Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - duhan

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 19
31
Kurgu İskelesi / Ynt: Uzay Prensi
« : 08 Mayıs 2014, 21:25:15 »
Hikaye klişe olsa da dil ve anlatım çok başarılı. Devam ederse belki de güzel bir kurguya bağlanır kim bilir. Devamını okumak istiyorum.

32
Kurgu İskelesi / Ynt: Yirmi Gün Sonra
« : 07 Mayıs 2014, 21:54:33 »
    Kalemine sağlık.Son paragraflarda ters köşe yapman çok iyi olmuş. Sonu ilginç olan bölümleri çok seviyorum. Sonraki bölümler için itici güç oluyor. Ayrıca tatlı suların tükenmesi biraz normal gelirken, denizlerin kuruması bambaşka bir boyut oluşturuyor.Umarım denizlerin kuruması,mükemmel bir kurgu ile bağlanır. Hikayenin devamını sabırsızlıkla bekliyorum. 
Teşekkür ederim. Doğaçlama gidiyorum o yüzden belli bir şablonum yok. Sadece finalde vermek istediğim mesajı verebilmek için kurguyu çekiştirmem gerekecek. Tatlı su tuzlu su ayrı olarak düşünmedim "su" olarak bakıyorum o yüzden nereye bağlanır pek bi fikrim yok açıkçası ama ortada da bırakmayacağım. Farkındalık mesajı taşıyan basit ve eğlenceli bi hikaye olsun istiyorum.

33
Kurgu İskelesi / Ynt: Yirmi Gün Sonra
« : 07 Mayıs 2014, 20:16:36 »
    Baştan sona kadar olan kısım her ne kadar rutin olsa da anlatımınız gerçekten çok başarılı... Başımdan geçmiş sahnelerde var içlerinde... Serçe parmak, Pazar günleri kesilen su ve o iğrenç durum için içimden geçen bir takım hak edilmiş sözler... :D Bu arada sona kadar olan kısım rutin demiştim yaa bu hikayeniz kötü olmuş anlamı taşımıyor. Tam aksine hikayenizi daha da hoş kılmış. :D Ben rutin bir bitiş beklerken son kısım gerçekten süper oldu. :D Elinize sağlık... 
     
    Bu arada şu hemen başlangıçta ki kısım; ''Gece epey ilerlemişti, gözlerim uykuya yenik düştüm, git artık yat dese de, geyik muhabbeti çok koyuydu, yatmak istemiyordum''  bir karışılık var o kısımda, düzeltirseniz hoş olur. Kafama takılan tek pürüz oydu.
   

Teşekkür ederim. Kayybettiğim ilhamımı beklerken oluşan bi hikaye. Devam edecek daha bitmedi. İlk kez birinci tekil şahıstan yazıyorum o bakımdanda ilginç benim için. Devamı sanırım biraz daha karakomediye kaçabilir.

34
Uyarı yapmayı unuttuğumu yeni farkettim. Herkesten özür dilerim. Argo bol miktarda mevcuttur hikayede. Tamamen empati yaparak yazdığım bir hikaye ve o yüzden gerçekçi olsun istedim.

***


Gece epey ilerlemişti, gözlerim uykuya yenik düştüm, git artık yat dese de, geyik muhabbeti çok koyuydu, yatmak istemiyordum. Üçüncü fincanını devirdiğim kahve, uykumu bertaraf etmek yerine çişimi getirmekten başka bir işe yaramamıştı. İstemeye istemeye veda edip, kapat butonuna tıkladığım bilgisayar, kapanmak için biraz düşündü. Hep böyle yapıyordu zaten. Açılırken ayrı kapris,  kapanırken ayrı kapris... Değiştirmek için vakit gelmişte geçiyordu ama param kıymetliydi açıkçası. İnceldiği yerden kopana kadar ben ona, o bana eziyet etmeye devam edecektik.

Yatak odasına gitmeden önce, mutfağa uğrayıp uğramamak huşunda kısa bir muhasebe yapmam gerekmişti. Metabolizmam ve kuruyan dudaklarım su içmen lazım derken, kahvenin tıka basa doldurduğu karnımdan gelen lıkırtılar “yer yok” diye bağırıyordu. Tüm gün çay ve kahve ikilisiyle giderdiğim sıvı ihtiyacı nedeniyle, böbreklerimin yakın zamanda “ yeter da” diyeceğini çok iyi bildiğimden, susuzluk çekmesem bile aklıma geldikçe, zorla da olsa bir bardak su içmeyi adet haline getirmişliğim, beni mutfağa sürüklemişti. Koca bir bardak suyu fon dip yaptıktan sonra kıçımı kaşıya kaşıya ve açamadığım gözlerim nedeniyle körlemesine yatak odasının yolunu tutmuştum. Serçe parmağımı kapının kenarına vurduğumda, tarif edemeyeceğim bir acıyla açtım gözlerimi, küfür kıyamet ve inlemeler eşliğinde kendimi yatağa atıp, zavallı serçe parmağımı şefkatle ovuşturmam acımı biraz hafifletmiş olsa da, “kırıldı mı lan acaba?” sorusunun cevabını bulmakta zorlanıyordum. Kırılmamış kopmuştu adeta, uyuşuk parmakla yatağa girip, kafamı yastığa koymamla uyumam garip bir ironiydi aslında.

Terbiyesiz bir otomobil sürücüsünün kornası derin bir kederle uyandırmıştı beni. Uykumu alamamış olmanın kederi ile, kalkıp işe gitmek, Everest dağına tırmanmak gibiydi ama bir dakika ;

“ Bugün Pazar….” Hemen pozisyonumu değiştirip tekrar gömülmüştüm yorganın altına. İçimi kaplayan huzurla tekrar uykuya daldım.

Derinden gelen konuşmalar bir kez daha uykumdan ayırırken beni, Pazar sabahını sokakta yüksek sesle konuşarak geçiren bu münasebetsizlere iki çift laf söylemek için zar zor kalkmıştım yataktan. Perdeyi araladığımda birkaç teyzenin ahlar vahlar eşliğinde bol el kol hareketli ve sallanmalı muhabbetine tanık olmuştum. Camı açıp şarlamadıysam, sırf yaşlarına hürmetimdendi.  Tekrar yatağa dönüp yorganın altına gömülsem de, gittiği yerden dönmeyecekti uykum.  Birkaç dönme hareketinden sonra, kalkmaya karar vermem sabah dokuzu yirmi geçeye denk gelmişti.  

Çişimi yaptıktan sonra, elimi yüzümü yıkamak için elimi attığım musluk  iki damla aktıktan sonra o garip öğürme sesini çıkarınca keyfim kaçmıştı. Pazar Pazar suyu kesenin kulaklarını çınlatmamak elde değildi. “ Sabah duş alacağız, tuvalete gireceğiz kıçımızı neyle yıkıcaz lan .bneler” sitemimi benden başka kimse duymadığı için herhangi bir gelişme olmadı su konusunda. Lavabodan ayrılırken ortalığı kaplayan sidik kokusu, “ sifonu çekmediğimi “ burnuma burnuma sokunca, geriye dönüp sifona bastım. Tangır tungur ses haricinde bir şey olmayınca, sağlam bir küfür daha savurdum.

Çay demlemek için semaveri fişe takıp, su ilavesi yapmak istediğimde günümün ters gideceğini iyiden iyiye hissetmiştim. Damacanadaki son suyu da gece yatarken içip, bir kısmını da yere döktüğümü hatırlamam yardımcı olan şey, mutfak halısının kenarındaki ıslaklık olmuştu. Çeşmeden gelmeye devam eden fısıltılar,” istikamet market ” diyordu. Üşendim.

Kahvaltıyı erteleyip,  tv’nin karşına geçip biraz daha şekerleme yapmaya karar vermiştim. Televizyonu açıp, koltuğa kuruldum. Pazar günü bile izleyecek bir şey bulmanın mümkün olmadığı ulusal kanallarımızı sırayla ekarte edip, müzik kanallarından birini ninni niyetine açmaya karar vermişken, ekranda gördüğüm  ve birkaç saniye sonra idrak edebildiğim görüntüyü bulabilmek için kumandanın düğmesine hızlı hızlı basmam gerekmişti. Garip görüntü muhtemelen helikopterden çekilmişti. Uzay mekiğinden canlı yayın yapan tv kanalı henüz yoktu. Gariplik yayının şeklinde değil, kendisindeydi.
  
Yeşiller yerli yerinde olmasına rağmen maviler yoktu. Bir ağacın dallarını andıran amazon nehrinin yerinde yeller esiyordu. Kurumuş nehir yatağı siyah bir balçıkla kaplanmıştı. Hemen akabinde değişen görüntülerde bu sefer, civardaki insanların kıyafetlerine bakarak Hindistan olduğuna kanaat getirdiğim bir yerde, yine kurumuş bir nehir yatağı ve etrafta şekilden şekle giren, secdeye varan insanlar görülüyordu. Sanırım Ganj nehriydi burası ki yanılmadığımı anlamam, ekranın altındaki bantta beliren Hindistan etiketiyle olmuştu. Televizyonun sesini açmayı akıl ettiğimde, bunun yine bir Roland Emmerich filminin fragmanı düşünüyordum. Adam dünyanın anasıyla halvet olmaktan zevk alıyordu ne de olsa. Dünyanın başına örmediği çorap kalmamıştı filmlerinde.

Görüntü yine değişip devasa bir  uçurum girince kadraja irkildim. Alt bantta Niagara şelalesi yazısını okuduğumda bunu bir film fragmanı olmadığını anlamam zor olmadı. Spikerin “ Dünyanın her yerinde anlaşılmaz biçimde sular yok oluyor” cümlesi  “Hass…tir”  haykırışımla birbirine girmişti. Fıslayan çeşmelerin sebebi  belli olmuştu ama hala “ Tüm dünyada mı?” sorusu aklımdaydı. Sorumun cevabı yine ekranda belirdi.

İstanbul boğazı, animasyonlardakine benzer biçimde karaya oturmuş gemilerle ve teknelerle doluydu. Köprüler altlarındaki denizin nereye gittiğini anlamaya çalışan insanlarla dolup taşmış, trafik durmuştu.  “ Telefon nerde lan” diye arayışa girmişken kapanan televizyona bir süre bakakalmıştım. Elektrik düğmelerinin aşağı yukarı hareketlerinden de cevap alamadığımda elektriklerin gittiğini anladım.

“ Hay a…na koyim. Noluyo lan?”

35
Kurgu İskelesi / Ynt: +18 Mavi Kurt Ruhu +18
« : 07 Mayıs 2014, 13:11:18 »
tamam yayınevi paraya bakar da, kimse de dememiş aga bu nedir? diye. Tanıtım bülteninin kitabın konusuyla alakasını çözemedim. HAKİKATEN AGA BU NEDİR?

36
Kurgu İskelesi / Ynt: +18 Mavi Kurt Ruhu +18
« : 07 Mayıs 2014, 12:39:06 »
sanırım kitapta zayıflatıldıktan sonra dünyaya fırlatılanlardan :)


37
Kurgu İskelesi / Ynt: +18 Mavi Kurt Ruhu +18
« : 07 Mayıs 2014, 07:56:00 »

38
Kurgu İskelesi / Ynt: Bilimkurgu denemelerim
« : 01 Mayıs 2014, 20:58:26 »
Şehri biraz daha betimleseniz bu şahane şehirde biraz daha dolaştırsaydınız bizi keşke. Birazda evlerin içine baksaydık doktoru biraz daha tanısaydık mesela. Bilim krgu için biraz fazla edebi olmuş. Devrik cümleler buna sebep ama ziyanı yok. Yarattığınız şehir gerçekten güzel bizi biraz daha alıştırın bu şehre. Küçük dokunuşlarla çok daha iyi olabilir. Böyle kalsa da sorun değil ama kalmasın:) biraz hızlı gittiniz yavaşlayın ve bizi çok bekletmeyin.

39
Kurgu İskelesi / Ynt: Son Günlerim
« : 27 Nisan 2014, 17:27:49 »
Yorum yapılıp yapılmaması benim hevesimi kaçırmaz. O konuda sıkıntım yok. Bölümleri de kısa sürede yazmaya çalışacağım. Yorumunuz için teşekkürler.
Yorum önemli değilse niye paylaştığınızı meram ettim. Bir yazarın besini hayalgücü kadar olumlu yada olumsuz eleştirilerdir. Kendiniz yazıp kendiniz okumak size garip gelmiyorsa ona bişey diyemem.

40
Kurgu İskelesi / Ynt: Son Günlerim
« : 26 Nisan 2014, 22:07:17 »
Yorum yapılacak kadar olgun bir hikaye değil henüz devam bölümlerini beklemek lazım ama kimse yorum yapmıyor diye hevesiniz kaçmasın istedim. Bölüm aralarını uzatmadan yayınlarsanız iyi olur. Takipteyiz. Bir iki yerde ufak hatalar var ama mühim değil devamını bekliyorum.

41
Kurgu İskelesi / Ynt: Gölgedekiler
« : 26 Nisan 2014, 08:23:00 »
Sıcak ve dokunaklı bir hikaye olmuş. Etliye sütlüye karışmadan, canavarlar makinalar, savaşlar, kurtadamlar da olmadan fantastik hikaye yazılabileceğini göstermişsin. Aşk en büyük fantazya değil midir zaten?
Teknik detaylar biraz aromayı bozmuş ama bir kaç dokunuşla hallolacak şeyler. Bazen arka arkaya gelen kısa cümleler ve "-idi" ekiyle bitenler ahengi bozmuş ama dediğim gibi birkaç dokunuşla kolayca hallolur. Elinize ve yüreğinize sağlık.

42
Kurgu İskelesi / Ynt: Oda Numarası; Bilmiyorum
« : 25 Nisan 2014, 22:09:46 »
Gördüğüm şey hata değil tarz yorumu. Tarzınız bir hata değildir.

43
Kurgu İskelesi / Ynt: Oda Numarası; Bilmiyorum
« : 25 Nisan 2014, 20:27:42 »
Elbette adrenalin patlamasında bunların yaşanması olası ancak siz bunu bu şekilde bilgi bombardımanı şeklinde vermek zorunda değilsiniz. Saliselik bir duyguyu bir kaç kelimelikcümleyle de ifade edebilmelisiniz. Şu an adamın aç ve karanlıkta olduğundan başka bir durumunu hatırlamıyorum. Tekrar tekrar okumam gerek. Yazınızı benzetme ve tasvirlerle desteklerseniz çok daha akıcı ve kalıcı olur. Bu benim düşüncem elbette.

44
Kurgu İskelesi / Ynt: Oda Numarası; Bilmiyorum
« : 25 Nisan 2014, 19:06:42 »
Adamın ruh halini alattığınız paragraflarda çok '' çok kasmışsınız''. ifademi mazur görün ama en çok yakışan cümle sanırım bu. Kısa kısa ve üst üste gelen soru cümlelerinin ardından gelen cevaplar, sindirimi engellemiş. Soruyu düşünecek vakit bile vermemişsiniz okuyucuya.

Sanırm pisikolojik gerilim vermek istemişsiniz ama çokta balarılı olduğunuzu söyleyemeyeceğim. Elden geçmesi lazım bu hikayenin. Ayrıca Testere filminin kopyası olmuş diyeceğim üzülerek.

45
Kurgu İskelesi / Ynt: Bırak kurşunlar uçuşsun
« : 11 Nisan 2014, 22:53:17 »
Anlatım oldukça şatafatlı. Herkesin gıpta ile bakacağı cümleler kurmuşsunuz ama üslubunuz beni de rahatsız etti. Bahsettiğiniz tanrı gayet te bizim inandığımız tanrı. Bu konuda manevraya gerek yok. Neyi kasdettiğiniz bariz belli ve bu sizin taktiriniz en rahatsızlık duysam da saygı duyuyorum. Şah damarına yakın olan altı patlar kur'an a bir gönderme olmuş buna da itiraz etmezsiniz sanırım. Hikaye teknik olarak başarılı ama cümlelerin ışıltısı altında kendini fazla ciddiye almış gibi duruyor. Oyurup soluklandıktan sonra daha düzgün bir hikayeye dönüştürenilirsiniz. Kafa karıştırıyor bszı yerler.

Elinize sağlık.

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 19