Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Lordmuti

Sayfa: 1 ... 53 54 [55]
811
Ekler:


Kaynaklar:

—Yüzüklerin Efendisi, Ek A: Durin'in Halkı
—Yüzüklerin Efendisi, Yüzük Kardeşliği
—Yüzüklerin Efendisi, Kral'ın Dönüşü
—Silmarillon
—Güç Yüzükleri'ne Dair
—The History of Middle-Earth Vol. XII: The Peoples of Middle-Earth, Chapter 10: Of Dwarves and Men
—Unfinished Tales "The Quest of Erebor"
glyphweb.com/arda
tolkiengateway.net
tuckborough.net
lotr.wikia.com
en.wikipedia.org
tr.wikipedia.org


-Khuzdul Hakkında:

—Khuzdul hakkında çok az bilgi var. Türkçe en detaylı Khuzdul incelemesi için Sifaus'un çalışmasından yararlanabilirsiniz: Orta Dünya Dil Tarihçeleri 2 - Cüce Lisanı

Sifaus'un kullandığı kaynak(İngilizce): Khuzdul

—Cirth’in kökeni, Certhas Daeron'a dayanır. Bu alfabe, Anghertas Daeron denen alfabeye dönüşmüştür. Elfler için Cirth'in yerini, Fëanor tarafından geliştirilmiş olan Tengwar alsa da harflerin Tengwar'a göre daha düz şekillerden oluşması cücelerin Khuzdul'u bu alfabeyle yazmasına neden olmuştur. Cirth, Angerthas Moria ve Angerthas Erebor olarak iki farklı şekilde kullanılmıştır.

Bilgi için(İngilizce): Angerthas Moria ve Angerthas Erebor


-Cücelerin Kurgulanması Hakkında:

—Tolkien’in cüceleri yaratırken Yahudi'lerden esinlendiğine dair bir bölüm gördüm ve bunu sizlerle de paylaşmak istedim:

Alıntı yapılan: Vikipedi
Yüzüklerin Efendisi’ni yazma sürecinde Tolkien, Hobbit’te oluşturmaya başladığı birçok arka plan öğesini geliştirdi. Tolkien, cüce dili Khuzdul'u oluşturmaya başladığında, bu dilin İbranice seslerin unsurlarını barındıran Sami benzeri bir dil olmasına karar vermişti. Ortaçağ Yahudi gruplarında olduğu gibi, Orta Dünya cüceleri de içinde yaşadıkları kültürün dilini konuşurlar ve içinde yaşadıkları kültürün kullandığı isimleri toplum içinde kullanırlar iken, kendi dillerini ve kendi dillerindeki gerçek isimlerini ise sır gibi saklı tutarlar. Khuzdul dilinde birkaç kelime kurgulayan Tolkien, ayrıca Khuzdul dili için bir run yazısı icat etti. Tolkien, Hobbit romanında Erebor dağının geri alınmasını gaye edinen cüce diasporasını, Yüzüklerin Efendisi’nde kaybedilen Moria’nın geri alınması gayesine adanmış olarak betimler. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’nin en önemli cüce karakteri Gimli'nin Galadriel'e gösterdiği büyük saygı ve Legolas ile kurduğu sağlam arkadaşlık bağı vasıtasıyla elf ve cüce ırkını yeniden barıştırır. Gimli-Legolas yakınlığı, "Yahudi olmayanların Yahudi aleyhtarlığı ve Yahudilerin kendilerini üstün görmeleri" sorununa Tolkien'in bir cevabı olarak görülmüştür.

Cüce tiplemesini kurgularken Yahudilikten esinlenmesi hakkında Tolkien, yazdığı bir mektupta bizzat şunları söyler:

Alıntı yapılan: Humphrey Carpenter, ed. (1981), The Letters of J. R. R. Tolkien, Boston: Houghton Mifflin, 176, ISBN 0–395–31555–7
“Cüceleri "Yahudiler" gibi tahayyül ettim: Yaşadıkları yerlerde aynı anda hem bir yurttaş hem de bir yabancı, yaşadıkları ülkenin dilini konuşurlar, fakat gizli dillerinden kaynaklanan bir şive farklılıkları vardır..."


—Hobbit romanında adı geçen cücelerin isimleri, Poetik Edda’nın bölümlerinden Dvergatal’da (Cüceler Katalogu’nda) bulunur. Ayrıca "Gandalf" ismi de buradan alınmıştır. Dvergatal manzumesinin ilgili bölümleri:

Alıntı yapılan: Poetic Edda, Henry Adams Bellows tercümesi
"10 There was Motsognir the mightiest made • Of all the dwarfs, and Durin next; • Many a likeness of men they made, • The dwarfs in the earth, as Durin said. 11 Nyi and Nithi, Northri and Suthri, • Austri and Vestri, Althjof, Dvalin, • Nar and Nain, Niping, Dain, • Bifur, Bofur, Bombur, Nori, • An and Onar, Ai, Mjothvitnir, 12 Vigg and Gandalf, Vindalf, Thrain, • Thekk and Thorin, Thror, Vit and Lit, • Nyr and Nyrath, • Regin and Rathvith — now have I told the list aright. 13 Fili, Kili, Fundin, Nali, • Heptifili, Hannar, Sviur, • Frar, Hornbori, Fræg and Loni, • Aurvang, Jari, Eikinskjaldi. 14 The race of the dwarfs in Dvalin's throng • Down to Lofar the list must I tell; • The rocks they left, and through the wet lands • They sought a home in the fields of sand. 15 There were Draupnir and Dolgthrasir, • Hor, Haugspori, Hlevang, Gloin, • Dori, Ori, Duf, Andvari, • Skirfir, Virfir, Skafith, Ai. 16 Alf and Yngvi, Eikinskjaldi; • Fjalar and Frosti, Fith and Ginnar; • So for all time shall the tale be known, • The list of all the forbears of Lofar.


-İngilizcede "Dwarf"'un Çoğulu Tartışması Hakkında:

—Bu konuda da Vikipedi'de gereken bilgiler var, aynen aktarıyorum:

Alıntı yapılan: Vikipedi
Tolkien'in İngilizce dilinde kaleme aldığı orijinal Orta Dünya yazılarında "dwarf" (cüce) kelimesinin çoğulunu kasten "dwarves" şeklinde kullandığı görülür. Yüzüklerin Efendisi’nin ilk basımının yayım yönetmeni, "dwarves" çoğulunu "dwarfs" olarak "düzeltmiştir". Tolkien'e göre "dwarf" kelimesinin tarihteki gerçek çoğullaması dwarrowes veya dwerrows şeklindedir. Kendisi, "dwarves" çoğullaması hakkında "bir parça kişisel kötü dilbilgisi" der. Yüzüklerin Efendisi Ek F'de konu hakkında şunlar yazılıdır:

Alıntı yapılan: J.R.R. Tolkien
“Görüleceği üzere, bu kitapta da Hobbit’te olduğu gibi "dwarves" kelimesi geçer, bunun aksine sözlükler bize dwarf kelimesinin çoğulunun dwarfs olduğunu söylüyor. Şayet ismin tekil ve çoğul şekillerinin kullanımı uzun zamandır birbirinden ayrı bir mecrada kullanılıyor ise, kelimemiz dwarrows (veya dwerrows) olmalıdır, aynen man ve men veya goose ve geese örneklerinde olduğu gibi.”

Bu kelimeye olan düşkünlüğüne rağmen Tolkien, dwarrow çoğulunu yazılarında sadece bir kez, Moria'nın diğer adlarından birisi olan Dwarrowdelf içinde kullanmıştır. Dwarrow çoğulu muhtemelen Tolkien'in kendi türetmesidir.

Tolkien dwarves (dwarf + s) çoğulunu, elves (elf + s) çoğullamasına benzeterek kullanmıştır. Fakat İngilizcedeki dwarf kelimesinin kökeni, benzer bir kelime olan scarf’ın (çoğ. scarves) kökeninden farklıdır. Dwarf kelimesi, eski Nors dilindeki dvergr kelimesi ile akrabadır, dvergr çoğul durumdayken dvorgr hâline gelir. Fakat Tolkien'in eserlerinde bu kelimeden hiç bahsedilmemiştir. İngilizce ve İskandinav dilleri arasındaki g/f değişimi ise çok daha eski tarihlerde gerçekleşmiştir.


-Cüce Soyları'nın Türkçeleştirilmesi Hakkında:

Orijinal halleri aşağıdadır:

—Longbeards
—Broadbeams & Firebeards
—Ironfists & Stiffbeards
—Blacklocks & Stonefoots

Longbeards, zaten Uzunsakallar olarak çevrilmişti. Buna uygun olarak, ikinci kelimeleri bu şekilde bırakmayı yeğledim.(Örneğin Firebeards, Alevsakallılar olarak değil de Alevsakallar olarak çevrildi.)

Çevirileri tamamladıktan sonra fark ettiğim bir durum da, Türkçe Vikipedi sayfasında bu cüce soylarının Türkçeye çevrilmiş olarak var olduğudur. Oradakilerle aynı olanlar olduğu gibi, farklı olanlar da mevcuttur. Çevirilerin hangisini kullanacağını okuyucuya bırakmaya karar vermekle birlikte, bu çalışmada kendi çevirilerimi kullanmaya karar verdim.

Ayrıca, bu soyların çevirileri konusunda bana yardımcı olan The White Tree'den "PrinceGimli", "farketmez" ve "Elros" ile Kayıp Rıhtım'dan "magicalbronze", "Amras Ringeril" ve "Hurin"e teşekkürü borç bilirim.


-Azanulbizar Savaşı Hakkında:

—The Peoples of Middle-Earth, savaşta öldürülen ork sayısını verdiği için, her iki tarafta bulunması gerekecek ortalama asker sayısını tahmin etmek mümkündür. Ancak bunların felaket derecesinde yanlış olma ihtimali de her zaman vardır. Sayıları yazıya ekleyip eklememek hakkında kararsız kaldım ve biraz önce eklemeye karar verdim. Bu bilgilendirmenin yapılma nedeni budur.


-Yazıda Adı Geçmeyen Cüceler ve Anlatılmayan Diğer Kısımlar Hakkında:

—Sizin de görebileceğiniz üzere, Hobbit'te anlatılan hikâyeye ve Erebor Macera'sına detaylı olarak yer vermedim. Eğer ucundan kıyısından dahi kitapla ilgili bir şeyler anlatmaya kalkışacak olsam kendimi tutamayıp her detayı yazıya koymaya çalışacaktım. Bunun sonucunda zaten uzun olan yazı daha da uzayacak ve Hobbit'i okumuş olanlar için sıkıcı bir bölüm oluşacaktı.

—Aynı nedenle, Hobbit'te adı geçen lakin hiçbir cüce krallığında hüküm sürmemiş cücelerle onların atalarına da yazının içinde yer vermedim. Açıkçası, bunu yapmamın bir diğer sebebi de onları yazının neresine koyacağıma karar veremememdir. Okuduğunuzda göreceksiniz zaten, "Cücelerin Tarihi" kısmı, birkaç istisna hariç kronolojik sırayla ilerliyor. Bu ilerleyişi ve dolayısı ile yazının bütünlüğünü bozmamak için onlara ekler bölümünün sonunda yer vereceğim.

Erebor Macerası'nı detaylıca anlatmak yerine, Thorin ve kafilesi dışında, diğer cüceleri de etkileyen olayları kısaca yazıp konuyu kapattım. Daha detaylı bilgi isteyenlere önerim, yazıda da belirttiğim gibi Hobbit'i okumaları ve Necromancer'ın Erebor Macerası[*]Konu The White Tree'dedir. Eğer başka bir siteden adres vermek doğru olmaz derseniz kaldırabilirim yazıdan.[/*] adlı konusunu incelemeleridir.


-Soy Ağacı Hakkında:

—Yazının sonundaki soy ağacında da görüldüğü üzere, bazı yerlerde boşluklar var. Bu boşluklarla beraber, I. Durin'in İlk Çağ'dan önce öldüğü de düşünülürse, Durin Soyu Thorin III Taşmiğfer'e kadar yaklaşık altı bin beş yüz yıl boyunca Orta Dünya'da varlığını sürdürmüştür. Bu verileri göz önüne alırsak, soy ağacında bulunmayan yaklaşık elli cüce kralının bulunması gerekir. Bu konuda ne yazık ki başka bir bilgimiz yok.

Thorin'den sonra, VII. ve son Durin'in Khazad-dûm'u geri aldığını ve burada Dördüncü Çağ'da cücelerin yaşadığını biliyoruz. Buradaki varlıklarını ne kadar sürdürdükleri kesin olmamakla birlikte, şahsi görüşüm en az üç yüz yıl yıkılmadan kaldıkları yönündedir. Yine de, bu bir tahmin ve hiçbir kesinliği yok.

Soy ağacında, Balin’in ölüm tarihi 3112 olarak görünüyor. Bu, iki nedenle ilginçtir: Birincisi, Üçüncü Çağ, 3021 yılında sona eriyor. Yani 3112 yılı yok, bu tarih aslında Dördüncü Çağ’ın 91. yılına denk. İkincisi, Balin bir cüceye göre bile uzun bir süre, 340 yıl yaşamıştır. Bazı kaynaklarda, Balin’in 251 yıl yaşadığı yazar ki o zaman da ölüm tarihi yaklaşık Dördüncü Çağ’ın 2. yılına denk gelir.



Uzunsakallar Soy Ağacı

Borin (Üçüncü Çağ, 2450 – 2711), Kral II. Náin'in küçük oğlu. Kardeşi Dáin ve yeğeni Frór, Gri Dağlar’da bir soğuk-ejder tarafından katledildiğinde, Thrór’un yanında Yalnız Dağ’a ilerlemiştir. Orada hayatı boyunca yaşayıp iki yüz altmış bir yaşında hayatını kaybetmiştir.

Farin (Üçüncü Çağ, 2560 – 2803), babası Borin ile birlikte daha yirmi dokuz yaşındayken Gri Dağlar’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Erebor’un Smaug tarafından saldırıya uğramasının ardından, Kral Thráin’i takip edip Dunland’e gelmiş; lakin kısa süre sonra başlayacak Cüce-Ork Savaşları’na ilerleyen yaşı nedeniyle katılamamış olması olasıdır.

Farin’in iki oğlu vardı; Fundin ve Gróin.

Fundin (Üçüncü Çağ, 2662 – 2799), Azanulbizar Savaşı’nda saldırıya geçen ilk cüce grubunun içinde yer almıştır. Lakin saldırının başarısızlıkla sonuçlanması ve cücelerin Aynagöl yakınlarındaki bir koruda kapana kısılması sırasında Frerin ve diğer birçok cüce ile birlikte katledildi. İki oğlu Balin ve Dwalin, Thorin’in kafilesinde yer aldılar ve Yalnız Dağ’ın geri alınmasında çaba gösterdiler.

Frerin (Üçüncü Çağ, 2751 – 2799) Thorin Meşekalkan’ın küçük kardeşi. Smaug saldırdığında, ailesinin geri kalanı ile beraber oradan ayrılmıştır. Azanulbizar Savaşı’nda, Aynagöl’ün yanındaki koruda Fundin ve diğer birçok cüce ile birlikte katledilmiştir.

Balin (Üçüncü Çağ, 2763 – 2994), Fundin’in büyük oğlu. Kral II. Thráin ile birlikte 2841 yılında Mavi Dağlar’dan ayrılıp doğuya doğru ilerledi. 2845 yılında, Kuyutorman’da kamp yaptıkları sırada Thráin Sauron’un uşakları tarafından kaçırılıp Dol Guldur’a götürüldü. Kamptaki cüceler onu arayıp da bulamayınca krallarının kaybolduğunu söylemek üzere Mavi Dağlar’a döndüler.

Balin, 2941 yılında Thorin’in kafilesine katıldı. Thorin’den sonra gruptaki en yaşlı cüceydi. Thranduil tarafından alıkoyulduklarında grup adına konuştu. Subaşı’ndaki Yeşil Ejderha’da Bilbo’yu, trollerin kamp ateşini ve Kuyutorman’daki elfleri ilk fark eden o olmuştu. Beş Ordular Muharebesi’nden sonra Erebor’da kalıp zenginlik kazandı. 2949 yılında Gandalf’la beraber Bilbo’yu Shire’da ziyaret ettiler.

2989 yılında, daha fazla dayanamayacağını anlayıp Moria’ya bir yolculuk yapmaya karar verdi. Orada büyük ihtimalle mithril çıkarmayı ve kayıp Yediler’den birini bulmayı umuyordu. Flói, Óin, Ori, Frár, Lóni ve Náli ile birlikte yanlarına gönüllüler alıp orada bir koloni kurmak üzere yola çıktılar. Dáin Demirayak, ona rızasıyla izin vermemişti lakin gitmelerine de engel olmadı.

10 Kasım 2994 tarihinde, Gölgelidere Vadisi’nde tek başına dolanıp Aynagöl’ü izlerken bir ork okçusu tarafından öldürüldü. Cesedi Mazarbul Odası’nda defnedildi. Ölümünden kısa süre sonra Moria kolonisi yok edilmiştir.

Dwalin(Üçüncü Çağ, 2772 – Dördüncü Çağ, 91), Fundin’in küçük oğlu. O da kardeşi Balin gibi Kral II. Thráin ile birlikte 2841 yılında Mavi Dağlar’dan ayrılıp doğuya doğru ilerledi. 2845 yılında, Kuyutorman’da kamp yaptıkları sırada Thráin Sauron’un uşakları tarafından kaçırılıp Dol Guldur’a götürüldü. Kamptaki cüceler onu arayıp da bulamayınca krallarının kaybolduğunu söylemek üzere Mavi Dağlar’a döndüler.

2941 yılında, Thorin’in kafilesine katıldı. Bilbo’nun evine ilk gelen cüce Dwalin’dir. Elf kral’dan kaçışları sırasında fıçılarla yaptıkları yolculuktan en kötü etkilenen cüce de Dwalin’dir.

Erebor’a yerleştikten sonra, kardeşi Balin’in peşinden Moria’ya gitmemiş ve Erebor’da üç yüz kırk yaşına kadar, bir cüce için bile uzun bir ömür, yaşamıştır.

Gróin (Üçüncü Çağ, 2671 – 2923), Óin ve Glóin’in babası, Elf-Dostu Gimli’nin büyükbabası. Hakkında pek fazla şey bilinmez. Doğum ve ölüm tarihlerine bakarak Smaug’un Erebor’a saldırısında ve Cüce-Ork Savaşları’nda bulunduğu söylenebilir.

Óin (Üçünü Çağ, 2774 – 2994), Gróin’in büyük oğlu. Thorin ve kafilesindeki cücelerden biridir. Kardeşi Glóin gibi, kav kutusu ile ateş yakmak konusunda beceriklidir. Beş Ordular Muharebesi’nden sağ çıkıp Erebor’a yerleşmiştir.

2989 yılında Balin ile beraber Moria yolculuğuna çıkmıştı. Kapıda onları bekleyen orklar vardı ve çatışmada Flói öldü; ancak cüceler orkları telef etmeyi başardılar. Balin’in ölümünden sonra ise birçok ork Gümüşdamarı ‘ndan geldi, cüceler de kapıyı tutmaya çalıştılar; ama başarılı olamadılar. Orklar Khazad-dûm Köprüsü’nü ve İkinci Salon’u ele geçirmeyi başardılar. Frár, Lóni ve Náli orada öldü. Göl Batı Kapısı’na kadar yükseldi ve Sudaki Nöbetçi Óin’i katletti. Geri kalan cüceler de katledildiler ve Moria yeniden orkların kontrolüne geçti.

Bu kayıtlar Mazarbul Kitabı’ndadır, kitap Yüzük Kardeşliği tarafından Mazarbul Odası’nda bulunmuştur.

Glóin (Üçüncü Çağ, 2783 – Dördüncü Çağ, 15), Gróin’in küçük oğlu ve Gimli’nin babası.

2941’de Thorin’in kafilesine katıldı. Glóin ve abisi Óin ateş yakmada iyiydiler. Glóin Bilbo’yu ilk gördüğünde onun bir hırsızdan çok bakkala benzediğini söylemiştir. Beş Ordular Muharebesi’nden sonra oraya yerleşip zenginlik kazandı. 3017 yılında Mordor’dan gelen habercinin varlığı üzerine Demirayak Dáin tarafından Elrond’a danışması için 3018 yılında Ayrıkvadi’ye gönderildi. Oğlu Gimli de oraya giderken yanındaydı. Ayrıkvadi’de Gimli ile beraber Divan’da bulundular ve Gimli orada Yüzük Kardeşliği’ne katıldı.

Glóin’in daha sonra Erebor’a dönüp Vadi Savaşı’na katılmış olması muhtemeldir.

Dís (Üçüncü Çağ, 2760 – ?), Thorin Meşekalkan’ın kız kardeşi. Orta Dünya’da adı geçen tek dişi cücedir.  Fíli ve Kili’nin annesidir.

Fíli ve Kili (Üçüncü Çağ, 2859, 2864 – 2941) Thorin Meşekalkan’ın yeğenleri. Thorin’in kafilesine katılmışlardır.

Fíli Kuyutorman’da Bilbo’ya örümceklerle savaşırken yardım etti; ama ağlar yüzünden sakalının çoğunu kesmek zorunda kaldı. Daha sonra Fíli ve Kili diğer cücelerle birlikte orman elfleri tarafından tutsak edildiler. Oradan, varillerin içine girip nehirden aşağı giderek kaçtılar. Yolculuğun sonunda Fíli ve Kili varilleri açmada Bilbo’ya yardım ettiler. Fíli, tüm yolu bir elma varilinde gelmişti ve bir daha asla elma yemedi.

Fíli ve Kili, Beş Ordular Muharebesi’nde, amcaları Thorin’i kalkanları ve vücutlarıyla korumaya çalışırken öldüler.

Bifur, Bofur ve Bombur; Thorin’in kafilesindeki üç cücedir. Bofur ile Bombur kardeşti ve Bifur da onların kuzeniydi. Bu üç cüce, Khazad-dûm’dan geliyorlardı lakin Durin Soyu’ndan değillerdi. Bombur çok şişmandı ve yolculukları sırasında kafileye türlü zorluklar çıkarmıştı. Bir keresinde Büyülü Nehir’e düşüp birkaç gün boyunca uykuda kaldı. Bu sürede diğer cüceler onu taşıdılar. Uyandığında ise rüyasını gördüğü yemekleri anlatarak kafileyi oldukça rahatsız etti. 3018 yılında Frodo ile konuşan Glóin, Bombur hakkında şöyle dedi:

Alıntı yapılan: Glóin
“Bombur artık o kadar şişmanlamıştı ki kendi kendine kanepeden kalkıp da sofraya oturamıyordu, ancak altı genç cüce yerinden kaldırabiliyordu onu.”

Üç cüce de Beş Ordular Muharebesi’nden sağ kurtulup Erebor’a yerleşmiştir. Doğum ve ölüm tarihleri ise bilinmez.

Dori, Nori ve Ori; Durin Soyu’ndan gelen cücelerdi. Thorin’in uzaktan akrabalarıydılar ve kafileye onlar da katıldılar.

Dori kafiledeki en güçlü cüceydi ve boğazına oldukça düşkündü. Dumanlı Dağlar’da goblinlerden kaçarken Bilbo’yu hep sırtında taşıdı; ama sonra düşürdü. Geri kalan cüceler onu “hırsızlarını kaybettiği için” suçladılar lakin böylece Bilbo Tek Yüzük’ü bulmuş oldu.

Kurtlar tarafından kuşatılıp ağaçlara çıktılar. Onları kurtarmaya kartallar geldiğinde Bilbo aşağıda kalmıştı; ama Nori, Bilbo’nun aşağıda kaldığını gördü ve Dori’ye söyledi. Dori Bilbo’yu kurtardı ve kartallar ile oradan ayrıldılar. Ancak Bilbo, kartallar onları kurtardıktan sonra bile Dori’nin bacağını bırakmamıştı.

Dori, Nori ve Ori; Erebor’a yerleşip yaşadılar. Lakin Ori, Balin ile birlikte Moria’ya gitmeyi tercih etmişti ve bir süre sonra Yalnız Dağ’dan ayrıldılar.

Ori, 2994’te Mazarbul Kitabı’na olayları yazmaya başladı. Óin’in sudaki gözcü tarafından katledilmesini ve orkların diğer saldırılarını kitaba yazdı. Ori, elf harfleriyle güzel ve hızlı yazardı.


Alıntı yapılan: Yüzüklerin Efendisi, Yüzük Kardeşliği: Khazad-dûm Köprüsü
“Odanın kaya duvarlarında bir sürü göz oyulmuştu ve bunların içinde de demir perçinli büyük tahta sandıklar vardı. Sandıkların hepsi kırılıp yağmalanmıştı; fakat birinin paramparça kapağının yanında bir kitabın kalıntıları duruyordu. Kitap kesilmiş, delinmiş ve yer yer yakılmıştı; isle ve kurumuş kan gibi daha başka koyu renkli izlerle o kadar lekelenmişti ki pek azı okunabiliyordu. Gandalf kitabı dikkatle kaldırdı, fakat beyaz taşın üzerine koyarken kitabın varakları çıtırdayarak kırılmaya başladı. Bir süre hiç konuşmadan kitabı derin derin inceledi. O varakları ihtiyatla çevirirken, yanında duran Frodo ve Gimli kitabın birkaç elden çıktığını ve hem Moria hem de Vadi rünleriyle, yer yerde Elfçe harflerle yazılmış olduğunu görebiliyorlardı.

Sonunda Gandalf bakışlarını kaldırdı. "Anladığım kadarıyla, Balin'in halkının neler görüp geçirdiğinin kayıtları bunlar," dedi. "Sanırım ilk olarak hemen hemen otuz yıl önce Gölgelidere Vadisi'ne gelişleriyle başlıyor: Sayfalara buraya varmalarından itibaren yıllara göre numara vermişler galiba. En üstteki sayfa bir-üç diye numaralandırılmış, yani baştan en az iki sayfa eksik. Şunu dinleyin!

"Orkları büyük kapıdan ve nöbetçi -galiba; bir sonraki kelime bulaşmış ve yanmış: muhtemelen odasından- atıp, birçoğunu vadideki parlak -sanırım- günışığında katlettik. Flói bir ok yiyip can verdi. Büyüğü o öldürdü. Sonra bir bulanıklık var, bulanıklığı takiben Flói'yi Aynagöl yanında çimenlerin altına yazıyor. Sonraki bir iki satırı okuyamıyorum. Sonra, Yerleşmek için Kuzey uçtaki yirmi birinci salonu aldık. Burada, gerisini okuyamıyorum. Bir hava bacasından söz ediliyor. Sonra, Balin divanını Mazarbul Odası'nda kurdu. "

"Kayıtlar Odası," dedi Gimli. "Sanırım şu anda oradayız" "Hmm, buradan sonra epey bir yerini okuyamıyorum," dedi Gandalf, "bir tek altın, Durin'in Baltası ve bir şey bir şey miğfer kelimeleri seçiliyor. Sonra, Balin artık Moria'nın hükümdarıdır. Bu bölüm böylece bitiyor galiba. Birkaç yıldızdan sonra başka bir el başlıyor, hasgümüşü bulduk, diye bir yazı görüyorum, daha sonra iyi dövülmüş bir şey, tamam buldum! mithril; son iki satır da Oin, Üçüncü Derinlik'in yukarı cephanelerini araması için, bir şey batıya doğru gidiyor, bir bulanıklık, Hollin kapısına."

Gandalf duraklayarak birkaç varağı kenara koydu. "Aynı şekilde birkaç sayfa var, oldukça özensiz yazılmış ve çok zarar görmüş," dedi; "fakat bu ışıkta pek fazla bir şey çıkartamıyorum. Epeyce kayıp varak olması gerek, çünkü sonraki varaklar beş diye numaralandırılmış, yani yerleşimin beşinci yılı sanırım. Bir bakalım! Yok, yok, çok fazla kesilmiş ve lekelenmiş; okuyamıyorum. Gün ışığında daha iyi bir şeyler çıkartabiliriz. Bir dakika! Bu güzel işte: Elf harfleriyle iri, rahat bir yazı."

"Ori'nin yazısıdır," dedi Gimli, büyücünün kolu üzerinden bakarak. "Çok güzel ve hızlı yazardı, genellikle de elf harfleri kullanırdı."

"Korkarım o güzel yazısıyla kötü haberler kaydetmek zorunda kalmış," dedi Gandalf. "Belirgin ilk sözcük elem, fakat satırın gerisi kaybolmuş, galiba önceki diye bitiyor yalnız. Evet, bu önceki olmalı, sonra da şöyle devam ediyor, gün, Kasım 'ın onu, Moria Hükümdarı Balin Gölgelidere Vadisi'nde vefat etti. Tek babına Aynagöl'e bakmaya gitmişti. Kayaların arkasına saklanmış bir ork onu vurdu. Orku telef ettik ama daha fazla sayıda... Doğudan, Gümüşdamarı'ndan çıkıp. Sayfanın geri kalan kısmı o kadar, silik ki hemen hemen hiçbir şey anlaşılmıyor, ama şu kadarını okuyabiliyorum, kapıları sürgüledik, sonra onları uzun süre tutabilir eğer ki, sonra galiba korkunç ve ıstırap.

Zavallı Balin! Üstlendiği unvanı beş sene bile taşıyamamış anlaşılan. Sonra ne olduğunu merak ettim; fakat son birkaç sayfayı çözecek kadar zaman yok. İşte sayfaların en sonuncusu. " Durdu ve iç geçirdi.

"Acı bir hikâye," dedi. "Korkarım sonlan kötü olmuş. Dinleyin! Dışarı çıkamıyoruz. Dışarı çıkamıyoruz. Köprü'yü ve ikinci salonu ele geçirdiler. Frár, Lóni ve Náli orada öldü. Sonra dört satır lekelenmiş, sadece şunları okuyabiliyorum 5 gün önce gitti. Son satırlar şöyle, göl Batı Kapısı'na kadar yükseldi. Sudaki Nöbetçi Oin'i kaptı. Dışarı çıkamıyoruz. Sonumuz geldi, sonra, davullar, derinliklerdeki davullar. Acaba ne demek istiyor. Son yazı, elf harfleriyle alelacele bir karalama: Geliyorlar. Başka bir şey yok." Gandalf durdu; sessizce düşünceler içinde kaldı.


Bunlardan başka, İlk Çağ’da yaşamış meşhur cüce Telchar da Orta Dünya tarihinde önemli bir yere tutar. Telchar, Nogrod’da yaşadı. Ustası Gamil Zirak’dan demircilik sanatını öğrendi. Gamil Zirak, Doriath’ın elf kralı Thingol için birçok silah, kalkan, miğfer ve savaş aleti yapmıştır.

Telchar, Glaurung’un görüldüğü yıllarda(260), Belegost’un Efendisi Azaghâl için Ejder-Miğfer’i yapmıştı. Miğferin tepesinde Glaurung’un bir tasviri ve bir siperliği vardı. Bu siper, miğferi takanı ejderin alevinden ve büyülü bakışlarından korurdu.

Miğfer, Azaghâl’dan Maedhros’a, ondan Fingon’a ve sonra Hador’a ve en sonunda Turin’e geçti. Bir hikâyeye göre, Tumhalad Savaşı’nda Turin’i Glaurung’a karşı koruyan yegâne şey bu miğferdi ancak Turin ejderin büyüsü altına girip miğferin siperliğini kaldırdı ve ardından yenik düştü. Yıllar sonra, Glaurung’u öldürürken Turin’in bu miğferi takmış olması olasıdır.

Telchar ayrıca Angrist’i, demiri bile kesebilen bıçağı da dövmüştü. Bıçak Curufin’e ait oldu lakin daha sonra Beren tarafından, Morgoth’un tacından silmarilleri koparmak için kullanıldı. Beren, bir silmarili aldıktan sonra bıçak kırıldı.

Narsil de Telchar tarafından dövülen silahlardandır. İlk kullanıcısı bilinmez, Elendil tarafından İkinci Çağ’ın sonundaki Son İttifak Savaşı’nda Sauron’a karşı kullanılana kadar birkaç bin yıl boyunca bir şekilde yok olmadan kalmıştır. Lakin Elendil ölür Narsil kırılır. Sauron, Elendil’in oğlu İsildur’u öldürmeye çalışırken İsildur kırılan kılıcı alır ve Sauron’un parmağını kesip Yüzük’ü ondan alır. Böylece Sauron yenilir ve savaş biter.

Yüzük Savaşları’nın olduğu Büyük Yıllar’da, Narsil’in kırılan parçaları yeniden dövülüp Anduril adını almış ve Aragorn tarafından kullanılmıştır.

812
Ilûvatar'ın Üvey Evlatları: Cüceler

Karakteristik Özellikleri

Cüceler, onurlu ve inatçı bir ırktır, ayrıca zamanın tehlikelerine uygun ve zorluklara direnecek şekilde yaratılmışlardır. Elflerden, insanlardan ve hobbitlerden fiziksel olarak çok daha güçlüdürler, sağlam bir bünyeleri vardır. Özellikle sıcağa ve soğuğa karşı dirençlidirler, ayrıca ağır yükleri de kolayca taşıyabilirler. Cücelerin ömrü yaklaşık 250 yıldır. Yeni şeyleri kolayca öğrenebilme becerisine sahiptirler. Adlarından da anlaşılacağı gibi elfler ve insanlardan daha kısadırlar, boyları yaklaşık 1,3 metre civarındadır.



Orta Dünya'dan bir cüce

Normal bir cüce çoğunlukla inatçı ve sırcıdır; ancak cüceler birisiyle dostluk kurduklarında her zaman onun yanında olurlar. Dostlarına sadıktırlar. Cüceler kendilerine kötü sözler edilmesine pek aldırmazlar; lakin bir kez öfkelerini üzerinize çektiniz mi, yıllar boyu sürecek bir kin ve intikam duygusuyla peşinizi bırakmamaya eğilimlidirler.

Bilindiği üzere, çoğu cüce açgözlüdür. Ancak bu durum çoğu insanda olduğu gibi onları baştan çıkartıp kötü yola itmemiştir. Cücelere verilen Güç Yüzükleri ve sahiplerinin kaderi buna örnek teşkil edebilir: Dokuzları alan insanlar, Sauron’un emrindeki birer Nazgûl’e dönüşmüş; fakat Yedileri alan cücelere böyle bir şey olmamıştır. Yüzükleri alan cüce lordları sadece açgözlülükle hazinelerini büyütme yoluna gitmiştir.

Cüceler, özel yeteneklerini yaratıcıları Aulë’den(kendi deyişleriyle Mahal) almışlardır. Orta Dünya üzerindeki dağların köklerini kazıp demir, altın, gümüş ve bakır gibi madenler çıkararak geçimlerini sağlamışlardır. Eski zamanlarda, cüceler Khazad-dûm madenlerinden çok değerli mithrili de çıkarmışlardır. Cücelerin hemen hepsi birer taş işçisi ve demircidir. Oldukça ünlü silahları, zırhları ve sanat eserlerini cüceler dövüp işlemiştir. Bunlardan en önemlileri Elendil’in kılıcı Narsil, Dor-lómin’in Ejder Miğferi ve Nauglamír’dir. Cücelerin oyduğu salonlar da oldukça ünlüdür: Belegost, Nogrod, Khazad-dûm ve Menegroth bunların en bilinenlerindendir. Yüzük Savaşından sonra Minas Tirith’in kapılarını ve Miğfer Dibi surlarını da onarmışlardır. Ayrıca her yerde ve her koşulda bir kav kutusuyla ateş yakabilme becerisine de sahiptirler.



Dor-lómin'in Ejder Miğferi

Cüceler aynı zamanda çok iyi birer savaşçıdırlar. Düşmanlarına besledikleri bitmeyen öfke sayesinde, patlamaya her an hazır bir barut fıçısına benzerler. En meşhur silahları baltalar ve çekiçlerdir, sağlam ve görkemli zırhlar giyip savaş maskeleri takarlar. Uzun yıllar boyunca sayısız savaşta orklara karşı baltalarını kullanmışlardır.

Cüceler tarım ya da hayvancılık yapmazlar; çünkü genellikle yer altındaki mağaralarda yaşarlar. Eserlerini, insanlarla ve elflerle yiyecek için takas ederek yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Cüceler dişilerini oldukça sıkı korurlar çünkü dişi cüceler tüm cücelerin sadece üçte birini oluşturur ve cüce hanımlar cüce soyunun devamı için gereklidir. Adı bilinen tek cüce hanım, Thorin Meşekalkan’ın kız kardeşi Dis’tir. Dis, Fili ve Kili’nin annesidir. Bir rivayete göre de cüce hanımlar da erkek cüceler gibi sakallı ve kaslıdır, bu nedenler cüce olmayan birinin bir cüce hanımı tanıması neredeyse imkansızdır.

Cüceler ile elfler arasında, İlk Çağ’da yaşanan bazı olaylar nedeniyle hala bir husumet vardır. Çoğu cüce, elflerin burnu büyük birer doğa-aşığı ahmak olduğunu düşünürken çoğu elf de cücelerin taş oymaktan başka bir şey bilmeyen bencil yaratıklar olduğunu düşünür. Zaten cüceler ve elfler, yaratılışları itibariyle birbirlerinden uzak ırklardır. Lakin bir elfle bir cücenin dost olduğu da görülmemiş değildir. Zaman geçtikçe cüceler ve elfler birbirlerine saygı duymayı öğrenmişler, birlikte yaşamaya alışmışlardır.

Cücelerin öldükten sonra nereye gidecekleri konusunda da çeşitli rivayetler vardır. Elfler, cücelerin Arda’nın İkinci Müziğinde yeri olmadığına inanırlar. Bazıları ise cücelerin mezarlarında taşa dönüşüp toprağa karıştığına inanır. Lakin cücelere göre Mahal, Ilûvatar’ın Çocukları ile beraber onlara Mandos’un Salonlarında bir yer hazırlamıştır.

Cücelerin dili ise çok özel ve gizli bir dildir. Khuzdul denen bu lisanı ne bir elfe ne de bir insana anlatmamışlardır. Bunun tek istisnası, İlk Çağ’da cücelerle elflerden daha iyi anlaşan Kara Elf Eöl olabilir. Çünkü Eöl, Belegost’a ve Nogrod’a gidip gelirdi. Onlarla anlaşabilmek için cüce lisanını öğrenmiş olması mümkündür. Bu dilin yaratıcısı Aule’dir ve dilin adı da Khuzdul’dur. Khuzdul, elfler tarafından geliştirilen bir runik alfabe olan Cirth ile yazılmıştır.



Khuzdul'un yazıldığı runik dil: Cirth

Cüceler bu dili sadece kendi aralarında konuşmuşlar, bu kadim dildeki adlarını kendi mezarlarına bile yazmamışlardır. Moria’da ölen Balin’in mezarına kazınmış “BALIN FUNDINUL UZBAD KHAZAD-DÛMU” (Moria Efendisi Fundin oğlu Balin) ifadesinde görülebileceği üzere, bilinen adı ve unvanı olmasına rağmen mezar taşında Balin’in Khuzdul’daki gizli ismi yoktur.

Dışarıda, kuzey lehçesinden isimler kullanmışlardır. Khuzdul’da bilinen diğer ifadelerin çoğu, yer isimleridir ve dilin yapısı hakkında pek fazla bilgi vermezler. Buna rağmen, cüce dilinde bir deyiş herkes tarafından çok iyi bilinmektedir: "Baruk Khazâd! Khazâd ai-mênu!" yani “Cüceler geliyor! Cücelerin Baltaları!” Bu, kökeni İlk Çağ’a dayanan bir savaş çığlığıdır.

Cücelerin Yaradılışına Dair

Cüceler, Aule tarafından(kendi deyişleriyle Mahal, yani “yapıcı” tarafından) yaratılmıştır. Aule Ilûvatar’ın Çocuklarını beklemekte sabırsız davranmış, bu nedenle de kendi irfanını öğretebileceği canlılar yaratmaya karar vermiştir. Bunun üzerine, Cücelerin Yedi Babalarını, dağların altındaki gizli bir salonda yaratmıştır. Ancak onlara bağımsız yaşayabilme gücünü verememiştir. Çünkü bu güç sadece Ilûvatar’a aittir. Aule, cüceleri kendi iradesiyle kontrol etmediği zamanlarda cüceler gerçekten yaşayan bir varlık gibi davranamıyorlardı. Ilûvatar olanlardan haberdar oldu ve Aule’nin yaratımına yaşam bahşetti. Ancak onların İlkdoğanlar olan elflerden önce gelmesine de izin vermedi.



Aule, Cüceler'in Yedi Babası'nı yaratırken

Alıntı yapılan: Silmarillon
Denir ki, Aule, Çocuklar'ın gelmesini, bilgilerini ve becerisini öğretebileceği birilerine sahip olmayı öylesine şiddetli arzulamış ki Ilûvatar'ın tasarılarının tamamlanmasını beklerken sabırsızlığa düşmüş, işte bu yüzden Cüceler, Orta Dünya'nın karanlığında Aule tarafından yaratılmış.

Aule, Cüceleri hâlâ oldukları biçimde yaratmış çünkü gelecek olan Çocuklar'ın biçimleri aklında belirgin değilmiş ve Melkor'un kudreti hâlâ Dünya'nın üzerindeymiş; bunun için onların güçlü ve boyun eğmez olmalarını dilemiş. Ama yaptığı bu şey yüzünden diğer Vala'lar tarafından suçlanmaktan korktuğu için gizlice uğraşmış ve ilk olarak Orta Dünya'da dağların altında bir konakta Cücelerin Yedi Babaları’nı yaratmış. Ne var ki daha işini tamamladığı anda Ilûvatar'ın yapılanlardan haberi varmış ve Aule memnunmuş, onlar için tasarladığı dili kullanarak Cüceleri eğitmeye başlamış ve Ilûvatar onunla konuşmuş; Aule onun sesini duymuş ve susmuş. Ilûvatar’ın sesi ona demiş ki: "Neden yaptın bunu? Neden gücünün ve yetkinin ötesinde olduğunu bildiğin bir şeye kalkıştın? Sana bahşettiğim ihsan sadece kendi varlığın içindir, daha fazla değil; bu yüzden senin elinden ve aklından oluşan yaratıklar sadece o varlık sayesinde yaşayabilir, sadece sen onları hareket ettirmeyi düşündüğünde hareket edebilirler, düşüncelerin başka yerdeyse boş boş dururlar. Arzun bu mudur?"

Sonra Aule yanıt vermiş: "Ben böyle bir egemenlik arzulamadım. Benden başka şeyler olmasını arzuladım, onları sevmeyi ve eğitmeyi ki var oluşuna sebep olduğun Eâ'nın güzelliğini onlar da kavrasın. Çünkü bana göre, Arda'da onun içinde olduğuna sevinebilecek birçok şey için yer var, ama onun büyük bölümü hâlâ boş ve sessiz. Sabırsızlığım beni yanlışa sürükledi. Ne var ki, bir şeyler yaratmak, senin tarafından yaratıldığımdan beri kalbimdedir ve babasının yaptıklarından etkilenip kendine bunlardan bir oyun yaratan anlayışı kıt bir çocuk, bunu babasını taklit etmek için değil, sadece babasının oğlu olduğu için yapabilir. Ama şimdi sen bana sonsuza dek kızgın olmayasın diye ne yapmalıyım? Bir çocuk olarak, babasına, sana bu şeyleri sunuyorum, senin yarattığın ellerin eserini. Onlarla ne istersen onu yap. Ama benim haddimi bilmeyerek yarattıklarımı yok etmem gerekmez mi?”



Aule, Cüceler'in Yedi Babası'nı yok etmek üzereyken

Sonra Aule, cücelere vurmak için eline koca bir çekiç aldı ve ağladı. Ilûvatar, alçakgönüllülüğü yüzünden Aule’ye ve arzusuna merhamet duydu ve cüceler çekiçten geri çekildiler, korktular, başlarını öne eğip aman dilediler. Ve Ilûvatar’ın sesi Aule’ye dedi ki: “Daha sen söylerken kabul ettim sunduklarını. Görmüyor musun, bu şeylerin artık kendilerine ait hayatları var ve kendi sesleriyle konuşuyorlar? Yoksa senin darbenden ya da iradenden gelecek herhangi bir emirden ürkmezlerdi.” Sonra Aule çekicini aşağı indirdi, mutluydu; “Eru eserimi kutsasın ve düzeltsin!” diyerek Ilûvatar’a teşekkürlerini sundu.

Ilûvatar yeniden konuştu ve dedi ki: “Nasıl dünyanın başlangıcına da Ainur’un düşüncelerine de varlık verdiysem, şimdi de senin arzunu öyle ele aldım ve ona orada bir yer verdim; ama başka hiçbir şekilde senin ellerinle yarattıklarını düzeltecek değilim, nasıl yarattıysan, öyle kalacaklar. Ama şuna izin verecek değilim, yani bunların benim tasarladığım İlkdoğanlar’dan önce gelmesine ya da sabırsızlığının ödüllendirilmesine. Şimdi taşların altında karanlıkta uyuyacak ve İlkdoğanlar Dünya’ya uyanmadan önce açığa çıkmayacaklar; o zamana dek, onlar ve sen bekleyeceksiniz, uzun görünse de. Ama vakit geldiğinde onları uyandıracağım ve onlar senin çocukların olacak; seninkilerle benimkiler, kabul ettiklerim ve seçtiklerim arasında sık sık çekişmeler doğacak.”

Sonra Aule, Cücelerin Yedi Babaları’nı da alıp uzun süre kalacakları; onlara ayrılmış yerlere dinlenmeye yatırdı; Valinor’a dönüp uzayıp giden yıllar boyunca bekledi.

Melkor'un gücünün hüküm sürdüğü günlerde yaratıldıkları için Aule, Cüceleri dayanıklı olmalarını sağlayarak güçlü yaratmıştı. Bu yüzden taş kadar serttirler, inatçıdırlar, hemen arkadaş ve düşman olurlar, zor işlere, açlığa ve beden acılarına konuşan tüm diğer halklardan daha çok dayanırlar; uzun yaşarlar, insan ölçüsünün çok ötesinde, ama sonsuza dek değil. Çok uzun zamanlar önce, Orta Dünya'daki Elfler arasında, cücelerin ölürken yaratıldıkları toprağa ve taşa dönüşeceklerine inanılırdı; ama cücelerin inanışı bu değildir. Çünkü Mahal dedikleri Yapıcı Aule'nin onlarla ilgilendiğini, Mandos'ta kendileri için ayrılmış salonlarda bir araya getirdiğini ve onun eski Babaları’na, Son geldiğinde Ilûvatar’ın onları kutsayıp Çocuklar'ın arasında bir yer vereceğini açıklamış olduğunu söylerler. Zaman İçinde Aule'ye hizmet etmek ve Son Savaş'ın ardından Arda'nın yeniden yaratılmasında ona yardım etmekte rol oynayacaklardır. Ve yine derler ki, Cücelerin Yedi Babaları kendi soydaşları arasında yaşamak, bir kez daha kadim isimlerine layık olmak için geri döneceklerdir ki aradan geçen onca çağa rağmen, aralarında en çok tanınanı, Khazad-dûm'daki konaklarında oturan ve elflere en çok dostluk gösteren bu soyun babası Durin'dir.

Aulé cüceleri yaratmak için emek verirken, eserini diğer Vala'lardan saklı tutmuştu; ama sonunda düşüncelerini Yavanna'ya açıp olan biten her şeyi anlattı. Sonra Yavanna dedi ki: "Eru merhametlidir. Şimdi görüyorum, kalbine neşe dolmuş, dolsun; çünkü sen yalnızca bağışlanma değil cömertlik de kazandın. Ama başarıya ulaşana dek bu düşünceyi benden sakladığın için; senin çocukların benim sevgimden doğan şeylere çok az ilgi duyacaklar. Babaları gibi, önce kendi elleriyle yarattıkları şeyleri sevecekler. Dünyayı kazıp duracak, dünyada yetişen ve yaşayan şeylere aldırış etmeyecekler. Birçok ağaç onların amansız demirinin darbelerini hissedecek."

Ama Aule yanıtladı: "Bu Ilûvatar'ın Çocukları için de geçerli; çünkü onlar da beslenecek ve kuracaklar. Senin krallığının varlıkları kendi içlerinde değer taşımalarına, Çocuklar gelmese de taşıyacak olmalarına rağmen, Eru onlara hükmetme verecek ve onlar da Arda’da buldukları her şeyi kullanacaklar; her ne kadar, Eru’nun iyi niyeti sayesinde, saygısız veya minnetsiz olmasalar da.”


Aule de cüceleri birbirinden ayırıp uykuya yatırdı. Yedi atadan sadece Durin tek başınaydı, diğerleri ikişerli üç gruba ayrıldılar ve sadece onlar birlikte uyandılar. Bazı kaynaklarda ise denir ki, Durin yanında bir dişi olmadan uykuya yatırıldı. Diğer babalar ise yanlarında birer eş ile uyutuldular. Yani Aule, ilk başta yedi erkek altı dişi olmak üzere toplam on üç cüce yaratmıştı. Lakin şimdilik rivayetleri bir kenara bırakalım ve ilerlemeye devam edelim.

Bu yedi atadan daha sonra cücelerin yedi klanı oluşmuştur. En çok tanınan klan ise Durin’in Soyu olan Uzunsakallar klanı olmuştur.

Cüce Soyları

Aule tarafından yaratılan yedi cüce babasının lideri olduğu yedi cüce klanı vardır:

-Uzunsakallar: Ölümsüz Durin’in soyu. Cüceler, Ölümsüz Durin’in ilk olarak Gundabad Dağı altında uyandığına inanırdı. İkinci ve Üçüncü Çağ’da bahsedilen cücelerin tamamı bu soydan gelir. Cüceler, en asil cüce soyunun Durin'in Soyu olan Uzunsakallar olduğuna inanırdı.

-Genişkirişler ve Alevsakallar: Belegost’u ve Nogrod’u kuran cüce soyları. Çift halinde, Dolmed Dağı’nın altında uyanmışlardır. Büyük olasılıkla Genişkirişler Belegost’u, Alevsakallar da Nogrod’u kurmuşlardır. Lakin hangi soyun hangi şehri kurduğu Tolkien tarafından açıkça belirtilmemiştir.

-Demiryumruklar ve Sertsakallar: Uzak doğuda, büyük ihtimalle Orocarni’de yaşayan cüce soyları.

-Karaperçemler ve Taşayaklar: Uzak doğuda, büyük ihtimalle Orocarni’nin başka bir bölgesinde yaşayan cüce soyları.

Not: Bu soylardan başka, bodur cüceler diye bilinen bir cüce soyu daha vardır. Bu cüceler Arda Barışı döneminde Beleriand’a gelen ilk cüceler olarak anlatılır. Doğudaki büyük cüce şehirlerinden sürülüp Belegost ve Nogrod kurulmadan önce Beleriand’a ayak basmışlardır. Lakin bu yolculukta bedenleri narinleşmiş ve demircilik sanatlarındaki yeteneklerini kaybetmişler. Nogrodlu ve Belegostlu cüceler batıya gelmezden evvel, Beleriand elfleri onların ne olduğunu bilmediklerinden onları avlayıp katlediyorlarmış. Ancak sonraları onları kendi hallerine bırakmışlar ve Sindarin dilinde onlara “Noegyth Nibin” yani “Bodur Cüceler” demişler. Narog ve Sirion nehri arasındaki bölgelerde, ardından da “Nulukkizdin” dedikleri Narog mağaralarında yaşamışlar ki bu mağaralara daha sonra Finrod Felagund tarafından Nargothrond adı verilmiştir. Bodur cüceler, orklardan duydukları korku ve onlara duydukları nefretin aynısını elflere karşı da duymuşlar; lakin en çok Noldor’a kinlenmişler çünkü eski hikâyelerde Noldor’un onların yurdunu ellerinden aldıkları anlatılır. Bodur cücelerin son kalan üyeleri Mim ve iki oğlu, Khîm ve Ibun olmuştur, onlar da daha sonra yaşamlarını yitirmişler. Lakin ölümleri başka öykülerde anlatılır.



Bodur cüce Mim, Turin ve çetesi tarafından yakalanmış halde

Cücelerin Tarihi

İlk Çağ ve Öncesi

Ilûvatar’ın Aule’ye verdiği söz şöyleydi:

Alıntı yapılan: Eru Ilûvatar
“Nasıl dünyanın başlangıcına da Ainur’un düşüncelerine de varlık verdiysem, şimdi de senin arzunu öyle ele aldım ve ona orada bir yer verdim; ama başka hiçbir şekilde senin ellerinle yarattıklarını düzeltecek değilim, nasıl yarattıysan, öyle kalacaklar. Ama şuna izin verecek değilim, yani bunların benim tasarladığım İlkdoğanlar’dan önce gelmesine ya da sabırsızlığının ödüllendirilmesine. Şimdi taşların altında karanlıkta uyuyacak ve İlkdoğanlar Dünya’ya uyanmadan önce açığa çıkmayacaklar; o zamana dek, onlar ve sen bekleyeceksiniz, uzun görünse de. Ama vakit geldiğinde onları uyandıracağım ve onlar senin çocukların olacak; seninkilerle benimkiler, kabul ettiklerim ve seçtiklerim arasında sık sık çekişmeler doğacak.”

Elflerin Cuiviénen Gölü’nde uyanmasından kısa süre sonra, Ilûvatar’ın cücelerin yedi babasını derin uykularından uyandırdığını söyleyebiliriz. Lakin benim taradığım hiçbir kaynakta, cücelerin Orta Dünya’da hür iradeleriyle dolaşmaya başlamalarının kesin tarihi verilmemektedir.



Bir grup cüce

Yedi klanın her biri, kendi topraklarına sahip oldu ve orada salonlar kurdular. Bunlardan ismi bilinenler Mavi Dağlar’daki Belegost ve Nogrod ile Puslu Dağlar’daki Khazad-dûm’dur. Ered Luin(Mavi Dağlar) cüceleri Beleriand’daki elflerle dostluk kurup onlarla birlikte bazı savaşlara katılmıştır.

Yedi atadan sadece I. Durin’in ismi bilinmektedir, o da Ölümsüz Durin(Durin the Deathless) olarak anılır. Cüceler, I. Durin’in yedi kez doğacağına inanırlardı. Ölümsüz Durin, Sisli Dağlar’ın kuzeyindeki Gundabad Dağı’nda uyandı. Orada biraz kaldıktan sonra güneye ilerledi ve Sisli Dağlar’da bir vadi buldu, oraya Azanulbizar adını verdi. Bu vadideki bir göle baktığında kendi yansımasını, başının üstünde ise yedi yıldızdan oluşan bir tacı gördü. Göl Kheled-zâram adını aldı, yani Aynagöl. Durin’in gördüğü yıldızlara elfler Valacirca, cüceler de Durin’in Tacı adını verdi. Bu takımyıldız gölde her zaman görülebilir; fakat sadece Durin bu yıldızları kendi yansımasının üzerinde görmüştür. İşte, I. Durin burada Khazad-dûm’u kurdu, dağların altında. Khazad-dûm cüceleri İlk Çağ’da Elflerle dostluk kurdular ve ticaret yaptılar. Durin Soyu’ndan gelen bazı cüceler de Gri Dağlar’a yerleşmişlerdi. Burada, İlk Çağ boyunca refah içinde yaşadılar, salonlar oyup tüneller kazdılar.



Durin'in yansımasını gördüğü Kheled-zâram, Aynagöl

Öte yandan iki cüce soyu daha da batıdaydı, Mavi Dağlar’da. Dolmed Dağı'nın altında uyandılar ve iki büyük salon kurdular, Gabilgathol ve Tumunhazar; ya da daha çok bilinen elf isimleriyle Belegost ve Nogrod. Bu iki salonun cüceleri, Beleriand’da elflerle dost olmuşlar ve bazı savaşlarda elflerle birlikte Melkor’un kara ordularına karşı savaşmışlardır. Örneğin, İlk Beleriand Savaşı’nda, ork ordusunun doğu kanadı, Andram’ın kuzeyinde Gelion’la Aros arasındaki yolun ortalarında bir yerde Eldar tarafından kuşatılıp bozguna uğratılmıştı. Katliamdan kaçanların yolu ise Naugrim’in baltaları tarafından kesilmiş ve katledilmişti; çok az ork Angband’a dönmeyi başarabilmişti.

Belegost’ta yaşayan cüceler, ünlü cüce işi zincir zırhı buldular ve en iyi çelikleri işlediler. Menegroth’u da bu cüce klanı oyup şekillendirdi ve Thingol, çabalarını Nimphelos ile ödüllendirdi. İlk Çağ’daki çoğu önemli olayda boy gösteren bu soy, İlk Beleriand Savaşı’ndan Nirnaeth Arnoediad’a kadar birçok savaşta elfler ve insanların yanında savaşmıştır. Özellikle Nirnaeth Arnoediad’da büyük bir ün kazanmışlardır; çünkü tüm doğu gücü içinde sağ salim kalan tek birlik onlardı. Zira Naugrim ateşe karşı elflerden ya da insanlardan çok daha fazla direnç gösterebilirdi. Ayrıca daha korkutucu görünmek için savaşta koca koca maskeler takarlardı, bu da ejderlere karşı daha dayanıklı olmalarını sağladı. Eğer onlar olmasaydı, Glaurung ve ondan olma ejderler Noldor’dan geriye kalanları yeryüzünden silerdi. Fakat cüceler, ejder Glaurung tam da kendilerine saldırdığında onun etrafını kuşattılar. Ejderin kudretli zırhı bile Naugrim baltalarına tam olarak direnemedi, Glaurung tüm öfkesiyle Belegost’un Efendisi Azaghâl’ı yere serdi. Lakin Azaghâl büyük bir çaba göstererek bıçağını ejderin karnına sapladı. Glaurung öyle bir yara aldı ki savaş meydanını terk etmek zorunda kaldı. Bunu gören diğer Angmar gudubetleri de onun peşinden gittiler. Sonra cüceler Azaghâl’ın bedenini, sanki kendi topraklarında yaptıkları bir cenaze törenindeymiş gibi taşıyıp ağıtlar yaktılar. Artık savaş onlar için bitmişti, kimse de onları durdurmaya yeltenmedi zaten.



Azaghâl'ın düşüşü

Nogrod cüceleri, demir işçiliği ve zırh yapma konusunda haklı bir üne sahiptir. En önemli demircileri de meşhur Telchar’dır. Nogrod demircileri, Nauglamir’i işlemişlerdi ve Thingol, bir Silmaril’i kolyeye yerleştirmelerini istedi, böylece elflerin ve cücelerin beraber yaptığı harika bir nesne ortaya çıkacaktı. Lakin cüceler hırslarına yenik düşüp Thingol’ü katlettiler, Nauglamir’i de alıp kaçmaya çalıştılar. Doriath elfleri hainlerin çoğunu öldürüp Nauglamir’i ele geçirmeyi başardı; lakin ulu Thingol’ü katledenlerden ikisi kaçmayı başarmıştı. Bu iki cüce yurtlarına dönüp elf kralının kendilerini ücret konusunda kandırdığını, kardeşlerinin elfler tarafından katledildiğini anlattılar. Bu yalan haberler üzerine, Nogrod cüceleri intikam yeminleri edip savaşmak üzere hazırlandılar. Belegostlu soydaşları onları bu kararlarından vazgeçirmeye çalışsalar da başarılı olamadılar.



Bin Mağaralar, Menegroth

Kralın ölümü ve Melian’ın sessizliği nedeniyle, gri elflerin komutanları şüpheye düşüp umutsuzluğa kapıldılar. Bir zamanlar Belegostlu cüceler tarafından oyulan Bin Mağaralar’da zorlu bir savaş yaşandı Nogrod cüceleri ile Doriath elfleri arasında. Çok fazla elf ve cüce birbirini katletti, bu olay asla unutulmadı. Lakin çarpışmayı Nogrod kazandı, Ağır Elli Mablung can verdi ve Nogrod cüceleri, Silmaril’i alıp Mavi Dağlar’daki yurtlarına dönmek üzere yola koyuldular.  

Yolda birçok Ossiriandlı yeşil elf ile birlikte Dior ve babası Beren karşılarına çıktı. Çünkü haberi almışlardı ve cüceleri bekliyorlardı. Nogrod Cüceleri Gelion nehrinin kıyılarında tırmanırken, bir anda elf boruları öttü ve Ossiriandlı elflerin ok yağmuru başladı. Bu ilk saldırıda çoğu cüce öldürüldü. Kaçmaya çalışan cüceler ise Dolmed Dağı’nın eteklerindeki uzun yamaçlarda Ağaçların Çobanları tarafından Ered Lindon’a sürüldüler. Hiçbirinin oradan sağ çıkıp da evine sağ salim ulaşamadığı söylenir. Ayrıca bu muharebe, Beren’in son dövüşü oldu. Beren, orada Nogrod Efendisi’ni kendi elleriyle öldürüp Silmaril’i ondan aldı. Geride kalan tüm hazineyi lanetleyip Cücelerin Gerdanlığı’nı evine, Tol Galen’e götürdü.



Nauglamir, Cücelerin Gerdanlığı

Nauglamir’in yazgısı burada bitmez; lakin daha anlatılacak birçok konu ve söylenecek pek çok kelam var. En iyisi burada kesip cücelerle ilgili yazımıza devam etmek olsa gelir.

İkinci Çağ

İlk Çağ’ın ardından anlatılan hikâyelerdeki cücelerin çoğu, Durin’in soyundan gelir. Bu soy Uzunsakallar ya da daha bilinen adlarıyla Durin’in Halkı’dır. I. Durin çok uzun süre yaşadı, neredeyse İlk Çağ boyunca. O öldükten sonra, ne zaman ona çok benzeyen bir cüce doğsa Ölümsüz Durin’in o cüceyle yeniden doğduğuna inanılırdı ve o cüceye Durin adı verilirdi. Kehanetler der ki, Durin yedi kez doğacak ve VII. Durin’in gelişi cücelerin görkemli zamanlarının bitimi olacak.

II. Durin hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Khazad-dûm’un krallarından biri olduğu ve III. Durin’den önce hüküm sürdüğü bilinmektedir. Bu dönemde, Beleriand’ın yıkılışı nedeniyle doğuya göçen Belegost ve Nogrod cücelerinin Khazad-dûm’a gelip büyük bir nüfus artışına ve ardından büyük bir refaha sebep oldukları söylenir.
Ayrıca Gri Dağlar’da yaşayan cüceler ile Öfke Savaşı’ndan kaçıp kuzeye dönen orklar arasında ufak çatışmalar olmuştur. Ancak cüceler orkların saldırılarını bertaraf edip yaşamlarına devam ettiler.

III. Durin, cücelerin tarihinde görece önemli bir yere sahiptir. Eregion’daki Ost-in-Edhil’deki elflerle dostluk kurmuştur. Celebrimbor, Ost-in-Edhil’in efendisi ve demirci Narvi, Khazad-dûm’un meşhur Batı Kapısı’nı, Durin Kapısı’nı inşa etmişlerdir. Durin Kapısı, iki halkı kaynaştırmak ve birlikte hareket etmelerini sağlamak için inşa edilmişti. Daha da önemlisi, Celebrimbor Yediler’den ilkini gizlice Durin’e vermişti. Bu Yüzük, daha sonra Thrór’un Yüzüğü olarak anılacaktı.



Yüzük Kardeşliği Moria'nın Batı Kapısı'nda

Lakin Celebrimbor,  Güç Yüzükleri’ni Sauron’un yanında dövmüştü ki Sauron, Annatar sıfatıyla kandırdığı elfleri Güç Yüzükleri’ni kullanarak etkisi altına almak istiyordu. İkinci Çağ’ın 1697 yılında Sauron ne elfleri ne de cüceleri yüzükler vasıtasıyla kontrol edemeyeceğini anlayınca, Eregion’a saldırmak üzere büyük bir ordu topladı. Çünkü elflerdeki Üçler Sauron’un etkisinde kalmadan dövülmüşlerdi ve cüceler de Sauron’un yalanlarına inanmayacak kadar metanetli ve inatçıydılar. Lakin Eregion yakılıp yıkıldı ve Celebrimbor katledildi. Bunun üzerine Khazad-dûm, kapılarını dış dünyaya kapatıp mühürledi.

Sauron, Üçler’e dokunamamıştı, zaten elfler de yüzükleri kurtarmayı başardılar. Yediler’den ikisini ele geçirmeyi başardı önce Sauron, zira dördü cüce efendilerinin sahip olduğu hazinelerle birlikte ejderhalar tarafından yok edilmişti. Geriye kalan son yüzüğün kaderi ise ileride belli olacaktı.

IV. ve V. Durin hakkında pek fazla bilgi yoktur, onların hükümdarlıklarının İkinci Çağ’ın sonu ile Üçüncü Çağ’ın başı olduğu varsayılabilir zira IV. Durin Son İttifak Savaşı’nda elfler ve insanlara yardıma gitmiş ve savaştan sağ olarak dönmüştür. Bu iki cüce kralı da III. Durin’e verilen yüzüğü taşımışlardır.

Üçüncü Çağ

VI. Durin (Üçüncü Çağ, 1731 – 1980) ataları gibi Khazad-dûm’daki Durin Soyu’nu yönetti. Hükümdarlığının son yılında, mithril için dağın altı kazılırken bir Balrog uyandırıldı. Balrog, büyük bir yıkım yarattı ve VI. Durin’i katletti. Sağ kalan cüceler, karşılaştıkları bu canavarı Durin’in Felaketi olarak adlandırdılar.

VI. Durin’in oğlu I. Náin (Üçüncü Çağ,  1832 – 1981), babasının ölümünden sonra yalnızca bir yıl tahtta kaldı. Balrog, eski kralı katlettikten kısa süre sonra onu da öldürdü çünkü.

I. Thráin (Üçüncü Çağ, 1934 – 2190) babası I. Náin’in ölümünün ardından Durin’in Soyu’ndan geriye kalanları kadim yuvaları olan Khazad-dûm’dan dışarı, Yalnız Dağ ve Gri Dağlar’a götürdü. I. Thráin, Dördüncü Çağ’da VII. Durin’in gelişine kadar Khazad-dûm’un gerçek hükümdarı olarak kalacaktı. 1999 yılına kadar yurtsuz kalan Durin’in Soyu, I. Thráin’in Erebor’da kurduğu Dağaltı Krallığı’na yerleşti. Böylece Thráin, Dağaltı’nın ilk kralı oldu. Cüceler burada görkemli bir krallık kurdular ve Arkentaşı’nı, Dağ’ın Kalbi’ni buldular.



Arkentaşı, Dağ'ın Kalbi

I. Thorin (Üçüncü Çağ, 2035 – 2289), Dağaltı Krallığı’nda doğmuştu. Lakin Durin Soyu’nun çoğu o dönemde Gri Dağlar’a göçmeye başladılar. Thorin de onlara liderlik etti ve Erebor’daki Durin Soyu, uzun süredir ayrı kaldıkları kardeşleriyle buluştular. Gri Dağlar’ın zengin ve keşfedilmemiş topraklarını kendilerine yurt edindiler.

Glóin (Üçüncü Çağ, 2136 – 2385) hakkında pek fazla şey bilinmez. Babası Thorin’in gelişinden Sonra Gri Dağlar’da Durin Soyu’nun Kralı olarak 96 yıl hüküm sürmüştür.

Óin (Üçüncü Çağ, 2238 – 2488) döneminde Uzunsakallar, Gri Dağlar’ı mesken tutmaya devam ettiler ve yıllar boyu sürmüş ve sürecek olan, ejderhalara karşı verdikleri zorlu savunma savaşına devam ettiler. Óin’in Hükümdarlığı’nın sonlarına doğru, 2460 yılında Gölge Kuyutorman’daki Dol Guldur kalesine geri döndü ve güçlerini toplamaya başladı. 2480 yılında orklar Sisli Dağlar’da bulunan ve Eriador’a açılan tüm geçitleri tutmaya başladılar. Ayrıca Sauron’un yaratıkları Moria’yı ellerine geçirip oraya yerleştiler.

II. Náin (Üçüncü Çağ, 2338 – 2585), 97 yıl boyunca babası Óin’den aldığı tahtta oturdu. Hükümdarlığı, Sauron’un doğudan Kuyutorman’a dönüşüyle biten Dikkatli Huzur(Üçüncü Çağ, 2063–2460) döneminden sonra başlamıştı. Bu dönemde Durin Soyu’nun büyük kısmı Gri Dağlar’ı kendilerine yurt edinmişlerdi.  II. Náin’in hükümdarlığının sonuna doğru, kuzeydeki bataklıklarda yaşayan ejderhalar güneye inmeye başladı ve Cüce-Ejder Savaşları(2570–2589) hız kazandı.



Cüce-Ejder Savaşları'ndan olası bir kesit

Náin’in iki oğlu vardır, I. Dáin ve Borin. Náin ve oğulları, Hobbit’te ve Yüzüklerin Efendisi’nde geçen cücelerin atalarıdır. Náin öldüğünde, yerine büyük oğlu I. Dáin geçti.

I. Dáin (Üçüncü Çağ, 2440 – 2589), dört yıl boyunca Durin Soyu’nun kralı olarak tahtta kaldı. Döneminde Cüce-Ejder Savaşları iyice şiddetlendi. Savaşın son yılında, Ejderler I. Dáin’in salonlarına saldırdılar. Şehir kapılarının önünde, devasa bir soğuk ejder Dáin ve ortanca oğlu Frór’u katletti. Babaları ve kardeşlerinin ölümünün ardından, Thrór ve Grór, Durin Soyu’nu Gri Dağlar’dan güneye götürdüler. Thrór bir grubu Yalnız Dağ’a götürürken, Grór kendi grubunu Demir Tepeler’e götürdü ve orada kendi yurdunu kurdu. Dáin’in kardeşi Borin de Erebor’a giden Thrór’un grubunu takip etmiştir.



Dağaltı'nın ilk kralı Thráin'in bulduğu Erebor, Yalnız Dağ

Thrór (Üçüncü Çağ, 2542 – 2790), babası ve kardeşinin ölümünün ardından Durin Soyu’nun bir kısmını Erebor’a götürdü. Oraya dönmesiyle birlikte de, Durin Soyu’nun Kralı sıfatına ek olarak, I. Thorin’in Yalnız Dağ’ı terk etmesiyle boşta kalan Dağaltı’nın 3. Kralı sıfatını kazandı.

Thrór, Erebor’a giderken; kardeşi Grór(Üçüncü Çağ, 2563 – 2805) Demir Tepeler’e gidip orada kendi salonlarını oymuştu. Azanulbizar Savaşı’na kadar, Demir Tepeler’de zengin ve mutlu bir yaşam sürdüler. Lakin bu savaşa giden Grór oğlu Náin, Azog tarafından katledilmişti. Náin’in oğlu Demirayak Dain, Azog’u katledip babasının intikamını aldıktan ve savaş sona erip evine döndükten sonra, Grór’un bir buçuk asır süren hükümdarlığı bittiğinde Demir Tepeler’in Lordu unvanı Dain’e geçti. Beş Ordular Muharebesi’nde Thorin Meşekalkan öldürüldüğünde ise Dain Demirayak, Durin Soyu’nun Kralı, Dağaltı’nın Kralı ve Demir Tepeler’in Lordu olarak Orta Dünya’da kalan tüm Durin Soyu’nun lideri konumuna gelmiştir. Tüm bunlar, daha sonra anlatılacak olan Cüce-Ork Savaşları ve Beş Ordular Muharebesi’nin sonuçlarıdır.

Tüm bu olaylardan daha öncesine dönecek olursak; Thrór, Erebor’da, Dağaltı Krallığı’nı zenginleştirdi. Kuzey insanları ile dostluk kurdular. Erebor’un güneyi ile Celduin nehri çevresinde yaşayan bu insanlar, daha sonra Dale şehrini kurdular. Burada Yalnız Dağ ile erzak, güzel kolyeler ve silah ticareti yaptılar. Erebor’un, batıdaki, Demir Tepeler’deki akrabaları ile cevher filizi ticareti yaptığı da söylenir. Böylece Dağaltı Krallığı büyüdü ve zenginleşti.

Lakin 2770 yılında, bu refah günleri sona erdi. Çünkü Altın Smaug, Thrór ve halkının zenginliklerini duymuştu, Ered Mithrin’deki deliğinden çıkıp Erebor’a geldi. Birçok cüceyi öldürdü; fakat birkaç cüce de kaçmayı başarmıştı. Son olarak Thrór ve oğlu Thráin, dağın dışındaki gizli kapıdan çıkmayı başardılar. Dağ, Smaug’un alevi altında kavrulup gitti ve Vadi harabeye döndü. Altın Smaug ise cücelerin altınlarından kendine bir yatak yapıp dinlenmeye başlamıştı bile. Bu cüce hazinelerinin arasında Arkentaşı, Dağ’ın Kalbi de vardı.



Altın Smaug, Yalnız Dağ'a saldırırken

Kaçabilen bir avuç cüce, ejdere kin güderek ve yurtlarını geri almayı umut ederek güneye doğru göç ettiler, Dunland’e ulaştıklarında ise durdular. Burada bir süre yaşadılar, bu dönemde Thrór da Erebor’u, çevresini ve Dağ’daki gizli kapının yerini gösteren, ay rünleri ile işlenmiş bir harita yaptı.

Erebor’un yağmalanışından yaklaşık yirmi yıl sonra, Thrór umudunu yitirmişti. Yediler’in sonuncusunu oğlu Thrain’e verip eski dostu Nár ile birlikte bir yolculuğa çıktı. Yüzük hakkında ise Thrain’e şöyle dedi:

“Bu sana yeni bir şans verebilir; fakat altın üretmek için altına ihtiyacı var.”

“Erebor’a dönmeyi düşünmüyorsun değil mi?” dedi Thrain.

“Artık değil,” dedi Thrór. “Smaug’dan olan intikamımızı sana ve torunlarıma bırakıyorum. Lakin ben insanların alaylarından ve fakirlikten sıkıldım, şansımı denemeye gidiyorum.” Fakat nereye olduğunu söylemedi.

Thrór, atalarının oyduğu salonları görmek üzere Khazad-dûm’a doğru yönelmişti. Nár ile birlikte Kızılboynuz Geçidi’ni geçip Azanulbizar’a vardılar.

Moria’ya geldiğinde kapılar ardına kadar açıktı. Nar ona dikkatli olmasını öğütledi; fakat o krallığına dönmüş bir veliaht edasında kapılardan kibirle geçti. Lakin geri gelemedi.

Nar birkaç gün saklanarak bekledi. Bir gün yüksek bir ses ve boru sesi duydu ve kapılardan dışarı bir vücudun atıldığını gördü. Bunun Thrór olmasından kuşkulanarak kapılara doğru yaklaştı. Ardından içeriden bir ses duyuldu:

“Gel sakallı! Seni görebiliyoruz. Fakat bugün korkmana gerek yok çünkü sana haberci olarak ihtiyacımız var.”

Ve Nar geldi, vücudun Thrór’unki olduğunu anladı fakat kafası kesilmiş ve yanına atılmıştı. Orada saygıyla eğildiğinde bir ork kahkahası duydu ve ses dedi ki:

“Eğer dilenciler kapıda beklemez içeri bir hırsız gibi girmeye çalışırsa, işte! Onlara böyle yaparız. Eğer senin insanlarından biri daha sakalını kapılarımızdan içeri uzatırsa aynı şey başına gelir. Git onlara böyle de! Ve eğer ailesi burada Kral’ın kim olduğunu öğrenmek istiyorsa kafasında yazılı. Ben yaptım! Onu ben öldürdüm! Ben EFENDİYİM!”



Cüce Nar, Moria Kapıları'nda

Sonra Nar kafasını çevirdi ve cüce rünleriyle Azog yazısını gördü. Bu isim o günden sonra onun ve her cücenin kalbine dağlandı. Nar kesilmiş başı almak için eğildiğinde Azog ona bağırdı:

“Bırak onu! Defol! Al, işte paran sakallı dilenci.” Küçük bir torba ona doğru fırlatıldı. İçinde birkaç madeni para vardı.

Ağlayarak, Celebrant üzerinden geri dönmeye başladı; fakat kapılara son bir kez baktığında orkların kapılardan çıkmış olduklarını ve cesede saygısızlık yapıp onu parçaladıklarını gördü.

İşte bu Nar’ın Thrain’e ilettiği hikâyenin tamamıydı. Bunları söyleyip ağladı ve sakalını çekti. Sonra sustu ve 7 gün sadece oturup, konuşmadı. En sonunda Thrain kalktı ve: “Bu taşınamaz bir hakarettir.” Dedi.

Böylece yıllar süren Cüce-Ork Savaşları başladı.

II. Thráin (Üçüncü Çağ, 2644 – 2850), bu olaylar yaşandığında Yalnız Dağ’dan ayrılan cücelerin ve Durin’in Halkı’nın kralıydı. Babası, yanında harita ve anahtarla ayrılmadan önce ona Yediler’in sonuncusunu bırakmıştı. Babasının ölüm haberini Nar’dan aldıktan sonra, Thráin 2790 ve 2793 yılları arasında güçlerini toplamak için uğraştı. Kuzeye, doğuya ve batıya elçiler gönderdi. Cücelerin en yüce soyuna yapılan bu hakaret diğer cüce soylarının da bu duruma kayıtsız kalmasını engelledi. Böylece, üç yılın sonunda büyük bir cüce kuvveti savaşa hazırdı artık.

Üçüncü Çağ’ın 2793 yılında, büyük saldırı gerçekleşti. Cüceler, kuzeyde Gundabad Dağı’ndan güneyde Ferah Çayırlar’a kadar, orkların yuvalandıkları tüm inleri bulup yok ettiler. 2799 yılına kadar, çoğu Sisli Dağlar’ın altındaki tünellerde olmak üzere birçok savaş oldu. Yine de, Gundabad Dağı tam olarak hiçbir zaman orklardan temizlenemedi. Hobbit’te, Beş Ordular Muharebesi’nde savaşan orkların buradan geldiği anlatılır.



Cüce-Ork Savaşları'ndan olası bir kesit

Sisli Dağlar’ın geri kalanı temizlenip, orkların son saklanma yeri Moria’nın karanlık çukurları olduğunda, Azanulbizar Savaşı, Sindarin’de Nanduhirion ve Westron’da Gölgelidere Vadisi Savaşı, başladı. Tarafların sayıları hakkında kesin bir bilgi bulunmasa da, uzak doğudan gelen diğer cüce soylarıyla beraber altı bin ila on bin kişilik bir cüce gücüne karşı on beş bin ila yirmi bin kadar ork olduğunu söyleyebiliriz.

Güneşsiz bir kış gününde böylece başladı Azanulbizar Savaşı. Cüceler Gölgelidere Vadisi’ne yürüyüp Doğu Kapısı’nda öyle bir gürültü yaptılar ki orklar dağ başlarına yıkılıyor sandılar. Lakin Azog, savunma için bir ordu saklıyordu ve ilk başta savaş orklar lehine ilerledi. O güneşsiz günde orklar dağın eteklerine konuşlanmışlardı ve çekilmiyorlardı, cüceleri sayı üstünlükleriyle durdurdular.



Azanulbizar Savaşı

İlk saldırıyı Kral Thráin yönetti; lakin kayıplar vererek Aynagöl’ün yanındaki koruya geri çekilmek zorunda kaldı. Orada en genç oğlu Frerin, soydaşı Fundin ile birlikte birçok cüce katledildi, hem Thráin hem de oğlu Thorin yaralandı. Oradaki çarpışmada, Thráin oğlu Thorin’in kalkanı parçalanmıştı ve Thorin kendini bir meşe ağacından kopardığı dal parçasıyla savunmak zorunda kalmıştı. Bu olaydan sonra da Meşekalkan unvanını aldı.



Thráin, geri çekilmek zorunda kalıyor

Savaş, Náin(Üçüncü Çağ, 2665 – 2799)’in Demir Tepeler’den gelmesine kadar tüm şiddetiyle sürdü. Náin ve cüceleri sonradan gelmişlerdi ve yorgun değillerdi. Baltalarını her savurduklarında “Azog! Azog! Azog!” diye bağırarak orkları Moria’nın duvarlarının önüne kadar sürdüler. Orada Náin kapıda durup bağırdı:

“Azog! İçerideysen dışarı çık. Yoksa vadideki bu oyun senin için çok mu zor!”

Böylece Azog dışarı çıktı, demir boynuzlu miğferiyle tüm orkların en büyüğü olduğu söylenir. Onunla beraber yanında ona benzeyen özel muhafızları da geldi. Náin’in grubuna yaklaşınca Náin’e dönüp şöyle seslendi:

“Ne? Başka bir dilenci daha mı? Seni de mi damgalamalıyım?” Böyle diyerek Náin’e koştu ve savaşmaya başladılar. Náin sinirden yarı kördü ve savaşmaktan çok yorulmuştu; fakat Azog yorgun değildi ve sakindi. Sonunda Náin kalan tüm gücüyle güçlü bir darbe savurdu; fakat Azog çekilmeyi başardı. Ardından Náin’in ayağını tekmeledi, böylece Náin tökezledi ve ardından baltası kırıldı. Sonra Azog hızlı bir darbeyle Náin’in kellesini koparmaya çalıştı. Fakat başaramadı, çünkü cücenin zırhı çok sağlamdı ve Náin çok dayanıklıydı. Yine de bu şiddetli bir darbeydi, Náin’in boynu kırıldı ve cüce savaş dışı kaldı.

Ardından Azog kahkahalarla gülmeye başladı. Başını kaldırıp boğazından büyük bir zafer narasının çıkmasını izin verecekti ki çığlık boğazında düğümlendi. Çünkü tüm ordusu doğranmıştı, geriye kalanlar ise kaçıyordu ve arkalarında gözü dönmüş Cüceler vardı. Peşinde onu kovalayan bir cüce olmayanlar da çığlık çığlığa güneye kaçıyorlardı. Bu da yetmezmiş gibi Azog’un tüm muhafızları öldürülmüştü. O da döndü ve kapıya doğru kaçmaya başladı.

Fakat arkasından kırmızı bir baltayla bir cüce geliyordu. Gelen Dáin’di, Dain Demirayak, Azog’un katlettiği Náin’in oğlu. Tam kapıların önünde Azog’u yakaladı ve kafasını uçurdu. Bu muhteşem bir başarıydı çünkü o zamanlar cücelerin hesabına göre Dain daha çocuk sayılırdı. Fakat önünde uzun ve zaferlerle dolu bir yaşam vardı, ta ki Yüzük Savaşı’nda düşene dek. Kararlı ve öfkeyle dolu adımlarla kapılardan geri dönmesine rağmen, yüzünde korkunun gri gölgesi vardı, çünkü içeride büyük bir karanlık görmüştü.



Azog'un düşüşü ve Dáin'in zaferi

Son savaş da bitip cüceler lehine sonuçlandığında tüm ordu Azanulbizar’da toplandı. Azog’un kesilmiş kafasını alıp ağzına biraz para sıkıştırdılar, sonra da kafayı bir çubuğun ucuna taktılar. Fakat o gece ne bir şarkı söylediler, ne de bir kutlama yaptılar. Çünkü verilen kayıplar çok fazlaydı.

Ve şafaktan önce Thrain belirdi. Tek gözü bir daha asla düzelmeyecek şekilde yaralanmıştı ve topallıyordu; fakat şöyle söyledi: “Evet! Zafer bizimdir. Khazad-dûm fethedildi.”

Fakat cüceler şöyle cevap verdi: “Durin Halkı’nın kralı olabilirsin; ama tek gözünle bile doğru görmelisin. Bu savaşı intikam için yaptık ve intikamımız alındı. Lakin bu hoş değil. Eğer bu bir zaferse bizim ellerimiz onu tutmak için çok küçük.”

Ve Durin’in Soyu’ndan olmayanlar da şöyle dedi: “Khazad-dûm bizim atalarımızın evi değildi. Orada bizim için yitik bir hazine umudundan başka ne var? Fakat eğer şimdi ödüllendirilmemiş olarak buradan gideceksek, hemen evlerimize geri dönmeyi tercih ederiz.”

Sonra Thrain, Dain’e dönüp: “Ama eminim kendi soyum beni bırakmaz?” dedi umutla. Lakin “Hayır.” dedi Dain. “Sen bizim soyumuzun babasısın, senin için kanımızı döktük eğer istersen yine dökeriz. Fakat Khazad-dûm’a girmeyeceğiz. Sen de oraya girmeyeceksin. Sadece kapının ardına bakıp gölgeyi gördüm. Ve gölgenin ötesinde ise Durin’in Felaketi seni bekliyor. Dünya değişiyor ve biz Moria’da yürümeden önce daha yüce bir güç oradan geçmeli…”

Azanulbizar Savaşı’nın ve Cüce-Ork Savaşları’nın bitişi işte böyledir. Cücelerin gücünün yarıya yakını yok edilmiş, birçoğu da ölümcül şekilde yaralanmıştı; orkların durumu ise daha vahimdi. Güneye kaçan orklar Ak Dağlar’da toparlanmaya çalıştılar; lakin bu çaba bölgedeki Rohirrim tarafından durdurulacaktı.  

Kuzeye gidenler ise toparlanmaya çalıştılarsa da Beş Ordular Muharebesi’nin ardından bir daha asla eski güçlerine kavuşamadılar. Böylece Eriador’da ve Vahşi Topraklar’da uzun yıllar süren ork tehdidi sona ermiş oldu. Ayrıca bu savaşlar olmasaydı, Yüzük Savaşları’nın kuzey cephesi Sauron tarafından mağlup edilebilirdi. Ve eğer Moria ve Sisli Dağlar orklardan temizlenmeseydi, Yüzük Taşıyıcısı hiçbir zaman Mordor’a ulaşamayabilirdi.

Savaştan sonra cüceler vadideki ağaçları kesip büyük bir ateş yaktılar, ölen cüceleri orkların ve diğer vahşi yaratıkların yağmalamasını önlemek için. Bu cüce adetlerine uygun bir davranış değildi, cüceler ölülerini taştan tabutlara gömerlerdi çünkü. Fakat çok fazla ölü vardı ve taştan tabutlar oymak için gereken zaman yoktu. Böylece ölen cüceler odunlarla birlikte yakıldı. Bu törenden sonra, Gölgelidere Vadi’si “Yanmış Cüceler” ismi verilerek onurlandırıldı. Kesilen ağaçlar ise o topraklarda yeniden yeşermedi.

Orada, cüceler ayrıldı. Her soy evine döndü. Uzunsakallar’dan geriye kalanlar ise Thráin’in önderliğinde önce Dunland’e döndüler. Kısa süre sonra oradan ayrılıp Eriador’da ilerlediler. En sonundaysa Mavi Dağlar’ın kuzey bölümüne yerleştiler. Burada, Durin’in Halkı yavaş da olsa büyüdü. Bir gün kadim yurtları Khazad-dûm ve Erebor’a geri dönmenin umuduyla beklediler.

II. Thorin “Meşekalkan” (Üçüncü Çağ, 2746 – 2941), 2850 yılından ölümüne kadar Durin Soyu’nun kralı olarak yaşadı. Erebor’dan ayrılışı, Cüce-Ork Savaşları ve Azanulbizar Savaşı’ndan yukarıda bahsedildiği için yeniden bunları dile getirme gereği duymuyorum. Lakin bundan sonraki olaylara değinmek gerekir.

Babası ile beraber Mavi Dağlar’a geldiklerinde, Durin Halkı metal işleyip nüfuslarını arttırmaya çalışıyordu; lakin cüce hanımların zaten az olan sayısı geçen zamanda iyice azalmıştı ve bu durum da cücelerin hızla çoğalmasını engelliyordu. Bu haldeyken bile, Thorin’de ve diğer cücelerde Eski yurtları olan Yalnız Dağ’a dönüp oradaki hazinelere kavuşma özlemi vardı. Yüzük’ün ve Sauron’un da etkisiyle olsa gerek, Thorin’in babası Thráin Mavi Dağlar’dan ayrılmaya karar verdi.

Üçüncü Çağ’ın 2841 yılında, Thráin, yanında Balin ve Dwalin’le beraber Mavi Dağlar’ı terk etti. Doğuya ilerlediler; lakin yolda warglar, orklar ve diğer yaratıklar tarafından sürekli rahatsız edildiler. 2845 yılında, Ferah Çayırlar’daki kamplarında Thráin bir anda gözden kayboldu, bir daha soyundan hiçbir cüce onu göremedi. Durin’in soyundan gelen cüce kral, Sauron’un uşakları tarafından kaçırılmış ve Dol Guldur’da hapsedilmişti. Thráin’e işkence edildi ve Yediler’in sonuncusu ondan alındı. Ardından bir zindana kapatılıp ölüme terk edildi.

2580 yılında, Gandalf Dol Guldur’a geldiğinde Thráin’i buldu; lakin cücenin kim olduğunu o vakitte bilmiyordu çünkü cüce kendi ismini bile hatırlayamıyordu. Gandalf’a sahip olduğu son iki şeyi, haritasını ve bir anahtarı verdi, kısa süre sonra da hayata gözlerini yumdu. Gandalf, cüceyi kim olduğunu bile öğrenemeden orada bırakmak zorunda kalmıştı.

Babasının ölümünün ardından Thorin Durin Soyu’nun Kralı unvanını resmen kazandı; lakin onun içinde de Erebor’daki yurtlarına dönüp muhteşem hazinelerini geri alma isteği bir kor gibi yanıyordu.

Thorin, daha sonra Gandalf’la karşılaştı ki bu karşılaşma, Durin Soyu’nun, cüce soylarının en asilinin kötü talihini yenmesine sebep oldu. Gandalf, Thorin’in salonlarına gitti ve orada hikâyelerini paylaştılar. Daha sonra, Gandalf’ın desteği ve zorlamasıyla yanlarına Bilbo Baggins’i de alarak on iki cüceyle beraber Erebor Macerası’na çıktılar. Bu Macera, birçok önemli olaya vesile oldu: Bilbo, Tek Yüzük’ü buldu; Yalnız Dağ’daki Altın Smaug öldürüldü; ardından Beş Ordular Muharebesi yaşandı ve burada Thorin Meşekalkan, Kili ve Fili katledildi. Demir Tepeler’den gelen Dain Demirayak, Durin Soyu’nun Kralı ve Dağaltı’nın Kralı unvanlarını aldı. Erebor, Kuyutorman elfleri ve Dale insanları arasında bir dostluk gelişti. Bu öykü, detaylı olarak Hobbit’te anlatılmaktadır. Burada bahsetmem yer darlığı nedeniyle mümkün olmasa da eğer aranızda okumayan birileri varsa ona Hobbit’i okumasını tavsiye ederim.



Erebor'daki hazinelerin üstüne yuvalanmış Altın Smaug

II. Dáin ya da Dáin Demirayak (Üçüncü Çağ, 2767 – 3019), Beş Ordular Muharebesi’nden sonra kral oldu. Onun döneminde Durin Soyu daha önce olmadıkları kadar zenginleşti, taş işçiliği ve demircilik alanında İlk Çağ’daki görkemlerine ulaşamasalar da çok geliştiler. Yıkılan Dale şehrini yeniden inşa ettiler, Dale diyarında da oldukça görkemli yapıtlar oluşturdular.

Lakin tüm cüceler bundan memnun değildi, 2989 yılında Balin yanına gönüllü cüceler alıp Moria’ya yola çıktı. Dain, onlara kendi rızasıyla izin vermemişti lakin gidenleri durdurmaya da çalışmadı. İşler önce iyi gitmişti. Ancak beş yıl sonra işler kötüye gitti. Koloniden ne bir elçi ne de bir haberci gelmez oldu. Böylece Moria’nın yeniden düştüğünü anladılar.



Balin, Moria yolculuğu için ayrılmadan önce

Balin; Floi, Oin, Ori, Frar, Loni, Nali ve diğer gönüllü cücelerle birlikte Moria’da bir koloni kurmak üzere yola çıkmıştı. Yalnız başına dışarı çıkıp Aynagöl’de yansımasına bakarken, 10 Kasım 2994 günü, bir ork okçusu tarafından öldürüldü. Cesedi, daha sonra Mazarbul Odası’na götürülüp orada defnedildi. Balin’in ölümünden bir süre sonra koloninin geri kalanı da katledildi ve Moria yeniden orkların kontrolüne geçti.

Cücelerin burada yaşadıkları her şey, farklı kişiler tarafından da olsa Mazarbul Kitabı’nda kayıtlıdır. Kitaba en son Ori, elf rünleriyle yazmıştır. Yüzük Kardeşliği, kitabı Mazarbul Odası’nda buldukları zaman cüce Gimli, kitabı Dain II Demirayak’a vermek üzere yanına almıştır. Lakin kitap Dain’e ulaşamadan Dain ölmüştür. Gimli’nin kitabı Dain oğlu Thorin III Taşmiğfer’e vermiş olması mümkündür.

Üçüncü Çağ’ın 3018 yılında, Mordor’dan bir ulak “Baggins” ve “Shire” isimlerini araştırmak üzere geldi. Bilgi karşılığında da Sauron’un cücelere Yediler’den kalan son üç yüzüğü vereceğini vaat etti.

Alıntı yapılan: Elrond’un Divanı, Yüzük Kardeşliği
"Halkımızın üzerine," dedi Glóin, "bir huzursuzluk gölgesi düşeli çok yıllar oluyor. Bunun nereden geldiğini ilk başta fark edemedik. Kıyıda köşede fısıldanmalar başladı: Bizim dar bir yere sıkışıp kaldığımız, daha geniş bir dünyada daha büyük zenginlikler ve ihtişam bulacağımız söyleniyordu. Bazıları kendi dilimizde Khazad-dûm dediğimiz, dedelerimizin muazzam eseri Moria'dan söz ediyordu; artık nihayet oraya dönmek için yeterince güce ve nüfusa sahip olduğumuzu söylüyorlardı."

Glóin iç geçirdi. "Moria! Moria! Kuzey dünyasının Harikası! Haddinden fazla derinlere kadar kazıp, isimsiz korkuyu uyandırmıştık orada. Nicedir, Durin'in çocukları kaçtığından beri, Moria'nın engin malikâneleri bomboş yatıyordu. Ama şimdi gene hasretle adını anar olmuştuk; fakat korkuyorduk da, çünkü nice kralın ömrü boyunca Khazad-dûm'un kapılarından geçmeye cüret etmiş tek bir cüce vardı, o da Thrór idi ve orada can vermişti. Buna rağmen sonunda Balin fısıltıları dinledi ve gitmeye azmetti; Dâin ona iznini gönül rızasıyla vermedi gerçi, ama o yanına Ori'yi, Oin'i ve halkımızdan daha nicesini alıp güneye gitti.

"Bu otuz yıl kadar önceydi. Bir süre haber aldık onlardan, haberler de iyiye benziyordu: Moria'ya girmiş ve büyük işlere başlamışlardı. Sonra sesleri solukları kesildi ve o zamandan bu yana Moria'dan tek bir kelime bile gelmedi.

"Sonra, bir yıl kadar önce Dain'e bir ulak geldi, ama Moria'dan değil - Mordor'dan: Gece vakti Dâin'i cümle kapısına çağıran bir atlı. Onun deyimiyle Büyük Hükümdar Sauron, bizim dostluğumuzu dilermiş. Karşılık olarak da yüzükler verecekmiş, eskiden verdiği gibi. Ve haberci ısrarla hobbitlere dair sorular sordu: ne cins olduklarını, nerede yaşadıklarını. ''Çünkü'' dedi, ''Sauron sizlerin vaktiyle bunlardan birini tanımış olduğunuzu biliyor.''

"Bunun üzerine biz pek sıkıntılandık ve cevap vermedik. Derken atlı o korkunç sesini alçalttı, elinden gelse tatlı tatlı konuşacaktı. '''Sauron sizden sırf dostluğunuzun küçük bir nişanı olarak bu hırsızı yakalayıp,''' dedi aynen bu kelimeyle, '''ondan bir zamanlar çalmış olduğu küçük, kıymetsiz mi kıymetsiz bir yüzüğü rızası olsa da olmasa da geri almanızı istiyor. Bu Sauron'un gönlünü çelen basit bir oyuncak sadece, ama sizin iyi niyetinizin teminatı olacaktır. O yüzüğü bulursanız eskiden cüce atalarınızın olan üç yüzüğü geri alırsınız, Moria beldesi de ebediyen sizin olur. Sırf hırsızın haberini, hâlâ yaşayıp yaşamadığını, nerede yaşadığını bulsanız bile, hem büyük bir ödül hem de Hükümdar'ımın sonsuz dostluğunu kazanırsınız. Bir reddedin hele, o zaman işler pek de hoş görünmeyecektir gözünüze. Reddediyor musunuz?''

"Burada nefesi aynı bir yılan tıslaması gibi çıkınca etraftaki herkesin tüyleri diken diken oldu ama Dâin, ''Ne evet, ne hayır diyorum. Bu mesajı ve zarif kisvesinin ardında ne mana taşıdığını düşünmem icap ediyor,''dedi.

"O, iyi düşünün, ama çok uzamasın, dedi.

'"Vakit benim vaktim, istediğim kadar düşünürüm,' diye cevapladı Dâin.

"O, ''Şimdilik,'' diyerek karanlığın içine doğru sürdü atını.

"O geceden beridir, kasvet yüklü şeflerimizin yürekleri. Ulağın sesi öyle iç bulandırıcı olmasa da, sözlerinin hem tehdit ve hem de hile taşıdığından şüphe duyacak değildik; çünkü Mordor'a yeniden giren o kudretin değişmediğini ve eskiden bize daima hıyanet ettiğini zaten biliyorduk. Ulak iki kere geri geldi ve cevap alamadan gitti. Yıl devrilmeden bir kez daha gelecekmiş ve dediğine göre bu son olacakmış.

İşte böylece, Dâin nihayet Bilbo'yu Düşman'ın onu aradığından haberdar edeyim ve eğer mümkünse Düşman'ın bu yüzüğü, bu kıymetsiz mi kıymetsiz yüzüğü ne için istediğini öğreneyim diye, beni size yolladı. Ayriyeten, Elrond'dan da nasihat istirham etmekteyiz. Çünkü Gölge büyüyor ve yaklaşıyor. Vadi'deki Kral Brand'e de ulaklar geldiğini ve içine korku düştüğünü duyduk. Boyun eğeceğinden korkuyoruz. Ülkesinin doğu sınırları zaten savaşın eşiğinde. Eğer Düşman bizden cevap almazsa, hükmü altındaki insanları Kral Brand'e ve Dain'e karşı harekete geçirebilir."

Glóin’in, Elrond’un Divanı’nda belirttiği öngörü gerçekleşmişti. Bu olaylardan birkaç ay sonra, savaş Erebor ve Vadi’ye de ulaştı. 3019 yılının 15 Mart günü, güneyde Pelennor Çayırları Savaşı yapılırken, kuzeyde Vadi Savaşı yapılıyordu. Dale insanları ile savaşan Doğudölleri, Kızılsu(Carnen)’yu geçtiler. Dale Kralı Brand, geri çekilmek zorunda kaldı.

Dain ve Yalnız Dağ cüceleri, Dale halkına yardım etmek üzere savaş meydanına vardılar. Vadi’de, üç gün sürecek kanlı bir savaş sürdü. 17 Mart günü Kral Brand katledildi, Demirayak Dain, elinde baltasıyla Brand’in cesedi yanında kendi de katledilene kadar bekledi. İki yüz elli yıldan fazla yaşamıştı, kollarında da baltasını taşıyacak kudret hala vardı. Lakin tüm bunlar bile Dain’in Erebor’un kapıları önündeki ölümünü durduramamıştı.



Vadi Savaşı'ndan olası bir kesit

Doğudölleri birkaç gün sonra Pelennor Çayırları Savaşı’nı Gondor’un kazandığını öğrendi ve korktular. Bunu fırsat bilen Dain oğlu Thorin Taşmiğfer ile Brand oğlu II. Ozan, Doğudölleri’ni diyarlarından sürmek üzere bir yarma harekâtı başlattılar. 27 Mart günü Doğudölleri Vadi’den atıldı. 28 Mart günü de Celebron ve Galadriel Dol Guldur’u yıktılar. Böylece Yüzük Savaşları’nın kuzey ayağı da sona ermiş oldu.

Tabii ki, tüm bu olayların güneyinde, Yüzük Kardeşliği’nde bir cüce daha vardı; Glóin oğlu Gimli, elf dostu. Üçüncü Çağ’ın 2879 yılında, Mavi Dağlar’da doğdu. Thorin ve kafilesi Erebor Macerası’na çıktığında daha sadece 62 yaşında olduğundan onlarla birlikte yola çıkmadı. Gimli, asıl haklı ününü Yüzük Kardeşliği’ndeki rolünden kazanmıştır. Moria’da, Amon Hen’de, Boruşehir Savaşı’nda, Pelennor Çayırları Savaşı’nda ve son olarak da Morannon Savaşı’nda bulunmuştur. Yüzük Savaşları bittikten sonra, Minas Tirith’in kapısının mithril ile onarılması için soydaşlarından yardım almıştır. Ayrıca Lórien’in Hanımı Galadriel’in hayranıdır. Lórien’de, Hanım’dan hediye olarak saçının bir telini istemiş, Galadriel de bu ricayı yerine getirip kendisine üç saç telini vermiştir. Aşağıda, Gimli ve Eomer arasında geçen bu diyalogda da, Gimli’nin Lórien Hanımı’na duyduğu hayranlık görülebilir.

Alıntı yapılan: J.R.R. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi Kralın Dönüşü sf. 282 – 283
...
Üç gün sonra, Kral'ın da söylemiş olduğu gibi Rohanlı Eomer geldi Şehir'e, yanında Yurt'un en cesur silahşorlarından oluşan bir atçan vardı. Eomer Şehir'de hoş karşılandı; Şölenlerin Büyük Salonu Merethrond'da masaya oturduklarında etrafındaki hanımların güzelliğini görerek hayretler içinde kaldı. Dinlenmeye çekilmeden önce de cüce Gimli'yi çağırttırdı ve ona şöyle dedi: "Glóin oğlu Gimli, baltan hazır mı?"

"Hayır, beyim," dedi Gimli. "ama çabucak alıveririm eğer ihtiyaç varsa."

"Kararını sen ver," dedi Eomer. "Çünkü hala aramızda Altın Orman'ın Hanımı hakkında söylenmiş birkaç sert söz var. Artık onu kendi gözlerimle de gördüm."

"O halde beyim," dedi Gimli "şimdi ne diyorsun?"

"Heyhat!" dedi Eomer. "Onun yaşayan en zarif hanım olduğunu söyleyemeyeceğim."

"O halde ben gidip baltamı alayım." dedi Gimli.

"Fakat önce şu özrümü söyleyeyim," dedi Eomer. "Eğer onu başkalarının yanında görmüş olsaydım, arzuladığın şeyi derdim. Fakat şimdi Kraliçe Arwen Akşamyıldızı'nı ilk sıraya koyuyorum ve artık kendi adıma bunu inkâr edecek herkesle dövüşmeye hazırım. Kılıcımı getirttireyim mi?"

Bunun üzerine Gimli yerlere kadar eğildi. "Hayır, benim açımdan affedildin beyim," dedi. "Sen Akşam'ı seçtin; ama benim sevgim Sabah'a verildi. Ve gönlüm yakında onun ebediyen geçip gideceğini söylüyor."
...

Gimli, yolculukları sırasında dost olduğu elf Legolas ile birçok diyarı gezip görmüştür. Borukent’te sığınmak zorunda kaldığı Aglarond’a, Parıldayan Mağaralar’a olan hayranlığı ise tüm bu yolculuklara rağmen geçmeyince, kral Thorin Taşmiğfer’den izin alıp Aglarond’da bir cüce kolonisi kurmuştur. Burada iyice yaşlanana kadar yaşadığı, daha sonra da Dördüncü Çağ’ın 120 yılında, dostu Legolas ile Ölümsüz Diyar’a yelken açtığı söylenir. Oraya ulaşıp ulaşmadıkları bilinmez; lakin bence orada, Aule’nin yanında çalışmaya halen devam ediyor.



Legolas ve Gimli

Thorin Taşmiğfer (III. Thorin) (Üçüncü Çağ 2866 – Dördüncü Çağ ?), babası Dain’in ölümünden sonra Dağaltı’nın Kralı oldu. II. Ozan ile birlikte Doğudölleri’ni Vadi’den dışarı attılar ve kuzeyde Dale halkıyla beraber önemli bir güç oldular. Aragorn’un kurduğu Yeniden Birleşmiş Krallık’ın önemli bir müttefiki oldular.

Thorin Taşmiğfer’in zamanında, Moria madenlerinden küçük bir miktarda da olsa mithril çıkartılmaya başlandı. Bu mithril ile Minas Tirith’in kırılan kapısı onarıldı. Ayrıca elfler ve cüceler birlikte çalışarak harap olmuş şehri eskisinden çok daha güzel bir hale getirdiler.

Babası Dain’in unvanı Demirayak gibi, Thorin’in unvanı Taşmiğfer’in de nereden geldiği Tolkien tarafından belirtilmemiştir. Lakin Thorin’in başından geçen en önemli olayın Vadi Savaşı olduğunu varsayarsak, unvanını bu savaşta kazanmış olması kuvvetle muhtemeldir.

Cücelerin, Durin Soyu’nun bilinen Son kralı VII. Durin’dir. Ölümsüz Durin’in yeniden doğan son hali olduğu kabul edilir, çünkü cücelere göre Ölümsüz Durin yedi defa doğacaktı. Dördüncü Çağ’da yaşadığı ve Khazad-dûm’u orkların elinden kurtardığı bilinmektedir. Lakin Khazad-dûm'un, cücelerin kadim yurdunun bir daha asla eski görkemine kavuşamadığı söylenir.

Dördüncü Çağ ilerledikçe, insanların günleri başlayıp elflerin zamanı geçtiğinde, Durin Soyu da zamanla zayıflayıp soldu, eski kudretini yitirdi. Böylece Durin Soyu’nun bilinen son kralı da bu diyardan göçüp gitti.

İşte böyledir cücelerin öyküsü, daha İlkdoğanlar’ın gelmesinden önce başlar ve Dördüncü Çağ’da son bulur. Ilûvatar’ın üvey evlatları, cüceler, elflerin deyişiyle Naugrim ya da kendi deyişleriyle Khazâd; taş işleyenler, madenciler, yorulmayan eller… Onların öyküsü işte burada bitiyor; lakin hiçbir zaman unutulmayacaklar.

Spoiler: Göster
Aynı yazı, tarafımdan The White Tree'de yayımlanmıştır.

813
Filmler / Ynt: Hobbit Haberleri!
« : 03 Mayıs 2011, 20:27:36 »
Para için değil, tüm içeriği sığdırabilmek için bölmüşlerdir bence. Ve bölmekle de iyi yapmışlardır muhtemelen. PJ, Tom Bombadil'i ilk filme koymadığı için az eleştirilmedi birçok Yüzüklerin Efendisi hayranı tarafından.

Eli yüzü düzgün, kitaptan çok sapmadan güzel bir şeyler yapsınlar, daha da bir şey istemem.

David Tennant da Thranduil olacakmış, om nom nom nom!

814
Güncel / Ynt: İşte YGS'deki Meşhur Soru!
« : 29 Mart 2011, 17:43:56 »
"Platon Bir Gün Kolunda Bir Ornitorenkle Bara Girer" bu kitaptan bir kesiti sınavdan birkaç gün önce okumuştum. YGS'de de burada geçen hikaye çıktı.

Bir de bilgisayar başında oturmak başarıyı düşürür derler...

815
Ben yedeğim ama yine de söyleyeyim dedim. 27'sinde olursa(sınav!) 20.00'den sonra müsait olabilirim belki; ama kesin söz veremiyorum.

Ondan sonraki herhangi bir tarihte 18.00 - 24.00 arasında uygun olurum.

Özgeçmiş:

Spoiler: Göster
Corlac Thunderpeak, küçük bir kasabada, Murhand'da doğdu. Çocukluğunun tamamını ve gençliğinin ilk dönemlerini ailesinin kasaba çevresindeki tarlalarında çalışıp ekin hasat ederek geçirirdi. On üç yaşındayken, her yıl ekin hasatından sonra yapılan panayıra katıldığında hayatı büyük ölçüde değişecekti. Her sene kasabaya gezgin şarkıcılar, tüccarlar ve kuzeydeki bir manastırda yaşayan keşişler ve rahipler gelirdi panayır için. Manastırdan gelenler ise köyden eğitebilecekleri yetenekli çocukları alıp birkaç yıllığına götürürlerdi.

İşte o panayırda Corlac ve birkaç diğer çocuk seçildi. Diğerleri rahiplik için sıkı bir din eğitimi alırken, o bu konuyla fazla ilgilenmiyordu. Kısa süre sonra çocuğun bir rahip olamayacağı anlaşıldı ve öğretmenleri tarafından daha da serbest bırakıldı. Corlac artık manastırın ayak işlerini yapan bir umutsuz vak'a olmuştu.

Bir sene sonra, ailesine geri dönmek üzere rahipler ve keşişlerle yola çıktı Corlac. Oradaki hayatından haz etmiyordu zaten, utanç içinde de olsa evine döneceğine sevindi. Lakin yolda, Thali Ormanı'nın içinde haydutlar tarafından kıstırıldılar. Rahipler panayırda halkı eğlendirmek için kullanabilecekleri birkaç basit büyü ve iyileştirme büyüleri dışında tamamen savunmasızdılar, her yıl geçtikleri bu yerde tehlike beklemiyorlardı.

Ama yanlarında keşişler vardı. Savunmasız ve silahsız görünen bu yaşlı adamları kolayca haklayabileceklerini düşünen haydutlar saldırdı. Keşişler kırılmaz disiplinleriyle darbelerden kaçıyor, bir yara alsalar da savaşı bırakmıyorlardı. Keşişlerin karşı saldırısından birkaç dakika sonra haydutlardan eser kalmamıştı ortada.

Corlac bu gösteriden oldukça etkilendi ve en yaşlı keşişin yanına gidip bu sanat hakkında birçok şey sormaya başladı. Adam, genç çırağın sorularını bitmez tükenmez bir sabırla yanıtlıyordu. Sonunda yol bitti ve Murhand'a vardılar. Corlac rahiplere veda edip evine dönmek üzere hareketlenmişti; lakin durduruldu. Yaşlı keşiş, kendileri gibi bir keşiş olmak isteyip istemediğini sordu Corlac'a. Corlac da bu işe dünden razı, kabul etti pek tabii.

Rahiplik eğitiminden de uzun ve yorucu bir eğitim aldı manastırda. Dört sene sonra, on sekiz yaşındayken ustası gelip ona öğretebileceği bir şey kalmadığını, eğer isterse Murhand'ın güneyindeki büyük şehir Tharn'a gidip oradaki büyük tarikat manastırında eğitimine devam edebileceğini söyledi. Corlac ustasından icazet alıp güneye doğru yola çıktı.

Oradaki büyük tarikat manastırında beş sene daha eğitim aldıktan sonra, neredeyse kırılmaz bir iç disipline ve bitmez tükenmez bir çevikliğe sahip olmuştu. Çocukluğunda ekin biçmek için kullandığı oraklara benzer bir silah olan kama kullanmak konusunda da ayrıca ustalaşmıştı. Birkaç ay sonra, yirmi dört yaşında, şehirde tanıştığı bir maceracı grubuna katılmak üzere manastırdan ayrıldı. Birlikte birçok badireler atlattılar, pek çok yeri gezdiler ve birbirleriyle sıkı birer dost oldular.

Şimdi de bu "büyülü" kasabanın gizemini çözmek üzere buradalar.


Karakter kartı:

Spoiler: Göster
Player Lordmuti
Name Corlac Thunderpeak
Race Human
RaceNum 0
StartingClass 5
Barbarian 0
Bard 0
Cleric 0
Druid 0
Fighter 0
Monk 10
Paladin 0
Ranger 0
Rogue 0
Sorcerer 0
Wizard 0
Alignment 0
Religion 0
Strength 16 16
Dexterity 18 16
Constitution 14 14
Intelligence 12 12
Wisdom 14 14
Charisma 12 12
Money 48283.9
BaseAttackBonus 7
FortitudeSave 7
WillSave 7
ReflexSave 9
HitPoints 70
ArmourBonus 0
ArmourIndex -1
ShieldIndex -1
Skill 1 10
Skill 3 10
Skill 4 8
Skill 7 6
Skill 10 6
Skill 17 6
Skill 29 6
Skill 35 6
Skill 39 5
Skill 41 5
Skill 42 10
Feat 9 1
Feat 25 1
Feat 57 1
Feat 61 1
Feat 66 1
Feat 94 1
EQ 55 2 MASTERWORK
EQ 87 1
EQ 90 1
EQ 108 3
EQ 109 1
EQ 120 1
EQ 133 1
EQ 144 2
EQ 146 1
EQ 161 1
EQ 184 2
Language 4
Language 10
MonkSpecial1 97
MonkSpecial2 14
MonkSpecial3 46
NOTES

816
Katılırım katılmasına, hem dnd hem de ventrillo şeysi güzel olur; ama YGS'ye 10 gün var. Yedeklere yazın beni, bu on günlük periyot için kesin söz veremesem de gelecek oyunlara katılmaya talibim. Karakter kartını hazırlamadan önce de birkaç sorum olacak:

Oyunun geçtiği zamanı ve mekanı detaylı olarak öğrenebilecek miyiz? Hani "Birbirimizle nasıl tanışmıştık yahu biz?" durumu olmaması açısından elimden geldiğince detaylı bir özgeçmiş hazırlamak istiyorum.

Ayrıca verdiğin site dışında ek kaynakları kullanabilecek miyiz? Mesela elimde 3.5 için güzel templateler, alternatif sınıf seçenekleri ve prestij sınıfları var. Bunlara izin var mıdır?

Özgeçmiş:

Spoiler: Göster
Corlac Thunderpeak, küçük bir kasabada, Murhand'da doğdu. Çocukluğunun tamamını ve gençliğinin ilk dönemlerini ailesinin kasaba çevresindeki tarlalarında çalışıp ekin hasat ederek geçirirdi. On üç yaşındayken, her yıl ekin hasatından sonra yapılan panayıra katıldığında hayatı büyük ölçüde değişecekti. Her sene kasabaya gezgin şarkıcılar, tüccarlar ve kuzeydeki bir manastırda yaşayan keşişler ve rahipler gelirdi panayır için. Manastırdan gelenler ise köyden eğitebilecekleri yetenekli çocukları alıp birkaç yıllığına götürürlerdi.

İşte o panayırda Corlac ve birkaç diğer çocuk seçildi. Diğerleri rahiplik için sıkı bir din eğitimi alırken, o bu konuyla fazla ilgilenmiyordu. Kısa süre sonra çocuğun bir rahip olamayacağı anlaşıldı ve öğretmenleri tarafından daha da serbest bırakıldı. Corlac artık manastırın ayak işlerini yapan bir umutsuz vak'a olmuştu.

Bir sene sonra, ailesine geri dönmek üzere rahipler ve keşişlerle yola çıktı Corlac. Oradaki hayatından haz etmiyordu zaten, utanç içinde de olsa evine döneceğine sevindi. Lakin yolda, Thali Ormanı'nın içinde haydutlar tarafından kıstırıldılar. Rahipler panayırda halkı eğlendirmek için kullanabilecekleri birkaç basit büyü ve iyileştirme büyüleri dışında tamamen savunmasızdılar, her yıl geçtikleri bu yerde tehlike beklemiyorlardı.

Ama yanlarında keşişler vardı. Savunmasız ve silahsız görünen bu yaşlı adamları kolayca haklayabileceklerini düşünen haydutlar saldırdı. Keşişler kırılmaz disiplinleriyle darbelerden kaçıyor, bir yara alsalar da savaşı bırakmıyorlardı. Keşişlerin karşı saldırısından birkaç dakika sonra haydutlardan eser kalmamıştı ortada.

Corlac bu gösteriden oldukça etkilendi ve en yaşlı keşişin yanına gidip bu sanat hakkında birçok şey sormaya başladı. Adam, genç çırağın sorularını bitmez tükenmez bir sabırla yanıtlıyordu. Sonunda yol bitti ve Murhand'a vardılar. Corlac rahiplere veda edip evine dönmek üzere hareketlenmişti; lakin durduruldu. Yaşlı keşiş, kendileri gibi bir keşiş olmak isteyip istemediğini sordu Corlac'a. Corlac da bu işe dünden razı, kabul etti pek tabii.

Rahiplik eğitiminden de uzun ve yorucu bir eğitim aldı manastırda. Dört sene sonra, on sekiz yaşındayken ustası gelip ona öğretebileceği bir şey kalmadığını, eğer isterse Murhand'ın güneyindeki büyük şehir Tharn'a gidip oradaki büyük tarikat manastırında eğitimine devam edebileceğini söyledi. Corlac ustasından icazet alıp güneye doğru yola çıktı.

Oradaki büyük tarikat manastırında beş sene daha eğitim aldıktan sonra, neredeyse kırılmaz bir iç disipline ve bitmez tükenmez bir çevikliğe sahip olmuştu. Çocukluğunda ekin biçmek için kullandığı oraklara benzer bir silah olan kama kullanmak konusunda da ayrıca ustalaşmıştı. Birkaç ay sonra, yirmi dört yaşında, şehirde tanıştığı bir maceracı grubuna katılmak üzere manastırdan ayrıldı. Birlikte birçok badireler atlattılar, pek çok yeri gezdiler ve birbirleriyle sıkı birer dost oldular.

Şimdi de bu "büyülü" kasabanın gizemini çözmek üzere buradalar.


Karakter kartı:

Spoiler: Göster
Player Lordmuti
Name Corlac Thunderpeak
Race Human
RaceNum 0
StartingClass 5
Barbarian 0
Bard 0
Cleric 0
Druid 0
Fighter 0
Monk 10
Paladin 0
Ranger 0
Rogue 0
Sorcerer 0
Wizard 0
Alignment 0
Religion 0
Strength 16 16
Dexterity 18 16
Constitution 14 14
Intelligence 12 12
Wisdom 14 14
Charisma 12 12
Money 48283.9
BaseAttackBonus 7
FortitudeSave 7
WillSave 7
ReflexSave 9
HitPoints 70
ArmourBonus 0
ArmourIndex -1
ShieldIndex -1
Skill 1 10
Skill 3 10
Skill 4 8
Skill 7 6
Skill 10 6
Skill 17 6
Skill 29 6
Skill 35 6
Skill 39 5
Skill 41 5
Skill 42 10
Feat 9 1
Feat 25 1
Feat 57 1
Feat 61 1
Feat 66 1
Feat 94 1
EQ 55 2 MASTERWORK
EQ 87 1
EQ 90 1
EQ 108 3
EQ 109 1
EQ 120 1
EQ 133 1
EQ 144 2
EQ 146 1
EQ 161 1
EQ 184 2
Language 4
Language 10
MonkSpecial1 97
MonkSpecial2 14
MonkSpecial3 46
NOTES

817
Ben de full istiyorum, mümkünse paket olsun.

818
Harry Potter / Ynt: Sizce en ölümcül büyü hangisi?
« : 07 Kasım 2010, 16:19:01 »
Avada Kedavra ve imperio dedim ben. Bu arada Ros Roya nerede geçiyor? Kitaplardan birinde olduğunu hatırlamıyorum.

819
FRP Genel / Ynt: D&D the board game, Kutu oyunu yardım!
« : 15 Ekim 2010, 19:45:19 »
Kutudan iki tane el kitabı çıkması lazım, biri Kahramanın El Kitabı biri de Zindan Efendisi'nin El Kitabı olmalı yanlış hatırlamıyorsam. Zindan Efendisi'nin El Kitabı'nda çeşitli senaryolar var, onlardan bazıları için gerekli bir malzeme bu anahtar. Gereken yerlerde anlatılmış kullanım şekli. Eğer o senaryolardan bağımsız olarak nasıl kullanabilirim diye soracak olursanız şunu söyleyeyim, oyunda kullandığınız kapılardan birini "anahtar kullanılarak açılacak" diye belirleyin. Bunu oyuncularınıza önceden söyleyip söylememek size kalmış; lakin kapıyı açmaya çalıştıklarında söylemenizi tavsiye ederim. Anahtarı da sandıklardan herhangi birinin içine yerleştirin. Oyuncular o sandığı bulup içindeki anahtarı aldıklarında kapıyı açabilsinler. Ya da aldıkları bir görev sonucu o anahtarı bir trollden alıp kuleye kilitlenmiş prensesi kurtarmaya çalışsınlar, orası size kalmış :).

Sayfa: 1 ... 53 54 [55]