Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - DarLy OpuS

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 156
31
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide Seksen Üçüncü Ay
« : 20 Mayıs 2016, 23:34:05 »

Tren ormanın içinden geçiyor. Ejderhayı ininde bulamadığı için üzgün. Biraz ileride sahipsiz bir paraşüt var, hemen yanındaysa yün çoraplar. Çorapları bir iskelet giyiyor, istemsizce sırıtıyor.

Paraşütün (ve çorapların) sahibi trenin arka vagonundan geride bırakılan rayları izliyor. Her santimde başka öyküler. Raylar boyunca.

Yolun biteceği yok, bütün dünya bu rayların ucunda. Sonra gözlere bir baraka ilişiyor. Tren barakanın önünden geçerken yavaşlıyor.

Çıplak ayaklar usulca trenden atlıyor. Bütün bakışların odağı barakada, tren onun eksikliğini fark etmemiş gibi. Yola devam ediyor.

Adam barakaya doğru yürüyor. Kapıyı açtığında, ne bulacağını biliyor gibi.

Öyküler:

     - Âhçı adlı öyküsü ile Engin Yıldırım

     - Ateşten İrade adlı öyküsü ile Doğukan Kantaroğlu

     - Baltacı adlı öyküsü ile Burak Palta

     - Bana Tahtakurularını Anlatsana adlı öyküsü ile Çağlar Karatuğ

     - Bekçi adlı öyküsü ile Engin Yıldırım

     - Bin Yıllık Meditasyon adlı öyküsü ile Haluk Kapucuoğlu

     - Çocukluk Etme! adlı öyküsü ile Deniz Eksilen

     - Ejderhanın Ateşi adlı öyküsü ile Alper Bardakçı

     - Evler Ve İnsanları adlı öyküsü ile Ahmet Furkan Süner

     - Güneşi Kim Söndürdü adlı öyküsü ile Mümin Can

     - Hiçkimse; Dağdaki Baraka adlı öyküsü ile Cevdet Denizaltı

     - Hikaye-i Ahram yâhut Senede Bir Gün adlı öyküsü ile Öznur Babur

     - İhtiyar ve Adam adlı öyküsü ile Aydın Ağa Alaskarov

     - İki Ateş adlı öyküsü ile Duygu Özkan

     - İskelet Prenses Paradoksu adlı öyküsü ile Deniz Eksilen

     - Mavi adlı öyküsü ile Evrim Dilara Onat

     - Mektup adlı öyküsü ile Mustafa Güngören

     - Nankör adlı öyküsü ile Hilal Varlı

     - Süreviçi Baraka adlı öyküsü ile Emrecan Doğan

     - Süreyya Devran’ın Tuhaf Öyküsü adlı öyküsü ile Hakan Günay Aydınoğlu

     - Teklif adlı öyküsü ile Muhammed Hüseyin Orhan

Bu ayın muhteşem görseli Emre Karacan'dan geldi. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz!

Gelecek ay, Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nin 7. yaşını kutlayacağız. Her sene olduğu gibi, bu yıl dönümünde de özel bir planımız var! Dolayısıyla gelecek ayın temasını sizlerle paylaşamıyoruz.

Fakat temmuz ayının teması “DENİZ FENERİ” oldu. Öykülerinizi 15 Temmuz’a kadar oykuseckisi@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Seçki’nin 7. yıl özel sayısı bizleri çok heyecanlandırıyor. Dileriz siz de trenimizin bir sonraki durağından memnun ayrılırsınız.

Gelecek ay görüşmek üzere,
Onur “DarLy OpuS” Selamet

32
Televizyon / Ynt: Hangi dizileri seyrediyorsunuz?
« : 12 Mayıs 2016, 02:31:47 »
The Sopranos.

Artık her şey masal geliyor.

33
Ap ap ap.

Her şey çok güzel olacak.

34
Duyurular / Haftanın İllüstrasyonu #5 “Pornocrates”
« : 23 Nisan 2016, 15:56:29 »

Haftanın illüstrasyonlarında sıra Félicien Rops ve onun ününe geç kavuşmuş eseri “Pornocrates”de.

Belçikalı ressam Félicien Rops tarafından 1878 yılında çizilen “Pornocrates” ya da diğer adıyla “La Dame au cochon(Domuzlu Kadın), sanatçının en bilinen eserlerinden biri olsa da resmin bu popülerliğini yakalaması ancak Rops 45 yaşına geldikten sonra gerçekleşebilmiş.

Félicien Rops aslında sanat çevrelerinde tanınmaya Saint-Luc Akademisi’nde bulunduğu sırada Le Crocodile (Timsah) adlı öğrenci dergisinde yayımladığı taş baskı tekniğiyle üretilmiş resimlerle başladı. Sonrasında Uylenspiegel adlı dergide de yer bularak ününü iyice arttıran Rops, o dönemde Paris’in sanat yaşamına yön veren pek çok yenilikçi sanatçıyla tanışma fırsatını yakaladı. Bu isimlerin içerisinde Baudlaire, Alfred de Musset, Flaubert, Stéphane Mallarmé ve Manet, Rops’un sanatçı kişiliği üzerinde en çok iz bırakanlar arasında sayılabilir.

Tıpkı Fransız dostu Manet gibi dönemin resim ve sanat anlayışının üzerine kalın bir çizgi çeken Rops, eserleriyle modern resmin öncüleri arasında yer aldı. Karanlık, gerçek dışı, çoğunlukla erotik içerikli ve hatta satanist ögeler barındıran sanat anlayışıyla dönemin klasik sanat algılarını paramparça etti.

Pornocrates’i kışkırtıcı bir eser yapan pek çok detay bulunsa da, resmin odak noktasında yer alan çıplak, gözleri bağlı burjuva kadıyla iplerini elinde tuttuğu altın kuyruklu domuz şüphesiz ki Rops‘un dönemin toplumuna yönelttiği en sivri eleştiri oku. Gözleri bağlı ve varlıklı olduğunu gösteren detaylarla süslenmiş bu kadın mı domuza hükmediyor, yoksa altın kuyruğuyla lüksü ve tüketimi çağrıştıran bu besili domuz mu kadını yönlendiriyor? Peki eserin Yunanca “pornos” (hayat kadını) ve “kratos” (güç) kelimelerinden oluşan “Pornocrates” ismi bize ne ifade etmeli? Provokatör ve güçlü bir eser olan Pornocrates‘in size ne anlatmak istediğine yine siz karar vermelisiniz!

Görsel ise şurada.

35
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide Seksen İkinci Ay
« : 22 Nisan 2016, 21:36:11 »

Ejderhamızı nasıl yetiştiririz? Onu saman ve yavru geyiklerle mi beslemeliyiz?

Kamp ateşi ricalarımıza orman yangınlarıyla cevap verse de onunla Gringotts'u soymak neşeli bir sanattır. Arka bahçede ailemizden saklamaya çalıştığımız minik canavar, şimdi ufak çaplı bir bina kadar. Artık ailemizi ondan saklamaya çalışıyoruz çünkü daha dün kardeşimizi yedi. Hep öyle olur.

Çin'de bayraklarda dalgalanıyor ve bundan haberi yok. İstese mağaralar dolusu altını olur ama yine de gözü tok.

Ejderhamızı seviyoruz. Bazen ona hikâyeler anlatıyoruz. Kendisini yalnız hissediyor. Hissetmesin istiyoruz. Bu hikâyelerde başka ejderhalar var:

     - AMOT adlı öyküsü ile Engin Yıldırım

     - Ateş Diyarı adlı öyküsü ile Sinan Haholu

     - Aynı Kanın Farklı Ejderhası adlı öyküsü ile Erdal Gencer

     - Bir Ejderhanın Not Defteri adlı öyküsü ile Mümin Can

     - Çocukların Ejderhaları adlı öyküsü ile Ahmet Furkan Süner

     - Dalgacı Orhan adlı öyküsü ile Emrecan Doğan

     - Düzeyli İlişki adlı öyküsü ile Deniz Eksilen

     - Ejderha Olmak İsteyen Çocuk adlı öyküsü ile Haluk Kapucuoğlu

     - Ejderhanın Dişçisi adlı öyküsü ile Nurdan Atay

     - Gümüşhokka adlı öyküsü ile Sefa Tursun

     - Her Şeyin Başladığı Yer adlı öyküsü ile Cevdet Denizaltı

     - His Bekçisi ve Ejderha adlı öyküsü ile Duygu Özkan

     - İskelet Prenses ve Cesur Büyücü adlı öyküsü ile Deniz Eksilen

     - Kızıl Tepe adlı öyküsü ile Erhan Yavuz

     - Ruhi adlı öyküsü ile Çağlar Karatuğ

     - Simulakrum adlı öyküsü ile Selçuk Gökhan Kalkanoğlu

     - Yalpağan adlı öyküsü ile Yusuf Ekici

     - Yaradılış adlı öyküsü ile Engin Yıldırım

Bu ayın illüstrasyonu seçkimizdeki diğer çizimler ve yazdığı öykülerden de tanıdığımız Erdal Gencer'den geldi. Kendisine bu muazzam ejderha dünyası için teşekkür ediyoruz!

Gelecek ayın teması ise “BARAKA” oldu. Öykülerinizi oykuseckisi@gmail.com adresine 14 Mayıs'a  kadar gönderebilirsiniz.

Gelecek ay görüşmek üzere, keyifli okumalar!
Onur "DarLy OpuS" Selamet

36
Harry Potter / Ynt: Harry Potter Haberleri
« : 11 Nisan 2016, 19:39:30 »
Dün geceki MTV Film Ödülleri‘nde, Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? üçlemesinin ilk filminden yeni bir fragman yayınlandı!

Türkçe altyazılı olarak fragmanı şuradan izleyebilirsiniz.

37

Haftanın illüstrasyonlarına bu kez Alice Harikalar Diyarında için çizilen “We’re All Mad Here” ile devam ediyoruz.

Alice Harikalar Diyarında kitabının 7’den 70’e herkes için ne kadar unutulmaz bir eser olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım. Öyle ki yazılışının üzerinde 150 yıl (Lewis Carroll bu hikâyeyi ilk kez 1865’te kaleme almıştı) geçmesine rağmen bugün bile kitapları, filmleri ve oyunlarıyla bizi o benzersiz hayaller âlemine sürüklemeyi başarıyor. Ve tabii bir de illüstrasyonlarıyla…

Heather Theurer’in geçtiğimiz mart ayında çizdiği “We’re All Mad Here” adlı illüstrasyon da bunlardan biri. Alice Harikalar Diyarında’nın o çılgınlığını hem çift yönlü çizimiyle hem de içini doldurduğu irili ufaklı detaylarla oldukça başarılı bir şekilde yansıtmayı başarmış sanatçımız. Üzerinde “Lütfen beni ye,” ya da “İç beni,” yazan yiyecek içecekler, iskambil kartları, flamingo bacaklı sandalye, Çılgın Şapkacı… Detaylar saymakla bitmiyor.

Bayan Heather Theurer’in belirttiğine göre bu çizimde ayrıca diğer Disney filmlerine dair 5 tane de gizli nesne bulunuyor. Bakalım bulabilecek misiniz?

Çizim burada.

38

“Peri Adamın Usta Dokunuşu” ile başladığımız haftanın illüstrasyonlarına Thomas Moran‘ın Childe Roland Kara Kule’ye Geldi (Childe Roland to the Dark Tower Came) adlı tablosuyla devam ediyoruz!

Ünlü İngiliz şair Robert Browning‘in 1855’te yayımladığı bu şiirin yolculuğu William Shakespeare‘in Kral Lear adlı oyunun son satırlarında başlıyor aslında. Ardından Browning’in şiiri 1859’da Thomas Moran‘a aynı adlı tablosuna konu oluyor. Sonra yıllar geçiyor, çokça yıl.

Ve Stephen King, “Childe Roland Kara Kule’ye Geldi” diyerek “Kara Kule” serisine başlıyor. Hem Browning’in şiiri hem de Moran’ın tablosu, kuşkusuz bu yedi kitaplık kült serinin ruhunu boydan boya şekillendiriyor. Öyle ki “Kule” adlı son kitapta kahramanımız Roland bu tabloya rast geliyor.

Alıntı
“korkusuzca götürdüm boruyu dudaklarıma
ve üfledim. ‘childe roland kara kule’ye geldi.'”

İşte 1837 doğumlu Amerikalı ressam Thomas Moran‘ın “Childe Roland Kara Kule’ye Geldi” adlı tablosu hemen şurada.

39

Broad Strokes adlı amatör bir ekip Severus Snape ve Çapulcular (Severus Snape and the Marauders) adlı, Severus Snape’in gençliğinde geçen bir kısa filme imza attı. Bu harika hayran yapımı filmi, sizlere Türkçe altyazılı olarak sunmaktan mutluluk duyuyoruz!

Hikâye 1978’te James, Sirius, Lemus ve Peter Hogwarts’tan mezun olmaları sonrasında geçiyor. Bir barda kutlama yapan Çapulcular, oraya Lily’yi görmek umuduyla gelen Snape’e küçük bir oyun oynuyorlar.

Severus Snape ve Çapulcular filmini buradan izleyebilirsiniz.

40
Geçtiğimiz haftalarda okuduğum şahane kitap. Kara Kule serisini henüz bitirmedim (On yıldır falan okuyorum ve bununla gurur duyuyorum, şu an 6'dayım). Böyle aradan iki ufak hikâye koparabilmek güzeldi. King'i, Orta Dünya'yı ve Işın'ın Yolu'nu özlediğimi fark ettim.

Hikâye içinde hikâyeye harika bir örnek. Seriden bir sebeple uzaklaşmış ama aklının bi köşesindeki Kule'den kurtulamayanlara özellikle öneririm.

41
Sanırım hiç katılma fırsatım olmadı, ama tartışmaları keyifle okuyordum. Sayhh'a bu etkinliği sitenin değerli bir parçası haline getirdiği için bir teşekkür de ben etmek isterim. Eksik olmayın.

42
Duyurular / Haftanın İllüstrasyonları
« : 25 Mart 2016, 13:45:25 »

Haftanın illüstrasyonlarına Richard Dadd‘ın Peri Adamın Usta Dokunuşu (The Fairy Feller’s Master-Stroke) tablosu ile başlamak istedik.

Bu tablo fantazi edebiyatının usta yazarı Terry Pratchett‘a Tiffany Sızı serisi için de ilham vermiştir. İlk olarak “Küçük Özgür Adamlar“da gördüğümüz resim, Tiffany’nin ninesinin (Sızı Nine) kitaplığında bulunan “Uslu Çocuğun Peri Masalları Kitabı“nda gözümüze çarpar.

On dokuzuncu yüzyılın ortasında yapılan bu tabloyu (boyutları 55×38’dir) ressam dokuz senede tamamlamıştır. Pratchett kitabının sonunda bu resimden bahsederken, “Aklıma ondan daha ünlü bir ‘peri’ resmi gelmiyor. Gerçekten de çok tuhaf bir resimdir. Resimden yaz sıcağı sızar sanki.” demektedir.

Evet resimde Nac Mac Geegle adamcığı yoktur, fakat yine Pratchett‘ın dediğine göre pek tabii ki adamcığın ayıp bir jest yaptığı için tablodan silinmiş olması olasıdır. Bilirsiniz, yaparlar.

Pratchett, Richard Dadd‘ı şöyle tanımlar:

Alıntı
“İnsanların Richard Dadd hakkında ‘bildiği’, onun ‘delirdiği, babasını öldürdüğü, hayatının geri kalanı boyunca tımarhaneye kapatıldığı ve tuhaf bir resim yaptığıdır.’ Kabaca, bunların hepsi doğrudur, ama öte yandan ciddi zihinsel bir hastalığa yakalanan yetenekli ve becerikli bir ressamın hayatını özetlemek için korkunç bir yoldur.”

Görsel burada.

43

Murray Leinster’ın 1946 yılında kaleme aldığı “A Logic Named Joe” adlı bilimkurgu hikâyesi hem interneti öngörmüş hem de ne kadar çılgın bir hâl alabileceğini ortaya koymuş.

Tarihçileri ve bilim insanlarını halen büyülemeye devam eden ve ilk analog bilgisayar olduğu tahmin edilen Antikythera Düzeneği’nin beri insanlık, sorunlarını daha hızlı ve verimli bir biçimde çözebilecek makineler yapma hayali peşinde koşarak günümüzün yüksek hızlı bilgisayarlarına ulaşabildi. Peki ya bir gün, hayatınızdaki çoğu işi halletmenizi sağlayan sadık bilgisayarınız kendi bilincinin farkına varıp, size istediğiniz her konuda yardımcı olma ve görevini yerine getirme isteğiyle dolup taşmaya başlarsa ne olur?

İşte Murray Leinster’ın 1946 yılında kaleme aldığı “A Logic Named Joe(Joe Adında Bir Mantık) adlı hikayesinde bilimkurgunun günümüz bilgisayarları hakkında öne sürdüğü ilk tahminlerden birini yaparak teknolojinin iki kenarı keskin bir kılıç olduğunu ve bir toplumu geliştirdiği oranda tehdit de edebileceğini yüzümüze çarpıyor.

İlk defa Astounding Science Fiction adlı derginin Mart 1946 sayısında yayınlanan A Logic Named Joe’nun sonunda Leinster kendi ismi yerine William Fitzgerald Jenkins takma adını kullanmayı tercih etmiş. Yazar maalesef Asimov ya da Philip K. Dick gibi bilim kurgunun dev isimlerinin sahip olduğu genişlikte bir okur kitlesine ulaşamamış olsa da hikayesi Computer History Museum tarafından “Bilgisayar ağları hakkındaki en ileri görüşlü bakış açılarından biri” olarak nitelendirilmiş.

Haberin devamını buradan okuyabilirsiniz.

Haber: Beyza Taşdelen

44
Aylık Öykü Seçkisi / Seçkide Seksen Birinci Ay
« : 20 Mart 2016, 16:47:48 »

Paraşütler can güvenliğiniz için var.

Metrelerce yüksektesiniz ve düşüyorsunuz. Bulutların arasından devasa ovaları görüyor, paraşütünüzü açmak için doğru anı bekliyorsunuz. İçinizde kötü bir his var. O an düşüyor olmanızla alakalı değil. Bu his sabah uyandığınızda da vardı. Kahvaltı ederken, okula ya da işe giderken, toplu taşımayla eve dönerken… İçinizden hiç silinmiyor.

Yine de paraşütünüz var. Hem de iki tane. Açma zamanı. Yerküre yaklaşıyor. Süzülerek aşağıda sizi bekleyen sevdiklerinizin kollarına ineceksiniz. Öyle olmuyor.

İlk paraşüt bir türlü açılmıyor.

İkincisi de sizi yalnız bırakıyor.

Düşüyorsunuz ve yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Bu ülkede yaşamak tıpkı bunun gibi. Yeryüzü yaklaşırken hayatınız ve hayalleriniz küçük balonlar halinde belirip kayboluyor. Aralarında gerçekten iyi öyküler de var:

     - Ben Özgür Bir Paraşütüm adlı öyküsü ile Ahmet Furkan Süner

     - Mutlu Olunan An adlı öyküsü ile Berfin Yanal

     - Hayallere Tutun…mak adlı öyküsü ile Çağlar Karatuğ

     - İskelet Prenses’in Laneti adlı öyküsü ile Deniz Eksilen

     - Yağmur Damlaları adlı öyküsü ile Deniz Eksilen

     - His Bekçisi adlı öyküsü ile Duygu Özkan

     - Paraşüte Vefa adlı öyküsü ile Egemen Zeytinci

     - Bütün adlı öyküsü ile Engin Yıldırım

     - Nazar adlı öyküsü ile Engin Yıldırım

     - Pilotlar Düşerken Bombalara Paraşüt Bağlanır adlı öyküsü ile Gürkan Uzunpınar

     - Yaşayacak İhtiyar adlı öyküsü ile Güvenç Türkoğlu

     - Çapalar ve Paraşütler adlı öyküsü ile Mustafa Türkan

     - Mahkûmun Notu adlı öyküsü ile Sefa Tursun

     - Paraşüt Meselesi adlı öyküsü ile Nurdan Atay

     - Bir Nektar Musikisi adlı öyküsü ile Selçuk Gökhan Kalkanoğlu

Bu ayın illüstrasyonu Selin Tahtakılıç’tan geldi. Kendisine harika çizimi için bir kez daha teşekkür ediyoruz!

Gelecek ay, eğer hâlâ hayatta olursak, “Ejderha” temasıyla sizlerle olacağız. Öykülerinizi oykuseckisi@gmail.com adresine 15 Nisan tarihe kadar gönderebilirsiniz.

Yaşamak için bolca şansa, delirmemek içinse birazcık edebiyata ihtiyacımız var.

İyi şanslar!
Onur “DarLy OpuS” Selamet

45
Bunları sevimli şakalar olarak yorumlayanlar olmuş, bir kez daha dehşete düştüm. Bir insanın bakireliğini(????!), ruhsal sıkıntılarını, intiharını "geyik malzemesi" yapmayı kendinde hak görmek; nereden baksanız rezillik, nereden baksanız arsızlıktır.

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 156