Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Laughing Madcap

Sayfa: 1 ... 50 51 [52]
766
Sorulması gereken soru şu bence, kime göre/neye göre?

Aslan, Cadı ve Dolap 3. sırada iken Hayvan Çiftliği 7, Sineklerin Tanrısı ise 10. sırada.

Satış ya da popülerlik ise kıstas, tamamdır bir lafım yok. Ama "tüm zamanların en iyi 50 kitabı" adı altında böyle bir sıralama biraz içi boş geldi bana. Kaldı ki herkes Yüzüklerin Efendisi ya da Aslan,Cadı ve Dolap'ın güzel bir eser olduğunu kabul eder ancak birisi için Aslan,Cadı ve Dolap gelmiş geçmiş en iyi eserken diğeri için Yüzüklerin Efendisi -Fırat'ın deyimiyle- en birincidir.

Sonuç olarak sıralama, ı-ıh.

767
Fantastik Diller Okulu / Ynt: Dil Çevirileri Hakkında
« : 02 Ocak 2010, 15:14:52 »
Fikir güzel. Biliyorsun, gayet yardım da ederim, yapmadığım şey değil.

Bence çok büyük bir eksikti bu. Bu dilleri bilmeden olmaz. Çok büyük bir hata bunları bilmemek. Ama bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. O yüzden çabanı takdir ediyorum. Öğret bize Baal Adramelech, sabahlara kadar öğret.

Şaka bir yana, git dersini çalış. Sınavdan sonra sabaha kadar çeviririz, söz yardım edeceğim.

768
Kurgu İskelesi / Ynt: Gölge (2)
« : 02 Ocak 2010, 15:03:36 »
Stephen* halt etmiş. Kısa yazılarda, bölümlü yazılarda ve vampirler konusunda iyi olduğun biliniyordu zaten, uygulamaya geçirmen güzel olmuş. Açıkcası devamının gelmesi iyi olmuş, diğer bölümleri heyecanla bekliyorum.

__________________________
*Meyer olan.

769
Dipsiz Konak / Ynt: Harita kapmaca
« : 02 Ocak 2010, 14:54:51 »
Baal, zamanında bu "haritalı strateji" olayına ilgin vardı, bir türlü yapılamamış olsa da. Aslında senin yapmaya çalıştığını biraz sadeleştirip - ya da sadeleştirmeyip - buraya açabilirsin.

Ya da açmazsın. "Açabilirsin" diyince pek bir resmi, pek bir emir tadında oldu. Yok öyle birşey.

770
Kurgu İskelesi / Ynt: Gece
« : 01 Ocak 2010, 23:15:09 »
Sanılanın aksine, uzun cümleler yazıyı daha akıcı yapıyor, bence.

Her bir noktanın bir sonlandırma, bir ara olduğu düşünülürse, kısa cümleli yazıların benim gözümde dur kalk yapan otobüsten farkı yok ve bu, yine bence, pek hoş olmuyor.

Uzun cümleli yazıların riski, fazla ya da gereksiz uzun olup okuyucunun kaybolması. Ama kaliteli yazarlarda bu olmuyor, bir şekilde, ne kadar uzun olursa olsun yazılanlar, okuyucu okumaya devam ediyor.

(bkz: İhsan Oktay Anar)

Elerki'nin yazıları da gayet güzel. İtiraf etmek gerekirse bütün yazılarını okumadım ama okuduğum kadarıyla, baştan aşağı uzun cümleli bir yazısı olsa bile okuyucuyu sıkmıyor. Çok ilginç bir pırıltı var yazılarında, bir şekilde okumaya devam ettiren.

Bu büyünün hiç bozulmaması dileğiyle, yazmaya devam! =)

771
Ejderha Mızrağı / Ynt: Favori Karakteriniz?
« : 31 Aralık 2009, 12:30:45 »
Caramon-Raistlin ve Tas-Fizban ikilisi olabilir. Dördü de tek başına muhteşem, evet , ancak maksimum zevki bu ikili şekilde veriyorlar.

Tek başına bir favori ise kesinlikle Dalamar.

Tanis değil, o kesin. Pff Tanis.

772
Oyunlar / Fallout
« : 31 Aralık 2009, 12:05:02 »


Savaş... Savaş asla değişmez.
Romalılar köle ve zenginlik için savaştı. İspanya toprak ve altın açlığıyla bir imparatorluk kurdu. Hitler Almanya'yı ekonomik bir süper güç haline getirdi. Ama savaş asla değişmedi.
21. yüzyılda, savaş yine birşeyler elde etmek adına çıkmıştı. Ancak bu sefer, elde edilmeye çalışılanlar aynı zamanda birer silahtılar. Petrol ve uranyum. Bu kaynaklar için; Çin Alaska'yı işgal edecek, ABD Kanada'yı ilhak edecek ve Avrupa Birliği ekonomik sıkıntılar içinde dağılacak ve dünya üzerinde az kalan bu kaynakları elde etmek için birbirleriyle yarışan küçük eyalet-ülkelere dönüşecekti.
2077'de, dünya savaşı fırtınası bir kere daha dünyayı vurdu. 2 saat içinde, gezegenin hemen hemen heryeri küller içindeydi. Ve bu nükleer yıkımın küllerinden, yeni bir uygarlık yükselmeye çalışıyordu. Pek azı yeraltındaki güvenilir kasalara ulaşabildiler. Senin ailen de 13. Kasa'ya giden bir grubun içindeydi.Böylece Kasa'nın büyük kapısının ardında güvende ve hapis bir şekilde, bir dağın altında, koca bir nesil yaşadı.
Kasa'daki yaşam, değişmek üzereydi.


Black Isle tarafından yapılan, Interplay tarafından yayımlanan bu efsanenin çıkış tarihi 1997. Öylesine eski bir oyunun halen verdiği zevk ise, paha biçilmez. Oyunun türü tam olarak şudur; Kıyamet sonrası ( Post Apocalyptic) Dünya RPG'si.

Girişte de anlatıldığı gibi, dünya müthiş bir savaştan sonra karanlık bir çağa girmiştir. Ancak dünya bu savaşa tamamen hazırlıksız değildir. ABD, savaşın yaklaştığını anlayınca Vault-Tec isimli firmayla anlaşıp Vault(Kasa) isimli büyük sığınaklar yaptırır. Ancak savaşın başında beklenmedik birşey olur ve bu Kasa'lar arası bağlantı kopar.Buna karşın bazı sığınaklar planları doğrultusunda yıllar sonra açılır. Bir taneside deneyin bir parçası olarak asla kapanmaz.

Fallout Bible'ları (Fallout İncilleri) sayesinde Amerika'da toplam 122 Vault olduğu bilinmekte. Buna rağmen 2077'de 400 milyon insanı bulunan Amerika'daki 122 Vault toplamda sadece 400.000 insan kapasitelidir. Vault'ların hepsi kendine özel bir kod numarasına sahip olup hepsinin kendi üniforması ve farklı ekipmanları vardır. Vault Experiment (Vault Deneyleri) planına göre Vault 0 diğer tüm Vault'ların kontrolünü elinde tutar, ama en önemlisi Vault'ların kontrolünün kısmen Amerika'nın gölge hükümeti olan Enclave'in elinde olmasıdır.

Oyun Güney Kaliforniya bölgesindeki yeraltı sığınaklarından biri olan Vault 13'te başlamaktadır. Vault 13'de Water Chip adı (Su Çipi) verilen ve Vault'un su ihtiyacını gidermesini sağlayan parça bozulunca, yer yüzüne yedek parça bulmak için seçilen kişi(siz) gönderilir.

Karakter Yaratımı



İsim, Yaş ve Cinsiyet oyunun gidişatını etkilemeyen şeylerden. ( Yaşınızı çok küçük ya da çok büyük yaptığınızda ya da farklı bir cinsiyette küçük değişiklikler olabiliyor ama asıl gidişatı değiştirmiyor. )

Gelelim S.P.E.C.I.A.L 'a. Yani Strenght, Perception, Endurance, Charisma, Intelligence, Agilty ve Luck.
Strenght(Güç); Ne kadar güçlü olduğunuzu belirler. Yakın dövüşü ve taşıma kapasitenizi etkiler.
Perception(Algı); Etrafınıza ne kadar hakim olduğunuzu belirler. Bir nevi hislerinizdir.
Endurance(Dayanıklılık); Canınızı belirlemekle kalmaz, zehirlere ve radyasyona karşı dayanıklılığınızı da gösterir.
Charisma(Karizma); Sosyal özellikleri etkiler.
Intelligence(Zeka); Yetenekleri öğrenmenizi ve öğrenme hızınızı etkiler.
Agilty(Çeviklik); Bir turda ne kadar hareket edebileceğinizi ve defansınızı belirler.
Luck(Şans); Genel olarak, herşeyi etkiler diyebiliriz.

Yeteneklerimizi ve özelliklerimizi oynayacağımız karaktere göre belirliyoruz. Oynayacağımız karakter derken şunu hatırlatmak isterim ki, oyunda binlerce karakterden birisi olabiliyoruz. Porno yıldızından bir sniper'a, Azılı bir hırsız'dan dövüş sanatları uzmanına kadar istediğiniz role bürünebilir ve buna göre özelliklerinizi ayarlayabilirsiniz.

Oynanış



Turn-based bir oyun olduğu için oyunculara yabancı gelmeyen bir havası var. Düşmanlarımız radyasyondan etkilenmiş büyük akrep ya da karıncalar, mutantlar, yağmacılar vb. gibi o dönemin yaratıkları. Ejderha falan beklemeyin yani.Oyunun başka bir ilginç yanı da şu, 150 günlük bir süremiz var. Süre kısıtlaması ilk başta can sıkıcı gibi görünebilir ama düşünün bir kere, su sıkıntısı çeken bir Kasa'dan bahsediyoruz. Yıllarca dayanabilecek olsalar, bizi niye göndersinler?

Oyunun eğlenceli olan başka bir kısmı ise göndermeleri. Oyunda ilerlerken çeşitli düşmanlarla-kişilerle karşılaşabiliyoruz ki bunlar arasında neler neler yok ki? Siz ortama gelince ortadan kaybolan TARDIS (Dr. Who) , yere çakılmış bir UFO'nun içinden çıkan Elvis fotoğrafı, Star Wars göndermeleri, Star Trek göndermeleri vb. bir sürü eğlenceli şey var.

Sonuç olarak yazıyı bir alıntıyla bitiriyorum;
"a classic rpg*
*minus the faeries, spells, and other crap."

773
Hayal ürünü kişileri kullanarak gerçek duygu ve düşünceleri dile getirmek... Gerçekten çok güzel olmuş. Özellikle Haplo, Lancelot ve Nils Holgersson'lu kısımlar çok hoşuma gitti.

Ama hepsinden öte; başlık. Pastanın üstündeki vişne olmuş "İçten Yansıyan Tanıdık Yabancılar" .

774
Düşler Limanı / Son
« : 31 Aralık 2009, 01:17:06 »
Saat gecenin 3'üydü. Hastanede nöbet tutan hemşireler ve doktorlar dışında bir hareket yoktu. Odalara ise uyku egemendi; hastalar ve refakatçileri mışıl mışıl uyuyor, bir odadan gelen horlama sesi ve onun iki yan odasındaki trafik kazası geçirmiş gencin acıyla hafif hafif inlemeleri dışında hastane tamamen sessizdi. Uyku hemen hemen bütün odalara sahipti. Biri hariç.

Adam bir sıkıntıyla uyanmış, elini refleks olarak göğsüne atmıştı. Eski bir araba gibi, şu son 5 senede bir sürü arızası çıkmıştı ve bu 5 sene içinde hastaneye gelmek onun için normal birşey olmuştu. En son arızası kalbinde çıkmıştı ve bu , dile getirmeye korksa da, hurdalığa kaldırılma vaktinin yakın olduğunun göstergesiydi. Adam eliyle göğsünün ortasından geçen ameliyat yarasını hafifçe kaşıdı ve yatağında doğruldu. Yatağın tam karşısında bulunan televizyonun ışığı - ekranda bir adam yeni doğmuş bebeğini seviyor, çocuğu annesine gösteriyordu - ve hayati göstergelerin bulunduğu aygıtın ekranının mavi ışığı dışında, oda karanlıktı. Miyop gözler, karanlıkla beraber artık hiç bir işe yaramaz hale gelmişlerdi. Adam refakatçi koltuğuna kıvrılmış mışıl mışıl uyuyan oğlunu zor seçiyordu.

Elini yavaşça göğsünden çeken hasta, onu uyandıranın ne bir ağrı ne de bir kaşıntı olduğunu farketti. Adam üşüyerek uyanmıştı. Bu pek şaşılacak birşey değildi, yaşadığı şehrin hastanelerinin kalitesi ortadaydı. Muhtemelen kaloriferler arızalanmıştı, yine.

Yeniden uykuya dalamayacağını anlayan adam gözlüğünü taktı ve televizyonu izlemeye başladı. Ekranda babasıyla top oynayan bir çocuk vardı, muhtemelen az önce doğumu gözüken çocuktu bu. Çocuk topu babasına doğru beceriksizce fırlatıyor, babası da topu bilerek tutamıyordu. Film fazlasıyla tanıdık gelmişti. Günlerdir hastanede kaldığından zamanının çoğunu televizyon olarak geçiriyordu, filmin tanıdık gelmesi normaldi.

Sağ tarafından duyduğu bir tıkırtı adamı düşüncelerinden sıyırdı ve irkilmesine sebep oldu.

"Sizi korkutmadım umarım, uyumadığınızı görünce düşündüm ki..."

Gelen genç bir doktordu.Muhtemelen yeniydi, adam bu genç doktoru ilk defa görüyordu.

"Buyrun Doktor Bey, uyku tutmadı evet." dedi adam keyifsizce. Muhtemelen geveze bir doktora çatmıştı, tüm nöbeti boyunca muhabbet edecek ve adamı uyutmayacaktı.

"Televizyonda güzel bişey var mı bari?"

Adam kafasını tekrar televizyona çevirdi. Bu sefer ekranda bir genç adam vardı, kız arkadaşıyla lüks bir lokantadaydı. Gencin elindeki hediye kutusu ve gözlerindeki heyecana bakılırsa birazdan evlenme teklifi edecekti ki öyle de oldu. Tanıdık bir sahne daha.

"Bu filmi daha önce izlemiştim." dedi adam. Bu kendi kendine bir soru gibi çıkmıştı ağzından.

"Ağrınız var mı?" diye konuyu değiştirdi genç doktor, bir yandan da adamın dosyasını inceliyordu.

Adam elini tekrar göğsüne götürdü. "Hayır." dedi kısaca ve ekledi "Çok garip."

Genç doktor başını dosyadan kaldırdı ve adama sorarcasına baktı. Dile gelmemiş soruya cevap gecikmedi.

"Çok garip, hiçbirşey hissetmiyorum. Geçen sefer haftalarca göğsüm ağrımıştı ve kaşıntı... geçmek bilmemişti."

Genç doktor gülümsedi, "Doktorunuza boşuna ülkenin en iyi kardiyovasküler cerrahı demiyorlar. İyi bir iş çıkartmış olmalı."

Adam pek ikna olmamıştı ama başını sallamakla yetindi. Bu arada ekranda az önce evlenme teklifi eden adam bebeğinin karşısında şebeklik yapıyor, eşi de çocuğa mama yedirmeye çalışıyordu.

"Pişman mısınız?"

Geveze genç doktordan beklenmeyen ciddiyette bir soruydu bu. Adam da şaşırmış olacaktı ki, bir kaşı havaya kalkmıştı.

"Yani genelde hastalar böyle büyük ameliyatlardan önce ölümü ve yaşadıkları hayatı düşünürler. Siz, ameliyata girmeden önce bunu düşündünüz mü? Geçmişinizde bir pişmanlığınız var mı?"

Adam suratını buruşturdu, birşeyi hatırlamaya çalışıyor gibiydi.

"Evet...Evet düşündüm sanırım. Ve hayır, hiç bir pişmanlığım yok. İyi bir çocukluk geçirdim, başarılı bir öğrenciydim. Hayatımın aşkını buldum ve o ölene dek onunla yaşadım. Oğlum, başarılı ve mutlu. Hayır, bir pişmanlığım yok."

Genç doktor gülümsedi. "Böylesi daha iyi, pek zor olmayacak." diye mırıldanmıştı ve adama anlamsız gelen bu cümle, adamın ekranda gördüğü bir sahneyle unutuldu. Bebeğinin karşısında şebeklik yapan adam, elinde diploma tutan bir gence - ki bu oğluydu sanırım - gururla sarılıyor, bir taraftan da usul usul ağlıyordu. Adamın karısı ise oğlunun koluna girmişti ve sevinci yüzünden okunuyordu. İşte bu sahne fazlasıyla tanıdıktı, filmi kesinlikle bir yerden hatırlıyordu. Adam filmin sonunu düşünmeye çalıştı, bu film nasıl bitiyordu?

"Oğlunuzla aranız nasıl?" diye sordu genç doktor ve böylece adam düşüncelerinden sıyrıldı. Gözlerini ekrandan, solundaki koltuğa çevirdi, kanepede mışıl mışıl uyuyan oğluna.

"Son zamanlarda çok iyi. Sanırım ikimiz de birbirimizi doya doya sevmek için yeterli zamanımızın kalmadığını anladık." Adamın sesi pek acıklı çıkmıştı. Genç doktor farketmemişti ama adamın gözleri dolmuştu. Ekranda bir düğün sahnesi vardı, mezun olan genç evleniyordu ve babası yine gururla yanı başındaydı. Ve yine, usul usul ağlıyordu. Ekranın karşısında usul usul ağlamakta olan adam gözünü silmekle meşguldü, bu yüzden bu sahneyi kaçırdı.

Genç doktor adamın kendisini toparlanmasına izin verdi, bu sırada adamın dosyasını yatağın başucundaki dosyalığa bırakmış ve adamın yanına gelmişti.

"Biraz dinlenin şimdi. Uyandığınızda herşey daha güzel olacak."

Adam buna inanmıyordu ama yine de genç doktorun sözleri birden uykusunu getirdi. Soğuk şiddetini arttırmıştı, göğsünde de bir ağırlık vardı. Buna rağmen göz kapakları kapanmakta ısrar ediyordu ve adam kendisini uykuya teslim etti. Tam bu sırada ekranda filmin son sahnesi gözüktü; yaşlı bir adam, bir hastane odasında uyuyordu ve önceki sahnede evlenen adam, oğlu, yanıbaşındaki koltuğa kıvrılmıştı.

Ekranda "Son" yazısı gözükürken genç doktor elini adamın alnına koydu ve gözlerini kapattı.Sonra... Sonra herşey çok hızlı gelişti. Bir saniyeden daha kısa bir süre içinde genç doktor ortadan kaybolmuştu, hayati göstergeleri gösteren aygıt alarm veriyordu. Bu alarmla beraber gergin bir yaydan fırlayan ok gibi, adamın oğlu ayağa kalktı ve yardım çağırdı. Çok geçmeden alarm veren aygıt sustu. Bir iki saat içinde hastane o eski sessizliğine kavuşmuştu. Trafik kazası geçiren gencin iniltileri ve horlayan adama artık bir ağlama sesi eşlik ediyordu.

L.M.
_______________________________________________________________________________________________

"Biraz" uzun olmuş olabilir, sonuna kadar sabredip okuyanlara şimdiden teşekkürler.

775
Oyunlar / Baldur's Gate
« : 31 Aralık 2009, 00:02:56 »
Crpg severlerin en sevdiği oyunlardan biri olan Baldur's Gate; hikayesi, oynanışı, görüntüleri, diyalogları, npc'leri ve onlarla etkileşimleri bakımından çığır aşmış, kalbimizden - ve bilgisayarlardan - asla silinmemiştir, muazzamdır.

Fallout 3'ü serinin ilk oyunlarından daha çok seven, serinin ilk oyunlarını sıkıcı bulanlar bu konuyu okumayabilirler, oyunu oynamalarına gerek yok. Çünkü günümüz oyunseverlerine göre eksileri; grafiklerin basitliği, aksiyon eksikliği ve eski kuralları (2nd Edition) olabilir. Ancak yazının girişinde de bahsettiğim gibi, hikayesi, diyalogları ve karakterleriyle verdiği tadı başka hiç bir oyunda alamadım diyebilirim.

Bioware tarafından yapılan oyun, 1998 yılında Interplay tarafından yayınlandı. Hikayesi Times of Troubles'dan sonra geçiyor ve oyunun ilerleyişi karakterimizin seçimleri doğrultusunda değişebiliyor.

Canavarlar ile savaşanlar, kendilerinin canavara dönüşmemesi konusunda dikkat etmelidir... cehennem'e uzun bir süre bakarsanız cehennem size geri bakar... ~Friedrich Nietzsche

Gerçek ve sıra tabanlı oynanabilen Baldur's Gate 2nd Edition ve Forgotten Realms kurallarına göre yapılmış, bu günümüz oyuncuları için bir dezavantaj gibi gözükebilir. Çünkü bildiğimiz kurallarla gerçekten çok fazla farkları var. Deri zırhı çıkartıp zincir zırh giydiğimde defansımın 6'dan 4'e düştüğünü görünce fazlasıyla şaşırmıştım, sınıfların çeşitliliğini ve bildiğimiz özelliklerinden farklılığını görünce korkmadım değil. Ama zamanla alışılıyor.

Npc'ler... Oyunda karşılaşıp grubumuza dahil edebildiğimiz birsürü karakter var. Psikopat bir büyücüden, paragöz bir cüceye kadar, hepsi ayrı bir karakter. Hepsinin asıl karakterle ve kendi aralarında yaptığı konuşmalar ise oynayana fantastik kurgu okuyormuş gibi bir his veriyor. (Bu arada bu oyunun kitabı da varmış ama pek güzel değil deniyor. Eh, oyunun kendisi bir kitap tadında, gerek yok yani.) Oyunda karşılaştığımız bu karakterler arasında tanıdık isimler de görmek mevcut; Cadderly, Elminster ve...



Ve evet, oyunda Drizzt var. Kendisiyle iyi geçinip yardımını alabilir ya da saldırıp birer birer ölebiliyoruz. Drizzt'i öldürmek zor, evet, ama imkansız değil.

Oyun Abeir-Toril'in Faerun kıtasının batısında, Sword Coast da geçiyor. En basit bir şekilde açıklamak gerekirsek, oyunun genel olarak iki amacı var; mevcut komployu ortaya çıkartmak ve karakterin geçmişini aydınlatmak.

Sonuç olarak; oynamayan/bilmeyen kalmasın. Oynayan/bilen ya da bir sorusu olan; buyrun klavye sizde.

776
Televizyon / Ynt: BattleStar Galactica Nedir?
« : 30 Aralık 2009, 23:23:13 »
Çok ciddiyim, dizi ders olarak okutulabilecek derinlikte. Genelde insanlar "pff uzay gemisi mi, bilimkurgu mu, geç abi yea!?" diyorlar da çok şey kaçırıyorlar.

İzleyin ve izletin derim ben. Basit bir bilimkurgudan fazlası var. Karakterleri, diyalogları ve hikayesiyle; muhteşem.

Hele müzikleri? Pehey.

Bugün bulduğum bir video. Galactica'nın tüm haşmeti ve zerafeti ile son görevini gerçekleştirmesini kısaca gösteriyor.

http://www.youtube.com/watch?v=FnCbxYFCcns&NR=1

Duygulanmamak elde değil. William Adama kızı olarak gördüğü savaş gemisiyle son görevi.

Spoiler: Göster
Aslında o gemi dizinin kilit "karakterlerinden" . Ki zaten bence "dünyayı bulacak olan ölen lider" roslin değil, Old lady'nin kendisi.

777
Ütopya/Distopya / Ynt: 1984 - George Orwell
« : 30 Aralık 2009, 23:21:13 »
Aslında tam olarak bir "distopya".

Kalitesi ve sürükleyiciliği tartışılmaz, o ayrı. "Hayvan Çiftliği" ne göre daha ciddi ve karanlık. Ayrıca günümüzde duyduğumuz/izlediğimiz haberler, kitapta bahsedilen durumun pek de uzak olmadığını gösteriyor (dinlenme/izlenme/polis devleti konuları) ki bu da kitabın merak edilip okunması için başka bir neden.

Ha unutmadan, bunu seven bunu da sevdi: V for Vendetta.

778
Diğer Fantastik Eserler / Ynt: Ölüm Kapısı Serisi
« : 30 Aralık 2009, 22:56:26 »
Diziler içinde Battlestar Galactica neyse, fantastik kurgu serileri arasında Ölüm Kapısı da odur benim için. Öyle diyeyim.

Not: Yazar burda Ölüm Kapısı serisini çok sevdiğini; ömründe ilk defa, okuduğu bir seride tüm karakterleri beğendiğini; her karakterin - Haplo'dan Bane'e kadar- bir derinliği ve karizması olduğunu; kurgusunda birden fazla dünya olmasının sebebi, labirent mevzusu ve iki ırkın düşmanlığı, karakterlerin kendi amaçları doğrultusundaki hareketleri vb. konulara bakılarak insanlık hakkında esaslı çıkarımlar yapılabilineceğinden bahsediyor. Evet.

779
Unutulmuş Diyarlar / Ynt: Favori Karakteriniz?
« : 30 Aralık 2009, 22:50:29 »
Aslında en sevmediğiniz karakter başlığı olsaydı, oraya döktürseydim. Çünkü ilginçtir Forgotten Realms kurgu bakımından Dragonlance ya da Lotr'a göre daha hafif kalmasına rağmen karakterler genelde iyidir. Belki fazla derin değiller, fazla karizmatik değiller ama genelde sevilen karakterlerle dolu FR. Sevilmeyen bir kaç karakter var elbette, Regis ya da asıl eleman olmasına rağmen Drizzt gibi.

Ha illahi bir favori olacaksa, Bruenor Battlehammer - Zaknafein Do'urden- Gromph Baenre - Jarlaxle - Artemis Entreri den birisi olur herhalde.

Büdüt: FR hafif diyerek Salvatore dışındaki yazarları zan altında bırakmayayım. Salvatore'un savaş betimlemeleri çok güzel evet ama kurgusu biraz hafif kaçıyor. Salvatore dışında bir yazarın kitabını okumadığım için, onun kitaplarını baz alarak yazıyorum. Biline.

Sayfa: 1 ... 50 51 [52]