Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Legolas

Sayfa: 1 ... 16 17 [18]
256
Mitolojiler / Herakles
« : 08 Ocak 2008, 20:45:52 »
Herakles, Zeus ile Miken kralının kızı Alkmene'nin oğludur. Kadına aşık olan Zeus ona kocası kılığında yaklaşmıştır.Herakles'in Zeus'un çocuğu olduğunu anlayan Hera onunla sürekli uğraşmış ve ölümüne neden olmuştur.Herakles doğduğu günden itibaren tanrısal bir kuvvete sahiptir.Hera'nın gönderdiği iki büyük yılanı öldürdüğünde henüz birkaç günlük bebektir.

Herakles üstün bir eğitim görmüştür.En iyi yaptığı işler ok atmak, araba kullanmak ve güreşmektir.18 yaşına geldiği zaman Kitharion ormanlarında yaşayan ünlü canavarı, öldürmüştür.Kendisine ödül olarak Thebai kralının kızı Megara verilmiştir. Bu kızdan üç oğlu olmuştur.Hera işe karışarak Herakles'i çıldırtmış, Herakles'te karısını ve çocuklarını öldürmüştür. Suçlarından arınması için Miken kralının hizmetine girip, onun her istediğini yapması gerekmiştir. Kralın Herakles'e yaptırdığı 12 işe mitolojide Herakles'in görevleri denir. Bu işler şunlardır;

1) Hiçbir silahın işlemediği Nemea aslanını boğarak, öldürmek

2) Lerna bataklığındaki 9 başlı ejderi yoketmek

3) Artemis'in kutsal hayvanlarından Kyreneia geyiğini yakalamak

4) Erymanthos dağında yaşayan büyük yaman domuzunu ağla tutmak

5) Augias'ın ahırlarını bir günde temizlemek (iki büyük ırmağın yataklarını değiştirip ahırlardan geçirerek)

6)Stymphalos'da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran kuşları Athena'nın yardımıyla kovmak

7) Girit'e gidip Poseidon'un Minos'a verdiği azgın boğayı getirmek

8)Troya kralı Diomedes'in insan eti yiyen kısraklarını yakalamak,bunun için önce Diomedes'i öldürmüştür.

9) Amazonlar kraliçesi Hippolyte'den kemerini almak. Kemeri almak için kraliçe ile anlaşmış, ancak Hera'nın kışkırtmasıyla Amazonlar, Herakles'e saldırmış, Herakles'te kraliçeyi öldürmek zorunda kalmıştır.

10)Okeanos'un bir adasında bulunan 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmak,

11)Hesperidler'in altın elmalarını getirmek,

12) Hermes'in ölüler ülkesini koruyan Kerberos adlı köpeği yeryüzüne çıkarmak (Kerberos'u daha sonra geri götürdü).

Ancak Herakles'in çilesi bunlarla bitmedi. Bu 12 işten sonra sayısız maceralara girişti.Lydia kraliçesi Omphale'nin hizmetinde bir yıl kadın kılığında çalıştı, yün eğirdi.Prometheus'u kurtardı, Troya'yı tahrip etti. Argonatların seferine katıldı. Deianeira ile evlendi, Kentavros Nassos karısına yaklaşmak isteyince onu oklarıyla yaraladı. At adamın kanıyla kaplanmış olan gömleği Herakles'in vücuduna yapışarak onu tutuşturmaya başladı.Bu dayanımaz acıya son vermek için Herakles bir odun yığını hazırlatarak kendisini alevlerin içine attı.

Herakles'in ölümüne başta Zeus olmak üzere bütün tanrılar çok üzülmüş ve onu Olympos'a götürerek ölümsüzlük bağışlayıp tanrıça Hebe ile evlendirmişlerdir.

Fizik ve moral gücün simgesi olan Herakles Yunanistan'da hem tanrı hem de kahraman olarak saygı ve tapınım görmüştür. Heraklesoğulları denilen çocukları Yunan yarımadasının atası sayılmıştır.

257
Mitolojiler / Amazonlar
« : 08 Ocak 2008, 20:45:23 »
Amazonlar, inanışa göre yalnızca bir mitos, uydurulmuş bir efsane değildir. Amazonlar, Fatsa yada Ordu'dan Karadeniz'e dökülen Thermedon ırmağının yakınlarında yaşayan savaşçı kadınlardır. Başkentleri Themiskyra kentiydi.

Amazonlar, Anadolu yarımadasında büyük bir öneme sahipti. Hem tarihçiler hem de mitos yazarları İzmir'in, Efes'in, Sinop'un ve daha pek çok kıyı kentinin Amazonlar tarafından kurulduğunu söylerler. Platon ve Sokrates Anadolu'da yaşayan bu çok kuvvetli ve cesur kadınların sık sık Yunanistan'a akın ettiklerinden bahseder.

Mitolojiye göre Amazonlar savaş tanrısı Ares'le Harmonia (yada Aphrodite)'nın kızlarıdır. Tasvirlerde çok iyi ok, yay, kargı ve mızrak, iki ağızlı balta (Labrys) kullandıkları ve at sırtında savaştıkları  görülmektedir.

Amazon sözcüğünün eski bir Anadolu diline ait olduğu söylenir. Bazı bilginlere göre A-mazon=Memesiz anlamına gelir. Yaylarını daha rahat çekebilmek için sağ göğüslerini kestikleri ve bundan dolayı kendilerine Amazon adı verildiği ileri sürülür. Oysa en erken tarihlerden itibaren yapılmış olan tasvirlerin çoğunda Amazonlar'ın göğüslerinin ikisi de görülür. Başka bir görüşe göre Amazon'un A'sı şiddet ve güç anlamına gelir, mazon ise göğüs demektir. Sözcük bu kez memesiz değil, tam tersi geniş ve kuvvetli göğüslü demektir. Bir diğer görüşe göre Amazon kelimesindeki "A", Türkçe'deki-maz-eki gibi olumsuzluk getiren bir takıdır. "Mazo" ise dokunulmaz demektir. Bu görüşe göre Amazon bir erkek tarafından dokunulmaz olan kadın demektir. Pek çok Amazon kadınının mitolojideki kahramanlarla ilişkisi olmuştur; Hippolyte'nin Herakles, Antiope'nin Theseus, Penthesileia'nın Akhilleus efsanelerinde adları geçer. Bir diğer görüşe göre ise eski Kafkas dilinde"Maza" ay demektir. Amazonlar'ın hem ay tanrıçasına hem de önce Kybele sonra da Efes Artemisi'ne taptıkları için Amazonlara bu ad verilmiştir.

       Amazonlar savaşta tutsak ettikleri erkeklerle birlikte olup daha sonra onları öldürmeyi adet edinmişlerdir. Bazen de komşu ülkelerle bir anlaşma yapıp komşu ülke erkekleri ile özellikle ilkbaharda birlikte olmuşlar, doğan çocukların kız olanlarını alıp, erkek çocukları onlara vermişlerdir.

258
Mitolojiler / Evrenin Yaratılışı
« : 08 Ocak 2008, 20:17:36 »
Evrenin oluşumu en eski çağlarda bile çok merak edilmiş konulardan biridir. Homeros başlangıç olarak suyu kabul eder. Bir disk şeklinde olan yeryüzünün çevresini Okeanos denilen bir ırmağın kuşattığını söyler.  Hesiodos'un evrenin oluşumuyla ilgili açıklaması antik çağda daha çok kabül görmüştür. Tanrıların yaratılışı (Theogonie) adlı eserinde dünyanın oluşumunu şöyle açıklar; "Evren yaratılmadan önce, başlangıçta Khaos denilen boşluk ya da şekil verilmemiş bir adam vardı. Khaos'tan Gaia yani toprak meydana geldi. Gaia kendi kendine kocasız olarak (Parthenogenesis), Pontos (deniz) ve Uranos (gök)'u meydana getirdi. Bundan sonra da Gaia, Eros'un etkisiyle kendinden olma Uranos ve Pontos ile birleşmiştir.

Pontos ve Gaia'nın birleşmesinden Nereus, Thaumas, Phorkys ve Keto doğmuştur. Tanrıların atası sayılan Uranos'un Gaia ile birleşmesinden  Tepegözler de denilen Kyklop'lar, yüzer kolları olan Hekatonheir'ler ve Titanlar meydana geldi.

Başlangıçta en büyük tanrı Uranos'tur. Uranos kendi çocukları Kyklopların çok kuvvetlendiklerini görünce onları yeraltının en karanlık yeri olan Tartaros'a hapsetmiştir. Analık duyguları kabaran Gaia, diğer çocukları olan Titanları yardıma çağırmış, bu çağrıya yalnız en küçük oğul Kronos yanıt vermiştir. Toprağın altında demir madenini yetiştiren Kronos bu madenle kendine bir orak yapmıştı. Yaptığı orakla babası Uronos'un cinsel organını kesmiştir.

Tahtından düşen Uranos, oğlu Kronos'a "senin bana yaptıklarını çocuklarında sana yapacak" demiştir.

Bundan böyle evrenin sahibi olan Kronos'un kızkardeşi Rheia ile evliliğinden Zeus, Hades, Poseidon, Hestia, Hera ve Demeter olmak üzere altı çocuğu olmuştur. Evrenin yönetimini tek başında elinde tutan Kronos'ta (Satürn) egemenliği başka biriyle paylaşmak istemediğinden doğan çocuklarını yutuyordu. Rheia en son doğan Zeus'u babasına vermedi ve onun yerine bir kaya parçası yutturdu. Zeus Girit'te bir mağarada Rheia'nın rahipleri Kuret'ler tarafından büyütüldü. Amaltheia adlı keçi onu sütüyle besledi. Zeus büyüdükten sonra kardeşlerini babasının midesinden kurtarmıştır. Onlarla beraber titanlar savaşı başlamıştır. Zeus, Tartaros'tan Kyklopları ile Hekatonkheir'ları da kurtarmıştır. Kykloplar ona gökgürültüsünü ve şimşeği hediye etmişlerdir.

Zeus yeraltını kardeşi Hades'e, denizleri Poseidon'a vermiştir. Kendisi de gökler tanrısı olmuştur.

(Poseidon konuşur)

Dünya üçe bölündü, üçümüzde aldık payımızı,

Kura çekildi, köpüklü deniz düştü bana...

Sisli karanlıklar ülkesi düştü Hades'in payına...

İnanca göre Yunan tanrıları, Yunanistan'da Teselya ve Makedonya arasında yer alan Olympos Dağı'ndaki Hephaistos'un inşa ettiği muhteşem saraylarında yaşar, Nektar içip Ambrosia yiyerek beslenirlerdi. Zeus'un kardeşleri, ölümlü ve ölümsüz kadınlardan olan çocuklarına Olymposlu Tanrılar Kuşağı olarak adlandırılmışlardır.

259
Mitolojiler / Ares (Mars)
« : 08 Ocak 2008, 20:15:38 »
Zeus ile Hera'nın oğludur.Bir başka adı Enyalios'tur. Kanlı ve acımasız savaşların tanrısıdır. Tanrılar tarafından hiç sevilmez, insanlar ise Ares'ten çok korkarlar.Savaş tanrısı Ares, Yunanistan'dan çok Mars adıyla İtalya'da saygı görmüştür.

Ares, Homeros'un İlyada'sında kaba kuvvetin simgesidir. Azgın, çılgın, uğursuz olarak nitelendirilen Ares destanlarda insanların başbelası olumsuz bir varlıktır. Hera ve Zeus oğullarına yüz vermez, ondan hoşlanmazlar.

Ares tanrıça Aphrodite'nin sevgilisidir.Bu beraberliklerinden Phobos (bozgun), Deimos (korku) ve Harmonia (uyum) doğmuştur. Phobos ve Deimos devamlı babalarına eşlik etmiştir. Çoğu kere Enyo[1] ve Eris de Ares'e eşlik etmiştir.

Ares'in en büyük çekişmesi kardeşi Athena'yladır. Destanlarda Ares, körü körüne kanlı savaşların temsilcisi olarak, aklın yönettiği savaşı simgeleyen Athena'yla çatışır. Bu çekişme her zaman Athena'nın lehine sonuçlanır.

Ares'in adına pek çok efsanede rastlanır.Odysseia'da karısı Aphrodite'nin Ares'le birlikte olduğunu öğrenen Hephaistos ağdan bir tuzak hazırlayarak onları yakalar. Ares hiç bir şiddet göstermeden oradan ayrılır ve memleketi olan Trakya'ya döner. Ares'in kızları olan Amazonlar'da buradan yayılmışlardır.

Atina'da adam öldürenler ve dini suç işleyenler Aeropagos yani Ares Tepesi olarak isimlendirilen bir tepede yargılanırdı.

[1]Enyo; Kaynakların büyük bölümünde Ares'in kızı olarak geçen savaş tanrıçası.Homeros. Enyo'yu iller yıkan bir tanrıça olarak tanımlar.Eris;Kavga tanrıçasıdır.Gece tanrıçası Nyks'in kızıdır.Üç güzeller yarışmasında çok önemli bir rol oynar.Tanrılar arasında hiç sevilmeyen ve sürekli tatsızlık çıkardığı için şölenlere davet edilmeyen Eris yine böyle bir törene, Peleus'la Thetis'in düğününe davet edilmez.Bunun üzerine, üzerinde en güzele yazılı altın bir elma gönderir.Bu olay giderek büyür ve Troya savaşına yol açar.

260
Mitolojiler / Zeus (Jupiter)
« : 08 Ocak 2008, 20:14:47 »
Tanrılar tanrısı ve Olympos tanrıların en güçlüsüdür. Yunanlılar Zeus'u Balkan yarımadasına göçleri sırasında getirdiler. Göçmen Yunanlıların Zeus ile yerli tanrılar arasında bazı ilişkiler kuruldu. Yerli Argos tanrısı Zeus'un karısı oldu. Eski tanrılar Hera, Hades ve Poseidon onun kardeşleri sayıldı. Girit ve Trakya'nın tanrıları Athena, Apollon, Artemis, Ares ve Dionysos ise Zeus'un çocukları olarak kabul edildi.

Gökyüzü tanrısı olan Zeus'ta, gökle ilgili doğal güçlerin hepsi kişileşir. Işık, aydınlık, bulut, gök gürlemesi, şimşek, yıldırım Zeus'un emri altındadır. Gökteki nesnelerin uyumu, yeryüzündeki düzen, bilgelik Zeus'a bağlıdır. Ölümlüler ve ölümsüzler onun buyruğu altındadır. Zeus'un adına her zaman Kronosoğlu ve Olymposlu sıfatları eklenmiştir.Olympos'ta taht kuran tanrılar tanrısı Zeus, demirci tanrı Hephaistos'un yaptığı krallık asasını taşır
 
Tasvirlerinde orta yaşlı, güçlü, uzun ve gür saç ve sakalı olan bir görünümdedir.Elinde Kykloplar'dan aldığı yıldırım demetini tutar. Yanında kutsal kuşu olan kartal vardır.   Krallık gücünü simgeleyen asasını kime verirse o kral olur. Bütün krallar Zeus'tan doğma ve onun yetiştirmesi olarak kabul edilirler.Bu nedenle güç ve yetkilerini iyi kullanmazlarsa Zeus onları cezalandırır. En sevgili oğlu, geleceği bildiren tanrı Apollon, en sevdiği kızı ise akıl ve savaş tanrıçası Athena'dır.

Zeus iyiliksever ve konukseverdir, zorda kalanlara, gariplere sevgi ve saygı gösterilmesini ister. Bu nedenle adalete dayanan insanca bir düzenin kurucusu ve koruyucusudur. Ulusların bağımsızlığının koruyucusudur.

Zeus güçlü bir tanrı olmasına rağmen ölümlülere özgü zaafları ve tutkuları vardır. Karısı Hera'dan çekinmesine rağmen yasak aşklar yaşamaktan ve serüvenlere atılmaktan kaçınmamıştır. Bu ilişkilerinden bazılarında şekil değiştirdiği de görülür. Örneğin Zeus, Hera'ya soğuktan titreyen guguk kuşu şeklinde yanaşmıştır. Boğa kılığına girerek de Europe'yi kaçırmıştır. Leda bir kuğu biçiminde, Antiope'ye satir kılığına girerek yanaşmıştır. Babasının yer altındaki tunç kaplı bir odaya hapsettiği Danae'e altın damlası şekline girerek ulaşmıştır. Evli bir kadın olan Alkmene'yle de kadının kocasının görünümünü alarak birleşmiştir. Troya Kralının oğlu olan Ganymedes'i kartal biçimine girerek kaçırmıştır. Bu çapkınlıkların sonucu Apollon, Artemis, Athena, Ares, Hermes, Dionysos ve Persephone gibi ölümsüz (tanrı-tanrıça), Perseus, Herakles ve Dioskurlar  gibi ölümlü çok sayıda çocukları olmuştur.

261
Duyurular / Uyarılan,Cezalandırılan Kullanıcı Listesi
« : 06 Ocak 2008, 18:03:11 »
Aslında ne zaman böyle bi başlık açılcaktı merak ediyodum neyse ilk ben açtım demek ki


Uyarı:Vesmor
Sebep:Foruma yazdığı uygunsuz laflardan dolayı uyarılmıştır.

262
Orta Dünya Günlükleri / Yüzükler Hakkında
« : 30 Aralık 2007, 10:41:33 »
Tek Yüzük (Sauron'un Yüzüğü)

Elfler birçok Güç Yüzüğü yaptı; ama Sauron gizlice, diğer tüm yüzüklere hükmedecek olan Tek Yüzük'ü yaptı. Diğerlerinin gücü ona bağlıydı, tümüyle ona mahkumdular, o var olduğu sürece yaşayacaklardı. Sauron'un gücünün ve iradesinin çoğu Tek Yüzük'e geçti; çünkü Elf yüzükleri çok güçlüydü ve onları yönetebilecek bir şeyin baskın bir etkisi olmalıydı. Sauron, Gölge Diyarı'ndaki Ateş Dağı'nda yüzüğü dövdü. Tek Yüzük'ü taktığında daha küçük yüzüklerin yaptıkları şeylerin anlamını kavrayabiliyor, onları takanların bütün düşüncelerini görüp yönetebiliyordu.

Elf Yüzükleri

Elflerin Sauron'da kaçırıp sakladıkları Üç Yüzük, en son yapılan ve en büyük güce sahip yüzüklerdi. Narya, Nenya ve Vilya diye isimlendirilmişlerdi. Ateş, Su ve Hava Yüzükleri, üzerlerine yakut, serttaşı ve safir otutulmuştu. Sauron Elf yüzükleri içinde en çok bunlara sahip olmayı istiyordu, onlara sahip olan on yılları görebilecek ve dünyanın yıpratmasını geciktirebilecekti. Ama Sauron onları bulamadı, çünkü yüzükler onları gizleyip Hükmeden Yüzük Sauron'un elindeyken onları asla kullanmayacak olan Bilgeler'in ellerine verilmişti. Böylece Üç, kirlenmemiş olarak kaldı, çünkü onları Celebrimbor tek başına dövmüş ve Sauron onlara asla dokunamamıştı; ama yine de Tek'e bağlıydılar.

Cücelerin Yüzükleri

Elflerinkiler dışında tüm Güç Yüzükleri'ni ele geçiren Sauron, kendi soylarının sahip olduğundan daha fazla gizli güç arzulayan Orta dünya halklarına yüzükleri dağıttı. Cücelere yedi yüzük verdi. Cüceler daha sert ve ehlileştirilmesi daha zor görünüyordu; başkalarının egemenliğine katlanamayacak gibiydiler, ne kalplerindeki düşüncelerin iç yüzünü kavramak ne de gölgeye dönüp dönmeyeceklerini anlamak kolaydı. Cüceler yüzükleri sadece servet elde etmek için kullandı; öfke ve kontrolsüz servet edinme hırsı yüreklerini tutuşturdu, bunda Sauron'un işine yarayacak kadar kötülük vardı. Denir ki, eskinin Cüce Kralları'nın Yedi Yığını'nın her birinin oluşumunda bir altın yüzük vardır; ama bütün bu hazine yığınları çok önceleri yağmalanmış, Ejderler hepsini yiyip yutmuş, Yedi Yüzük ateşler arasında yok olup gitmiş ama bazılarını Sauron kurtarmıştı.

İnsanların Yüzükleri

Sauron, iradesine boyun eğmeye diğerlerinden daha hazır olduğunu ispatlayan İnsanoğlu'na dokuz yüzük verdi. İnsanoğlu kolaylıkla tuzağa düşebileceğini kanıtlamıştı. O günlerde Dokuz Yüzük'ü kullananlar giderek güçlendiler, eskinin kralları, büyücüleri ve savaşçıları oldular. Zaferler ve büyük servetler kazandılar ama yüzükler onların felaketleri oldu. Sahip oldukları sonsuz yaşam sonunda onlara dayanılmaz gözükmeye başladı. Eğer isterlerse, güneşin altındaki bu dünyada, bütün gözlere görünmeden yürüyebilir ve ölümlü insanoğluna görünmez olan her şeyi görebilirlerdi; ama sık sık hayaletler ve Sauron'un görüntüleri olarak görünürlerdi. Ve birer birer, er ya da geç, başlangıçtaki isteklerinin iyi ya da kötü oluşuna, doğuştan gelen güçlerine göre taktıkları yüzüğün kölesi haline geldiler, Sauron'un taktığı Tek'in egemenliği altına girdiler. Hükmeden Yüzük'ü takanı korumak için sonsuzadek görünmez oldular, böylece gölgeler krallığına girdiler. Onlar artık Yüzüktayfları'ydı, Nazgul, Düşman'ın en korkunç hizmetkarları; karanlık onların yanında ilerledi, ölümün sesiyle haykırdılar.

Güç Yüzüklerinin Yapılışı

Morgoth'un yenilişinin ardından Valar'ın karşısına çıkıp af dilemeye cesaret edemeyen Sauron, kaçıp gölgelere saklanmıştı. Orta Dünya'nın Valar tarafından unutulduğunu düşünen Sauron'un kibiri büyüdü ve karanlık düşüncelerini gerçekleştirebilmek için kötü niyetini gizledi.Elf zanaatkarların arasına karışarak aydınlık görüntüsüyle onların güvenini kazanmayı başardı. Sauron'un öğütlerini memnuniyetle karşılayan Elfler, bilgisi çok derin olduğu için ondan çok şey öğrendiler ve daha önce yarattıkları her şeyi aştılar; Güç Yüzükleri'ni yaptılar. Ama Sauron onların işlerine rehberlik ediyordu, yaptıkları her şeyden haberdardı, çünkü Elfleri boyunduruk altına almayı arzuluyordu.

Elfler birçok yüzük yaptı;ama Sauron gizlice, diğer tüm yüzüklere hükmedecek olan Tek Yüzük'ü yaptı.Ancak Elfler bunun farkına vardıklarında üç yüzüğü alıp kaçtılar. O andan itibaren Sauron ile Elfler arasındaki savaş hiç bitmedi. Sauron geri kalan tüm yüzükleri elinde topladı ve kendi egemenliği altına almak umuduyla, Orta Dünya halklarına bu yüzükleri dağıttı.

263
Yüzüklerin Efendisi / Irklar
« : 30 Aralık 2007, 10:31:45 »
İNSANLAR

Westron, Elfçe etkisiyle zenginleştirilmiş ve yumuşatılmış olsa da bir İnsan lisanıydı. Aslında, özellikle de İlk Çağ'da batıya, Beleriand'a gelen Elf Dostlan'nın Üç Hanedanı olan ve Kuzey'deki Karanlık Göç'e karşı Büyük Taş Savaşı'nda Eldar'a yardım eden, Eldar'ın Atani veya Edain yani "İnsanların Ataları" dediği kimselerin lisanıydı.

Karanlık Güç devrildikten sonra Beleriand'ın büyük bir bölümünün sular altında kalıp yıkılmış olması nedeniyle Elf Dostlan'na da Eldar gibi Deniz'i aşıp Batı'ya gitme imkânı bahşedilmişti. Fakat Ölmeyen Diyar onlara yasak olduğu için, bütün ölümlü toprakların en batısı olan büyük ada onlara ayrılmıştı. Bu adanın adı Númenor (Batıil) idi. O yüzden Elf Dostları'nın çoğu ayrılarak Númenor'da yaşamaya başlamış ve burada namlı denizciler ve gemi ustaları olarak büyüyüp güçlenmişlerdi. Açık kumral ve uzun boylu olan bu insanların ömürleri Orta Dünya'daki insanların ömürlerinin üç katıydı. Bunlar Dúnedain dedikleri, insanların Kralları Númenor'lular idi.

İnsan soyları arasında sadece Dúnedain elf dilini bilir ve konuşurdu; çünkü ataları Sindarin dilini öğrenmiş ve yıllarla hafifçe değişikliğe uğrasa da bunu çocuklarına bir irfan olarak aktarmıştı. Ve irfanla uğraşanları Yüksek Elfçe Quenya'yı da öğrenmiş ve buna tüm diğer dillerin üzerinde kıymet vermiş; ünlü, saygın yerlerin ve soylu, büyük şöhret sahibi kişilerin birçoğunun isimleri bu dilden verilmişti. (Örneğin Númenor (ya da tam haliyle Númenore), Elendil, İsildur, Anárion, Elessar yani "Elftaşı" dahil Gondor'un bütün kraliyet isimleri hepsi Quenya dilindendir. Aragorn, Denethor, Gilraen gibi diğer Dúnedain adamların ve kadınların çoğunun ismi Sindarin formundaydı; bunların çoğu şarkılardan ve tarih kitaplarından hatırlanan İlk Çağ'daki (Beren, Húrin gibi) elflerin ve insanların isimleriydi. Az sayıda isim, Boromir gibi, karışık kökenlidir.)

Fakat Númenor'luların ana dilleri büyük ölçüde kendi eski insan dilleri olan Adûnca olarak kalmıştı ve mağrur günlerinde krallar ve beyler bu dile dönmüşler, Eldar ile eski dostluklarını hâlâ sürdüren birkaç tanesi hariç, elf dillerini bırakmışlardı. Güçlü zamanlarında Númenor’lular, gemileri için Orta Dünya'nın batı kıyılarında birçok kale ve liman bulunduruyordu; bunların en önemlilerinden biri de Anduin'in ağzına yakın olan Pelargir idi. Burada Adûnca konuşuluyordu; bu dil, daha alt seviyedeki insanların dillerindeki sözlerle karışarak ve buradan Batıil ile irtibatı olan bütün kıyılar boyunca yayılarak, Ortak Lisanı meydana getirmişti.

Númenor'un düşüşünden sonra Elendil Elf Dostları'nı yeniden Orta Dünya'nın kuzey batı kıyılarına götürmüştü. Burada zaten ya tamamen, ya da yarı yarıya Númenor kanı taşıyan insanlar yaşıyor fakat çok azı elf dilini hatırlıyordu. Dúnedain daha ilk başından beri, birlikte yaşadıkları ve uzun bir yaşam, büyük bir güç ve irfan sahibi oldukları için beyleri oldukları alt seviyedeki insanlardan sayıca çok daha azdı. O yüzden diğer halklarla konuşurken ve engin ülkelerinin hükümet işlerinde Ortak Lisan'ı kullanıyorlardı; elf dillerinden aldıkları birçok kelime ile bu dili genişletmişler ve zenginleştirmişlerdi. Númenor kralları sırasında geliştirilmiş olan bu Westron dili dört bir yana, hatta düşmanları arasına bile yayılmış ve gün geçtikçe Dúnedain'ın kendileri tarafından da daha çok kullanılmaya başlamıştı; böylece Yüzük Savaşı sırasında elf dili Gondor halkının çok az bir kısmı tarafından biliniyor, gündelik olarak ise daha da az insan tarafından kullanıyordu. Bunlar daha çok Minas Tirith'te, civarındaki taşrada ve Dol Amroth bağımlı prensliğinin topraklarında yaşıyorlardı. Yine de Gondor ülkesindeki bütün yer ve şahıs isimleri elf formunda ve anlamındaydı. Bazılarının kaynağı unutulmuş ve kuşkusuz Númenor'luların gemilerinin Deniz'den yelken açmasından önceki günlerden kalmıştı. Bunların arasında Umbar, Arnach ve Erech, dağ isimleri olan Eilenach ve Rimmon vardır; Forlong da aynı tür isimlerden biriydi.

Batı Toprakları'nın kuzey bölgelerinde oturan insanların çoğu İlk Çağ'da yaşamış olan Edain veya onların yakın akrabalarının soyundan geliyordu. O yüzden bunların lisanları Adûnca ile ilintiliydi ve kimisi hâlâ Ortak Lisan'la benzerlik taşımaktadır. Bunlar Anduin'in üst vadilerinde yaşayan insanlardı: Batı Kuyutorman'da yaşayan Ormanlı Kocoğlanlar; daha kuzey ve batıda bulunan Uzun Göl ve Vadi insanları. Ferah ile Carrock arasındaki topraklardan gelen, Gondor'da, At Ustaları Rohirrim olarak bilinen insanlar. Onlar hâlâ kendi atalarına ait dili kullanıyorlar, yeni ülkelerindeki hemen her yere yeni isimler veriyorlardı; kendilerine Atçanyurt İnsanlan, ya da Eorloğullan diyorlardı. Fakat bu halkın beyleri Ortak Lisan'ı rahatlıkla, hatta Gondor'daki müttefikleri kadar soylu bir tarzda konuşabiliyorlardı; çünkü Westron çıkmış olduğu Gondor'da hâlâ büyük bir zarafetle ve eski usulde kullanılıyordu.

Tamamen yabancı olan, Drúadan Ormanı'nda yaşayan Vahşi İnsanlar'ın lisanıydı. Dunlendingler'in dili de yabancı ya da çok uzaktan akrabaydı. Bu insanlar Ak Dağların vadilerinde asırlar önce yaşayan halklardan arda kalanlardı. Fakat Karanlık Yıllar'da diğerleri Dumanlı Dağlar'ın güney vadilerine çekilmişlerdi; buradan da bazıları Höyük Yaylaları kadar kuzeyde kalan boş topraklara gitmişti. Bunlardan Bree halkı gelmişti; fakat bu, Bree'liler Arnor'un Kuzey Krallığı buyruğuna geçmeden ve Westron dilini kullanmaya başlamadan çok önce olmuştu. Sadece, bu ırktan gelen insanların Dunland'da yaşayanları eski lisanlarını ve örflerini muhafaza etmişti: Bunlar Dúnedain'e düşmanca yaklaşan ve Rohirrim'den nefret eden gizli bir halktı.

Onların diline ait, Rohirrim'e verdikleri bir isim olan Forgoil (kelimenin Samankafa anlamına geldiği rivayet edilir) hariç, hiçbir bilgi yoktur. Dunland ile Dunlending, Rohirrim'in onlara verdikleri isimdir çünkü bu insanlar esmer ve kara saçlı insanlardı; yani bu isimlerdeki dunn kelimesi ile "batı" anlamındaki Gri Elfçe kelime Dûn arasında bir bağ yoktur.

BÜYÜCÜLER (İSTARİ)

 Büyücüler, dünyanın kendisinden de yaşlı ruhlardır. Olağanüstü güçlere sahiptirler ama bunu iyinin yada kötünün hizmetinde kullanmak kendi ellerindedir. Üçüncü çağdan itibaren Orta Dünya'da insan biçiminde varlık göstermelerine izin verilmiştir. Orta Dünya'ya beş büyücünün geldiği söylense de tarihte bunların sadece üçünün adı geçer:Gri Gandalf, Ak Saruman ve Kahverengi Radagast.

CÜCELER

Cüceler tamamen ayn bir ırktır. Garip başlangıçları ve insanlar ile elflere neden hem benzeyip, hem benzemedikleri Silmarillion'da anlatılır; fakat bu öyküyü Orta Dünya'nın daha alt seviyedeki elfleri bilmiyorlardı; öte yandan daha sonra yaşayan insanların öyküleri, diğer ırkların hatıralarıyla karışmıştır.

Gizemli, çalışkan, uğradıkları haksızlıkları (ve çıkarlarını) kolay kolay unutmayan, değerli değersiz tüm taşlan ve kendi halinde yaşayan şeyleri değil de bir ustanın elleri altında biçim değiştirebilen şeyleri çok seven, genellikle dayanıklı, aksi tabiatlı bir soydu. Fakat kötü yaradılışlı değillerdi; insanların anlattıkları hikâyeler ne derse desin aralarında kendi rızasıyla Düşman'a hizmet eden çok azdı. Çünkü eski insanlar onların zenginliklerini, el ustalıklarını arzularlardı ve iki ırk arasında bir düşmanlık vardı.

Fakat Üçüncü Çağ'da birçok yerde insanlar ile cüceler arasında sıkı bir dostluğa rastlanıyordu; kadim konakları yıkıldıktan sonra yaptıkları gibi, ülkeler arasında yolculuk etmek, çalışmak, alışverişte bulunmak cücelerin yapısına uyduğundan, aralarında yaşadıktan insanların lisanlarını kullanmak zorundaydılar. Yine de gizli gizli (elflerin aksine onlar bunu dostlarına bile gönül rızasıyla açmıyorlardı) yıllarla biraz değişmiş olan, kendi garip dillerini kullanıyorlardı; çünkü bu dil bir masal dili değil, bir irfan lisanı olmuştu; cüceler de bunu geçmişten kalan bir hazine gibi koruyup, bakıyorlardı. Diğer ırklardan çok az kişi bunu öğrenmeyi başarmıştı. Bu tarih kitabında, sadece Gimli'nin arkadaşlarına yer ismi olarak verdiği kelimelerde ve Borukent'teki kuşatma sırasında attığı savaş çığlığında kendini göstermektedir. En azından bu bir sır değildi ve dünyanın ilk günlerinden beri birçok savaş alanında duyulmuştu. Baruk Khazâd! Khazâd aimenu! "Cücelerin Baltaları! Cüceler geldi!"

Öte yandan Gimli'nin ismi, diğer akrabalarının isimleri gibi Kuzey (İnsanca) kökenlidir. Kendi gizli ve "iç" isimlerini, gerçek isimlerini yabancı ırktan kimseye açıklamazlardı. Mezarlarına dahi bu ismi kazımazlardı.

TROLLER

Troll, Sindarin dilindeki Torog'un karşılığı olarak kullanılmıştır. Başlangıçlarında, ta Eski Günler'in alacakaranlığında, kalın kafalı ve aptal yaradılışlı olan bu yaratıkların, hayvanlardan farklı bir dilleri yoktu. Fakat Sauron onları kullanmış, öğrenebilecekleri kadarını öğretmiş, zekâlarını kötülükle bilemişti. O yüzden troller hâkim olabildikleri kadarıyla dillerini orklardan öğrenmişlerdi; Batı Toprakları'nda Taş Trolleri Ortak Lisan'ın bozulmuş bir şeklini kullanıyorlardı.

Fakat Üçüncü Çağ'ın sonunda güney Kuyutorman'da ve Mordor'un dağ sınırlarında daha önce hiç rastlanmamış bir trol ırkı görülmeye başladı. Kara Lisan'da bunlara Olog-hai deniyordu. Bunları, hangi soydan olduğunu bilmeseler de, Sauron'un üretmiş olduğuna kimsenin kuşkusu yoktu. Kimisi bunların trol değil de dev orklar olduğunu kabul ediyordu; fakat Olog-hai hem bedensel açıdan, hem de zihinsel açıdan, irilik ve güç açısından çok daha ileri oldukları en iri ork cinsinden bile çok farklıydı. Troldüler trol olmasına ama efendilerinin kötü niyetiyle doluydular: Güçlü, çevik, hiddetli, zeki olmakla birlikte bir taştan bile daha sert korkunç bir soy. Alacakaranlık'ın eski ırkının aksine, Sauron'un iradesi kendilerine yöneltilmiş olduğu sürece Güneş'e dayanabiliyorlardı. Çok az konuşuyorlardı; bildikleri tek dil Barad-dûr'un Kara Lisanı idi.

ORKLAR

Orklar, diğer ırkların, Rohan dilinde kötü halklara verdikleri ismin bir biçimidir. Sindarin dilinde orch idi. Hiç kuşkusuz Kara Lisan'daki uruk kelimesinin de bununla bir ilgisi vardı; gerçi genellikle bu kelime o sıralarda Mordor ve Isengard'dan yayılan büyük asker orklara veriliyordu. Daha alt seviyede olanlara, özellikle de Uruk-hai tarafından, "köle" anlamında snaga denirdi.

Orklar Eski Günler'de, Kuzey'in Karanlık Gücü tarafından üretilmişti. Kendilerine ait bir dilleri olmadığı söylenir; onun yerine diğer dillerden alabildiklerini almışlar ve kendi zevklerine göre saptırmışlardır, yine de bunlar, küfür veya sövüp saymak için kullanıldıkları zaman dışında kendi gereksinimleri için bile pek yeterli olmayan, sadece kaba anlaşılmaz sözlerdi. Bu yaratıklar garaz ile dolu, kendi cinslerinden bile nefret eden varlıklar olduklarından kısa sürede kendi ırklarına ait kaç grup veya yerleşim merkezi varsa o kadar barbar lehçe geliştirmişlerdi; böylece değişik kabileler arasında Orkça kullanmak onlara pek bir fayda sağlamıyordu.

Böylece Üçüncü Çağ'da orklar, soyları arasında Westron dilini kullanıyorlardı; hâlâ Kuzey'de ve Dumanlı Dağlar'da dolaşanlar gibi eski kabilelerin birçoğu Westron'u ana dilleri olarak kullanıyorlardı ama bunu öyle bir şekilde kullanıyorlardı ki Orkça'dan daha sevimli sayılmazdı. Bu dilde "Gondor'lu insan" anlamındaki tark, Westron'da kullanılan bir Quenya kelimesi olan Númenor'luların soyundan biri olan anlamında kullanılan tarkil’den bozulmuştu. (bkz. Kralın Dönüşü s:200)

Kara Lisan'ın Karanlık Yıllar'da Sauron tarafından icat edildiği ve bunu kendisine hizmet edenlerin dili haline getirmeyi arzuladığı söylenmektedir ama bu arzusuna hiç ulaşamamıştır, öte yandan Kara Lisan'dan, "ateş" anlamına gelen ghash gibi Üçüncü Çağ'da orklar arasında çok yaygın olan birçok kelime çıkmıştır fakat Sauron'un ilk yenilgisinden sonra, eski formundaki bu dil Nazgûl hariç herkes tarafından unutulmuştu. Sauron bir kez daha ayağa kalktığında, Kara Lisan bir kez daha Barad-dûr'un ve Mordor'un komutanlarının lisanı olmuştu. Yüzük'ün üzerindeki yazı kadim Kara Lisan'dı; İkinci Kısım s:49’daki Mordor orklarının küfürü ise bu dilin Grishnâkh'ın komutasındaki Karanlık Kule askerleri tarafından kullanılan daha avam bir şekliydi. Sharku, o dilde yaşlı adam anlamına geliyordu.

URUK-HAİ

Bu ırk, dünyaya gönderilen 5 büyücüden biri olan Ak Saruman tarafından yaratılmışdır. Uruk-Hai ler, Ork ve Goblinlerden yapılma melezlerdir. Fakat bu iki türünde zayıflıklarını taşımazlar. En çok bilinen özellikleri güneşi sevmemelerine rağmen gündüzde yolalabilmeleridir ve orklar ile goblinlere göre çok daha dayanıklı olmalarıdır.  Sarumana itaat ederler. İnsan etini severler ve Orklardan nefret ederler. Miğferdibi savaşındaki rolleri çok büyüktür.

HOBBİTLER

Shire ve Bree'li Hobbitler'in bu zamanlarda Ortak Lisanı kullanmaya başlamaları belki de bir bin yılı bulmuştu. Dili kendi usullerince, serbestçe ve umursamazca kullanıyorlardı; gerçi aralarında biraz daha eğitim görmüş olanları gerektiğinde daha resmi konuşabilecek kadar bu dile vakıftı.

Hobbitlere özgü bir lisanın kaydına rastlanmamıştır. Eski günlerde, yakınlarında veya birlikte yaşadıkları insanların dillerini kullanıyor oldukları anlaşılmaktadır. Böylece Eriador'a girdikten sonra Ortak Lisan'a çabucak uyum sağlayabilmişlerdir; Bree'ye yerleşmeye başladıkları zaman, eski dillerini unutmaya başlamışlardı bile. Görüldüğü kadarıyla bu yukarı Anduin'e ait, Rohirrim'e akraba olan bir insan diliydi; gerçi güneydeki Ülkenler'in kuzeye, Shire'a gelmeden önce Dunlendce'ye benzer bir dili kullanıyor oldukları ortaya çıkmıştır. (Yabaneller'e dönen Angle'lı Dikenler Ortak Lisan'ı çoktan devralmıştı; fakat Déagol ve Sméagol, Ferah yakınlarındaki bölgedeki insan dilinde isimlerdir.)

Frodo'nun zamanında, çoğu Vadi'de veya Rohan'da bulunanlarla yakından benzeşen yöresel kelimelerde ve isimlerde hâlâ bunlara ait bazı izler bulunuyordu. En dikkat çekeni günler, aylar ve mevsimlerdi; çoğu Bree ve Shire'daki yer isimleri olarak muhafaza edilse de bu cinsten birkaç kelime daha (mathom ve smial gibi) hâlâ kullanılıyordu. Hobbitlerin özel isimleri de oldukça garipti ve çoğu kadim günlerden kalmaydı.

Hobbit, Shire halkı tarafından kendi cinslerinden herkese söylenen bir sözdü, insanlar buçukluk, elfler ise periannath diyorlardı. Hobbit kelimesinin kaynağı çoğu kişi tarafından unutulmuştur. Bununla beraber, ilk başlarda Samanpostlar ve Ülkenler tarafından Kılayaklar'a verilen bir isim ve Rohan dilinde daha iyi korunmuş olan bir kelimenin yıpranmış biçimi olduğu sanılmaktadır: holbytla; İngilizcesi "çukur inşa eden" anlamında" hole-builder."

264
Yüzüklerin Efendisi / Yüzük Kardeşliği
« : 30 Aralık 2007, 10:25:43 »
YÜZÜK TAŞIYICISI:FRODO BAGGINS
Bilbo'nun akrabası ve mirasçısı olduğundan yüzüğü ondan devralan bu genç hobbit, Yüzük'ü Karanlıklar Ülkesi Mordor'a götürüp orada yoketme görevini üstlenerek şaşırtıcı bir cesaret gösterir. Bu zorlu yolculukta ona yüzük kardeşliği yardımcı olacaktır.

DİĞER KARDEŞLİK ÜYELERİ:

GANDALF
    
Orta Dünya'nın en güçlü büyücülerinden biri olan Gandalf, Valar(tanrılar) tarafından Orta Dünya'ya kötülükle savaşmak için gönderilmiştir. Yüzük’ün yok edilmesi için verilen mücadelenin arkasındaki en büyük güçtür. Başlangıçta rengi (derecesi)  gri iken Balrog’la olan mücadelesinin ardından Ak Gandalf olarak adlandırılmıştır. Elf dilinde Mithrandir olarak anılır.

ARAGORN
   
Eski Gondor krallarının soyundan gelen Aragorn, İsildur’un da varisi. Elf Efendisi Elrond’un yanında büyümüş; yıllarını sürgünde geçirmiş tecrübeli ve cesur bir gezgin. Kullandığı farklı isimler var. Bunlardan bazıları;Kolcu olduğundan ona verilen isim  Yolgezer, Elrond’un ona verdiği isim Estel ve kral olduktan sonra aldığı isim olan Elassar.

SAMWİSE GAMGEE

Macera tutkusu olmayan bu sıradan hobbit, Yüzük Taşıyıcısı Frodo’nun en sadık dostudur ve bu zorlu yolculukta onu yalnız bırakmayarak Orta Dünya’nın kaderini belirler.

PEREGRİN TOOK-PİPPİN

Başı beladan kurtulmayan bu neşeli hobbit, Frodo’nun yakın arkadaşlarından biridir ve bu mücadelede onu yalnız bırakmaz. Yüzük Savaşları’nda önemli rol oynar.

MERİADOC BRANDYBUCK-MERRY

Frodo’nun bir diğer yol arkadaşı Merry, Pippin gibi maceraperest bir hobbittir. Frodo’ya sadakatinin yanı sıra Yüzük Savaşları’nda büyük kahramanlıklar göstererek ‘Muhteşem Meriadoc’ unvanını alır.

LEGOLAS

Kuyutorman elflerinin kralı Thranduil’in oğlu olan Legolas, Yüzük Kardeşliği’nde elfleri temsil ediyor. Aragorn’un yakın arkadaşı ve hedefini şaşmayan oklarıyla kardeşliğin yanında.

GİMLİ

Yüzük kardeşliği’nde cüceleri temsil eden bu güçlü ve inatçı cüce de baltasıyla kardeşliğin yanında. Elflerle cücelerin ezelden beri süregelen husumeti nedeniyle başlangıçta Legolas ile anlaşamasalar da sonradan iki iyi dost olurlar.

BOROMİR

Gururlu ve güçlü bir asker olan bu Gondorlu, Kardeşlikte yer almasına rağmen Yüzük’ün yok edilmesiyle ilgili şüphelerinden kurtulmuş değildir. Bu yüzden kardeşliğin dağılmasına sebep olur.


Sayfa: 1 ... 16 17 [18]