip. Dünyayı çalmayı önceden planlıyorduysa insanları kandırmak için veda ediyor, ve daha sonra insanların isyan ettiği, terk ediyor havasına büründürmüş olabilir. Bence mantık hatası ağır basıyor .
Bir de şu var ama, artık dünya işlerine böyle Fizban gibi gelip karışmıycaz uzaktan izleyeceğiz demek için gidiyoruz demiş de olabilirler. O zaman da Takhisis bundan yararlanıp dünyayı çalmış olur.


Ruhlar Savaşı
Spoiler: Göster
Ruhlar savaşında tanrılar dünyayı terk ettiğinde Astinusa ne olduğu hakkında herhangi bir var mı? Bazıları onun tanrı Gileanın kendisi olduğunu söylüyordu. Kimileride Gileanın sözcüsü. Eğer o Gileansa gitmiş olması gerekir. Ruhlar savaşı boyunca Astinustan hiç bahsedilmedi. Bu durumda giti kabul edebilirmiyiz? Eğer o gittiyse bu durumda krynn tarihini kim yazdı?

Spoiler: Göster
Ben Astinus'un Gilean'ın avatarı olduğuna inanıyorum aslında. Yoksa neden Gilean gidince Astinus da gitsinki? İnsanlar yaşamaya devam etti ve tarihler yazılmak zorundaydı. O kısımlar sonradan yazıldı diye düşünüyorum. Yaşandı ve sonra tanrılar geri gelince Gilean tanrısal güçleriyle onlar yokken olanlara bir göz attı. Ama şu varki Gilean döndükten sonra da Astinus gelmedi.(Karanlık Havari'de de yoktu diye hatırlıyorum).


Ruhlar Savaşı
Spoiler: Göster
Ruhlar savaşında Palin ve Jenna buluştuğunda, jenna paline; Dalamar, kendisi ve bir beyaz cübbeliyle kaosa karşı savaşmak için yola çıktıklarını söylemişti. Hatta dalamar bu macerada oldukça yaralanmıştı. Acaba onların ne yaşadığından bahseden herhangi bir kitap var mı? Yada ne olduğu biliniyor mu? Gece göğünün gözyaşlarında Dalamar jenna bir plandan bahsetmişti ama bunun ne olduğu yazmıyordu.

Spoiler: Göster
Jenna ve Dalamar'ın savaşlarını anlatan, bildiğim bir kitap yok açıkçası. Detaydan yoksun bir başka konu daha :/. Yazarlar bunu özellikle yapıyor bence. Okuyucuyu hayal etmek zorunda bırakıyor. Bu da çok kötü bir şey değil sanırım .



Ruhlar Savaşı
Spoiler: Göster
Ruhlar savaşında Gerardla konuşan Raistlinin hayaleti miydi? Eğer hayaletse Gerarda nasıl pelerinini verebildi? Ve bu sefer dünyaya geldiğinde büyüsü yanındamıydı? (yaz alevinde yoktu)

Spoiler: Göster
Raistlin'in hayaletiydi o ama her evrende hayaletlerin içinden geçip gidilmiyor . Ayrıca oraya Raistlin tanrılar tarafından gönderilmişti. Bu da onu sıradan bir hayalet yapmıyor. Ama Raistlin'i kısa bir süreliğine dirilttiler diyemeyiz. Tanrısal güçleriyle Raistlin'in ruhunu dünyaya yolladılar ve Gerard'a yardım ettiler . Yanında büyüsü olup olmadığına dair hiçbir bilgi yok. Muhtelemen yoktur çünkü tanrılar böyle bir riski almazlar. Raistlin cehennemde güçlerini bıraktı ve bence hiçbir tanrı ona güçlerini geri vermez . O da yeni halinden şikayetçi değildi.


3
Çizgi & Anime / Lovely Complex (Love★Com)
« : 02 Ağustos 2010, 22:42:46 »

Koizumi, 1.70 cm boyunda, hemcinslerine göre uzun boylu bir kızdır. Ootani ise Koizumi’den yaklaşık 10 cm daha kısa bir erkektir. Bu ikili lise başladığından beri birbiriyle sürekli ağız dalaşına girmekte ve çoğunlukla da bu kavgaları etraftakileri eğlendirmektedir. Zaten kısa bir süre sonra da sınıf öğretmenleri Koizumi ve Ootani’yi “All Hanshin-Kyōjin” olarak çağırmaya başlar.

Bu sırada okula yeni gelen Suzuki adındaki genç çocuk, Koizumi’nin hayallerini süslemeye başlar. Bu durumu hemen fark eden Ootani, Koizumi’ye işbirliği teklif eder. Ootani’nin Suzuki ve Koizumi’yi bir araya getirmesinin karşılığında Koizumi’de en yakın iki arkadaşından biri olan Chiharu’yu Oatani’ye ayarlayacaktır. Planlarını yapan Koizumi ve Ootani, diğerleriyle birlikte havuza giderler. Eğlenceli bir günün ardından Koizumi ve Ootani acı gerçeği öğrenir. Chiharu, kendi boylarında olan Ootani’yi tam bir erkek gibi görmezken Suzuki’de Koizumi için aynı şeyleri hissetmektedir.

Koizumi ve Ootani, boy komplekslerine ve sürekli kavga etmelerine rağmen bir şekilde kişiliklerinin birbirine uygun olduğunu yavaş yavaş fark etmeye başlayacaktır.

                                                                                                                  alıntıdır...

Sıkıldıkça izlediğim beni her izleyişimde güldürmeyi başaran oldukça eğlenceli bir anime...

4
Diğer Fantastik Eserler / Septımus Heap//Angie Sage
« : 13 Mart 2010, 19:01:06 »

Yedinci oğlun, yedinci oğlu Septimus Heap, doğduğu gece annesinin koynundan çalınır. Ebesi onun öldüğünü söyler. Aynı gece be-beğin babası Silas Heap karların üstünde kundağa sarılmış menekşe gözlü yeni doğmuş bir kız bebek bulur. Heapler bu yeni doğ-muş zavallı bebeğe Jenna adını verir ve onu kendi evlatları gibi büyütürler. Ama bu esrarengiz kız bebek kimdir ve sevgili oğulları Sep-timus’un başına gerçekten ne gelmiştir? Angie Sage’in büyüleyici yeni serisinin birinci kitabı olan Büyü okuyucuları garip karakterler, sihirler, iksirler ve tılsımlarla bezenmiş fantastik bir yolculuğa çıkarıyor. Zengin, duygusal ve ironik bir dille kaybolan ve sonra tekrar bulunan kimliklerin öyküsünü anlatıyor.

Septimus Heap, bir yıl önce gerçek ailesinin kimliğini öğrenmiş ve büyücü sıfatını kullanmaya hak kazanmıştı. Olağanüstü Büyücü Marcia Overstrand'ın yanında çırak olarak çalışıyordu. Muskalar ve büyücülük sanatının gizemlerini öğreniyordu. Bu arada Jenna da prenses olarak yeni yaşamına uyum sağlıyor ve kuledeki özgürlüğünün keyfini çıkarıyordu. Fakat çevrede karanlık bir şeyler harekete geçmişti. Kötülük saçan Kara Gölge, Marcia'nın peşinden ayrılmıyordu. Septimus'un ağabeyi Simon ise kimsenin nedenini anlayamadığı bir intikamın peşindeydi. Acaba Kara Büyü neden hâlâ varlığını sürdürüyordu?

Fanteziyi doruk noktalarına çıkaran Angie Sage, Septimus Heap'in öykülerine devam ediyor. Yazarın kullandığı mizahi dil ve zekice planlanmış ince ayrıntılar, okuyucuların çok hoşuna gidecek.

Silas Heap sarayda kullanılmayan odanın kapısını açınca, Kraliçe Etheldredda’nın hayaleti beş yüz yıl öncesinden çıkıp gelir. Hayattayken hiçbir kötülükten çekinmeyen kraliçe, hayalet olduktan sonra da kötülük yapmaya devam etmektedir. Kendini ölümsüz kılabilmek için hazırladığı şeytani planda Jenna’nın desteğine, Septimus’un ortadan kaybolmasına ve oğlu, ünlü simyacı Marcellus Pye’a ihtiyacı vardır. Tabii Kraliçe Etheldredda’nın hazırladığı oyunda Jenna ve Septimus rol alıyorsa, hiç kuşkusuz Büyü ve Uçuş kitaplarını unutulmaz kılan diğer delidolu harika karakterler de yer alıyor demektir.

Septimus Heap’in esprilerle renklendirilmiş öyküsü bu soluk kesici romanda da devam ediyor.

Serinin ilk kitabı olan büyüde biraz sıkılmıştım doğrusu.Ama son iki kitabı oldukçe sürüleyiciydi.Özelliklede son kitabını beğenerek okudum.

5
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Şafak Feneri - Philip Reeve
« : 10 Mart 2010, 19:43:51 »

Uzayın Derinliklerindeki Korkusuz Yüreklerin Dokunaklı Öyküsü

Felaket kapıyı çaldığında uzayda sıradan sabahlardan biriydi. Kardeşim Myrtle (kendisi oldukça sinir bozucudur, her kız gibi) ve ben en korkunç tehlikelerle karşı karşıya kaldığımızda henüz kahvaltı bile etmemiştik!

'Bay Webster'' diye biri bizi ziyarete geliyordu. Evimize pek sık ziyaretçi gelmezdi, bu yüzden çılgınca hazırlanmıştık ama kapıyı açtığımız anda bunun tamamen yanlış bir hazırlık olduğunu farkettik.

İşte bu, daha sonra neler olduğunu ve hem birbirimizi hem de dünyayı kurtarmak için giriştiğimiz, dehşete düşüren ve korkutan maceramızın hikayesi.

''İşte bu, daha sonra neler olduğunu ve hem birbirimizi hem de dünyayı kurtarmak için giriştiğimiz, dehşete düşüren ve korkutan maceramızın hikayesi.

'Bu çılgın ve yaratıcı bilim kurgu korsan macerası ağzınızı kulaklarınıza vardıracak bir eğlence! Ayrıca kendilerinden farklı olanı kabul etmede zorlananlara sosyal bir eleştiri...

Okurlar, hayret verici bu hikaye ile ölümle yüzleşen birer kahramana dönüşecek. „

İkinci Kitap:Yıldız Geçiti



Davetiye geldiğinde inanamadım. Egzotik Asteroit Kuşağı'nda geçirelecek bedava bir tatil gerçek olamayacak kadar güzel görünüyordu.
Ve evet ne yazık ki gerçek değildi.

Gittiğimiz yer hayal edebileceğiniz her tür lükse sahipti. Ama orada çok kötücül bir ortam vardı. İnsanlar ve mekânların göründüğü gibi olmadığını keşfetmem uzun sürmedi.

Dev kum tarakları ve insan yiyen denizyıldızları "Gerçek Düşmanın Korkunç Mizacı"yla karşılaştırılamazdı bile. Ama benim toparlanmam gerekiyordu, çünkü geri kalan herkes kendini kaybediyordu. Kurnazlığım, cesaretim ve kendimi korumaya gösterdiğim özen, Evren'i tekrar kurtarmam için yeterli olabilecek miydi?


Okurken sıkılmadığım kısa ve keyifli kitaplar.Güzel vakit geçirmek için okunabilir.Yazarın uslubu,anlatımı ve mizah anlayışı oldukça hoş.Tavsiye ederim.Okunulası bir kitap.

6


ETRAFINIZDAKİ BAŞKA HERKES SABAHI GÖREMEYECEĞİNİZDEN EMİNKEN VAHŞİ BİR ORTAMDA KENDİ BAŞINIZA HAYATTA KALABİLİRMİSİNİZ?

Bir zamanlar Kuzey Amerika olarak bilinen bir yerin yıkıntıları içerisinde Panem ulusu yaşamaktadır.Başkent Capitol'ün etrafında 12 bölge bulunmaktadır.Capitol şiddetli ve acımasızdır ve bölgeler bir hat boyunca sıralanmıştır.Onların her biri her yıl yapılan Açlık oyunlarına katılmak zorundadır.Yarışma için her bir bölgeden yaşları 12 ila 18 arasında değişen birer erkek ve bir kız çocuğu göndermek durumundadır.Açlık oyunları TV'den canlı yayınlanan ölümüne bir kavgadır.

On altı yaşındaki Katniss Everdeen annesi ve 12 yaşındaki kızkardeşi ile yaşamaktadır.Oyunlarda kızkardeşinin yerine geçerek ölüm cezasını üzerine alır.Ancak Katniss daha önce de ölüme çok yaklaşmıştır ve bu kez kızkardeşi için ikinci kez hayatta kalma mücadelesi verecektir.Gerçekten ne anlama geldiğini bilmeden bir yarışmacı olmuştur.Eğer bu mücadeleyi kazanırsa hayatta kalma seçeneğini başlatmış olacaktır.


CAPITOL MUTSUZ, HUZURSUZLUK ARTIYOR, ATEŞLE DANS EDEN KIZ BİR KIVILCIM YAKTI,
YERİN ALTINDAN YÜKSELEN İSYAN ŞİMDİ PATLAMA NOKTASINDA!

KIVILCIMLAR PARLIYOR, ALEVLER YAYILIYOR VE CAPITOL İNTİKAM İSTİYOR

Açlık oyunları üçlemesinin ikinci kitabı olan Ateşi Yakalmak kitabında,Suzanne Collins
Katniss Everdeenin büyüleyici hikayesine devam ediyor.Onu her zamankindeb daha fazla zorluyor...Her sayfasında okuyucuyu sürprizlere şaşırtmaya devam ediyor...

'Bu kitaba o kadar bağımlı kaldım ki, yemeğe çıktığımda bile kitabı yanımda taşıdım ve masanın altında okumaya devam ettim. Hikayesi beni birçok gece uykusuz bıraktı çünkü bitirdiğimde bile, yatakta bu kitabı düşünmeye devam ettim. Açlık Oyunları kesinlikle büyüleyici.'
—Stephenie Meyer

'Elimden bir türlü bırakamadım… Bağımlısı oldum.'
—Stephen King


-Açlık oyunları kesinlikle büyüleyici bir kitap.Konusu çok orjinal vede baştan aşağı sürprizlerle dolu...



Yazarın forumumuzdaki diğer serisi:

-Yeraltı Günlükleri

7
Başka Kurgular / Kodin - Panait Istrati
« : 19 Şubat 2010, 19:21:44 »

Romen Asıllı olmasına rağmen eserlerini Fransızca yazan Panait Israti (1884-1935) Balkanlar, Mısır, italya, ve isviçre'de yirmi yıl kadar dolaştıktan sonra dört ciltlik Adrien Zograffi'nin Anlatıları adlı hayat serüvenini kaleme aldı. Angel Dayı, Baragon'un Dikenleri, Akdeniz, Kira Kiralina, Minka Abla, Sünger Avcısı, Mihail gibi eserlerinin en önemlilerinden sayılan Kodin (Codine) yazarın çocukluk yıllarına dair anılarından ve çektiği acılarla engin bir hayat tecrübesi kazanmış Kodin adında bir adamla olan ilişkisinden edindiği izlenimlerden oluşmakta.

 Yaşamla dopdolu bu kitabında, kötü bir ortamın kurbanı olarak caniler arasına karışan iyi kalpli, mert bir adamın ilginç ve trajik serüvenini anlatıyor. Dev yapısı ve zehir gibi gücüyle, çevresindekileri yıldırmış bir adamın, saf bir çocuğun temiz yüreğiyle karşılaşınca, içindeki bütün iyilik ve insanlık özlemini açığa vuruşunu duygulanarak okuyacaksınız. Istrati, bu romanında da, doğduğu şehir İbrail'in değişik yaşam tarzından ölümsüz sahneler yaşatıyor.

-Kısa bir kitap kodin.Fakat ne kadar kısa olsada insan bitirdiğinde bir çok dersler ve mesajlar alıyor.Ne kadar büyük ve kötü görünsede bir insanın yumşacık bir kalbi olabileceğini gösteriyor bizlere.

8
Diğer Fantastik Eserler / Mevlana//Mesnevi
« : 17 Şubat 2010, 21:08:42 »
Mesnevi'yi Hüsameddin Çelebi'nin isteği üzerine yazmıştır. Katibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre, Mevlana, Mesnevi beyitlerini Meram'da gezerken, otururken, yürürken, hatta semâ ederken söylermiş. Çelebi Hüsameddin de yazarmış. Eserin yazılmaya başlanması da enteresandır. Bir gün Mevlâna’nın dostu ve halifesi Hüsâmeddin Çelebi; Hakîm Senâî’nin Hadikatü’l-Hakîka ve Ferîdüddîn-i Attâr’ın Mantıku’t-Tayr gibi eserleri­nin büyük şöhret bulduğunu, insanların bu eserleri zevkle okuduklarını, Mevlâna’nın da böyle bir eser yazması ve bu eserin hem insanlara faydalı olması, hem de Mevlâna’dan hatıra kalması arzusunu dile getirir. Mevlâna, Hüsâmeddin Çelebi’den önce bu il­hamı almıştır; sarığının kıvrımları içinden Mesnevî’nin ilk on sekiz beytinin yazılı olduğu kâğıdı çıkarır, Çelebi’ye verir. Eserin yazılmasına böylece başlanır. Artık Mevlâna yolda yürürken, sema hâlindeyken, ha­mamda otururken, her an ve her durumda Mesnevî beyitlerini söylüyor; Hüsâmeddin Çelebi de yazıyor­du. Mevlâna akşam söylemeye başlıyor, gün ağarıncaya kadar devam ediyor, Çelebi de şevkle yazıyordu, ilk cilt bittikten sonra Hüsâmeddin Çele­bi’nin eşi ölür, iki yıl Mesnevî’ye ara verilir. 1264’de yazmaya yeniden başlarlar.

Her cilt tamamlanınca Hüsameddin Çelebi, yüksek sesle Mevlâna’ya okumuş, beyitleri birlikte gözden geçi­rerek düzeltmişlerdir. Mevlâna kendisine ilham ve teşvik kay­nağı olan, bu eserin yazılmasında fedakârca hizmet eden sadık dostunu; Mesnevî’nin her cildinin ön sö­zünde derin bir samimiyetle över, onun şahsiyetindeki olgunluk ve güzelliği dile getirir, hatta altıncı cildin başında eserine Hüsâmî-nâme adını verdiğini söyler.

Böylece yaklaşık olarak 1259–1268 tarihleri arasında yazılan Mesnevî altı ciltlik dev bir eser olur. Beyit sayısı değişik nüshalarda farklı olmasına rağ­men 25 600 civarındadır. Eser; aruz vezninin; “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla kaleme alınmıştır.

Mesnevî; çok yönlü, zengin bir eserdir. Muhtevasında; tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf, tarih, tıp gibi ilimlere ait konular, zamanın örf ve âdetlerine dair bilgi ve birçok hikâye mevcuttur. Bazı hikâyeler; Kelîle ve Dimne, Ferîdüddîn-i Attâr’ın Esrâr-Nâme ve İlâhî-Nâme’si, Salebî’nin Kısasu’l-Enbiyâ’sı, Gazzâlî’nin İhyâu Ulûmi’d-Dîn’i, Şems’in Makâlât’ı gibi eserler­den alınmıştır. Az sayıda hikâye de halk arasında söylenilen anonim türdendir.

Mevlâna, bu eserde; gerçek bir rehber olarak iyi ve kötü, doğru ve yanlış karşılaştırması ile sebep-sonuç ilişkisi içinde eğitici niteliğini gösterir. Bu mukayeseler; melek-şeytan, adalet-zulüm, alçak gönüllülük-kibir, doğruluk-hile ve yalan, cömertlik-cimrilik, çalışmak-tembellik, kanaat-hırs, başkalarının kusurlarıyla uğraşmak-hoşgörü, öfke/acele-sabır gibi onlarca konuya dairdir.

Benim görüşüm:

-Mevlana tüm dünyanın hayranlığını kazanan çok büyük bir bilgin.Vede çok büyük bir eser bırakmış geride.Bir çok yazar mesneviden esinlenerek yazmış kendi öykülerini.Mesnevinin her satırında bir mesaj gizli.Okuyucular bu mesajları keşfettikçe kitaba karşı olan hayranlıkları bir kat daha artyıyor.Masal gibi anlatılmış.Okurken sıkmıyor.Bir yandan güldürüp bir yandan düşündürüyor.

9
Başka Kurgular / Kayıp Sembol - Dan Brown
« : 30 Ocak 2010, 18:05:44 »

Dan Brown; Da Vinci Şifresi, Melekler ve Şeytanlar'dan sonra Kayıp Sembol'de insanlığın yüzyıllardır beklediği bir gerçeğin peşinde... Harvard Simgebilim Profesörü Robert Langdon, Kongre Binası'nda konferans vermesi için yakın bir arkadaşından davet alır. Ancak, Washington'a varır varmaz oldukça garip bir durumla karşı karşıya kalan profesör, kendini korkunç bir oyunun ortasında bulur.

Kongre Binası'na bırakılmış olan bir sembolün -yakın arkadaşı Peter Solomon'ın kesik eli- varlığını haber veren bir telefon, Langdon'ı hiç de yabancısı olmadığı bir dünyaya davet etmektedir. Antikçağlarda kullanılan bu sembolik çağrı, daveti alan kişiyi ezoterik bilgeliğin hüküm sürdüğü, çok eskilerde kalmış kayıp bir dünyaya sürükleyecektir.

Sonu belli olmayan bu mistik daveti arkadaşını kurtarmak için kabul eden Langdon, bir anda masonik sırların, saklı kalmış tarihin ve o güne dek görmediği yerlerin gizli dünyasında inanılmaz bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalır. Artık cevaplanması gereken sorular vardır: İnsanlığın Altın Çağı, açılmaması gereken bir kapının aralığından sırlarıyla birlikte yok mu olacak, yoksa hikmetin ışığında tüm soruların cevapları mı bulunacaktır?...
--------------------------------------------------------------------------------

-Aslında ben Kayıp Sembola biraz ön yargıyla başladım.Klasik Dan Brown eseri diye düşündüm.Aslında evet klasik Dan Brown eseri.Fakat bence olay örgüsü ve anlatım bakımından diğer kitaplarına göre çok daha iyi.Tavsiye ederim...

10
Yazarlar / Michael Ende
« : 18 Ocak 2010, 17:51:04 »

12 Kasım 1929’da, gerçeküstücü bir ressamın oğlu olarak Almanya’da Garmisch-Partenkirchen’de dünyaya geldi.

1945’te, on altı yaşındayken askere çağrılınca eğitimini sürdürdüğü Waldorf okulundan ayrıldı. Savaştan sonra 1948-1950 yılları arasında bir drama okuluna katıldı, aktörlük yaptı, skeçler ve kısa oyunlar yazdı, Münih Halk Tiyatrosu’nda yönetmenlik ve Bavyeralı bir yapım şirketi için film eleştirmenliği yaptı.

Yazar olarak ilk büyük başarısı, çocuklar için yazdığı Jim Knopf und Lukas der Lokomotivfuehrer’dir. Fantezi dünyasını seçen, fakat gerçek dünyayla olan bağlarını da koparmayan öyküleriyle pek çok övgü ve ödül almasına karşın alçakgönüllülükten vazgeçmemiştir. Fantezi romanı Bitmeyecek Öykü’yle dünya üzerindeki milyonlarca çocuğu büyüleyen Michael Ende, 64 yaşında, Stuttgart’ta mide kanseri sonucu yaşamını yitirdi.

Yazın hayatına 1950’lerde kabare senaryoları yazarak başlayan Ende’nin en çok ses getiren kitabı 1979’da yayımlanan The Neverending Story’ydi (Bitmeyecek Öykü). Roman 30’dan fazla dile çevrildi ve uluslararası alanda çok satanlar listesine girdi.


Eserleri;

Ayna İçinde Ayna

Bitmeyecek Öykü

Büyü Okulu

Cim Düğme ve Lokomotifçi Lukas

Cim Düğme ve Vahşi 13'ler

Çıplak Gergedan

Dilek Şurubu

Momo

Özgürlük Hapishanesi

Pimpirik ile Sümsük

Santa Cruz'a Giden Uzun Yol

                                                                                                                   Alıntıdır...

Mıchael Ende şimdiye kadar okuduğum kitapların en güzellerini yazan bir yazar.Eserlerin hepsini okumak nasip olmadı fakat okuduğum bir iki kitabı bile bana onun harika bir yazar olduğunu göstermeye yetti....

11
Başka Kurgular / Bir Çift Yürek - Marlo Morgan
« : 11 Aralık 2009, 19:21:19 »

 KİTABIN ADI : Bir Çift Yürek
 KİTABIN YAZARI : Marlo MORGAN
 YAYIN EVİ VE ADRESİ : Klan Yayınları P.K. 1358 Sirkeci 34438 İSTANBUL
 
                        
                               KİTABIN TANITIMI

 Bir Çift Yürek,yazarın Avustralyanın yerli halkı olan Aborjinlerle yaptığı ruhsal yolculuğun öyküsüdür.Aborjinlerle birlikte,kabilenin kendi deyimiyle "gerçek insanlar"la dört ay süren uzun bir yolculuk yapmış ve onlardan çok şey öğrenmiştir.
 Bir doktor olan yazarın,Aborjinler için bir kampanya başlatması üzerine,kabile halkı yazarı kendi toplantılarına davet ederler.Bu toplantıdan sonrada Morgan,kabile halkıyla beraber çölde geçen uzun bir yolculuğa başlar.Daha ilk geldiği andan itibaren sabrının ve dayanıklılığının sınandığı bu yolculukta her gün çetin zorluklarla karşılaşır ve her zorluğun üstesinden geldikçe ruhuda değişime uğrar.
 Aborjinler onu büyük bir alçak gönüllülük ve şefkatle karşılarlar.Onun öğretmeni olurlar.Kabilenin reisi olan "yaşlı kişi soylu kara kuğu"nunda yardımıyla bütün kabile halkı,ona doğadaki her şeyin ne için gerekli olduğunu öğretrler daha keşfedemediği yeteneklerini ortaya çıkarırlar.Aborjinlerle birlikte geçirdiği her gün yeni şeyler öğrenir ve onların 50.000 yıllık geçmişiyle tanışır.

 Vede bize tarihin derinliklerinden bir mesaj iletir. Mesaj şudur "Kan ve kemik tüm insanlarda bulunur.Önemli olan yürektir."
                                                                                                  
                                                                                                                 DİANA

  KİTAP İÇİN ÖVGÜLER
 Bu güne dek size iki kitabı "mutlka" diye tavsiye ettim.Martı ve Simyacı.Bu üçüncüsü Bir Çift Yürek.Bu kitaptan çok alıntı yapacağım,çok söz edeceğim.Sizde kitabın sayfalarını çevirirken bana kimbilir kaç kez teşekkür edeceksiniz.
                                                                                             Hıncal Uluç,Sabah
 Batıyı sarsan yürek!..Çevrenize yabancılaşmaya başladığınızda okuyun derim,bir kapı mutlaka aralanacak.
                                                                                             Ayça Atikoğlu,Milliyet
 İnsanlığın çoktan yitirdiği geçmişini merak edenler için.
                                              Füsun Özbilgen,Posta Gazetesi
 Bir hafta sonu bu kitabı okuyun,Pazartesi hayata yeni -ve daha iyi- bir insan olarak başlayın.
                                                  Murat Birsel,Sabah Gazetesi

12
Başka Kurgular / Ölüm Kadar Basit - Peter James
« : 10 Aralık 2009, 21:38:16 »


Dört ceset. Bir şüpheli. Ve hiçbir kanıt yok.

Her şey bir şakayla başladı...

Körkütük sarhoş bir adam dört arkadaşı tarafından canlı canlı bir tabuta konularak bir mezara bırakıldı...

Tabutta hava alması için bir delik ve iletişim sağlaması için bir telsiz vardı.

Bir süre sonra da gelip arkadaşlarını alacaklardı.

Ama hesapta lmayan bir trafik kazasında hepsi öldü.

Telsiz kayboldu...

Adamın o tabutta olduğunu onlardan başka bilen yoktu...

Polisin elinde dört ceset vardı ve tabuttaki adam artık ardında hiçbir kanıt bırakmadan ortadan kaybolan bir şüpheliydi...


13
Başka Kurgular / Akıl Oyunları - Sylvia Nasar
« : 26 Kasım 2009, 14:14:44 »


Bu kitap Nobel Ödüllü Matematik dâhisi John F. Nash'in dramatik yaşam öyküsüdür.

 Meslek hayatı çok kısa süren Nash otuz yıl şizofreninin pençesinde kıvrandıktan sonra mucizevi şekilde iyileşir ve Nobel Ödülü'yle onurlandırılır. Bu kitap, otuz yaşında bir efsaneye dönüşen büyük dahi John Forbes Nash'in göz kamaştırıcı yükselişini, dünyadaki diğer matematikçilerin "olanaksız" diye niteledikleri bir dizi bugüne dek çözülmemiş problemleri çözerek matematik dünyasını büyülemesini sergiliyor.
 Akıl Oyunları, matematik ilminin gizemli dünyası ile deliliğin trajedisini gözler önüne seriyor. Kitap beyaz perdeye de aktarıldı. 4 dalda Altın Küre Ödülü kazanan film bu yıl 8 dalda da Oscar Ödülü'ne aday gösterildi. Büyük dahinin filme yansıtılmayan çocukluk yıllarını ve önemli birçok ayrıntıyı bu biyografik eserde bulacaksınız.

 Duygusal bir öykü olan Akıl Oyunları, matematik ilminin gizemli dünyası ile deliliğin trajedisini gözler önüne seriyor.
Akıl Oyunları bir Rembrandt tablosunda olduğu gibi parlak ışık efektleriyle bezenmiş, çok iyi yazılmış, büyüleyici harika bir kitap..

14
Liman Kütüphanesi / Deliliğe Övgü - Erasmus
« : 26 Kasım 2009, 13:35:52 »

Deliliğe Övgü (özgün adıyla: Morias enkomion seu laus stultitiae), Erasmus ’ un canlılığını, geçerliliğini ve çekiciliğini günümüze kadar değişmeden koruyabilmiş tek yapıtıdır. Bu küçük kitabın taslağını 1509 yazında, İtalya’dan İngiltere’ye yaptığı yolculuk sırasında çıkaran Erasmus, yazma işini İngiltere’de, dostu Thomas More’un evine vardıktan kısa bir süre sonra gerçekleştirdi; kitabı da Thomas More’a adadı. Yapıtını birkaç gün gibi kısacık bir sürede tamamlayan Erasmus, bu arada hiçbir kitaptan yararlanmadı.

Gülmece türündeki yapıta egemen olan iki temel görüş vardır. Bunlardan birine göre gerçek bilgelik, deliliktir. Öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir. İnsana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilgelik olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. Kitapta delilik (stultitia), kendi kendisine övgüler düzer; bu arada çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl her zaman egemen olduğu gösterilir. Tüm uğraş alanları, bu arada özellikle din kurumu ve din adamları bu panorama çerçevesinde sergilenir. Deliliği konuşturma kisvesi altında Erasmus, çağının kilisesine ve o kilisenin mensuplarına en acımasız eleştirileri yöneltir. Bu niteliğiyle “Deliliğe Övgü” çağlar boyunca bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuştur. Yapıtın yazılışını izleyen sonraki yüzyıllarda -haklı olarak- düşünce düzeyindeki bağnazlığın her türlüsüne yönelen bir eleştiri diye yorumlanması, belki de bugüne değin koruduğu kalıcılığın baş nedenidir.

Yazınsal açıdan “Deliliğe Övgü”, Latin ozanı Horatius’un “Hakikati Gülerek Söylemek” ilkesinin belki de en yetkin örneğidir. Biçim açısından Erasmus, yapıtını kaleme alırken daha önce yapıtlarını çevirdiği Lukianos ve Libanios’tan da esinlenmiştir.

Rönesans ressamlarından Hans Holbein, Erasmus’un pek çok portresini yaptığı gibi, Deliliğe Övgü’yü de resimlemiştir. Bu yapıtların bir kısmı Basel, bir kısmı da Louvre Müzesi'ndedir.

Kaynak:Vikipedi

Biraz uzun bir tanıtım oldu ama kitabın özelliğini çok iyi tanımlamışlar diye koydum.

(Bu kitabı bana tavsiye ettiği için Amras'a teşekkür ederim.Onun sayesinde felsefe okumaya başladım. )




15
Başka Kurgular / Uğultulu Tepeler - Emily Bronte
« : 14 Kasım 2009, 18:40:09 »

19. yüzyılın ünlü İngiliz kadın şairi ve romancısı Emily Bronte 1818-1848 yılları arasındaki 30 yıllık ömrünün bitmesine bir yıl kala yayımladığı ilk ve tek romanı 'Uğultulu Tepeler' ile tanındı.

Kızkardeşleri Charlotte ve Anne ile birlikte şiir kitapları da çıkaran Bronte, 'Uğultulu Tepeler'de çocukluğunun geçtiği kapalı ve boğucu bir havası olan yöreleri anlatırken döneminin edebiyat kurallarını zorlayan duyarlılığıyla dikkat çekti.

Anlatımındaki derinlikle başarılı bulunan ve ele alınan kahramanların her çeşit karmaşıklığını ve iç dünyalarını aktarmadaki özgünlük açısından günümüzde bile başarılı bulunan 'Uğultulu Tepeler'in 19. yüzyıl romanında önemli bir yeri vardır.


Uğultulu Tepeler veya özgün adıyla Wuthering Heights, Emily Brontë'nin tek romanı. İlk kez 1847 yılında Ellis Bell mahlası ile yayımlanmıştır. Emily vefat ettikten sonra kız kardeşi Charlotte eseri yayıma hazırlayıp, Emily'nin gerçek ismi ile eserin ikinci bir baskısını yayımlamıştır. Eserin ismi konu aldığı hikâyenin merkezî figürlerinden olan bir malikâneden gelmektedir.

Bugün İngiliz edebiyatının klasiklerinden sayılan roman ilk yayımlandığında hem olumlu hem de olumsuz tepkilerle karşılaşmıştır. İçiçe geçen yenilikçi yapısı karışık tepkiler almıştır. Her ne kadar ilk başlarda Charlotte Brontë'nin Jane Eyre isimli eseri Brontë kız kardeşlerin çıkarttığı en iyi çalışma olarak tanınmış olsa da, sonradan gelen eleştirmenlerin çoğu Uğultulu Tepeler'in özgünlüğü ve başarısının onu Bronte kız kardeşler tarafından çıkarılmış en iyi eser yaptığını öne sürmüşlerdir.

Uğultulu Tepeler'in birçok adaptasyonu gerçekleşmiştir: birkaç film, radyo ve televizyon oyunları ve iki müzikal (Heathcliff dahil). Ayrıca Kate Bush'un popülerleşmiş bir şarkısına da ilham kaynağı olmuştur ki şarkı daha sonra birçok sanatçı tarafından tekrar seslendirilmiştir.


Uğultulu Tepeler, ilk yayımlandığında, dönemin en saygın edebiyat dergisi Quarterly Review’da “onulmaz biçimde canavarca”, “isyan ettirecek” nitelikte bir roman olarak değerlendirilmişti. Bugün ise, edebiyat tarihçileri bir başyapıt ile karşı karşıya bulunduğumuzdan eminler. Earnshaw çiftliğine getirilen yoksul, sahipsiz çingene çocuğu Heathcliff ile çiftliğin güzel kızı Catherine arasındaki tutku, uğultulu tepelerin laneti gibi dolaşır ortada; duygularıyla oynanan Heathcliff sevgilisinin soylu ve varlıklı Edgar Linton ile evlenmesi üzerine, her iki aileden de öç almaya kalkar. Uğultulu Tepeler, genç yaşta öteki kardeşleri gibi veremden ölen Emily Brontë’nin tek romanı olsa da, Victoria Çağı’nın gerçekçilik arayışı içinde romantik bir aykırılık olarak da tektir.





Sayfa: [1] 2