91
Kurgu İskelesi / Ynt: a.y.n.a.
« : 09 Haziran 2016, 17:53:13 »
Bölüm 2 : BODRUMUN İÇİNDE BODRUM
Nevzat, yemeğini çabuk çabuk yemişti. Bir an önce amcasının yanına gitmek istiyordu. Aslında kendisinin değil, babasının amcasıydı ama yıllardan beridir "Amca" diye çağırırdı kendisini. Adnan amcası uzun yıllar değişik yerlerde görev yaptıktan sonra emekli olmuş bir öğretmendi. Bir kaç ay önce de baba ocağına dönüş yapmıştı.
"Derslerini ne zaman yapmayı düşünüyorsun" dedi annesi. Yemek işini bir an önce bitirebilmek için doldurduğu lokmalarını yutmadan yanıt verdi.
"Akşam üzeri amcamdan geldikten sonra." Diye yanıtladı boğulurcasına. Yemekten başını kaldırıp annesiyle göz göze gelince yanlışını anlamıştı.
"Affedersin anne" dedi. Bu kez lokmalarını yuttuğu için söyledikleri daha kolay anlaşılmıştı. "Bu daha iyi" dedi annesi memnunlukla gülümseyerek. Ağzındakilerin yemek borusundan aşağı kaydığını hissetti. Daha özenli ve dikkatli devam etti. "Amcamın yardıma gereksinimi var" dedi. Ama annesi hala ağzı doluyken konuşmaması gerektiği konusundaydı.
"Şimdi dediklerini daha iyi anlıyorum" dedi. Mutfak evyesine elindeki bulaşıkları çalkalama işine dönerek "Git, git ama amcana yardımcı ol. Ayak bağı olma. Biliyorsun..."
"Biliyorum" dedi annesinin sözünü keserek "Çözümün bir parçası değilsen sorunun bir parçasısın demektir." Anne oğluna sırtı dönük gülümsedi, bu çocuğu seviyordu. Nevzat, sıyırdığı tabağı ve çatalını annesine uzattı. "Şimdi gidebilir miyim? " Yanıt beklemesine gerek yoktu. Yalnızca annesinin arkasından seslendiğini duydu "Baban gelmeden evde ol"
"İlçemizin ileri gelenlerinden Merhum Ali Osman Çelik’in büyük oğlu, emekli öğretmen Adnan Çelik ilçemize döndü" diye haber yapmıştı yerel gazete Adnan Çelik’in dönüşünü. Çelik ailesi İlçenin ileri gelenlerindendi. Sevilirdi, sayılırdı. Büyük oğul Adnan Bey, yıllar yılı dışarıda görev yapmış olsa da bu sevgi ve saygıdan nasibini almıştı. Mesleğe öğretmen olarak başlamış ülkenin çeşitli bölgelerinde öğretmenlik yaptıktan sonra Üniversiteye geçmişti. Değişik üniversitelerde uzun yıllar çalışmıştı. Bir yıl önce eşi Mualla Hanımı kaybedince emekliliğini istemişti. En son görev yaptığı Ege Üniversitesinden emekli olmuştu.
Gazete bu olayı haber yapalı dört aydan fazla olmuştu. Adnan Bey, dört aydır ev onaracağım yerleşeceğim diye çabalayıp duruyordu. Babadan kalma evi, uzun yıllar kimse oturmadığı için neredeyse viraneye dönmüştü. Bu eski ve otantik evi onarmak, oturulan yaşanılan bir yer haline getirmek için çalışıyordu.
Adnan Bey, yukarıda ustalar çalışıyorken boş durmuyordu. Bir gün önce evin bodrumuna inen basamakları temizlemişti. Tek katlı, baba yadigârı olan ev, babasına da dedesinden kalmıştı. İlk yapıldığında, ilçenin bir hayli dışarısında zeytin ve incir ağaçlarının arasındaydı. Kendi çocukluğunun geçtiği yıllarda bile yazlık gibi bağ evi gibi kullanılıyordu. Uzun yıllar bu evde oturduktan sonra okul sorun olunca rahmetli annesinin ısrarıyla İlçe içerisinde bir eve geçmişlerdi. Sonra bu ev yazları veya belli zamanlarda kullanılır olmuştu. Babası rahmetli olunca, ev en büyük mirasçı konumundaki Adnan Beye kalmıştı. Kendisi yokken, küçük kardeşi evin çevresindeki bahçe duvarlarını yükseltmişti. Kapıları pencereleri sıkı sıkı kapatmış evin kapısına kilit vurmuştu. Bu önlemler yeterli olmamış o güzelim ev zamanla kullanılmadığından viranlaşmıştı.
İlçe genişleyip, evi de sınırlarının içine alınca, kıymete binmişti. Daha doğrusu eve aldırış eden yoktu; evin, geniş ve ağaçlıklı bahçesi kıymetlenmişti. Müteahhitler, bu bahçeye yapacakları beton blokların, hayalini kurar olmuşlardı. Adnan Bey, kendisine gelen bütün bu önerileri, elinin tersiyle itmesini bilmiş, babasından kalan bu yeri onarmaya karar vermişti. Vazgeç astarı yüzünden pahalı olur demişlerdi. Sana buradan bilmem kaç tane daire verirler demişlerdi. O bütün bu tavsiyelere aldırış etmemiş evi onarmaya elden geçirmeye başlamıştı. Hiç acele etmiyor bu işten zevk alıyordu. Kendi deyimiyle "bir tarihi canlandırmaya çalışıyordu."
Önce çocukluk arkadaşlarından ilçeye gelip gittiğinde görüştüğü Mehmet Ustayı bulmuştu. Mehmet usta, dürüst ve ileri yaşına rağmen çalışkan biriydi. Elinden her iş gelirdi. Eğer kendisinin yapamayacağı bir iş ise örneğin elektrik işleri, kimin iyi yapacağını biliyordu.
Evi en geniş odasını öncelikle temizlemişlerdi. Oraya yerleştikten sonra yavaş yavaş evin bütün bölümlerini elden geçirmişlerdi. Odalar, salon, kitaplık, mutfak aslına uygun bir şekilde onarılmış boyanmış ve temizlenmişti. En son sıra bodruma gelmişti, bodrum bir an önce temizlenmeliydi ki yerleşirken elde kalacak eşyaları koyacak bir yerleri olsun. O nedenle Adnan Bey ağır adımlarla merdivenden iniyordu.
Bodrum basamaklarından aşağı inerken saatine baktı. Kardeşinin torunu Nevzat, gelmek üzere olduğunu düşündü. Bir de Nevzat’ın arkadaşları vardı. İkizler; Ali ve Aslı. Bu üç çocuk sık sık konukluğa gelirler, evin neşe kaynağı olurlardı. Bazen yaramazlık yapıp işlerine engel olsalar da kahkahaları evin içini doldurunca kendi neşesi de yerine geliyordu Adnan Beyin. Yılların yorgunluğu silinmiş gibi oluyordu onların cıvıl cıvıl seslerini duyunca. Saatine bir kere daha baktı, nerede kaldılar diye zihninden geçirdi, gerçekten alışmıştı onlara.
Nevzat, buluşacakları koca çınarın altına geldiğinde, iki arkadaşını bekler bulmuştu. Annesi yüzünden geç kaldığını düşündü. Yanlarına vardığında "Çok bekletmedim ya" dedi üzgün bir sesle.
" Yoo… " dedi Aslı. "Biz de az önce geldik" Bu kısa selamlaşmadan sonra Nevzat’ın amcasının evine doğru yola koyuldular. "Bak Nevzat" dedi Alihan. Kardeşi ve Nevzat biraz hızlı yürüyorlardı. Diğerlerinden kilolu olan Alihan ise onlara yetişmek ve aklındakileri söylemek için biraz koştu. Kız kardeşini kolundan yakaladı. "Aceleniz ne kardeşim" dedi. "Paşaya kelle mi yetiştiriyorsunuz." Aslıhan ve Nevzat biraz yavaşlayınca da "Aslı, annem ne dedi anımsasana" Saçları atkuyruğu toplanmış kız birden aklına gelmiş gibi duraksadı.
"Sahi Nevzat, biz hep amcana gidiyoruz, kendisini rahatsız etmiş olmayalım" dedi "Yani annem öyle diyor ama haklı da olabilir." Alihan devam etti. "Bence kızmıyor ama yine de bizleri kırmamak için söylemiyor olabilir" dedi. Durmuş kaldırımda bekliyorlardı. Nevzat her ikisinin de koluna girerek "Adnan amcamın bize ilk günlerde ne dediğini anımsayın. Üçü birden yılbaşının hemen ertesi günlerde yaşadıklarını anımsadı. O günlerin birinde Adnan öğretmenleri onları uğurlarken "sık sık gelin çocuklar" demişti. Bugünkü gibi o gün de Alihan itiraz etmişti. Adnan Beyde "Bir işim olduğunda ya da rahatsız olduğumda bunu size uygun bir dille söylerim. O zamanda siz yapmanız gerekeni yaparsınız" demişti. O gün Nevzat’ın amcasını üçü de açık sözlü bulmuşlardı.
Bunları anımsayınca tekrar yola koyuldular. Nevzat arkadaşlarına destek verebilmek için "Ben yararlı olduğumuzu bile düşünüyorum." Arkadaşlarının gülümsediğini görünce "En azından yeni bir şeyler öğreniyoruz, bu da Amcamı mutlu ediyor" dedi.
Evle uğraşmak, yaşlı adamın neredeyse tüm zamanını alıyordu. Adnan Çelik altmışıncı yaşını doldurmuş olsa da yaşını göstermiyordu. Orta hatta kısa sayılabilecek boyu vardı. Zayıf olduğundan çevik ve daha genç görünüyordu. Bunda gençlik yıllarından beri düzenli spor yapmanın etkisi de vardı tabi.
Bu hafta başında evin dış çevresini temizlemeye başlamışlardı. Ev kesme taştan yapılmış yüksek temelli tek katlıydı. Babası Ali Osman Bey, kurtuluş savaşından sonra yaşanan değişim yıllarında eski bir Rum aileden almıştı bu evi. Kendisi o zamanlar yörenin tek demir çelik tüccarı olduğu için varlıklı sayılırlardı. Babası evin hakkını kuruşu kuruşuna tastamam ödeyerek almıştı bu evi. Kendisinin o günleri anımsaması mümkün değildi doğal olarak. Temelinin yüksek olması ve çatının yüksek tutulması evi iki katlıymış gibi gösteriyordu. Nemden ve böceklerden korunmak için evi yüksek yapmış olmalıydılar. Evin temeli yığma taş ile doldurulmuş sol yan tarafta geniş bir bodrum bırakılmıştı. O zamanki ihtiyaçlara yetecek kadar bir kapı bırakılmıştı. Evin içinin onarımı neredeyse bittiği için sıranın bodruma geldiğine karar vermişlerdi.
Bir gün öncesi çocukluğunda bile inmediği bodrumun kapısını açmak bir hayli zamanını almıştı. Basamakları temizlemiş bodrumun zeminine inmişti. O gün kedi ve köpeklerin girme pahasına da olsa bodrum kapısı açık bırakılmıştı. Bu sayede içerideki ağır ve nemli hava az da olsa dağılmıştı.
Bir elinde süpürge ve faraş diğer elinde teneke aşağı indi Adnan Bey. Evin onarımına ilk başladıklarında yaptırmış olduğu uzun elektrik kablosu sayesinde içerinin karanlığı azda olsa dağılmıştı. Zeminin taşları ortaya çıkasıya kadar tekrar süpürdü. Biriken tozları toprakları tenekelerle dışarı attı. Sonra sıra duvarlara geldi. Temeli taş doldurmadan önce bir oda gibi düşünmüş duvarları olabildiğince kalın örmüşlerdi. Ne de olsa bir temeldi. Kalın olmalıydı. Duvarları süpürgeyle silince, evin arkasına düştüğünü zannettiği tek parça blok taşı fark etti. Diğerlerinin yanında daha düzgün duruyordu. İçinde çocuksu bir merak oluştu. Duvar tek parça bir kapı gibi duruyordu.
"Eğer bir kapıysa, kolu nerede" diye düşündü. Görünürde herhangi bir kol veya tutamak yoktu. O zaman kapı, içeri doğru itiliyor olabilir diye düşündü. Taş bloğu her yönünden denedi ama başaramadı itmeyi. Çekmekten ve itmekten yorulunca durdu. Soluklanmak için kenara çekildi ve sol eliyle duvara dayandı. Dayandığı anda "klik" diye bir ses duydu. Bir mandal ya da bir mekanizma çalışmıştı sanki. "Yoksa.." diye mırıldanarak kapıya tekrar yüklendi. Kapı yılların biriktirdiği bir gıcırtıyla açıldı. Bodrumun içerisinde gizli bir oda bulmuştu. Işığı astığı yerden aldı, içeriye tutmak üzereyken yukarıdan gelen sesleri duydu. Kardeşinin torunları gelmiş olmalıydı. Aralanan kapıyı çekmeye çalıştı. Taşların arasındaki küçük boşluk bu iş için yapılmıştı sanki. Biraz kuvvetli çekince kapı yerine oturdu. Az öncekinin benzeri bir "klik" sesi daha duyuldu. Elektrik kablosunu toplayarak yukarı çıkmaya başladı.
O gece, sabahı zor etti. Çocuklarla sağı solu toplamaya devam etmişlerdi bütün bir öğleden sonra. Onlar gittiklerinde ise aşağı inmek için çok geçti ve oldukça yorgundu. Bodrumun içindeki odada ne vardı merak ediyordu. Babasının almış olduğu bu ev tahmininden çok daha eski olmalıydı. Bodrumdaki o kapıdan ne babasının ne de babasından önceki ev sahiplerinin haberi olduğunu zannetmiyordu. O zaman... Gözlerini tavana dikmiş düşünüyordu. İlçenin çevresindeki tarihi kentler aklına geldi. "yok yok " dedi kendi kendine "Bu ev o kadar eski olamazdı." "Peki, bu ev daha eski bir temelin üzerine yapıldıysa. Sabah ezanından sonra, kimseler gelmeden kontrol etmeliydi. Yılların Hocası Adnan Bey, bir yeni yetme gibi merak ve heyecan yüzünden uzaklarda horozlar ötesiye kadar uyuyamamıştı.
Nevzat, yemeğini çabuk çabuk yemişti. Bir an önce amcasının yanına gitmek istiyordu. Aslında kendisinin değil, babasının amcasıydı ama yıllardan beridir "Amca" diye çağırırdı kendisini. Adnan amcası uzun yıllar değişik yerlerde görev yaptıktan sonra emekli olmuş bir öğretmendi. Bir kaç ay önce de baba ocağına dönüş yapmıştı.
"Derslerini ne zaman yapmayı düşünüyorsun" dedi annesi. Yemek işini bir an önce bitirebilmek için doldurduğu lokmalarını yutmadan yanıt verdi.
"Akşam üzeri amcamdan geldikten sonra." Diye yanıtladı boğulurcasına. Yemekten başını kaldırıp annesiyle göz göze gelince yanlışını anlamıştı.
"Affedersin anne" dedi. Bu kez lokmalarını yuttuğu için söyledikleri daha kolay anlaşılmıştı. "Bu daha iyi" dedi annesi memnunlukla gülümseyerek. Ağzındakilerin yemek borusundan aşağı kaydığını hissetti. Daha özenli ve dikkatli devam etti. "Amcamın yardıma gereksinimi var" dedi. Ama annesi hala ağzı doluyken konuşmaması gerektiği konusundaydı.
"Şimdi dediklerini daha iyi anlıyorum" dedi. Mutfak evyesine elindeki bulaşıkları çalkalama işine dönerek "Git, git ama amcana yardımcı ol. Ayak bağı olma. Biliyorsun..."
"Biliyorum" dedi annesinin sözünü keserek "Çözümün bir parçası değilsen sorunun bir parçasısın demektir." Anne oğluna sırtı dönük gülümsedi, bu çocuğu seviyordu. Nevzat, sıyırdığı tabağı ve çatalını annesine uzattı. "Şimdi gidebilir miyim? " Yanıt beklemesine gerek yoktu. Yalnızca annesinin arkasından seslendiğini duydu "Baban gelmeden evde ol"
"İlçemizin ileri gelenlerinden Merhum Ali Osman Çelik’in büyük oğlu, emekli öğretmen Adnan Çelik ilçemize döndü" diye haber yapmıştı yerel gazete Adnan Çelik’in dönüşünü. Çelik ailesi İlçenin ileri gelenlerindendi. Sevilirdi, sayılırdı. Büyük oğul Adnan Bey, yıllar yılı dışarıda görev yapmış olsa da bu sevgi ve saygıdan nasibini almıştı. Mesleğe öğretmen olarak başlamış ülkenin çeşitli bölgelerinde öğretmenlik yaptıktan sonra Üniversiteye geçmişti. Değişik üniversitelerde uzun yıllar çalışmıştı. Bir yıl önce eşi Mualla Hanımı kaybedince emekliliğini istemişti. En son görev yaptığı Ege Üniversitesinden emekli olmuştu.
Gazete bu olayı haber yapalı dört aydan fazla olmuştu. Adnan Bey, dört aydır ev onaracağım yerleşeceğim diye çabalayıp duruyordu. Babadan kalma evi, uzun yıllar kimse oturmadığı için neredeyse viraneye dönmüştü. Bu eski ve otantik evi onarmak, oturulan yaşanılan bir yer haline getirmek için çalışıyordu.
Adnan Bey, yukarıda ustalar çalışıyorken boş durmuyordu. Bir gün önce evin bodrumuna inen basamakları temizlemişti. Tek katlı, baba yadigârı olan ev, babasına da dedesinden kalmıştı. İlk yapıldığında, ilçenin bir hayli dışarısında zeytin ve incir ağaçlarının arasındaydı. Kendi çocukluğunun geçtiği yıllarda bile yazlık gibi bağ evi gibi kullanılıyordu. Uzun yıllar bu evde oturduktan sonra okul sorun olunca rahmetli annesinin ısrarıyla İlçe içerisinde bir eve geçmişlerdi. Sonra bu ev yazları veya belli zamanlarda kullanılır olmuştu. Babası rahmetli olunca, ev en büyük mirasçı konumundaki Adnan Beye kalmıştı. Kendisi yokken, küçük kardeşi evin çevresindeki bahçe duvarlarını yükseltmişti. Kapıları pencereleri sıkı sıkı kapatmış evin kapısına kilit vurmuştu. Bu önlemler yeterli olmamış o güzelim ev zamanla kullanılmadığından viranlaşmıştı.
İlçe genişleyip, evi de sınırlarının içine alınca, kıymete binmişti. Daha doğrusu eve aldırış eden yoktu; evin, geniş ve ağaçlıklı bahçesi kıymetlenmişti. Müteahhitler, bu bahçeye yapacakları beton blokların, hayalini kurar olmuşlardı. Adnan Bey, kendisine gelen bütün bu önerileri, elinin tersiyle itmesini bilmiş, babasından kalan bu yeri onarmaya karar vermişti. Vazgeç astarı yüzünden pahalı olur demişlerdi. Sana buradan bilmem kaç tane daire verirler demişlerdi. O bütün bu tavsiyelere aldırış etmemiş evi onarmaya elden geçirmeye başlamıştı. Hiç acele etmiyor bu işten zevk alıyordu. Kendi deyimiyle "bir tarihi canlandırmaya çalışıyordu."
Önce çocukluk arkadaşlarından ilçeye gelip gittiğinde görüştüğü Mehmet Ustayı bulmuştu. Mehmet usta, dürüst ve ileri yaşına rağmen çalışkan biriydi. Elinden her iş gelirdi. Eğer kendisinin yapamayacağı bir iş ise örneğin elektrik işleri, kimin iyi yapacağını biliyordu.
Evi en geniş odasını öncelikle temizlemişlerdi. Oraya yerleştikten sonra yavaş yavaş evin bütün bölümlerini elden geçirmişlerdi. Odalar, salon, kitaplık, mutfak aslına uygun bir şekilde onarılmış boyanmış ve temizlenmişti. En son sıra bodruma gelmişti, bodrum bir an önce temizlenmeliydi ki yerleşirken elde kalacak eşyaları koyacak bir yerleri olsun. O nedenle Adnan Bey ağır adımlarla merdivenden iniyordu.
Bodrum basamaklarından aşağı inerken saatine baktı. Kardeşinin torunu Nevzat, gelmek üzere olduğunu düşündü. Bir de Nevzat’ın arkadaşları vardı. İkizler; Ali ve Aslı. Bu üç çocuk sık sık konukluğa gelirler, evin neşe kaynağı olurlardı. Bazen yaramazlık yapıp işlerine engel olsalar da kahkahaları evin içini doldurunca kendi neşesi de yerine geliyordu Adnan Beyin. Yılların yorgunluğu silinmiş gibi oluyordu onların cıvıl cıvıl seslerini duyunca. Saatine bir kere daha baktı, nerede kaldılar diye zihninden geçirdi, gerçekten alışmıştı onlara.
Nevzat, buluşacakları koca çınarın altına geldiğinde, iki arkadaşını bekler bulmuştu. Annesi yüzünden geç kaldığını düşündü. Yanlarına vardığında "Çok bekletmedim ya" dedi üzgün bir sesle.
" Yoo… " dedi Aslı. "Biz de az önce geldik" Bu kısa selamlaşmadan sonra Nevzat’ın amcasının evine doğru yola koyuldular. "Bak Nevzat" dedi Alihan. Kardeşi ve Nevzat biraz hızlı yürüyorlardı. Diğerlerinden kilolu olan Alihan ise onlara yetişmek ve aklındakileri söylemek için biraz koştu. Kız kardeşini kolundan yakaladı. "Aceleniz ne kardeşim" dedi. "Paşaya kelle mi yetiştiriyorsunuz." Aslıhan ve Nevzat biraz yavaşlayınca da "Aslı, annem ne dedi anımsasana" Saçları atkuyruğu toplanmış kız birden aklına gelmiş gibi duraksadı.
"Sahi Nevzat, biz hep amcana gidiyoruz, kendisini rahatsız etmiş olmayalım" dedi "Yani annem öyle diyor ama haklı da olabilir." Alihan devam etti. "Bence kızmıyor ama yine de bizleri kırmamak için söylemiyor olabilir" dedi. Durmuş kaldırımda bekliyorlardı. Nevzat her ikisinin de koluna girerek "Adnan amcamın bize ilk günlerde ne dediğini anımsayın. Üçü birden yılbaşının hemen ertesi günlerde yaşadıklarını anımsadı. O günlerin birinde Adnan öğretmenleri onları uğurlarken "sık sık gelin çocuklar" demişti. Bugünkü gibi o gün de Alihan itiraz etmişti. Adnan Beyde "Bir işim olduğunda ya da rahatsız olduğumda bunu size uygun bir dille söylerim. O zamanda siz yapmanız gerekeni yaparsınız" demişti. O gün Nevzat’ın amcasını üçü de açık sözlü bulmuşlardı.
Bunları anımsayınca tekrar yola koyuldular. Nevzat arkadaşlarına destek verebilmek için "Ben yararlı olduğumuzu bile düşünüyorum." Arkadaşlarının gülümsediğini görünce "En azından yeni bir şeyler öğreniyoruz, bu da Amcamı mutlu ediyor" dedi.
Evle uğraşmak, yaşlı adamın neredeyse tüm zamanını alıyordu. Adnan Çelik altmışıncı yaşını doldurmuş olsa da yaşını göstermiyordu. Orta hatta kısa sayılabilecek boyu vardı. Zayıf olduğundan çevik ve daha genç görünüyordu. Bunda gençlik yıllarından beri düzenli spor yapmanın etkisi de vardı tabi.
Bu hafta başında evin dış çevresini temizlemeye başlamışlardı. Ev kesme taştan yapılmış yüksek temelli tek katlıydı. Babası Ali Osman Bey, kurtuluş savaşından sonra yaşanan değişim yıllarında eski bir Rum aileden almıştı bu evi. Kendisi o zamanlar yörenin tek demir çelik tüccarı olduğu için varlıklı sayılırlardı. Babası evin hakkını kuruşu kuruşuna tastamam ödeyerek almıştı bu evi. Kendisinin o günleri anımsaması mümkün değildi doğal olarak. Temelinin yüksek olması ve çatının yüksek tutulması evi iki katlıymış gibi gösteriyordu. Nemden ve böceklerden korunmak için evi yüksek yapmış olmalıydılar. Evin temeli yığma taş ile doldurulmuş sol yan tarafta geniş bir bodrum bırakılmıştı. O zamanki ihtiyaçlara yetecek kadar bir kapı bırakılmıştı. Evin içinin onarımı neredeyse bittiği için sıranın bodruma geldiğine karar vermişlerdi.
Bir gün öncesi çocukluğunda bile inmediği bodrumun kapısını açmak bir hayli zamanını almıştı. Basamakları temizlemiş bodrumun zeminine inmişti. O gün kedi ve köpeklerin girme pahasına da olsa bodrum kapısı açık bırakılmıştı. Bu sayede içerideki ağır ve nemli hava az da olsa dağılmıştı.
Bir elinde süpürge ve faraş diğer elinde teneke aşağı indi Adnan Bey. Evin onarımına ilk başladıklarında yaptırmış olduğu uzun elektrik kablosu sayesinde içerinin karanlığı azda olsa dağılmıştı. Zeminin taşları ortaya çıkasıya kadar tekrar süpürdü. Biriken tozları toprakları tenekelerle dışarı attı. Sonra sıra duvarlara geldi. Temeli taş doldurmadan önce bir oda gibi düşünmüş duvarları olabildiğince kalın örmüşlerdi. Ne de olsa bir temeldi. Kalın olmalıydı. Duvarları süpürgeyle silince, evin arkasına düştüğünü zannettiği tek parça blok taşı fark etti. Diğerlerinin yanında daha düzgün duruyordu. İçinde çocuksu bir merak oluştu. Duvar tek parça bir kapı gibi duruyordu.
"Eğer bir kapıysa, kolu nerede" diye düşündü. Görünürde herhangi bir kol veya tutamak yoktu. O zaman kapı, içeri doğru itiliyor olabilir diye düşündü. Taş bloğu her yönünden denedi ama başaramadı itmeyi. Çekmekten ve itmekten yorulunca durdu. Soluklanmak için kenara çekildi ve sol eliyle duvara dayandı. Dayandığı anda "klik" diye bir ses duydu. Bir mandal ya da bir mekanizma çalışmıştı sanki. "Yoksa.." diye mırıldanarak kapıya tekrar yüklendi. Kapı yılların biriktirdiği bir gıcırtıyla açıldı. Bodrumun içerisinde gizli bir oda bulmuştu. Işığı astığı yerden aldı, içeriye tutmak üzereyken yukarıdan gelen sesleri duydu. Kardeşinin torunları gelmiş olmalıydı. Aralanan kapıyı çekmeye çalıştı. Taşların arasındaki küçük boşluk bu iş için yapılmıştı sanki. Biraz kuvvetli çekince kapı yerine oturdu. Az öncekinin benzeri bir "klik" sesi daha duyuldu. Elektrik kablosunu toplayarak yukarı çıkmaya başladı.
O gece, sabahı zor etti. Çocuklarla sağı solu toplamaya devam etmişlerdi bütün bir öğleden sonra. Onlar gittiklerinde ise aşağı inmek için çok geçti ve oldukça yorgundu. Bodrumun içindeki odada ne vardı merak ediyordu. Babasının almış olduğu bu ev tahmininden çok daha eski olmalıydı. Bodrumdaki o kapıdan ne babasının ne de babasından önceki ev sahiplerinin haberi olduğunu zannetmiyordu. O zaman... Gözlerini tavana dikmiş düşünüyordu. İlçenin çevresindeki tarihi kentler aklına geldi. "yok yok " dedi kendi kendine "Bu ev o kadar eski olamazdı." "Peki, bu ev daha eski bir temelin üzerine yapıldıysa. Sabah ezanından sonra, kimseler gelmeden kontrol etmeliydi. Yılların Hocası Adnan Bey, bir yeni yetme gibi merak ve heyecan yüzünden uzaklarda horozlar ötesiye kadar uyuyamamıştı.