Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - zaujas

Sayfa: [1] 2 3 ... 14
1
Kurgu İskelesi / Ynt: Zaman değişkeni
« : 27 Ağustos 2015, 23:15:58 »
Aklımdakini yazmayı unutmuşum.

İşte buna içilir :D

2
Kurgu İskelesi / Ynt: Zaman değişkeni
« : 27 Ağustos 2015, 22:24:28 »
İstasyonda öldürülen kişilerin boğdurularak öldürülmesi dışında güzel bir bölümdü :) buraya daha yaratıcı bir ölüm tekniği süper olurdu.

Hikaye devam edecek mi?

3
Kurgu İskelesi / Ynt: Bir Büyücü, Bir Cadı
« : 22 Ağustos 2015, 11:50:43 »
"Kar küreğiyle bir akşam tavandaki karları temizlermiş gibi sert dokunuşları"
"Elmacık kemikleri atılgan" ve bunlara benzer garip betimlemeler dikkatimi çekti. Bu tarz betimlemeler benim zihnimde bir şey canlandırmadı açıkcası. Daha doğrusu canlandırdı ama senin anlatmak istediğin şeyler olmadıklarından eminim :) Yazmaya devam ettikçe daha doğru kelime tercihleri yapacağını düşünüyorum. Bu yüzden ikinci bölümü merakla bekliyorum. Eline sağlık.

4
Kurgu İskelesi / Ynt: Serin Sümük Hanı 4. Bölüm
« : 19 Ağustos 2015, 22:28:04 »
Bu hikayeyi daha düz bir olay kurgusu ile okumak isterdim. Dinamik ve karakterlerin bizi ordan oraya sürüklediği bir hikaye olarak.

Güzel ve karmaşık cümleler kurup, farklı betimlemeler yazmaya çalışıyorsun ama tüm bunları güzel bir hikayeyle kaç kişi harmanlayabilir ki? Sadece hikayeni doğru bir şekilde okuyucuya aktarmaya odaklanmalısın bence.

Birde böyle bir dünya yaratıp içinde Ferhat ile Şirin'den bahsetmen bana çok garip geldi. Ferhat ile Şirin bu yarattığın evrene ait karakterler değilse hikayende onlara değinmen çok mantıklı değil.

Hikayeden daha çok deneme tadı var yazdıklarında. Eline sağlık.

5
Kurgu İskelesi / Ynt: Bir Hayal, İki Son
« : 19 Ağustos 2015, 20:31:26 »
Hikayeyi beğenmene sevindim, okuduğun için teşekkür ederim.
Diyalogların üzerinde çok durdum, bu yüzden diyaloglarla ilgili yorumun beni ayrı mutlu etti :D

Aslına bakarsan yeni bir fantastik hikaye yazıyorum ve bu hikayeyi kafamı dağıtmak için yazdım. Daha öncede "yanılgılar boyutu" diye bir bilimkurgu hikaye yazmıştım, akbaba konulu aylık öykü seçkisi için. Bilimkurgu yazarken de oldukça keyif alıyorum ama içinde kılıç ve ok olmayan hikayeler daha yavan geliyor :)

6
Kurgu İskelesi / Ynt: Zaman değişkeni( Bölüm 2 Astro )
« : 18 Ağustos 2015, 23:24:38 »
Öncelikle yazmaya devam ettiğin için teşekkür ederim. Ellerine sağlık :)

İlk iki bölümün kurgusu pek iyi değildi, son bölümde kurgusal olarak çok iyi değil ama en azından merak uyandırıcı bir sonu var. Ancak bu bölümde de anlatım olarak atmosferi bize yansıtamadığını düşünüyorum. Mesela ilk cesedi görünce karakterin ruh halini şöyle ifade etmişsin; hüzünle karışık korku novanın beynini ele geçirmişti. Bunda bir sıkıntı yok ama sonrasında hüzünlü ve korkmuş bir adamı ya da onun gözünden bir uzay istasyonunu görmüyoruz.

Yazmaya devam zaman değişkeni kavramı beni oldukça meraklandırdı doğrusu ;)

7
Kurgu İskelesi / Ynt: Bir Hayal, İki Son
« : 15 Ağustos 2015, 22:01:31 »
@milenya, şu de da eklerinden çektiğimi hiç bir şeyden çekmedim :)

Şaşırtıcı ve güzel bir konusu vardı bence.
Beğenmene sevindim, son kısımda beklediğin sonun gerçekleşmemesi benim için iyi bir durum sanırım :) cehennem vurgusu benim için önemliydi.

8
Kurgu İskelesi / Bir Hayal, İki Son
« : 15 Ağustos 2015, 19:51:40 »
"Seni orospu! Lan sen polisi mi aradın?!"
Kadının yüzüne sert bir yumruk geçirdi ve telefonu camdan dışarıya fırlattı. Burnu kırılan kadının yüzü kanlar içinde kalmıştı.

Bulundukları yer terk edilmiş bir evin salonuydu, tinercilerin kaldığı izbe bir yer. Duvar kağıtlarının bir kısmı yırtılmış ve salonun ortasında yakılan ateşten dolayı yer yer kararmıştı. İçerdeki oda da eski bir yatak ve yatağın dayandığı duvara kırmızı spreyle; "Bu dünyadan fayda yok, ötekide şüpheli!" yazılmıştı.

Kadına yumruğu atan adamın adı Adil, ara sıra taksicilik yapan ve geçmişinde gasptan, hırsızlığa çok temiz sicili olmayan birisi. Kısa saçlarından belli olan, kafasının sağındaki derin izler, bir kaç aylık sakalı ve keskin bakışıyla tekin bir tip olmadığı yirmi metreden anlaşılabilir.

Az önce burnu kırılan kadının adı Hürrem ama gerçek adının ne olduğunu çok yakın arkadaşları bile, hatta kendi bile bilmiyor olabilir. Yaptığı işi amme hizmeti olarak adlandırsada abiyane tabirle bir orospu.

Hürrem, Adil'le ilk olarak bir müşterisinden dönerken bindiği takside tanıştı. Geç saatlerde taksicilik yapmak istemeyen eski bir arkadaşı o gün çalışması için taksiyi Adil'e vermişti. Adil dikiz aynasından arabaya binen Hürrem'i gördüğü ilk anda aşık olmuştu. Platin rengi bukleli saçlar, takma kiprik ve nar çiçeği rengi abiye kıyafetle Adil'in bilmediği bir masaldan fırlamış gibiydi. Hürrem tam ineceği sırada, Adil ona üzerinde numarasının yazılı olduğu bir kağıt uzatmış ve "Yanlış anlama ama bu zamanda herkese güven olmaz, istediğin zaman ara, ben seni gideceğin yere bırakırım. Bu arada adım Adil, arkadaşlar Façalı da derler." Hürrem, bir şey demeden kağıdı alıp hızla taksiden inmişti. Sonraki günler Hürremin aramasını bekleyen Adil, beklediği telefon gelmeyince Hürrem'i tekrar görmek için sürekli onu bıraktığı güzergahta dolaşmaya başlamıştı. Bir kaç gün sonra onu yol kenarında taksi beklerken görünce, bu kadının kaderine yazıldığını düşünmüş ve hemen zınk diye durup içerden kapıyı açıp " Merhaba..." diyerek gülümsemişti. Hürrem güneş gözlüğünü aşağı kaydırıp bakarak; "79 numara gelecek demişlerdi ama..."
"Arkadaşın acil bir işi çıktı da beni gönderdiler..."

Hürrem taksiye biner binmez cep telefonuyla ilgilenmeye başlayınca, Adil lafa girmişti; "İstanbul... Büyük derler ama çok büyük değil aslında..."
"Ne bana mı diyorsun anlamadım?"
"Yani diyorum ki, geçen günde benim taksime binmiştiniz. Hep denk geliyoruz."
"Farkında değilim."
Adil kafasının sağındaki izleri gösterip; "Hatta kafana uçak mı düştü diye şaka yapmıştınız." dediğinde Hürrem şen bir kahkaha attmış ve "Allah canını almasın bak şimdi hatırladım." demişti.

Adil sonraki günlerde aynı güzergahta dolaşmaya devam etmiş ve Hürrem'le bir kaç kez daha denk gelmişti. Sonrasında Adil'in iyi niyetli olduğunu anlayan Hürrem artık taksi için hep onu aramaya, hatta artık arkaya değil ön koltuğa oturmaya başlamıştı.

O gün; Hürrem müşterisinin olduğu otele gitmek için yine Adil'i aradı. Her şey normal görünüyordu, İstanbul trafiğinde ağır aksak ilerliyorlardı. Tam yol açılmışken Adil aniden taksiyi durdurdu ve Hürrem'e dönerek;
"Hürrem ben artık senin böyle yaşamanı istemiyorum!"
Hürrem ne olduğunu anlamaya çalışırken, Adil konuşmasına devam etti; "Ben senin ne iş yaptığını bilmiyor değilim ama seni seviyorum, anlıyormusun? Gönül bu, herşeyi de göze aldım. Seni bu hayattan kurtaracağım!"
"Adil saf, iyi niyetli bi adamsın ama benim dünyam senin ki gibi değil, boş ver böyle şeyleri..."
"Bak, eğer seni rahat bırakmazlar diye böyle konuşuyorsan, korkuyorsan... Bizde boş adam değiliz, eskiden illegal işlerle uğraşmışlığım var. O pezevenklerin topuğuna sıkarım!"
"Hep aynı hikaye! Ya paradan haber ver Adil, benim giydiğim külot senin bir günlük kazancın be! Ben hayatımdan memnunum! Hadi çalıştır arabayı, geç kalmayalım..."
"Yani her gün onlarca adamın seni becermesi hoşuna gidiyor öyle mi. Bu dünyanın bir de öbür tarafı var Hürrem!"
"Seninde amacın bu değil mi? Sende beni becermek için yanıp tutuşan bir orospu çocuğusun işte, ötesi var mı?"

Hürrem kapıyı açmak için kolu çekti ama kapılar kilitliydi. Adil bu kez aniden gaza bastı;
"Ya Adil sen kafayı mı yedin, ne yapıyorsun? Durdur arabayı, dur diyorum!"
Belinden çıkardığı tabancayı Hürrem'e gösteren Adil;
"Lan siz nasıl insanlarsınız be, size iyilikte yaramaz... Ben sana yapacağımı biliyorum!"

Taksi terkedilmiş bir evin önünde durdu ve Adil Hürrem'i silah zoruyla arabadan indirerek eve girmeye zorladı. O sırada merdivenlerde oturan bir tinerci, ne olduğunu anlamak için Adil ve Hürrem'i izliyordu. Tinerciyi fark eden Hürrem; "Yardım et, bu orospu çocuğu beni kaçırdı... Yardım et!"
"Sus lan! Sende kaybol!" diyerek, elindeki tabancayı tinerciye doğrultan Adil; "Oğlum gitsene lan! Ölmeyi bayılmak mı sanıyorsun?"

Tinerci "Tamam abi... Bir şey demedik, sakin..." dedikten sonra arkasına bakmadan koşarak uzaklaştı.

Hürrem'i üst kattaki salona çıkaran Adil, küçük oda da ki yatakta ona tecavüz ettikten sonra karşısına geçip bir sigara yaktı; "İstediğin buydu değil mi? Siz güzellikten ne anlarsınız lan!" dedi ve sonrada odanın köşesine geçerek işemeye başladı.

Hürrem, Adil'in arkası dönükken telefonla polisi aramayı başarmıştı ve telefonu gizleyerek konuşmaya başladı, söylediklerini telefondaki memura duyurmak istiyordu;
"Adil bırak beni gideyim, tecavüz ettiğini kimseye söylemem kurban olayım bırak beni..."
"Lan bi sus be!" dedikten sonra yanına yaklaştı ve eliyle yüzünü kendine döndürerek;
"Seninle daha işim bitmedi, bu gece buradayız!"

Biraz sonra Adil bir kez daha tecavüz etmek için Hürrem'in yanına geldiğinde dikkatini hemen Hürrem'in arkasında duran telefon çekti. Telefonu almak için uzanırken onu engellemeye çalışan Hürrem'i eliyle ittirdi ve telefonu alıp son aramalara baktı. En son polisin arandığını gören Adil;
"Seni orospu! Lan sen polisi mi aradın?!"
Kadının yüzüne sert bir yumruk geçirdi ve telefonu camdan dışarıya fırlattı. Burnu kırılan Hürrem'in yüzü kanlar içinde kaldı.
"Alt üstü sana tecavüz ettim, sanki her gün onlarca erkeğin altına yatan benmişim gibi bundan rahatsız oldun da polisi mi aradın lan... Paramız yok diye, kadınımız da mı olmasın!"

Uzaktan polis sirenleri duyuluyordu, panikleyen Adil, Hürrem'i zorla dudaklarından öptükten sonra koşarak hızla odadan çıktı. Sokağa çıktığı anda polis arabası da ani bir fren yaparak karşısında durdu ve içinden bir kaç polisle birlikte tinerci genç indi. Polisleri ve tinerciyi gören Adil kaçmaya başlayınca, Polis bir el havaya ateş etti. Adil koşmaya devam etti ve koşarken de bir yandan etrafa ateş ediyordu. Polisler bu kez Adil'i hedef alarak ateş etmeye başladı. Bir kaç el silah sesinden sonra, kısa bir sessizlik oldu. Adil başından vurularak yere yığılmıştı, etrafındaki kan halkası gittikçe genişliyor ve polis aracının ışıkları kanın üzerinde yansıyordu.

Adil gözünü açtığında bir platformun üzerinde, tamamen beyaz bir odada olduğunu fark etti. Duvarda mavi altıgen şekiller vardı ve sürekli şekil değiştiriyorlardı. Etraftaki eşyalar garip görünüyordu. Yakasındaki rozette Elsie yazan genç bir kadın yanına yaklaştı ve omuzuna dokunarak;
"Fair... Fair, şu an nerede olduğunun farkındamısın?"
"Noluyo lan... Hasktir! Kafamdan vuruldum ben!" diyerek yerinden kalkmaya çalıştı ve bu sırada ellerini fark etti sanki küçük bir çocuğa aittiler; "Noluyo lan... Bana ne içirdiniz! Ellerime ne oldu?" Elsie elindeki sakinleştirici spreyi sıkarak Adil'i bayılttı.

Daha sonra Elsie elindeki şeffaf ekrana dokundu ve; "Kyle Mason Fair, 12 yaşında erkek, başvuru numarası 1657002. K.D.A. (Karakter Deneyim Analizi) sanal gösterimini başarıyla tamamladı ancak adayda adaptasyon sorunu var. Sakinleştirici spreyle tekrar uyutuldu. Test sonucu suça yatkınlık, şiddete meyilli olma ve aşırı duygusallık semptomları saptandı. Sonuç; negatif."

2 saat sonra:
"Fair, merhaba ben test moderatörü Elsie Sutton. Beni anlıyormusun?"
"Ne diyon yaa! Kafam çatlıyor"
"Beni anlıyormusun?"
"Ya vıdı vıdı ne diyorsun, git başımdan."
"Fair ingilizce konuşabiliyormusun?"
"Anlamıyorum seni, nerdeyim ben?... Neresi burası?" dedikten sonra karşısındaki ekranda
-Europa- yazısını gören Adil; "Avrupa mı? Yurt dışındamıyım lan ben?"

Elsie, platformun kenarındaki sanal düğmelere dokunarak bir anda Adil'in kollarının ve bacağının bağlanmasını sağladı. Sonrasında platformun üzeri kapanarak küçük bir kabine dönüştü. Elsie, tekrar düğmelere dokundu ve "Rehabilite süreci başlatılıyor!" dedikten sonra bir anda kabinin içine dolan gazlar Adil'in tekrar bayılamasına neden oldu.

8 saat sonra:
"Fair beni duyuyormusun?"
"Ee...evet sizi duyuyorum. Neredeyim?.. Burayı hatırlamıyorum."
"Europa öncüleri (Europa, Jupiter'in ikinci büyük uydusu) programına katıldın, burası Dünya yörüngesindeki Galileo uzay istasyonu."
"Europa; kendi cennetinizi yaratın!" Fair'in söylediği bu söz Europa öncüleri tanıtım filminin sloganıydı. Fair heyecanla konuşmasına devam etti; "Artık bir öncüyüm öyle mi?"
"Üzgünüm Fair, K.D.A. Testini geçemedin, sonuç; negatif."
"Bu ne anlama geliyor, lanet dünyaya geri mi döneceğim?"
"Şimdi bunları düşünme... Yerinden kalkabilecekmisin?" diyerek elini Fair'e uzatarak onu yerinden kaldırdı. Laboratuvarın kapısına kadar yürüdüler ve kapı açıldı. Önlerinde uzun bir koridor vardı, koridorun geniş pencerelerinden görünen Dünya, tüm o karanlığın içinde parlak bir safir taşı gibi ışıldıyordu. Koridorun sonundaki kapı, dinlenme odalarının olduğu kısma açılıyordu. Bu alanda kırmızı harflerle "Sen sonsuz uzaya ait bir öncüsün!" yazıyordu. Kırmızı yazı Fair'in zihninde bir çağrışım yapmıştı, yine kırmızı olarak yazılmış bir yazıyı hatırladı; "Bu dünyadan fayda yok, ötekide şüpheli!"

"Fair senin için 99 numaralı oda ayrıldı, bay Will tüm ihtiyaçlarınla ilgilenecek." dedikten sonra eliyle odanın girişinde bekleyen adamı işaret etti. Gülümseyerek yanlarına gelen adam elini Fair'in omuzuna koyarak, "Teşekkürler bayan Elsie..."

Fair merakla "İlk isminiz nedir bay Will?" diye sordu.
"Bunu neden merak ediyorsun?"
"Yakanızda ki rozette D. Will yazıyor."
"Ohww, evet... İlk ismim Daniel'dir. Senin ilk ismin nedir peki?"
"Kyle Mason..."
"İlk isimlerimizi de öğrendiğimize göre artık dinlenme vakti. Acıkmış olmalısın?"
Fair, evet anlamında kafasını salladı ve odasından içeriye girdi. Odada rahat bir yatak dışında sadece küçük yuvarlak bir yemek masası vardı. Yatağın kenarına oturduktan kısa bir süre sonra masanın ortası açıldı ve yemek dolu bir servis tabağı ortaya çıktı. İyi kızarmış bir biftek, biraz patates kızartması ve kola. Tatlı olarakta bir tane donut. Fair iştahla yemeklerini yedikten sonra yatağa uzandı ve uyumaya çalıştı ama uyuyamıyordu; tekrar dünyaya dönecek olma fikri canını sıkıyordu.

"Fair!" sesin nereden geldiğini anlamaya çalışan Fair etrafına baktı ve kapının üzerindeki küçük pencereden görünen bay Will'i fark etti. Kapının dışında yer alan mikrofon sesin odanın içinden duyulmasını sağlıyordu.

"Umarım yemeğini beğenmişsindir. Europa öncülerine katılamadığın için üzüldüğünün farkındayım Fair ama bilmelisin ki yaratacağımız bu cennette senin gibi pisliklere yer yok! Sen kötü bir insansın ve bizlerde Europa'yı koruyan melekleriz ama yeri geldiğinde bir zebaniye de dönüşebiliriz."

Fair kapıyı yumrukluyor ve küfrediyordu ama sesi dışarıya ulaşmıyordu. Will konuşmasına devam etti; "Kimi kandırıyoruz, uzayda dünya kadar güzel bir başka gezegen daha yok. Europa mı? Aaah boş versene sadece sudan oluşan ucube bir gezegen. Dünya insanlar içine sıçana kadar gerçek bir mucizeydi. Okyanuslar, ormanlar, çöller, kutuplar. Gerçek bir cennet bahçesi. Peki sence ne tür insanlar dünyayı bu hale getirdi?.. Tabii ki senin gibi piç kuruları! Ama artık buna müsade etmeyeceğiz, dünyayı sizin gibilerden arındıracağız. Tanrı günahlarını affetsin!"

Bir anda açılan duvarlardan yayılan ateş odayı kapladı, Fair'in acı çığlıkları sadece odada yankılanıyor ama uzayın ortasında insan eliyle yaratılmış bu cehennem kuyusundan dışarı çıkmıyordu. Will kapıdaki küçük pencereyi kapattı ve yavaşça koridor kapısına doğru yürüdü, açılan kapının ardında koridorun geniş penceresi ve pencereden de tüm o karanlığın içinde parlak bir safir taşı gibi ışıldayan dünya görünüyordu. Kapı kapandı.

9
Kurgu İskelesi / Ynt: Evrenin Son Günü
« : 13 Ağustos 2015, 18:57:06 »
Bence konuyu biraz daha açsaydın daha mı iyi olurdu. Hani eğer evreni insanlar için yaptıysan ve onların bunu farketmelerini beklediysen bu noktaları biraz daha açmalıydın. Hani o altı günde yaratma var ya; Örneğin birinci gün atomlar, ikinci gün moleküller vb. su sonlara doğru olabilecekti.
Bence böyle...
Evreni insanlar için yaratmak gibi bir durumdan bahsetmiyorum yazıda tam tersine insanın böyle düşünerek yanıldığını ve tanrı için nasıl bir hayalkırıklığı olduğumuzu anlattım kendimce.

Okuduğun için teşekkür ederim.

10
Kurgu İskelesi / Ynt: Evrenin Son Günü
« : 13 Ağustos 2015, 16:12:20 »
Hüzünlü bir mektup okur gibiydi, içeriği de pek güzeldi
@Laughing Madcap, yazıyı bir veda mektubuna benzetmen gerçekten hoşuma gitti. Diğer güzel yorumların içinde ayrıca teşekkür ederim. Yazmaya başladıktan bir süre sonra, zihnimde sanki büyük tanrılar kurulunun karşısında projesinin artılarını ve eksilerini anlattıktan sonra evrenin fişini çeken bir tanrı, tanrımız canlandı. Bu hissiyat yazarken beni daha da heyecanlandırdı. Kim biliyor ki gerçekleri, o zaman yazalım hayalleri :)

@Nightmare konunun riskli olması biraz da tabularımızdan kaynaklı, beğenmene sevindim.

11
Kurgu İskelesi / Evrenin Son Günü
« : 13 Ağustos 2015, 09:07:21 »
En son ne zaman bir yıldızın doğduğunu kim hatırlıyor? Evren, korkarım ki artık eskisi gibi genç ve üretken değil. Gittikçe bu sonsuz boşluğun daha da soğuduğunu ve karardığını hissediyorum. Daha da kötüsü bu sonsuz boşluğun sınırları olduğunu görüyorum.

Her şeyin trilyonlarca yıl önce iki farklı elementi keşfetmemle başlamış olduğuna inanmak gerçekten zor. Sonrasında bu iki element birleşerek yepyeni bir elemente dönüştü. Keşfedilen bu yeni elementin sonucunda ortaya çıkacak canlılar ona "su" diyecekti. O kadar sıradan ve basit görünüyordu ki, tüm evreni onun üzerine kurgulamak ilk başta çok aptalca gelmişti ama sonrasında rengarenk bir evreni oluşturan yine bu renksiz ve basit şey oldu. Gezegenlere can vererek, o alev toplarını üzerinde küçük tanrılar yaşayan cennetlere dönüştürdü. Beni evrende en çok etkileyen şey ne diye sorsanız kesinlikle size onları gösteririm. En büyük mucizeleri hayal etmek ve sonrasında evrenin dinamiklerini bu hayali gerçekleştirmek için kullanmak oldu. Yaptıkları şeyler benim sanatımla karşılaştırılamayacak kadar basit ve kırılgandı ama yine de saygı duyulacak cinstendi.

Yanılgıları ise kendilerini hep bir neden olarak görmüş olmaları oldu, evreni sırf onlar için yarattığımı düşündüler. Bu düşünceye kendilerini öyle kaptırdılar ki, kendileri için var edildiğini düşündükleri bu şeye daha çok sahip olmak için birbirlerini yok etmekten çekinmediler. Evrenden silinip gittikleri o gün, ulaşabilecekleri tüm güneşlerin söndüğü o gün bile hala evrene hükmetmeye ve kaderlerini değiştirmeye çabaladılar bu yüzden. Oysa evrenin bir parçası olduklarını ve bu büyük düzenin küçük bir sonucu olduklarını, onları bu halleriyle değerli bulduğumu bilmelerini çok isterdim.

Sevgili dostlarım, bugün evrenin son günü ve tarih beni kusursuz bir evren yaratmaya çalışan kusurlu bir tanrı olarak hatırlayacak. Evren enerjisini ve üretkenliğini kaybetti. Yarattığım onca şey gibi onunda bir sonu olduğunu hep birlikte öğrendik. Sonsuzluğu keşfetmek için başladığımız bu maceraya, tüm bu mucizevi güzelliğe üzülerek son veriyorum.

Karanlık...

12
Kurgu İskelesi / Ynt: Zaman değişkeni( Bölüm 2 Astro )
« : 11 Ağustos 2015, 08:49:21 »
Astro ve Nova'nın diyaloglarından başlayalım. Bu bir bilim kurgu klasiği ve herkesin de hoşuna giden bir durum, bu konuda ki eleştirim bu klasiği bozmak için bir çaba sarfetmemiş olman. Sanki gişe kaygısı olan bir Holywood filmi gibi bu klişeyi aynen kullanman. Bir diğer eleştirim de kurgusal olarak hikayenin çok düz ilerlemesi, mekik fırlatılır, uzay üssüne kenetlenir şeklinde ilerlemesi. Interstellar'ı düşün direkt olarak mekiğin fırlatılmasıyla başlasaydı aynı derinliği ve etkiyi yapabilirmiydi. Hikayenin bir geçmişi olduğunu bize daha çok yansıtmalı, karakterleri analiz ettirmelisin. Bizi meraklandıracak bir dünya yaratmalısın, bilim kurgu meraklandırmıyorsa çok bir anlamı kalmıyor.

İyi yapmışsın diyeceğim bir kısım şu an için yok, eleştirilerin dışındaki kısımlar dediğim gibi düz bir bilim kurgu ama sonraki bölümlerde bu yazdıklarımı bana yedirmekte senin elinde :) hikayenin devamını bekliyorum.

13
Kurgu İskelesi / Ynt: Karlı Gece
« : 08 Ağustos 2015, 10:20:04 »
Zaman ayırıp okuduğun ve detaylı yorumun için teşekkür ederim. Bu hikayeye kısa bir hikaye yazayım diye başlamadım, aklımda uzun soluklu bir hikaye vardı. Ama sonrasında devamını getirmedim ve kısa bir hikayeye dönüştürdüm.

Diyalog konusunda Dalare ve Ran'ın konuşmaları bana hala normal geliyor. Kai biraz daha rahat ve espirili bir karakter olsun istedim. Son kısımlarda Kai'nin düştüğü duruma karşı alaycı bir tavrı var Dalare'nin.

İki karakterle başlayıp, sonra farklı bir karakterle devam ettiği için bazı kopukluklar olduğu konusunda haklısın.

Bakalım sonraki hikayelerimde daha iyi bir kurgu oluşturabilecekmiyim :)

14
Çizgi Roman & Manga / Ynt: Engelsiz Çizgiler
« : 31 Temmuz 2015, 08:52:19 »
12 mb'ı 1 dakikada indirince aklıma geldi bu konu. Mesela mega.nz güzel bir alternatif olabilir.

Evet başka alternatiflere bakmak mantıklı olabilir, sendspace'in yavaş olduğu bir gerçek ama bizim dosya boyutlarımız hep bu civarlarda olacaktır.

Ben yazıları göremiyorum. Tabii bu muhtemelen benim hala Office 2007 kullanmamdan kaynaklanıyor(yuh)

Bu durum office sürümünden değil, yazıların alt text olarak görsellere gömülmesinden kaynaklı. Görünürde yazı yok ama Voiceover gibi programlar sayesinde bu alt textler seslendirilebiliyor.

15
Çizgi Roman & Manga / Ynt: Engelsiz Çizgiler
« : 30 Temmuz 2015, 00:43:07 »
Güzel bir ekipten güzel bir proje :)

Birbirimize destek olarak kısa sürede ilk çizgiromanımızı betimleyerek görme engellilerin ekran okuyucularla okutabileceği bir hale getirdik. Eksiklerimiz ya da bir takım hatalarımız olabilir ama her defasında daha da geliştirerek yolumuza devam edeceğimize inanıyor ve bu projede yer almaktan dolayı gurur duyuyorum.

Sayfa: [1] 2 3 ... 14