Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Wanderer

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6
46
Düşler Limanı / Batak
« : 02 Haziran 2010, 17:52:12 »
   Karşılıksız aşktan kurtulmaya çalışmak, bir bataklıktan çıkmaya çalışmak gibidir... Çırpındıkça batarsın, battıkça çırpınırsın. Eğer, gerçekten karşılıksız seviyorsan birini, vazgeçmeye çalışmak anlamsızdır çünkü herkes bilir ki bataklıkdan çıkmaya çalışmak insanı sadece daha fazla batırır....

  Çıkmaya çalıştıkça daha fazla batarsın. Fakat çıkmaya çalışmayıp, sakince bekleyenler fark ederler ki içinden çıkmaya çalıştıkları şey aslında sadece bal... Balın içine saplanıp kaldıklarını fark edemeyecek kadar korkarlar karşılıksız aşktan... Fark edenler çırpınmadan yavaşça ölürler. Ölümden kurtuluş yoktur fakat tatlı tatlı, yavaş yavaş ölmek ile, çırpına çırpına genzine çamurlar(!) kaçarken ölmekten daha iyidir ha ?

  Karşılıksız aşkın kıymetini anlayanlar, o kıymetli bal ile tatlı tatlı ölürler. Kıymetini anlamayanlar ise sadece bok çukurunda öldüklerini zanneden ahmaklardır...

   Ölüm kaçınılmazdır, fakat önemli olan ölümün nasıl olduğudur... Hem, kim bilir, belki karşılık veren bir el kurtarır sizi ha..? =) Baldan bala düşersiniz o zaman... Zaten karşılıksız sevmek, hep karşılık beklemek değil midir..?

 
                                                                                 M. A. İMAMOĞULLARI

47
Düşler Limanı / Aşk Uçurumu...
« : 01 Haziran 2010, 18:25:38 »
http://www.youtube.com/watch?v=l9pgwqqBl3c

İsteyenler okumak yerine yukarıdaki bağlantıdan dinleyebilirler. Kendi sesim. :)



  Aşk, bir uçurmun en dik ve en tehlikeli yamacından yukarı tırmanmak gibidir. Dağın tepe noktası sadece bir gizemdir. Kimileri orada sonsuza dek huzurlu yaşanılacağını, kimileri mutluluğun doruğuna ulaşılacağını söyler.

  Tepenin, ulaşılmaya çalışılan zirvesi dışında kademe kademe noktaları vardır. Gerçek aşk, yalan aşk; zev ve gevesler farklı kademelendirilmiştir. Bazıları sadece basit bir heves ile tırmanmaya başlar fakat ya ilk kademeleren birinde durur, ya da geriye döner. Zora dayanamaz, çünkü sahtedir, yalandır ve sadece "basittir".

  Kimi gerçekten sever ve sevdiğiyle birlikte el ele tırmanmaya başlar yamaştan yukarıya. Her durakta beraber dinlenir ve her kademenin zevkini beraber yaşarlar. Çıktıkları yüksek noktalardan aşağıdakilere bakar ve onların da yukarılara ulaşmasını arzu ederler. İşte onlar ; 'gerçekten sevenlerdir'.

  Kimileri sevdiğiyle beraber başlar yola, tepeye birlikte ulaşma arzusuyla adeta kör olmuştur onlar. O şevk ile öyle hızlı öyle güzel tırmanırlar ki... Fakat o körleşen gözleri bir an olsun etrafına bakınca göremez sevdiğini. Fakat görmese bile bakmaz aşağıya, aklına aşağı bakmak gelmemiş gibi davranır, aslında farkındadır. Sadece, fark etmemiş gibi yapmak ister o an için. Sevdiğinin daha yukarılarda olduğunu düşünür, bu yalana sadece kendisi inanır. Daha da hızlı tırmanır bir süreliğine... Sevdiğinin yanında olmadığını fark eder sonra. Bir süre bulunduğu kademede ağlar... Sonra seçme şansı doğar böylelerine ; ya uçurumdan aşağı atlayacaktır "bu hayata onsuz katlanamam" gibi aptalca bir replikle(ki bu noktaya onsuz tırmandığının farkında değildir... ). Ya da bulunduğu yerden yavaşca aşağı inecektir yeni bir aşk bulma ümidiyle veya " ömrümün sonuna kadar yalnız yaşayacağım ! " yalanıyla... İşte bunlar ; sevildiğini veya sevdiğini zannedenlerdir.

  Çok nadir de olsa bazıları beraber çıktığı yoldan beraber ayrılabilirler. Onlar medeni (!) insanlardır...


 Kural budur ; ne kadar yükselirsen o kadar mutlu olursun fakat ne kadar yüksekten düşersen canın o kadar çok acır... Bu acıdan sonra kimisi tövbe eder o dağa tırmanmaya, kimi inadına bir başkasıyla tekrar tırmanır dağa...

 Bu yola çıkmadan önce düşünülmesi gerekilen şeyler vardır. Dikkat edilmesi gereken şeyler. Mesela bazılaları, birilerinin elinden tutar, dudaklarıyla dudaklarını birleştirir ve ikna eder onu sevdiğine...(Oysa gerçek aşk gözlerdedir... Bakışlardadır...) O ahmak yolcu da onunla beraber tırmanır dağa. Çok fazla tırmandığını zanneder , aslında pek az tırmanmıştır yukarı. Ve belli bir noktaya gelince (y)iter yanındaki ahmağı aşağıya... Onlar, aşktan anlamayan, 'saf kalp' avcılarıdır... Tek amaçları, tek nedenleri "kötülüktür".

  Kimileri de, yola henüz çıkmamışken tutulur birine. Bu 'biri' bir başkasıyla yola çıkmış, bir başkasına tutulmuş veya yola çıkma isteği bile duymayan birisi olabilir. Tutulan kişi, tutulduğunu ilanedememiş veya ilan etse bile karşılık bulamamış olabilir. Fakat bu kişiler öylesine kararlı, öylesine aşıktırlar ki asla vazgeçmezler aşklarından. Nasıl ki tepenin gizemi ve ulaşılmazlığı ve tutkusu insanları celbediyorsa, tutunulan kişinin ulaşılmazlığı, gizemi ve gülüşü tutulan kişiyi cezb ve celbeder. O kişiye ulaşma arzusu arttıkça aşk da artar.

  Sevilen, dağa çıkarsa eğer bir başkasıyla. Seven, fark ettirmeden peşinden gider sevilenin. Sevilen fark etmese de takipçisini, yanındakinden bile çok kollayıp gözetler onu takipçisi. Eğer, yamaçtan inerse sevilen, seven de peşinden iner düşünmeden. Tekrar çıkıp tekrar inse sevilen, seven ne yapsın ? Peşinden gider sevdiğinin... Onun peşinden şiirler yazar mektuplar yazar ulaştırmaya çalışır ulaştıramaz, ulaştırsa da beklediği tepkiyi alamayınca vazgeçer ulaştırma çabalarından... Sadece yazar kağıtlara, içini döker adeta...

  Sevilen, fark ederse takip edildiğini, defolup gitmesini söyleyebilir sevene. Seven arkasını dönüp gider ama göstermeliktir sadece. Sevilen ne derse desin sevmiştir ya o bi kere... Sevilen bile engel olamaz sevgisine. Peşinden iner peşinden çıkar peşinden ölür bile sevdiği için. Sevilen, sevene yüz vermez, aşağılar belki kurtulmak için. Ama senaryo önceden yazılıdır... Seven hep sevecektir karşılık bulamasa bile... Onlar, herşeye rağmen sevenlerdir.

 Aşk böyledir işte, tırmanmak da var düşmek de... Hatta sürüklenmek bile var karşılıksız bir aşkın peşinden... Tırmanırsın, tırmanırsın... Yaşanılanlar asla boşa gitmez, dökülen gözyaşları asla sebepsiz veya anlamsız değildir... Unutulmaması gereken şey, hissettiklerimiz,  anlamlandırıklarımz kadardır...


                                                        Arka Merdivene...                              -M.A İMAMOĞULLARI -

48
Kurgu İskelesi / Nokenegre - Ergenekon'dan Çıkamayanlar
« : 30 Mayıs 2010, 16:15:32 »
Herkes bilir Ergenekon destanını. Türkler, etrafı dağlarla çevrili bir yerde mahsur kalır ve uzun bir süre orada çoğalırlar. Bir süre sonra o kadar kalabalıklaşırlar ki bulundukları yere sığmamaya başlarlar... Çıkmak için çareler ararken bir demirci, dağların arasında bol miktarda demir bulunduğunu ve bunları eriterek bir geçit oluşturabileceklerini söyler. Odun ve kömür yığılır, ateş yakılır ve herkes çıkar oradan... Fakat yüzyıllardır herkesin çıktığı(!) dönüp geriye bile bakmadığı o yerde, Ergenekon'da kalanlar vardır... Orayı terk etmeyenler daha doğrusu edemeyenler...


            Yakında... Pek Yakında ---

Not : Tek başıma yazmak çok sıkıcı... Gönüllü kimse var mı beraber yazmak isteyen ? Eğer varsa özel mesaj ile ulaşın bana lütfen...  :)

49
Güncel / EUROVISION 2010...
« : 29 Mayıs 2010, 20:39:25 »
Malumunuz, bu gece eurovision finalleri var... Düşünceleriniz neleridir ? Favoriniz kim ? maNga sizce neler yapabilir veya yapamaz...Bekliyoruz efenim.. =)

50
Şişedeki Mısralar / Söylersem..?
« : 23 Mayıs 2010, 16:34:56 »
Seviyorum derken gerçekten seviyordum seni
Ki gariptir, sevmiyorum derken de sevmişim deliler gibi
Korkuyorum, seviyorum dersem bozulur büyü
Söyleyemem, sesinle yetinir ve istemeden terk ederim gözlerini

Gözlerine bakamam, haram olmuşlar sanki
“Seviyorum” diye haykırtır güzelliğin beni
Söylesem, sen de “seviyorum” dersin belki
Ama korkuyorum, söylersem büyü bozulacak gibi…

                                                             M.A. İMAMOĞULLARI...

51
Oyunlar / En sevdiğiniz Flash Oyunlar
« : 14 Mayıs 2010, 16:10:35 »
Sırf öneri alayım diye açtığım bir konudur... =)

Bubbleman idigaliba balon patlatılan bi oyun vardı çok severdim...

Bir de oyunkuzusu.com var oradaki türkçe oyunlar zevkli oluyor... :)

52
FRP Genel / RPG ile FRP arasındaki fark nedir ?
« : 08 Mayıs 2010, 15:59:00 »
Millet, yine cehaletimi keşfettim... RPG filan böyle çocukların takıldığı basit rol yapma oyunları... Bundan haberim var. Peki ya FRP nedir ? Zarlar filan... Sanki herkes biliyor da bir tek ben bilmiyormuşum gibi hissedip utansam da sormaya karar verdim... Şimdiden teşekkürler... =)

53
Gayet basit... Öykülerini mi, yorumlarını mı, karakterini mi... Üstteki üyenin neyinden hoşlandığınızı yazıyorsunuz ve sıra bir sonraki üyeye geçiyor... =)

54
Düşler Limanı / Gece...
« : 23 Nisan 2010, 20:57:35 »
Öylesine yazdığım bir deneme... Sizlerle paylaşmak istedim...

 

 Yıldızlar, lacivert gökyüzünde yanıp sönüyorlardı. Yerde, uzanmış gökyüzüne bakan bir çocuk
yıldızlardan şekiller yapmaya çalışıyordu ve yaptığı şekilleri de yanında uzanmış bulunan kız
 arkadaşına anlatıyordu. Henüz 8 yaşındaydılar fakat büyük hayalleri vardı. Sonra kız, "Gölge, beni ne kadar seviyorsun ? " dedi. Gölge, bu soruyu hiç beklemediğinden bir an düşündü ve sonra cevap verdi. "Annemi sevdiğim kadar çok!" diye cevap verdi kendinden emin bir edayla. Soru sorma sırası ondaydı. "Gölge ? " dedi. "Peki sen beni ne kadar seviyorsun..?" Gölge cevaba önceden hazırlıklıydı. Ve sanki önemli bir keşif yapmışcasına büyük bir heyecanla cevap verdi. "Ne kadar çok yıldız varsa ben de seni o kadar çok seviyorum Gölge." dedi.


  İkisi de gülümsüyordu ve ikisi de mutluydu. Tek dertleri birlikte bişeyler yapabilecek daha fazla vakit bulma çabalarıydı. En büyük acıları bisikletten düştükleri zaman dizlerinin yaralanmasıydı ve en büyük korkuları ise karanlıkta yalnız başlarına kalmalarıydı. Gölge, Işık'a sordu. "Işık, sen karanlıktan kormaz mısın ? " Işık gülümseyerek cevap verdi... "Evet ama yıldızlar bizi aydınlatıyor öyle değil mi ? " Gölge bir an tereddüt etti... Eve nasıl gideceklerdi? Belli etmek istemiyordu ama karanlıktan çok korkuyordu ve yalnız başlarına iki çocuk olduklarının da farkındaydı. "Eve nasıl gideceğiz şimdi ?" diye sordu fakat Işık hala gülümsüyordu. "Eve gitmeyeceğiz ki, burada uyuruz... Yıldızları seyrede seyrede."

  Gölge, Işık'ın yüzüne baktı. Gayet ciddi duruyordu ve bir o kadar da mutlu... Kendinden emin gülüşü sarışın yüzünü kaplamıştı. Masmavi gözleri gecenin koyu karanlığında daha da güzel görünüyordu. Gece burada yatmak fikri ilk başta çok korkunç gelmişse de, onun yüzüne bakınca tüm korkularını unuttu... "Yıldızların kaynağı nedir Gölge ?  " diye sordu Işık. "Onlar, Meleklerin kanatlarından süzülen parıltılar" dedi Gölge. Ve sanki melekleri görebilecekmiş gibi umutla gökyüzüne bakmaya devam etti.

  Yan yana uzanmışlardı ve aralarında bir metre kadar mesafe vardı. Işık, elini Gölge ile aralarındaki boşluğa doğru avuç içi yukarı bakacak şekilde koydu. Gölge de elini, Işık'ın elleriyle birleştirdi... Bir süre daha öylece uzandılar... Ve sonra hiç konuşmadan ikisi de uykuya daldı...

55
Kurgu İskelesi / Deli Gibi Ölmek...
« : 23 Nisan 2010, 16:13:10 »

 
   Gözlerini açtığında kulağında çocukların sesleri vardı. Kasabadan biraz uzakta, yeşil yaprakları henüz büyümeye başlamış ve çiçek açmış bir nar ağacının altında, sırtını ağaca vermiş uyuyordu. Güneş, ağacın yaprakları arasından süzülerek yerdeki otların üzerinde yemyeşil parlıyordu. Açık yeşil ve sarının tonlarının buluşmasıyla oluşan cümbüşe katılan uğur böcekleri ve arıların yanında kuşların şarkıları da insana huzur veriyordu.

    İnsanın içine işleyen bir gülüşü hatırladı sonra... Sevgilisinin gülüşüyle buluştuğu hayallerden hep nefret ettiğini söylerdi kendi kendine ama bu sefer, kafasındaki gülüşe o da karşılık verdi... Her şey daha farklı olabilirdi, eğer o ölmeseydi. Şimdi bu kırların üzerinde ağacın yanında sırt sırta vermiş konuşuyor olabilirlerdi ve belki papatyalardan yaptığı bir tacı ona hediye ederdi. Konuşurlardı gülüşürlerdi ve el ele tutuşurlardı belki... Ama olmadı, çünkü o öldü...

   Hala aklından çıkaramıyordu, uçurumun kenarında yürürlerken ayağı kaymıştı ve düşmüştü. Düşerken tutunduğu cılız bir ot ise bir saniye bile dayanamadan kopmuştu ve o uçurumdan açağıya düşmüştü. Düşerken son bir çığlık atmıştı ve sonra susmuştu... O, susmuştu artık... Sonsuza dek bir daha sesini duymayacaktı...

  İlk başta hiç ağlamadı. Hiç konuşmadı ve hiç yemek yemedi. Sadece dayanamayacak hale geldikçe su içiyordu. Herkes onun bu haline acıyordu çünkü neşe dolu sürekli gülümseyen bir insan kaybolmuş, aksi, hiç bir şeye cevap vermeyen, hiç konuşmayan hiç yemeyen, hiç gülümsemeyen ve hiç kimseyi sevmeyen birisi gelmişti. İlk başlarda konuşmaya, onu eski günlerine döndürmeye çalıştılar ama olmadı. Sonraları bıraktılar kendi haline. Köyün delisi dediler... Sürekli aşşağıladılar...

  Ağaca sırtını vermiş oturuyordu. Aklındaki binbir türlü düşünce arasında eline bir ot aldı ve ezdi onu. Kendi kendine konuşuyordu... "Neden tutmadın onu? Neden ölmesine izin verdin? Senin yüzünden.. Senin yüzünden..!" Elindeki ota işkence ediyordu adeta. Eziyor büzüyor dişlerinin arasına alıyordu fakat bir türlü tatmin olmuyordu... Yaşamamalıydı... O ölürken kendisinin yaşaması haksızlıktı. Ot da yaşamamalıydı kendisi de. Onu beraber öldürmüşlerdi ve şimdi beraber ölmeliylerdi...

  Yerden avucunun alabildiği kadar ot kopardı ve ayağa kalkıp koşarak köyün içinden geçti. Bir yandan koşarken bir yandan bağırıyordu. "Bizim yüzümüzden öldü o bizim yüzümüzden..! Yaşayamayız biz, bizim yüzümüzden öldü ! "

  Köyün çocukları kendisine yine gülüyorlardı ve kahvedekiler ise umursamıyordu onu. "Yanına geliyoruz." dedi usulca. "Sen öldün, biz de ölmeliyiz... Yanına geliyoruz senin yanına..! " diye bağırırken elindeki otları da, sanki bıraksa kaçacaklarmış gibi sımsıkı tutuyordu iki eliyle birlikte... Sonra uçurumun kenarına geldi. Aşağıya doğru baktı. Sanki hala orada yatıyordu sevgilisi. Gülümsedi. "Çok az kaldı Kardelen... Çok az kaldı... "

  Sonra elindeki otlara baktı ve yüzündeki gülümseme anında kayboldu. Nefretle otlara bakıyordu ve bakışlarıyla eziyordu otları... "Katilsiniz siz katil..! " diye bağırdı. Uçurumun kenarına doğru ufak bir adım daha attı. Tatlı bir meltem yüzünü okşarken, otlar ellerini gıdıkladılar. Gülümsüyordu. Gözlerini kapadı ve boşluğa doğru kendini bıraktı... Düşerken bağırarak son soluğunu verdi. "KARDELEN..!" Aşağıya düşerken sanki sonsuzluğa düşüyordu. Düştü... Düştü ve düştü. Yere çarpmasına ramak kala ruhu bedenini terk etti. Sonra sert bir şekilde kayalara çarptı bedeni ve parçalara ayrıldı.Elindeki otlar rüzgarla beraber uçuşurlarken kemiklerinin kırılma sesini duydu fakat hiç acı hissetmedi. Ruhu, yukarı doğru süzülürken, yerde yatan cansız bedeni de gülümsüyordu, ruhu da. Yükselirken "Affet." dedi sevgilisine. "Geciktiğim için beni affet..."

56
Şişedeki Mısralar / Karşılıksız...
« : 18 Nisan 2010, 16:21:55 »
Karşılıksız...


Sevilmek umrumda mı ? Seviyorum ya yeter bana
Zaten sevsen de sevemezsin benim kadar...
Bir gün gidecek de olsan uzaklara
Peşinden gelirim gelebildiğim kadar

Seni yalnız bırakamam... Güvenemem rüzgarlara
Uçuruverirler seni benden çok ama çok uzaklara
Eğer sürüklenirsen bir gün bir başkasının yanına
İşte o zaman.. İşte o zaman ben de kaybolurum karanlıklarda

Bir gün rüzgarlar uğrarsa karanlıklara
Işığımı söndürdükleri için söverim suratlarına
Yağmurlar dahi uğramasın artık yanıma
Sadece kendim yaşarım artık... Sen olmadıktan sonra kimin olursa olsun Dünya..!
 
                                                                                     M.A İMAMOĞULLARI

57
Yıldız Savaşları / Starkiller İle İlgili..?
« : 18 Mart 2010, 16:56:48 »
Şimdi, bu Starkiller kardeşimiz, imparatorluktan "intikam" alacağına yemin ederek Jedi yoluna giriyor öyle değil mi..? Peki intikam gibi duyguları barındıran kişiler Güç'ün karanlık tarafından sayılmıyor muydu ? :S

58
Genel Kültür / Ömer Hayyam Şiirleri Kulübü (ÖHŞK)
« : 09 Mart 2010, 20:36:54 »
'Irmaklarından şaraplar akacak' diyorsun
Cennet-i alâ meyhane midir ?
'Her mümin'e iki huri' diyorsun
Cennet-i alâ kerhane midir?

Kör cehalet çirkefleştirir insanları.
Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verecek bir cevabım var elbet
Lakin bir lâfa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye

Dünya, üç beş bilgisizin elinde
Sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde
Üzülme, eşek eşeği beğenir
Bir hayır var sana kötü demelerinde

Sen bu dünyanın sırrına eremezsin
Erenlerin dilini de sökemezsin
Öyleyse yaşarken, cennet et dünyayı
Öteki cennetine ya girer, ya giremezsin

Niceleri geldi, neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hic gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler

İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka, tespih, post, seccade güzel
Ama dünya kanar mı bunlara.. ?

Sen sofusun hep dinden dem vurursun
Bana da sapık dinsiz der durursun
Peki, ben ne görünüyorsam O'yum
Ya Sen, ne görünüyorsan O’musun??

Sen içmiyorsan içenleri kınama bari
Bırak aldatmacayı iki yüzlülükleri
Şarap içmem diye övünüyorsun Amma..,
Yediğin Haltların yanında Şarap Nedir ki.. ?

Ey kara cübbeli senin gündüzün gece
Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere
Onlar Sanatı peşindeler,
Senin se Aklın Abdest bozan Şeylerde..!

Seni kuru softaların softası seni
Seni cehenneme kömür olası seni
Sen mi Haktan rahmet dileyeceksin bana ?
Hakka Akıl öğretmek Senin haddine mi..?

Yaşamın sırlarını bileydin
Ölümün de sırlarını çözerdin
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok
Yarın Akılsız Neyi Bileceksin..?

Ey Ruhu kör, Aklı kör, Vicdanı kör..!
Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş !
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş !
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
BİR NEFESTİR ALACAĞIN, O DA BOŞTUR BOŞ !

ÖMER HAYYAM

59
We Could Be The Same

you could be the one in my dreams
you could be much more than you seem
and i can’t hide one in that life
do you understand what i mean
i can see that, this could be faith
i can love you more than they hate
doesn’t matter who they will blame
we can beat them at their own game
i can see it in your eyes
it doesn’t count as a surprise
i see you dancing like a star
no matter how different we are
for all this time i’m in love with you
don’t even know your name
for just one night
we could be the same
no matter what they say
and i feel i’m turning the page
and i feel the world is a stage
i don’t think that drama will stop
i don’t think they’ll give up the rage
but i know the world could be great
i can love you more than they hate
doesn’t matter who they will blame
we can beat them at their own game
i can see it in your eyes
it doesn’t count as a surprise
i see you dancing like a star
no matter how different we are
for all this time i’m in love with you
don’t even know your name
for just one night
we could be the same
no matter what they say


- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -


AYNI OLABİLİRİZ
Rüyalarımda gördüğüm O sen olabilirdin
Göründüğünden çok daha fazlası,
Hayatta istediğim her şey olabilirdin
Ne demek istediğimi anlıyor musun?
Bunun kader olabileceğini görüyorum
Seni onların senden nefret ettiğinden daha fazla sevebilirim

 
Kimi ayıpladıkları önemli değil
Onların kendi oyunlarında yenilebiliriz
Bunu gözlerinde görüyorum
Bu bir sürpriz değil
Seni bir yıldız gibi dans ederken gördüm
Ne kadar faklı olduğumuz önemli değil
Bunca zamandır
Seviyorum seni
İsmini bile bilmiyorum
Sadece bir geceliğine
Aynı olabiliriz
Ne derlerse desinler fark etmez
Yeni bir sayfa açtığımı hissediyorum
Dünyanın bir sahne olduğunu hissediyorum
Dramın sona ereceğini düşünmüyorum
Hiddeti bırakacaklarını düşünmüyorum
Ama dünyanın muhteşem olabileceğini biliyorum
Seni onların senden nefret ettiğinden daha fazla sevebilirim
Kimi ayıpladıkları önemli değil
Onları kendi oyunlarında yenebiliriz

60
Soru basit =) Bence çok okuyan daha iyi bilir. Düz gezen kimse bilemez... =)

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6