Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Fiddler

Sayfa: [1] 2 3 ... 34
1
Tartışma Platformu / Ynt: Vurucu Giriş Cümleleri
« : 17 Aralık 2017, 18:33:45 »
Julian Barnes'ın "Levels of Life" kitabı harika başlıyor. Sanırım "Yaşamın Düzeyleri" adıyla Türkiye'de de yayımlandı.

"You put together two things that have not been put together before. And the world is changed. People may not notice at the time, but that doesn’t matter. The world has been changed nonetheless."

yani

"Daha önce bir araya gelmemiş iki şeyi bir araya getirirsin. Dünya değişir. Belki o sırada kimse fark etmez; ama önemli değil. Dünya yine de değişmiştir."

gibi. Ne zamandır böyle güzel başlamamıştı okuduklarım.

2
Tebrikler Orçun :) Sen de iyi ki varsın. Keşke foruma biraz daha fazla girsen de iyi ki olduğunu daha çok anlasak :P Darısı nice baskılara, kitaplara.

Forumda daha çok olmamamın tek sebebi Hakan bu arada.
Bilgi Üniversitesi'nde çalışıyorum ya. Zamanında oradan biri banlanmış, öyle olunca bütün okulun internetinin ip'si banlanmış olmuş. O yüzden okuldayken asla giremiyorum.

Hakan'a söyledim ama asla yardım etmedi bana.

3
Burada, sizlerle de paylaşmak istedim. Zira böyle haberleri/sevinçleri paylaşmak için daha iyi bir topluluk olamaz.

Bugün artık neredeyse 4 yıl oldu GDK çıkalı. 2. kitap YGA çıkalı da 1,5 yıl oldu.

Nisan ayı itibariyle Gökyüzüne Düşen Kız 4. Baskı, Yeryüzünden Gelen Adam ise 2. Baskı'sını yapmış oldu.

Her şey sizlerin desteğiyle başladığı için de "İyi ki varsınız," demek boynumun borcu.

4
"Mazeret" olarak çevirip içinde geçtiği tümce/paragraf sayesinde açıklık kazandırmaya çalışırım. Tek sözcük olarak en kapsayıcı bu gibi geliyor. Yalnızca "who is your alibi?" gibi sorularda doğrudan "şahit" denilebilir sanırım.

5
Ben "diktatör" çevirisini olduğu gibi verip dipnot vs. kullanmama taraftarıyım. Çok fazla eser, çeviri konusunda çok özgür çevirmenlerce farklı yorumlanıyor gibi hissediyorum. Buradan da başka bir tartışmaya geçmek istiyorum: Dipnotlar.

Sevmiyorum onları, kullanmamak için elimden geleni yapıyorum. Sizce ne zaman ve ne kadar kullanılmalılar, nasıl alternatiflerle kaçılabilir?

Buna dair güzel bir yazı okumak isteyenler mit'in 2312 için kaleme aldığı çevirmenin çemberi yazısına mutlaka bakmalı bu arada. Yeri gelmişken ona da laf çarpayım. O yazıda mit şöyle bir şey diyor:

Alıntı
Örneğin, İapetus’tan bahsedilen bir kısımda— İapetus ne biliyor musunuz? Google’da aramadan cevap verebilir misiniz bu soruma? Ben bilmiyordum mesela. Kendisi Satürn’ün en büyük üçüncü uydusuymuş. Her neyse, ne diyorduk? İapetus’tan bahsedilen bir kısımda, “İapetus bir ceviz gibi görünür,” ile başlayan bir cümleyle karşılaştığımda o noktaya dipnot koymaktansa vermek istediğim ekstra bilgiyi direkt olarak cümlenin içine kattım. Yani “İapetus bir ceviz gibi görünür,” cümlesi “Satürn gezegeninin en büyük üçüncü uydusu olan İapetus bir ceviz gibi görünür,” şeklinde yer aldı çeviride. Tabii bunu işin suyunu kaçırmadan, sadece gerekli yerlerde yapmaya ve metnin aslını çok fazla değiştirmemeye de azami derecede önem gösterdim.

Bense şöyle düşündüm. Iapetus bir deyiş ya da kültürel bir terim değil. Satürn'ün üçüncü en büyük uydusunu Türk okuyucu kadar yabancısı da bilmeyecektir. Eğer yazar açıklama gereği duymadıysa, çevirmenin açıklamasına gerek var mı?
Ya da, çevirmen bunu açıklamak isterse, müdahale etmiş olur mu?
Ve belki de, yayınevi çevirmenden böyle durumlarda açıklama yapmasını isteyebilir mi? Burada inisyatif kimin elindedir?

İhsan abinin çevirilerini ne kadar tutarlı ve özenli bulduğum baki bu arada. Benim tartışmaya çalıştığım konu tamamen tercihler üzerine.

6
Aynen böyle bir etkinlik yapalım diye konu açacaktım. Çok üzüldüm böyle bir etkinliğin başarısızlığa uğramasına. Eski günlerde forum daha kuvvetliymiş şuanda böyle bir proje olsa nasıl olur ??

mit'in de söylediği gibi, derler ki her yüzyılda bir, kırmızı ayda yeni bir seçilmiş kişi çıkar ve "okuma etkinliğini tekrar başlatalım mı?" der.

Etkinlik onun önderliğinde tekrar başlar. 2-3 kitap sonra sessizce tarihin tozlu sayfalarına gömülür.

Çağlar geçer, krallar devrilir, topraklar alınır, topraklar verilir.

Birileri yine fark eder okuma etkinliğini...

Ve bu döngü böylece sonsuza kadar sürer gider.

7
Hasan Ali Toptaş - Kuşlar Yasına Gider

Ben de bugüne kadar Türkçe kullandığımı sanıyor, metinlerimi de olabildiğince akıcı yazmaya gayret ediyordum. Meğersek duru dil kulanımı dedikleri şey buymuş.

Ben şok.

8
Bir de aşağıdaki yazı var ki herkesin ama herkesin, ekonomiyi çözmek adına okuması gerekmektedir. Bir Memo Tembelçizer yazısı olduğu için küfürlüdür, ama yine de iyi yazıdır ;D

At ******* Borsası

Bölüm 1:

Spoiler: Göster
"malesef ekonomiyle aram pek iyi değildir. ne makro anlamda ne mikro anlamda. yani ne bu ***** **duğumun dünyasının nasıl bir ekonomik düzen üzerinde yürüdüğünü keşfedebildim bu güne kadar, ne de bir kişi olarak kendimin nasıl bir ekonomik düzen üzerinde yürümem gerektiğini. velhasıl ****** koyduğumun parası geliyor gidiyor, geliyor gidiyor. çorba parası çıkıyor mu? çıkıyor. ama bilader, yaş olmuş otuz küsur, her otuz küsur yaşına gelmiş kendini bilmez gibi ben de artık kendimi bilmem gerektiğini ve artık tez zamanda zengin olmam gerektiğini anladım. ve kendime bir hedef koydum: önümüzdeki on yıl içinde yüz tane daire edinmeliyim!..

bu fikrimi bir yakinime çıtlattığımda bana dedi ki, en iyi yatırım aracı taksi plakasıymış. allah allah dedim, taksinin plakasının bir hususiyeti mi var? arabayı sarıya boyamakla taksi olunmuyor mu? dedi ki "taksilerin özel plakası var, fiyatı da iki trilyon lira". efendim, bu durum karşısında şaşkınlıktan ***üm öyle bir tavana vurdu ki anlatamam. ben de dedim ki: "e kardeşim, taksi dediğin kaç para kazanır ki iki tirilyonu amorti etsin de para kazandırsın?"... o da bana taksi plakasına bu parayı veren kişinin parayı amorti etmek amacıyla vermediğini, bir süre sonra daha pahalıya satabilmek için verdiğini usul usul anlattı.

işte o an aniden aydınlandım! dünyanın ekonomik düzenini inkişaf ediverdim! bir malın fiyatını ne malın maliyeti belirliyordu, ne de işletince getireceği gelir. sadece tek bir şey belirliyordu: alınıp satılma hareketliliği!.. yani taksi plakasının fiyatı taksi nesenesinin dünyadaki var oluş biçiminden, işlevleri, kullanım alanları, getirileri ve götürülerinden bağımsız olarak, sadece ve sadece bir takım manyaklar tarafından alınıp satılıyor olmaları doğrultusunda belirleniyordu. bir şekilde birileri bir şeyleri alıp satmaya başlamış, o şeyin alınıp satıldığı bir borsa ortamı oluşturmuşlardı. ve o şeyin ne olduğunun önemi yoktu.

yani taksiyi oradan alıp yerine at ***** koysak hiç bir şey farketmezdi. düşünün bir, at ****nın tanesini iki trilyona satsak ve bir yıl sonra üç trilyon olacağını garanti etsek, kim at ***** almaz?.. ha? soruyorum, kim almaz!?.. şimdik etiler'de bir bina kiralasak, kapısına "at ****** borsası" yazsak, memleket çapındaki at ******larını alıp satmaya başlasak, bir at ****** bir yılda yüzde elli kar getirse, taksi plakası manyakları "ıyy, at ******, çok iğraaanç" diye at ***** almıyacaklar mı? at ***** borsası büyüse, memlekette altından çok at ***** bulunsa, amerikan dolarından çok at ****** sirkülasyonu oluşsa, memleket ekonomisi at ***** üzerinde dönmeye başlasa, farzı misal bir soros, bir fukuyama "biz çok düzeyli ve seviyeli iş adamlarıyız" diyerekten at *****ndan uzak mı duracaklar? hayır!.. hepsi koşa koşa at **** borsasının kapısına dayanacaklar! "bize de at ****** satın! biz de at ****** istiyoruz!" diye kıçlarını yırtarak feryad edecekler!

işte o gün ben at ****** borsası binasındaki odamda oturduğum döner koltukla onlara doğru dönerek "***tirin gidin i*neler!" diyeceğim, "yüz tane daire alarak başladığım zenginlik maceramı bütün at *****larını alarak nihayetlendirdim. bütün at *****ları bende, ve hiç birini size satmıyorum!". işte o zaman onlar kös kös evlerine dönecekler. bense dünyanın bütün at *****larının sahibi olarak mutlu bir hayat süreceğim... sürecek miyim?.. tabi ki hayır, ben alım satımı durdurunca at ***** borsası çökecek, at ****ının değeri sıfra düşecek. ben müflis bir spekülatör olacağım, soros moros ise alıp satacak başka bir şey bulacaklar. eşşeğin ***ini alıp satacaklar mesela."


Bölüm 2:

Spoiler: Göster
"efendiiim, bütün at ****larını elde tutup satmayınca alım satımın durması nedeniyle borsanın çöktüğünü daha önce anlatmıştım... bu durum beni pek üzdü. zira hem dünyalığımı düzmek istiyordum hem de at ***ndan vaz geçemiyordum. fakat mevzu üzerine çok düşündüm ve hem bütün at ******larını hiç bırakmadan tutmaya devam etmenin, hem borsayı ayakta tutmanın, ve hem de mevzubahis ******lar üzerinden daha çok para kazanmanın yordamını buldum.

efenim, bunun yolu at *****larını satıyormuş gibi işlem yapmak ve fakat satmamaktır. bu madrabazlığı gerçekleştirebilmek için at ***** mülkiyetini paylaşabilmemiz gerekiyor. yani, bir at ****nın birden fazla sahibi olabilir değil mi? tabi ki olabilir. hatta bin tane, bi milyon tane bile sahibi olabilir. eğer at ******nın mülkiyetini bir milyon hisseye böler ve tek tek satarsak bir milyon kişi tek bir at ***** üzerinde hisse sahibi olabilir. ama bizim amacımız at ******nı gerçekten satmak değil satıyormuş gibi yapmak olduğundan bir miylon hissenin hepsini satmıyoruz. 499 bin tanesini satıyoruz, 501 binini elimizde tutuyoruz. tabi bu 501 bin hisseyi ifade eden tek bir hisse senedini tek bir elimizle tutmamız daha hayırlı olacaktır, çünki diğer elimizde at ***** var. neden at ****** hala biz tutuyoruz? çünki çoğunluk hisse bizde, en büyük hissedar biziz. evet, diğer 499 bin kişi de en az bizim kadar at *** tutmak arzusuyla dolup taşıyor ama bu durum pratikte mümkün değil. pratikte at ****nın denetimi hala bizde.

at *****ını sattık, ama gördüğünüz gibi, el değiştirmedi. dikkatinizi çekerim, şimdiden %50 kar etmiş durumdayız. şimdi efendim, biraz kıyakçılık yapmaya ihtiyacımız var. kıyakçı olaraktan elimizdeki at ***nı kah sıvazlıyor kah sıvazlamıyoruz. at ****ı da kah uzuyor kah kısalıyor. uzadıkça satış değeri yükseliyor, kısaldıkça satış değeri düşüyor. fiyat bu şekilde oynadıkça at ****ndan medet uman hisse sahipleri kah ellerindeki hisseleri satıyorlar kah yeni hisse alıyorlar. biz de fiyatı düşürüp düşürüp piyasadan hisse satın alıyoruz, fiyatı yükseltip yükseltip piyasaya hisse satıyoruz. ve bir elimizde at *****, bir elimizde hisse senetleri, oturduğumuz yerden para kazanıyoruz. peki hisse sahibi keriz kitle neden mevzuya uyanmıyor? çünkü efendim, tek bir at **** yok ki ortada; hatırlarsak bütün at ****larını satın almıştık. bütün at *****ları bizde, her biri için bütün bu işlemleri yapmışız ve her biri birbirinden bağımsızmışçasına fiyat değiştirip duruyor.

ve *****tan medet uman kitle elindeki hissenin değeri düşse bile başka bir at *****nın hissesi değer kazandığı için kerizliği yanlış *****a oynamakta görüyor; genel anlamda *****la iştigal etmekte beis görmüyor. böylece biz de o *****ın hissesini alıp satamazsak bu ****ın hissesini alıp satıyoruz, bu ****ın hissesini alıp satamazsak şu ****ın hissesini alıp satıyoruz. mütemadiyen para kazanıyoruz ve üstelik bütün at ******ları bizde kalıyor!.. işte olay budur!.."


Memo Tembelçizer'in tespitleri komik ve iğneleyici olmakla birlikte "ekonomiyi çözmek"ten oldukça uzaklar.
Taksi plakasının değeri "alınıp-satıldığı" için artmaz. Yalnızca İstanbul taksisi plakaları için geçerlidir ve nedeni neredeyse 45 yıldır İstanbul'da taksi sayısının artmamasıdır. Kayıtlı 18.000 plaka vardır ve kimse 18.001'inci plakayı alamaz. Bu nedenle pahalıdırlar ve pahaları da git gide artmaktadır. Spekülasyondan değil, talebin çok arzın az olmasından kaynaklı yani.

At *****'larını elinde tutup %49'unu satmak ve hiç kalanını elinden bırakmamak, değerini düşürüp artırmakla ilgili söylemse ilkine göre daha gerçekçi olsa da burada da at *****'ının durağan, kendi kendine hareket edemeyen atıl bir varlık olduğu, dahası tüm at ******'larını elinde tuttuğunu iddia eden yazarımızın (ki tutamaz çünkü rekabet kurallarına aykırı olur) dışında eli boş gezen ve diğer insanların at *****'larına müdahale eden başka insanlar olmadığını varsayarak söyleniyor. Halbuki bunların gerçek kaynakları olan varlıklar ve şirketler oldukça kırılgan ve hareketliler ve elbette tek elden böyle müdahalelerle kendi kendine zengin olma söylemi pek gerçekçi değil.

Dolayısıyla ekonomiyi çözmek adına verilebilecek daha iyi metinler olmalı. Bana düşünecek bir şey verdiniz; zira ne zamandır kendim de daha iyi anlamak istiyordum hem makro hem de mikro düzeyde. İlgilenenler olursa, mesela MIT'nin açık ders serisi kapsamında videoları ve metinleriyle birlikte sunduğu (yanılmıyorsam) iki tane ekonomi dersi var. Bunun dışında şöyle layıkıyla anlatan, kısa ve hazmedilebilir bir kitap bulup burada paylaşmaya çalışacağım gerçekten.

Konuyla ilgili olarak da ne zaman Salinger ya da Tanpınar konusu açılsa okumamış insanlara ivedilikle okumalarını söylemekten kendimi alamıyorum.

9
Tartışma Platformu / Ynt: Vurucu Giriş Cümleleri
« : 08 Kasım 2016, 22:22:04 »
"Tunç aradı. Başkası olsa açmazdım."

- Sakın Oraya Gitme, Yekta Kopan


(Bisiklet adlı öyküden)

10
Tartışma Platformu / Ynt: E-kitap Ve Normal Kitap
« : 07 Kasım 2016, 10:21:09 »
Aslında daha uzun uzun yazmak ve konuşmak istiyorum bu konu hakkkında; ama zamanım kısıtlı. Geçtiğimiz haftalarda Neil Gaiman'ın "View from the Cheap Seats" isimli kurgu dışı seçkisini okurken tam da bu konu hakkında söylediği ve çok hoşuma giden bir sözle karşılaştım. Aşağı yukarı şöyle diyor:

"Basılı kitaplar köpekbalıkları gibidir. Ta dinozorların zamanında da köpekbalıkları vardı, ve pek çok türün nesli tükenirken onların hala burada olmasının bir sebebi olmalı. Üstelik ileride de yok olacak gibi durmuyorlar. Başka canlılar, başka balık türleri geldi, geçti, kimi onun kadar kalıcı da oldu; ama onların çok uzun zamandır burada olması, ne kadar kalıcı olduklarına dair bir şey anlatıyor olmalı"

11
Yılın en sevdiğim yayınlarından oluyor TÜYAP öncesi ve sonrası yayınları. Kaçırmamaya çalışacağım.

12
Tartışma Platformu / Ynt: Okumayı Sevdirmek
« : 26 Ekim 2016, 08:59:26 »
Merhaba,

Madem genel olarak, her türden öneriye açıksın ve kitapları vereceğimiz kişi de üniversitede, bence Harry Potter gibi bir şeyden başlamak doğru olmayabilir. Alacakaranlık Serisi ve Açlık Oyunları Serisi de aynı şekilde. Bunların ikisi de bu arada kendini hızla okutan "sayfa-çevirici" kitap dediğimiz sürekli bir sonraki sayfayı merak ettiren kitaplar; ama ben hali hazırda kitap okuma alışkanlığı olmayan biri olsam ve bunların filmini görmüş olsam (görmüş olması büyük ihtimal) okumam, okumaya çalışsam da sıkılırım; çünkü o sayfa çevirici özellikleri hikayeyi bildiğim için kalmamıştır.

Belki de o mükemmel hediyeyi bulmak için biraz daha derine inmemiz gerekiyor. Bir kişiye kitapları, romanları sevdirmek istiyorsak, öncelikle hikayeleri, anlatıları sevdirmeliyiz. Bir hikayeyi başından sonuna takip etmenin ve sona ulaştığında edindiği tatmin hissinin nasıl olduğunu görmeli.

Bir de üstüne, "kitap okumayı sevdirmek" gibi bir projeyle yola çıkıyorsak ve muhtemelen o da bu projenin farkındaysa, üzerindeki baskı iyice artacaktır, dolayısıyla o baskıyı azaltacak bir yol olmalı. Bu yüzden benim tavsiyem öyküler olacak. Hatta çok kısa öyküler olacak.

Yekta Kopan - Kediler Güzel Uyanır

Bence şahane bir başlangıç olabilir. Hem öykülerin çoğu 1-2 sayfa. Dolayısıyla sıkılmadan başlayıp bitireceği hikayeler okumuş olacak. Hem anlatı teknikleri açısından pek çok farklı şey deniyor. Hem de gerçekten içinde çok vurucu öyküler var. Üstelik eğer bunu severse daha pek çok Yekta Kopan öyküsü ve romanı olduğu bir süre oradan devam edebilir de.

13
Tartışma Platformu / Ynt: Kitabın ilk sayfası
« : 15 Eylül 2016, 22:59:48 »
Gayrı resmi bir yazarlık kanunu. "Para her zaman yazardan yana akmalıdır," der ve "ne zamanki bunun tersini gerektiren bir durumla karşılaşıyorsunuz, bilin ki yanlış yoldasınız," diye devam eder.

Tabii ki bu öyle gelişigüzel söylenmiş bir söz. Günümüzde self-publishing kavramının bu kadar ilerlediği özellikle de e-book'lar ile Amazon'dan kendi hayatını idame ettirecek kadar satış yapabilen yazarların olduğu bir ortama %100 olarak adapte edilebilecek bir söz değil. Sadece kulağa küpe.

Tüm editörlük konularında da haklısınız. O sıkkınlığı, tekrar tekrar çalışmayı ve "bitsin artık" demenin nasıl bir his olduğunu ben de yakınen biliyorum. Dediğim gibi, umarım en güzel şekilde çıkar kitap. Bizlere de okumak nasip olur.

14
Tartışma Platformu / Ynt: Kitabın ilk sayfası
« : 15 Eylül 2016, 22:30:00 »
Merhaba.

Öncelikle kitap için tebrikler. Sorunuz içinse, bana kalırsa sıklıkla kullanılan sözcüklerin olduğu bir mini-sözlük oldukça hoş bir fikir. Alışılagelmişin dışında olması da ayrıca güzel bence. Arkabahçe'den çıkan Ejderhamızrağı serisi kitaplarının başında bir sayfa ana karakterlerimizin birer paragraf kısa bilgileri olurdu. Bu özellikle Güzalacakaranlığı Ejderhaları için oldukça faydalıydı; çünkü bir anda ilk kez karşılaştığımız bilmem kaç tane ana karaktere (ensemble) bizi bir an evvel alıştırıyordu.

Tam olarak kitabın başında nerede olacağıyla ilgiliyse tek bir altın kural var diyebiliriz sanırım. Kitabın içeriğiyle ilgili metinler yayın bilgilerinin olduğu sayfadan sonra başlamalıdır. Dolayısıyla sözlüğünüzü künyeyi geçtikten sonra, hatta bana kalırsa varsa yazar özgeçmişi ve iç kapağı da geçtikten sonra koymak en iyisi olacaktır.

Bunun dışında, elbette aramadığınız bir tavsiyeyi size zorla yediriyor gibi olmak istemem; ama dışarıdan da olsa bir editör bulabilseniz bence kitabınız için misillerce etkili ve faydalı olacaktır. Yayınevlerinde yeni çalışmaya başlamış; ama canavar gibi pek çok editör adayı da çok cuzi fiyatlara, hatta belki de bedavaya yapabilir bunu. Gerçekten ararsanız ve anlaşırsanız forumdan bile biri çıkabilir.

Son olarak da yayıneviniz kendinizin para verip kitabınızı bastırdığınız yayınevlerinden mi bilmiyorum; ama eğer öyleyse umarım iyi araştırmış ve içinizi tamamen sinen bir şekilde sürece girmişsinizdir. Yog Kanunu konusunda burada daha önce de konuşmuştuk ve büyük bir dallama gibi görünerek burnumu sokmak pahasına, gördüğüm insanları bu konuda uyarmadan edemiyorum.

Şimdiden kitap için tekrar başarılar.

15
Eğlence & Mizah / Ynt: İtiraflar
« : 01 Eylül 2016, 13:53:24 »
Sonunda söylemiş herkes ya. Ben de inanılmaz üzgünüm. Gül gibi çocuk gözlerimizin önünde koca bir dallamaya dönüştü. Anlamadım da, ben yurtdışında okumaya gitti de havalı oldu sanıyordum, Türkiye'de kalıp da nanay mı olmuş ne olmuş çözemedim.

Not: (bu konularda her yerde böbürlenemediğim için yazıyorum) ben de doktora yapıyorum yıh yıh. yemişim lys'yi. en son ösym tarafından düzenlenen bir sınava girdiğimde de 110. olmuştum (hihihuuu). Bir de geçen gün de heyecanlandığım gibi dakikada bissürü sözcük yazabiliyorum. IELTS'im 8,5 TOEFL'ım 113! Fihuuuuv!

doktora tezimin konusunu da söylerdim; ama o kadar havalı ve gizli ki size şu an söyleyemem..

Öte yandan gerçekten çocukcağızı Anakin Skywalker'ı izler gibi izledim. Dark side'a geçti kaldı. Kalmayaydı iyiydi.

Sayfa: [1] 2 3 ... 34