Ben ne yapacaklarını bilmiyorlardı demem sanırım. 2001 A Space Odyssey'e kadar olan dönemde, bilim-kurgu b-filmlerdi. (Şimdi anaakım oldu neredeyse, neyse) Çok ciddi şeyler değildi. Ancak bilim kurgu edebiyatının da gelişme içinde olduğunu hatta belki zirve yaptığını söylemek mümkün.
Bir söz vardır; "Neil Armstrong aya ayak bastığında ilk bilimkurgu yok olmuştur" diye. Space Odyssey bundan 1 sene önce çekilmişti. Bilimkurgunun sağlam temellerinden çok, felsefe ve başyapıt arayışı içinde bir eserdi - ki bir başyapıttı ve ne yapacağını kesinlikle çok iyi biliyordu.
Metropolis, Fritz Lang gibi döneminin en üst düzey sinemacılarından birine aitti ve bir ekolün temsilcisiydi. Sadece sessiz olduğu için izlenmesi zor. Ama o da bilim kurgu yapma gayesi altında değildi. Yükselen faşizmin ve dönemin bunalımlı havasının yansımasını farklı bir dille anlatıyordu demek belki daha doğru olur. Ama evet izlemesi zor olan, anaakım seyircinin sıkılabileceği filmlerdir.
Bunlardan rahatsızsanız bu konuda bir de Andrei Tarkovski deneyerek kendinize gelebilirsiniz ki listede Solaris de var.
Benim ne yapacaklarını bilmiyorlardı dememden kastım, hikayeyi nasıl anlatacaklarını bilmedikleriydi.
Örneğin her bilim kurgu ve fantastik eserde başka bir dünya anlatıldığı için o dünyanın farklılığını ve nasıl, neden farklı olduğunu anlatmak gerekir. Okuyucu/izleyici bu farkları anlamazsa, öğrenemezse eserle ilişki kuramayabilir. Bu ihtiyaç anaakım edebiyatta, ya da günümüz dünyasına benzer anlatıları olan türlerde yoktur. Bilim kurgu yazarları bu ihtiyacı nasıl çözeceğinin çeşitli yollarını geliştirmişlerdir. Okuyucuyu sıkmadan başka bir dünyada olduğunu anlatmak güçlüğünü aşma yolları bulundukça eski yöntemler daha da göze batar oldu. Daha uzaya çıkılmadan önce çekilen, sinemasal olarak başarılı bir eser olan 2001'de de benzer bir sorun vardır. Uzun sahnelerde uzayın enginliği daha aya ayak basmamış dünyaya, özelde de Ruslar tarafından uzay yarışında geçilme korkusuyla çılgınca çalışan Amerika'lılara anlatılmaya çalışılmıştı. Bizim şimdilerde anladığımız bilim kurgudan çok başka bir bilim kurguydu 2001. Hele Tarkovski gibi ustaların eserlerini anlamak daha da zordur. İşin içinde bilim kurgunun dışında başka bir görsel anlayışın da etkileri vardır.
Sinemada da Metropolis gibi eserler, (benim sinemadan az anlayan gözüme) bilim kurgu yapmak amaçlı değil de başka bir olguyu anlatmak amaçlı ortaya çıkmış gibi geliyor. Bu konuda aynı fikirdeyiz sanırım. O yüzden günümüz bilim kurgusuna alışmış birisi bu filmleri "okuyamayabilir".
İşte ben bu yüzden her ne kadar yukarıdaki filmlerin izlenmesinin faydası olduğunu düşünsem de artık bilim kurgunun o filmler olmadığını ve o filmlerden keyif al(a)mamanın da çok olağan olduğunu paylaşmak istemiştim.
Aslında geçenlerde sitede yazdığım Türk Edebiyat'ından Neden Uzak Kaldım* isimli yazıyla alakalı bir sıkıntı bu. Benim en azından edebiyat ve sinemadan istediğim eğlendirmesi böyle olunca sadece politik ya da sadece görsel başarılarla dolu işler keyif vermiyor.
*Yazı:
http://turkcebkf.wordpress.com/2011/05/06/neden-turk-edebiyatindan-uzak-kaldim/