Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Raisor

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 55
31
Güncel / Ynt: Bayram Tebriği!
« : 19 Ağustos 2012, 16:38:49 »
Evet. Bayramınız kutlu olsun. Çocuklar hayatlarında hep bugün kadar mutlu olsun. Onlara para vermeyi, aman pardon, şeker vermeyi unutmayın. ^^

32
Düşler Limanı / Ynt: Pişmanlıklar ve Bedeller Senfonileri
« : 19 Ağustos 2012, 02:34:37 »
Cümleleri birleştirmek ya da ayırmaktan çok, düşüncelerim oydu. Her seferinde 'burası olmadı' diye düşünerek geçtim yeni paragrafa. Ayrıca sonunu beğenmişsin, pek sevindim. Benim de en sevdiğim yeri sonuydu ama, yazının başlangıcıyla yazıyı resmen katletmiş oldum. Hatta yazının başlangıcını beğenmeyip sonunu getirmek istemeyenler için ayrıca bir pişmanlık duyacağım kendi adıma.

Ha, bu arada, teşekkür ederim.

33
Düşler Limanı / Pişmanlıklar ve Bedeller Senfonileri
« : 19 Ağustos 2012, 01:27:14 »
Pişmanlıklar ve Bedeller Senfonileri

İnsanlar gider. Gitmeden önce önemsiz olduklarını sandığımız bu insanların, gidişleri bize öyle bir koyar ki, bu insanlar gittikten ve içiniz parçalandıktan sonra onunla önceden yaşadığınız mutluluğu başka hiçbir şeyin size yaşatamayacağının bilincinde geleceğinize kuşku ile yaklaşırsınız ve ümitlerinizi soldurursunuz ve diğer herkes önemini yitirir ve kendinize bir dost eli ararsınız ama bu dost elini size kimse uzatmaz.

Bir dakika. Olmadı. Yeniden deneyeceğim.

Grileşmiş kaldırımlarda yürümekte olan siluet sizin benliğinizi paylaşmak istediğiniz siluetse eğer ve o yürürken siz onu son kez gördüğünüzü biliyorsanız yaşayış biçiminiz darmadağın olur. Bu siluetin değerini genelde böyle vurucu sahnelerin ardından anlar oluruz. Öncesinde onunla yaşadığınız ve normal şartlarda sizi mutlu etmesi gereken şeyler olurken yüzünüzde hüzün perdesi vardı. Neden? Neden mutlu olmanıza rağmen mutsuzmuş gibi davrandınız?

Yine olmadı. Konuya uygunsuz kip seçimi.

Onu o kadar çok seviyorsun ki bedensel bütünlüğü cinsel hazza tercih edebiliyor, sırf bunun için okulu asabiliyor, geceleri uykusuz kalabiliyor, her ne kadar bunu asla yapmayacak olsan da ismini dağlara haykırarak onu çağırabilecekmiş gibi hissediyor, onun için şiirler veya düzyazılar yazabiliyor, bunu hak edip etmediğini bir saniye bile sorgulamıyor, onun seni sevip sevmediğini kafana takmadan her şeyi olduğu gibi kabul edebiliyorsun.

Olmadı. Yüklem kullanma kıtlığı baş gösterdi bende.

Tamam. Daha detaylı gireyim konuya.

Bir ilişkide birçok evre olabilir:

Evre 1) İstediğimi alırım evresi: Bu evrede erkek dişiye olan sadakatini kanıtlamaya ve onu elde etmeye kafayı takmıştır. Dişinin erkeği kabul etmesi o an söyleyeceği tek bir kelimeye bakar ve bu kelimeyi neye dayanarak söylediği belirsizdir. Sanırım erkeğin işi şansa bakar.

Evre 2) Mutluluk değişimi evresi: Bu evrede dişinin erkeğe olan güveni ve sevgisi artar, bu doğrultuda mutluluğu da artar. Diğer yandan bugüne kadar özgürlüğüyle mutlu olabilmiş erkek mutluluğunu kaybedip yorulmaya meyillidir. Dişisini çok sevse de bazen özgür olabilmek ister ama dişi erkeğin özgür olabilmesine hep art niyetle bakar.

Evre 3) Yeterince mutlu oldum, şimdi siktiriyorum evresi: Bu evrede dozajı yükselmiş tartışmalar yüzünden dişi ilişkiye son verebilmek için entrikalar kurar ve amacına kolayca da ulaşır. İlk bir hafta facebook üzerinden üzgün sözler paylaşır ama bir haftanın sonunda hayatına kaldığı yerden devam eder ve tamamıyla unutur. Erkek ise hiçbir zaman facebook üzerinden bir şey paylaşmaz ama kazanmak için çok çaba sarf ettiği dişisini kaybetmenin boşluğunu bir ömür içinde yaşar.

Tabi bu evreler her ilişkide yaşanmıyor. Bir genelleme yapmam çok saçma olurdu. Hatta belki de bu evreler sadece benim yaşadığım evrelerdir. Ama tek bildiğim bazen bazı erkeklerin değer bilmez körler olabildiğidir. Özellikle de benim. Gidenlerin değerini gittiklerinde anlarlar, bir zamanlar onlarla ne kadar mutlu olduklarını... Mutluydular ama bu mutluluğu dişiden gizlemişlerdi, mutsuzmuş gibi görünmüşlerdi. Ne kendi mutluluklarının değerini ne de dişilerinin gittikçe onlara bağlandığını görememişlerdi.

Ayrıldıktan sonra onlar için ayrılık türküleri söylediler ama ayrılmadan önce neredeydi mutluluk türküleri? Ayrıldıktan sonra ayrılık şiirleri yazdılar, ne kadar da coşkulu duygu yığınlarıydı onlar! Ya da akıl ermez düzyazı örnekleri, akıl almaz betimlemeler yaptılar, bu yüzden ünlü olanlar dahi oldu ama hep tek bir tarafı suçlamak gerektiğini düşünüyorlardı. Kaybettikleri o sevdikleri için dağları aşabileceklerini ima ettiler, kafalarını omuzlarına yatırıp sonsuza kadar saçlarını okşamak istediklerini söylediler ama neden bunu sevdiklerini kaybettikten sonra düşünebildiler?

Tamam bir dakika. Yine olmadı.

Her ne kadar erkeğin duygusal betimlemelere hakkı kalmamış gibi aksettirsem de, içinden bu duygusal betimlemeleri yapmak geliyor insanın bazen. Tamam insanların bazıları hatalarını kabul edebilir ve hayatlarına buna göre yön verebilirler ama bir şansı hak etmeliydiler. O duygusal betimlemeleri gerçekleştirebilmek için sınanabilmeliler. Gerçi eskiden beridir zaten sınanırdı erkekler. Köylerde, ateş yakamayana kız verilmezdi. Erkek milletine sadece kız milleti değil erkek milleti de güvenememiştir çoğu zaman. Bu yüzdendir ki babalar oğullarının taşkınlıklarını hep önceden tahmin edebilmişlerdir, bir zamanlar onların babalarının onların taşkınlıklarını önceden tahmin edebildiği gibi. İnsanlar yaşadıkça öğreniyor bir şeyleri. Bir kısır döngü gibi ilerleyen bu düzlemde herkesin elbet bir gün duygusal bağlara sahip olabileceğini kabullenebilmek de bir gerekliliktir.

Dolayısıyla;

Bunu şansım varken önceden yapmamış olsam da kafanı omzuma yatırıp saçlarını avuçlarımın içinde izlemek istiyorum. Teninin sıcaklığının şu en sıcak ağustos sıcağında dahi üşümekte olan bedenimi kavurmasını istiyorum. Yine sen ve ben balkonda oturalım ve yine ben sana o en sevdiğin şarkıyı söyleyeyim istiyorum, bu kez bir an bile olsun utanmadan hem de. Çünkü bileceğim ki senin yanında bir şarkıyı çirkin dahi söylesem senin o şarkıya olan bakış açın her zaman farklı bir boyutta olacaktır. Ağustos böcekleri bana eşlik ederken yüreğimin ta en derinliklerinden gelmeli bu şarkı, tutku dolu olmalı. ‘Aşk nedir’ sorusunu yanıtlayabilecek kadar tanıyamadım aşkı, senin bana onu tanıtmanı istiyorum. Yıldız kaymamasına rağmen ben sana ‘bak yıldız kaydı’ deyip gökyüzünde kör bir noktayı göstereyim istiyorum. Bu yalanıma uyup, benim de uyduğum gibi, sonsuza dek birlikte olmamızı dilemeni istiyorum.

Tüm herkesler giderken, senin yanımda olmanı istiyorum. Bedenen benden güçlü olmadığından, yanında olup hep seni koruyacağıma söz veriyorum. Ama aynı şekilde, senin de her zaman yanımda olmanı istiyorum. Gerekirse seninle şehrin tüm kitapçılarını, kasetçilerini, DVD mağazalarını gezip o bana önceden anlattığın lakin benim üstünde pek kafa yormadığım duygusal filmi bulup, izlerken ağlamak izliyorum. Yalnız değil, seninle. Bir tek seninle. Yanında olup, o filmdeki adamın kadınına yaptığını yapıp da seni terk etmeyeceğimi sana ispatlamak istiyorum. Avuçların avuçlarımda olmalı ve gözyaşlarımız farklı gözlerden aksa da aynı nehre dökülmeli.

Gün gelir de ayrılmak zorunda kalsak bile, Hoşsedaların söylendiği yerde buluşacağımızı sana içtenlikle söylemek istiyorum.

Çok öncesinden beridir hissetmiş olsam da söyleyemediğim, daha doğrusu söylemeyi düşünemediğim o iki kelimeyi kulaklarına fısıldamak istiyorum belki de ilk ve son kez. Çünkü böyle anlamlı kalıpları tekrarlayarak seni sıkmak, ilişkimizdeki ciddiyete zarar vermek, her şeyden önemlisi o kelimelerin kutsallığına hakaret etmek istemiyorum. Bu metinden belki de haberin olmayacak hiçbir zaman. Bir zaman başkalarının yaşayıp da yazdığı o kutsal betimlemeleri benim de senin için yaptığımı asla bilemeyeceksin belli ki. Çünkü maalesef bunları tüm bir şehre haykıracak kadar cesaretim varken ve tüm bu tasvirlerde ciddiyken senin beni reddedişini izleyemeyecek kadar da zayıf olduğumu biliyorum. Ah, ne kadar da acıklı bir son oldu. Bana yaşamayı öğretmenin bedeli benim ölümü öğrenmem miydi? Eğer öyleyse, gerçekten, çok ağır bir bedel oldu.

Ve ah, evet. Sanırım bu kez anlatabildim.

Spoiler: Göster
Dip Not: Erkeklere fazla yüklenmişim diyorlar. Aslında kendime yüklediğim anlamlardı bunlar. Belki sadece kendimden bahsediyordum da, genelleme yapmak işime geldi.

34
Purgatorio / Ynt: Sufthor Iym // TheSpell
« : 18 Ağustos 2012, 22:00:34 »
Spoiler: Göster
Güzel, güzel. Her şey istediğim gibi gitti. Çok sinsi şeyler bekle benden artık ^^


Eşlik Parçası

Plan yapmanın en kötü yanı gerçekleştirmek için bekleyecek olmaktır. Bekleyecek olmak insanların haz duyduğu bir şey değildir. Akıllarındakini hemen o an yapmak onlar için en güzelidir.

Bu yüzden geceyi bekleyip bara gitmek tam bir işkence gibi gelmişti ona. Yürüyüş yapıp, spor yapıp, duş alıp, uyuyup, kendi kendine bir süre saçmaladıktan sonra, güneşin batmaya başladığını fark edip kendine yiyecek bir şeyler hazırladı. İronik olsun diye de yemekten sonra dişlerini fırçaladı.

Dünya’da ilginç kısır döngülerden biridir diş fırçalama olayı. Diş fırçalanır fakat bir müddet sonra yemek yenir ve dişler yine kirlenir. Her gece yatağı bozup her sabah yatağı yine onarmak, aynı gün aynı saatte dejavu yaşamak, uyumak ama en ufak gürültüden uyanmak, evi ilaçlayıp tüm haşereleri öldürmek ama bir hafta içinde yeniden eve doluşmaları… Tüm bunlar da birer kısır döngüydü ama Sufthor bu detaylara pek takılmıyordu.

Bir milyon karınca öldürmek Dünya’da çok bir değişiklik yaratmaz belki ama on milyar karınca öldürmek çok şey değiştirir. On milyar karınca öldürmek içinse önce bir milyon öldürmek gerekir. O yoldan geçmek gerekir.

Ve bekleme süresinin bitip vaktin bara gidiş vakti olmasıyla birlikte Sufthor kendini nasıl sokağa attığını bilemedi. En hızlı şekilde bara gitti. Bu henüz insanların bara yeni yeni gelmeye başladıkları bir vakitti. Her zamanki yerine oturdu ve barmenin ona selam verişine aldırmadan düşüncelere daldı.

“Ne içeceksin?” diye sordu barmen bu kez.

İşte Sufthor’un istediği sadece bu soruydu. Neydi o “Selam, hoş geldiniz!” türünden laubalilik? Burası bir bardı ve burada insanların ne yaptıkları belliydi. Sevişirlerdi, kumar oynarlardı, çekerlerdi, ya da içerlerdi. Kimse buraya tanışmak, kaynaşmak, konuşmak v.s için gelmemişti. Hele selam vermeye hiç gelmemişlerdi. Kimse “ben bir bara kadar gidip barmene selam vereceğim.” diyerekten bara gitmez.

Sufthor henüz beklediği adamın gelmediğini ve vaktin erken olduğunu bilerek, siparişini söylemeye hazırlandı.

35
Purgatorio / Ynt: Purgatorio - Sohbet Sayfası // Loqui
« : 18 Ağustos 2012, 21:20:59 »
Gözüme kestirdiğim bir oyuncu var mesela şuanda =)

Çok sarsıcı. Acayip merak uyandırıcı. Evet, kim bu şahıs?

36
Purgatorio / Ynt: Purgatorio - Sohbet Sayfası // Loqui
« : 18 Ağustos 2012, 21:17:39 »
Bir anda sevinmiştim Silvarath adlı bir üyenin konuya mesaj attığını görünce. Gireyim de bir bakayım kimmiş bu Silvarath, neyin nesiymiş, neden yazmış Wisquas'ın RPsine gibilerinden. Rıhtımda daha önce başkasının rpsine aniden parazit edebilen olmamıştı. Böyle bir laf sokayım falan diye düşünmüştüm. Wisquas'ın yeni ismi olduğunu anlayınca sükut-u hayale uğradım.

O değil de, bubi tuzağı gibi bir de resmini değişmiş, hiç anlayamadık asdfadfklj. Ama bu yeni profilin eskisine oranla daha süper olmuş.

37
Kurgu İskelesi / Ynt: Acemi Savaşçı
« : 18 Ağustos 2012, 20:32:57 »
Olacak. Maya var. Devam. Zamanla pişeceksin.

38
Güncel / Ynt: YGS
« : 18 Ağustos 2012, 03:33:01 »
ODTÜ - Psikoloji.

Evet, ben söylemiştim.

39
Bakın işte bu adamı seviyorum. Adam düşüncelerini söylüyor.

Bu olaydan önce de insanlar düşüncelerini söylediler. Bu başlığa daha önce malkavian da yorum yaptı, Nihbrin de yaptı, Mit de yaptı, galaxie de yaptı, Amras da yaptı, bir çoğu da yaptı. Hepsi düşüncelerini söyledi. Ben herhangi birine kötü bir karşılık verdim mi? Sataştım mı? Ya da benzer bir şey yaptım mı? Hayır. Onlar düşüncelerini söyledi, ben de söyledim, düşünceler söylendiğiyle kaldılar.

Beyler ben lafımı söylerim, isteyen istediğini yapar. İster haklı bulursunuz ister yanlış.

Fırtınakıran'a da yaptığım buydu. Düşüncelerimi söyledim. Oturdum, en başından hikayesini üç kere okudum, kendimce zayıf gördüğüm yerleri söyledim, beğendiğimi de söyledim. Bunu yaptım. Yaptım, çünkü herkes "Abla n'aaptın" dedi, herkes "mükemmeldi" dedi, falan filan. Sadece iki kişi oturdu adam gibi yazıyı inceledi, fikirlerini söyledi, "böyle yaparsan iyi olur" dedi, "şurası şöyle algılanabiliyor." dedi.

Beyler abartmayın, üstüme çullanmayın. KoyuBeyaz'ın bana sataşma nedeni, ondan kötü yönde bahsettiğimi sanmasıydı. Yok öyle bir şey. Aynı fikirde olduğumuzu söylemiştim sadece. 'Lafı gevelemiş'den kastım 'lafı uzatmış, daha da genişletmiş, daha iyi olmuş'tu. Bunu adam ne yaptı? Saygısızlık olarak algıladı. Onun samimiyetine laf ediyorum olarak algıladı. Bir laf söyledi.

Ben o lafa bir laf daha ekledim.

O döndü üç laf ekledi.

Ben döndüm dört laf ekledim.

Bu sonsuza kadar da sürebilirdi. Ama gerek yok bunlara. Herkes birazcık kendinde suç bulunca tamamdır, iş tatlıya bağlanır.

KoyuBeyaz, fiddler de söylemiş senden özür dilemem gerektiğini, özelden değil buradan yazıyorum, yanlış anlama için kusura bakma, vallahi çamur atmak ya da taşlamak gibi bir isteğim yoktu. Evime davetim de geçerlidir unutma.

Gelin gelelim. Benim tek düşüncem şu, bir yazıya 'mükemmeldir' demek yazarı geliştirmez, sevindirir. Durup yol götermeye çalışmak insanlarca 'çok bilmiş' olduğunuzu düşündürtür ama yazarı geliştirir.

Hazal abla, vallahi de billahi de sana yönelik bir şeyim de yoktu inan.

Öyle işte. Uzatılmasın bu mesele artık gayri.

40
Eğlence & Mizah / Ynt: İtiraflar
« : 17 Ağustos 2012, 21:55:35 »
Ehem, her şeyin bir zamanı var, tartışmanın ve laf sokmanın da öyle.

Bir de beni taklit edecekseniz daha bir gerçeği yansıtın. Ben ne zaman kimseye durup dururken laf sokmuşum yahu?

41
Eğlence & Mizah / Ynt: İtiraflar
« : 17 Ağustos 2012, 21:16:29 »
Birinin seni uzak tutması gerekiyor artık.


Daha acı verici bir şey olamazdı. İstenmiyor muşum u_u.

"popüler üyelerin ayakları altında ezilen çömezlerin kutsal savunucusu" ama aynı zamanda popüler bir üye olmak gibi şeylere değil de, ben şuna takılmadan edemedim.

Ben neden zeytin dalı uzattım da, geri iteklenmiş bu böyle ağır cümlelerle? Benim KoyuBeyaz'a yaptığımı neden dönüp sen bana yapıyorsun ki şimdi?

Ben ciddiydim. Buzları kırmak istese buraya yazardı.

42
Eğlence & Mizah / Ynt: İtiraflar
« : 17 Ağustos 2012, 20:45:35 »
Ben de aslında çok seviyorum KoyuBeyaz'ı. Tartışıyor olmak hoşuma gitmiyor. İsmini kullanmak laubaliliğine girip de bir de yanlış bir kelime kullanmamdan ötürü yanlış anlaşıldım şahsı tarafından.

Bir de Legend, sözüm sanadır, gerek yok bu itirafa, bilmeyen yoktu.

Spoiler: Göster
Ben Tarık'ı seviyorum. İtiraf böyle yapılır. Hadi bakalım hodri meydan.

43
Keşke bütün kavgalar yazar puanından çıkmasaydı. Bir yazarın yazdığı yazının altındaki kişisel tartışmalar dönmeseydi de yazara kendisini değersiz hissetmek için pas atılmasaydı. Keşke biraz empati yapılsaydı. Konu hakkında konuşulsaydı.

Raisor'a abartıldığı konusunda okuyucu olarak katılıyor, abartılmış tepkisini yönetici ağzıyla uyarıyorum. Çünkü bu eleştiri ya da düşünce belirtme değil artık, kavga ağzına dönüyor. Dikkatli olalım.

Öncelikle özür dileyim hemen. Kimseden değil, Hazal abladan özür dileyeyim. Hikayesinin altında bu tarz yorumlar bırakmış olmak beni üzmedi de değil. Ben KoyuBeyaz'a laf sokmamışken üstüne alınması kötü oldu.

KoyuBeyaz demişken;

Güzel güzel. Çok güzel oynuyorsun oyununu. Ben de ne zamandır adam gibi adam arıyordum laf sokmaya değecek. Tüm forum üyelerinin gözü önünde yazdığın son mantıksız yazını değerlendirelim, forum kurallarını da çiğnemeden halledelim bu işi. Böyle temiz temiz.

Alıntı
Benim yaptığım yorumun samimiyetine laf atma hakkına sahip değilsiniz. Başkalarının yorumlarına sen popüler olduğun için böyle yazıyorlar diye çamur atamazsınız. Ben kendi yaptığım yoruma atılmış olan lafa cevap verirken haksız duruma düşeceksem, istediğin kadar dellenebilirsin. Yazı ile ilgili eleştirilerimiz benzer olabilir fakat aynı değil. Benim yapmaya çalıştığım şeyi kendince yanlış anlayıp bir de lafı gevelediğimi söyledikten sonra bunu kişisel almamı istiyorsun. Tamam, kişisel almayayım. Buraya yapılan tüm yorumların samimiyetsizliğini ima edip geç git.

Senin yaptığın yorumun samimiyetine laf atma hakkına sahip olmadığım da nereden çıkmıştır? Gayet tabi buna hakkım var. Yok yok, yazın çok samimiydi, acayip samimiydi hem de. Sen “ben samimi yorumlar yapmam” desen de, çok pis samimiydi. Ve bu samimiyeti belli edip, belli etmiyormuşsun edalarına bürünmen çok abez, saçma. Hep aynı insanların yazılarına yorum yapmak elbette ki bir samimiyettir. Dili nedir ne değildir, I don’t care.

Alıntı
Benim neyi okuyup neyi okumadığımı nereden biliyor sevgili Raisor? Kaç hikaye okuduğumu yaptığım yorum sayısına göre mi değerlendiriyorsun? Sen demiyor musun hikayelere yorum yapılmıyor diye. Nasıl hala kaç hikaye okuduğumla, Düşler Limanı'na ya da Kurgu İskelesi'ne ne kadar girip çıktığımla ilgili en ufak bir fikrin yokken benden fazla hikaye okuduğunu kesin bir dille iddia edebiliyor, onları okumayıp burada yalan fikirler üzerinden konuştuğumu söyleyebiliyorsun? Neden insanların her tarzı beğenmeyeceklerini, her tarza yorum yapmayacaklarını kabul edemiyorsun bir türlü? Hikayem okunmuyor, yorumlanmıyor serzenişlerinin üzerinden milletin samimiyetine laf atma hakkını görüyorsun da kendinde, neden bir kez olsun yorum almamamın insanların o yazıları güzel, samimi ya da yorum yapılacak kalitede bulmadığından kaynaklandığını anlamıyorsun?

Hep aynı insanları beğendiğini kabul edip, hep aynı insanların yazısına yorum yapma sebebinin de bu olduğunu söylemen bir kere sinir bozucu. Çünkü bu söylediğin doğruysa bile çok saçma. “Ben her şeyi okurum, ben her şeyi bilirim, ama sadece bazılarını beğenirim ve bir tek beğendiklerime yorum yaparım.”

Hiçbiriniz bir Malkavian olamadınız. Adam beğendiklerinden çok beğenmediklerine yorum yapıyor, onları uyarıyor, ellerinden tutuyor gelişmeleri için. Bazen de özelden yazıyor “bak, şu şu şu hataları yaptın” diye.

Fırtınakıran’ın yazısından çok hangi yazılar yorumu hak ediyor biliyor musun? Tam bir ahmak gibi her gün bir şeyler yazıp, kendini geliştirmek açısından sen ve senin gibi adamların yorumunu bekleyip, istemediğini alamadığından ötürü gelişemeyenler. Körlüğün de bir sınırı var. Yukarda yazdığın şeye ben tükürmek istiyorum, sende tükürüğümü kaldıracak yürek var mı? Hele de yukarda yazdığın şeyi ve başlıktaki ilk mesajı oku bir, anlarsın.

Beyefendi kaliteli bulmadıklarına yazmıyormuş.

Kalite anlayışı nerende senin, her şeyden öte, nasıl yahu, nasıl yazabilir bir beyin bunu, böyle bir konunun altında?

Alıntı
Eleştirmek için başlık açtın, Hikayenizi Forum üyelerine nasıl okutursunuz? diye. Gayet güzeldi, mis gibi de tartışıldı öyle değil mi? Bak, yorum geldi. Neden orada devam etmiyorsun madem öyle bu serzenişe? Gelip de hiç kimse buna eleştiri yapmamış çünkü pohpohlanıyorsun tavırlarını sergilemenin, araya da laf sokar gibi bin tane güzel yazı var okumuyorsunuz diyip gitmenin mantığı nedir? Ve tekrarlıyorum, sen kim oluyorsun ki kendi kuyruk acını yansıtırken benim arkasını uzun uzun zaten anlattığım yorumumu örnek gösterip bir de lafı gevelediğimi, senin söylemek istediğin şeyi söyleyemeyip lafı gevelediğimi iddia ediyorsun?

Ben konunun altına verimli bir yorum yapmışken ve en büyük amacım millete değil, yazıya yorum yapmış olmakken, benim yazdıklarımı yanlış anlayıp biraz da kaldıramamazlık gösterip laf sokmayı başlatan kimdi ya sevgili Koyu? Bunu yazarken ne yürekle yazabiliyorsun? Kendi kendine mi konuşuyorsun?

Bir de ‘gevelemek’ kelimesinin orada kullanılmaması gerektiğini ben de sonradan fark ettim. TDK’da yazdığı üzere ‘lafı ağızda dolamak’ anlamında kullanılıyormuş. Ben oysa ‘Bir tek KoyuBeyaz lafı biraz gevelemiş’ derken ne bambaşka bir şeyi kastetmiştim. Yok yok, objektif olayım, o konuda haklısın.

Alıntı
Mesajmı ikinci kez oku. Bilimsel bir kanıt istemedim. Düzgün anla sonra cevap yaz. Söylediğim şey bu, alıntılıyorum: Kaldı ki burada bilimsel bir gerçekten de bahsedilmiyor.

Koyu, istediğin kadar bil, istediğin kadar ilah ol. Ne kadar bildiğin karşına anlatabilme becerine göre ölçülecektir. Vallahi senlik bir şey değil, hayatın kuralı böyle. “Anne bana sakız alsana” ve “Anne sakız var mı?” arasında ben bir fark göremiyorum, sen görebiliyor musun?

Peki neden “Bana bilimsel bir açıklama sun” ve “Bu hiç bilimsel değil” arasında bir fark arıyorsun? Erkeklerin %90’ı böyledir. Böyledir arkadaşım bu işler. Bu işin raconu budur. Budur yani erkek milleti dediğin. Sen de busun. Hepsi bu. %10dan bile şüphe ediyorum. Neden kesin yargılar kullanıyorum? E tam bir insan sarrafı olduğumu söylememiş miydim? Bir şüphe aramana ve lakayt etmene gerek yok, bana güven sen, hiç pişman olmayacaksın.

Alıntı
Beni yerip övmen gerekmiyor, söz konusu zaten ben değildim. Oraya attığım mesajın kişiselliği ilk cümleden başlıyor ve son cümlesine kendi yorumuma yaptığın kısım dışında insanların yorumlarına samimiyetsiz diyemeyeceğini belirtiyorum. Sana şahsi saldırı yaptığını söylemedim, yaptığın eleştirinin içindeki yanlışı kendi üzerimden verdiğin örnekle gösterdim bu kadar basit. Kusura bakma seni dellendirdiysem, senin de benim günümü gün ettiğin söylenemez.

Adam lafı soktu soktu, beledi, şimdi de “Tüyü nereye diksem” diye içi içini yiyor. “Nasıl yapsam da hem ciddi görünsem hem laf sokmuş olsam” mantığına bürünüyor. Arkadaşım zorla mı, yapamıyorsan vazgeçeceksin.

Zaten yermedim ya da övmedim. Katıldığımı söyleyip anlattıklarıma devam ettim. Bunda art niyet arayan ben değilim. Ha bir de yanlış anlaşılmasın, zaten gününü gün edemem istesem de bu pozisyonda. Ha istiyorsan seni mutlu etmemi, evime her zaman davetlisin, senden nefret falan etmiyorum. Geçenlerde de bir yazımda yazmıştım “Koyu bana kahve ısmarlasın istiyorum” diye. Bak ne güzel bir jest yapmışım senin için. Gel oturalım. Sen bana ısmarlamaya tenezzül etmedin ben sana ısmarlarım, hiç acımam. Konuşalım muhabbet edelim. Beni daha yakından tanı bir. Neye benziyorum, neyin nesiyim. Önyargıların kalkar belki, ha?

Alıntı
Ah sen de bir vazgeçsen şu ''çok değerliyim okunmuyorum'' havalarından, ''millet popüleriteye oy veriyor biz işsiz kaldık'' ayaklarından, ''her haltın doğrusunu biliyorum'' tavırlarından.

Herkes değerli, herkes popülariteye oy veriyor, herkesin kendi doğruları vardır. Ben bu söylediklerinde problem sezinlemedim. Tam tersi sevindim, bak nasıl da sürüne sürüne kabul etmişsin oy alan popülariteden. Ama bir dakika, bu seni üzmüyor değil mi? Çünkü sen de o gurubun içindesin. Dedim ya, objektiflik senin işin değil, neden bunu kanıtlıyorsun şimdi herkese, olmuş mu Koyu, kendini bok etmişsin?

Alıntı
Başka cevap vermeyeceğim. Özel mesajla devam edebiliriz istersen. Forum kurallarını daha fazla zorlamaya niyetli değilim.

Kuralları ihmal etmemek ayağına yatp “Haklıyım pozuna çıkmak için çabalamaktan usandım. Sen gel bana özel mesaj at, insanlar benim haklı olduğumu sansınlar. Ne olur son mesajı ben atmış olayım.” demişsin. Bugün fedakar günümde olmadığım için beni affet.

44
Tartışma Platformu / Ynt: Ve Tanrı Kadını Yarattı
« : 17 Ağustos 2012, 18:57:04 »
Hazal ablama dönüp tekrar yorum yapmayacağım, zaten ne dediğimi anladı kendisi, yazdığı yoruma da bakacak olursak. Sadece benim yazdığımdan "Siz yazınıza mükemmel diyorsunuz." gibi bir ima çıkarması beni üzdü. Ben 'siz yazınıza mükemmel diyorsunuz' demedim. 'Yazınıza mükemmel diyen bazı şahısların mükemmelciliyet anlayışına hayran kaldım' dedim.

Hayran kalmak derken, ironi yapıyorum.

Ayrıca madem birinin ağzından bunları yazdırmaya çalıştın, bana özel mesajdan ilham perini söylemeni isteyeceğim. Bunu isteyen ilk kişi ben değilim, ama insan merak ediyor sasdsdf.

Kendi adıma konuşayım, eleştirdiğim nokta gayet açıktır. Lafı A'dan B'ye, C'ye, T'ye taşıdığımı düşünmüyorum, bugüne kadar da bu forumdaki herhangi bir hikayeye samimiyetsiz yorum yapmadım sanıyorum. Ben yazıyı yazar puanı almamış diğer binlerce yazıdan çok daha güzel buldum ki yazar puanı verme ve övme ihtiyacı hissettim. Kişilerin isimlerinin, cisimlerinin bunda herhangi bir payı yoktur. Ha şu var, Fırtınakıran'ın Düşler Limanı'na bir şey yazdığını görünce koşa koşa geldim okumaya o ayrı. Bunu yapan tek kişi olmadığıma da eminim. Ama bir insanın tarzını beğenmemiz ona objektif yorum yapmayacağımız anlamına gelmez. Hem oraya yorum yapıp bakış açısını başarılı yansıttığını düşünen erkeklerden biri olarak hiç de erkeklerin %90'ının farklı düşüneceğine katılmadım mesela. Ben de 20 yıldır erkeğim sonuçta, bu bakış açısıdır. Kaldı ki burada bilimsel bir gerçekten de bahsedilmiyor.

Neyse dağıttım biraz sanırım ama buradaki 'şahsa göre yorum' iması yorum yapan biri olarak beni rahatsız etti. Eleştirimizin ve yorumumuzun samimiyetinin sorgulanması ve kesin yargılar kullanılması hoş değil. Teşekkür ederim ama ben neyi eleştirip neyi beğendiğimi gayet iyi biliyorum, keza buraya yorum yapan diğer üyelerin de bilinçli yorum seviyeleri hakkında tartışmak yersiz olur.

Bu arada o son cümleye yorum yapmamışım. Şimdi yapayım dedim, olmadı. Bitiriş için en uygun şey olmuş herhalde.

Erkeklerin duygularını yansıtamadığına, duyguları bu kadar hür ve derin yaşayamadığına bilimsel bir kanıt istiyorsun da, bir önce etrafına bak bakalım ne görüyorsun. Kalbinin derinliklerinde ne hissediyorsun? Dinimiz için de bir bilimsel kanıt sun bana, ben de sana erkeklerin davranışları için bir kanıt sunayım.

Kişisellik anlayışın, kusura bakma da nerende senin? Hayır hakikaten anlamıyorum, insanlar mı benim söylediklerimi çarpıtıyorlar ben mi onlara söylediklerimi çarptırmaları için fırsat veriyorum? Asıl kişisellik içeren mesajın benim eleştirim mi, senin benim eleştirime olan eleştirin mi, bu bir eleştiri konusudur. Eğer sen bu yazıyı yazarlık puanı verilmemiş diğer birçok yazıdan daha güzel bulduysan, bu senin bu yazıya objektif bakabildiğin için değildir. Benim bahsettiğim yazıları okumaya bile tenezzül etmediğin içindir. Sadece belli başlı şeyleri okuduğun içindir.

Lafı A noktasından B noktasına çevirmekle A noktasına B yolundan gitmek arasında büyük bir fark vardır. Ben söylediklerini çarpıttığını değil, aynı şeyi farklı yollardan söylediğimizi kastettim. Sen neden yazının mükemmel olmadığını A yolundan söylediysen, ben de B yolundan söyledim. İkisi de yanlış değildi. Lafı evirip çeviriyorsun demişim de, ben nasıl adam mışım da, neden böyle söylüyormuşum da, oymuş da, buymuş da, palavra. Seni yermedim, ya da övmedim. Sadece sana katıldığımı söylemenin 324234324 yolundan birini kullandım. Senin veremediğin örneği verdim eleştiriler mallakta sallanmasın diye. Yine yaranamadık.

Kendinize gelin beyler, yarası olan böyle gocum gocum gocunuyor, laf sokmaya yer arıyor.

Bir de vazgeçsin şu “Ben kendime göre beğendim” ayaklarından, “Yazı güzel olsaydı yorum alırdı” ayaklarından, “Ben objektifim anasını satayım” ayaklarından. Objektifike ile ilgili gram anlamayan, bunu belli etmemek için her fırsatta bundan bahseden ve kendini ele veren gıt kişiliklerinizden de vazgeçin.

Şu foruma girip adam gibi vakit geçireyim diyorum, dellendiriyorsunuz.

Kişisel eleştiri yapmışım ben. Al sana kişisel eleştiri nasıl olurmuş oku.

45
Çizgi / Ynt: The Secret Symbol
« : 17 Ağustos 2012, 15:54:27 »
Oha! Oha! Ben hatırlıyorum bu çizimleri. Teneffüs aralarında teneffüse çıkıp ders saatlerinde çizim yaptığımız bir dönemdi. Öğretmenlerin ruhu duymuyordu ya da ruhları duymuyormuş gibi davranıyorlardı. Bu resimleri görünce anılarımın depreştiğini söylemem gerekir.

Tabi zaten resimlere yorum yok. Acemi oldukları belli evet, ama güzeller.

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 55