Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Bars Elsa

Sayfa: [1] 2 3 ... 20
1
Selam.
Benim sorum Zaman Çarkı ile ilgili. İki hafta önce seriyi okumaya başladım, Dünyanın Gözü bitince Büyük Av'ı almak için internet kitap satış sitelerine baktım neredeyse hiç birinde bulamadım. Bütün sitelerde "stokta yok" ibaresi vardı. Birkaç 2. el kitap satış sitesinde olsa da ben sıfırını almak istediğim için onlara pek bakmadım, zaten ilknokta gibi sitelerdeki gibi indirimli de değillerdi, neyse.

Sorum, Büyük Av dahil serinin bulunamayan diğer kitaplarının dağıtımını yakın zamanda yapmayı düşünüyor musunuz?

2
Kurgu İskelesi / Ynt: Yeşil Gök Altında Bir Kısa Yolculuk
« : 12 Haziran 2016, 22:06:45 »
Yorumun için teşekkürler Bay_Karamsar. Öykünün devamı gelmeyecek. Öykünün sonunda aslında kahramanın da yakalanıp yakalanmadığını okuyucuya direkt anlatmaktansa sezdirmek için bir yol denemiştim; ama sanırım pek başarılı olamamışım. :)

3
Kurgu İskelesi / Yeşil Gök Altında Bir Kısa Yolculuk
« : 25 Mayıs 2016, 17:50:51 »
     Çoğu kimse doğduğu yeri pek sevmez. Çünkü daima daha büyük ve daha güzel kentler vardır. Ben seviyorum. Benim memleketimde; yıldızımız, ışınlarını yeşil renkte yansıtır. Böylece gökyüzümüz daima yeşilin tonlarında görünür. Ancak bana kalırsa en güzeli gün doğumlarıdır. Önce parlak, metalik bir yeşil renk alır ufuk çizgisi, ardından gittikçe matlaşır ve yıldımız Belisa ufuk çizgisinin üzerine çıktığında sema koyu bir tona bulanır. Bu yüzden gün doğumlarında hep açık tutarım kendimi.
     Organlarımı, artık ne kadar organ denebilirse onlara, genelde mola zamanlarında şarj ederim. Daha doğrusu ederdim. Bir süre önce, çıkarılan yeni bir yasa gereği önce işimden edildim sonra evimden. Çünkü başbakan bizlerin çalışmasını ve mülk edinmesini insanların hakkını gasp etmek olarak görüyor. Aslına bakarsanız ben de bir zamanlar ‘tıpkı’ olmasa da başbakan gibiydim. Tek şanssızlığım yüzde yetmiş sekiz oranında gelişememiş olarak doğmam oldu.
     Bir süre kuvöz içinde doğal gelişimimi tamamlama umuduyla tutulduktan sonra bunun boşa olduğunu fark eden doktorlar gelişmeyen organlarımın yerine yenilerini takma kararı almışlar. Organların çoğu organik bazlı olsa da sadece dış kaplamaları öyle. İçleri tamamen elektronik aksamdan oluşmakta. Kollarımın, bacaklarımın ve yüzümün yüzde yetmişi, elektronik. İç organlarımınsa neredeyse yüzde seksen sekizi. Dışarıdan bakılınca tamamen insan görünümündeyim ancak keskin bir kulak, organlarımın çalışma seslerini duyabilir. Ben de duyuyorum. Neredeyse sessiz olmalarına rağmen cızırtı, tıkırtı ve sürtünme seslerini duyabiliyorum. Her an ve her saniye...
     Normal insanlara göre çok daha uzun bir yaşam sürecek olmam beni onlardan üstün mü kılıyor, onların çoğu duygusuna sahip olamamam aşağı mı kılıyor bazen karar veremiyorum. Ama birçok kişi tarafından sevilmediğim bir gerçek. Zira ne onlar gibi çok fazla uykuya ihtiyacım var ne günde üç öğün yemek yemeye. Geriye kalan bir avuç insanlığımı doyurmam için birkaç dakikalık uyku ve bir iki lokma yemek yemem yetiyor. Bedenimi oluşturan elektronik organlarıysa birkaç saat şarj etmem bütün gün açık kalabilmem için yeterli.
Doğumuma sebep olan kişiler mi? Benim gibi özürlü bir evlada sahip oldukları için utanç içindedirler sanırım. Onları hiç tanımadım. Bedenimin tamamlanışının ardından beni terk etmişler. Bir zamanlar teknolojiyi benim gibi olanları yaşatabilmek için kullanan bir devlet vardı, evet. Acaba bundan sonra ne yapacaklar sakat doğan insanlara, merak ediyorum. İnsan hayatını kurtaramayacaksa onca bilimin ne faydası var?
     Dediğim gibi. Üç defa üst üste seçilmiş ve gücü artık tartışılmaz hale gelmiş olan başbakanın emriyle önce işimden sonra evimden kovuldum. Nereye gideceğimi bilmiyorum; ama illa ki bana göre de bir yer vardır. Şehir dışına çıkalı henüz yarım gün oldu. İki gündür gece gündüz demeden yürüyorum. Her yirmi beş kilometrede bir şarj istasyonu olduğu için şanslıyım. Umarım aynı zamanda araçların da şarj olmasını sağlayan bu aletleri sırf biz yararlanamayalım diye sökmezler. Hiç belli olmaz. Güç sahibi olmak, insana delice şeyler yaptırmak için yeter de artar bir sebep.
     Birkaç kilometre sonra kendimi tekrar şarj etmem gerekecek. Göğsümün sol tarafındaki gösterge yüzde on şarjımın kaldığını söylüyor. Ayrıca biraz protein barı ve su da alabilirim. Çantamda sadece üç aylık stok kaldı. Tedbirli olmakta fayda var.
     İstasyona birkaç yüz metre kala bir kalabalıkla rastlaşıyorum. Gözlerimin de yüzde altmış altısı elektronik olduğundan yüzlerce metre ilerideki her detayı seçebilirim. Grup içinde benim gibi olanlar da var. Cyborg’ler... silahlı insanlar tarafından çevrelenmiş  otuz iki cyborg. Bunlar hükümetin asker ve polisleri. Silahları öldürmek için değil ama. Organlarımıza kısa devre yaptıracak elektromanyetik silahları var. Ne yapmalıyım? Onların elinden kaçabilir miyim? Ve nereye kaçabilirim ki... En yakın sınıra sekiz yüz yetmiş yedi kilometre uzaktayım.
Yine de ani bir kararla yönümü değiştirip ellerinden kurtulmaya çalışıyorum. Bu hissettiğim hayatta kalma içgüdüsü mü? Bilmiyorum; şimdi felsefi düşüncelere dalacak durumda değilim. Yoldan sapıp bostan plazalarının arasına dalıyorum. Beni fark etmemiş olmalarını umuyorum. Cyborg’ların etrafında yüz kırk güvenlik görevlisi vardı, doksan ikisinin görüş alanı benim olduğum tarafta değildi. Ancak geri kalanlardan biri fark etmişse peşime takılmış olabilirler.

4
Şişedeki Mısralar / /Şairin Kötülük Anlayışı
« : 03 Aralık 2015, 01:30:59 »
sırf bir şair gibi davranmış olmak için
ya da diyebilmek için ben şairim diye
mürekkepli kalemle bir kağıda bazen
şiir yazıyorum özellikle gece olduğunda
film olduğunu bile bile izlemek gibi
kötü adamların kazandığı filmleri işte
moralim bozuluyor bazen şairim ya
ama bilmek aslında gerçekten olduklarını
o kötü adamların dünyamızda bizimle
belki de o yüzden bir şair oluyorumdur
her acı çeken bir yürek atışı duyduğumda

sırf haddimi aşabiliyorum diyebilmek için
bazen de nasılsa ölüp gideceğiz diye
ben de kötü şeyler yapıyorum aslında
ve biraz da şiir yazıyorum diyedir belki
mesela ağaçlara tırmanıp kolumu kırmak
ya da bisikletten düşmek varken bazen
bir kedi görünce sevmeden geçip gidiyorum

/şairin kötülük anlayışı

5
Şişedeki Mısralar / Barış Olsun
« : 14 Ekim 2015, 14:50:36 »
abi bizi çoktan öldürdüler
sadece elleri değil onların
düşünceleri de kalpleri de
sadece gözleri değil onların
fikirleri kitapları bile kanlı

abi bizi öldürmeye devam edecekler mi
biz ölsek ve desek ki aydınlanacak yarın
eyvallah der umarım bir gün onların da
öldürmekle hiçbir yere varılamayacağını
onların da isteğinin gerçek olmayacağını
anlamalarını isterim onların da bir gün

bizi öldürmeye devam edecekler belki
belki çok çok uzak çok uzak bir gelecek
onlarca nesilden sonra bekliyor bizi belki
ama yine de biz ölmekten korkalım abi
korkalım ki onlar gibi olmayalım bizler de

ne kadar kana bulanmışsa onlar
onlar ne kadar savaş istiyorlarsa
biz hiç durmadan devam edelim
avazımız çıktığınca barış diyerek
bağırmaya dokuz yaşımızdaki de
doksan yaşımızdaki de yan yana

daha ne diyebilirim ki zaten
söylenmiş ve hep söylenecek
şiirleri yazmaktan başka daha
farklı ne söylenebilir ki başka
barış diye başlasın şiirlerimiz
barış diye bitsin yeter hepimize

6
 Daha önce intihar girişiminde bulundunuz mu? Bulunduysanız, hangi yolla? Neler düşündünüz, neler hissettiniz? ("Bir arkadaş"ınız da olabilir bu)

Ergenlik dönemlerimde üç defa giriştim. İlk ikisi ilaç içmek suretiyle, bir avuç falan içmiştim sanırım. Hiçbir şey olmadı. Sonuncusu bileğimi jiletle kesmeyi denemek suretiyle ( bu girişimim sırasında annemin salondan gelen "perdeler takılacak" nidasıyla kendimi bir anda gerçek hayatta tekrar buldum ), jileti çekmiş olmama rağmen sanırım korkaklıktan dolayı sadece küçük bir çizik atabildim, onu da anneme tıraş olurken kestim yalanıyla açıkladım. :)

Neler hissettiğimi pek hatırlamıyorum; ama klasik ergenlik duygularıydı. İsyanlar, hayattan bunalmış olmak, gelecek kaygısı, arkadaşlar, aile vs. vs. Aslında hala ölmek istemek gibi bir alışkanlığım var; ancak bunu daha çok pasif yöntemlerle yapıyorum; bol bol sigara içmek, karşıdan karşıya dikkat etmeden geçmek gibi gibi.

İntihar yardım hatlarını hiç aramadım, o gibi hatlarla tek karşılaşmam tumblr'da intiharla ilgili görsel ararken karşılaştığım bir uyarıydı o da şöyle bir şeydi: http://hizliresim.com/25kvrd

Feminizmle ilgili soruları geçeceğim. :)

Çürük et yemedim ama bozulmuş, çok fazla beklemiş et yemişliğim vardır. Tabi ilk lokmadan sonra kusmaya koştuğum için söyleyebileceğim tek his mide bulanması olabilir. Onun dışında çok fazla yanık et yemişimdir, malum Türkler az pişmiş eti sevmez, ben de çok pişmiş eti sevmem, o yüzden benim için çok pişmiş et de bozuk et kategorisine girebilir. Onu yerken çok fazla bir iğrenme duygusuna kapılmıyorum; ama yemekten zevk de almıyorum. Sanırım yazacağın öyküde böyle bir şeyler geçecek, bence bu konuda hayal gücüne güvenmen de yeter; ama deneyim yaşamak en iyi yol olabilir. Bir lokma da olsa bozuk et yemeyi denemelisin. :)

Cevaplarım sanırım pek tatmin edici olmadı; sorular hoşuma gittiği için cevaplamak istedim. :)

7
Şişedeki Mısralar / Ağıt
« : 13 Ekim 2015, 01:28:51 »
düşünebiliyor olmanın ayrıcalığı ne
milyonlarca yıllık süreçten sonra bile
hala anlayamadıysa üstün olmadığını
diğer milletlerden ya da bir böcekten
kuştan ya da bir çam ağacından mesela

nedir bu kibir bu öfke nedir anlamıyorum
onların yerine koysam bile kendimi bir an
yine de benden olmayanı sevmeme fikri
benim gibi düşünmediği için bir başkasını
öldürme düşüncesini anlayamıyor aklım
idrak edemiyorum bir türlü nedir bu kibir

düşünebiliyor olmanın ayrıcalığı ne
kutsal saydıkları hikayelerde bile kabil
kötü olarak gösterilmişken onlara hala
nasıl silah alabiliyorlar ellerine ve aslında
nasıl icat edilebiliyorsun o silahı sen en değerli
en şerefli yaratık olarak adlandırıyorken seni

barış istiyorum diye haykırıyorsa dokuz yılda
ve sen için titremeden sırf cennetin yedinci
katına taşınacağım diye hayaller kurarak
babasıyla birlikte dokuz yıllık taptaze bir fidanı
ne söyleyebilir ki insan bundan başka

küfür etsem bir faydası olur mu diye soruyorum
içimi boşaltsam kocaman büyük haykırışlarla
altı bin altı yüz altmış altı ağıt yazıp kağıtlara
okusam bütün meydanlarda korkan sesimle
sen de bir annenin rahminden çıktın desem
ve senin de bir evladın vardır belki kim bilir
aklının bir köşesine uğrar mı oradaki görüntüler

hangi tanrı bir katili cennetine kabul eder
nasıl bir düşünce sistemi bu öldürmelisin der
empati kurmaya çalışıyorum hala yine de ama
belki ben düşünemiyorumdur artık belki ben
insan olma vasfını çoktan kaybetmişimdir

desem ki senin ölmen getirecek barışı dünyaya
o dokuz yıllık beden giderdi kendi ayaklarıyla ama
alışmak lazım belki de insan var olduğu sürece
kirli iğrenç pis düşüncelerin de var olacağına

8
Şişedeki Mısralar / Birkaç Şiir
« : 11 Ekim 2015, 02:24:29 »
ölmek fiiline ayrı anlamlar yüklemek
başka duygular biçmek geldi içimden
ve üçüncü intihar girişimimin sonunda
artık ölmek benim için geceleri tekrar
tekrar yaşanan bir ritüel olmuştu ve ben
ölmek için en güzel zamanları seçerdim

korkmamalı insan aslında zaten biliyor ya
nasıl doğduysa bir gün gömüleceğini yere
yine de yaşamak isterdir çoğu sonsuza dek
süleyman bile erişememişken o mertebeye
benim için sonsuzluğa yürümek nefes almak
su içmek kadar basit şiir yazmak kadar haz
ve okumak kadar keyif dolu bir ibadet artık

sadece göğe bakıyorum çoğu zaman ayın
on dördünde kocaman bir tepsi gibi gökte
salınırken çeviriyorum başımı uzaya o zaman
ölmek eylemi benim için başlamış oluyor bu
aynı zamanda ufuk çizgisinin ötesine hatta
onun bile çok çok daha ilerisine gitmenin
hayal ufkunun ardından bahsediyorum işte
oraya gitmenin ilk adımını oluşturuyor ve ben
kendimden geçip yarı ölü hale gelene kadar
rüya aleminde gezeceğim gezegeni çiziyorum

hayal ufkunun ötesine gidiyorum ölmeye ben
bazen birkaç satırlık serbest vezin sırtında
bazen ay redifli beyitlerin arkasına takılarak ve
yarattığım gezegende koşuşturan bir silahşorun
bebek ciğeri yiyerek hayatta kalan cadıları hatta
sonsuza yaşamını bakire kanlarına borçlu olan
büyücülerin peşinden koşturduğu bir hikayeyle

ancak çoğu zaman hayal ufkunun ötesinde
milyarlarca okunmak için beklenen kitapların
ve öykülerin olduğu sayfalarda bekleyen silik
unutulmuş harf yığınlarının arasında gidiyorum
süleymanın bile erişemediği topraklara ben

/hayal ufkunun ötesi

9
Kurgu İskelesi / Ynt: İdrak Eşiği
« : 10 Ekim 2015, 02:10:21 »
Beklenmeyen son beklemek gibi bir huyum yoktur genelde, Stephen King'in de dediği gibi, öyküyü okuma serüvenini daha çok severim; zaten foruma da çok az girerek -artık her yazışımda bunu demeye başladım ben de, gariptir- az öykü veya şiir okuyarak forum yazarlarının genelinin üslubuna hakim olamıyorum. Ama senin tarzını az çok bildiğimden 'bakalım yine ne psikopatlıkla karşılaşacağım' diye okudum, sonunda da gerçekten ürperdim.

Minimal öyküler iyidir; ama bence bu çarpıcı yazım şeklini biraz daha uzun öykülere yedirmeye başlamalısın -kişisel isteğim.- Okuru havaya sokup gözde canlandırma işinde zaten başarılısın, ismin de ilgi çekici. Bence bir dosya hazırlayıp yayınevlerine sunsan havada kapılır.

Aslında öyküye yorum yapmayacaktım, yani söyleyecek bir şey bulamadım, puan verip sessizce alkışlayacaktım; ama yorumları okuyunca birkaç şey söylemek istedim sadece.  Ellerine, hayal gücüne sağlık. Mu'dan sonra namütenahi -en sevdiğim eski sözcüktür :)- okuyacağım yazarlardan birisisin. :)

10
Kurgu İskelesi / Ynt: Göğe Bakma Evi
« : 09 Ekim 2015, 00:22:22 »
Kurgu oldukça ilgi çekici, keza öykünün başlığı da bana "beni oku" diye bağırıyordu; anca okuyabildim. Ellerine sağlık.

Eleştiriye açık olmana sevindim; işini, öykü yazmayı ciddiye aldığını gösterir. Kayıp Rıhtım'da hiç denk gelmemiş olsam da bazı edebiyat forumlarında eleştiri yapılınca 'carlayan' birçok insan görmüşümdür.

Şimdi eleştirilerime geleyim. İlk olarak -de, -ki gibi bağlaçlar konusunda sıkıntılı olduğun göze çarpıyor, onları halledince öykünün okunabilirliğini, akıcılığını büyük ölçüde halletmiş olacaksın. Birkaç kez gördüm bu bağlaçların yanlış kullanıldığını.

Bir diğer eleştirim konuşma çizgisi kullanmanla alakalı. Öyküde konuşmaları ne şekilde gerçekleştireceğin yazar olarak sana kalmış tabii; ancak konuşma çizgisi kullandığın zaman bazı şeylere dikkat etmen gerekiyor. Örneğin ilk cümle de bir konuşma sanırım; ama onu ben ilk bakışta anlamamıştım, cümle sonuna kimin söylediğini belirten bir şeyler yazsan hoş olurdu.

Bu konuda ikinci bir eleştirimse, konuşma çizgisinde, konuşma bittikten sonra öyküyü anlatma kısmına yeni bir paragrafla başlamalısın. İkinci konuşmada o hatayı yapmışsın mesela, sanki görevli "İleride ki ikinci kapıya giderken devam etti:" cümlesine kadar konuşuyormuş gibi duruyor.

Öznel bir eleştirimse bilimkurgu öyküsü olması dolayısıyla gerçeklik açısından. Bir radyoaktif sızıntının atmosfere karıştığı zaman bunun yaşam için tehlike oluşturup oluşturmayacağını bilmiyorum; ama sanki öyle olmayacakmış gibi geldi bana. Yani ne bileyim, Gallifrey'in gökyüzü gibi bir semamız olması hoş, bunun distopik bir kurguda olması yazarın tercihi ve onun için bir şekilde bu durumun bir tehlike arz edecek olması gerekiyor; ama bunun öyle olup olmayacağı hakkında bir bilgim olmayacağı için sadece bunları söyleyebiliyorum.

Öykü için teşekkürler, gerçekten hoş, zevk verici bir öykü idi.

11
bazı şeyleri o kadar da abartmamak gerek
yaşamayı öğrenmeyi yapmayı başarmayı
ölmeyi mesela o kadar önemsememeli artık
kim ne isterse yapsın ya da kalsın öylece
sözlerini anlamadığımız şarkılar dinleyip
can sıkıntısını eğlenceli ve belki saçma hatta
absürt şeyler izleyerek geçirmeye çalışarak
kulaklıkları takıp bir de küçücük bir şehirde
amaçsızca selam verenleri bile duymadan
dolaşıp bir istikamet olmadan dağıtmalı bazı

bazı şeyleri çok abartmakta üstüne yok
insan evladının sanki hiç ölmeyecekmiş
kazık çakacakmış gibi dünyaya sanki ya da
sadece birkaç kitapta yazıyor diye inandığı
diğer dünyada edepsiz ödüller kapmak için
canının istediğini yapmayıp hatta bazı zaman
sırf yapamadıklarını başkaları yaşıyor diye
kabul edilebilir kuralları dahil katlamak bine
ve sırf bu yüzden yeni düşmanlar yaratıp sürekli
savaşmak birileriyle ya diş dişe ya da ne kadar
gerçekleştiremese de düşünceler bazında bazen

ölmeyi seçmeyi o kadar da abartmamak lazım
bazen insan kendisi karar veremiyor belki
dünyaya gelmeye ama sonlandırmayı hayatını
kendisi de seçebilmeli en azından son kararında
özgür olabilmeli sınırına kadar yapmak istediğinin

varsın bir kişi de mezun olmayıversin okulundan
ortalama yetmiş yıllık hayatının tadını çıkarıversin
bazıları da hayal kursun mesela ve hatta onların
peşinden koşsun tabanları kanayana kadar işte
ne var herkes emekli olmasa kiminin de olmayıversin
sigortalı işi ya da sabit bir geliri ve miras bırakacağı
yüklü bir banka hesabı olmayıversin ama onun da
bırakacak koca bir dünyası oluversin hayal aleminde

abartmamak lazım bazı şeyleri gereğinden fazla
yaşam diyorum çok çok çok çok kısa yaşam çok
anlayınca değmeyeceğini belki de son evrimimiz
olacak bu bizim ve artık sadece dünya değil evimiz
başka yıldızların gezegenleri de olacak o zaman işte.

12
Şişedeki Mısralar / Tembelliğin Kuramı
« : 29 Eylül 2015, 00:41:31 »
kurutmayacak kadar su olsun
bir de beslesin beynimi elbet
ne de olsa yüzde yetmişi idi,
sanırım bilimci değilim ama.
bir de karnım doysun yeter.

zaten fıtratımızda var yorgunluk
biraz koşsak ya da binmesek bir
araca ya da otobüse en azından
aptallık addederiz o kadar yolu
yürümeyi bile çoğu zaman sadece
paramız olmadığı zamanlarda işte
belki biraz kaldırmak zorunda
olduğumuzdandır kıçımızı.

belki sanatla ilgilidir aslında tüm bu
bizim yerimize çalışacak robotlar
hayal etmemiz ve hatta yapay zeka
fiber kablolar düşünüp çelik adamlar
yeni binalar inşa etsin mesela lüks
ben de izleyip sisli bir manzarayı
yeni şiirler yazayım öykü ve hatta
birkaç ciltlik roman bile belki.

distopik düşünmemek lazım yahu
hayalperest olmak iyimserlikle
eşanlamlı olmalı bence yakmalı
bin dokuz yüz seksen dördü
dört yüz elli bir fahrenayt derecede
ve atmalı domuz sürüleri yesin diye
hayvan çiftliğine daha iyi şeyler
daha güzel bir gelecek düşünmeli.

tembelliği önemsemeli yani kısaca
üşengeçlikle karıştırmamak gerek onu.

13
Şişedeki Mısralar / /Şiir Nihavent Makamıyla Gelir Bazen
« : 28 Eylül 2015, 00:28:21 »
Ne zamandan beri böyle mavi nokta
Ve üzerinde yaşayan parazitler de
sanki canlı olan oymuş da biz yalnızca
dediğim gibi onun kanını emen birer
sülük yahut pirelermişizcesine

ne zamandır böyle soluk mavi nokta
ve bizler, küçük önemsiz canlılar da
farkına varmadan yavaş ve mutlak
hem öldürüyoruz kendimizi hem
bizimle birlikte bize yuva olanı da.

şiirler söyleyip öyküler yazsak bile
en güzel resimleri de boyasak misal
aşklarımız cesur ve büyük olsa hatta
divanlara sığmayacak kadar büyükse
o değin de dağılmış ve tozluyuz bence

belki fabrikalarla başladı o büyük devrimle
kimbilir belki çok çok daha öncesinde
keskin bir taş kullanmayı akıl etmemizle
habil nereye giderse arkasında bir kabil
ve onları bekleyen kharon kayığıyla

doğumundan beri mi bu halde gezegenimiz
yoksa büyük patlama aslında bizlerin de
ölmeye başladığı günle aynı mıydı ve
karşı maddeyi yutmaya başlaması gibi
insanın da kendi kendini öldürmesiyle?

demem o ki namütenahi ölüyoruz olsak da
ve bizimle birlikte mutlaka yok olacaksa
çekilen filmler, şiir, öykü roman, güzel şeyler
bile bile yani iki zıt birbiri içinde uyum yok ama
mecburen ve beslenerek birbirinden illa ki
o güne kadar şiir yazıp sarhoş olmak dileğiyle.

14
Şişedeki Mısralar / Birkaç Şiir
« : 23 Eylül 2015, 23:24:08 »
Ay Gelir Ziyaretime

Pencerem açık durur her zaman
Olur da ay gelirse ziyaretime diye
Konuşmak isterim sabaha kadar
Kaç sevgili izledi onu el ele
Kaç şişe rakı içildi mehtaplarında

Sadece o anlatmayacak ama
Benim de söyleyeceklerim var
Ağlayamayan gözlerim mesela
Ölmek için yalvarışlarım her gece
Uyandığımda lanet okumalarım

Pencerem açık durur her zaman
Olur ya, ay ziyaretime gelir belki
Öyle ya görüp görebileceği
En aşık benim şimdiye kadarki
Anlatırım belki ona da sevmeyi
Sevilmeyi anlatamasam da

15
Kurgu İskelesi / Ynt: Betül (Uyarı: Cinsel Şiddet İçerir)
« : 22 Eylül 2015, 02:15:57 »
Rıhtıma pek sık girmesem de ara sıra öykülerinizi okuyorum. Sanırım sizden okuduğum ilk birkaç öyküden sonra "kısa film tadında" öyküler yazdığınızı söylemiştim. Betül de diğer öyküleriniz gibi, kısa filmi çekilse keyifle izlenesi bir öykü olmuş.

Bu hikayenizi de uyarıyı gördükten sonra hevesle açıp okumaya başladım, sevdim de. Ellerinize sağlık. Ancak üslubunuzda -tamamen kişisel tercihler sebebiyle- beğenmediğim sadece bir nokta var, o da arada birkaç yerde kullandığınız "anlatabiliyor muyum" gibi, direkt okuyucuyla sohbet havasında yazdığınız kısımlar. Bir deneme havasında değil de üçüncü bir gözlemciymiş ve bunu an an anlatıyormuş gibi yazsanız bence daha hoş olabilirdi üslup açısından.

Ben böyle, rahatsız edici öykülerde daha sert, daha acımasız yazılması gerektiğini düşünenlerdenim. Benim de cinsel şiddet içerikli bir öyküm rıhtımda hala durmakta, o zaman bazı kelimeleri daha açık yazmaya çekinmiş olsam da o öyküyü tekrar yazacak olsam daha sert yazardım diye düşünürüm hep. Size de tavsiye ederim. Sert yazmak, öykünün edebi yönünü cılızlaştırmaz, aksine betimlemedeki ustalığınızı görmenize yardımcı olabilir.

Tekrar elinize sağlık.

Sayfa: [1] 2 3 ... 20