Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Lordmuti

Sayfa: 1 [2]
16
NES 7.0 - Yeni Dünya / NES 7.0 - Yeni Dünya / Alımlar Kapalı
« : 24 Haziran 2015, 21:29:49 »

Daha önceden de burada bir örneğini açtığım NES serisinde yeni bir heyecan, yeni bir devrim, yeni bir umut var! Bu sene de boş durmadım, sizler için yeni bir oyun hazırladım. Bu seferki eskisinden farklı olarak bir ülkeyi değil bir kişiyi yöneteceğiniz bir oyun olacak; ancak emin olun bu ortalığın daha az karışacağı anlamına gelmiyor. Önden gazı verdikten sonra tanıtımın asıl anlatım kısmına başlıyorum.

Oyun Amerika'nın keşfi ve kolonileşme teması üstüne olacak. Gerçek dünyada değil, benim oyun için kurguladığım hayali bir dünyada, 1500lü dönemin teknolojisine benzer bir seviyede başlayacaksınız. Büyü, fantastik yaratıklar vs. nedir bilmiyorsunuz; ancak yeni dünyada nelerle karşılaşırsınız orası meçhul. Denize açılıp yeni dünyayı ve zenginliklerini bulmak üzere bağlı bulunduğunuz ülke tarafından görevlendirilmiş bir kaptan olacaksınız; emrinizde geminiz, tayfanız ve subaylarınız olacak.

Oyun süresince aklınıza gelebilecek her şeyi yapmayı deneyebilirsiniz, deniz savaşları da var politika da, kolonicilik de var ticaret de. Yaptığınız işlere göre tecrübe puanı kazanacaksınız, bu puanlarla karakterinizi ve subaylarınızı istediğiniz yönde geliştirebileceksiniz. Çeşitli yollardan para ve itibar kazanacaksınız. Parayla geminizi geliştirebilir, yeni gemiler alıp bir filo kurabilir ya da kendinize bir ülke kurmayı bile deneyebilirsiniz. İtibar ise oyun içinde karşılaşacağınız herkesle aranızın nasıl olduğunu gösteren bir değer olacak, hem insanlarla hem de ülkelerle. Yaptığınız önem arzeden her iş sonucunda itibarınız olumlu ya da olumsuz olarak değişecek. İnsanları ve ülkelerin size karşı tavırları da buna göre olacak tabii ki.

Bu oyun mikro yönetimi o kadar zor bir oyun olmayacak, pek çok şeyi basitleştirmeye ve elimden geldiğince sade tutmaya çalıştım. İsterseniz detaylara inip didik didik edebilirsiniz; ancak bunu yapmayanlar zararda olmayacak. Emrinize subaylar alabilirsiniz demiştim, onlar zaman zaman sizinle etkileşime girip yönetim konusunda size yardımcı olacaklar, eğer ki kendileriyle aranızı iyi tutarsanız.

Kaptan karakterinizin ve subaylarınızın fiziksel-zihinsel-sosyal ve mesleki özellikleri olacak, bunlara göre kimisi denizcilikte iyiyken kimisi finans işlerinden iyi anlayacak, başkasının aklı dalavereye güzel çalışacak vs. Bu NPC karakterlerin kendi amacı ve kişilikleri olacak, bunlara önem vermezseniz, aranızı iyi tutmazsanız yanınızdan ayrılabilirler bile. Ayrıca tayfanızı da göz ardı etmemeniz gerekecek, maazallah isyan çıkarıp sizi de piranalara yem ederler.

Bağlı olduğunuz ülkeler size çeşitli görevler verecekler, bunları tamamlarsanız ödüller alacaksınız. Tabii ki görevleri yapıp yapmamak size kalmış ancak ülkenizi çok kızdırırsanız sizinle olan bağlarını kesebilirler, hatta size düşman kesilip peşinize avcılar dahi salabilirler. Ama belki de siz başka bir ülkeyle gizlice anlaştınız ve zaten planınız da eski ülkenizden bu şekilde intikam almaktı, kim bilir?

Yukarıdaki cümlelerin her birine dikkat edin, çünkü oyunun özeti yukarıda. Bu cümlelerin her birinin altını doldurup oyunun kurallarını bu şekilde oluşturdum. Yukarıda olan her şeyi oyun içinde yapabileceksiniz. Tabii ki geleneksel olarak oyuna devam ettiğimiz süre içinde ben belli aralıklarla kurallarda çeşitli güncellemeler ve eklemeler yapacağım. Bu güncellemeler sayesinde oyunun varsa aksayan yanları tamir olacak ve yapabileceğiniz şeylerin sayısı da artacak.

Hamlelerinizi eski NES'lerde olduğu gibi haftada yazıp yollamalı bir sistem olmayacak. Forumda her oyuncu için bir başlık açacağım, bu başlıkta bir oyuncu bir DM şeklinde karşılıklı hamle yazarak oynayacağız. Her oyuncunun eşit sayıda hamleyi aynı zamanda yapmasına gerek yok, zamanı çok olan varsa onunla daha fazla mesajlaşmış olabiliriz. Ben gereken düzenlemeleri yaparak hepinizi aynı zaman diliminde tutacak şekilde yazarım merak etmeyin. Belli aralıklarla dünyada yaşananlara göre global özel olaylar gerçekleşecek, bunlara çeşitli tepkiler verebileceksiniz. Bir ya da birden fazla oyuncu aynı yere aynı zamanda gelirse de herkesin müsait olduğu bir zaman aralığı belirleyip üçlü-dörtlü-beşli vs. rpleri uygun bir platformda yaparız, sonuçlarını da forumdaki başlıklarınıza aktarırız. Özetle Demir Yumruk gibi olacak.

Şu anda oyunun haritası hazır, kuralları da %95 oranında hazır. Tüm belgeleri foruma uygun formata getirip ilgili başlıkları açacağım en kısa sürede. Geriye sadece oyuncuları toplamak ve başlamak kalıyor. NES - Yeni Dünya bir hafta içinde başlayacak. Oyunu forumdan ve gerektiğinde http://roll20.net/ üstünden oynayacağız(roll20.net üyeliğiniz yoksa şimdiden alın ve buraya bakın).

ŞU ANDA YENİ OYUNCU ALIMI YOKTUR.

Oyuna katılmak isteyenlerin iki şey yapması gerekiyor, bunları yapamayacaksanız lütfen oyuna başvurmayın, sonradan sıkıntı yaşamayalım.
1-Benim yazdığım TÜM KURALLARI OKUMAK ve anlamak. Anlamadıklarınızı sormak, gerekirse özel mesajdan beş kere açıklarım. Yeter ki okuyun ve sorun.
2-Forumu takip edip sizin oyun başlığınıza DM olarak bir şeyler yazdığımda buna EN GEÇ ÜÇ GÜN İÇİNDE cevap yazmak. Daha çabuk da yazabilirsiniz tabii ki; ancak haftada iki-üç günlüğüne bir saatinizi oyuna ayıramayacaksanız bu iş olmaz.

Başvurularınızı buraya mesaj atarak yapabilirsiniz, kurallar belli olup karakter yaratacağınız zaman ben size geri dönüş yapacağım.

RP yapmak isteyen, bu iş neymiş ben de merak ediyorum diyen herkesi bekliyorum.

17
Şişedeki Mısralar / Neskafe
« : 01 Nisan 2015, 20:14:29 »
Neskafe çekti canım, kendime yapayım dedim
Evde kalmamış hiç artık kimin suçuysa
Vardım ben de gittim hemen komşuya
Evde yoksa elde vardır nasıl olsa
Rica etmenin sonu ölüm değil ya

Gidip çaldım yavaşça alt katın kapısını
Orada gördüm kalbimin kayıp yarısını
Ne var Mahmut bey, hayırdır dedi
Ne olacak efendim kahve lazım diyemedim
Alık bir balık gibi bakakaldım yüzüne

Gözleri ela, gülüşü ak, saçları kara
Işıklar saçıyor, sanki bir elf hanımı
Vurdu hem kalbimi hem de aklımı
Elimden gelse verecektim ona canımı

Yok yere bir anda gözlerim kapandı gitti
Odamdaydım, bardaktan kahve dökülmüş üstüme
Uyku, bilinçaltı, rüya hepsi geçmiş iç içe

Uyumaya dönmeden önce bardağı mutfağa taşıdım
Pijamalarımı değiştirdim, yeni bir rüyaya hazırdım


18
Güncel / ALS Buz Kovası Etkinliği
« : 24 Ağustos 2014, 02:43:41 »
ALS için farkındalık yaratmak ve bağış toplamak için başlatılan buzlu su dolu kovayı kafadan aşağı dökme etkinliği son dönemde oldukça popüler olmuş durumda. Fantastik edebiyat cephesinden de buzlu sudan nasibini alanlar var. Bu etkinliğe katılanlardan hoşuma giden birkaç tanesini burada paylaşıyorum:

Neil Gaiman: http://www.youtube.com/watch?v=TScZ-AUOmBs

GRRM: http://www.youtube.com/watch?v=mJYx2UtPTW

Tom Hiddleston: http://www.youtube.com/watch?v=zzmNI1JFOnM

Benedict Cumberbatch: http://www.youtube.com/watch?v=YOa7ZjxRuKM

Ve hakiki bir karizma, Patrick Stewart: http://www.youtube.com/watch?v=wkO4NIqAMss

19
Duyurular / TRT Radyo’ya Konuk Oluyoruz!
« : 11 Ağustos 2014, 21:38:22 »

TRT Radyo 1’de her Salı 14.30-15.00 arası yayımlanan “Ve Ateş Bulundu” programının yarınki bölümüne konuk oluyoruz!

TRT’nin Radyo 1 adlı radyo kanalında her salı günü saat 14.30 – 15.00 saatleri arasında yayımlanan ve yapımcılığını Gülname Gümüş’ün üstlendiği programın yarınki (12.08.2014) yayınına katılıyoruz. “Ve Ateş Bulundu” isimli programın tanıtımına gelin şöyle bir göz atalım:

Alıntı
Bilgi çağının gerektirdiği bilimsel düşüncenin gelişimini sağlamak. Anlaşılması güç bilimsel konuları, anlaşılır ve eğlenceli hale getirerek hedef kitleye sunmak. Bilgiye ulaşmanın yollarını bulmak. Bilgiye ve araştırmaya karşı merak uyandırmak. Geçmişten geleceğe bilimdeki yenilikleri izleyerek gelecek yaşamımız üzerine öngörülerde bulunmak…

Sunuculuğunu Saadet Baykal’ın yapacağı programa site genel yayın editörlerimizden Hazal Çamur katılımda bulunacak. Program canlı olarak yayınlanacak ve bilimkurgu edebiyatı, distopyalar, bilimkurgunun başlagıcı olan usta yazarlar ile bilimkurgunun günümüz sinemasında geldiği nokta konuları konuşulacak.

TRT Radyo 1’i internet üzerinden canlı dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz. Frekansı da İstanbul için 95.6. Diğer illerin frekans bilgilerini buradan öğrenebilirsiniz.

Şimdiden keyifli dinlemeler! Kulağınız radyoda olsun.

20
Bitmeyen Hikayeler / NES 6.0 - Oyun Sayfası
« : 27 Haziran 2014, 15:51:49 »
Oyun hamleleri dışında bu başlığa mesaj atmayın, RP Dışı başlığını kullanın.

HARİTA
-Harita siz etrafı keşfettikçe büyüyecek, zamanla kocaman tek bir parça haline gelecek.
Spoiler: Göster


GÖREVLER
-NES 6.0 - Görevler belgesinde seçtiğiniz politikalara göre çeşitli görevler yer alıyor. Bu görevleri yaparak çeşitli bonuslar kazanabilirsiniz. Ne kazanacağınız sürpriz olsun.
-Her politika için verilen görevler, o politikayı seçen devletin kendini geliştirmesine yardımcı olacağı için nasıl hamleler yapacağınızı bilmiyorsanız görevlerden örnek alarak hamlelerinizi yazabilirsiniz.


OYUNCULAR
Fiddler - Ardiyar, Lider Ekki Mukk
KoyuBeyaz - Zâlonya, Lider Alledis Eden
LegalMc - Waalkia, Lider Vahnis
Muaet - Meayun, Lider Aldrich Colan
Quid Rides - Kızıl Yaprak, Lider Em


-Herkese özel ülke kartlarını yolladım. Ülke kartını kaybeden bana mesaj yollasın. Ülke kartınızı başkalarıyla paylaşmazsanız sadece siz göreceksiniz.
-İki ülke birbirini keşfettiğinde ilk olarak nötr durumda olacaklar. İsterlerse birbirleriyle diplomatik aksiyonlar yapabilir hale gelecekler.
-İki ülke birbirini keşfettiğinde, birbirlerinin seçtiği politikaları ve o politikalardan hangi poliçelere sahip olduklarını görecekler.
-Tüm ülkeler birbirini keşfedince herkesin seçtiği politikalar ve poliçeleri liste halinde bir yerde göreceksiniz.

21
Bitmeyen Hikayeler / NES 6.0 - RP Dışı Başlığı
« : 07 Haziran 2014, 22:52:46 »
Yasal Uyarı: Başlığın Star Wars olan A New Hope ile alakası yoktur. Yazar burada RP'lerin yeniden başlamasına olan umudu kastetmektedir[*]Bir taş attım kime gitti bilmem.[/*].

NES Nedir? -Versiyon 6.0

NES, İngilizce Never Ending Stories’in kısaltması, Türkçe çevirisiyle Bitmeyen Hikayeler. Kendi ülkenizi belirli kurallara göre kurup yönettiğiniz bir tür strateji ve rol yapma oyunudur NES. Forum üzerinden, bir oyun yöneticisi(bendeniz) ve genellikle dört ya da daha fazla oyuncu tarafından oynanır. Oyuncular kendi ülkelerini geliştirmeye, oyun yöneticisinin karşılarına çıkaracağı durumlardan en kazançlı şekilde çıkmaya ve hayatta kalmaya çalışırlar.

Öncelikle NES bir oyundur ve her oyunda olduğu gibi kuralları vardır. Oyuna katılacak oyunculardan tüm kuralları en az bir kere okumaları ve anlamadıkları yerler olursa bunları oyun yöneticisine sormaları beklenir. Bu kadar şey okunur mu, özet geç pampa vs. tepkiler verecekseniz oyuna katılmama hakkına sahipsiniz. Okuyup anlayamadığınız yerleri sormaktan çekinmeyin, oyun yöneticisinin görevi kuralları uygulamak ve açıklamaktır.

İkinci olarak NES sadece belirli matematiksel hamleler yapıp geçtiğiniz bir oyun değildir, bir rol yapma oyunudur. Oyunculardan gerçek zamanla ortalama bir hafta sürecek olan her turda ülkelerinin başından geçen olaylara ve yaptıkları hamlelere göre bir hikaye yazmaları beklenir. Yazılan hikayenin uzunluğu değil içeriği önemli olduğu için her tur sizden destan yazmanız beklenmez. Sadece günde bir iki saat ayırıp bir şeyler yazmanız yeterlidir; ancak hamlelerinizin güzelliği oyunda size direkt ya da indirekt olarak bazı bonuslar sağlayacağı için yazma kısmına özen göstermeniz önerilir.

Uyarı ve tavsiye kısımlarını tamamladıktan sonra oyunun nasıl oynanacağıyla ilgili daha detaylı bilgilere geçelim. Oyunun bu versiyonunda dünyamızdaki Orta Çağ ile Yeni Çağ arasındaki bir teknoloji seviyesinde medeniyetler olacaksınız. Oyun ilerledikçe barutu ve ilkel ateşli silahları keşfedebileceksiniz. Teknoloji daha fazla ilerlemeyecek. Neden? Çünkü bu dünyada büyü var. Büyü varsa neden uğraşıp öyle alengirli şeyler yapmak için zaman ve kaynak harcayalım değil mi? Yazdığınız hikayeleri dönemin ve ülkenizin özelliklerine göre tutmanız, yukarıdaki paragrafta bahsedilen bonusları almanızı kolaylaştıracaktır.

Oyunun geçtiği Opnot dünyasında, yanınızda 200 kişiyle beraber bir anda beliriyorsunuz. Buranın neresi olduğunu ya da buraya nasıl geldiğinizi kesin olarak hiçbiriniz bilmiyorsunuz. Geldiğiniz yer neresi, sizden başka birileri de bu dünyaya gelmiş mi, sizin dünyanıza ve halkınızın geri kalanına ne oldu hiçbir fikriniz yok. Buraya gelen 200 kişiyi bir şekilde örgütleyip bir şehir kuruyorsunuz ve bu yabancı dünyada yaşayıp var olmak için çabalamaya başlıyorsunuz.

Bu dünya hepinizin geldiği dünyalara az çok benziyor, ağaçlar ve hayvanlar aynı. Bu dünyanın bir yılı 360 gün ve garip bir şekilde her yıl bir mevsim sürüyor. Bir yıl bahar, bir yıl yaz, sonra bir yıl güz ve bir yıl kış. Mevsimler bizim dünyamızdaki gibi üç ay yerine bir yıl sürüyor yani. Oyundaki bir turunuz da bir yılı kapsayacak, yani her tur belirli bir mevsimde geçecek. Her turun geçtiği mevsim, o turda olan olayları etkileyebilecek. Turluk hikayelerinizde bu mevsimleri göz önünde bulundurmanız da yukarıda anlatılan bonuslara ulaşmanız açısından önemli bir nokta.

İlk aşamada bu kadar açıklama yeter. Oyuna katılımın nasıl olacağını şu anda bilmiyorum, bu nedenle eski NES’lerde oynamış oyuncular öncelikli olmak üzere katılmak isteyenlerin başvurularını yapmak için yaklaşık bir haftaları var.

Eğer yeterli kalabalığı sağlarsak 27 HAZİRAN CUMA GÜNÜ oyuna başlayacağız.

Katılmak isteyenler, ilk olarak kurallar kısmında bulunan "Bir Ülke Yaratmak" başlıklı bölümü okusunlar, ardından yavaş yavaş kuralları da okuyup ülkelerini yaratmaya başlasınlar. Ülkelerini yarattıktan sonra bana özel mesaj gönderip oyuna başvursunlar. Başvurunuzu ben inceledikten sonra eğer sonuç olumluysa oyuna katılmış olacaksınız. Bu başlığa başvuru mesajı yazmayın.

Sorularınızı ve yorumlarınızı buradan istediğiniz anda sorabilirsiniz. Ayrıca oyunla alakalı duyuruları ve muhabbetleri bu başlık altında yapacağız.

Oyunun kurallarının Civ V'e benzemesi(ve hatta oradan arsızca sembollerin falan kopyalanmış olması) nedeniyle daha önceden civ oynamış olmanız bu oyuna çok daha kolay adapte olmanızı sağlayacağı için, eğer hala oynamadıysanız oyuna göz atmanızı öneririm. Güzel oyun.

22

Karanlık Cevher serisinin ödüllü yazarından, Viktorya dönemi İngiltere’sinin derinliklerinden nefes kesici bir gizem: “Sisteki Yakut

Sally Lockhart on altı yaşında bir öksüzdür ve her ne kadar bir silahı ve muhtemelen onu kullanacak cesareti olsa da, bir adamı silahsız öldürmüştür. Sally, Bay Higgs’i yalnızca üç kelime ile öldürür: Yedi Kutsal İşaret.

Ne yazık ki, bunların ne anlama geldiği ve neden boğulmuş olan babasının iş ortağının bu kelimeleri duyduğunda korkudan öldüğü hakkında hâlâ hiçbir fikri yoktur. Tek bildiği şey, gerçeği ortaya çıkaracak bir şeyler yapması, bir şeyler söylemesi, bir şeyler olması gerektiğidir…

Tuhaf mektuplar, farelerin cirit attığı sokaklar ve ölümcül afyon dumanı ile dolu dehşetengiz bir sır ve tüm bunların merkezinde kana bulanmış bir mücevher…

Philip Pullman’ın televizyona da uyarlanan ve BBC’nin en popüler filmlerinden birine dönüşen Sally Lockhart maceralarının ilk kitabı, bizi sisteki yakutun gizemine davet ediyor.

“Philip Pullman. Tüm zamanların en iyi hikâye anlatıcısı mı?”
-Observer-

Kitabın ilk bölümünü içeren ÖN OKUMAsına BURADAN ulaşabilirsiniz.

İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alacak olan kitabın çevirisini Nesli Türk, yayına hazırlığını Nilüfer Akalın ve kapak görselini ise Şükrü Karakoç üstlendi. Tanıtım ve künye bilgileri için buraya tıklayabilirsiniz.

23
Bitmeyen Hikayeler / Taç & Kılıç (NES) - Oyun Sayfası
« : 12 Ekim 2011, 13:05:10 »
İkinci Tur

Başlangıç Tarihi: 20 Ekim 2011 Perşembe
Bitiş Tarihi: 28 Ekim 2011 Cuma(akşam 00.00'a kadar)

İzinler:

Yapabileceğiniz Hamleler:
Spoiler: Göster
-Şehir Kurmak: 5 Üretim ve 2 Gelişim puanı harcanmalıdır.
Kurulacak şehrin adı ve yeri oyun yöneticisinin açıkça görebileceği şekilde hamlelerinizde belirtilmelidir. Aksi takdirde şehri kuramazsınız.

-Dünya Keşfi: 2 Gelişim Puanı harcanmalıdır.
Keşif yapılacak yönler belirtilmelidir. Örneğin X şehrinin kuzeyi, Y şehrinin güney batısı. Eğer bir yön belirtilmezse, ülke sınırlarının çevresindeki tüm yönlerde keşif yapılmış sayılır. Bu durumda, bir yöne yapacağınız keşifte açılacak toplam alan ülkenizin çevresinde açılmış olur.

-Kaynak Keşfi: 2 Üretim ve 1 Gelişim puanı harcanmalıdır.
Oyun yöneticisi tarafından belirtilen bir türde, "-2 ile 6" aralığında puan kazanılır. Kaynak keşfi için özel kurallar mevcuttur:
Her turda üretim, gelişim ve askeri puanlarınızın toplamı ile ters orantılı olarak kaynak keşfi yapabilirsiniz.

-Puanlarınızın toplamı 30'un altında ise, o tur puanınız yettiği kadar kaynak keşfi yapabilirsiniz.
-Puanlarınızın toplamı 31 ile 60 arasında ise, o tur maksimum 5 adet kaynak keşfi yapabilirsiniz.
-Puanlarınızın toplamı 61 ile 90 arasında ise, o tur maksimum 4 adet kaynak keşfi yapabilirsiniz.
-Puanlarınızın toplamı 91 ile 120 arasında ise, o tur maksimum 3 adet kaynak keşfi yapabilirsiniz.
-Puanlarınızın toplamı 121'den yüksek ise, o tur maksimum 2 adet kaynak keşfi yapabilirsiniz.


-Sınır Genişletme: 3 Gelişim 3 Askeri puana mal olur.
Sınır genişletmek için özel bir bölge ya da yön belirtilmezse, ülke sınırlarının tamamı ufak bir miktar genişler.

-Populasyon Arttırmak: 2 Gelişim 1 Üretim puanı harcanır.
Toplamda 500 nüfus kazanılır. Kazanılan nüfusun konacağı şehir belirlenmezse tüm nüfus başkentinize(değiştirilmediği sürece ilk şehriniz) aktarılır. Kontrolsüz nüfus artışına dikkat edin! Buna bağlı olarak:

-Eğer bir şehir, bir turda önceki nüfusunun %50'sinden daha fazla büyürse isyan ihtimali 3 turluğuna %20 artar. Bu kural başkent için geçerli değildir.
-Eğer bir şehir, bir turda önceki nüfusunun %100'ünden daha fazla büyürse isyan ihtimali %60 artar.
-Yeni elegeçirilmiş şehirlerde toplam nüfusun en az ikide biri kadar asker bulunmalıdır. Asker bulunmazsa, 2 turluğuna isyan ihtimali %30 yükselir.


Yapabileceğiniz Araştırmalar:
Spoiler: Göster
-Mistizm: 1 Üretim, 1 Gelişim Puanı
Basit mistik durumları anlama ve kendi yararına kullanma bilgisini içerir. Dini ya da büyüsel olabilir bu kullanım. Eğer büyüyü seçerseniz bu mistik olayları yaratma ya da yön verme, dini seçerseniz de tanrınızın lütfunu istemek yoluyla mistik durumlar yaratma becerisine sahip olursunuz.

Mistik olayları yararına kullanabilen ülkelerin başına daha fazla özel olay gelir. Bu özel durumları da diğer devletlerden daha iyi şekilde yararlarına kullanabilirler.

Rahiplik yolunu seçerseniz dine, ether bilgisi yolunu seçerseniz büyüye dayalı bir ülke olursunuz.

Maji: 2 Gelişim, 2 Askeri Puan
En eski uygarlıkların kullandığı bu yönteme şu günlerde basitçe "büyü" denir. Maji bilenler, büyülerle yapılan "mucizeler"in ardındaki gerçeği görebilirler. Ayrıca büyü yapmaya başlamak için maji araştırmasını yapmanız gerekmektedir.

Maji bilen uygarlıkların insanlarının bir bölümü basit büyüler yapabilir hale gelir. Rplerinizde çok da abartmadan büyü kavramını kullanmaya başlayabilirsiniz.

Sırlar: 3 Gelişim, 3 Askeri Puan
En eski medeniyetlerden kalma bazı sırlar vardır. Bunları bulmak sizin gücünüzü arttırır. Bu araştırmayı aldığınız zaman bir adet mana seçebilirsiniz. Oyun yöneticisi seçtiğiniz bu manadan size iki büyü gönderecektir. (Kendi büyülerinizi seçmek için büyü okulunuz olması gerekir.)

Peygamberler: 2 Gelişim, 2 Üretim Puanı
Medeniyete, gizemli güçler tarafından bir peygamber gönderilir. Bu peygamber, halk ile tanrı/tanrılar arasında bir aracı görevi görür. Artık halkınız bir dine sahiptir.

Tüm dini özel olaylarda rpsel bonus kazanılır.

-İdea: 1 Üretim, 1 Gelişim Puanı
Antik çağlarda ortaya çıkan bu akım, ülkenizin doğa olaylarını ve matematik, mantık gibi soyut durumları daha rahat kavramasını sağlar. İdea seçen toplumlar ilerlemeyi ve gelişmeyi seçmişlerdir.

İdea araştırmasının size belki de en önemli getirisi, kaynak bulma araştırmalarında -2 ile +6 değil, +0 ile +8 aralığında çalışacak olmanızdır. Yani diğer oyunculardan ortalama 2 puan daha fazla kazanırsınız.

Bu bilginin kullanımı sadece felsefi ve bilimsel olabileceği gibi, askeri yönde de olabilir. Felsefe sizi bilime, ordu ise savaşa
yönlendirir.

Kanun: 5 Gelişim, 5 Askeri Puan
Devleti yönetmek, eh, sizin için bile zor bir iştir. Halkın ihtiyaçlarını karşılayıp onları düzen içinde tutmak büyük bir çaba ister. Her zaman başarılı olamayabilirsiniz de.

İşte kanunlar, halkı daha iyi idare etmek için konmuştur. Bunları, medeniyetinizin tercihine göre, yazılı, yazısız, töre vb. şekillerde oluşturabilirsiniz. Dine dayalı devletlerde şeriat, büyüye ve askeriyeye bağlı devletlerde üstün otoritesi, bilime bağlı devletlerde ise demokratik hukuk kuralları sadece birer örnek.(Bu yönelimde bu kanun olacak diye bir kısıtlama yok, sadece örnekleme yapıyorum.)

İsyan ihtimali %50 azalır.

Okullar: 3 Üretim, 3 Askeri Puan
Halkın genç bireylerine verilecek eğitim, okullar sayesinde iyice kolaylaşır. Bireyleri gençken yetenekleri doğrultusunda yönlendirmek toplumun gelişmesinde büyük rol oynar. Bu okullarda verilecek eğitim genellikle pozitif bilimleri (fizik, kimya, matematik, biyoloji vs.) kapsar.

Yapacağınız tüm araştırmaların istediği puanlar 1 azalır.

Demir İşçiliği: 2 Üretim, 2 Askeri Puan
Çıkarttığınız madenleri işleyip şekil verme imkanına sahip olursunuz demir işçiliği ile. Böylece daha sağlam zırhlar, daha keskin silahlar ve daha dayanıklı araç gereçler yapabilirsiniz.

Tüm askerlerinizin saldırı ve savunma puanları bir seviye artar.

Gemicilik: 2 Üretim, 2 Gelişim, 4 Askeri Puan
Daha dayanıklı ve güçlü gemiler yapabilirsiniz. Gemileriniz sizin sınırlarınızda olmayan limanlarda demirleyebilir hale gelir. Ayrıca denizlerde kaynak arayabilirsiniz.

Şu birimler kullanıma açılır:

-Firkateyn: Üç direkli, nispeten küçük savaş gemisi. Büyük gemilere destek amaçlı kullanılır genellikle.
9 Saldırı
6 Savunma
2 AP. / 50

-Kadırga: Kürekle ilerleyen, yelkenleri de olan hızlı manevralar yapabilen gemi.
12 Saldırı
8 Savunma
3 AP. / 50

-Karavel: Küçük, iki ya da üç yelkenli gemi. Sığ sularda hareket edebilir.
8 Saldırı
12 Savunma
3 AP. / 50

-Denizcilik: 1 Üretim, 2 Askeri Puan
Bu araştırmayı seçen ülkeler denizde seyahat edebilirler. Çeşitli ağaçlardan yaptıkları gemilerle ticaret, keşif ve basit saldırılar düzenleyebilirler. Denizlerde keşifler yapılabilir, oyuncu başka bir kara parçasına şehir kurabilir.

Şu birim kullanıma açılır:

-Trieme: Eski Yunan döneminde kullanılan, kürekle ilerleyen tek yelkenli gemi.
5 Saldırı
5 Savunma
1 AP. / 50

-Madencilik: 2 Üretim, 1 Gelişim Puanı
Bu araştırma, cevher ya da metal yataklarını kullanarak hammadde üretmeyi ülkeniz için daha basit hale getirir. Temel madencilik tekniklerinin yanı sıra, ileri düzey madenciliğe geçiş yapabilirsiniz. Bir bölgedeki cevher/metal yataklarını kısa bir incelemeden sonra fark edebilir ve hemen onları çıkarmaya başlayabilirsiniz.

Bu araştırmayı aldığınızda, kaynak bulma hamleleri +2 daha fazla kaynak verir. (Temelde -2 +6 olan aralık, 0 +8'e çıkar. Ya da başka bonuslarınız varsa üst üste eklenir bunlar.) Ve kaynak araştırmalarınızı sınırlarınızın dışında yapabilir hale gelirsiniz, bu da daha fazla kaynağa ulaşabilirsiniz demektir(rpsel durum).

-Ormancılık: 2 Gelişim, 1 Askeri Puan
Medeniyetiniz ormanların sunduğu imkanları kullanabilir hale gelmiştir. Her kaynak keşfine +2 bonus alırsınız.

Ayrıca savaşlarda askerleriniz ormanların içinde düşmana pusu kurabilir, orman içinde düşmandan hızlı hareket edebilirsiniz (Savaşlarda rpsel olarak etki edecektir bu özellik.)


Üretebileceğiniz Askerler & Gemiler:
Spoiler: Göster
Bazı birimleri üretebilmek için öncelikle bir araştırmayı yapmanız gerekebilir.

Şu an için asker ve gemi üretimi populasyon gerektirmemektedir.

-XYZ Örnek Birim
A Saldırı
B Savunma
Harcanması gereken askeri puan / Harcanması gereken populasyon

-Savaşçı
1 Saldırı
1 Savunma
1 AP. / 100

-Taşıma Gemisi: Asker taşımak için kullanılan en ilkel gemi tipi. 1 Askeri puana beş adet taşıma gemisi üretilir. Her taşıma gemisi yüz asker taşıyabilir(Bir AP. vererek 500 kişi taşıyabiliyorsunuz yani.) Bu gemileri üretmek populasyon gerektirmez.

Aşağıdaki gemilerden, belirtilen nüfus harcanarak bir tane üretilir. Üretilen her gemi, üretmek için harcanan nüfusun iki katı kadar asker taşıyabilir.

-Trieme: Eski Yunan döneminde kullanılan, kürekle ilerleyen tek yelkenli gemi(adını hamlelerinizde kültürünüze uygun olarak değiştirebilirsiniz). Denizcilik araştırması yapılmalıdır.
5 Saldırı
5 Savunma
1 AP. / 50


Liderler ve Kahramanlar:
Spoiler: Göster
Liderler

Belli bonuslar sağlayan liderler üretebilirsiniz. Bu liderlerin sayısı arttıkça, verilen bonuslar ve aşağıdaki kurallar oyun yöneticisi tarafından duruma göre değiştirilebilir, esnetilebilir.

Lider üretiminin bir ücreti yoktur ama her tur en fazla bir lider üretilebilir. Her şehirde en fazla bir lider bulunabilir. Yani üç şehri olan birinin üç tane lideri olur maksimum. Şehirlerini kaybederse elindeki liderleri kullanmaya devam edebilir; ama toplam lider sayısını, yeni şehirler kurmadan/ele geçirmeden arttıramaz.

(EĞ) - Eğitimci        - Üretilen asker sayısı +%30
(TR) - Tarımcı         - +%30 Nüfus üretimi
(GE) - Gelişimci      - +2 Puan kaynak keşfinden
(BÜ) - Büyümeci     - Sınır genişletme +%30

Kahramanlar

Orduların yanında savaşıp onlara cesaret ve güç veren kişilerdir kahramanlar. İki tipte kahraman vardır. İki türde de ilk kahramanı üretmek ücretsizdir. Bir türden ikinci kahramanı üretmek 1 Askeri puana mal olur, aynı türden üçüncü kahramanı üretmek 2 Askeri puana mal olur ve bu şekilde artarak gider puan gereksinimi. Puanınız yettiği kadar kahraman üretebilirsiniz.

(OK) - Okçu: +2 Savunma
(TA) - Taktikçi: +2 Saldırı

Özel Liderler

Bu özel liderler hem bir çeşit araştırmaya, hem de yapılan her lider için 25 Askeri puan harcamasına ihtiyaç duyarlar. Bu liderlerden her ülkede en fazla iki çeşit ve en fazla iki tane olabilir. Normal liderlerden sayılmadıkları için, liderlere uygulanan kurallar geçerli değildir.(Yani üç şehriniz, üç lideriniz ve bir/iki özel lideriniz olabilir.)

-General: +%50 fazla asker üretimi. +2 Saldırı, +2 Savunma.
-"Ordu" araştırması yapılmış olmalıdır.

-Majisyen: Büyü Başarı +%25
-"Ether bilgisi" araştırması yapılmış olmalıdır.

-Bilge: Nüfus artışı +%50, her kaynak keşfinden +2 puan
-"Felsefe" araştırması yapılmış olmalıdır.

-Tapınakçı: Dilek Başarı +%25
-"Rahiplik" araştırması yapılmış olmalıdır.


Diplomatik Seçenekler:
Spoiler: Göster
Diplomatik seçenekler şunlardır;

Barış: Ülkeler barıştadırlar. İki ülkenin askerleri, liderlerin karşılıklı anlaşması sonucu birbirlerinin sınırlarından geçebilir, topraklarında kamp kurabilir.

Savaş: Savaş durumu. Düşman devletler birbirleriyle ticaret yapamaz, birbirlerinin sınırlarından geçemezler. Tabii işgal edecekseniz iş değişir.

Saldırmazlık Anlaşması: İki devletin birbirine saldırmayacaklarına dair anlaşmalarıdır. İki taraftan biri bozana kadar devam eder. Anlaşma bozulursa, taraflar savaş durumuna geçer.

Savunma Anlaşması: Devletler, içlerinden herhangi birine saldırılırsa saldıran devlete savaş açarlar. İki taraftan biri bozana kadar devam eder. Anlaşma bozulursa, taraflar savaş durumuna geçmez.

Tam İttifak: Devletler tam ittifak haline geçer. Blok oluşturmuş olurlar. Bloklardaki devletler savunma ve saldırmazlık anlaşmasını yapmış sayılır. Bloktan ayrılmak isteyen devletler, ayrıldıktan sonra da barış durumunda kalmayı seçebilirler(İkiden fazla kişi varsa, çıkan kişi/kişiler için oylama yapılır.) Bloğun üyelerinden biri bile barış halini kabul etmezse, savaş durumuna geçilir. Yani bir bloğa girmeden ve bloktan ayrılmadan önce iyi düşünün.

Sömürge: Belirli bir kıstası olmaksızın, sömüren devletin şartları sömürülen devlet tarafından aynen uygulanır. Bu durum sömürülen devlet, sömüren devlete isyan edip kendi düzenini kurabilecek duruma gelene kadar devam eder.

Ticaret Anlaşması: Birbirini keşfeden devletlerin yapacağı ilk ticaret anlaşması "Ver X puanını, al Y puanını." şeklinde olur. İkinci ticaret anlaşmasında ise taraflar puan kaybetmezler. İki taraf da bir puan türü beliler ve her tur o iki puan türünden birer puan kazanırlar. İkinci ticaret anlaşmaları, barış hali sürdüğü sürece devam eder.

Bunlar dışında elbetteki istediğiniz anlaşma mümkündür, bunlar sadece oyunun tarafından korunan kurallardır ve çiğnenmesi yasaktır. "Diplomasi" araştırmasını alarak kendi anlaşmalarınızı düzenleyebilirsiniz.

Yukarıda belirtilen durumlardan başka bir şeyle karşılaşırsanız, oyun yöneticisinin kararı uygulanır.

Çoklu Savaşlar

Tam ittifak anlaşması ile blok oluşturmuş devletler, başka bir blok ya da devlete savaş açabilirler. Ya da savunma anlaşması yapmış devletlerden birine yapılan saldırıya karşı ortak bir savunma yapılabilir. Bu durumlarda oyun yöneticisinin size vereceği talimatları bekleyiniz.



Önemli notlar:

-Hamleleri bir blog açarak oraya yazmanız işleri oldukça kolaylaştırır. Buradan bir hesap alabilirsiniz. Tabii bu şart değil.
-Belirtilen zaman aralığı içinde istediğiniz zaman tur hamlenizi buraya yazabilirsiniz.
-Eğer bitiş tarihi gelmeden tüm oyuncular hamlelerini yazmışsa, yöneticinin turu daha erken bitirme hakkı saklıdır.
-Turlar genellikle pazartesi günü başlayıp pazar gecesi bitecek şekilde ayarlanır.
-Yazıp buraya yolladığınız her şeyin bir yedeğini oluşturmayı unutmayın.
-Bu başlığa sadece tur hamlenizi içeren bir mesaj atın. Diğer mesajlar rp dışı başlığına.
Oyun Haritası
Özel Olaylar
Ülke Kartları
Araştırma Ağacı

-Ülke kartlarınızı kontrol edin sürekli. Sizde olandan fazla puan gerektirecek hamleler yapmayın. Ayrıca yönetim, ekonomik ve eğitimsel seçimlerinizin kısıtladığı şeyleri de yapamazsınız. Ve bir yanlışlık görürseniz bana mesaj atmaktan çekinmeyin.

Spoiler: Göster

24
Buralara mesaj atmayın, Rp Dışı başlığını kullanın.





Haritanın tamamı bundan ibaret değil, siz keşfettikçe alanlar açılacak.

-Ziggur Medeniyeti: Açık Yeşil
-Levion'Maia Medeniyeti: Pembe
-Ragnang Medeniyeti: Turuncu
-Yrûgmil Medeniyeti: Açık Mavi
-Deru Medeniyeti: Mor
-Axenvar Medeniyeti: Sarımsı Yeşil
-Turuk Medeniyeti: Kırmızı
-Pera Medeniyeti: Gri
-Kuvars Medeniyeti: Kahverengi
-Thlorn’il Medeniyeti: Koyu Yeşil

25
Bitmeyen Hikayeler / Taç & Kılıç (NES) - Temel Kurallar
« : 02 Ekim 2011, 00:11:12 »
Temel Kurallar

Turlar ve Hamle Yapmak
Spoiler: Göster
İstediğiniz gibi hamle yapabilirsiniz. Sizi sınırlayacak tek şey puanlar.

Belli aralıklarda, en iyi rp yazan oyuncular OY tarafından ödüllendirilecektir.

Oynadığınız hamleleri hikayeleştirip rp şeklinde yazmalısınız. Yazdığınız hamleleri açılacak oyun başlığına parça parça yazın. Ayrıca hamlelerinizi kaybolması, silinmesi vb. durumlarda sıkıntı oluşmaması için yedekleyin. Hamlelerinizi bir blog oluşturup oraya yazmanız da depolama açısından kolaylık sağlayacaktır.


Diplomasi
Spoiler: Göster
Herhangi ülkeyle her türlü ticareti, anlaşmayı, savaşı yapabilirsiniz. Ancak anlaşmalarınızı ve ticaretlerinizi, bu anlaşma veya ticareti yapan tarafların ikisi de hamlesinde belirtmek zorundadır. Bu anlaşmaları/ticaretleri bana ayrıca özel mesaj ile bildirmeniz de iyi olur.

NPC'lerle yapacağınız diplomatik işlemler için de oyun yöneticisi ile görüşmelisiniz.


Açıklamalar
Spoiler: Göster
Oyunda rp içi yaptığınız her şey, her hareketiniz, her durum, kurallarda olmasa bile, oyun içine etki yapabilir. Bunun koşulu, bazı temel şeyleri değiştirmeyecek olmasıdır: Mesela bir şehir içinde geçen bir rp yazdığınızda, eğer o şehirde okçu yoksa, rp içinde okçulardan bahsetmeniz yanlış olur. Bu da RP ödüllerini kazanmanızı güçleştirir. Ancak yaptığınız RPler bu gibi temel şeyler dışında, pek çok yönlü olarak oyununuzu etkileyecektir. Bu, genellikle oyun içinde size verilen özel olayların (Problemler, bazı değişimler, insanları şaşırtan ve tüm ülkeye ünü yayılan olaylar gibi) ne olacağını belirler ya da önceki turlarda yaptığınız şeylerin sonuçlarını değiştirebilir(çözülmemiş bir problem anında ortadan kalkabilir ya da yeni bir problem oluşabilir).

Özel olaylar tamamen o ana bağlı olarak yaratılacaklar ve sizin sorun çözme/devlet yönetme becerinizi sınayacaklar. İlk turlarda olan olaylar daha basit iken, oyun ilerledikçe 3-4 turda anca çözülebilecek zincirleme olaylar da olacak. Tabi her şey istenildiği gibi giderse :).

Ayrıca oyunun bir de ana hikayesi var. Bu ana hikayenin sadece sizi ilgilendiren parçaları zamanı geldiğinde sizinle paylaşılacaktır. Diğer oyunculardan hikayelerini istemek suç olmasa da hoş değildir; çünkü siz bu hikayeyi bilseniz bile oyundaki medeniyetiniz bunu bilemez. Bu şekilde oynamaya meta yapmak denir ve çoğu kişi tarafından hoş karşılanmaz.

Buna da dikkat edin: Eğer süvari yapmanızı sağlayan teknolojiyi keşfetmeden RPnizde süvarilerden bahsederseniz bu yanlış bir rp olarak değerlendirilecektir. Hepiniz kabile olmaktan yeni çıkmış, asker yapamayan ve diğer devletlerle daha diplomasi kuramayan devletlersiniz unutmayın.


Kısa Kısa
Spoiler: Göster
-Başkent (Ekonomik, Yönetimsel veya Eğitimsel seçimler aksini belirtmedikçe) her puan türüne, turda 1'er puan verir.

-Kurulan şehirler aksi belirtilmedikçe 50 nüfus ile başlar.

-Kaynak keşfi'nin aralığı "-2 ile 6"dır. Yani kaynak keşfi yaptığınızda, bir puan türünüz iki birim azalabilir de, altı birim artabilir de.

-Özel olaylar turda 2 kişinin başına gelecek. Zamanla bu sayı artacaktır. Oyuncular bu özel olaylara hamlelerinde yer vermek zorundadırlar. Aksi takdirde başlarına birkaç felaket gelebilir. (Meteorlar?)

-Yazarken şehir ismini ve yerini belirtmezseniz şehri kuramazsınız.

-Populasyonun gelişimi yapıldığında, ne kadar nüfusun hangi şehre konulduğunu da ekleyin. Yoksa tüm nüfus başkente eklenecektir.

-Hamlelerinizi rp şeklinde yazdıktan sonra en alt kısma yapmak istediğiniz net olayları da yazmayı unutmayın. Örneğin Rpnizde bir şehir kurdunuz ve populasyon gelişimi yaptınız, hamlenizin en sonuna bunları yaptığınızı tekrar belirtin.



26
Merhaba. Daha önceden belki sizlerin de oynadığı ve benim de uzun süredir oynattığım bir format NES. Yiğit'in teşviği ile oyunu burada da açmaya karar verdim. Umarım eğlenceli bir oyun olarak burada da devam eder.

Peki, Never Ending Stories nedir?

Forum tabanlı, RP yaparak oynanan bir çeşit Strateji/RYO oyunu. Civilization'ın forum üzerinden oynananı da diyebiliriz. Ancak bu kadar basit değil tabi, aynı anda hem doğru kararlar almalı ve bunları iyi bir rp şeklinde yazmalısınız. Tabii her kararı aynı anda verip rp yapamazsınız, bunun belli kuralları var.

Amaç basit: İlk önce hayatta kalmak. Hayatta kalmayı başardıktan sonra medeniyetinizdeki düzeni sağlamak, sonra gelişmek ve yeteri kadar geliştiğinde kazanma yollarından biri ile oyunu bitirmek. Ama oyunu "kazanmak" mümkün değil, tam olarak. Yöneticiden (benden) bir takım bonuslar kazanıp bu bonuslar ile rakiplerinizi yok etmek, müttefiklerinizi desteklemek ya da bencilliğinizi konuşturup ileri düzey araştırmalara yönelmek sizin elinizde. Bunları yapabilmeyi kazanmak olarak adlandırabiliriz, sanırım.

Klasik rplerde olduğu gibi, oyunu oyun yöneticisi ilerletmez. Oyun dünyasının kontrolü çoğunlukla sizin elinizde. OY, sadece özel durumları, mekanları ve oyun mekaniklerini belirleyerek oyunun ilerlemesine (ya da gerilemesine) yardımcı olur. Belli bir senaryo yoktur, başlangıçta hayatta kalmak dışında bir amacınız yoktur. Önceliklerinizi, yapacaklarınızı siz belirlersiniz.

Oyunda kullanacağım sistem Yiğit'in daha önce hazırladığı ve benim son birkaç aydır daha da geliştirdiğim bir sistem. Tabii yabancı forumlarda falan bu oyunun çok daha detaylı sunumları da yok değil. Benim değiştirdiğim ve eklediğim bazı şeyler olsa da sistemin ana hatları ve mekaniği ona ait. Kullanmama izin verdiği için kendisine buradan tekrar teşekkür ediyorum.

Kuralları en kısa sürede ekleyeceğim. Şimdilik katılmayı düşünenler varsa buraya yazabilirler.

Örnek oyun: TWT'de de hala süren oyunu inceleyebilirsiniz.
Oyun sayfası
Harita, ülke kartları ve özel olaylar

Temel bilgiler ve kurallar için tıklayın
-Hamle çeşitleri ve hamle yapmak
-Temel kurallar
-Birkaç ipucu
-Örnek başlangıç kartı

Harita ve özel olaylar sayfası için: [link eklenecek]
-Her turda güncellenecek harita
-Her tur göncellenecek ülke kartları
-Her turda oyunculardan bazılarının başına gelecek özel olaylar

Oyun sayfası için: [link eklenecek]
-Oyun hamlelerinizi yazacağınız yer

Kurallar Hakkında Bilgilendirme

Temel Kurallar: Bunlar hamle yaparken dikkat edeceğiniz temel durumlar. Oyuna başlamadan önce okumalısınız. "Kısa Kısa" bölümünde sık sık karşılaşacağınız durumlarla ilgili bilgiler yazdım.

Hamle Çeşitleri, Puanlar ve Kullanım Yerleri: Yapabileceğiniz hamleler, hamlelerin puan gereksinimleri ve etkileri. "Temel Hamleler" başlığını kesinlikle okuyun; ama oradaki sayıları, oranları ezberlemenize gerek yok. Sadece sistemi anlattım orada, bunları çoğunlukla OY kullanacak. Sizin tek yapacağınız, puanınızın yetebileceği hamleleri seçmek.

"Askeri", "Büyüsel" ve "Dini" başlıklarında bu konularla alakalı yapabileceğiniz şeyler var. Oyunda kullanacağınız zaman zaten bunları size hatırlatacağım ben.

Ekonomi, Eğitim ve Yönetim Seçenekleri: Medeniyetinizin (değiştirmediğiniz sürece) oyun boyunca sahip olduğu yönelimler. Bunların hepsini okuyup oyuna başlamadan önce medeniyetinizin tercihlerini seçmelisiniz. Yine ezberlemenize gerek yok, puan getirileri ben hesaplayıp ülke kartınıza yansıtacağım. Siz kendinize en uygun olanları seçip medeniyetinizi yaratıktan sonra unutabilirsiniz bile.

Araştırma Ağacı: "Araştırma Ağacının Ana Kolları" başlığını ve notlar kısmını okuyun. "Araştırmaların Etkileri" başlığında tüm araştırmaların etkileri var, önceden bir göz atıp ilerlemek istediğiniz yolu kafanızda çizebilirsiniz. Ama her turda yapabileceğiniz araştırmaları ve "Turlara Göre Açılacak Araştırmalar ve Birimler" başlığında belirtilen şeyleri tekrar yazacağım ben, ezberlemenize ya da her şeyi bilmenize gerek yok.

Asker, Gemi ve Lider Çeşitleri; Büyüler ve Dinler: Burada "Liderler" başlığını ve eğer isterseniz "Büyüler" ve "Dinler ve Tanrılar" başlıklarını okuyun. Her turda yapabileceğiniz birimleri yine ben ayrı olarak belirteceğim, isterseniz kısaca göz atabilirsiniz.

Örnek Başlangıç Kartı: Ülke kartınızı yaratırken faydalanacağınız bölüm. Sadece başlangıçta, ülke kartınızı oluştururken yararlanmanız yeterli. "Medeniyet Oluşturma 101" kısmı da aynı şekilde.

27
Bir Mızrak, Bir Kristal ve Yaşayan Ölüler Hakkında Atıp Tutan Yaşlı Adamın Bitmemiş Öyküsü

"Hey, evlat! Bu yaşlı adama bir içki ısmarlar mısın? İstersen sana bir de hikaye anlatırım, ha?"

"İçki istiyorsan şanslısın babalık, bugün iyi günümdeyim. Hikaye kalsın."

"Ben anlatmaya başlayayım da..."

Yaşlı adam bir tabure alıp genç olanın masasına oturdu ve hikayesine başladı.

 * * *

Ilyth'in meşhur, tabii ki kendileri için meşhur, kristali o gün her zaman olduğundan çok daha farklıydı. Gerçi kristal, bir kristalden beklendiği üzere normal olmamıştı hiçbir zaman. Yıllar önce insanlarla telepatik olarak konuşmasından tutun da, dört ay önce kendini çalmaya çalışanların üzerine -bulutsuz ve güneşli bir havada- yıldırımlar yağdırması bile görülmemiş şeyler değildi. Mavi olmasına rağmen yeşil ışıklar saçan bir kristalden başka ne bekleyebilirdiniz ki zaten?

Önceden de söylediğim gibi, kristal o gün daha farklıydı. Şafaktan birkaç dakika önceki günün en karanlık saatinde parlamaya başlamış, bunun üzerine çoğu Alwardlı güneşin doğduğunu sanıp evlerinden dışarı çıkmıştı. Kafasını kaldırıp da doğuda güneşi göremeyen bazıları hariç herkes güne olağan şekilde başlamıştı o gün.

Yine de bu normallik oldukça kısa sürmüştü. Güneşin yerinde olmadığını fark edenlerin nidalarının ardından, uyku sersemliğini üzerinden atmış olanlar ışığın kristalden geldiğini anlamışlardı. Şehirdeki en zeki kişilere ve büyücülere danışmalarına rağmen, kristalin niye bu kadar parlak bir ışık yaydığı ve ışığın renginin neden değiştiği anlaşılamadı.

Gün batımına dek süren incelemelerde de işe yarar bir şeye rastlanmadı. Kristalin parlaklığı güneş battıktan birkaç dakika sonra azalıp kayboldu. Çoğu insan, bunu kristalin normal anormalliklerinden biri olarak görüp uykuya dalmıştı bile. Ama onlar, onlar bilemezdi ki bu her şeyin sadece başıydı.

Ertesi gün kristal yine güneş gibi parladı, hatta bu sefer dün parlamaya başladığı saatten daha önce parlamaya başlamıştı. Halkın bir kısmı iki gün üst üste garipliklerin yaşanmasından tedirgin olsa da büyük çoğunluk "Birkaç gün erken kalkmak kimseye zarar vermez." diyerek konuyu gözardı ediyorlardı. İncelemeler yine fayda etmemişti. Kristal, gün batımından birkaç dakika sonra yine solup eski haline döndü.

Ertesi gün kristal dünden daha erken parlamaya başlayıp yine güneşin batmasından önce söndü. Bu durum, hiç aksamadan üç ay boyunca devam etti. Üç ayın sonunda artık Alward'da gece olmuyordu. Güneşe bir şey olmamıştı; ama kristal geceleri tüm şehri aydınlatıyordu. İnsanların uyku düzeni bundan bir ay önce bozulmaya başlamıştı ve o günlerde şehirdeki herkes yorgun ve sinirliydi.

Bir hafta sonra, Lord Archibald ve ordunun geri kalanı yardım için gittikleri savaştan geri döndüler. Şehrin tamamı o gün rahat bir nefes aldı, Lordlarının durumu düzelteceğini ve eski, refah dolu günlerin geri geleceğini umuyorlardı çünkü. O gün hemen bir divan oluşturuldu ve kristalin bu durumunu sona erdirecek bir çare aramaya başlandı. Divan ilk oturumunda bir karara varamamıştı. Ellerinde yeterli bilgi olmadığı için bir gün, ya da bir gece; artık fark etmiyordu, boyunca kristali izlemeye karar verdiler.

Kristal parlıyordu. Güneş doğdu, kristal parlamaya devam etti. Güneş yükseldi, parlaklık da arttı. Ama güneş tam tepeye geldiğinde, kristalin ışığı biraz soldu. Güneş alçaldı ve kristalin parlaklığı yeniden arttı. Ve güneş battı, ardından kristal de söndü.

"Evet, şimdi herkes düşünsün: Güneşin tam tepede olması, kristalin ışığını neden azalttı?" diye sordu Archibald divan üyelerine. Birkaç saat süren sonuçsuz tartışmanın ardından genç bir büyücü ayağa kalktı.

"Ben bunun neden olduğunu çözemedim. Hatta buradaki kimsenin de bunu çözebileceğini sanmıyorum." Bu sözler üzerine divanın kıdemli üyeleri onaylamaz bakışlarla genci süzüp anlaşılmaz şeyler fısıldadılar birbirlerine. Archibald ayağa kalkıp eliyle sessizlik işareti verdi.

"Madem ki böyle düşünüyorsun ve bunu dile getirmekten de çekinmiyorsun, söyle o halde. Ne yapalım? Ümitsizce oturup uykusuzluktan ölmeyi mi bekleyelim ya da kristali terk edip gidelim mi? Onu terk edebilecek miyiz bunca garipliğine rağmen?"

Sözler ağzından çaresizlik ve öfkeyle çıkmıştı; ama yine de o anda konuşan lordlarıydı. Genç büyücü başını hafifçe sallayarak onayladığını belirtti. "Haddimi aşmak istemedim, lordum. Sadece eski ustamın her zaman söylediği bir şeyi şimdi divana da söylemek istiyordum. Derdi ki, bilgeler bile aciz kalıyorsa o işte tanrıların parmağı vardır."

Bu sözler üzerine divandakiler bu sefer meraklı ve endişeli bir şekilde mırıldandılar. Eski tanrılar onları yaratmış ve hiçbir açıklama yapmadan buraya yollamışlardı. Kristal, eski yurtlarından onlara kalan tek şeydi ve bazıları onun tanrılarla konuşmak için bir araç olduğunu düşünüyordu.

Archibald, genç büyücünün sözleri karşısında sessizliğini korudu. Kristale ilk dokunduğu zaman hissettiği şeyler geldi aklına. O zaman hissettiği; lakin anlamlandıramadığı bu duyguyu şimdi anlamıştı. Doğrulup şöyle söyledi:

"Yarın öğle vaktine kadar toplayabileceğiniz tüm büyü kullanıcılarını kristalin çevresinde toplayın. Güneş tam tepemizde olduğu zaman hazır olmamız gerek. Şimdi dağılabilirsiniz."

Ve başka hiçbir açıklama yapmadan divandan ayrıldı.

Ertesi gün tüm büyücüler toplandı. Archibald, kristalin üzerine çıktı, bu dünyaya ilk geldikleri gün yaptığı gibi. Kristalin gücünden de yardım alarak bütün büyücülere bazı imgeler yolladı. Büyücülerin hepsi, lordlarının yapmak istediği şeyi anlamış ve çoğu bunu mantıklı bulmuştu. Yine de aralarından bazıları riskin çok büyük olduğunu düşündüğünden tereddüt ediyordu.

Güneş tepeye çıkarken ve kristalin parlaklığı azalırken, büyücüler aynı anda bir şeyler mırıldanmaya başladılar. Ses gittikçe yükseldi ve gittikçe dayanması zor bir hal aldı. Kristalin parlaklığı en soluk halini aldığında büyücülerin sesi de en yüksek perdeye ulaştı ve artık sadece kristalin üzerinde duran Archibald ile kendinden geçmiş büyücüler kulaklarını tıkamadan durabilir hale gelmişti.

Tek ve keskin bir notayla büyü bitti.

Hiçbir şey olmadı.

Ardından güçleri tükenen büyücüler yere yığılıp öylece kaldılar. Archibald düşüncesinin işe yaramadığını, büyücülerin başaramadığını sanarak kristalin üzerinden yere atladı. Yere ayakları dokunduğu anda arkasından gelen büyük bir patlama sesiyle yüzüstü düştü. O görememişti; ama tüm Alwardlılar patlamanın nedenini görmüştü.

Kristal, gökten düşen bir mızrağın tam ortasına düşmesi sonucu ikiye ayrılmıştı.

 * * *

Gökten düşen mızrağı sadece Ilyth halkı değil, doğularındaki ölüler ve hayaletler de görmüştü. Gökyüzüne lanetler savurarak savaşçılarını hazırladılar. Zamanın geldiğini anlamışlardı.

Sınırlarının güvenliğinden çıkmayı dahi umursamadan son sürat mızrağın düştüğü yere gittiler. Karşılarındaysa bomboş bir şehir ve cesetlerden başka bir şey bulamadılar. Kristalin olduğu yere gittiklerinde ise hayaletlerin lordu öfke dolu bir çığlık attı. Yetişememişlerdi.

Aramaya başlamadan önce karanlık bir ilahiye başladı hayaletler. Alward'da o gün ölen her kadın, erkek ve çocuk yerden kalkıp doğruldu. Yıkıntılardaki molozlardan bir yapı, bir tapınak inşa etmeye başladılar. Uyumuyorlardı, çünkü ölüydüler. Acıkmıyorlardı, çünkü ölüydüler.

Dinlenmeksizin çalışıyorlardı, çünkü ölüydüler.

Tapınak tamamlandığında, hayalet lord içeri girdi. Elindeki üç kudretli anahtardan ikisini sunağa yerleştirip bir dua mırıldanmaya başladı. Tüm nefreti, hainliği ve çarpıklığıyla ettiği bu duaya diğer hayaletler de katılmış, tüm tapınağı ölümcül bir ses doldurmuştu.

Tok ve lanetli bir haykırışla dua bitti.

Tapınakta hiçbir varlık, ne ölü ne de diri kalmamıştı artık.

 * * *

Archibald uyandı. Odasında değildi. Çevresinde tanıdığı türde eşyalar vardı ama odanın mimarisi garipti. “Garip değil, eski...” diye düşündü. Yerleşime geçtikleri ilk zamanlarda kurdukları tipte bir binanın, muhtemelen en küçük odasındaydı. Ayağa kalkmak için doğruldu; ama başına ve göğsüne saplanan ağrı nedeniyle yeniden yatağa uzanmak zorunda kaldı.

Birkaç dakika sonra, dengesini kaybetmeden doğrulmayı başardığında, ayağa kalktı. Odadan ve mümkünse evden dışarı çıkmak istiyordu. "Ve neden bu eski binadayım, bunu da bilmek istiyorum."
 
Oda gibi ev de küçüktü. Bir salona açılan odasının kapısından çıktıktan sonra salonun diğer ucundaki giriş kapısını görmemek imkansızdı. Dengesini korumak için duvarlara yaslanarak kapıya kadar ilerledi ve dışarı çıktı.

Güneş ışığı gözlerini yakmıştı. "Demek uzun zamandır karanlıktayım. Ve bu güneş niye olması gerekenden daha parlak?" diye düşünerek elini gözüne siper etti. Gözleri ışığın yoğunluğuna alışınca elini çekip çevresine bakındı.

Tam karşısında yaklaşık yirmi otuz tane küçük ev vardı. Bazı insanlar sokaklarda dolanıyor, bazıları ise evlerin kapılarının önünde fısıltılarla konuşuyorlardı. Sol tarafında kristali gördü. "Bir gariplik var sanki..." diye düşünerek kristale doğru ilerledi.

Gerçekten de dostum, o kristalde bir gariplik vardı. Kristalin üstüne düşen mızrak, mavi taşı tam ortasından ikiye ayırmıştı. Tabii o anda bunları bilmiyordu Ilyth’in lordu. Kristalin yüzeyini incelemeye çalıştı. Görünüşte hiçbir farklılık yoktu. Sadece mızrağın düştüğü yerde birkaç keskin çentik açılmıştı. Eskiden kristalin içinde olan yüzey de eski dış yüzeyden daha az pürüzsüz olmakla birlikte ondan çok da farklı değildi.

Archibald kafasını hafifçe sallayıp doğruldu ve kristale sırtını döndü. Neler döndüğünü öğrenmek üzere bir eve doğru ilerlerken hafifçe mırıldandı:

"Sanırım kafamı çok sert çarpmışım."

 * * *

"Peki bunları bana neden anlatıyorsun?” diye sordu handaki genç adam. Anlatıcı başını kaldırıp hafifçe sırıttı.

"Birilerinin bilmesi gerek. Bilmezseniz, direnemezsiniz."

"Peki ya sen kimsin? Bunlar ne zaman oldu bunu bari söyle bana!"

“Ben kim miyim? Bunu gerçekten öğrenmek istediğinden emin misin evlat?"

Spoiler: Göster
Başka bir forumdaki rp oyunum için yazdığım başlangıç hikayesi. Çok ustaca değil belki; ama yorumlarınızı almak istedim :).

28
Ilûvatar'ın Üvey Evlatları: Cüceler

Karakteristik Özellikleri

Cüceler, onurlu ve inatçı bir ırktır, ayrıca zamanın tehlikelerine uygun ve zorluklara direnecek şekilde yaratılmışlardır. Elflerden, insanlardan ve hobbitlerden fiziksel olarak çok daha güçlüdürler, sağlam bir bünyeleri vardır. Özellikle sıcağa ve soğuğa karşı dirençlidirler, ayrıca ağır yükleri de kolayca taşıyabilirler. Cücelerin ömrü yaklaşık 250 yıldır. Yeni şeyleri kolayca öğrenebilme becerisine sahiptirler. Adlarından da anlaşılacağı gibi elfler ve insanlardan daha kısadırlar, boyları yaklaşık 1,3 metre civarındadır.



Orta Dünya'dan bir cüce

Normal bir cüce çoğunlukla inatçı ve sırcıdır; ancak cüceler birisiyle dostluk kurduklarında her zaman onun yanında olurlar. Dostlarına sadıktırlar. Cüceler kendilerine kötü sözler edilmesine pek aldırmazlar; lakin bir kez öfkelerini üzerinize çektiniz mi, yıllar boyu sürecek bir kin ve intikam duygusuyla peşinizi bırakmamaya eğilimlidirler.

Bilindiği üzere, çoğu cüce açgözlüdür. Ancak bu durum çoğu insanda olduğu gibi onları baştan çıkartıp kötü yola itmemiştir. Cücelere verilen Güç Yüzükleri ve sahiplerinin kaderi buna örnek teşkil edebilir: Dokuzları alan insanlar, Sauron’un emrindeki birer Nazgûl’e dönüşmüş; fakat Yedileri alan cücelere böyle bir şey olmamıştır. Yüzükleri alan cüce lordları sadece açgözlülükle hazinelerini büyütme yoluna gitmiştir.

Cüceler, özel yeteneklerini yaratıcıları Aulë’den(kendi deyişleriyle Mahal) almışlardır. Orta Dünya üzerindeki dağların köklerini kazıp demir, altın, gümüş ve bakır gibi madenler çıkararak geçimlerini sağlamışlardır. Eski zamanlarda, cüceler Khazad-dûm madenlerinden çok değerli mithrili de çıkarmışlardır. Cücelerin hemen hepsi birer taş işçisi ve demircidir. Oldukça ünlü silahları, zırhları ve sanat eserlerini cüceler dövüp işlemiştir. Bunlardan en önemlileri Elendil’in kılıcı Narsil, Dor-lómin’in Ejder Miğferi ve Nauglamír’dir. Cücelerin oyduğu salonlar da oldukça ünlüdür: Belegost, Nogrod, Khazad-dûm ve Menegroth bunların en bilinenlerindendir. Yüzük Savaşından sonra Minas Tirith’in kapılarını ve Miğfer Dibi surlarını da onarmışlardır. Ayrıca her yerde ve her koşulda bir kav kutusuyla ateş yakabilme becerisine de sahiptirler.



Dor-lómin'in Ejder Miğferi

Cüceler aynı zamanda çok iyi birer savaşçıdırlar. Düşmanlarına besledikleri bitmeyen öfke sayesinde, patlamaya her an hazır bir barut fıçısına benzerler. En meşhur silahları baltalar ve çekiçlerdir, sağlam ve görkemli zırhlar giyip savaş maskeleri takarlar. Uzun yıllar boyunca sayısız savaşta orklara karşı baltalarını kullanmışlardır.

Cüceler tarım ya da hayvancılık yapmazlar; çünkü genellikle yer altındaki mağaralarda yaşarlar. Eserlerini, insanlarla ve elflerle yiyecek için takas ederek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Cüceler dişilerini oldukça sıkı korurlar çünkü dişi cüceler tüm cücelerin sadece üçte birini oluşturur ve cüce hanımlar cüce soyunun devamı için gereklidir. Adı bilinen tek cüce hanım, Thorin Meşekalkan’ın kız kardeşi Dis’tir. Dis, Fili ve Kili’nin annesidir. Bir rivayete göre de cüce hanımlar da erkek cüceler gibi sakallı ve kaslıdır, bu nedenler cüce olmayan birinin bir cüce hanımı tanıması neredeyse imkansızdır.

Cüceler ile elfler arasında, İlk Çağ’da yaşanan bazı olaylar nedeniyle hala bir husumet vardır. Çoğu cüce, elflerin burnu büyük birer doğa-aşığı ahmak olduğunu düşünürken çoğu elf de cücelerin taş oymaktan başka bir şey bilmeyen bencil yaratıklar olduğunu düşünür. Zaten cüceler ve elfler, yaratılışları itibariyle birbirlerinden uzak ırklardır. Lakin bir elfle bir cücenin dost olduğu da görülmemiş değildir. Zaman geçtikçe cüceler ve elfler birbirlerine saygı duymayı öğrenmişler, birlikte yaşamaya alışmışlardır.

Cücelerin öldükten sonra nereye gidecekleri konusunda da çeşitli rivayetler vardır. Elfler, cücelerin Arda’nın İkinci Müziğinde yeri olmadığına inanırlar. Bazıları ise cücelerin mezarlarında taşa dönüşüp toprağa karıştığına inanır. Lakin cücelere göre Mahal, Ilûvatar’ın Çocukları ile beraber onlara Mandos’un Salonlarında bir yer hazırlamıştır.

Cücelerin dili ise çok özel ve gizli bir dildir. Khuzdul denen bu lisanı ne bir elfe ne de bir insana anlatmamışlardır. Bunun tek istisnası, İlk Çağ’da cücelerle elflerden daha iyi anlaşan Kara Elf Eöl olabilir. Çünkü Eöl, Belegost’a ve Nogrod’a gidip gelirdi. Onlarla anlaşabilmek için cüce lisanını öğrenmiş olması mümkündür. Bu dilin yaratıcısı Aule’dir ve dilin adı da Khuzdul’dur. Khuzdul, elfler tarafından geliştirilen bir runik alfabe olan Cirth ile yazılmıştır.



Khuzdul'un yazıldığı runik dil: Cirth

Cüceler bu dili sadece kendi aralarında konuşmuşlar, bu kadim dildeki adlarını kendi mezarlarına bile yazmamışlardır. Moria’da ölen Balin’in mezarına kazınmış “BALIN FUNDINUL UZBAD KHAZAD-DÛMU” (Moria Efendisi Fundin oğlu Balin) ifadesinde görülebileceği üzere, bilinen adı ve unvanı olmasına rağmen mezar taşında Balin’in Khuzdul’daki gizli ismi yoktur.

Dışarıda, kuzey lehçesinden isimler kullanmışlardır. Khuzdul’da bilinen diğer ifadelerin çoğu, yer isimleridir ve dilin yapısı hakkında pek fazla bilgi vermezler. Buna rağmen, cüce dilinde bir deyiş herkes tarafından çok iyi bilinmektedir: "Baruk Khazâd! Khazâd ai-mênu!" yani “Cüceler geliyor! Cücelerin Baltaları!” Bu, kökeni İlk Çağ’a dayanan bir savaş çığlığıdır.

Cücelerin Yaradılışına Dair

Cüceler, Aule tarafından(kendi deyişleriyle Mahal, yani “yapıcı” tarafından) yaratılmıştır. Aule Ilûvatar’ın Çocuklarını beklemekte sabırsız davranmış, bu nedenle de kendi irfanını öğretebileceği canlılar yaratmaya karar vermiştir. Bunun üzerine, Cücelerin Yedi Babalarını, dağların altındaki gizli bir salonda yaratmıştır. Ancak onlara bağımsız yaşayabilme gücünü verememiştir. Çünkü bu güç sadece Ilûvatar’a aittir. Aule, cüceleri kendi iradesiyle kontrol etmediği zamanlarda cüceler gerçekten yaşayan bir varlık gibi davranamıyorlardı. Ilûvatar olanlardan haberdar oldu ve Aule’nin yaratımına yaşam bahşetti. Ancak onların İlkdoğanlar olan elflerden önce gelmesine de izin vermedi.



Aule, Cüceler'in Yedi Babası'nı yaratırken

Alıntı yapılan: Silmarillon
Denir ki, Aule, Çocuklar'ın gelmesini, bilgilerini ve becerisini öğretebileceği birilerine sahip olmayı öylesine şiddetli arzulamış ki Ilûvatar'ın tasarılarının tamamlanmasını beklerken sabırsızlığa düşmüş, işte bu yüzden Cüceler, Orta Dünya'nın karanlığında Aule tarafından yaratılmış.

Aule, Cüceleri hâlâ oldukları biçimde yaratmış çünkü gelecek olan Çocuklar'ın biçimleri aklında belirgin değilmiş ve Melkor'un kudreti hâlâ Dünya'nın üzerindeymiş; bunun için onların güçlü ve boyun eğmez olmalarını dilemiş. Ama yaptığı bu şey yüzünden diğer Vala'lar tarafından suçlanmaktan korktuğu için gizlice uğraşmış ve ilk olarak Orta Dünya'da dağların altında bir konakta Cücelerin Yedi Babaları’nı yaratmış. Ne var ki daha işini tamamladığı anda Ilûvatar'ın yapılanlardan haberi varmış ve Aule memnunmuş, onlar için tasarladığı dili kullanarak Cüceleri eğitmeye başlamış ve Ilûvatar onunla konuşmuş; Aule onun sesini duymuş ve susmuş. Ilûvatar’ın sesi ona demiş ki: "Neden yaptın bunu? Neden gücünün ve yetkinin ötesinde olduğunu bildiğin bir şeye kalkıştın? Sana bahşettiğim ihsan sadece kendi varlığın içindir, daha fazla değil; bu yüzden senin elinden ve aklından oluşan yaratıklar sadece o varlık sayesinde yaşayabilir, sadece sen onları hareket ettirmeyi düşündüğünde hareket edebilirler, düşüncelerin başka yerdeyse boş boş dururlar. Arzun bu mudur?"

Sonra Aule yanıt vermiş: "Ben böyle bir egemenlik arzulamadım. Benden başka şeyler olmasını arzuladım, onları sevmeyi ve eğitmeyi ki var oluşuna sebep olduğun Eâ'nın güzelliğini onlar da kavrasın. Çünkü bana göre, Arda'da onun içinde olduğuna sevinebilecek birçok şey için yer var, ama onun büyük bölümü hâlâ boş ve sessiz. Sabırsızlığım beni yanlışa sürükledi. Ne var ki, bir şeyler yaratmak, senin tarafından yaratıldığımdan beri kalbimdedir ve babasının yaptıklarından etkilenip kendine bunlardan bir oyun yaratan anlayışı kıt bir çocuk, bunu babasını taklit etmek için değil, sadece babasının oğlu olduğu için yapabilir. Ama şimdi sen bana sonsuza dek kızgın olmayasın diye ne yapmalıyım? Bir çocuk olarak, babasına, sana bu şeyleri sunuyorum, senin yarattığın ellerin eserini. Onlarla ne istersen onu yap. Ama benim haddimi bilmeyerek yarattıklarımı yok etmem gerekmez mi?”



Aule, Cüceler'in Yedi Babası'nı yok etmek üzereyken

Sonra Aule, cücelere vurmak için eline koca bir çekiç aldı ve ağladı. Ilûvatar, alçakgönüllülüğü yüzünden Aule’ye ve arzusuna merhamet duydu ve cüceler çekiçten geri çekildiler, korktular, başlarını öne eğip aman dilediler. Ve Ilûvatar’ın sesi Aule’ye dedi ki: “Daha sen söylerken kabul ettim sunduklarını. Görmüyor musun, bu şeylerin artık kendilerine ait hayatları var ve kendi sesleriyle konuşuyorlar? Yoksa senin darbenden ya da iradenden gelecek herhangi bir emirden ürkmezlerdi.” Sonra Aule çekicini aşağı indirdi, mutluydu; “Eru eserimi kutsasın ve düzeltsin!” diyerek Ilûvatar’a teşekkürlerini sundu.

Ilûvatar yeniden konuştu ve dedi ki: “Nasıl dünyanın başlangıcına da Ainur’un düşüncelerine de varlık verdiysem, şimdi de senin arzunu öyle ele aldım ve ona orada bir yer verdim; ama başka hiçbir şekilde senin ellerinle yarattıklarını düzeltecek değilim, nasıl yarattıysan, öyle kalacaklar. Ama şuna izin verecek değilim, yani bunların benim tasarladığım İlkdoğanlar’dan önce gelmesine ya da sabırsızlığının ödüllendirilmesine. Şimdi taşların altında karanlıkta uyuyacak ve İlkdoğanlar Dünya’ya uyanmadan önce açığa çıkmayacaklar; o zamana dek, onlar ve sen bekleyeceksiniz, uzun görünse de. Ama vakit geldiğinde onları uyandıracağım ve onlar senin çocukların olacak; seninkilerle benimkiler, kabul ettiklerim ve seçtiklerim arasında sık sık çekişmeler doğacak.”

Sonra Aule, Cücelerin Yedi Babaları’nı da alıp uzun süre kalacakları; onlara ayrılmış yerlere dinlenmeye yatırdı; Valinor’a dönüp uzayıp giden yıllar boyunca bekledi.

Melkor'un gücünün hüküm sürdüğü günlerde yaratıldıkları için Aule, Cüceleri dayanıklı olmalarını sağlayarak güçlü yaratmıştı. Bu yüzden taş kadar serttirler, inatçıdırlar, hemen arkadaş ve düşman olurlar, zor işlere, açlığa ve beden acılarına konuşan tüm diğer halklardan daha çok dayanırlar; uzun yaşarlar, insan ölçüsünün çok ötesinde, ama sonsuza dek değil. Çok uzun zamanlar önce, Orta Dünya'daki Elfler arasında, cücelerin ölürken yaratıldıkları toprağa ve taşa dönüşeceklerine inanılırdı; ama cücelerin inanışı bu değildir. Çünkü Mahal dedikleri Yapıcı Aule'nin onlarla ilgilendiğini, Mandos'ta kendileri için ayrılmış salonlarda bir araya getirdiğini ve onun eski Babaları’na, Son geldiğinde Ilûvatar’ın onları kutsayıp Çocuklar'ın arasında bir yer vereceğini açıklamış olduğunu söylerler. Zaman İçinde Aule'ye hizmet etmek ve Son Savaş'ın ardından Arda'nın yeniden yaratılmasında ona yardım etmekte rol oynayacaklardır. Ve yine derler ki, Cücelerin Yedi Babaları kendi soydaşları arasında yaşamak, bir kez daha kadim isimlerine layık olmak için geri döneceklerdir ki aradan geçen onca çağa rağmen, aralarında en çok tanınanı, Khazad-dûm'daki konaklarında oturan ve elflere en çok dostluk gösteren bu soyun babası Durin'dir.

Aulé cüceleri yaratmak için emek verirken, eserini diğer Vala'lardan saklı tutmuştu; ama sonunda düşüncelerini Yavanna'ya açıp olan biten her şeyi anlattı. Sonra Yavanna dedi ki: "Eru merhametlidir. Şimdi görüyorum, kalbine neşe dolmuş, dolsun; çünkü sen yalnızca bağışlanma değil cömertlik de kazandın. Ama başarıya ulaşana dek bu düşünceyi benden sakladığın için; senin çocukların benim sevgimden doğan şeylere çok az ilgi duyacaklar. Babaları gibi, önce kendi elleriyle yarattıkları şeyleri sevecekler. Dünyayı kazıp duracak, dünyada yetişen ve yaşayan şeylere aldırış etmeyecekler. Birçok ağaç onların amansız demirinin darbelerini hissedecek."

Ama Aule yanıtladı: "Bu Ilûvatar'ın Çocukları için de geçerli; çünkü onlar da beslenecek ve kuracaklar. Senin krallığının varlıkları kendi içlerinde değer taşımalarına, Çocuklar gelmese de taşıyacak olmalarına rağmen, Eru onlara hükmetme verecek ve onlar da Arda’da buldukları her şeyi kullanacaklar; her ne kadar, Eru’nun iyi niyeti sayesinde, saygısız veya minnetsiz olmasalar da.”


Aule de cüceleri birbirinden ayırıp uykuya yatırdı. Yedi atadan sadece Durin tek başınaydı, diğerleri ikişerli üç gruba ayrıldılar ve sadece onlar birlikte uyandılar. Bazı kaynaklarda ise denir ki, Durin yanında bir dişi olmadan uykuya yatırıldı. Diğer babalar ise yanlarında birer eş ile uyutuldular. Yani Aule, ilk başta yedi erkek altı dişi olmak üzere toplam on üç cüce yaratmıştı. Lakin şimdilik rivayetleri bir kenara bırakalım ve ilerlemeye devam edelim.

Bu yedi atadan daha sonra cücelerin yedi klanı oluşmuştur. En çok tanınan klan ise Durin’in Soyu olan Uzunsakallar klanı olmuştur.

Cüce Soyları

Aule tarafından yaratılan yedi cüce babasının lideri olduğu yedi cüce klanı vardır:

-Uzunsakallar: Ölümsüz Durin’in soyu. Cüceler, Ölümsüz Durin’in ilk olarak Gundabad Dağı altında uyandığına inanırdı. İkinci ve Üçüncü Çağ’da bahsedilen cücelerin tamamı bu soydan gelir. Cüceler, en asil cüce soyunun Durin'in Soyu olan Uzunsakallar olduğuna inanırdı.

-Genişkirişler ve Alevsakallar: Belegost’u ve Nogrod’u kuran cüce soyları. Çift halinde, Dolmed Dağı’nın altında uyanmışlardır. Büyük olasılıkla Genişkirişler Belegost’u, Alevsakallar da Nogrod’u kurmuşlardır. Lakin hangi soyun hangi şehri kurduğu Tolkien tarafından açıkça belirtilmemiştir.

-Demiryumruklar ve Sertsakallar: Uzak doğuda, büyük ihtimalle Orocarni’de yaşayan cüce soyları.

-Karaperçemler ve Taşayaklar: Uzak doğuda, büyük ihtimalle Orocarni’nin başka bir bölgesinde yaşayan cüce soyları.

Not: Bu soylardan başka, bodur cüceler diye bilinen bir cüce soyu daha vardır. Bu cüceler Arda Barışı döneminde Beleriand’a gelen ilk cüceler olarak anlatılır. Doğudaki büyük cüce şehirlerinden sürülüp Belegost ve Nogrod kurulmadan önce Beleriand’a ayak basmışlardır. Lakin bu yolculukta bedenleri narinleşmiş ve demircilik sanatlarındaki yeteneklerini kaybetmişler. Nogrodlu ve Belegostlu cüceler batıya gelmezden evvel, Beleriand elfleri onların ne olduğunu bilmediklerinden onları avlayıp katlediyorlarmış. Ancak sonraları onları kendi hallerine bırakmışlar ve Sindarin dilinde onlara “Noegyth Nibin” yani “Bodur Cüceler” demişler. Narog ve Sirion nehri arasındaki bölgelerde, ardından da “Nulukkizdin” dedikleri Narog mağaralarında yaşamışlar ki bu mağaralara daha sonra Finrod Felagund tarafından Nargothrond adı verilmiştir. Bodur cüceler, orklardan duydukları korku ve onlara duydukları nefretin aynısını elflere karşı da duymuşlar; lakin en çok Noldor’a kinlenmişler çünkü eski hikâyelerde Noldor’un onların yurdunu ellerinden aldıkları anlatılır. Bodur cücelerin son kalan üyeleri Mim ve iki oğlu, Khîm ve Ibun olmuştur, onlar da daha sonra yaşamlarını yitirmişler. Lakin ölümleri başka öykülerde anlatılır.



Bodur cüce Mim, Turin ve çetesi tarafından yakalanmış halde

Cücelerin Tarihi

İlk Çağ ve Öncesi

Ilûvatar’ın Aule’ye verdiği söz şöyleydi:

Alıntı yapılan: Eru Ilûvatar
“Nasıl dünyanın başlangıcına da Ainur’un düşüncelerine de varlık verdiysem, şimdi de senin arzunu öyle ele aldım ve ona orada bir yer verdim; ama başka hiçbir şekilde senin ellerinle yarattıklarını düzeltecek değilim, nasıl yarattıysan, öyle kalacaklar. Ama şuna izin verecek değilim, yani bunların benim tasarladığım İlkdoğanlar’dan önce gelmesine ya da sabırsızlığının ödüllendirilmesine. Şimdi taşların altında karanlıkta uyuyacak ve İlkdoğanlar Dünya’ya uyanmadan önce açığa çıkmayacaklar; o zamana dek, onlar ve sen bekleyeceksiniz, uzun görünse de. Ama vakit geldiğinde onları uyandıracağım ve onlar senin çocukların olacak; seninkilerle benimkiler, kabul ettiklerim ve seçtiklerim arasında sık sık çekişmeler doğacak.”

Elflerin Cuiviénen Gölü’nde uyanmasından kısa süre sonra, Ilûvatar’ın cücelerin yedi babasını derin uykularından uyandırdığını söyleyebiliriz. Lakin benim taradığım hiçbir kaynakta, cücelerin Orta Dünya’da hür iradeleriyle dolaşmaya başlamalarının kesin tarihi verilmemektedir.



Bir grup cüce

Yedi klanın her biri, kendi topraklarına sahip oldu ve orada salonlar kurdular. Bunlardan ismi bilinenler Mavi Dağlar’daki Belegost ve Nogrod ile Puslu Dağlar’daki Khazad-dûm’dur. Ered Luin(Mavi Dağlar) cüceleri Beleriand’daki elflerle dostluk kurup onlarla birlikte bazı savaşlara katılmıştır.

Yedi atadan sadece I. Durin’in ismi bilinmektedir, o da Ölümsüz Durin(Durin the Deathless) olarak anılır. Cüceler, I. Durin’in yedi kez doğacağına inanırlardı. Ölümsüz Durin, Sisli Dağlar’ın kuzeyindeki Gundabad Dağı’nda uyandı. Orada biraz kaldıktan sonra güneye ilerledi ve Sisli Dağlar’da bir vadi buldu, oraya Azanulbizar adını verdi. Bu vadideki bir göle baktığında kendi yansımasını, başının üstünde ise yedi yıldızdan oluşan bir tacı gördü. Göl Kheled-zâram adını aldı, yani Aynagöl. Durin’in gördüğü yıldızlara elfler Valacirca, cüceler de Durin’in Tacı adını verdi. Bu takımyıldız gölde her zaman görülebilir; fakat sadece Durin bu yıldızları kendi yansımasının üzerinde görmüştür. İşte, I. Durin burada Khazad-dûm’u kurdu, dağların altında. Khazad-dûm cüceleri İlk Çağ’da Elflerle dostluk kurdular ve ticaret yaptılar. Durin Soyu’ndan gelen bazı cüceler de Gri Dağlar’a yerleşmişlerdi. Burada, İlk Çağ boyunca refah içinde yaşadılar, salonlar oyup tüneller kazdılar.



Durin'in yansımasını gördüğü Kheled-zâram, Aynagöl

Öte yandan iki cüce soyu daha da batıdaydı, Mavi Dağlar’da. Dolmed Dağı'nın altında uyandılar ve iki büyük salon kurdular, Gabilgathol ve Tumunhazar; ya da daha çok bilinen elf isimleriyle Belegost ve Nogrod. Bu iki salonun cüceleri, Beleriand’da elflerle dost olmuşlar ve bazı savaşlarda elflerle birlikte Melkor’un kara ordularına karşı savaşmışlardır. Örneğin, İlk Beleriand Savaşı’nda, ork ordusunun doğu kanadı, Andram’ın kuzeyinde Gelion’la Aros arasındaki yolun ortalarında bir yerde Eldar tarafından kuşatılıp bozguna uğratılmıştı. Katliamdan kaçanların yolu ise Naugrim’in baltaları tarafından kesilmiş ve katledilmişti; çok az ork Angband’a dönmeyi başarabilmişti.

Belegost’ta yaşayan cüceler, ünlü cüce işi zincir zırhı buldular ve en iyi çelikleri işlediler. Menegroth’u da bu cüce klanı oyup şekillendirdi ve Thingol, çabalarını Nimphelos ile ödüllendirdi. İlk Çağ’daki çoğu önemli olayda boy gösteren bu soy, İlk Beleriand Savaşı’ndan Nirnaeth Arnoediad’a kadar birçok savaşta elfler ve insanların yanında savaşmıştır. Özellikle Nirnaeth Arnoediad’da büyük bir ün kazanmışlardır; çünkü tüm doğu gücü içinde sağ salim kalan tek birlik onlardı. Zira Naugrim ateşe karşı elflerden ya da insanlardan çok daha fazla direnç gösterebilirdi. Ayrıca daha korkutucu görünmek için savaşta koca koca maskeler takarlardı, bu da ejderlere karşı daha dayanıklı olmalarını sağladı. Eğer onlar olmasaydı, Glaurung ve ondan olma ejderler Noldor’dan geriye kalanları yeryüzünden silerdi. Fakat cüceler, ejder Glaurung tam da kendilerine saldırdığında onun etrafını kuşattılar. Ejderin kudretli zırhı bile Naugrim baltalarına tam olarak direnemedi, Glaurung tüm öfkesiyle Belegost’un Efendisi Azaghâl’ı yere serdi. Lakin Azaghâl büyük bir çaba göstererek bıçağını ejderin karnına sapladı. Glaurung öyle bir yara aldı ki savaş meydanını terk etmek zorunda kaldı. Bunu gören diğer Angmar gudubetleri de onun peşinden gittiler. Sonra cüceler Azaghâl’ın bedenini, sanki kendi topraklarında yaptıkları bir cenaze törenindeymiş gibi taşıyıp ağıtlar yaktılar. Artık savaş onlar için bitmişti, kimse de onları durdurmaya yeltenmedi zaten.



Azaghâl'ın düşüşü

Nogrod cüceleri, demir işçiliği ve zırh yapma konusunda haklı bir üne sahiptir. En önemli demircileri de meşhur Telchar’dır. Nogrod demircileri, Nauglamir’i işlemişlerdi ve Thingol, bir Silmaril’i kolyeye yerleştirmelerini istedi, böylece elflerin ve cücelerin beraber yaptığı harika bir nesne ortaya çıkacaktı. Lakin cüceler hırslarına yenik düşüp Thingol’ü katlettiler, Nauglamir’i de alıp kaçmaya çalıştılar. Doriath elfleri hainlerin çoğunu öldürüp Nauglamir’i ele geçirmeyi başardı; lakin ulu Thingol’ü katledenlerden ikisi kaçmayı başarmıştı. Bu iki cüce yurtlarına dönüp elf kralının kendilerini ücret konusunda kandırdığını, kardeşlerinin elfler tarafından katledildiğini anlattılar. Bu yalan haberler üzerine, Nogrod cüceleri intikam yeminleri edip savaşmak üzere hazırlandılar. Belegostlu soydaşları onları bu kararlarından vazgeçirmeye çalışsalar da başarılı olamadılar.



Bin Mağaralar, Menegroth

Kralın ölümü ve Melian’ın sessizliği nedeniyle, gri elflerin komutanları şüpheye düşüp umutsuzluğa kapıldılar. Bir zamanlar Belegostlu cüceler tarafından oyulan Bin Mağaralar’da zorlu bir savaş yaşandı Nogrod cüceleri ile Doriath elfleri arasında. Çok fazla elf ve cüce birbirini katletti, bu olay asla unutulmadı. Lakin çarpışmayı Nogrod kazandı, Ağır Elli Mablung can verdi ve Nogrod cüceleri, Silmaril’i alıp Mavi Dağlar’daki yurtlarına dönmek üzere yola koyuldular.  

Yolda birçok Ossiriandlı yeşil elf ile birlikte Dior ve babası Beren karşılarına çıktı. Çünkü haberi almışlardı ve cüceleri bekliyorlardı. Nogrod Cüceleri Gelion nehrinin kıyılarında tırmanırken, bir anda elf boruları öttü ve Ossiriandlı elflerin ok yağmuru başladı. Bu ilk saldırıda çoğu cüce öldürüldü. Kaçmaya çalışan cüceler ise Dolmed Dağı’nın eteklerindeki uzun yamaçlarda Ağaçların Çobanları tarafından Ered Lindon’a sürüldüler. Hiçbirinin oradan sağ çıkıp da evine sağ salim ulaşamadığı söylenir. Ayrıca bu muharebe, Beren’in son dövüşü oldu. Beren, orada Nogrod Efendisi’ni kendi elleriyle öldürüp Silmaril’i ondan aldı. Geride kalan tüm hazineyi lanetleyip Cücelerin Gerdanlığı’nı evine, Tol Galen’e götürdü.



Nauglamir, Cücelerin Gerdanlığı

Nauglamir’in yazgısı burada bitmez; lakin daha anlatılacak birçok konu ve söylenecek pek çok kelam var. En iyisi burada kesip cücelerle ilgili yazımıza devam etmek olsa gelir.

İkinci Çağ

İlk Çağ’ın ardından anlatılan hikâyelerdeki cücelerin çoğu, Durin’in soyundan gelir. Bu soy Uzunsakallar ya da daha bilinen adlarıyla Durin’in Halkı’dır. I. Durin çok uzun süre yaşadı, neredeyse İlk Çağ boyunca. O öldükten sonra, ne zaman ona çok benzeyen bir cüce doğsa Ölümsüz Durin’in o cüceyle yeniden doğduğuna inanılırdı ve o cüceye Durin adı verilirdi. Kehanetler der ki, Durin yedi kez doğacak ve VII. Durin’in gelişi cücelerin görkemli zamanlarının bitimi olacak.

II. Durin hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Khazad-dûm’un krallarından biri olduğu ve III. Durin’den önce hüküm sürdüğü bilinmektedir. Bu dönemde, Beleriand’ın yıkılışı nedeniyle doğuya göçen Belegost ve Nogrod cücelerinin Khazad-dûm’a gelip büyük bir nüfus artışına ve ardından büyük bir refaha sebep oldukları söylenir.
Ayrıca Gri Dağlar’da yaşayan cüceler ile Öfke Savaşı’ndan kaçıp kuzeye dönen orklar arasında ufak çatışmalar olmuştur. Ancak cüceler orkların saldırılarını bertaraf edip yaşamlarına devam ettiler.

III. Durin, cücelerin tarihinde görece önemli bir yere sahiptir. Eregion’daki Ost-in-Edhil’deki elflerle dostluk kurmuştur. Celebrimbor, Ost-in-Edhil’in efendisi ve demirci Narvi, Khazad-dûm’un meşhur Batı Kapısı’nı, Durin Kapısı’nı inşa etmişlerdir. Durin Kapısı, iki halkı kaynaştırmak ve birlikte hareket etmelerini sağlamak için inşa edilmişti. Daha da önemlisi, Celebrimbor Yediler’den ilkini gizlice Durin’e vermişti. Bu Yüzük, daha sonra Thrór’un Yüzüğü olarak anılacaktı.



Yüzük Kardeşliği Moria'nın Batı Kapısı'nda

Lakin Celebrimbor,  Güç Yüzükleri’ni Sauron’un yanında dövmüştü ki Sauron, Annatar sıfatıyla kandırdığı elfleri Güç Yüzükleri’ni kullanarak etkisi altına almak istiyordu. İkinci Çağ’ın 1697 yılında Sauron ne elfleri ne de cüceleri yüzükler vasıtasıyla kontrol edemeyeceğini anlayınca, Eregion’a saldırmak üzere büyük bir ordu topladı. Çünkü elflerdeki Üçler Sauron’un etkisinde kalmadan dövülmüşlerdi ve cüceler de Sauron’un yalanlarına inanmayacak kadar metanetli ve inatçıydılar. Lakin Eregion yakılıp yıkıldı ve Celebrimbor katledildi. Bunun üzerine Khazad-dûm, kapılarını dış dünyaya kapatıp mühürledi.

Sauron, Üçler’e dokunamamıştı, zaten elfler de yüzükleri kurtarmayı başardılar. Yediler’den ikisini ele geçirmeyi başardı önce Sauron, zira dördü cüce efendilerinin sahip olduğu hazinelerle birlikte ejderhalar tarafından yok edilmişti. Geriye kalan son yüzüğün kaderi ise ileride belli olacaktı.

IV. ve V. Durin hakkında pek fazla bilgi yoktur, onların hükümdarlıklarının İkinci Çağ’ın sonu ile Üçüncü Çağ’ın başı olduğu varsayılabilir zira IV. Durin Son İttifak Savaşı’nda elfler ve insanlara yardıma gitmiş ve savaştan sağ olarak dönmüştür. Bu iki cüce kralı da III. Durin’e verilen yüzüğü taşımışlardır.

Üçüncü Çağ

VI. Durin (Üçüncü Çağ, 1731 – 1980) ataları gibi Khazad-dûm’daki Durin Soyu’nu yönetti. Hükümdarlığının son yılında, mithril için dağın altı kazılırken bir Balrog uyandırıldı. Balrog, büyük bir yıkım yarattı ve VI. Durin’i katletti. Sağ kalan cüceler, karşılaştıkları bu canavarı Durin’in Felaketi olarak adlandırdılar.

VI. Durin’in oğlu I. Náin (Üçüncü Çağ,  1832 – 1981), babasının ölümünden sonra yalnızca bir yıl tahtta kaldı. Balrog, eski kralı katlettikten kısa süre sonra onu da öldürdü çünkü.

I. Thráin (Üçüncü Çağ, 1934 – 2190) babası I. Náin’in ölümünün ardından Durin’in Soyu’ndan geriye kalanları kadim yuvaları olan Khazad-dûm’dan dışarı, Yalnız Dağ ve Gri Dağlar’a götürdü. I. Thráin, Dördüncü Çağ’da VII. Durin’in gelişine kadar Khazad-dûm’un gerçek hükümdarı olarak kalacaktı. 1999 yılına kadar yurtsuz kalan Durin’in Soyu, I. Thráin’in Erebor’da kurduğu Dağaltı Krallığı’na yerleşti. Böylece Thráin, Dağaltı’nın ilk kralı oldu. Cüceler burada görkemli bir krallık kurdular ve Arkentaşı’nı, Dağ’ın Kalbi’ni buldular.



Arkentaşı, Dağ'ın Kalbi

I. Thorin (Üçüncü Çağ, 2035 – 2289), Dağaltı Krallığı’nda doğmuştu. Lakin Durin Soyu’nun çoğu o dönemde Gri Dağlar’a göçmeye başladılar. Thorin de onlara liderlik etti ve Erebor’daki Durin Soyu, uzun süredir ayrı kaldıkları kardeşleriyle buluştular. Gri Dağlar’ın zengin ve keşfedilmemiş topraklarını kendilerine yurt edindiler.

Glóin (Üçüncü Çağ, 2136 – 2385) hakkında pek fazla şey bilinmez. Babası Thorin’in gelişinden Sonra Gri Dağlar’da Durin Soyu’nun Kralı olarak 96 yıl hüküm sürmüştür.

Óin (Üçüncü Çağ, 2238 – 2488) döneminde Uzunsakallar, Gri Dağlar’ı mesken tutmaya devam ettiler ve yıllar boyu sürmüş ve sürecek olan, ejderhalara karşı verdikleri zorlu savunma savaşına devam ettiler. Óin’in Hükümdarlığı’nın sonlarına doğru, 2460 yılında Gölge Kuyutorman’daki Dol Guldur kalesine geri döndü ve güçlerini toplamaya başladı. 2480 yılında orklar Sisli Dağlar’da bulunan ve Eriador’a açılan tüm geçitleri tutmaya başladılar. Ayrıca Sauron’un yaratıkları Moria’yı ellerine geçirip oraya yerleştiler.

II. Náin (Üçüncü Çağ, 2338 – 2585), 97 yıl boyunca babası Óin’den aldığı tahtta oturdu. Hükümdarlığı, Sauron’un doğudan Kuyutorman’a dönüşüyle biten Dikkatli Huzur(Üçüncü Çağ, 2063–2460) döneminden sonra başlamıştı. Bu dönemde Durin Soyu’nun büyük kısmı Gri Dağlar’ı kendilerine yurt edinmişlerdi.  II. Náin’in hükümdarlığının sonuna doğru, kuzeydeki bataklıklarda yaşayan ejderhalar güneye inmeye başladı ve Cüce-Ejder Savaşları(2570–2589) hız kazandı.



Cüce-Ejder Savaşları'ndan olası bir kesit

Náin’in iki oğlu vardır, I. Dáin ve Borin. Náin ve oğulları, Hobbit’te ve Yüzüklerin Efendisi’nde geçen cücelerin atalarıdır. Náin öldüğünde, yerine büyük oğlu I. Dáin geçti.

I. Dáin (Üçüncü Çağ, 2440 – 2589), dört yıl boyunca Durin Soyu’nun kralı olarak tahtta kaldı. Döneminde Cüce-Ejder Savaşları iyice şiddetlendi. Savaşın son yılında, Ejderler I. Dáin’in salonlarına saldırdılar. Şehir kapılarının önünde, devasa bir soğuk ejder Dáin ve ortanca oğlu Frór’u katletti. Babaları ve kardeşlerinin ölümünün ardından, Thrór ve Grór, Durin Soyu’nu Gri Dağlar’dan güneye götürdüler. Thrór bir grubu Yalnız Dağ’a götürürken, Grór kendi grubunu Demir Tepeler’e götürdü ve orada kendi yurdunu kurdu. Dáin’in kardeşi Borin de Erebor’a giden Thrór’un grubunu takip etmiştir.



Dağaltı'nın ilk kralı Thráin'in bulduğu Erebor, Yalnız Dağ

Thrór (Üçüncü Çağ, 2542 – 2790), babası ve kardeşinin ölümünün ardından Durin Soyu’nun bir kısmını Erebor’a götürdü. Oraya dönmesiyle birlikte de, Durin Soyu’nun Kralı sıfatına ek olarak, I. Thorin’in Yalnız Dağ’ı terk etmesiyle boşta kalan Dağaltı’nın 3. Kralı sıfatını kazandı.

Thrór, Erebor’a giderken; kardeşi Grór(Üçüncü Çağ, 2563 – 2805) Demir Tepeler’e gidip orada kendi salonlarını oymuştu. Azanulbizar Savaşı’na kadar, Demir Tepeler’de zengin ve mutlu bir yaşam sürdüler. Lakin bu savaşa giden Grór oğlu Náin, Azog tarafından katledilmişti. Náin’in oğlu Demirayak Dain, Azog’u katledip babasının intikamını aldıktan ve savaş sona erip evine döndükten sonra, Grór’un bir buçuk asır süren hükümdarlığı bittiğinde Demir Tepeler’in Lordu unvanı Dain’e geçti. Beş Ordular Muharebesi’nde Thorin Meşekalkan öldürüldüğünde ise Dain Demirayak, Durin Soyu’nun Kralı, Dağaltı’nın Kralı ve Demir Tepeler’in Lordu olarak Orta Dünya’da kalan tüm Durin Soyu’nun lideri konumuna gelmiştir. Tüm bunlar, daha sonra anlatılacak olan Cüce-Ork Savaşları ve Beş Ordular Muharebesi’nin sonuçlarıdır.

Tüm bu olaylardan daha öncesine dönecek olursak; Thrór, Erebor’da, Dağaltı Krallığı’nı zenginleştirdi. Kuzey insanları ile dostluk kurdular. Erebor’un güneyi ile Celduin nehri çevresinde yaşayan bu insanlar, daha sonra Dale şehrini kurdular. Burada Yalnız Dağ ile erzak, güzel kolyeler ve silah ticareti yaptılar. Erebor’un, batıdaki, Demir Tepeler’deki akrabaları ile cevher filizi ticareti yaptığı da söylenir. Böylece Dağaltı Krallığı büyüdü ve zenginleşti.

Lakin 2770 yılında, bu refah günleri sona erdi. Çünkü Altın Smaug, Thrór ve halkının zenginliklerini duymuştu, Ered Mithrin’deki deliğinden çıkıp Erebor’a geldi. Birçok cüceyi öldürdü; fakat birkaç cüce de kaçmayı başarmıştı. Son olarak Thrór ve oğlu Thráin, dağın dışındaki gizli kapıdan çıkmayı başardılar. Dağ, Smaug’un alevi altında kavrulup gitti ve Vadi harabeye döndü. Altın Smaug ise cücelerin altınlarından kendine bir yatak yapıp dinlenmeye başlamıştı bile. Bu cüce hazinelerinin arasında Arkentaşı, Dağ’ın Kalbi de vardı.



Altın Smaug, Yalnız Dağ'a saldırırken

Kaçabilen bir avuç cüce, ejdere kin güderek ve yurtlarını geri almayı umut ederek güneye doğru göç ettiler, Dunland’e ulaştıklarında ise durdular. Burada bir süre yaşadılar, bu dönemde Thrór da Erebor’u, çevresini ve Dağ’daki gizli kapının yerini gösteren, ay rünleri ile işlenmiş bir harita yaptı.

Erebor’un yağmalanışından yaklaşık yirmi yıl sonra, Thrór umudunu yitirmişti. Yediler’in sonuncusunu oğlu Thrain’e verip eski dostu Nár ile birlikte bir yolculuğa çıktı. Yüzük hakkında ise Thrain’e şöyle dedi:

“Bu sana yeni bir şans verebilir; fakat altın üretmek için altına ihtiyacı var.”

“Erebor’a dönmeyi düşünmüyorsun değil mi?” dedi Thrain.

“Artık değil,” dedi Thrór. “Smaug’dan olan intikamımızı sana ve torunlarıma bırakıyorum. Lakin ben insanların alaylarından ve fakirlikten sıkıldım, şansımı denemeye gidiyorum.” Fakat nereye olduğunu söylemedi.

Thrór, atalarının oyduğu salonları görmek üzere Khazad-dûm’a doğru yönelmişti. Nár ile birlikte Kızılboynuz Geçidi’ni geçip Azanulbizar’a vardılar.

Moria’ya geldiğinde kapılar ardına kadar açıktı. Nar ona dikkatli olmasını öğütledi; fakat o krallığına dönmüş bir veliaht edasında kapılardan kibirle geçti. Lakin geri gelemedi.

Nar birkaç gün saklanarak bekledi. Bir gün yüksek bir ses ve boru sesi duydu ve kapılardan dışarı bir vücudun atıldığını gördü. Bunun Thrór olmasından kuşkulanarak kapılara doğru yaklaştı. Ardından içeriden bir ses duyuldu:

“Gel sakallı! Seni görebiliyoruz. Fakat bugün korkmana gerek yok çünkü sana haberci olarak ihtiyacımız var.”

Ve Nar geldi, vücudun Thrór’unki olduğunu anladı fakat kafası kesilmiş ve yanına atılmıştı. Orada saygıyla eğildiğinde bir ork kahkahası duydu ve ses dedi ki:

“Eğer dilenciler kapıda beklemez içeri bir hırsız gibi girmeye çalışırsa, işte! Onlara böyle yaparız. Eğer senin insanlarından biri daha sakalını kapılarımızdan içeri uzatırsa aynı şey başına gelir. Git onlara böyle de! Ve eğer ailesi burada Kral’ın kim olduğunu öğrenmek istiyorsa kafasında yazılı. Ben yaptım! Onu ben öldürdüm! Ben EFENDİYİM!”



Cüce Nar, Moria Kapıları'nda

Sonra Nar kafasını çevirdi ve cüce rünleriyle Azog yazısını gördü. Bu isim o günden sonra onun ve her cücenin kalbine dağlandı. Nar kesilmiş başı almak için eğildiğinde Azog ona bağırdı:

“Bırak onu! Defol! Al, işte paran sakallı dilenci.” Küçük bir torba ona doğru fırlatıldı. İçinde birkaç madeni para vardı.

Ağlayarak, Celebrant üzerinden geri dönmeye başladı; fakat kapılara son bir kez baktığında orkların kapılardan çıkmış olduklarını ve cesede saygısızlık yapıp onu parçaladıklarını gördü.

İşte bu Nar’ın Thrain’e ilettiği hikâyenin tamamıydı. Bunları söyleyip ağladı ve sakalını çekti. Sonra sustu ve 7 gün sadece oturup, konuşmadı. En sonunda Thrain kalktı ve: “Bu taşınamaz bir hakarettir.” Dedi.

Böylece yıllar süren Cüce-Ork Savaşları başladı.

II. Thráin (Üçüncü Çağ, 2644 – 2850), bu olaylar yaşandığında Yalnız Dağ’dan ayrılan cücelerin ve Durin’in Halkı’nın kralıydı. Babası, yanında harita ve anahtarla ayrılmadan önce ona Yediler’in sonuncusunu bırakmıştı. Babasının ölüm haberini Nar’dan aldıktan sonra, Thráin 2790 ve 2793 yılları arasında güçlerini toplamak için uğraştı. Kuzeye, doğuya ve batıya elçiler gönderdi. Cücelerin en yüce soyuna yapılan bu hakaret diğer cüce soylarının da bu duruma kayıtsız kalmasını engelledi. Böylece, üç yılın sonunda büyük bir cüce kuvveti savaşa hazırdı artık.

Üçüncü Çağ’ın 2793 yılında, büyük saldırı gerçekleşti. Cüceler, kuzeyde Gundabad Dağı’ndan güneyde Ferah Çayırlar’a kadar, orkların yuvalandıkları tüm inleri bulup yok ettiler. 2799 yılına kadar, çoğu Sisli Dağlar’ın altındaki tünellerde olmak üzere birçok savaş oldu. Yine de, Gundabad Dağı tam olarak hiçbir zaman orklardan temizlenemedi. Hobbit’te, Beş Ordular Muharebesi’nde savaşan orkların buradan geldiği anlatılır.



Cüce-Ork Savaşları'ndan olası bir kesit

Sisli Dağlar’ın geri kalanı temizlenip, orkların son saklanma yeri Moria’nın karanlık çukurları olduğunda, Azanulbizar Savaşı, Sindarin’de Nanduhirion ve Westron’da Gölgelidere Vadisi Savaşı, başladı. Tarafların sayıları hakkında kesin bir bilgi bulunmasa da, uzak doğudan gelen diğer cüce soylarıyla beraber altı bin ila on bin kişilik bir cüce gücüne karşı on beş bin ila yirmi bin kadar ork olduğunu söyleyebiliriz.

Güneşsiz bir kış gününde böylece başladı Azanulbizar Savaşı. Cüceler Gölgelidere Vadisi’ne yürüyüp Doğu Kapısı’nda öyle bir gürültü yaptılar ki orklar dağ başlarına yıkılıyor sandılar. Lakin Azog, savunma için bir ordu saklıyordu ve ilk başta savaş orklar lehine ilerledi. O güneşsiz günde orklar dağın eteklerine konuşlanmışlardı ve çekilmiyorlardı, cüceleri sayı üstünlükleriyle durdurdular.



Azanulbizar Savaşı

İlk saldırıyı Kral Thráin yönetti; lakin kayıplar vererek Aynagöl’ün yanındaki koruya geri çekilmek zorunda kaldı. Orada en genç oğlu Frerin, soydaşı Fundin ile birlikte birçok cüce katledildi, hem Thráin hem de oğlu Thorin yaralandı. Oradaki çarpışmada, Thráin oğlu Thorin’in kalkanı parçalanmıştı ve Thorin kendini bir meşe ağacından kopardığı dal parçasıyla savunmak zorunda kalmıştı. Bu olaydan sonra da Meşekalkan unvanını aldı.



Thráin, geri çekilmek zorunda kalıyor

Savaş, Náin(Üçüncü Çağ, 2665 – 2799)’in Demir Tepeler’den gelmesine kadar tüm şiddetiyle sürdü. Náin ve cüceleri sonradan gelmişlerdi ve yorgun değillerdi. Baltalarını her savurduklarında “Azog! Azog! Azog!” diye bağırarak orkları Moria’nın duvarlarının önüne kadar sürdüler. Orada Náin kapıda durup bağırdı:

“Azog! İçerideysen dışarı çık. Yoksa vadideki bu oyun senin için çok mu zor!”

Böylece Azog dışarı çıktı, demir boynuzlu miğferiyle tüm orkların en büyüğü olduğu söylenir. Onunla beraber yanında ona benzeyen özel muhafızları da geldi. Náin’in grubuna yaklaşınca Náin’e dönüp şöyle seslendi:

“Ne? Başka bir dilenci daha mı? Seni de mi damgalamalıyım?” Böyle diyerek Náin’e koştu ve savaşmaya başladılar. Náin sinirden yarı kördü ve savaşmaktan çok yorulmuştu; fakat Azog yorgun değildi ve sakindi. Sonunda Náin kalan tüm gücüyle güçlü bir darbe savurdu; fakat Azog çekilmeyi başardı. Ardından Náin’in ayağını tekmeledi, böylece Náin tökezledi ve ardından baltası kırıldı. Sonra Azog hızlı bir darbeyle Náin’in kellesini koparmaya çalıştı. Fakat başaramadı, çünkü cücenin zırhı çok sağlamdı ve Náin çok dayanıklıydı. Yine de bu şiddetli bir darbeydi, Náin’in boynu kırıldı ve cüce savaş dışı kaldı.

Ardından Azog kahkahalarla gülmeye başladı. Başını kaldırıp boğazından büyük bir zafer narasının çıkmasını izin verecekti ki çığlık boğazında düğümlendi. Çünkü tüm ordusu doğranmıştı, geriye kalanlar ise kaçıyordu ve arkalarında gözü dönmüş Cüceler vardı. Peşinde onu kovalayan bir cüce olmayanlar da çığlık çığlığa güneye kaçıyorlardı. Bu da yetmezmiş gibi Azog’un tüm muhafızları öldürülmüştü. O da döndü ve kapıya doğru kaçmaya başladı.

Fakat arkasından kırmızı bir baltayla bir cüce geliyordu. Gelen Dáin’di, Dain Demirayak, Azog’un katlettiği Náin’in oğlu. Tam kapıların önünde Azog’u yakaladı ve kafasını uçurdu. Bu muhteşem bir başarıydı çünkü o zamanlar cücelerin hesabına göre Dain daha çocuk sayılırdı. Fakat önünde uzun ve zaferlerle dolu bir yaşam vardı, ta ki Yüzük Savaşı’nda düşene dek. Kararlı ve öfkeyle dolu adımlarla kapılardan geri dönmesine rağmen, yüzünde korkunun gri gölgesi vardı, çünkü içeride büyük bir karanlık görmüştü.



Azog'un düşüşü ve Dáin'in zaferi

Son savaş da bitip cüceler lehine sonuçlandığında tüm ordu Azanulbizar’da toplandı. Azog’un kesilmiş kafasını alıp ağzına biraz para sıkıştırdılar, sonra da kafayı bir çubuğun ucuna taktılar. Fakat o gece ne bir şarkı söylediler, ne de bir kutlama yaptılar. Çünkü verilen kayıplar çok fazlaydı.

Ve şafaktan önce Thrain belirdi. Tek gözü bir daha asla düzelmeyecek şekilde yaralanmıştı ve topallıyordu; fakat şöyle söyledi: “Evet! Zafer bizimdir. Khazad-dûm fethedildi.”

Fakat cüceler şöyle cevap verdi: “Durin Halkı’nın kralı olabilirsin; ama tek gözünle bile doğru görmelisin. Bu savaşı intikam için yaptık ve intikamımız alındı. Lakin bu hoş değil. Eğer bu bir zaferse bizim ellerimiz onu tutmak için çok küçük.”

Ve Durin’in Soyu’ndan olmayanlar da şöyle dedi: “Khazad-dûm bizim atalarımızın evi değildi. Orada bizim için yitik bir hazine umudundan başka ne var? Fakat eğer şimdi ödüllendirilmemiş olarak buradan gideceksek, hemen evlerimize geri dönmeyi tercih ederiz.”

Sonra Thrain, Dain’e dönüp: “Ama eminim kendi soyum beni bırakmaz?” dedi umutla. Lakin “Hayır.” dedi Dain. “Sen bizim soyumuzun babasısın, senin için kanımızı döktük eğer istersen yine dökeriz. Fakat Khazad-dûm’a girmeyeceğiz. Sen de oraya girmeyeceksin. Sadece kapının ardına bakıp gölgeyi gördüm. Ve gölgenin ötesinde ise Durin’in Felaketi seni bekliyor. Dünya değişiyor ve biz Moria’da yürümeden önce daha yüce bir güç oradan geçmeli…”

Azanulbizar Savaşı’nın ve Cüce-Ork Savaşları’nın bitişi işte böyledir. Cücelerin gücünün yarıya yakını yok edilmiş, birçoğu da ölümcül şekilde yaralanmıştı; orkların durumu ise daha vahimdi. Güneye kaçan orklar Ak Dağlar’da toparlanmaya çalıştılar; lakin bu çaba bölgedeki Rohirrim tarafından durdurulacaktı.  

Kuzeye gidenler ise toparlanmaya çalıştılarsa da Beş Ordular Muharebesi’nin ardından bir daha asla eski güçlerine kavuşamadılar. Böylece Eriador’da ve Vahşi Topraklar’da uzun yıllar süren ork tehdidi sona ermiş oldu. Ayrıca bu savaşlar olmasaydı, Yüzük Savaşları’nın kuzey cephesi Sauron tarafından mağlup edilebilirdi. Ve eğer Moria ve Sisli Dağlar orklardan temizlenmeseydi, Yüzük Taşıyıcısı hiçbir zaman Mordor’a ulaşamayabilirdi.

Savaştan sonra cüceler vadideki ağaçları kesip büyük bir ateş yaktılar, ölen cüceleri orkların ve diğer vahşi yaratıkların yağmalamasını önlemek için. Bu cüce adetlerine uygun bir davranış değildi, cüceler ölülerini taştan tabutlara gömerlerdi çünkü. Fakat çok fazla ölü vardı ve taştan tabutlar oymak için gereken zaman yoktu. Böylece ölen cüceler odunlarla birlikte yakıldı. Bu törenden sonra, Gölgelidere Vadi’si “Yanmış Cüceler” ismi verilerek onurlandırıldı. Kesilen ağaçlar ise o topraklarda yeniden yeşermedi.

Orada, cüceler ayrıldı. Her soy evine döndü. Uzunsakallar’dan geriye kalanlar ise Thráin’in önderliğinde önce Dunland’e döndüler. Kısa süre sonra oradan ayrılıp Eriador’da ilerlediler. En sonundaysa Mavi Dağlar’ın kuzey bölümüne yerleştiler. Burada, Durin’in Halkı yavaş da olsa büyüdü. Bir gün kadim yurtları Khazad-dûm ve Erebor’a geri dönmenin umuduyla beklediler.

II. Thorin “Meşekalkan” (Üçüncü Çağ, 2746 – 2941), 2850 yılından ölümüne kadar Durin Soyu’nun kralı olarak yaşadı. Erebor’dan ayrılışı, Cüce-Ork Savaşları ve Azanulbizar Savaşı’ndan yukarıda bahsedildiği için yeniden bunları dile getirme gereği duymuyorum. Lakin bundan sonraki olaylara değinmek gerekir.

Babası ile beraber Mavi Dağlar’a geldiklerinde, Durin Halkı metal işleyip nüfuslarını arttırmaya çalışıyordu; lakin cüce hanımların zaten az olan sayısı geçen zamanda iyice azalmıştı ve bu durum da cücelerin hızla çoğalmasını engelliyordu. Bu haldeyken bile, Thorin’de ve diğer cücelerde Eski yurtları olan Yalnız Dağ’a dönüp oradaki hazinelere kavuşma özlemi vardı. Yüzük’ün ve Sauron’un da etkisiyle olsa gerek, Thorin’in babası Thráin Mavi Dağlar’dan ayrılmaya karar verdi.

Üçüncü Çağ’ın 2841 yılında, Thráin, yanında Balin ve Dwalin’le beraber Mavi Dağlar’ı terk etti. Doğuya ilerlediler; lakin yolda warglar, orklar ve diğer yaratıklar tarafından sürekli rahatsız edildiler. 2845 yılında, Ferah Çayırlar’daki kamplarında Thráin bir anda gözden kayboldu, bir daha soyundan hiçbir cüce onu göremedi. Durin’in soyundan gelen cüce kral, Sauron’un uşakları tarafından kaçırılmış ve Dol Guldur’da hapsedilmişti. Thráin’e işkence edildi ve Yediler’in sonuncusu ondan alındı. Ardından bir zindana kapatılıp ölüme terk edildi.

2580 yılında, Gandalf Dol Guldur’a geldiğinde Thráin’i buldu; lakin cücenin kim olduğunu o vakitte bilmiyordu çünkü cüce kendi ismini bile hatırlayamıyordu. Gandalf’a sahip olduğu son iki şeyi, haritasını ve bir anahtarı verdi, kısa süre sonra da hayata gözlerini yumdu. Gandalf, cüceyi kim olduğunu bile öğrenemeden orada bırakmak zorunda kalmıştı.

Babasının ölümünün ardından Thorin Durin Soyu’nun Kralı unvanını resmen kazandı; lakin onun içinde de Erebor’daki yurtlarına dönüp muhteşem hazinelerini geri alma isteği bir kor gibi yanıyordu.

Thorin, daha sonra Gandalf’la karşılaştı ki bu karşılaşma, Durin Soyu’nun, cüce soylarının en asilinin kötü talihini yenmesine sebep oldu. Gandalf, Thorin’in salonlarına gitti ve orada hikâyelerini paylaştılar. Daha sonra, Gandalf’ın desteği ve zorlamasıyla yanlarına Bilbo Baggins’i de alarak on iki cüceyle beraber Erebor Macerası’na çıktılar. Bu Macera, birçok önemli olaya vesile oldu: Bilbo, Tek Yüzük’ü buldu; Yalnız Dağ’daki Altın Smaug öldürüldü; ardından Beş Ordular Muharebesi yaşandı ve burada Thorin Meşekalkan, Kili ve Fili katledildi. Demir Tepeler’den gelen Dain Demirayak, Durin Soyu’nun Kralı ve Dağaltı’nın Kralı unvanlarını aldı. Erebor, Kuyutorman elfleri ve Dale insanları arasında bir dostluk gelişti. Bu öykü, detaylı olarak Hobbit’te anlatılmaktadır. Burada bahsetmem yer darlığı nedeniyle mümkün olmasa da eğer aranızda okumayan birileri varsa ona Hobbit’i okumasını tavsiye ederim.



Erebor'daki hazinelerin üstüne yuvalanmış Altın Smaug

II. Dáin ya da Dáin Demirayak (Üçüncü Çağ, 2767 – 3019), Beş Ordular Muharebesi’nden sonra kral oldu. Onun döneminde Durin Soyu daha önce olmadıkları kadar zenginleşti, taş işçiliği ve demircilik alanında İlk Çağ’daki görkemlerine ulaşamasalar da çok geliştiler. Yıkılan Dale şehrini yeniden inşa ettiler, Dale diyarında da oldukça görkemli yapıtlar oluşturdular.

Lakin tüm cüceler bundan memnun değildi, 2989 yılında Balin yanına gönüllü cüceler alıp Moria’ya yola çıktı. Dain, onlara kendi rızasıyla izin vermemişti lakin gidenleri durdurmaya da çalışmadı. İşler önce iyi gitmişti. Ancak beş yıl sonra işler kötüye gitti. Koloniden ne bir elçi ne de bir haberci gelmez oldu. Böylece Moria’nın yeniden düştüğünü anladılar.



Balin, Moria yolculuğu için ayrılmadan önce

Balin; Floi, Oin, Ori, Frar, Loni, Nali ve diğer gönüllü cücelerle birlikte Moria’da bir koloni kurmak üzere yola çıkmıştı. Yalnız başına dışarı çıkıp Aynagöl’de yansımasına bakarken, 10 Kasım 2994 günü, bir ork okçusu tarafından öldürüldü. Cesedi, daha sonra Mazarbul Odası’na götürülüp orada defnedildi. Balin’in ölümünden bir süre sonra koloninin geri kalanı da katledildi ve Moria yeniden orkların kontrolüne geçti.

Cücelerin burada yaşadıkları her şey, farklı kişiler tarafından da olsa Mazarbul Kitabı’nda kayıtlıdır. Kitaba en son Ori, elf rünleriyle yazmıştır. Yüzük Kardeşliği, kitabı Mazarbul Odası’nda buldukları zaman cüce Gimli, kitabı Dain II Demirayak’a vermek üzere yanına almıştır. Lakin kitap Dain’e ulaşamadan Dain ölmüştür. Gimli’nin kitabı Dain oğlu Thorin III Taşmiğfer’e vermiş olması mümkündür.

Üçüncü Çağ’ın 3018 yılında, Mordor’dan bir ulak “Baggins” ve “Shire” isimlerini araştırmak üzere geldi. Bilgi karşılığında da Sauron’un cücelere Yediler’den kalan son üç yüzüğü vereceğini vaat etti.

Alıntı yapılan: Elrond’un Divanı, Yüzük Kardeşliği
"Halkımızın üzerine," dedi Glóin, "bir huzursuzluk gölgesi düşeli çok yıllar oluyor. Bunun nereden geldiğini ilk başta fark edemedik. Kıyıda köşede fısıldanmalar başladı: Bizim dar bir yere sıkışıp kaldığımız, daha geniş bir dünyada daha büyük zenginlikler ve ihtişam bulacağımız söyleniyordu. Bazıları kendi dilimizde Khazad-dûm dediğimiz, dedelerimizin muazzam eseri Moria'dan söz ediyordu; artık nihayet oraya dönmek için yeterince güce ve nüfusa sahip olduğumuzu söylüyorlardı."

Glóin iç geçirdi. "Moria! Moria! Kuzey dünyasının Harikası! Haddinden fazla derinlere kadar kazıp, isimsiz korkuyu uyandırmıştık orada. Nicedir, Durin'in çocukları kaçtığından beri, Moria'nın engin malikâneleri bomboş yatıyordu. Ama şimdi gene hasretle adını anar olmuştuk; fakat korkuyorduk da, çünkü nice kralın ömrü boyunca Khazad-dûm'un kapılarından geçmeye cüret etmiş tek bir cüce vardı, o da Thrór idi ve orada can vermişti. Buna rağmen sonunda Balin fısıltıları dinledi ve gitmeye azmetti; Dâin ona iznini gönül rızasıyla vermedi gerçi, ama o yanına Ori'yi, Oin'i ve halkımızdan daha nicesini alıp güneye gitti.

"Bu otuz yıl kadar önceydi. Bir süre haber aldık onlardan, haberler de iyiye benziyordu: Moria'ya girmiş ve büyük işlere başlamışlardı. Sonra sesleri solukları kesildi ve o zamandan bu yana Moria'dan tek bir kelime bile gelmedi.

"Sonra, bir yıl kadar önce Dain'e bir ulak geldi, ama Moria'dan değil - Mordor'dan: Gece vakti Dâin'i cümle kapısına çağıran bir atlı. Onun deyimiyle Büyük Hükümdar Sauron, bizim dostluğumuzu dilermiş. Karşılık olarak da yüzükler verecekmiş, eskiden verdiği gibi. Ve haberci ısrarla hobbitlere dair sorular sordu: ne cins olduklarını, nerede yaşadıklarını. ''Çünkü'' dedi, ''Sauron sizlerin vaktiyle bunlardan birini tanımış olduğunuzu biliyor.''

"Bunun üzerine biz pek sıkıntılandık ve cevap vermedik. Derken atlı o korkunç sesini alçalttı, elinden gelse tatlı tatlı konuşacaktı. '''Sauron sizden sırf dostluğunuzun küçük bir nişanı olarak bu hırsızı yakalayıp,''' dedi aynen bu kelimeyle, '''ondan bir zamanlar çalmış olduğu küçük, kıymetsiz mi kıymetsiz bir yüzüğü rızası olsa da olmasa da geri almanızı istiyor. Bu Sauron'un gönlünü çelen basit bir oyuncak sadece, ama sizin iyi niyetinizin teminatı olacaktır. O yüzüğü bulursanız eskiden cüce atalarınızın olan üç yüzüğü geri alırsınız, Moria beldesi de ebediyen sizin olur. Sırf hırsızın haberini, hâlâ yaşayıp yaşamadığını, nerede yaşadığını bulsanız bile, hem büyük bir ödül hem de Hükümdar'ımın sonsuz dostluğunu kazanırsınız. Bir reddedin hele, o zaman işler pek de hoş görünmeyecektir gözünüze. Reddediyor musunuz?''

"Burada nefesi aynı bir yılan tıslaması gibi çıkınca etraftaki herkesin tüyleri diken diken oldu ama Dâin, ''Ne evet, ne hayır diyorum. Bu mesajı ve zarif kisvesinin ardında ne mana taşıdığını düşünmem icap ediyor,''dedi.

"O, iyi düşünün, ama çok uzamasın, dedi.

'"Vakit benim vaktim, istediğim kadar düşünürüm,' diye cevapladı Dâin.

"O, ''Şimdilik,'' diyerek karanlığın içine doğru sürdü atını.

"O geceden beridir, kasvet yüklü şeflerimizin yürekleri. Ulağın sesi öyle iç bulandırıcı olmasa da, sözlerinin hem tehdit ve hem de hile taşıdığından şüphe duyacak değildik; çünkü Mordor'a yeniden giren o kudretin değişmediğini ve eskiden bize daima hıyanet ettiğini zaten biliyorduk. Ulak iki kere geri geldi ve cevap alamadan gitti. Yıl devrilmeden bir kez daha gelecekmiş ve dediğine göre bu son olacakmış.

İşte böylece, Dâin nihayet Bilbo'yu Düşman'ın onu aradığından haberdar edeyim ve eğer mümkünse Düşman'ın bu yüzüğü, bu kıymetsiz mi kıymetsiz yüzüğü ne için istediğini öğreneyim diye, beni size yolladı. Ayriyeten, Elrond'dan da nasihat istirham etmekteyiz. Çünkü Gölge büyüyor ve yaklaşıyor. Vadi'deki Kral Brand'e de ulaklar geldiğini ve içine korku düştüğünü duyduk. Boyun eğeceğinden korkuyoruz. Ülkesinin doğu sınırları zaten savaşın eşiğinde. Eğer Düşman bizden cevap almazsa, hükmü altındaki insanları Kral Brand'e ve Dain'e karşı harekete geçirebilir."

Glóin’in, Elrond’un Divanı’nda belirttiği öngörü gerçekleşmişti. Bu olaylardan birkaç ay sonra, savaş Erebor ve Vadi’ye de ulaştı. 3019 yılının 15 Mart günü, güneyde Pelennor Çayırları Savaşı yapılırken, kuzeyde Vadi Savaşı yapılıyordu. Dale insanları ile savaşan Doğudölleri, Kızılsu(Carnen)’yu geçtiler. Dale Kralı Brand, geri çekilmek zorunda kaldı.

Dain ve Yalnız Dağ cüceleri, Dale halkına yardım etmek üzere savaş meydanına vardılar. Vadi’de, üç gün sürecek kanlı bir savaş sürdü. 17 Mart günü Kral Brand katledildi, Demirayak Dain, elinde baltasıyla Brand’in cesedi yanında kendi de katledilene kadar bekledi. İki yüz elli yıldan fazla yaşamıştı, kollarında da baltasını taşıyacak kudret hala vardı. Lakin tüm bunlar bile Dain’in Erebor’un kapıları önündeki ölümünü durduramamıştı.



Vadi Savaşı'ndan olası bir kesit

Doğudölleri birkaç gün sonra Pelennor Çayırları Savaşı’nı Gondor’un kazandığını öğrendi ve korktular. Bunu fırsat bilen Dain oğlu Thorin Taşmiğfer ile Brand oğlu II. Ozan, Doğudölleri’ni diyarlarından sürmek üzere bir yarma harekâtı başlattılar. 27 Mart günü Doğudölleri Vadi’den atıldı. 28 Mart günü de Celebron ve Galadriel Dol Guldur’u yıktılar. Böylece Yüzük Savaşları’nın kuzey ayağı da sona ermiş oldu.

Tabii ki, tüm bu olayların güneyinde, Yüzük Kardeşliği’nde bir cüce daha vardı; Glóin oğlu Gimli, elf dostu. Üçüncü Çağ’ın 2879 yılında, Mavi Dağlar’da doğdu. Thorin ve kafilesi Erebor Macerası’na çıktığında daha sadece 62 yaşında olduğundan onlarla birlikte yola çıkmadı. Gimli, asıl haklı ününü Yüzük Kardeşliği’ndeki rolünden kazanmıştır. Moria’da, Amon Hen’de, Boruşehir Savaşı’nda, Pelennor Çayırları Savaşı’nda ve son olarak da Morannon Savaşı’nda bulunmuştur. Yüzük Savaşları bittikten sonra, Minas Tirith’in kapısının mithril ile onarılması için soydaşlarından yardım almıştır. Ayrıca Lórien’in Hanımı Galadriel’in hayranıdır. Lórien’de, Hanım’dan hediye olarak saçının bir telini istemiş, Galadriel de bu ricayı yerine getirip kendisine üç saç telini vermiştir. Aşağıda, Gimli ve Eomer arasında geçen bu diyalogda da, Gimli’nin Lórien Hanımı’na duyduğu hayranlık görülebilir.

Alıntı yapılan: J.R.R. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi Kralın Dönüşü sf. 282 – 283
...
Üç gün sonra, Kral'ın da söylemiş olduğu gibi Rohanlı Eomer geldi Şehir'e, yanında Yurt'un en cesur silahşorlarından oluşan bir atçan vardı. Eomer Şehir'de hoş karşılandı; Şölenlerin Büyük Salonu Merethrond'da masaya oturduklarında etrafındaki hanımların güzelliğini görerek hayretler içinde kaldı. Dinlenmeye çekilmeden önce de cüce Gimli'yi çağırttırdı ve ona şöyle dedi: "Glóin oğlu Gimli, baltan hazır mı?"

"Hayır, beyim," dedi Gimli. "ama çabucak alıveririm eğer ihtiyaç varsa."

"Kararını sen ver," dedi Eomer. "Çünkü hala aramızda Altın Orman'ın Hanımı hakkında söylenmiş birkaç sert söz var. Artık onu kendi gözlerimle de gördüm."

"O halde beyim," dedi Gimli "şimdi ne diyorsun?"

"Heyhat!" dedi Eomer. "Onun yaşayan en zarif hanım olduğunu söyleyemeyeceğim."

"O halde ben gidip baltamı alayım." dedi Gimli.

"Fakat önce şu özrümü söyleyeyim," dedi Eomer. "Eğer onu başkalarının yanında görmüş olsaydım, arzuladığın şeyi derdim. Fakat şimdi Kraliçe Arwen Akşamyıldızı'nı ilk sıraya koyuyorum ve artık kendi adıma bunu inkâr edecek herkesle dövüşmeye hazırım. Kılıcımı getirttireyim mi?"

Bunun üzerine Gimli yerlere kadar eğildi. "Hayır, benim açımdan affedildin beyim," dedi. "Sen Akşam'ı seçtin; ama benim sevgim Sabah'a verildi. Ve gönlüm yakında onun ebediyen geçip gideceğini söylüyor."
...

Gimli, yolculukları sırasında dost olduğu elf Legolas ile birçok diyarı gezip görmüştür. Borukent’te sığınmak zorunda kaldığı Aglarond’a, Parıldayan Mağaralar’a olan hayranlığı ise tüm bu yolculuklara rağmen geçmeyince, kral Thorin Taşmiğfer’den izin alıp Aglarond’da bir cüce kolonisi kurmuştur. Burada iyice yaşlanana kadar yaşadığı, daha sonra da Dördüncü Çağ’ın 120 yılında, dostu Legolas ile Ölümsüz Diyar’a yelken açtığı söylenir. Oraya ulaşıp ulaşmadıkları bilinmez; lakin bence orada, Aule’nin yanında çalışmaya halen devam ediyor.



Legolas ve Gimli

Thorin Taşmiğfer (III. Thorin) (Üçüncü Çağ 2866 – Dördüncü Çağ ?), babası Dain’in ölümünden sonra Dağaltı’nın Kralı oldu. II. Ozan ile birlikte Doğudölleri’ni Vadi’den dışarı attılar ve kuzeyde Dale halkıyla beraber önemli bir güç oldular. Aragorn’un kurduğu Yeniden Birleşmiş Krallık’ın önemli bir müttefiki oldular.

Thorin Taşmiğfer’in zamanında, Moria madenlerinden küçük bir miktarda da olsa mithril çıkartılmaya başlandı. Bu mithril ile Minas Tirith’in kırılan kapısı onarıldı. Ayrıca elfler ve cüceler birlikte çalışarak harap olmuş şehri eskisinden çok daha güzel bir hale getirdiler.

Babası Dain’in unvanı Demirayak gibi, Thorin’in unvanı Taşmiğfer’in de nereden geldiği Tolkien tarafından belirtilmemiştir. Lakin Thorin’in başından geçen en önemli olayın Vadi Savaşı olduğunu varsayarsak, unvanını bu savaşta kazanmış olması kuvvetle muhtemeldir.

Cücelerin, Durin Soyu’nun bilinen Son kralı VII. Durin’dir. Ölümsüz Durin’in yeniden doğan son hali olduğu kabul edilir, çünkü cücelere göre Ölümsüz Durin yedi defa doğacaktı. Dördüncü Çağ’da yaşadığı ve Khazad-dûm’u orkların elinden kurtardığı bilinmektedir. Lakin Khazad-dûm'un, cücelerin kadim yurdunun bir daha asla eski görkemine kavuşamadığı söylenir.

Dördüncü Çağ ilerledikçe, insanların günleri başlayıp elflerin zamanı geçtiğinde, Durin Soyu da zamanla zayıflayıp soldu, eski kudretini yitirdi. Böylece Durin Soyu’nun bilinen son kralı da bu diyardan göçüp gitti.

İşte böyledir cücelerin öyküsü, daha İlkdoğanlar’ın gelmesinden önce başlar ve Dördüncü Çağ’da son bulur. Ilûvatar’ın üvey evlatları, cüceler, elflerin deyişiyle Naugrim ya da kendi deyişleriyle Khazâd; taş işleyenler, madenciler, yorulmayan eller… Onların öyküsü işte burada bitiyor; lakin hiçbir zaman unutulmayacaklar.

Spoiler: Göster
Aynı yazı, tarafımdan The White Tree'de yayımlanmıştır.

Sayfa: 1 [2]