Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar -

Sayfa: [1]
1
Kurgu İskelesi / Ynt: Son Nokta
« : 27 Kasım 2013, 11:04:00 »
LANETLİ

Sallanan sandalyede oturmuş, odadaki antika saatin tik-taklarıyla eş zamanlı olacak şekilde bir ileri bir geri yavaş yavaş, düşünceli bir şekilde sallanıyordu. Elinde tuttuğu nesneye dikkatle bakıyor, ahşabın çıkardığı kulak tırmalayıcı gıcırtıları duymuyordu bile. Ne kadar zamandır o odada oturduğundan emin değildi. Derin bir nefes aldı, ardından elindeki tabancayı usulca şakaklarına dayayıp bir an bile tereddüt etmeden tetiğe bastı.
Gözlerini açtığında, yine ölemedim diye söylendi içinden. Ardından tanımadığı o odada şöyle bir göz gezdirdi. Hiç sevmediği tipten bir dijital duvar saati gördü önce. Çalışmıyordu. Pili bitmiş yahut bozulmuş olmalıydı. Ardından dört bacaklı sallanmayan sandalyeye baktı öfkeyle, fabrika üretimi giysi dolabına, üstü çiçek tarlasını andıran makyaj masasına… Yanında yarı çıplak yatan kadına baktı sonra. Karısı olmalıydı. Güzeldi. Vücudunu bir resim gibi inceledi bir süre. Pek etkilenmedi. Ses çıkarmamaya özen göstererek kalktı yerinden. Giysi dolabından eline geçirdiği bir pantolon ve gömleği üzerine geçirdi. Yastığın altındaki taze kullanılmış tabancayı beline yerleştirdi. Tam bu sırada yataktaki kadın açtı gözlerini. Onu o halde görünce şaşırdı.
“Hayırdır bu saatte,” diye sordu şaşkınlıkla. Cevap veremedi diğeri. Verecek bir cevabı olsa muhakkak söylerdi karısına ama yoktu ne yazık ki. Olsa da o anlayamazdı. Yalnızca o değil, yeryüzündeki hiçbir canlı anlayamazdı onun vereceği cevabı.
Kocası cevap vermeyince kadın korkuyla yerinden doğruldu.
“Bir yere mi gidiyordun, cevap versene,” dedi kararlı bir sesle. O anda adamın aklına güzel bir yalan geldi:
“Saatin pili bitmiş de, pil alacaktım,” deyiverdi. Bu söylediği yalanla her şeyi daha da kötüye götürdüğünün farkında bile değildi.
“Sabahın köründe ne saati, ne pili!”
“Gözlerimi açtım ve saate baktım. Durmuştu. Çoktan durmuş olmalı. Pil alma işini erteledikçe o öyle duracak hep. Düşündüm ki…”
“Ne düşündün! Ne saçmalıyorsun sen sabah sabah! Kaçıyor muydun? O kadına mı gidiyordun yoksa?”
“Hangi kadına? Hayır, yok kadın madın. Ben sadece…”
“Hangi kadın mı? O sarışın orospuya işte. Hayallerinin kadınına!”
“Yok gerçekten ben…”
“Allah senin belanı versin!”
Derken küçük kızları gözlerini ovuştura ovuştura odaya girdi.
“Baba nereye gidiyorsun,” diye sordu. “Annem neden bağırıyor?”
Sevimliydi kızı. Yüzüne uzun uzun baktı. Kucağına aldı kızını sonra, saçlarını okşadı. Fena bir hayat değil diye geçirdi içinden. Keşke o sarışın kadın kimse, o hiç olmasaymış.
Bu sırada karısı art arda sorular soruyor ve bir yandan da ağlıyordu. Ağlamakla da kalmıyordu üstelik saçını başını yoluyor, sağa sola oje ve parfüm şişelerini filan fırlatıyordu.
Kız da korktu annesinin o halinden. Gözlerinden iri taneler boşalmaya başladı. Adam son derece soğukkanlı bir sesle,
“Bunun böyle olmasını istemezdim. Keşke bir kez olsun bu hayatı deneme şansı verseydin bana,” dedi kadına. Epeyce yaşlanmıştı artık. Yıllar geçtikçe kadınlara tahammülü daha da azalıyordu. Belindeki tabancayı çıkarıp şakaklarına dayadı ve gözlerini bile kırpmadan tetiğe bastı.
Gözlerini açtığında sahilde bir şezlongda uzanıyordu. Dalga sesleri insan cıvıltılarına karışarak kulaklarına doluverdi. Yine ölemedim, dedi içinden.
Altı yüz küsur yıldır olduğu gibi yine ölememişti.

Sayfa: [1]