Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Wanderer

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6
61
Harry Potter / Ödev İçin Yardım... [HP SERİSİ]
« : 07 Şubat 2010, 17:55:34 »
konu
anafıkır
degerlendırme


Bi ödevim var. Ödevin içinde bunlar da bulunacak arkadaşlar. Konu'yu yazdım da... Anafikir ve değerlendirme... Bulamıyorum :D Muhtemelen sizde vardır. Yardımcı olursanız sevinirim...

62
Not : Manzum konusunda pek başarılı değilim ama... Gelişmeye çalışıyorum yavaş yavaş :)

Sivri, uzun bir kukuletanın altında
Yaşlı bir cadı, Topomeza adında
Bilge olduğu her halinden belli
Su sızmaz kendisiyle kitapları arasında

Yanında esmer, kısa bir genç, iri kemikli
Topomeza’nın çırağı olduğu her halinden belli
Beş yaşından beri Topomeza’nın hizmetçisi
Yoktur bu garibin hiç kimsesi

Topomeza, kazanın yanında belirmiş aniden
Genç de hemen fırlayıvermiş yerinden
Raflar kavanozlarla doluymuş, yeşil, mavi, mor… Her renginden
Kesinlikle bilmek istemezsiniz ne çıkacağını içinden

Topomeza konuşmaya başlamış birden
Mutluluğun reçetesini yazdıracakmış, yeniden
Kâğıt, kalem getirmiş Genç yardımcı
Yüz ifadesini bir görseniz, sanki çekiyor büyük bir sancı

“Mutluluk.”demiş Topomeza
“Zor zamanlarda gerekir insanlara,
Mutluyken kimse anlamaz kıymetini
Fakat kötü zamanlarda anarlar mutluluğun ismini”

“Biraz aşk ve biraz da aile bağı ver bana.”demiş yardımcısına
Genç yardımcı hemen uzanmış oradan kırmızı ve mor kavanozlara
Kavanozların açılmasıyla kapanması bir olmuş
Lila rengi yayılmış tüm odaya

“Biraz da hüzün… “ demiş Topomeza
Şaşırmış genç adam hüznün adını duyunca
“Mutluluğun tarifi sanıyordum Topomeza
Hüzün ne geziyor ki bu kazanda?”

Gülümsemiş Topomeza, çırağının şaşkınlığına
“Hüzün de gereklidir bu kazana
Eksikliğinden etkisi geçici olur mutluluğun
Etkisi geçici olursa eğer, ne anlamı var ki mutluluğun? “


Topomeza uzanmış raflara ürkekçe
Gri bir kavanoz uzatmış Topomeza ya, narince
Topomeza bir tutam eklemiş kazana hüznünden
Ve bir damla yaş süzülmüş yaşlı gözlerinden.

Reçete bitmiş ve uygulanmış ama
Genç çırak merak etmiş “Neden ağlıyorsun Topomeza?”
Gözünden yaşını silmiş ve konuşmuş Topomeza
“Mutlu bir anım geldi aklıma !”



Not 2 : Eğlenelim diye yazılmıştır lütfen cadının ismiyle dalga geçmeyin :D



63
Kurgu İskelesi / Gece Perisi - I -
« : 29 Ocak 2010, 18:34:41 »
Not : Elerki'nin "Bu daha çok manzum bir hikaye olmuş" demesinden sonra aklıma bu fikir geldi. Gece Perisi isimli şiirimi masal olarak yazayım dedim. 3 bölümde toparlamayı düşünüyorum... Saol Elerki, belki farkında değilsin ama güzel bi öneri oldu =)




                                                             Gece Perisi
 
Gecenin en karanlık anında, yıldızların parıldayışlarının dorukta olduğu, ağustos böceklerinin dedikodularının tavanda olduğu bir anda Taş – Baş tepesinde kamp yapan, kıvırcık saçlı bir oğlan varmış. Uykusunun en tatlı anında, gece serinliğiyle birlikte üşüdüğünü fark ederek uyanmış ve bir kitap yığının üzerine koyduğu kare gözlüklerini takmış net görebilmek için.

Çam ağaçlarının arasında bir yürüyüş için montunu üzerine almış, botlarını giymiş ve karanlığa doğru ilerlemiş. Ay, hiç olmadığı kadar parlak gözüküyormuş gökyüzünde.  “Aahh” diye iç geçirerek yürümüş ormanın içinde amaçsızca.

  Ay ışığı sayesinde önünü görebiliyormuş. Yapraklar huzurlu bir şekilde hışırdarken yanlarından geçmiş ve nihayet bir açıklığa gelince sırtını bir ağaca vererek oturmuş. Ay tam karşısındaymış. Hatta ona o kadar yakınmış ki elini uzatsa dokunabileceğini sanmış bir an.

Sonra birden, ne olduğunu anlamadan mavi bir ışık çaktı Ay’ın tam da altında mavi bir sis bulutu yavaşça yukarıya doğru süzüldü. Ay ile aynı hizaya gelince narince durdu. Beyaz, tül gibi kanatlarının altında, Ay’dan daha parlak simasıyla ve birer hilal şeklinde siyah gözlerini süsleyen kaşlarıyla geceyi aydınlatan bir kız belirdi mavi ışığın ortasında.

  Tüm güzelliğiyle gece perisi karşısında belirince, genç adam korkup bağırsın mı, kaçsın mı yoksa kalıp bu güzelliği seyretsin mi bilememiş. Fakat kız, sanki onun seçimini yapmasını bekliyormuş gibi mavi-hatta turkuvaz- ışığın altında tül elbisesiyle beraber rüzgârın eşliğinde süzülüyormuş.

    Genç, gitmemeye ve kalmaya karar vermiş. Kız, öylesine güzelmiş ki ondan ayrılmak istememiş ve kalbini dinleyerek beklemiş ay ışığının karşısında. Kıza sessizce sormuş “Kimsin sen?”diye. Sesi, korkulu değil, âşık birinin aşkına sevgisini haykırdığı gibi çıkmış.

    Kızın sesi de en az gencin sesi kadar romantik çıkmış. “Ben Gece Perisi, geceleri uyumayan, rüyalar yerine yıldızların gizemiyle uğraşan kişilere görünürüm.”

   Genç şaşırmış “Ama, ama ben yıldızların gizemiyle filan uğraşmıyordum ki...” diye hayretini belirtmiş.

   “Biliyorum Özgür, sen farklısın… Doğduğun günden beri, her Dolunay’da gelmeni bekliyorum. İşte buradasın..! Bir gün, bir gün gerçekten geleceğini biliyordum… “ derken gözyaşlarına boğulmuş gece perisi.

  Sonra yaklaşmaya başlamış Özgür’e doğru, Gece Perisi. Yaklaştıkça yaklaşmış, yaklaşmış ve yaklaşmış… Hatta o kadar yaklaşmış ki, bir an Özgür, Gece perisinin saçlarının, yanaklarına değdiğini hissetmiş. Gözlerini kapatmış…

   Gece perisi fısıldarcasına konuşmuş. “Geceleri sever misin? “ Özgür, gözlerini açmadan konuşmuş. “Evet.”demiş. “Evet, içinde sen olduğun sürece severim geceleri. “

  Sonra, birkaç saniye hiç konuşmamışlar. Ardından, Gece Perisi ürkek bir buse kondurmuş Özgür’ün dudaklarına. Sonra tekrar eğilmiş gece perisi, bu sefer ufak bir buseden daha uzun süre birleşmiş dudakları…

   Özgür o kadar mutluymuş ki, henüz 5 dakika önce tanıştıklarının farkında bile değilmiş Gece Perisi ile. Fark ettiği anda, sanki Gece Perisi onun içinden geçenleri duyabiliyormuş gibi ürkmüş… Geriye doğru çekilmiş, mavi toz bulutu yoğunlaşmış ve Gece Perisi görünmeyecek duruma gelene kadar yoğunlaşmaya devam etmiş.

  Şaşkınlıktan ne yapacağını bilememiş, Özgür. Tam, mavi bulut uzaklaşırken bağırmayı akıl edebilmiş… “Dur Gece Perisi, Dur!” diye feryat etmiş. Ağustos Böceklerinden başka kimse karşılık vermemiş ama pes etmeden tekrar seslenmiş Özgür.

   “Gece Perisi, N’olur sadece bir kere daha bak gözlerime… Gitme..!” bu kez feryadına karşılık bulmuş. Biraz öncekinden kat kat daha küçk bir mavi toz bulutu yanına doğru yaklaşmış ve içinden Gece Perisi’nin sesi geliyormuş. “Tekrar görüşeceğiz, Özgür, o zamana kadar beni bekle… Her dolunayda, gecenin en karanlık anında, Yıldızlar ve Ay’dan başka hiçbir ışığın olmadığı bir yerde beni bekle… “ diye fısıldamış küçük mavi bulut ve karanlığın içinde yok olmuş içine doğru küçülerek…

64
Şişedeki Mısralar / Gece Perisi
« : 18 Ocak 2010, 22:42:04 »
Nasıl yazdım, niye yazdım hiç bilmiyorum... Birden esti nereden esti bilmiyorum... Çok güzel olmadığını biliyorum... Ama ne yapayım... Esti mi, yazıyorum ve yayınlıyorum...


Gece Perisi

Titreyerek uyandığım gecelerden biriydi
Zifiri karanlık, göz gözü görmez idi…
Bir ışık süzüldü, inceden, mavi
Aydınlatıverdi birden geceyi…

Meğer ışık bir periden geliyormuş
Peri, geceleri aşk veriyormuş şaşkınlara
Ve sessizce seslendi ardından yataktaki şaşkına
“Aşk, nedir sence uyuyan şaşkın?" diye sorunca bana

Tereddütsüz cevap verdim
“Aşk, bilmeden bilmektir bilinmeyen duyguları.”
Yanıma yaklaştı perinin mavi kanatları
Yüzüme değmek üzereydi elma yanakları

“Geceleri sever misin?” dedi sessizce
“Evet” dedim. “Evet, içinde sen olduğun sürece”
Gülümsedi ve bir buse kondurdu dudaklarıma ürkekçe
Birden fark ettim… Tanışmıştık beş dakika önce

Afalladım ve görüntü bulanıklaştı ardından
Kaybolurken haykırdım gece perisinin ardından
“Yalvarıyorum, bana bir kez daha gülümse.”
Her şey bitmişti, fakat ben lafımı bitirememiştim bile !

Yağmurun şırıltısı gibiydi gözleri
Ve az konuşsa da büyülemişti beni sözleri
Upuzundu geceyi süsleyen kirpikleri
Bembeyazdı teni ve büyülüyordu insanı mavi gözleri…



65
Şişedeki Mısralar / Nasibimi Aldım Hüzünden...
« : 18 Ocak 2010, 17:44:18 »
Gözlerinin gizeminden kaçabilir miyim daha fazla?
Siyah saçların, karanlığın temsili mi yoksa?
Ya da, nefret ettikçe güzelleşiyor mu çehren..?
Lütfen… Lütfen çek gözlerini gözlerimden!

Sayende nasibimi aldım hüzünden
Korkmuyorum artık senin hiçbir sözünden
Yağmur yağıyor ve korkuyorum her zerreden
Bilmiyorum, renkler mi yoksa zevkler mi beni ayıran senden?

66
Şişedeki Mısralar / Sensizken Sen
« : 15 Ocak 2010, 21:25:31 »
Yağmur yağıyor… Sen neredesin?
Seni sensiz yaşıyorum… Sen neredesin?
Ellerim üşüyor… Sen neredesin?
Gözlerim ağırlaşmaya başlıyor. Sen neredesin?

Neredesin, ben deli gibi severken
Deliler bile yanımda akıllı kalırken,
Yokluğunla konuşuyorum sen yanımda yokken
Çıldırıyorum yavaş yavaş… Neredesin sen?


67
Şişedeki Mısralar / Seninle Duygular...
« : 10 Ocak 2010, 22:15:12 »
Seninle Duygular...

Aydınlık, gözlerinle buluştuğum zamanlarda
Karanlık ise senin olmadığın boşluklarda
Sevinç, o, çok tatlı gülüşünde
Üzüntüler, senin gülümsemediğin azınlıkta

Aşk, senin kokunda saklı
Arzu, sarhoş edici bakışlarında
Huzur, saçlarının rüzgârla buluştuğu zamanlarda
Mutluluk ne mi? Baksana az önce saydıklarıma…



68
Düşler Limanı / Korkuyorum...
« : 08 Ocak 2010, 23:40:33 »
Kuruntularım...

En çok neye yandım biliyor musun? Hani seni seviyordu ya güya, hani asla aldatmazdı… Sonra bir gün kulağıma bir haber geldi “ayrılmışlar” diye. Gelmedim yanına… Gelemedim. Korktum, seninle konuşursam bana yüz vereceğinden korktum. Beni sevdiğini söyleyeceğimden korktum ve gelmedim yanına…

  Sonra bir gün yine birileri fısıldadı kulağıma… O “hayırsız” başkasıyla çıkıyormuş ayrıldığınızın hemen ertesi sabahında… Korktum… Senin kimleri sevdiğini görmekten korktum… Kimleri seveceğinden korktum… Ve sevdiklerinden korkmamanın doğuracağı sebeplerden korktum.

   Sonra fısıltılar arttı… Benim gömüldüğüm kederi kimse anlamıyormuş gibi geliyordu… Hatta anlamamaktan da öte, kimse umursamıyordu bile… Fısıltılar öldürdü beni… Yine sana koşmuş o hayırsız., ve sen yine affetmişsin onu…

  
   Fısıltılardan soyutladım kendimi, aşkından olabildiğince uzaklaştım ve sevmediğime dair binlerce kez yemin ettim her gece. Fakat her sabah gözlerini her gördüğümde yeniden âşık oldum sana…

  Sonra bir gün, merdivenden çıkıyordun sen… O kadar güzeldin ki… Senin arkanda yürümek, orada olduğunu sadece bilmek bile insanı mutlu ediyordu. Hatta sanmıştım ki benim için önemli olan tek şey senin mutlu olman… Kiminle olursan ol mutlu ol istiyordum… Oysa ne de çok yanılmıştım. Benden başkasıyla birlikteyken sen mutlu olabiliyor muydun gerçekten?

  Merdivenden birileri telaşla itişti, arkamdan birisi beni sertçe geriye yitti ve kim olduğunu bile bilmeden küfürleri dizmeye başlamıştım ki… O hayırsız olduğunu fark ettim… Önemsiz bir nesneymişim gibi elinin tersiyle itmişti beni. Oysa… Oysa ben sadece senin arkanda yürümekten bile mutluluk duyarken… “O” nasıl olmuştu da seni kıskanmıştı benden? Sana güvenmeyecek kadar az mı seviyordu yoksa..?

  Korktum… Her şeyden korkmaya başladım ve yaşamdan soyutladım kendimi. Yaşamımın anlamı sizin ilişkinizi takip etmek gibi gelmeye başladı bana… Aşk, artık bir saplantı olmuştu. Sevmekten çok daha öte bir şeydi bu… Bu sevilmeden sevmekten de yüce bir duyguydu. Çünkü bu, sevilmeden sevmek, asla sevilmeyeceğini bilerek sevmekti…

   Sonra gözlerinden de korkmaya başladım… Onların bana acı vereceğini hiç tahmin etmemiştim. Gülüşünden kaçacağımı hiç bilemezdim ya gerçekten de kaçmak zorunda kaldım. Ona gülümsemenden kaçtım uzun süre… Sonra, sen, uzaktaki bir arkadaşına gülümserken araya girip de sanki sen bana gülmüşsün gibi  yaparak kendimi tatmin etmeye başladım.

    Karanlıkla dost olmaya, yokluklarla konuşmaya ve dertlerle dertleşmeye başladım… Yalnızlığıma anlattım her şeyi ve aşkımın anlamasını bekledim. Oraya buraya senin ismini çiziktirdim ve bir gün belki okursun diye sana mektuplar yazıp attım kaldırım kenarlarına.

   Seninle konuşmayı özledim ne kadar az konuşmuş olsak da. Ve bana gülümsemeni özledim bana hiç gülümsememiş olsan da… Beni sevmeni de aynı oranda özlüyorum güzelim… İçimde bir yerlerde bir duygu kabarıyor, belki platonik bir aşkın yan etkisi belki sadece kuruntu bunlar. Ama hissediyorum işte, beni seveceksin bir gün belki anlayacaksın ve belki de üzüleceksin…

  Ve yine korkuyorum senin beni sevmenden… Seni üzecekse, benim olmanın ne manası kalır ki? Karanlıkla dost oluyorum yeniden ve kaçıyorum o çok istediğim sevginden.


                                                                                            Sonsuza dek sevecek olanlara…

69
Düşler Limanı / Ölümün "Soğuk" Nefesi...
« : 08 Ocak 2010, 23:06:58 »
Not : Geçen yıl bahar mevsiminde aramızdan ayrılan İlker için yazmıştım... Allah rahmet eylesin...

   
   15 yaşındayım, hayatımda ceset görmüşlüğüm bile yok... Ölüm denilince tırsardım üç hafta öncesine kadar çünkü yenememiştim nefsimi ve namaz kılmıyordum... Sonra annem "Namaz kılmazsan hakkım sana haram olsun" dedi... Bunun üzerine namaza başladım ve artık sektirmeden kılıyorum namazlarımı...

  Derken ben henüz namaza başlayalı bir yahut iki hafta geçmişken Pazartesi günü sabah servisi kaçırdım... Okula geç kalmıştım... Kızdım kendi kendime, hızlıca giyindim dolmuş ile gittim okula...

  Okula vardığımda tahminen ilk dersin ortalarındaydık... Her zamanki gibi girdim okula... Fakat bir gariplik vardı böyle olmamalıydı... Okul hiç olmadığı kadar sessizdi... Herkes yan yana oturmuş birbirine bile bakmıyordu.. Derken bizim arkadaşları gördüm.. Yanlarına gittim "Ders yok muymuş?" dedim... "Ne dersi ya saçmalama." dedi... "Niye ne oldu?" dedim... "Birazdan cenazeye gidiyoruz dedi..."  " Ne cenazesi yahu beni mi yiyosunuz." dedim...

  "İlker" öldü dedi... İnanmadım ilk başta güldüm geçtim sınıfa.. Sınıfta sadece üç kişi vardı... Ortada duran arkadaşıma ya "Duyduklarım şaka mı?" dedim. Oysa o olayın nasıl olduğunu anlatmakla meşguldü ve beni duymamıştı bile... Korktum.. Üzüldüm ağlamak istedim, ağlayamadım... Çünkü inanmak istemiyordu hala bi yanım... Daha geçen gün top oynuyorduk da top önüne kaçıyordu onun... "İlkeeeer..." diye hep bir ağızdan bağırıyorduk da getiriyordu topu...  "Keşke" dedim. "Keşke hep bir ağızdan bağırsak da gelse yine." Bunun olmayacağını bile bile hayal kurdum kafamda.. Gözümden bir damla yaş süzüldü...

   Sonra çıktım dışarı buldum yine bizimkileri.. Hepsinin yüzü asık, hepsi dokunsan ağlayacak gibiydi... Korktum. Ölmekten değil... Ölünce geride kalanların nasıl olacağını düşününce korktum... Kız arkadaşı vardı İlker'in.  Onu aradı gözlerim.. İlerde bi ağacın altında arkadaşları etrafında ağlıyordu... Hüzünlendim onu görünce, uzaklaştım...

   Derken saat 11.00 civarı gittik camiye.. Bizim okuldan çıkınca camiye gitmek için mezarlığın içinden geçmelisiniz.. Etrafa baktım... Sessizdi... Kuşların cıvıltıları vardı sadece... Çam ağaçları ve ölüler... O anda ayaklarımın altında yaşananları düşündüm... Azap çekenleri.. İniltileri düşündüm... Sinirlendim kendi kendime... Tam camiye geliyorduk ki İlker'in cesedini gördüm bir saniye dahi olsa... Yanlız ayağını görebildim... Hayatımda ilk defa gördüğüm bu cansız insan bedeni, üstelik de çok yakınımdan birinin dünyalık kıyafeti idi bu... Korktum... Bedenime baktım... Ölümün soğuk nefesine giderek yaklaştığımı fark ettim...

   Geldik camiye... İlker'in dedesini gördüm bi yandan... Ağlıyordu yaşlı başlı adam... "İlker'im." Diyordu... Yanında da kendisi kadar yaşlı iki adam teselli etmeye çalışıyordu... O yaşlı başlı adamın halini görünce gözlerim doldu... Tam bir damla yaş düşecek gözümden derken Mücahit'i gördüm.. Gözleri kıpkırmızı donuk bi şekilde bakıyordu... Aklıma nasıl da sebepsiz yere darıldık birbirimize dedim... Ya ölen o olsaydı? Vicdan azabı bitirirdi beni... Korktum.. Yanına gittim... "Ağlama." dediğim anda ağlamaya başladı... "Nasıl ağladığını görmedin mi? yaşlı başlı adam nasıl ağlıyor, yazık..!" diyordu.. Kolu kırıktı.. Sarılmak istedim... İtti beni.. dargındı çünkü... Yanına sokuldum yine de ama itti beni "Git." dedi. Gittim ben de

   İlker'in tabutunu getirdiler caminin önüne... Babası tabutun baş ucuna geçti... Üzeri iki kat örtülmüş tabutta İlker'in cansız bedeni önümde duruyordu... Ağlayasım geldi.. Babasına baktım.. Ağlamıyordu. O adamın güçlü iradesini görünce daha kötü oldum... Tabutun örtüsünün üstünden oğlunun başını şefkatle okşuyor, bir yandan da nasihat ediyordu vefat eden oğluna... "Mahşer meydanında bizi bekle oğlum, kalu beladan beri müslümanız unutma!" diyordu... İşte tam da o anda ölümün soğuk nefesini ensemde hissettim.. Korkmadım, sadece üzüldüm... İlker'in cansız bedeni önümde durdukça daha da kötü olacağımı hissettim.. Arkamı döndüm giderken babasının sesini duymaya devam ediyordum... "Nasıldı çocuklar iyi bi arkadaş mıydı?" Diyordu bi yandan da ağlamamak için kendini zor tutuyordu... Kimseden ses çıkmadı...


   Sonra abdesti olmayanlarla birlikte abdest almak için mezarlığın içindeki abdesthaneye doğru ilerledim... Annesi hemen yolumuzun üstünde bi banka oturmuş ağlıyordu... "İlker'ime ne yaptınız, nerede oğlum aranızda değil mi..?" gibisinden bir şeyler söyledi... Gözlerim yine doldu... Hemen abdestimi aldım.. Geri döndüm ağlayanların arasına... Herkes ağlıyordu herkes... Babası hala oğlunun başında nasihatler ediyordu... İçim sızladı... İyi birisiydi ve vefat etmişti.. "Allah rahmet eylesin"  diyebildim sessizce... İmam namazı kıldırdı Mücahit'in hemen yanında safa durdum...

   Kıldık namazı.. Tabut omza alınmış defnetmek için götürülüyordu... Yine elimi Mücahit'in koluna attım... Bişey demedi bu sefer... Beraber gittik defnetmeye... Hanımlar bir tarafa, erkekler ise mezarın başına toplanmıştı... Bir tarafta da hoca kuran okuyordu...  İnnalillahi ve inna ileyhi raciun ayetleri geldi aklıma... Dönüş ancak O'nadır... Fatihalar okundu İlker'in ruhuna... Kalpten okuduk hepimiz... Ailesi bir tarafta arkadaşları bir tarafta gözleri dolu mezara atılan toprakları izlediler bir süre... Sıra sıra toprak attı arkadaşları... Ben elimi sürmedim ki yakın arkadaşları atabilsin... Topraklar tamamen kaplayınca mezarın üstünü... Artık "Ölmedi" diyenler de anladı artık herşeyin bittiğini... Her şey geride kalmıştı artık... Bitmişti hayat... Tırın altında motor ile sürüklenmişlerdi... O anı gözümün önüne getirdim fakat sadece bir saniyelik düşünmem bile acı bir hıçkırık ile bir damla gözyaşı düşmesine neden oldu gözlerimden...

   Ya Hülya binti İlker dedi hoca... Rab'bin bir Kitap'ın bir... Telkin de bittikten sonra son bi kez baktım o kara toprağa... İlerde, bilmediğim bir anda beni de yanına alacak olan o toprağa... Kimine cennet bahçelerinden bahçe kimine ise bir cehennem kuyusu olacak o kara toprağa... "Mezarın cennet bahçelerinden bir bahçe olsun." diyordu babası... Amin dedim sessizce ve herkes susmuştu artık... Biten bir hayat geride tatlı anılar bırakmıştı sadece... Mekanın Cennet olsun İlker... Kalbimizde tatlı anılarda yaşamaya devam edeceksin... Dilerim öbür tarafta da bir Cennet Bahçesinde yeniden karşılaşırız... Allah rahmet eylesin...

70
Şişedeki Mısralar / Aşk...
« : 29 Aralık 2009, 21:27:15 »
Aşk...

Düşünmeyi düşünemiyorsan
Hayran kalıp gülümsüyorsan
Pis pis sırıtıyorsan
Ağğlamak istiyor
Ama ağlayamıyorsan
Mutluluk imkansız gibiyse eğer...

Tebrikler sen de bizdensin....


Aşıklar parkına hoşgeldin =)

71
Eğlence & Mizah / Hayalleriniz?
« : 27 Aralık 2009, 12:51:38 »
Hadi bakalım... Herkes hayallerini yazsın ha ne dersiniz ?

İlk ben başlayayım ;


   Bir gün herkesin yazılarımı okuyup beğenmesini, bir yerde adım geçerken, veya bir arkadaş diğer arkadaşına kitap önerirken, "M.A İMAMOĞULLARI, bu adamı hiç okumadın mı? Bu adamın özelliği okuyucuyu merak ettirerek sonuna kadar sıkılmadan okumasını sağlamaktır... Yazmaya 16 yaşında başlamış ve çok güzel şiirler yazıyor biliyor musun? " Gibi bir şeyler söylemesini isterdim...

  Mutlu bir ailemin, müstakil bir evimin olmasını isterim ilerde... Her tarafını kendi ellerimle süsleyebileceğim... Bir katında sadece evcil hayvanları ağırlayacağım bir ev... Hiç bir hizmetçinin olmadığı her işi kendim zevkle yaptığım bir ev...

  Sonra bir işim olsun isterdim... Tatlı iş arkadaşlıkları, akşam iş yemekleri filan... Tabi çok fazla toz pembe gözükebilir hayallerim sizlere ama... Sonuçta hayal kurmak bedava değil mi :)

Sizin hayallerinizi de merakla bekliyorum arkadaşlar :)



72
Diğer Fantastik Eserler / Sihirli Şehir | Jeanne De Prau
« : 27 Aralık 2009, 12:33:17 »




Hayatımızı özetlememiz gerekse nereden başlamak gerekir hikayeye?

Güneşin doğmadığı, enerji kaynağının devasa bir jeneratörden sağlandığı Amber Şehir’de eskinin iyi ve güzel yaşamı yitip gitmektedir. Şehrin pırıl pırıl ışıkları titreşmeye başlamıştır artık ve Sihirli Şehir karanlığa gömülmenin eşiğindedir.

Doon ve Lina kendi idealleri doğrultusunda bildikleri ve sevdikleri yolda ilerleyen, şehrin geleceğini kurtaracak herhangi bir şey bulma umuduyla bir araya gelen iki eski kafadardır. Bir yerlerde başka ve daha güzel bir dünya olduğuna dair inançlarıyla büyük sırrın peşinde, heyecan dolu soluk soluğa bir maceranın içine dalarlar…

Bu fantastik dünyada siz de şehrin sokaklarında Doon ve Lina kadar koşacak, onlar kadar öğrenecek ve kendi hayal gücünüzün sınırlarında dolaşacaksınız…

Jeanne DuPrau’nun kitabı bugün uzmanlarca okullarda okutulması öngörülen ve her yaştan okuyucuyu kendine bağlayacak hem gizemli hem de hayat dolu bir hikaye.

Sihirli Şehir en karanlık anlarda bile umutlarımızdan ve hayallerimizden vazgeçmeden çabalamak gerektiğini anlatan olağanüstü bir kitap.

Karanlığı ortadan kaldırmak için tek bir ışık bile yeterlidir...
Bir çırpıda okuduğum sürükleyici romanlardan biri fakat romanın sonunda sanki brezilya dizisi gibi "bidahaki bölümde şu olacak mı şunu yapabilecek miyiz" tarzı bi yazı vardı ve roman yarımdı... Onun haricinde çok güzel bir roman ikincisini heyecanla bekliyorum...

73
Mitolojiler / Yeni Romanım İçin Yardım..?
« : 26 Aralık 2009, 21:48:45 »
Millet, arkadaşımla yazdığım diğer roman çok yavaş gidiyor çünkü iki kişi yazıyoruz... Benim aklımda uzun süredir bi roman fikri vardı, hayata geçirmek istiyorum ama yardıma ihtiyacım var...

Ağaçlara bağlı olarak yaşayan veya ağaçların etrafında yaşayan mitolojik yaratıklar hakkında araştırma yapıyorum... Bildiğiniz bu tür yaratıklar varsa lütfen bana biraz bahseder misiniz?

74
Kurgu İskelesi / Gurur Ailesinin Mutluluğu...
« : 23 Aralık 2009, 23:59:36 »
Gurur adında bir ailenin küçük tatlı bir çocuğu olmuş.
Çocuğun adı ise Mutluluk olmuş
Mutluluk, mutlu mutlu büyümüş kendi dar penceresinde
Bilmezmiş ne var o pencereden ötede…

Gurur baba, ekmek almaya yollamış mutluluğu
Mutluluk ilk defa çıkmış o dar pencereden dışarı
İlk defa tanışmış, kıskançlık ailesinin, kötülük adındaki oğlunu
Ve denemek istemiş empati denen duyguyu

“Kötülük” demiş “Her zaman özgür…”
“Ben ise kendi odamda  sadece mağdur”
Değişmeye karar vermiş mutluluk o günden sonra
Kötülüğün daha mutlu olduğuna karar vermiş, daha evden ilk çıkışında…

Adı “mutlu kötülük “ olmuş
Gurur ailesinin ismini yerden yere vurmuş
Kötülük, kendisiyle pek bi gurur duymuş
Mutluluğu, kötülük yapması için kışkırtır dururmuş…

Penceresine sıkışıp kalan her mutluluk gibi
Bu mutluluk da gerçeklerle birden yok olmuş
Gerçeklerden saklanarak mutlu olmaktansa
Gerçekleri de katarak mutlu olanlar, her zaman mutlu olmuş…

Kabul ediyorum biraz rütuşlanmaya ihtiyacı var... (Birazdan biraz daha fazla rüturş...)

 

75


Bi yorumu esirgemeyin... Biraz önce yazdım, karmaşık ruh hali  :blink

O masum çam ağacının yanında
Rüzgârın hışırtısı eşlik etti yalan aşkımıza
Gözlerini sevdiğimi sanmıştım…
Yanılmıştım, ardından bakan kişiyi sevdim ben aslında….

Şimdi boş bakınca o gözler
İstediği kadar anlamlı olsun söylenen sözler
Güzel gözlerin ardından bakan güzel
Nereye gittin? Çabuk! Geri gel…

Seni sevmemişim diyorum kendime
Şimdi gözlerinin ardındaki peri nerede?
Rüyalar, yıldızlar kadar uzak gözlerime
Gözlerim, artık değer vermiyor senin gözlerine…




Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6