Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Himfëa

Sayfa: [1]
1
Televizyon / Ynt: Ascension
« : 02 Ocak 2015, 13:39:25 »
Çok güzel duruyor, gün içerisinde bakacağım. İzledikten sonra yorumumu eklerim.

2
Kurgu İskelesi / Ynt: Yüzüklerin Himfëası
« : 19 Haziran 2014, 19:04:32 »
Yorum alsaydım, hatalarımı söyleseydiniz çok sevinirdim. Okuyanlar için teşekkür ediyorum. :)

3
Kurgu İskelesi / Yüzüklerin Himfëası
« : 31 Mayıs 2014, 21:29:18 »
(Bir Role Play sitesinde yazdığım karakterimin geçmişi.. Kısım kısım yayınlayacağım)

1. çağın, 2. yüzyılının, bir sonbahar gecesinde, Sauron'un kurtadamları, o gece rahme düşenlerin kurtadam olması için, Nan Elmoth'a dadanıp büyüler yaptılar. Şanslı olarak o gece sadece bir çocuk rahme düştü. Doğum vakti gelip çattı. Himfea, Serinruh doğdu. Ama herşey normaldi ve ilerleyen yaşlarında da bir sıkıntı görülmedi. Gözleri koyu kahverengi, saçları kuzgun tüyleri gibi siyah, teni ise sonbahardaki gökyüzü gibi beyazdı. Yüzü ince, düzgün ve güzeldi, ancak öfkelendiğinde ise dehşet saçıyordu. Birçok kızın gönlünü kaptırdığı ve ilgi duyduğu biriydi. Genellikle sessiz ve sakindi. Çok konuşmaz, düşünüp de konuşurdu. Doğumu 5. Beleriand savaşı öncesine denk geliyordu. Usta bir demirciydi, ancak Amcası Eöl'un gökten gelen bir madenden yaptığı o iki kara kılıç, Himfea'nın becerilerini gölgeliyordu. Savaşmaya olan merakı ve içindeki o şeytani parça, zaman zaman ismine zıt davranmasına sebep oluyordu. 5. Beleriand savaşında gizlice Nan Elmoth'dan ayrılıp, akrabalarına zıt olarak meydanlarda pek çok savaştı. O dönemlerde elflerin ölünsüzlüğüne inanmamaya başladı. Tüm yaşayan varlıklar bir gün ölümü tadacaktı. 5. Beleriand savaşı sona erdiğinde Nan Elmoth'a geri döndü. Dortları onu sevinçle karşıladı. Himfea'nın orklar tarafından öldürüldüğünü ya da yakalanıp Angband'a götürüldüğünü düşündüklerini söylediler. Bilinenin aksine, Nan Elmoth'da Eöl dışında binlerce karanlık elf vardı. Himfea bir süre Nan Elmoth'da mutluluk içinde yaşadı. Ama kurtadamların laneti, güzel günlerinin sonunu getirdi. Büyülerinin işleyişi şöyle idi: Himfea, tam olgunluğa eriştiğinde, hayat arkadaşıyla tanıştıktan sonraki gece dönüşümü gerçekleşecekti. Böylece sevgilisi onun yanında olacağından, ondan uzaklaşacak, halkı onu dışlayacak, hakiki keder yarasını alıp çıldıracaktı. Sauron bizzat Morgoth'un emriyle kurtadamlarını yollamıştı. O bile bu emri aldığında şaşırdı. Çünkü bir Vala olan yüce Melkor, neden basit bir karanlık elfi bu kadar ciddiye alıp onu düşman olarak görüyordu?

***

Himfea iki yüz seksen üç yaşında, Nan Elmoth'un ağaçları dallarında gezinirken, koşu sesleri duydu. Sesleri tartıp düşününce, heyecanla o yöne gitti. Çünkü gelen sesler yirmi kadar warg biniciye ve bir elf kıza aitti. Ağaçtan ağaca sıçrayarak oraya ulaştı. Bölgeye ulaştığında kızın, warg biniciler tarafından bir kaya duvar önünde kıstırıldığını gördü. Hızla ve çeviklikle, üç oku ard arda gönderip, aşağı atlayarak kılıcını çekti ve hepsini katletti. Sonra kıza dönüp baktığında onun korkudan bayıldığını gördü. Onu taşımak üzere kucağına aldığında, ona aşık oldu. Süt gibi beyaz bir tene, koyu kahverengi saçlara, narin ince vücuda, Vanyar kızlarını kıskandıracak bir güzelliğe sahipti. Kız uyandığında, Himfea ona olan biteni anlattı. Böylece Himfea, ona hayatını zidan eden kızla, dolunaydan yirmi beş gece önce tanıştı; Lossea, Karbeyaz. Lossea, Himfea'ya tarifsiz bir sevgi duydu, hem de Himfea'ya gönlünü kaptıran tüm kızlardan çok. Ama Lossea'nın lalbindeki bu tarifsiz sevginin yanında, bu sevginin ona büyük keder getireceğine dair büyük bir huzursuzluk da vardı. Değişimden önceki gece Himfea, Lossea'ya açılmak için kendini iyice hazırladı. Aslında Himfea da diğer elfler gibi, kesinlikle sabırsız değildi; ama bunu beklemek onu çıldırtıyordu.
 O gece Himfea, Lossea ile öylesine konuştu ki, sanki Lossea'nın kalbini alıp ölümsüz toprakların pınarlarında, altın bir tasın içinde yıkayıp, geri yerine koydu. Lossea, Himfea'nın teklifini kabul etmeyi çok istedi; ama içindeki huzursuzluk başını gösterip kalbini korkuyla sardı ve ona engel oldu. Lossea, Himfea'yı kırmadan onu reddetmeye çalıştı. "Himfea, gerçekten kimseyi senden çok sevmedim ve sevmeyeceğim. Ancak, senin yanında olamam. Yazgılarımızın birbirinden ayrı olduğunu görüyorum. Eğer buna daha fazla devam edersek, ikimizin de istemeyeceği şeyler gerçekleşebilir. Lütfen, gerçekten olgun bir kişiliğe sahipsen, söylediklerime kulak ver ki, kötü şeyler yaşanmasın." Lossea'nın her kelimesi Himfea'nın kalbine saplanan zehirli iğneler gibiydi. Kalp atışları hızlandı. Öyle ki, göğsünü yarıp dışarı fırlayacak gibi oldu. "Lossea, biliyorum bu yaptığım çok sabırsızca, ama kimseyi e hiçbirşeyi senden daha çok sevmedim ve istemedim. Yazgılarımızın birbirinden ayrı olması umrumda değil, yeter ki biz beraber olalım. Beni keninden uzak tutmansa, bana yapılabilecek en büyük kötülüktür!" Bu sözler üzerine Lossea boynunu büktü ve köye doğru yöneldi. Arkasını döndü ve sadece, "Üzgünüm, Himfea..." dedi ve gitti.

***

O gece, dolunaydan bile önce, Kurtadamların büyüsü, Lossea'nın sözleriyle etkisini gösterdi. Lossea köye döner dönmez, geldiği yönden upuzun bir uluma yükseldi. Herkes silahlarını kuşanıp ormanı gözetlemeye başladı.
Ağaçların karanlığının içinde iki ateş kızılı göz belirdi. Sıçradı ve doğruca Lossea'nın üzerine hücum etti. Lossea kendini zar zor kurtarıp uzaklaştı. Gece boyunca Kurtadamın öfkesiyle baş etmeye çalıştılar. Sabaha doğru onu elf halatlarıyla bağlayıp, kıpırdayamaz hale getirdiler. Güneş doğduğunda, Kurtadam eski haline döndü ve Himfea ortaya çıktı. Herkes şaşkınlık içinde kaldı. Himfea'yı gören Lossea, gözyaşlarına boğuldu. Halkı ve akrabaları onu dışlayıp, sonsuza dek Nan Elmoth'dan sürdüler. Himfea, ayrılırken arkasını döndüp Lossea'ya baktı ve Nan Elmoth'daki son sözlerini söyledi: "Lossea... Yaptığın kötülüğe iyi bak ve bir daha böyle bir hataya düşme." Ama Himfea yanılıyordu, Lossea birçok kişinin hayatını kurtarmıştı. O günden sonra karanlık elflerce Himfea Gaur olarak anıldı. Kuzeybatıya, Helcaraxe'ye kimseye zararının dokunmaması için gitti ve uzun süre orada keder içinde, içindeki Kurtadamla mücadele ederek yaşadı. Daha sonra içgüdüsel olarak doğuya, Angband'a gitti ve Sauron'un Kurtadamları arasına katılıp bilincini kaybetti. Sauron onu iki çağ boyu kötü emellerine alet edip, birçok acıya sebep oldu. Üçüncü çağ sonunda, Frodo Baggins adında bir hobbit, Hüküm Yüzüğünü yok edip, Sauron'u öldürdüğünde, Himfea'nın aklı ve ruhu tamamen azad oldu. Zamanla değişimini kontrol altında tutmayı öğrendi. Yıllarca Mirkwood ormanının derinliklerinde yaşadı. Sonraları bu kasvetli yaşamdan sıkıldı ve yurt arayışına başladı. Yolu üzerinde birçok kötülükle karşılaştı. At sırtında Puslu Dağlar'ı aştı ve Rivendell ona göründü, pek de güzel göründü. Ancak bir yıkımın izlerini de rahatlıkla görebiliyordu.

***

Himfea, uzun süre Rivendell'e yaklaşmadı. Bir elfe göre bile keskin gözleriyle bölgeyi ve yaşayanları izledi. Bu sıcak topluluğu sevdi. Kararını veri ve Rivendell'e doğru ilerledi. Tam o sırada, kuzeye doğru büyük bir kafile ile ilerleyen Moria orkları, namı diğer goblinlerin yolu Himfea'nın yoluyla kesişti. Dövüşe giriştiler ve Himfea çoğunu kılıçtan geçirdi. Ama yığınla gelmeye devam ettiler. Uzun süre dayanan Himfea, en sonunda yakalandı ve kuzeydoğudaki dağların eteklerine götürüldü. Oldukça acıkmış goblinler, Himfea'yı pişirmeye kalktılar. Tam o sırada, karanlığın içinden üçer üçer gelen oklar, Himfea'nın etrafındaki goblinleri bir bir indirdi. Goblinler okların geldiği yönü farkedince çığlıklar attılar, kılıçlarını çektiler ve tuhaf sesler çıkardılar. Sonra karanlığın içinden kara kapşonlu bir elf çıkageldi.
 Hemen üzerine koştular ve etrafını sardılar. Sonra elf kılıcını kınından çıkardı. Kılıcı eğriydi ve akkor metal gibi parlıyordu. Bir anda bütün goblinler elfin üzerine hücum etti. Hemen ardından Goblinlerin gövde parçaları yanarak havada uçuşmaya başladı. Geriye kalan üç-beş goblin de, kaçarken sırtlarına fırlatma bıçakları yediler. Kara kapşonlu, gelip Himfea'nın zincirlerini kesti, eritti demek daha doğru olurdu. Ona su verdi. Meşalelesini goblinlerin yakmış olduğu ateşten yakmaya çalışırken Himfea, "Minnettar olduğum kişinin adını öğrenebilir miyim? diye sordu. O da kapşonunu geriye atarak, "Eminim bunu becerebilirsin!" dedi ve güldü. Himfea bu soğuk espiriyi unutmamıştı. "Silvoc!" Himfea'nın en yakın dostuydu, Nan Elmoth'dan sürülmesine karşı çıkan ve isyan eden tek kişiydi Silvoc. "Bu kadar zaman sonra seni bu civarda görebileceğim aklıma gelmezdi. Herkes seni çok özlemişti dostum." "Onlar? Validem, pederim? Arkadaşlarım? Lossea?! Burada mılar?!" "Sakin ol dostum, dur da sen gittikten sonra olanları anlatayım. Sen gittikten sonra peşinden birkaç kişi toplanıp senin yanına katılmak üzere yola çıktık ama izini kaybettik ve seni bulamadık. Geri dönecektik, ancak bu hiç mümkün olmadı." "Kuzeydeki altıncı ve son savaş... Peki ya Lossea? Sizinle gelmedi mi?" "Hayır. Sadece, 'Boşuna...' dedi." "Haklı da. Eğer beni o vakit bulsaydınız, bir Kurtadama yem olabilirdiniz. Ama artık böyle bir durum söz konusu değil. Değişimim benim emrimde. Yine de Lossea'nın beni daha çok sevdiğini sanıyordum." "Hayır Himfea, o seni senin düşündüğünden çok daha fazla sevdi. Bunu kör bir cüce bile söyleyebilir." Himfea başını kaldırdı. "Peki şimdi neredeler?" "Bilmiyorum. Nan Elmoth'dakilerle birlikte güneye gelirken ben selden dolayı ayrı düştüm. Onları çok aradım, şimdi kimbilir nerededirler... Eee, senin başından neler geçti?" Himfea, olanları bir bir anlattı. En sonunuda Silvoc'a, "Ben uzun süredir bir yurt arayışı içindeyim. Rivendell'i de uzun zamandır gözetliyorum ve orayı çok sevdim. Orada yaşamak, kasvetli yaban hayatından kurtulmak istiyorum. İstersen sen de gel, yediğime içtiğime ortak ol." Silvoc iç çekti. "Sen git, onlarla aramda tatsız şeyler yaşandı. Eğer seninle gelecek olursam, seni de aralarına kabul etmeyeceklerdir. Nedenini sorma. Hadi gel, gidelim buradan. Güneyden bir goblin kafilesi daha geliyor."

***

Güney doğuya, Puslu dağların arasında kalan bir Tundra platosuna tırmandılar. Üç saat ilerlediler. En sonunda ağzı kapı boyutunda bir mağaraya geldiler. İçeri girdiler. Silvoc teker teker meşaleleri ve şömineyi yaktı. Girişi de tekerlek biçiminde bir kapıyla kapattı. İçerisi çok geniş değildi, ama içinde çok sayıda sandık bulunan bir oda daha vardı. "Ne var orada?" "Son iki yüzyılda ne kazdıysam: demir, kızıltaş, altın, orklardan aşırdığım ve Orta dünyayı istila eden şu dört bacaklı yaratıklardan çıkardığım barutlarla yaptığım çok sayıda patlayıcı, elmas, hatta zümrüt!" "Vay canına!" "İhtiyacın olduğu sürece alabilirsin, boşaltmamak ve parti yapmamak şartıyla tabi!" Kahkaharla güldüler. O gece yiyip, içip, eski günlerden bahsettiler. Silvoc ona Glowstone'dan yapılma kılıcını gösterdi. Silvoc'u düşman gören biri yaklaştığında ısınıyor, akkor olup değdiği yeri yakıyordu. Yorulduklarında yatıp uyudular. Sabah kalktıklarında güzelce kahvaltı ettiler. Silvoc, Himfea'ya güzel, siyah mithril bir zırh, altın, yol azıklığı, çelik kılıç, yay ve bir sadak dolusu ok verdi. Zırhını, kıyafetinin içine giymesini söyleyip, bir de kendisininki gibi siyah, kapşonlu bir palto verdi. Himfea'yı uğurlarken, "Kuleler yerden yukarı doğru gittikçe incelir. Yükseldikçe katlardaki alan daralır, birileri seni düşürmeye çalışır. Yüksekten daha sert düşersin. Eğer düşüpte beni ararsan, Puslu dağlar ile Mirkwood arasındaki ince ormanlarda bulabilirsin." dedi ve vedalaştı. Himfea, Rivendell yoluna koyuldu. İşte Himfea'nın asıl hayat macerası böyle başladı...

4
Kurgu İskelesi / Ynt: Kıyamet Döngüsü
« : 27 Mayıs 2014, 15:10:58 »
Tanitim yazisi gibi olmus. Sanirim robotumsu bir varligin konusmasi. Henuz bir sey soylemek icin erken. Devaminda tekrardan yorumlayacagim. Ilgimi cekmedi degil.

5
Kurgu İskelesi / Hanedan Savaşları
« : 26 Mayıs 2014, 21:15:20 »


Hanedan Savaşları


Ens Hanedanlığı

Aes üzerinden tüm kaos yükünü atmış yeryüzüne inen Tanrılar, Aes'i huzura kavuşturmuştu. Ayakta kalan sayılı hanedanlardan olan Ens Hanedanlığı, Orta Aes'te yer alıyordu. Aile lideri Holeson Ens, Tanrılar tarafından pek sevilmezdi. Savaştan önce müttefik olduğu hanedanlar ile bir muhabbetinde Tanrılara küfür etmiş, onları kızdırmıştı. Aes'e uzun zaman önce hakim olan kaosa ortaklık etmişti. Bu yüzden hanedanlık çok eskiden Orta Aes'te yaşamasına rağmen savaştan hemen önce Kuzey Aes'e sürülmüştü. Savaş başladığı zaman tüm Aes ne yapacağını bilmezken, Ens Hanedanlığı lideri Holeson, ailesini kurtarmak adına herkese görev verdi. Aileyi ayakta tutmak için, kadınlara ailenin yeni kalacağı yeri bulma görevi, gençlerin bazılarına ve çocuklara birlikte savaşmayı ve yaşlılara ise diğer hanedanlarla dost antlaşması imzalaması için görevlendirdi.  
Misog Hanedanlığı

Uzun zaman önce, Misog Hanedan'ı yegane lideri Deinxam Misog, diyar diyar kendi ailesi için uzun süreyle kalacak bir yer arıyordu. Dünya'ya kaos hakimdi. Her gün ayrı bir savaş oluyor, ve tüm hanedanlar yok oluyordu. Durumdan endişelenen Deinxam Misog, Güney Aes'e yerleşmeyi uygun gördü. Bir çok savaş geçirdiler. Büyük babasına yemini olan Deinxam, hiç bir zaman yılmadı ve ailesi için canını vermeye her zaman hazırdı. Deinxam'ın boy boy çocukları oldu, çocuklarının çocukları, ve torunları. Hanedanlık yeniden canlanıyordu. Savaş bitmek üzereydi. Ama Misog Hanedanlığı'nın kaderini etkileyen tek bir hadise kalmıştı. Tanrılar yeryüzüne inmiş ve Aes'e vakti zamanında hakim olan kaosun sorumlusunu arıyordu. Deinxam, her ne kadar savaşa katılmasa da, Güney Aes'te ayakta kalan tek hanedanlık olduğu için, Tanrıların dikkatini çeken bu olay yüzünden Deinxam, hayatının geri kalanını tek başına geçirmek için dipsiz kuyuya atıldı. Ailenin genç ve güzel kızı Mi tahtın başına geçmişti. Henüz 16 yaşındaydı. Ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Çok büyük görevleri, istemese de üstlenmişti...


Bölüm 1: İlk Görev

    "Sanırım ne yapacağımızı biliyorsunuz." dedi Holeson Ens. Kocaman bir vadinin ortasında, karşısında Ens Hanedanlığının en genç üyesi, kendi öz oğlu Muvio Ens ve hemen yanında ailenin hizmetkârı Bomo duruyordu. Bomo, Aes dilini bilmez, kendince el hareketleriyle ve mimikleriyle kendini anlatırdı. Muvio Ens ise hanedanlıkta çocuk yaşında sivri diliyle ve zekasıyla kendinden söz ettirirdi.

     "Ölmemiz dışında mı baba?" dedi Muvio. Holeson Ens, elinde vadiye gelmeden önce bileylediği baltayla son bir defa daha ağaca vurdu. Muvio'yu duymazdan geliyordu. Alnındaki yer toprağa akıyor, ve her aktığında "cıs" diye bir ses çıkarıyordu sanki. Güneş o kadar tepedeydi ki, altında zincir zırhlarla boncuk boncuk terliyorlardı. Kuzeyde olmalarına rağmen kış çoktan Aes'ten gitmişti. Umut gibi.

     Bomo, yılların yorgunluğuyla nasır tutmuş elleriyle Holeson Ens'i omuzlarından sarstı. Konuşamıyordu, ama telaşla bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi. Holeson Ens, sarsıntıdan dolayı elindeki baltayı yere düşürdü, ve baltanın sopa kısmı kırıldı. Holeson Ens kaşlarını çattı.

     "Ne demeye sarstın beni Bomo?"

     Bomo eliyle Holeson Ens'in arkasını işaret etti. Muvio, Bomo'nun gösterdiği yere baktı ve ağzı açık bir şekilde kaldı. Holeson Ens, sol tarafından arkasına döndü ve döndüğü gibi gözleri faltaşı gibi açıldı. Karşsında Aes'in en büyük Tanrısı Wozhut vardı. (Wozhut, Aes'i yaratan Tanrı) Wozhut devasa boyuttaydı. Diğer tüm Tanrılar birleşse, büyüklük olarak Wozhut'u geçemezlerdi. Güç olarak ve bilgelik olarak ta. Wozhut, kocaman elleriyle Holeson Ens'i kavradı ve yukarı kaldırdı. Holeson Ens, debeleniyor, aşağıya inmek için elinden geleni yapıyordu.

     "Bırak beni seni koca..."

     Tüm hava bir anda karardı. Tüm doğa olayları aynı anda oluyordu. Vadi ortadan ikiye yarılmıştı. Şiddetli yağmur yağıyor, vadinin üst kısmında heyelan gerçekleşiyordu. Art arda bir şimşekler çakıyor ve gök gürültüsü vadiyi inletiyordu.

     "Bir daha küfür etmeden önce iyi düşün derim Holeson!" Wozhut'un sesi aşırı kalın ve toktu. Tehditkar bir biçimde konuşuyordu. Holeson iki eliyle de ağzını kapadı. Aşağıda Bomo, Wozhut'un ayaklarına sarılmış, uykuya dalmıştı. Horlama sesi, gök gürültüsüyle kapışacak düzeydeydi. Muvio ilk defa bir Tanrı gördüğü için şaşkındı ve olduğu yerde öylece hareketsiz duruyordu.

     "Senin yüzünden Aes'e kaos hakim oldu. Neredeyse tüm hanedanlıklar yok oldu. Ens Hanedanlığı ve güneyde yer alan Misog Hanedanlığı dışında. Eğer sen ve ailen hayatta kalmak istiyorsanız, Ens Hanedanlığını ortadan kaldırın... Yoksa..."

     "Yoksa, biz mi yok olacağız?"

     "Oğlunun zekasını kimden aldığı belli oluyor."

     Holeson Ens, hiç bir şeyi anlamıyordu. Neden... Neden bir Tanrı ondan yardım istiyordu? Kendisinin gücü yetmiyor muydu? Hayır... Hayır bunu yapamazdı. Yılların dostluğuna bu ihaneti edemezdi. Peki ya ailesi ne olacaktı... Bunu yapmak zorunda olup kendi ailesini kurtarsa bile bir aile yok olacaktı. Dili kurumuştu. Wuzhot onu sıktığı için karın bölgesi ağrıyordu. Derin bir nefes alma ihtiyacı duydu ve yutkundu.

    "Deinxam benim dostum... Onun kızına bunu nasıl yapa.."

     "Öyle bir yapacaksın ki..."


***

    (O sırada Misog Hanedanlığında...)

     "Sol kolunu fazla sıkma kızım. Evet, şimdi yavaşça yayı ger. Ve oku tam göz hizanda tut. Evet. Şimdi yavaşça bırak."

     "Yine ıskaladım. Bay Simolka, sizin kadar usta olamayacağım. Babam benimle gurur duyamayacak."

     "Baban seninle gurur duyuyor Mi, şuan seni görse kim bilir neler söylerdi."
Gülümsedi okçu ustası Simolka. Simolka'nın saçları seyrelmişti. Kambur duruyor ve yüzünde kocaman bir çizgi vardı. Kaostan ona bir hediyeydi. Mi'nin suratına baktı. Yüzü ay kadar parlıyordu sanki. Kaostan sonra hanedanlığın başına geçmişti. O 16 yaşında genç bir kızdı. Onu ne hayaller beklerken, o şu sıralar okçuluk eğitimi alıyordu. Simolka, yavaşça tabureyi altına çekti ve elindeki baston yardımıyla oturdu. Mi, arkasındaki çantadan bir ok daha aldı ve yayı gerdi. Oku göz hizasına getirdi. "Fişşt!" (Ok sesi :D)

     "Bu sefer başarabildim bay Simolka! Başarabildim!" Hedefi tam on ikiden vurmuştu Mi. Bay Simolka sadece sırıtabildi. Kafasında binbir türlü soru vardı. Mi'ye gerçeği nasıl anlatacaktı...

(Not: İlk hikayem, okuyup yorumlarsanız sevinirim.. :))

6
Kurgu İskelesi / Ynt: Troll Avcılar
« : 26 Mayıs 2014, 19:22:40 »
Sayın Arcadius,

Hikayeyi tam okuyamadım, mazur görün çünkü gülmekten alıkoyamadım kendimi. Eskiden Levent Kırca'nın aşçı skeci vardı. "Mevlüt ustaa, bugün ne püşürecüz?" gibi repliklerle konuşuyorlardı. Aklıma onlar geldi.

Hatta videoyu da paylaşayım: http://www.vidivodo.com/video/olacak-o-kadar-mevlut-usta/250299

7
Kurgu İskelesi / Ynt: Kharon'un Rüşveti
« : 25 Mayıs 2014, 19:18:29 »
Sayın Bars Elsa,

Hikayenizi ya da öykünüzü (nasıl adlandırırsanız) bir solukta okudum. Serdar isminden sonra bir yabancı isimler okumak, garibime gitti açıkçası. Devamı gelirse çok mutlu olurum. Umarım devamı gelir.

Sayfa: [1]