Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Raisor

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 55
16
Düşler Limanı / Ynt: Kısa Kısa Yazılar
« : 21 Ağustos 2012, 22:46:59 »
Kifayeti kalmamış sözlerin kulakta yarattığı delici tınıdan mütevellit içi burkulan ceylan yürekli adamlarla bu sözlere gülüp geçecek kadar değer bilmeyen maymun iştahlı yazarların çatışmasına şahit olduğum şu günlerde insanların ahlak ve sağduyu konusunda yaşadığı eksiklikten bir garip korkar oldum.

Yolda yürüyene taş atma isteği doğuyor insanın, bir garip kavga sevgisidir gidiyor. Yolda yürüyene değil, yolda adam gibi yürümeyene sataşmak gerekiyormuş oysa, ben bunu bildim, bunu gördüm. Diğer insanların hızını kesen, vaktini çalan, amaçsızca oraya buraya saldıranların yolu kesilmeli, boynu delinmeli.

Sakatlara çok acıyor halkımız. Kör olana oy veresi geliyor falan böyle. Sakatlar da pek tecrübeli, iyi biliyor duyguları sömürmeyi. Güzellik yarışmalarında en güzel kadın değil, babası ölen zavallı kız rolünü üstlenmiş olan kazanıyor falan. Şarkı yarışmalarında duygulu türküler duyuyorum, kör sazcı çıkıyor finale oysa. Ne gariptir bu insandaki acıma duygusu, ne ilginçtir ama;

Kendini acındıramamış şu zavallılar ne yapsın gençler?

17
Çizgi & Anime / Ynt: Resim hangi animeden?
« : 21 Ağustos 2012, 18:33:04 »
Kuroko no basket diyeyim o zaman :P.

18
Purgatorio / Ynt: Purgatorio - Sohbet Sayfası // Loqui
« : 21 Ağustos 2012, 18:27:33 »
Hayır, hayır. Anladın, ama az anladın. Öyle değil.

Oyunun belli başlı yerlerinde - ki o yerleri bir tek DMler biliyorlar - bir save noktası vardır. Bunu bir bilgisayar oyunu olarak düşünün. 'Kaydet ve devam et' diyebiliriz, oyuna devam ederiz. 'Kaydet ve çık' diyebiliriz, yani oyunu kaydedip, başkasına devredebiliriz. Bu oyuncunun kendi seçimidir.

Ayrıca 15 - 20 mi? İnan bana bu gidişata göre çok daha uzun sürecek.

Emin olabilirsin.

19
Düşler Limanı / Kısa Kısa Yazılar
« : 21 Ağustos 2012, 04:40:18 »
Mantık şu; ben başlıksız hikayeler yazıyorum kısa kısa, isteyen okuyor.

***

Hemen ardından kapıyı açtı ve pencereden içeri giren güneş ışığının doğruca gözüne sabitlenişiyle gözlerini kırpıştırdı. Karanlık bir odadan çıkmış olmanın getirisiydi tabi bu. Şalvar giymişti. Bir kırodan tek farkı, çekici gözlere sahip olmasıydı diyebilirim.

İşte ben de o an gördüm ilk kez onu. Çıplak ayakları teninin rengini ele veriyordu. Buğday tenliydi. Ayrıca haftalardır duş almamış gibi görünüyordu. Kirli tırnakları, pofuduk bir saç modeli, pis bir T-shirtü ve simsiyah avuçları vardı. Kirli sakallar dahi yüzündeki güzelliğe gölge düşürememişti gerçi. Biraz bakımla dünyanın en seksi erkeklerinden olabileceğini aklıma getirmeden edemedim. Hoş, bu da umurumda değildi, ona aşık değildim. Her genç kız gibi beyaz atlı bir prens bekleyen ben, bu çulsuz ile mutlu olamazdım.

Onu ilk kez görüyordum. Gerçi bu bir problem değildi. Artık her gün görecektim.

“Yeni kocan bu.” dedi annem. Gereksiz bir şeydi bunu söylemesi. Zaten biliyordum.

Herkes 'hayırlı olsun' dedi. Oysa sırtıma vurup ‘geçmiş olsun’ demeleri gerekirdi.

20
Eğlence & Mizah / Ynt: Dürbünde gördüğünüz gariplikler
« : 21 Ağustos 2012, 02:55:01 »

Spoiler: Göster
Şunu da yapayım yeri gelmişken: Sazan.avi


Bence birileri şaka yaparken böyle ifadeler kullanmanız sizi forumun gözünde yükseltmiyor. Daha rahat okunsun diye mi yapılmış, gerçekten konuyu yazdırmıyormuş, bunlar önemli değildir. Sonuçta dikkat ederseniz başlığın ismi 'Dürbünde gördüğünüz gariplikler'.

Bilemiyorum size sazan izlenimi mi yarattım ama, bence keşke şakaya şakayla karşılık verseydiniz.

Şimdi 'zaten şakaydı' ayaklarına da yatmayınız. Dalga geçmek istediniz, yazık, başaramadınız.

21
Purgatorio / Ynt: Purgatorio - Sohbet Sayfası // Loqui
« : 21 Ağustos 2012, 02:21:04 »
Bu arada, oyun devam ediyor, alımlar da devam ediyor, tekrardan hatırlatalım. İtinayla oyun yönetilir, itinayla adam aranır. D

Ayrıca Fizban'ın RP'sini, ki o benim ilk senaryom, ilk göz ağrım ve favorimdir, devam ettirmek isteyeniniz olursa, onu da devralabilirsiniz. Kendisine de demiştim oysa, bak sen meşgul adamsın, mühendis adamsın, emin misin, sonradan yarım bırakıp gitme, önceden vukuatların oldu, falan. İlla oynamak istedi, sonucunu gördük. Böyle sonradan bırakmayınız yahu.

Öyle işte.

Spoiler: Göster
Acaba özel mesajla reklam yapsam ya da oyunculara maaş bağlasam bir faydası olur mu? D

22
Eğlence & Mizah / Ynt: Dürbünde gördüğünüz gariplikler
« : 21 Ağustos 2012, 01:56:59 »
Eco    01:55:56    "Dürbünde gördüğünüz gariplikler" konusunu yazdırıyor.

Yok artık!

23
Bu arada bir sonraki öykü seçkisinin konusunu 'Vahşet', 'Ölüm', 'Keder', 'Istırap' falan yapın, bakın ne yazılar çıkartırım ben. 'Karanlık' temasından sonra hiç seçkiye hikaye gönderemedim. Bir türlü konu şey etmedi : D.

İnsanların içindeki dehşet, vahşet, karanlık ve öcü duygularını yansıtmaları için bir fırsat verin yahu. ^^

24
Eğlence & Mizah / Ynt: Dürbünde gördüğünüz gariplikler
« : 20 Ağustos 2012, 23:28:02 »
o.O

Dürbün resmen oyun oynuyor. Yazdırmayı geç, oraya tıklamadım bile. Ne alaka? Hakan >.>? Forumu cinler bastı :S.

Söz konusu işlemi aslında bir yolcunun yaptığını ve benim naçiz bir suikast planı kurarak 'yolcu' kavramını 'Fırtınakıran' olarak değiştirdiğimi, kattiyen burada açıklayamam. Bekleyip planın işe yaradığını göreceğim :P.

25
Eğlence & Mizah / Ynt: Dürbünde gördüğünüz gariplikler
« : 20 Ağustos 2012, 22:45:10 »
Fırtınakıran        22:05:54    "Arkadaş Yayınları Soru Hattı" konusunu yazdırıyor.

Höh?

26
Purgatorio / Ynt: Purgatorio - Sohbet Sayfası // Loqui
« : 20 Ağustos 2012, 18:28:42 »
Yok arkadaş, beynim durdu. Madam Vio'nun sorusunda ne demek istediğini bile anlayamadım.

Madam Vio'yu anlamak

Madam Vio'yu anlamak istiyorum.
Nasıl anlayabilirim, bilemiyorum.
Madam Vio'ya şiir yazmak, hikayeler yazmak istiyorum.
Konu olarak ne seçsem, bulamıyorum.

Madam Vio'yu anlamak, zaman ister, emek ister.
Onunla tüm lise hayatınızı heba etmek paylaşmak gerek.
Hz. Ömer'i aratmayan bir sabrınızın olması gerek.
Madam Vio'yu anlamak, yürek ister.

Madam Vio'yu anlamak, su içmeye inen bir kırlangıç kuşu gibidir.
Yanlış sudan içiyorsun kuşum, timsahlar var o gölde.
Madam Vio'yu anlamak, Dünya'nın tüm kitaplarını okumak gibidir.
Ne kadar zeki olursan ol, imkansız şeydir.

Madam Vio'yu anlamak istiyorum.
Nasıl yapsam, bulamıyorum.


27
Kurgu İskelesi / Boşlukta Koşmak / Bölüm 5: Tutku
« : 20 Ağustos 2012, 17:56:32 »
Bu bölümü yayınlamam biraz uzun sürdü, bunun sebebi biraz araştırmaya koyulmam. Mantık hatası yapmamak için fazla çalışmak zorunda kaldığım bir bölüm oldu bu. Ama sanırım sonunda kaldığım yerden devam edebiliyorum.





Bölüm 5: Tutku


Yıkık evlerin arasından hiç bu kadar hızlı geçmemişti Jordan. Evler bir görünüp bir kayboluyordu siyah camların ardından. Bir insanın böyle bir hızla koşabilmesine ihtimal yoktu. Ancak bu şekilde, yani araçların içinde böylesine hızlı gidilebilirdi. Bu çok basit bir gerçekti, evet. Ama Jordan bunu ancak şimdi öğrenebiliyordu.

Hızlı gitmek erken gitmeyi de getiriyordu. Jordan, yürüyerek gitmenin insan ömrüne sığmayacağı kadar uzun sürebileceğini düşündüğü bir noktaya sadece 45 dakikada varmıştı. Bu hayatının en ilginç deneyimiydi. Gerçi şu anda bile, bundan daha öte bir şey hissedememişti. Ona ne olacağı umurunda bile değildi. Ot gibi yaşayıp ne olursa olsun kabullenen bomboş bir adamdı.

Bu yolculuk sırasında çorak araziler, yıkık evler, cesetler, yığılmış çöpler, sıcaktan yanmış otlar ve birbirine sataşan insanlar gördü. Bunların bazılarını görmeye alışıktı. Ama bazıları onun için çok yeniydi. Buna da aldırmadı. Kendini abisini öldürmekle suçluyordu zaten, bu adamların da suçlaması bir şeyi değiştiremezdi. Keisa’yı kurtardığı için pişman değildi. Ama o anki aceleden abisinin şakağına vurmamalıydı. Neden ense köküne kudretli bir şekilde o demir çubuğu patlatıp da kardeşinin bayılmasını sağlayamayacak kadar beceriksiz çıkmıştı? Yapması gereken buydu.

Araba terkedilmiş, yıkık dökük bir evin önünde yavaşladı ve sinyal vererek evin garajına dönüş yaptı. Bu büyük ironiydi. Bir zamanlar arkalarında başka arabalar varken sinyal vermeye üşenen insanoğlu yalnızken neden sinyal versindi ki? Sanırım arkalarında birileri varmış gibi davranmak, bu yalana kendilerini inandırmak. Aslında yalnızlığın acizliği de denebilir buna. Bunu fark etmiş olacak ki, şoför kendi kendine bir kahkaha patlattı.

“Kurallar. Alışkanlık yaratıyor. Kuralsızlığın eksikliği onları uygulama arayışına neden oluyor.”

O adamın saçları mordu ve inanılmaz kısa boyluydu. Söylediklerini kimse anlamadı. En azından Jordan anlamadı. ‘Kural’ kelimesinin neredeyse yok oluşa doğru gittiği ve insanların araba sinyalinin ne olduğunu bilmediği bir dönemdi. Anayasa diye bir şey yoktu. Çünkü bir devlet yoktu. Bir ülke yoktu. Herkes kafasına göre takılıyor, minik gruplaşmalar oluşturuluyor ve büyük balık küçük balığı yutuyordu. Kurallardan çok, büyük balıkların hükümleri vardı. Sadece iki yüz yıl içinde tarih ne kadar da değişmişti? Aslında bırakın iki yüz yılı, bazen bir gecede çok şey değişebiliyor. Ya da bir saniyede. Olması gereken rutin şeyler, monotonluğun bozulmasıyla paramparça olup dağılabiliyor. Her sabah yaptığı gibi yürüyüş yapmaya çıkan bir kadın, bir saniyelik bir zamansal değişim sonucu, bir trafik kazasına kurban gidebiliyor. Eğer evden beş dakika geç çıksa, ölmeyebilirdi.

Ama tabi, artık trafik kazaları da olmuyor. Rutini bozan olaylar, daha karmaşık bir şekilde gerçekleşiyor. Bunu da en iyi Jordan bilirdi. Her gece içmek için bara giden ve hep eve geç gelen babası, ki dördüncü dünya savaşından sonra belki de en çok iş gören ama aynı zamanda en ucuz yerler barlar olmuştu, bir gece muhtemel üçüncü bir çocuğu yapmak istemişti ve karısı bunu reddedince cinnet geçirip onu doğramaya çalışmıştı. Hayır buna çalışmamıştı, gerçekleştirmişti ve bunu çocuklarının gözü önünde yapmıştı. Hemen sonra Jordan’ın abisi Dan de babasını doğradı ve bu konuyu kardeşiyle birlikte yaşadıkları sonraki dokuz yıl boyunca bir kere bile olsun açmadılar.

Tüm bu olay ise sadece iki dakika içinde gerçekleşmişti. Birini öldürmek için ne kadar da aşağılık bir sebepti bu böyle! En azından Jordan hep böyle düşünmüştü.

Arabayı güzelce park ettikten sonra, diğerleri Jordan ve Keisa’yı zorla arabadan indirerek içeri sürükledi. Aslında sürükledi dersem yanlış olur, çünkü yol boyunca düşünüp durumu kabullenmeleri gerektiğini anlayan Keisa ve Jordan artık karşı koymuyordu. Usul hal ile adamları takip ettiler. Ellerindeki kelepçeler hala duruyordu. Hayatında hiç kelepçe görmemiş olmalarına rağmen, zorlama ile açılmayacağını anlayacak kadar akıllıydılar.

Yıkık evin kapısından içeri girdiler ve koridorun sonunda genişçe bir odaya getirildiler. Burası bomboş bir yerdi. Büyüktü ve muhtemelen evin salonuydu. Duvarın dibine çökmelerini emrettiler. Onları evden alıkoyanlara ilaveten iki kişi daha vardı burada. Biri orta yaşlı, kel bir adamdı. Şık bir giyim tarzıyla dikkat çekiyordu. Diğeri ise doktor kıyafetleri giymiş, daha yaşlı ama daha az kel, beyaz saçlı bir adamdı.

Hoş giyimli olan adam duvarın dibine çökmüş olan Keisa ve Jordan’ı görünce, yüzü sevinçle kıvrıldı. Hemen odanın sağ tarafındaki balkondan içeri vuran güneş ışığı, doğruca Jordan ve Keisa’nın yüzünü hedeflemişti.

“Dan’i siz mi öldürdünüz?” dedi adam. Yüzünde hala kıvrık bir gülümseyiş vardı. “Ah, ama tabi böyle konuya direk girerek, sizi korkutmam hiç doğru olmadı. Önce size ismimi bahşedeyim. Bana Bay D diyorlar. İsmimin kısaltması olduğu için falan değil. Doğduğum andan beridir, ismim D’ydi.” Meraklı bakışlarını Keisa’ya odakladı.

“Jordan’ın adını biliyorum. Seninkini de öğrenmek isterim.”

“Keisa, efendim.” dedi Keisa, kırık bir sesle. Bir saate yakındır hiç konuşmamanın bir getirisiydi bu. Hele de Keisa, susmaya hiç alışkın biri değildi.

“Ah, Keisa ve Jordan. Benim zamanımda ‘K & J’ adlı, oldukça ünlü bir viski vardı. Yanılmıyorsam onlar tükendi artık. Güzel bir viskidir.” Gırtlağını temizleyerek konuşmasına devam etti. “Keisa ve Jordan. Çok önemli bir adamı öldürdüğünüzü bilmiyordunuz değil mi? A-92 planının düşünürü, Kancık Doğuran kod adıyla tanınmış Bay Dan’i öldürdünüz. Peki bunun cezasını biliyor musunuz?”

Son sorusunu gerçekten de bir soru sorarmış gibi sordu fakat yanıt beklemeden cevap verdi.

“İdam. İkinizi de ellerimle öldüreceğim sizi lanet pislikler!”

Bunları söylerken yüzündeki öfke ve kin bir an patlama noktasına ulaşmışçasına çoğalmış, fakat cümle bittikten sonra adam kendini hemen dizginlemişti.

“Ya da sizi serbest de bırakabilirim. Dan, küçük kardeşini ne kadar çok sevdiğinden bahsederdi hep. Olay tanıklarına göre Dan’i bilmeden öldürmüşsünüz. Bu yüzden bir bedel ödenmeli, evet. Ama idam ağır olur. O yüzden size daha hafifletici bir ceza buldum gençler.”

Artık Jordan ve Keisa adamı pür dikkat dinliyordu.

“Son birkaç aydır üzerinde çalıştığımız A-92 planınında, bana yardım edeceksiniz.”

“A-92?” diye sordu Jordan.

“Erkeklerin hamile kalabilmesi için bir proje. Yok oluşa doğru giden insan nüfusu çoğaltılmalı.”

“Bu mümkün değil! Yumurta yok, rahim yok!” Keisa bir anda dilini çözüvermişti. Konunun şok edici etkisine maruz kalmış olmalıydı.

“Aslında oldukça mümkün.” dedi bu kez doktor kıyafetleri giymiş olan adam. “Adım Carl, A-92 için çalışan bilim adamlarındanım. İki bayan çocuk sahibi olamasa da, iki erkek olabilir. Tabi doğal olmayan yollardan. Kadınların sahip olduğu XX kromozomu ve erkeklerin sahip olduğu XY kromozomu baz alındığında, iki erkeğin X kromozomu birleştirilerek bir XX oluşturulabilir ve bu XX kromozomu bir diğer XY ile birleştirilir. Tabi iki kadın birbirini hamile bırakamazdı, çünkü herhangi birinde Y kromozomu yoktu. Yani yeterince yoktu.”

Ne Jordan ne de Keisa bir şey anlayamamıştı. Bu terimler onlar için pek ağırdı.

“Ta 2000li yılların başından beri vardı bu düşünce. IVF adı verilen bir planı vardı insanoğlunun. Bu planı farklı bir sebepten kurmuşlardı. Bazı kadınlar çocuk sahibi olamadığı için, evli çiftlerde erkeklerin hamile kalmasına olanak sağlanması düşünülmüştü. Ama A-92 farklı biraz. Bir kadın ve bir erkeğin oluşturduğu zigotun babanın karnına koyulması kolaydır. Ama iki erkeğin bir zigot oluşturması çok daha zordur. İşte üzerinde çalıştığımız şey buydu. Bu işlem gerçekleştirilecekse bir rahme ihtiyaç duyulacak. Ama sahte bir rahim yapmanın yolunu bulduk ve tek yapmamız gereken, erkeğin vücuduna ameliyatla bu rahmi karın boşluğuna yerleştirmek. Zigotu da rahmin içine yerleştirip mide ile arasında bir kordon bağı oluşturduk mu iş tamamdır.”

Jordan ve Keisa hala anlamamıştı. Ama dinlemeye devam ediyorlardı.

“Burada tek problem östrojen eksikliği. Bu işlemi fareler üzerinde denedik. Erkek fare doğum sancısına dayanamadı. Doğum sırasında bu sancıya dayanmamızı sağlayan şey, kadınlardaki östrojen hormonudur. Sezaryen denedik ama başaramadık. Fare ölmüştü. Bebeğiyle birlikte.” Boğazını temizledi. “Bunu insanlarda denerken, yoğun miktarda kadınlık hormonunu, yani östrojeni erkeğe vermemiz gerekiyor. Aksi takdirde erkek ölür. Bu bir gerçektir ki, erkeğin doğum için gereken ameliyat sırasında aşırı bir kan kaybı yaşayacağı belli. Kan nakli için kan da gerekecek. En büyük problem ise, etrafta bu kadar az bayan varken, östrojen bulmak.”

Adam boğazını son kez temizledi.

“Erkeğin doğumda ölme olasılığı, %60. Çocuğun doğma olasılığı, %70. Çocuğun sağlıklı bir bebek olma olasılığı, %90.”

“Neden biz?” diye sordu Keisa. “Etrafta bir ton adam varken, neden biz?”

“Etrafına bir bak, Keisa.” Bu kez konuşan Bay D’ydi. “O etafındaki bir ton adamda aynı ışığı görebiliyor musun? Yamyamlaşmış, aklını yitirmiş, vahşetin kör karanlığına soyunmuş bir ton insan. Diğer yandan sizde bir ışık var. Yobazlaşmamış bir akıl ve henüz canavarlaşmamış bir yüreğiniz var. Ayrıca Dan, ölmeden önce, seni bu deneyde baba olarak kullanmak istediğini söylemişti. Onun isteğine saygı duyuyorum. Ayrıca nedenini de anlıyorum. Oldukça yakışıklısın ve sağlıklı bir yapın var. DNA’larına ihtiyacım var.”

Jordan yeni yeni anlıyordu. Dan’in sürekli evden bilinmeyen nedenlerle ayrılıp, geç saatlere kadar gelmemesini, oldukça bilgili biri olmasını, sürekli kendisine iyi davranmasını… Sonunda Jordan her şeyi kafasında oturtmuştu. Dan, vahşetten uzak kalmış, sağlıklı bir beden daha arıyor olmalıydı hep. Onu da anne olarak seçecekti ve Jordan’ı baba yapacaktı. Keisa’yı yolda yürürken gördüğünde, gerçekten de iyi, sağlıklı ve akıllı biri olduğunu fark etmiş olmalı. Ona karşı hiç kendisi gibi davranmamıştı. Elindeki ekmeği almak istemiyordu, bir şekilde Keisa’yı kaçırmak falan istemiş olmalıydı.

Bu düşüncelerle Jordan bir an kafayı yiyecekmiş gibi oldu.

“Bu anlattıklarınıza göre, bir erkek kendi kendini de dölleyebilir!” dedi Jordan. “Ne de olsa tek ihtiyacınız olan şey sperm. O yüzden ben gönüllü olurum, Keisa’nın gitmesine izin verin.”

“Eğer senin tıpa tıp aynını isteseydik, senin klonunu yapardık!” dedi Bay D. “Bu söylediğin çok riskli. Akraba ilişkilerinden sonra çocuklar sakat kalır. Çünkü bozuk genler ortaya çıkar. Eğer sen kendi kendini döllersen, meydana gelen şey, özürlü bir sen olurdu.”

Keisa zaten suskundu. Bir şey söyleyemiyordu, çok şaşkındı ve çok korkuyordu. Hayır, geri zekalı değildi. Söyleneni anlıyordu. Ama Bay D’nin söylediği gibi eğer Jordan baba olacaksa, kendisi de çocuğu taşımak zorunda kalacak olandı ve böyle bir sorumluluğu alamazdı. Yüzde altmış oranla ölmek istemiyordu. Aslında bunu sorun etmezdi de, yüzde otuz oranla çocuğunu kaybetmeye dayanamazdı. Fakat ne zaman ki Jordan, Keisa’nın kurtulması için kendini feda edebileceğini ima etti, Keisa düşünceleri yüzünden kendinden nefret etti. Korkak olmamalıydı. En az Jordan kadar cesur olmalıydı.

“Seçim sizin.” dedi Bay D. Jordan’a bakarak. “Ya hemen burada ölürsünüz, ya da sen Keisa’yı dölleyeceksin. Merak etme. Senin için acı verici olmayacak. Tabi aynısını Keisa için söyleyemeyeceğim.”

Bir bulutun güneşin önüne geçmesiyle, balkondan içeri giren ışık bir anda kayboluverdi.

“Ben yapacağım.” dedi Keisa tüm cesaretini toplayarak. Jordan Keisa için çok şey yapmıştı. Sıra Keisa’ydaydı.

“Hayır.” dedi Jordan bir anda tepesi atarak. “Keisa baba olmalı.”

“Seçme şansı verdiğimi hatırlamıyorum, Jordan. Neden üzülüyorsun? Olur da Keisa ölürse, ki inan bana bunu biz de hiç istemiyoruz, çünkü bu deneye hayatımızı adadık biz, o zaman hep birlikte üzülürüz evlat.”

“Ben bunu istiyorum.” dedi Keisa. Jordan’a bakıyordu. “Eğer böyle bir şeyi yapacaksam, beni kurtaran kişiyle yapmam lazım. Düşünsene, baba olacaksın. Mutlu olabiliriz!”

“Deney başarıyla sonuçlanırsa, çocuğu da alıp buradan gitmenize izin vereceğim.” dedi Bay D.

Jordan hala şaşkındı. Hoş, başka bir seçenek de tanınmamıştı ona. Eğer onay vermezse, hem o, hem de Keisa, idam edilecekti.

“Sanki başka bir seçeneğim varmış gibi bir de ‘seçim senin’ diyorsunuz.” dedi Jordan. “Yapacağım.”

Bay D'nin yüzünde pis bir sırıtış belirdi.

28
Çizgi & Anime / Ynt: Resim hangi animeden?
« : 20 Ağustos 2012, 02:53:20 »
Kaze no Stigma.

Sıramı isteyene devrediyorum.

Soruyu soran kişi ortalarda olmadığına göre ve ben cevaptan emin olduğuma göre onay beklemeden sorun.

30
Güncel / Ynt: Bayram Tebriği!
« : 19 Ağustos 2012, 19:16:47 »

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 55