Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Akuma_Blade

Sayfa: 1 ... 5 6 [7]
91
Çizgi & Anime / Amagami SS
« : 29 Temmuz 2010, 09:14:22 »
Belki önyargı olarak karşılanabilir ama Nihbrin'le çoğu konuşmamızda Anime'lerin öyküsel anlamda gittikleri yönü pek beğenmediğimi, "funny things is funny" türü işlenişler yüzünden artık birşeylerin ölemediği serilerin çoğundan soğuduğumu yazmışımdır. (ki kendisinin beni bu şekilde düşündüren koşulları anlıyor olduğunu düşünüyorum) Aslında konuyu nereye bağlayacağım, şuraya: Aslında duygusal (biraz da komedi) türü sevmediğim bir tür değil aksine bu türden izlemeye değer bulabileceğim birşeyler bulmak en büyük isteklerimden birisi. Ama maalesef KKNJ'nin sonrasındaki zaman diliminden bugüne dek izlenebilir bir duygusal Anime örneği bulamadım: Clannad, KGNE, School Days gibi çok övülen yapımlar ağzımda ekşi bir tad bırakan seriler oldular. Winter Sonata istisna olarak güzeldi fakat sonuç olarak bu türe yolculuğum genel TV animelerinin gidiş yönü daha da özveri yapmamı gerektirecek gibi.

Amagami SS'ye böyle bir ruh hali ile başladım. Açıkçası bishounen oyun uyarlaması olduğunu duyunca canım sıkılmadı değil ama oyunun bir "mating sim" olduğunu öğrenince bu önyargılarım yerini sempatiye bıraktı. Aşağıda şu ana kadar çıkan ilk 4 bölüme dair düşüncelerimi okuyacaksınız:



Tachibana Junichi, 2 yıl önceki yılbaşı gecesi için sözleştiği kızarkadaşının buluşma yerine hiç gelmemesi üzerine buhran yaşamış, insanlardan kaçan, somurtkan birisine dönüşmüştür. Mezuniyetten önceki son sömestır başlangıcında biraz şans biraz da tesadüf eseri, "hayatını değiştirecek kızla" karşılaşır. Bunun üzerine değişmeye, sevilebilir bir insan olmaya karar verir. Her karakterin o arc'de çalacak Ending şarkısını seslendireceği düşünülürse seride 5 bayan olacak. Hikayemizin ilk bölümleri "Tachibana, Morishita'yı seçseydi..." (en sağdan ikinci) senaryosuna göre ilerliyor. Akabinde Kaoru (sağdan üçüncü) ve daha sonra tek tek diğer karakterlerin senaryosunu göreceğiz.

Amagami SS, PS2 için çıkan popüler bir "mating sim" oyunu uyarlaması. Anime'lerle aranız iyiyse, son 10 yıldır çıkan oyun uyarlaması Anime'lerin çoğunun "eroge" yada "h-game" diye tabir edilen yapımlardan devşirildiğini biliyorsunuzdur. (Örneğin "School Days" serisi, kanımca bir ara furya haline gelen, neredeyse "konulu (?) dizi" noktasına varan "eroge" uyarlaması yapımların adeta böbreğini patlatmış bir örnekti) Mating sim'lerde, eroge'lerin aksine adult öğe bulunmadığından bu tür yapımlara katlanamayan azınlık için nefes aldıran yapımlar oluyorlar ama sayıları türün meraklılarının nispeten az olmasından dolayı pek de çok değil. Neredeyse her eroge'un çok satar olduğu bir ortamda masum bir mating sim oyunu yapmak, hele de bunun uyarlamasını TV'de yayınlatmak çok cesur bir karar bence.

Benzer tip oyun uyarlamalarında hep görülen "filanca sonu koymuşlar ama ben filanca sonu daha çok sevmiştim" eleştirilerinin önüne geçmek için, oyunda amacımızın arkadaş olmak olduğu tüm karakterleri 24 bölüm içerisinde 4-5 bölümlük mini-arc'ler şeklinde görüyorsunuz. Daha sonra karakterler değişecek ve kesişen hikayeyi farklı bir karakterin odağında göreceksiniz. Bu sayede hem de aynı anda 5-6 karakteri idare eden "jokey" pratagonist görmeyecek; nispeten daha inandırıcı, samimi ve hoş bir seri görme imkanı bulacaksınız. (En azından bu potansiyel var, diyelim)

Seiyuu'lar oldukça güzel, çizimler nefis, konu insana "iyi hissettiriyor", işleniş kendini bölüm içinde bile tekrarlamıyor. Haliyle benim gibi KKNJden beri düzgün diyebileceğim çok fazla okul romantizm serisi görememiş, çok çok seçici birisine bile kendini beğendirecek denli hoş bir yapım. Olumsuz eleştirilerimin ilki Hibiki'nin hikayesinin seride olmaması (zaten bildiğim kadarıyla onun hikayesi oyunda da yok, ama ileride ona bir OVA filan çıkartırlarsa sevinirim doğrusu, ilginç olabilirdi), diğeri de ilc arc'in 3. bölümündeki "gereksiz" diye tabir edebileceğim, serinin çizgisiyle çelişir gibi olan sahneler. Ama ilk arc sonu itibariyle izlenimim şudur ki pratagonist'in niyetini bozmak, 4chan türü sitelere malzeme çıkartmak türü bir misyonu olmamış bu serinin. Karakterlerin yönelimi konusunda başka karakterlerin arc'inde bile az çok fikir sahibi olduğumuz için onların yaptıkları sizi pek şaşırtmıyor ve olması gerektiği gibi başlayıp gelişiyor olaylar.

Başlamak için hala çok geç değil: Eğer şu sıralar kendinizi iyi hissetmek istiyorsanız "izleyin" diyebileceğim hoş bir seri.


92
Çizgi & Anime / Ynt: En son izlediğiniz anime?
« : 29 Temmuz 2010, 08:53:26 »
Amagami SS bölüm 4 ve Cat Shit One! pilot episode'unu izledim. Şu yazıyı yazdığım saatlerde çeviri yapmıyorsam muhtemelen Powerdolls'u izliyorumdur.

93
Çizgi & Anime / Welcome to the NHK
« : 29 Temmuz 2010, 08:47:26 »


"Rüya ve komplo..."

Satou Tatsuhiro, Tokyo’da tek başına yaşayan bir gençtir. Üniversitedeki ilk yılının sonunda, bir gün okula giderken etraftaki herkesin ona güldüğünü düşünmüş, bu baskıya dayanamayarak kendisini küçük apartman dairesine kapatmıştır. Bu olaydan sonra okulu bırakmış ve bir daha dışarı çıkmamıştır. Öyle ki geçimini bile sadece ailesinin gönderdiği parayla sağlamaktadır. Yani Japonya’da bilinen ismiyle bir “hikikomori”, kendi gibi tanıdıklarının tabiriyle de bir "NEET" olmuştur. Bu şekilde yaklaşık 3 sene geçirir. Bu süre zarfında devamsızlık nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılır ve ailesi bile onun ne yaptığını merak eder hale gelir. Artık içinde bulunduğu bu durumdan nefret eden Satou, bunun sorumlusunu da kendince keşfetmiştir: NHK!

Japonya’nın en büyük televizyon kanallarından biri olan biri olan NHK’nin açılımının “Nihon Hikikomori Kyoukai” olduğunu ve NHK'nın yayınladığı anime'lerle insanların hayatını kararttığını düşünmektedir. Satou, kendisi ve kendisi gibi olanları sonsuza kadar küçücük odalarında yaşayan bir hikikomori olmaya zorlayan bu şeytani kuruluşun planlarını bozmak için hayatını değiştirmeye ve öncelikle bir iş bulmayı düşünmeye başlar.

Tüm gün son sesi açıp bir bishoujo şarkısı dinleyen komşusunun kapısını çalmak için evinden dışarı çıkmak için yaptığı ilk denemesinde karşısına genç bir kız çıkar. Yanlış bir anlaşılmanın ardından Misaki ismindeki bu genç kız, Satou’nun bir hikikomori olduğunun farkına varır ve daha sonra ona bu durumdan kurtulmak için yardım etmeyi teklif eder. Sorunundan utanan Satou ise, başta Misaki’yi kandırmaya düşünür. Uzun zamandır tek kişilik bir dünyada yaşayan Satou’nun hayatı, başta bir anime parçasını gün boyu son seste dinleyen yeni komşusunun ve tatlı Misaki’nin varlığıyla, sonra da yıllardır görmediği sempai'si Hitomi'nin geri dönüşüyle değişmeye başlayacaktır: Satou, büyük şeytan NHK'ya karşı saldırıya geçmeye karar verirken aniden Misaki'nin "projesine" dahil olur, bir yandan da yan komşusu ve eski okul arkadaşı ile bir eroge yapmaya ve sonra da hayatında daha birçok büyük değişikliğe karar verir.



"Devrim yapacağım!"

Seriyi bu haftasonu tesadüfen HDD temizliği yaparken bulup karşılaştım. Konusuna dair hiçbirşey bilmeden izlemeye başladım ve ertesi gün bitirdim. Benim askerlik dönüş yılıma (2006) denk geldiğinden farkedememiştim ve ve bu zamana dek içeriğinden haberim olmamıştı. Açıkçası izlerken lanet ettim kendime... "Neden bu harika Anime'den bu kadar zaman haberim olmadan yaşamışım" diye? Zira karşımda şu yaşıma dek izlediğim tüm o Anime serilerini geçin, tüm o okuduğum/izlediğim kurgusal (?) anlatıların içinde en zirvede duran şey duruyordu. Öyle başarılı bir kurguydu ki, aslında gerçeğin kendisi olduğundan şüpheleniyordum. Karakterler öylesine canlı, öylesine olması gereken tepkiler veriyorlardı ki, hiç yaşanmamış ve yaşanmayacak tiplemeler olması imkansızdı. Ve espriler o kadar başarılıydı ki pratogonist'in yaşadığı o syntax error durumlarının aynını hayatımın bir kısmında mutlaka yaşadığım için ekran karşısında acı acı sırıtıyordum. İki yüzlü bir bıçak gibiydi bu seri. Aynı duruma ne olduğunu tam olarak anlayana dek kahkahalarla gülebiliyor, yada elinizi alnınıza götürüp acı acı gülümsüyorsunuz. Diyebilirim ki, sizi işte böyle hem kahkahalarla hem acı acı güldüren, hem bilinçlendirip size birşeyler katan, hem de sizi hayatın içinde bambaşka bir hayatı gösteren çok fazla yapım bulamazsınız.

"Bu dünyada komplolar vardır"

Satou'nun, klişe bir abazan genç tiplemesi değil bir "tutunamayan" olması, şizofreniyle zalim gerçek dünyanın duvarları arasında çarpıp duran bir hikayeye sahip olması, onu anlamamızı hatta sahiplenmemizi ve onunla daha iyi empati kurmamızı sağlıyor; "kaybeden" olmayı kof bir tanım olmaktan çıkarmayı ve sonuçlarını değil nedenlerini göstermeyi başarıyor bu seri.

Az yada çok görünseler bile her karakterin ayrı bir hikayesi ve seriye kattıkları birşeyler olduğunu göreceksiniz. Ben özellikle Hitomi (Satou'nun sempai'si) ile ilgili hikayeden etkilendim ve seri bittikten sonra onla ilgili her sahneyi yeniden izledim: Eğer sizin de -az yada çok- Satou'ya benzer bir geçmişiniz olduysa ve en azından hayatınızın bir döneminde sosyal uyum problemleri yaşadıysanız, hayatınızın saniyelerle ölçülen bir kısmında gösterdiğiniz iradesizlik nedeniyle hala pişmansanız bu yan hikayenin bağlandığı her bölüm sizi ayrıca etkileyecektir. Ayrıca hikayenin tek bir temada geçmemesi de çok güzel bir artı. Değil, bölümler arası, bölüm içinde kullanılan temalar bile birbirini gerçek anlamda tekrarlamıyor. (Örnek vermek gerekirse 9. bölümde Kaoru'nun çocukluk flashback'i ve akabinde "bir insanın neden Kamen Rider izlediğini" özetleyen 5-6 saniyelik sahneyi hala çevirip çevirip izlerim)







"Dramatik ölümler bizim gibilere yakışmaz!"

Eğer tıpkı Belye Nochi, Hearts in Atlantis, Breakfast Club yada KKNJ gibi insanın toplum içindeki yerini ve olgunlaşma sürecini sorgulayan bir "analiz" kurguları arıyorsanız Welcome to NHK, geçmişi andıkça daha iyi empati yapacağınız karakterleri ile bunu oldukça güzel yapıyor.

Seride sevginin ne olduğundan Tanrı'ya, gündelik hayatın manik depresif haline getirdiği insanlardan MMO oynarken ölenlere, eroge oyun sektörünün durumundan toplu satış yapan şirketlerin aldatmacalarına, new age intiharlardan psikotrop ilaçların yarattığı kişilik bozukluklarına, ailelelerin aşırı beklentilerinin çocuklarda yarattığı çöküntüden çocukların olabildiğince erken çalışmalarının onların iyiliğine (?) olduğuna dek sayısız hikaye ve ders var, dahası bu temaların izleyiciye bilinçlendirici, yol gösterici, uyanış sağlayıcı, ama bunların pragmatik şekilde değil dostça anlatarak yapılması; karakterlerin her birinin geçmişten yaralı yada hastalıklı kişilikler olması ve bunu süreç içinde anlamamız oldukça güzel.

Pearl Kyoudai imzalı müzikler defalarca çevirip çevirip dinlenecek denli kaliteli. Kimagure Orange Road ve GTO Drama'dan beri ambiansı ve karakterlerin o sahnedeki hissiyatıyla bu denli örtüşen müzikler görmedim desem yeridir. (Günlerdir albümü çevirip çevirip dinliyorum: Tek kelimeyle mükemmel!) Farklı tarzlardan parçalardan oluşan OST'lar kaliteyi daha yukarı taşıdığı gibi tarz olarak kendini hiç tekrarlamıyor. Serinin belli yerlerine bir nevi sos olarak eklenmiş yarım düzine vokal parça duruma cuk oturmakta, opening-ending olaraksa her ne kadar 1. Ending'i pek sevmesem de opening ve 2. ending hayli hoş. Benzer şekilde, farklı kuşaklardan seiyuu'lar karakterlere adeta can veren samimiyette bir performansa ulaşmışlar.

-Mutlusun, değil mi?
-Mutlu olduğum için huzursuzum.




"Ölecek olsam, bu seni üzer miydi?"

Negatif yorum yapabileceğim iki konu var ki; bunlardan ilki 2 yada 3 bölümde animasyonların çok basitleşmesi. Ama bu, anladığım kadarıyla bölüm ve karaktere özel animasyon kullanılmasından dolayı pek gözüme batmadı ki tabir-i caizse serinin genelinde şiir gibi çizimlerin ardına düşmüş, kaptırıp gitmiş hissediyorsunuz kendinizi. İkinci konu ise çevrimiçi buluşma ve kış con'u öncesindeki boşluklarda en az serinin yarısı denli hikaye sıkıştırılabilecek boşluklar olması ki Manga'sının zaten Anime'sinden fazlası olduğunu okuyunca rahatladım ve bu da benim için bir eksik olmaktan çıktı. Bunun dışında serinin sırf Hitomi ile ilgili kısımların biraz daha uzun sürdüğünü görmek için serinin daha uzun yapılmış olmasını isterdim, o kadar)

Manga'sını henüz okumamış olsam da -ki bu yazıyı okuduğunuz saatlerde Manga'sına başlamış olacağım- Mangaka'nın tek eserinin bu olması, seride hissettiğimiz ayrıntılı psikolojik tasvirlerin boşa olmadığını ve yaratıcısının tüm samimiyetini serdiğini sanki bize önceden haber vermekte. Yönetmeninin de şu ana dek sadece 2-3 eseri olsa da bu serideki kurgunun başarısı, bana gelecekteki yapıtları için şimdiden heyecanlanmamı sağlar nitelikte.

"Eğer ölürsen mutsuz olacak birileri varsa, yaşamalısın"

Welcome to the NHK işte böyle bir seri. Aslında hepimizin yaşadığı birşeyleri samimiyetten ödün vermeden harika bir şekilde harmanlayıp aslında hepimize tanıdık gelecek karakterlerle donatarak "hayat tadında" bir iş çıkartılmış. Öyle bir seri ki -en azından benim adıma bile- yazacak resmen milyon tane şeyi var, bu yüzden -bu yazıda da olduğu gibi- hakkında birşeyler yazmaya çalışmak resmen zor, çok zor; yaşamanız, hissetmeniz gerek. Bu yüzden sevdiğiniz tür ne olursa olsun, yarın, hayır bugün, hayır hemen şimdi bir yerlerden bulun ve izleyin! Zira bu yapıt, -en azından benim için- hayatımda izlediğim en iyi şey; daha doğrusu, 28 yıllık ömrümde izlediğim tüm Anime'lerin, dizilerin, filmlerin, hatta tüm kitapların toplamından daha yüksek değerde bir yerde durmakta.

İYİ SEYİRLER!

@Nihbrin'e not: Manga'sını geçen hafta okudum onun için de yazacaklarım var elbette fakat tanıtım türü bir yazı için spoilere sebebiyet vermek istemedim. Devamı senden gelirse spoiler'lere ve Manga hakkındaki düşüncelere de geçeriz birlikte.

94
Çizgi & Anime / Ynt: Gundam
« : 29 Temmuz 2010, 07:26:46 »
İlk mesajım, umarım iyi vakit geçiririz.

@Dúrgonath
İzlediğin Anime'nin ismi Red Baron

@Malkavian
Gundam'ın aslında "robotlar" (?) dışında genel konsept itibariyle Voltron türü serilerle en ufak benzerliği yok. -Bir tank yada kaykay, Apocalypse Now ile Michael Bay'in Transformers filmleri arasındaki benzerlik (!) gibi düşünebilirsin- Seri genel olarak askeri-bilimkurgu diye tabir edebileceğimiz bir türün bir parçası ve tüm hikayeler ana karakterlerin etrafında gelişmiyor, seriler aynı canon'daki diğer serilere bağı kesmiyor ve gönderme yapmayı sürdürüyorlar. Bu nedenle doğan, büyüyen ve misyonunu tamamlayıp ölebilen karakterlere sahip olan bir metaseri oluyor Gundam. Ayrıca benzer şekilde, ölüm kavramı ile savaşın ve hayatın bir parçası olarak her zaman karşılaşılabilir ve bundan ötürü tüm karakterler dokunulmaz değildirler. (Ölebilir, kol bacak göz kaybedebilir ve hatta akli dengelerini yitirip katatonik şizofreniye yakanabilirler. Hatta kahramanların kendi üsleri tarafından "davaya" ihanetle suçlanıp ölüme mahkum edildikleri seriler dahi görürüz) Benzer şekilde "kötü tarafın" (?) ne uğruna savaştığını ve onların kahramanlarını gördüğümüz yan hikayeler/seriler Gundam'ın hayat tadında bir evrene dönüşmesine katkı yapar.

Karakter çeşitliliği ilginçtir: Savaşı bitirmek için savaşanlar, nihai amacı umursamadan sadece verilen göreve bakanlar, intikam hırsıyla savaşa katılanlar, sevdiklerini korumaya çalıştıkları için savaşanlar, savaşa iradesi dışında sürülenler, iki arada bir derede kalanlar, korkaklar, savaşmaktan zevk aldığı için savaşan sadist tipler, beyni yıkanmış kurbanlar, fanatikler, savaşı kışkırtıp uzakta duran çıkarcılar...  Gundam içindeki her seride/her safta karşımıza çıkabilir.
 
U.C. serileri benim de favorimi oluşturuyor, metaseri içinde herbirinin benim için yeri olsa da özellikle Zeta, 08th MS Team ve 0080 benim için tüm Anime'lerin için ayrı yerde kalacak örneklerden olacak. Ayrıca 30 Ekimde yayınlanacak 2. Gundam Unicorn OVA'sı giderek apayrı bir derinlik kazanıp metaseri içindeki klasiklere dönüşecek gibi duruyor. Alternate Universe'lerden kısaca bahsedecek olursak Gundam 00 gayet güzel bir hikayeydi, hatta ilk kez bu seriden sonra bir Anime'nin çevirisini yapıp insanlarla buluşturma ihtiyacı hissetmişimdir. Turn A Gundam ve G Gundam'ı tarz olarak benden biraz uzak bulup SEED'lerin TV'ye nazaran OVA haliyle daha çok izlenir bulsam da teorik olarak hiçbir Gundam serisine ayırdığınız zamana pişman olmayacağınızı, mutlaka zihinsel bir tatmin duygusu ile ayrılacağınızı söyleyebilirim. Başlamak istiyorsanız zamanınız fazla değilse 00, zamanınız bolsa U.C. serilerinden başlamanızı öneririm.

İsmi Gundam olan seriler tek bir evrenden ve tek bir canon'dan oluşmuyor. Sunrise, farklı senarist ve yönetmenlerin kendi setting'lerini deneyebilmesi için serbest davrandığından bunun sonucunda birbirinden bağımsız farklı canon'lar var. Benzer şekilde, seriler yapışından bugüne kronolojik olarak izlenebiliyor olsa da evrenin kronolojisine göre ayrı ayrı izlemek hem daha düzgün hem daha keyif verici olmakta. Download linkleri ve kendi hazırladığım altyazıları ekleyerek bunları şu adreste belirttim.

http://www.gundam-turkiye.org/forum/viewtopic.php?f=27&t=62

Japon'lar Gundam'ı en az Star Wars kadar seviyorlar, dersek bu sanırım abartı bir ifade olmaz. Şu an Shizuoka'da birebir boyutta (18 metre) dev bir Gundam anıtı var ve insanlar her daim akın akın bu anıtı ziyaret etmeye gelir. Benzer şekilde Gundam, "otaku" altkültürünün/akımının başlamasının en önemli sebepleri içinde başta sayılabilir. Aşağıdaki video az biraz fikir verecektir:

http://www.youtube.com/watch?v=3sDNtNySvhY

Kısaca sonuç olarak güzel müzikler, harika seiyuu performansları, mükemmel tasarımlar, ortalamanın çok üstünde senaryolar/karakterler, şaşırtıcı finaller, yaşayan bir evren ve savaşın getirip götürdüklerini, toplumların birbiriyle çatışan amaçlarının kendi içindeki öznel haklılığını (?), insanların varoldukça kendiyle beraber devam ettireceği kendi kendini yoketme süreci hakkında -insan varoldukça varolacak umudu ve  gidişi değiştirebilmek için kazanamayacakları savaşlara giden kahramanları yoksaymadan- söyleyecekleri olan bir Anime. En çok da, bittiğinde hatırlamayı sürdüreceğiniz acı-tatlı şeyleri size miras bırakacak farklı bir anlatılar dizisi.

Extra:



Sayfa: 1 ... 5 6 [7]